Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Açlıktan Karnına Taş Bağlardı

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Recep 1410 / 18.02.1990
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Hasır Üzerinde Namaz Kılardı, Kısrağına Feres Adını Verirdi, Hurma ve Süt: En Hoş İki Gıda, İlmin Kaldırılması, Kendisinin | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Açlıktan Karnına Taş Bağlardı

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Recep 1410 / 18.02.1990
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Hasır Üzerinde Namaz Kılardı, Kısrağına Feres Adını Verirdi, Hurma ve Süt: En Hoş İki Gıda, İlmin Kaldırılması, Kendisinin | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi. Hamden yüvâfî ni'amehû ve yükâfî mezîdehû.Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi. Hamden yüvâfî ni'amehû ve yükâfî mezîdehû. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedini'l-Mustafa'l-emînVe's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedini'l-Mustafa'l-emîn ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîne.

ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîne.

Emmâ ba'dü.

Fa'lemû eyyehü'l-ihvân. Fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh
Emmâ ba'dü.

Fa'lemû eyyehü'l-ihvân. Fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh
ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidi[nâ Muhammedin sallallahu aleyhi] ve sellemve efdale'l-hedyi hedyü seyyidi[nâ Muhammedin sallallahu aleyhi] ve sellem ve şerra'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâlatün ve şerra'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâlatün ve külle dalâlatin ve sâhibehâ fi'n-nârve külle dalâlatin ve sâhibehâ fi'n-nâr ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâle.

ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâle.

Kâne yescüdü alâ mishin.

Sadaka Resûlullah ne nataka Habîbullah.

Kâne yescüdü alâ mishin.

Sadaka Resûlullah ne nataka Habîbullah.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatıyla ilgili rivayetlerin,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatıyla ilgili rivayetlerin, mübarek şemâil-i şerîfesinin, âdetlerinin ve itiyatlarının,mübarek şemâil-i şerîfesinin, âdetlerinin ve itiyatlarının, onun hakkındaki bir takım rivayetlerin kaydolunmuş olan bölümünü okuyoruz. onun hakkındaki bir takım rivayetlerin kaydolunmuş olan bölümünü okuyoruz. Râmûzü'l-ehâdîs isimli kitabın şemâil ve âdâb-ı seniyye-i nebeviyye kısmını okuyoruz.

Râmûzü'l-ehâdîs isimli kitabın şemâil ve âdâb-ı seniyye-i nebeviyye kısmını okuyoruz.

555. sayfasına geldi.

555. sayfasına geldi.

Allahu Teâlâ hazretleri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sözlerinden,Allahu Teâlâ hazretleri Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sözlerinden, fillerinden, âdetlerinden, sıfatlarından öğrendiklerimizi anlayıpfillerinden, âdetlerinden, sıfatlarından öğrendiklerimizi anlayıp ona en güzel tarzda ittibâ etmeyi cümlemize nasip eylesin.

ona en güzel tarzda ittibâ etmeyi cümlemize nasip eylesin.

Bu rivayetlerin okunmasına ve izahına başlamazdan önce;Bu rivayetlerin okunmasına ve izahına başlamazdan önce; mübarek rûh-ı pâkine, bizlerden acizâne, nâçizâne hediye-i Kur'âniyye olsun diye;mübarek rûh-ı pâkine, bizlerden acizâne, nâçizâne hediye-i Kur'âniyye olsun diye; ve onun mübarek âl'inin, ashabının, etbâının, ahbâbının ruhlarına, ve onun mübarek âl'inin, ashabının, etbâının, ahbâbının ruhlarına, sâdât-ı meşâyih-i turuk-u aliyyemizin, eseri telif eyleyen Gümüşhânevî Ahmed Ziyâeddin hocamızın,sâdât-ı meşâyih-i turuk-u aliyyemizin, eseri telif eyleyen Gümüşhânevî Ahmed Ziyâeddin hocamızın, kendisinden feyz aldığımız Muhammed Zahid-i Bursevî hocamızın ruhuna hediye olsun diye;kendisinden feyz aldığımız Muhammed Zahid-i Bursevî hocamızın ruhuna hediye olsun diye; bu beldelerin medâr-ı iftihârı sahâbe-i kirâm rıdvânullahi aleyhim ecmaînbu beldelerin medâr-ı iftihârı sahâbe-i kirâm rıdvânullahi aleyhim ecmaîn hazerâtının ve sair evliyaullahın, salihlerin ruhlarına hediye olsun diye;hazerâtının ve sair evliyaullahın, salihlerin ruhlarına hediye olsun diye; bu beldeleri fetheden Fatih Sultan Mehmed Han'ın ve mübarek askerlerinin ve sair fatihlerin,bu beldeleri fetheden Fatih Sultan Mehmed Han'ın ve mübarek askerlerinin ve sair fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye; şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye; camimizin bânîsi İskender Paşa'nın ve bu camiyi zaman zaman tamir ve tecdid eyleyipcamimizin bânîsi İskender Paşa'nın ve bu camiyi zaman zaman tamir ve tecdid eyleyip hizmette devamını sağlamış olanların ruhlarına hediye olsun diye;hizmette devamını sağlamış olanların ruhlarına hediye olsun diye; şu camide vazife görüp güzerân eylemiş olan imamların, hatiplerin,şu camide vazife görüp güzerân eylemiş olan imamların, hatiplerin, müezzinlerin, kayyımların, cemaatlerin ruhlarına hediye olsun diye;müezzinlerin, kayyımların, cemaatlerin ruhlarına hediye olsun diye; çevresinde medfun bulunan mü'minîn-i mü'minâtın ruhlarına hediye olsun diye;çevresinde medfun bulunan mü'minîn-i mü'minâtın ruhlarına hediye olsun diye; uzaktan ve yakından bu rivayetleri dinlemek ve sevap kazanmak hâlis niyetiyleuzaktan ve yakından bu rivayetleri dinlemek ve sevap kazanmak hâlis niyetiyle buraya gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan bütün sevdiklerinin,buraya gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan bütün sevdiklerinin, yakınlarının, dilediklerinin, temenni ettiklerinin ruhlarına hediye olsun diye;yakınlarının, dilediklerinin, temenni ettiklerinin ruhlarına hediye olsun diye; biz yaşayan mü'minler, müslümanlar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım,biz yaşayan mü'minler, müslümanlar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım, Resûlullah Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sarılalım, şehit sevapları kazanalım,Resûlullah Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sarılalım, şehit sevapları kazanalım, Kur'an'ın ehli, Peygamber Efendimiz'in has ümmetleri olalım,Kur'an'ın ehli, Peygamber Efendimiz'in has ümmetleri olalım, Rabbü'l-âlemînin huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak,Rabbü'l-âlemînin huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak, habîb-i edîbine sevdiği razı olduğu ümmetler olarak kavuşalım diye,habîb-i edîbine sevdiği razı olduğu ümmetler olarak kavuşalım diye, buyrun bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, ruhlarına hediye edelim öyle başlayalım:

buyrun bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, ruhlarına hediye edelim öyle başlayalım:

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Abdullah b. Abbas radıyallâhu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre:

Abdullah b. Abbas radıyallâhu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre:

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bazı kereler"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem bazı kereler hasır üzerine secde eder, hasır üzerinde namaz kılardı." buyuruyor.

hasır üzerine secde eder, hasır üzerinde namaz kılardı." buyuruyor.

Mâlum biz Ümmet-i Muhammed'e yeryüzü mescid ve tahûr kılınmıştır.Mâlum biz Ümmet-i Muhammed'e yeryüzü mescid ve tahûr kılınmıştır. Bunun mânası şu ki; biz her yerde namaz kılarız, her yerde kılmamız caizdir;Bunun mânası şu ki; biz her yerde namaz kılarız, her yerde kılmamız caizdir; taşın toprağın üstünde, çimenin üstünde namaz kılınabilir.taşın toprağın üstünde, çimenin üstünde namaz kılınabilir. Sonra su bulunmadığı zaman bize teyemmüm Allah tarafından kolaylık olarak ihsan olunmuştur. Sonra su bulunmadığı zaman bize teyemmüm Allah tarafından kolaylık olarak ihsan olunmuştur. İki darb bir niyet, teyemmüm ederiz; yüzümüze kollarımıza mesh ederiz.İki darb bir niyet, teyemmüm ederiz; yüzümüze kollarımıza mesh ederiz. Toprağı sadece şöyle bir vurup da ellerimizi mesh etmek suretiyle,Toprağı sadece şöyle bir vurup da ellerimizi mesh etmek suretiyle, su olmadığı zaman bile abdest almış oluruz;su olmadığı zaman bile abdest almış oluruz; gusül gerekiyorsa gusül, abdest gerekiyorsa abdest tamam olmuş olur.

gusül gerekiyorsa gusül, abdest gerekiyorsa abdest tamam olmuş olur.

Bin bir kolaylık var.Bin bir kolaylık var. Koku, renk belli olacak bir emare olmadığı zaman su; üzerinde herhangi bir [kirlilik] eseri olmadığı takdirde toprak temizdir.Koku, renk belli olacak bir emare olmadığı zaman su; üzerinde herhangi bir [kirlilik] eseri olmadığı takdirde toprak temizdir. Zaten bütün eşyada, bütün varlıklarda aslolan temizliktir.Zaten bütün eşyada, bütün varlıklarda aslolan temizliktir. Ana yapısı itibariyle esas temiz olmasıdır,Ana yapısı itibariyle esas temiz olmasıdır, üzerinde arızî olarak herhangi bir necaset varsa o zaman kirli sayılır.

üzerinde arızî olarak herhangi bir necaset varsa o zaman kirli sayılır.

Binaenaleyh, bir insan toprak üzerine secde etse caizdir, namazı olur.Binaenaleyh, bir insan toprak üzerine secde etse caizdir, namazı olur. Mermer üzerinde secde etse caiz olur.Mermer üzerinde secde etse caiz olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hasır üzerine de secde eylemiş, olur.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hasır üzerine de secde eylemiş, olur. Olduğunun alemeti olmuş oluyor.Olduğunun alemeti olmuş oluyor. Secde edilen yerin sertliği hissedilmeyecek kadar yumuşak olması doğru olmaz.Secde edilen yerin sertliği hissedilmeyecek kadar yumuşak olması doğru olmaz. Binaenaleyh, yumuşacık pamuk, şilte vesaire üzerine secde edilmez,

Binaenaleyh, yumuşacık pamuk, şilte vesaire üzerine secde edilmez,

sertliği duyacak şekilde olması icap eder.sertliği duyacak şekilde olması icap eder. Kâne yusemmi'l-unsâ mine'l-hayli feresen.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten:

Kâne yusemmi'l-unsâ mine'l-hayli feresen.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten:

"Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem binek hayvanlardan at cinsinden"Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem binek hayvanlardan at cinsinden dişi olanına, kısrağa feres adını da verirdi."

O isimle yâd ederdi.

dişi olanına, kısrağa feres adını da verirdi."

O isimle yâd ederdi.

Kâne yüsemmi't-temra ve'l-lebene'l-atyebân.

Kâne yüsemmi't-temra ve'l-lebene'l-atyebân.

Burada mef'ul olduğuna göre atyebeyn rivayeti olması hatıra geliyor.Burada mef'ul olduğuna göre atyebeyn rivayeti olması hatıra geliyor. Yüsemmî iki mef'ul ister, yüsemmî Peygamber Efendimiz "isimlendirirdi."Yüsemmî iki mef'ul ister, yüsemmî Peygamber Efendimiz "isimlendirirdi." et-Temr "hurma", ve'l-leben "süt."et-Temr "hurma", ve'l-leben "süt." "Hurmaya ve süte şu ismi verirdi." deyince onun atyebeyn olması, "Hurmaya ve süte şu ismi verirdi." deyince onun atyebeyn olması, mef'ul olmak vasfı dolayısıyla mansub olması lazım.mef'ul olmak vasfı dolayısıyla mansub olması lazım. Fakat yukarıda şerh etmiş, açıklamış ki nev'u fe-hüve alâ luğatin diyor.Fakat yukarıda şerh etmiş, açıklamış ki nev'u fe-hüve alâ luğatin diyor. Bu da Araplar'ın bir kabilesinin bir kullanış şekli, böyle de olur demek istiyor.

Bu da Araplar'ın bir kabilesinin bir kullanış şekli, böyle de olur demek istiyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Arap dilini çok güzel, çok nefis kullanırlardı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Arap dilini çok güzel, çok nefis kullanırlardı.

Sahâbe-i kirâm rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn hazerâtı,Sahâbe-i kirâm rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn hazerâtı, onun sözlerini hem zevk ile hem şevk ile hem hayranlıkla dinlerlerdi. onun sözlerini hem zevk ile hem şevk ile hem hayranlıkla dinlerlerdi. Çok güzel konuşurdu. Az sözle çok mâna ifade ederdi.

Çok güzel konuşurdu. Az sözle çok mâna ifade ederdi.

Bazı kelimler kullanırlardı, derlerdi ki:

Bazı kelimler kullanırlardı, derlerdi ki:

"Ya Resûlallah! Biz de Arabız ama senin kullandığın şu kelimeleri bilmiyoruz."Ya Resûlallah! Biz de Arabız ama senin kullandığın şu kelimeleri bilmiyoruz. Bu ne demek?" diye mânalarını sorarlardı, o da izah ederdi.

Bu ne demek?" diye mânalarını sorarlardı, o da izah ederdi.

Çünkü buyuruyor ki:

Ene efsahü'l-Arabi. "Ben Arab'ın en fesâhatlisiyim.
Çünkü buyuruyor ki:

Ene efsahü'l-Arabi. "Ben Arab'ın en fesâhatlisiyim.
Sözüm sanat değeri bakımından da, söyleniş nükteleri bakımından daSözüm sanat değeri bakımından da, söyleniş nükteleri bakımından da güzeller güzelidir." demek istiyor.

güzeller güzelidir." demek istiyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e verilen nice mucizeler arasındaPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e verilen nice mucizeler arasında en güzel mucizesi de, sözlerin en güzeli olan Kelâm-ı Hakîm'in kendisine verilmesidir.en güzel mucizesi de, sözlerin en güzeli olan Kelâm-ı Hakîm'in kendisine verilmesidir. Onun misli olan hikmetten de hadîs-i şerîflerin verilmesidir.Onun misli olan hikmetten de hadîs-i şerîflerin verilmesidir. Hadîs-i şerîfler de vahy-i gayr-i metlüvdür.

Hadîs-i şerîfler de vahy-i gayr-i metlüvdür.

Ve mâ yentiku ani'l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ. olduğundan,Ve mâ yentiku ani'l-hevâ in hüve illâ vahyün yûhâ. olduğundan, Allahu Teâlâ hazretleri onu risâlet ile şerefyâb etmiş olduğundan her işi, her sözü güzeldir.Allahu Teâlâ hazretleri onu risâlet ile şerefyâb etmiş olduğundan her işi, her sözü güzeldir. Muhakkak Allah'ın ilhamıyla, bildirmesiyle, işaret eylemesiyledir. Muhakkak Allah'ın ilhamıyla, bildirmesiyle, işaret eylemesiyledir. Onun için her şeyi güzeldir ama sözü de çok güzeldir. Son derece güzel konuşurdu.

Onun için her şeyi güzeldir ama sözü de çok güzeldir. Son derece güzel konuşurdu.

Bazen de başkalarının lügatlerine göre latife yollu,Bazen de başkalarının lügatlerine göre latife yollu, onların dilleriyle de onların anlayacağı şekilde konuştuğu da olurdu.onların dilleriyle de onların anlayacağı şekilde konuştuğu da olurdu. Bizde de böyle bazen Karadeniz şivesini, bazen başka şiveleri taklit ederiz ya, Bizde de böyle bazen Karadeniz şivesini, bazen başka şiveleri taklit ederiz ya, onun gibi o lügati konuşan kimselere iltifat olsa gerek.

onun gibi o lügati konuşan kimselere iltifat olsa gerek.

Mesela Araplar'da bir rivayet varmış ki bu bizim elif lâm ile söylediğimiz,Mesela Araplar'da bir rivayet varmış ki bu bizim elif lâm ile söylediğimiz, bildiğimiz, dinlediğimiz kelimeleri bazı kabileler elif mim ile söylermiş.bildiğimiz, dinlediğimiz kelimeleri bazı kabileler elif mim ile söylermiş. Mesela es-sefer diyecek em-sefer dermiş.Mesela es-sefer diyecek em-sefer dermiş. Biz es-sıyâm deriz, klasik Arapça dediğimizde öyle biliyoruz, onlar em-siyam derlermiş.

Biz es-sıyâm deriz, klasik Arapça dediğimizde öyle biliyoruz, onlar em-siyam derlermiş.

Bir keresinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlar gibi buyurmuş ki:

Bir keresinde Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlar gibi buyurmuş ki:

Leyse mine'm-birri em-sıyâmi fi'm-sefer. Yani, Leyse mine'l-birri es-sıyâmi fi's-sefer demek.

Leyse mine'm-birri em-sıyâmi fi'm-sefer. Yani, Leyse mine'l-birri es-sıyâmi fi's-sefer demek.

Telaffuzu onlara uydurarak öyle söylemiş oluyor.

Telaffuzu onlara uydurarak öyle söylemiş oluyor.

"İnsanın, seferî durumdayken oruç tutması birr ü takvâ sayılmaz."

"İnsanın, seferî durumdayken oruç tutması birr ü takvâ sayılmaz."

Madem Allah müsade vermiş, müsaadeyi kullansın; rahatına baksın.Madem Allah müsade vermiş, müsaadeyi kullansın; rahatına baksın. Çünkü yolculuktur, kolay değil; yiyecek, iftar edecek bir şey bulamaz;Çünkü yolculuktur, kolay değil; yiyecek, iftar edecek bir şey bulamaz; güneş vardır, yorgunluk vardır; insan terler, yorulur, baygınlaşır; uygun olmaz. güneş vardır, yorgunluk vardır; insan terler, yorulur, baygınlaşır; uygun olmaz. O birr ü takvâ değildir. Hânene gittiğin, vatanına vardığın zaman ibadetini yap.O birr ü takvâ değildir. Hânene gittiğin, vatanına vardığın zaman ibadetini yap. Şimdi yolda Allah sana biraz müsaade etmiş.Şimdi yolda Allah sana biraz müsaade etmiş. Namazı bile "İki rekât kıl!" diyor, o da Allah'ın bir ikramıdır.Namazı bile "İki rekât kıl!" diyor, o da Allah'ın bir ikramıdır. Sen burada "Oruç tutacağım." diye [zor bir işe] kalkışma mânasına geliyor.

Sen burada "Oruç tutacağım." diye [zor bir işe] kalkışma mânasına geliyor.

Mesela Aşr-ı Zilhicce'de on gün oruç tutmak çok sevaptır,Mesela Aşr-ı Zilhicce'de on gün oruç tutmak çok sevaptır, hele arefe günü oruç tutmak çok sevap, çok büyük kazançtır.hele arefe günü oruç tutmak çok sevap, çok büyük kazançtır. Mânevî bakımdan sevap kazanmasına vesiledir ama hacı efendilerin tutması mekruhdur.

Mânevî bakımdan sevap kazanmasına vesiledir ama hacı efendilerin tutması mekruhdur.

Niye öyle?

Hacıefendilerin Arafat'ta işleri müşkil, zor.
Niye öyle?

Hacıefendilerin Arafat'ta işleri müşkil, zor.
Sabahleyin Mina'dan kalkacaklar Arafat'a gidecekler,Sabahleyin Mina'dan kalkacaklar Arafat'a gidecekler, Arafat'ta tazarru ve niyaz ile akşama kadar ibadet ve taat eyleyecekler,Arafat'ta tazarru ve niyaz ile akşama kadar ibadet ve taat eyleyecekler, akşamüstü dönecekler Müzdelife'de geceleyecekler.

İşleri zor.

akşamüstü dönecekler Müzdelife'de geceleyecekler.

İşleri zor.

"Ben dayanabilirim, tutarım."

"Ben dayanabilirim, tutarım."

Tutamazsın. Tutarsan da güneş çarpar, sıcak çarpar bayılırsın, yanındakilere yük olursun.

Tutamazsın. Tutarsan da güneş çarpar, sıcak çarpar bayılırsın, yanındakilere yük olursun.

Ulemâmız "mekruh" demiş. Ulemâmıza itimat et. Her şeyi hikmetle yap.

Ulemâmız "mekruh" demiş. Ulemâmıza itimat et. Her şeyi hikmetle yap.

Hikmet ne demek?

Bir şeyi yerli yerince yapmak.

Hikmet ne demek?

Bir şeyi yerli yerince yapmak.

Hikmetli konuşma ne demek?

Yerine uygun konuşmak.

Hikmetli konuşma ne demek?

Yerine uygun konuşmak.

Konuşmamak gerekiyorsa konuşmak hikmet değildir.Konuşmamak gerekiyorsa konuşmak hikmet değildir. Susmak gereken yerde konuşmak olmaz, konuşulacak yerde de susmak olmaz.Susmak gereken yerde konuşmak olmaz, konuşulacak yerde de susmak olmaz. Her şeyin zamanını, yerini, usûlünü bilmek, yerli yerince yapmak lazım.Her şeyin zamanını, yerini, usûlünü bilmek, yerli yerince yapmak lazım. Onun için Allahu Teâlâ hazretleri hakîmdir.Onun için Allahu Teâlâ hazretleri hakîmdir. Azîzün hakîm, izzet sahibidir, hikmet sahibidir, herşeyi yerli yerincedir.Azîzün hakîm, izzet sahibidir, hikmet sahibidir, herşeyi yerli yerincedir. Kahrı da, lütfu da, ikramı da, imtihanı da güzeldir.Kahrı da, lütfu da, ikramı da, imtihanı da güzeldir. Her şeyi güzeldir; yaşatması da, öldürmesi de güzeldir. Neylerse güzel eyler…

Her şeyi güzeldir; yaşatması da, öldürmesi de güzeldir. Neylerse güzel eyler…

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler,

Haktan olacak işler

Boştur gam u teşvişler

Mevlâ görelim neyler

Neylerse güzel eyler,

Haktan olacak işler

Boştur gam u teşvişler

İşte hikmetli ulemâ hadîs-i şerîflere, âyet-i kerîmelere bakarak çıkarmışlardır;İşte hikmetli ulemâ hadîs-i şerîflere, âyet-i kerîmelere bakarak çıkarmışlardır; itimat edip uymak lazım.

"Ben bunu yaparım."

itimat edip uymak lazım.

"Ben bunu yaparım."

Yaparsın, yaparsın ama tecrübe edilmişi tecrübe eden hüsrandan kurtulamaz.

Yaparsın, yaparsın ama tecrübe edilmişi tecrübe eden hüsrandan kurtulamaz.

Men cerrebe'l-mücerreb hallet bihi'n-nedâme.Men cerrebe'l-mücerreb hallet bihi'n-nedâme. "Tecrübe edilmişi tecrübeye kalkan sonunda pişmanlığa uğrar."

"Tecrübe edilmişi tecrübeye kalkan sonunda pişmanlığa uğrar."

Neden?

Bu bilinen, 40-50, 100 defa, bin defa tecrübe edilmiş bir şey.

Neden?

Bu bilinen, 40-50, 100 defa, bin defa tecrübe edilmiş bir şey.

Acaba bu elektrik teline elimi tutarsam ne olur?

Tutma, doğru olmaz.

Acaba bu elektrik teline elimi tutarsam ne olur?

Tutma, doğru olmaz.

"Bir tutayım hocam…"

Tutarsan çarpılırsın.

"Ooo cereyan varmış."

"Bir tutayım hocam…"

Tutarsan çarpılırsın.

"Ooo cereyan varmış."

Çarpıldın ya, gördün mü! Çarpıldın işte.

Onun için fıkıh çok kıymetli bir ilimdir.

Çarpıldın ya, gördün mü! Çarpıldın işte.

Onun için fıkıh çok kıymetli bir ilimdir.

Fıkıh ne demek?

Edille-i şer'iyyeden yapılması gerekenden doğru olan şekli bulup çıkartmak.

Fıkıh ne demek?

Edille-i şer'iyyeden yapılması gerekenden doğru olan şekli bulup çıkartmak.

Bir âyet vardır böyle, başka bir âyet vardır böyle; birisi bu hududu, ötekisi öbür hududu çizer.

Bir âyet vardır böyle, başka bir âyet vardır böyle; birisi bu hududu, ötekisi öbür hududu çizer.

Bir hadîs-i şerîf vardır, nâsihi mensuhu vardır, sebeb-i vürûdu vardır,Bir hadîs-i şerîf vardır, nâsihi mensuhu vardır, sebeb-i vürûdu vardır, hâssı âmmı vardır, çeşitli incelikleri, nükteleri vardır.

hâssı âmmı vardır, çeşitli incelikleri, nükteleri vardır.

Onun için fıkıh en kıymetli ilimdir, en kıymetli ilim fıkıhtır.

Onun için fıkıh en kıymetli ilimdir, en kıymetli ilim fıkıhtır.

Allah bir insanın hayrını murad etti mi onu dinde fakih kılar.Allah bir insanın hayrını murad etti mi onu dinde fakih kılar. Anlayışlı, sezgili, kavrayışlıAnlayışlı, sezgili, kavrayışlı ve edille-i şer'iyyeyi hakkıyla bilip anlayan ve ona uyan insan hâline gelir.ve edille-i şer'iyyeyi hakkıyla bilip anlayan ve ona uyan insan hâline gelir. Bilmeyen insan da "Bir şey yapıyorum." sanır, hata eder, yapıyorum sanır, hata eder.

Bilmeyen insan da "Bir şey yapıyorum." sanır, hata eder, yapıyorum sanır, hata eder.

Allah bizi ilim irfan sahibi eylesin, mahrum etmesin, ayırmasın.

Allah bizi ilim irfan sahibi eylesin, mahrum etmesin, ayırmasın.

"Allahu Teâlâ hazretleri bir ilmi insanlara verdiği zaman onların göğsünden o ilmi çekip almaz,"Allahu Teâlâ hazretleri bir ilmi insanlara verdiği zaman onların göğsünden o ilmi çekip almaz, alimleri alır geriye cahiller kalır." diyor Peygamber Efendimiz.

alimleri alır geriye cahiller kalır." diyor Peygamber Efendimiz.

Cahiller kalır; reisler, yöneticiler cahil olur, halk onlara soru sorarCahiller kalır; reisler, yöneticiler cahil olur, halk onlara soru sorar onlar da kendi reylerine göre cevaplar verirler; kendileri de sapıtırlar, halkı da sapıttırırlar.onlar da kendi reylerine göre cevaplar verirler; kendileri de sapıtırlar, halkı da sapıttırırlar. Bu cahillerin baş olması, kendisine soru sorulan kimseler olması kıyametin alametlerindendir.Bu cahillerin baş olması, kendisine soru sorulan kimseler olması kıyametin alametlerindendir. Onların da kendi reyi ile Kur'an'a, hadîs-i şerîfe,Onların da kendi reyi ile Kur'an'a, hadîs-i şerîfe, fıkha dayanmayan şeyler söylemesi zararlara yol açar.

fıkha dayanmayan şeyler söylemesi zararlara yol açar.

Çok kıymetli bir hocaefendi var, beraber haccettik. Hacdan sonra "Ben Mısır'a uğrayacağım." dedi.

Çok kıymetli bir hocaefendi var, beraber haccettik. Hacdan sonra "Ben Mısır'a uğrayacağım." dedi.

Uğra, yolun selametlik olsun. Sıhhatle afiyetle var gel.

Uğra, yolun selametlik olsun. Sıhhatle afiyetle var gel.

İstanbul'da, Ankara'da sonradan görüştük. Benden yaşlı, mübarek, meşhur insan. Dedi ki:

İstanbul'da, Ankara'da sonradan görüştük. Benden yaşlı, mübarek, meşhur insan. Dedi ki:

"Es'ad hocam! Ben bu mısırlıları anlayamadım. Bir şey soruyorum."

"Es'ad hocam! Ben bu mısırlıları anlayamadım. Bir şey soruyorum."

Kendisi fıkıh alimi olduğu için kendi zihninde olan ince bir meseleyi gidip oradaki bir alime soruyor.

Kendisi fıkıh alimi olduğu için kendi zihninde olan ince bir meseleyi gidip oradaki bir alime soruyor.

"Şu hususa ne dersin?"

Kendisi biliyor ama bakalım o alim ona ne cevap verecek.

"Şu hususa ne dersin?"

Kendisi biliyor ama bakalım o alim ona ne cevap verecek.

"Şöyledir." deyip bir cevap veriyor hocam diyor.

"Şöyledir." deyip bir cevap veriyor hocam diyor.

"Delilin nedir?"Delilin nedir? Âyet mi, hadis mi, kavâid-i fıkhiyeden hangisine dayanıyorsun, ne sebeple bunu böyle söylüyorsun?"

Âyet mi, hadis mi, kavâid-i fıkhiyeden hangisine dayanıyorsun, ne sebeple bunu böyle söylüyorsun?"

"Sebep yok. Bu böyledir." diyor.

"Sebep yok. Bu böyledir." diyor.

Olmaz. Böyle fıkıh, böyle fetva olmaz. Buna fetva değil atma derler.

"Şunu yap caizdir."

Olmaz. Böyle fıkıh, böyle fetva olmaz. Buna fetva değil atma derler.

"Şunu yap caizdir."

Niye caizdir?

Allah "Her sarhoşluk veren şey haramdır." demiş.

Niye caizdir?

Allah "Her sarhoşluk veren şey haramdır." demiş.

"Bira caizdir." demiş.

Bira caiz olur mu?

İçtiği zaman sarhoş oluyor arabayı çarpıyor.

"Bira caizdir." demiş.

Bira caiz olur mu?

İçtiği zaman sarhoş oluyor arabayı çarpıyor.

Olmaz.

O bakımdan alimlerin sözünü dinlemek lazım.

Olmaz.

O bakımdan alimlerin sözünü dinlemek lazım.

Bunları hep nereden açtık?

Bunları hep nereden açtık?

Peygamber Efendimiz'in kendisinin çok fasih olduğunu, bazen de başkalarının lügatleriyle şaka,Peygamber Efendimiz'in kendisinin çok fasih olduğunu, bazen de başkalarının lügatleriyle şaka, latife olsun, hoş olsun diye konuştuğunu, seferde oruç tutmanın latife olsun, hoş olsun diye konuştuğunu, seferde oruç tutmanın birr ü takvâ sayılmayacağını söyledik. Bu konu oradan açıldı.birr ü takvâ sayılmayacağını söyledik. Bu konu oradan açıldı. Demek ki Peygamber Efendimiz burada o lügati kullanmış.

Demek ki Peygamber Efendimiz burada o lügati kullanmış.

Bu rivayet Hz. Âişe validemizden.

Bu rivayet Hz. Âişe validemizden.

Burada bir başka şeyi daha söyleyeyim.

Üniversite'de okuduğumuz zaman hocamızdan duymuştuk.
Burada bir başka şeyi daha söyleyeyim.

Üniversite'de okuduğumuz zaman hocamızdan duymuştuk.
Emânât-i Mukaddese dairesinde bir Kur'ân'ı Kerîm var. [Bu] Kur'ân-ı Kerîm çok kıymetli, çok eski bir nüsha.

Emânât-i Mukaddese dairesinde bir Kur'ân'ı Kerîm var. [Bu] Kur'ân-ı Kerîm çok kıymetli, çok eski bir nüsha.

Acaba kim tarafından yazılmış, kim tarafından yazılmış? [merak ediliyor.]

Sonunda imza var;
Acaba kim tarafından yazılmış, kim tarafından yazılmış? [merak ediliyor.]

Sonunda imza var;
Hz. Ali radıyallahu anh tarafından yazılmış.

Hz. Ali radıyallahu anh tarafından yazılmış.

Emânât-i Mukaddese dairesinde Hz. Ali radıyallahu anh tarafından yazılmış Kur'ân-ı Kerîm var.

Emânât-i Mukaddese dairesinde Hz. Ali radıyallahu anh tarafından yazılmış Kur'ân-ı Kerîm var.

Bizim Profesör İran'dan falan madalya almış bir kimse idi. İlim bakımdan bir hayli ileriydi.

Bizim Profesör İran'dan falan madalya almış bir kimse idi. İlim bakımdan bir hayli ileriydi.

"O gerçekten Hz. Ali Efendimiz'in imzasını taşıyor..." diyor.

Çünkü ne demiş?

"O gerçekten Hz. Ali Efendimiz'in imzasını taşıyor..." diyor.

Çünkü ne demiş?

Ketebehû aliyyu'bnü Ebû Tâlib demiş.

Ketebehû aliyyu'bnü Ebû Tâlib demiş.

Bizim bugünkü gramer bilgisine göre Ebû Tâlib denmez,Bizim bugünkü gramer bilgisine göre Ebû Tâlib denmez, Aliyyu'bnü Ebî Tâlib denir, İbn kelimesinin muzafun ileyh'i olduğundanAliyyu'bnü Ebî Tâlib denir, İbn kelimesinin muzafun ileyh'i olduğundan normal olarak Ebî Tâlib demesi lazım. Ama o zaman o devirde böyle denilirdi.

normal olarak Ebî Tâlib demesi lazım. Ama o zaman o devirde böyle denilirdi.

Demek ki bugünün gramerine aykırı gibi görünen bu imza uydurma değilDemek ki bugünün gramerine aykırı gibi görünen bu imza uydurma değil ama o zaman kullanılan sahih şekli yazıldığından anlıyoruz ki doğru.

ama o zaman kullanılan sahih şekli yazıldığından anlıyoruz ki doğru.

Çünkü sahtekar olsaydı, o zaman bugünün fıkhına göre uydurma yapmış olsaydıÇünkü sahtekar olsaydı, o zaman bugünün fıkhına göre uydurma yapmış olsaydı Aliyyu'bnü Ebî Tâlib diyecekti. Aliyyu'bnü Ebû Tâlib demesinden anlıyoruz ki sahte değil, hakiki.

Aliyyu'bnü Ebî Tâlib diyecekti. Aliyyu'bnü Ebû Tâlib demesinden anlıyoruz ki sahte değil, hakiki.

İşte bunlar da bu ilmin incelikleri.

İşte bunlar da bu ilmin incelikleri.

Mesela, iki nüsha arasında fark vardır.Mesela, iki nüsha arasında fark vardır. Bir eseri karıştırırsın, karşılaştırırsın, bu bir yerde buna uymadı, şu kelimesi farklı.

Bir eseri karıştırırsın, karşılaştırırsın, bu bir yerde buna uymadı, şu kelimesi farklı.

Hangi kelime doğru?

Müellif bunu mu yazdı, acaba ötekisini mi?

Hangi kelime doğru?

Müellif bunu mu yazdı, acaba ötekisini mi?

Hangisi nâdir ise, nâdir olanı yazmıştır.Hangisi nâdir ise, nâdir olanı yazmıştır. Nâdir olanı müstensih, katip bilmediğinden, nâdiri çok bilinen bir şeye çevirmiştir.

Nâdir olanı müstensih, katip bilmediğinden, nâdiri çok bilinen bir şeye çevirmiştir.

Derviş bağrı taş gerek

Gözü dolu yaş gerek.

diyorlar.

Derviş bağrı taş gerek

Gözü dolu yaş gerek.

diyorlar.

Dervişin bağrı taş olur mu?

Bir düşünsene?

Taş, taş kalp, taş bağır…

Dervişin bağrı taş olur mu?

Bir düşünsene?

Taş, taş kalp, taş bağır…

Dervişin bağrı taş olur mu, taş olursa gözü yaş olur mu?

Olmaz.

Dervişin bağrı taş olur mu, taş olursa gözü yaş olur mu?

Olmaz.

Ya nedir?

Derviş bağrı baş gerek

Gözü dolu yaş gerek

Ya nedir?

Derviş bağrı baş gerek

Gözü dolu yaş gerek

Koyundan yavaş gerek.

"Hocam peki dervişin bağrı baş olur mu?"

Koyundan yavaş gerek.

"Hocam peki dervişin bağrı baş olur mu?"

Bu ne demek?

Sen "baş" kelimesini bilmiyorsun da ondan yadırgadın.
Bu ne demek?

Sen "baş" kelimesini bilmiyorsun da ondan yadırgadın.
Öteki katip de "baş" kelimesini bilmiyordu, yadırgadı.

Öteki katip de "baş" kelimesini bilmiyordu, yadırgadı.

"Derviş bağrı baş gerek" deyince; "Baş bağrının üstünde, ensenin üstünde olur,"Derviş bağrı baş gerek" deyince; "Baş bağrının üstünde, ensenin üstünde olur, bunu değiştireyim, olsa olsa bu taştır." dedi.

Yanlış bir şeye değiştirdi.

bunu değiştireyim, olsa olsa bu taştır." dedi.

Yanlış bir şeye değiştirdi.

Doğrusu hangisi?

Baş.

Çünkü nâdir.

Baş ne demek?

Doğrusu hangisi?

Baş.

Çünkü nâdir.

Baş ne demek?

Baş; Eski Türkçe'de "yara" demek. Baş'ın "yara" mânasına geldiğini bilmiyor, taşa çeviriyor.Baş; Eski Türkçe'de "yara" demek. Baş'ın "yara" mânasına geldiğini bilmiyor, taşa çeviriyor. Derviş bağrı yaralı, bağrı gönlü kırık olacak, gönlü yaralı, gözü yaşlı olacak demek istiyor.

Derviş bağrı yaralı, bağrı gönlü kırık olacak, gönlü yaralı, gözü yaşlı olacak demek istiyor.

Bağrı başı hakkı için âşıkların

Gözü yaşı hakkı için sâdıkların.

Bağrı başı hakkı için âşıkların

Gözü yaşı hakkı için sâdıkların.

Diyor Süleymani Çelebi'de.

Ne demek?

Diyor Süleymani Çelebi'de.

Ne demek?

Bağrı başı hakkı için âşıkların. "Âşık olanların gönlünün yarası hürmetine…"

Bağrı başı hakkı için âşıkların. "Âşık olanların gönlünün yarası hürmetine…"

Neymiş onun yarası yâ Rabbi?

Onun yarası aşkullah, muhabbetulluh, Allah sevgisi…

Neymiş onun yarası yâ Rabbi?

Onun yarası aşkullah, muhabbetulluh, Allah sevgisi…

İçinde bir dert var ki başka dertlere benzemez.İçinde bir dert var ki başka dertlere benzemez. Gözü yaşlı, Allah sevgisinden, Allah korkusundan kalbi duygularla dolu, boynu bükük.

Gözü yaşlı, Allah sevgisinden, Allah korkusundan kalbi duygularla dolu, boynu bükük.

Bir başka şairinde:

Gece gündüz döne döne

İsteğim haktır benim dediği gibi,
Bir başka şairinde:

Gece gündüz döne döne

İsteğim haktır benim dediği gibi,
istediği yandığı, yakıldığı Allah oluyor. istediği yandığı, yakıldığı Allah oluyor. Onun derdi başka bir dert; senin bildiğin dertlerden değil, mânevî bir dert…Onun derdi başka bir dert; senin bildiğin dertlerden değil, mânevî bir dert… Daha doğrusu dert değil de nimet, büyük nimet.Daha doğrusu dert değil de nimet, büyük nimet. Çünkü Allah'ı sevmek; Allah'ın ancak yüksek kullarına verdiği bir şeydir.

Çünkü Allah'ı sevmek; Allah'ın ancak yüksek kullarına verdiği bir şeydir.

Yuhibbuhum ve yuhibbûnehû deniliyor âyet-i kerîmede.

Yuhibbuhum ve yuhibbûnehû deniliyor âyet-i kerîmede.

Siz dinden dönseniz bile, Allah öyle bir kavim getirecek ki bu din sahipsiz kalmaz,Siz dinden dönseniz bile, Allah öyle bir kavim getirecek ki bu din sahipsiz kalmaz, bu dine hizmet edecek insanlar hiç eksik olmaz. Kıyamete kadar iyi insanlar daima mevcut olur.

bu dine hizmet edecek insanlar hiç eksik olmaz. Kıyamete kadar iyi insanlar daima mevcut olur.

Sen dinden dönersen ne olur?

Sen dinden dönersen ne olur?

Allah senden daha iyisini getirir, sen nereye gidersen git, dinden dönen kendisi zarar eder.

Allah senden daha iyisini getirir, sen nereye gidersen git, dinden dönen kendisi zarar eder.

Fe-sevfe ye'tillâhu bi-kavmin yuhibbuhum ve yühibbûnehû.Fe-sevfe ye'tillâhu bi-kavmin yuhibbuhum ve yühibbûnehû. "Allah öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever." ve yühibbûnehû. "Onlar da Allah'ı severler."

"Allah öyle bir kavim getirecek ki Allah onları sever." ve yühibbûnehû. "Onlar da Allah'ı severler."

Allah bir kulu sevmeyince kendisinin sevgisini onun gönlüne yakmaz,Allah bir kulu sevmeyince kendisinin sevgisini onun gönlüne yakmaz, onun gönlünde o ateş, o ışık, o nur peydâ olmaz. onun gönlünde o ateş, o ışık, o nur peydâ olmaz. İlk önce Allah kulu sevecek de kul da Allah'ı sevme duygusunu tadacak.İlk önce Allah kulu sevecek de kul da Allah'ı sevme duygusunu tadacak. Afiyet olsun. Allah severse o tadı dimağ hissetmeye başlayacak.Afiyet olsun. Allah severse o tadı dimağ hissetmeye başlayacak. Sevmeyince sevemez. Onun için kafir tepinip duruyor.Sevmeyince sevemez. Onun için kafir tepinip duruyor. Allah tattırmıyor ki, açmamış ki kalbinin kilidini,Allah tattırmıyor ki, açmamış ki kalbinin kilidini, vermemiş ki aşkını, hidayetini, ondan öyle yapıyor [tepinip duruyor].

vermemiş ki aşkını, hidayetini, ondan öyle yapıyor [tepinip duruyor].

O bakımdan Allahu Teâlâ hazretleri bizi sevdiği kullarından eylesin,O bakımdan Allahu Teâlâ hazretleri bizi sevdiği kullarından eylesin, sevgisini bize de ihsan eylesin, sevgisinden mahrum etmesin.sevgisini bize de ihsan eylesin, sevgisinden mahrum etmesin. Katı kalpten, ağlamayan gözden, duygusuz dimağdan Allah'a sığınırız.

Katı kalpten, ağlamayan gözden, duygusuz dimağdan Allah'a sığınırız.

Demek ki Peygamber Efendimiz hurmaya, süte atyebân, iki atyeb dermiş.

Demek ki Peygamber Efendimiz hurmaya, süte atyebân, iki atyeb dermiş.

"Atyeb ne demek, hocam?"

"Atyeb ne demek, hocam?"

Atyeb, tayyip kelimesinden ism-i taftîl sigasıdır; "En tayyib, en güzel, en iyi, en hoş" demek; Atyeb, tayyip kelimesinden ism-i taftîl sigasıdır; "En tayyib, en güzel, en iyi, en hoş" demek; atyebân, "En hoş iki gıda" demek. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor.

atyebân, "En hoş iki gıda" demek. Peygamber Efendimiz öyle buyuruyor.

Birisi hurma, birisi süt. Birisi tatlı, birisi şifalı, birisi insanın ilk gıdası.Birisi hurma, birisi süt. Birisi tatlı, birisi şifalı, birisi insanın ilk gıdası. Hatta hurma, ilk defa doğduğu zaman onunla başlasın diye ağızla çiğneyip bebeklere [verilir.]Hatta hurma, ilk defa doğduğu zaman onunla başlasın diye ağızla çiğneyip bebeklere [verilir.] Öteki de anne gıdası, midesinin ilk tanıştığı yiyecek. Süt ve hurma; ikisi de gayet kıymetli gıda.Öteki de anne gıdası, midesinin ilk tanıştığı yiyecek. Süt ve hurma; ikisi de gayet kıymetli gıda. Bunu Peygamber Efendimizin sevdiği de anlaşılıyor.Bunu Peygamber Efendimizin sevdiği de anlaşılıyor. Peygamber Efendimiz sütü de hurmayı da severdi, onları da böyle atyeb,Peygamber Efendimiz sütü de hurmayı da severdi, onları da böyle atyeb, "en güzel, en tayyib, en hoş, en sevimli" diye methetmiş.

"en güzel, en tayyib, en hoş, en sevimli" diye methetmiş.

Atyeb kelimesinin müennesi de tûbâ gelir.Atyeb kelimesinin müennesi de tûbâ gelir. Tûbâ kelimesini duyuyorsunuz, kızlara isim koyuyorlar,Tûbâ kelimesini duyuyorsunuz, kızlara isim koyuyorlar, tûbâ cennette bir ağaç, tûbâ Kur'an kursu, vesaire...

Ne demek?

tûbâ cennette bir ağaç, tûbâ Kur'an kursu, vesaire...

Ne demek?

Atyeb kelimesinin müennesi.Atyeb kelimesinin müennesi. Tûbâ, müennes kelimeler için kullanılır, "en güzel", "en güzel şey" demek.Tûbâ, müennes kelimeler için kullanılır, "en güzel", "en güzel şey" demek. Tûbâ ve atyeb ikisi aynı manaya, birisi müzekker, birisi müennes.

Tûbâ ve atyeb ikisi aynı manaya, birisi müzekker, birisi müennes.

Demek ki Peygamber Efendimiz hurmayı ve sütü severmiş.Demek ki Peygamber Efendimiz hurmayı ve sütü severmiş. Hakikaten de sevilecek iki gıdadır ve hakikaten insan bunları yediği zaman her bakımdan beslenmiş oluyor.Hakikaten de sevilecek iki gıdadır ve hakikaten insan bunları yediği zaman her bakımdan beslenmiş oluyor. Çocuğun uzun zaman gıdası süt oluyor daÇocuğun uzun zaman gıdası süt oluyor da kemikleri de, eti de gelişiyor, kilosu da artıyor, her şeyi iyi oluyor.kemikleri de, eti de gelişiyor, kilosu da artıyor, her şeyi iyi oluyor. Hatta anne sütünün yerini hiçbir şey hiçbir şekilde tutmuyor.Hatta anne sütünün yerini hiçbir şey hiçbir şekilde tutmuyor. Allah insana ne kabiliyet vermiş, annenin göğsüne ne hünerler vermiş ki ilaçların sahip olmadığıAllah insana ne kabiliyet vermiş, annenin göğsüne ne hünerler vermiş ki ilaçların sahip olmadığı meziyetleri sütün içine vermiş, o bebek o sütten alıyor ve vücudu gelişiyor.

meziyetleri sütün içine vermiş, o bebek o sütten alıyor ve vücudu gelişiyor.

Bir de İranlı bir şairin bir sözü aklıma geliverdi; süt, meme, bebek, içmek kelimelerinden…

Bir de İranlı bir şairin bir sözü aklıma geliverdi; süt, meme, bebek, içmek kelimelerinden…

Diyor ki şair:

Der kabza sa'y est kilîd der rûzî

Diyor ki şair:

Der kabza sa'y est kilîd der rûzî

Şîr ez keşiş-i tıfl zi pistân bedr âyed

Bu güzel bir şiirdir, manası şu:

Şîr ez keşiş-i tıfl zi pistân bedr âyed

Bu güzel bir şiirdir, manası şu:

"Rızkın anahtarı çalışmaktadır, çalışırsan Allah rızkını verir, anahtarı odur."Rızkın anahtarı çalışmaktadır, çalışırsan Allah rızkını verir, anahtarı odur. Çalışacaksın, rızık kapısı açılacak, sen de rızıklara mazhar olacaksın.Çalışacaksın, rızık kapısı açılacak, sen de rızıklara mazhar olacaksın. Senin vazifen sa'y ü gayret göstermek."

Senin vazifen sa'y ü gayret göstermek."

Şîr, süt, ez kesişi tıfl, çocuğun emmesiyle Zipistan be derâyet. Memeden dışarı çıkar.

Şîr, süt, ez kesişi tıfl, çocuğun emmesiyle Zipistan be derâyet. Memeden dışarı çıkar.

Misal veriyor.

"Süt bile küçük çocuğun ancak emmesiyle memeden çıkar."

Misal veriyor.

"Süt bile küçük çocuğun ancak emmesiyle memeden çıkar."

Küçücük, masum yavrucak, günahsız, pak.

Küçücük, masum yavrucak, günahsız, pak.

"Fakat o bile ille bir çalışacak, bir emecek, dudaklarını bir çalıştıracak da"Fakat o bile ille bir çalışacak, bir emecek, dudaklarını bir çalıştıracak da süt ondan sonra gelecek." diye güzel bir mana yakalamış, hoş bir mana söylemiş.

süt ondan sonra gelecek." diye güzel bir mana yakalamış, hoş bir mana söylemiş.

Bebek bile çalışmayınca, ağlamayınca, emmeyince, süt ağzına gelmiyorsa,Bebek bile çalışmayınca, ağlamayınca, emmeyince, süt ağzına gelmiyorsa, öteki insanlar da çalışmayınca, mahrumiyetlere uğrarlar.öteki insanlar da çalışmayınca, mahrumiyetlere uğrarlar. Demek ki çalışsınlar, kimseye muhtaç olmasınlar, hatta helalinden çok kazansınlar,Demek ki çalışsınlar, kimseye muhtaç olmasınlar, hatta helalinden çok kazansınlar, başkalarına da yardım yapsınlar, hayır ve hasenet olsun, sevap kazansınlar.başkalarına da yardım yapsınlar, hayır ve hasenet olsun, sevap kazansınlar. Ona teşvik için söylenmiş bir söz.

Ona teşvik için söylenmiş bir söz.

Kâne yeşteddü 'aleyhi en yûcede minhu'r-rîhu.

Kâne yeşteddü 'aleyhi en yûcede minhu'r-rîhu.

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kendisinden nâhoş bir koku duyulmasını hiç sevmezdi."

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kendisinden nâhoş bir koku duyulmasını hiç sevmezdi."

Ona çok ağır gelirdi. Kendisinden hiç öyle bir koku gelmesini istemezdi.

Ona çok ağır gelirdi. Kendisinden hiç öyle bir koku gelmesini istemezdi.

Bunun rivayeti şöyledir:

Bunun rivayeti şöyledir:

Bir yerde hurma şerbeti, bal şerbeti içmiş, öbür yere gittiği zaman oradakiler;

Bir yerde hurma şerbeti, bal şerbeti içmiş, öbür yere gittiği zaman oradakiler;

"Yâ Resûlallah! Ağzın çok çirkin kokuyor." demişler.

"Yâ Resûlallah! Ağzın çok çirkin kokuyor." demişler.

Maksat öbür tarafla rekabet.Maksat öbür tarafla rekabet. Onun o tarafa gitmesini kıskandıklarından, oraya gitmesin diye soğutmak için Onun o tarafa gitmesini kıskandıklarından, oraya gitmesin diye soğutmak için aralarında Resûlullah'a "Ağzın kokuyor diyelim." diye el birliği, söz birliği etmişler, ittifak eylemişler.aralarında Resûlullah'a "Ağzın kokuyor diyelim." diye el birliği, söz birliği etmişler, ittifak eylemişler. O tabi hoşlanmazdı.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyuruyor ki:

O tabi hoşlanmazdı.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyuruyor ki:

"Ey ashabım! Benim karşıma dişleriniz sapsarı sararmış olarak, ağzınız kokar bir durumda gelmeyin."Ey ashabım! Benim karşıma dişleriniz sapsarı sararmış olarak, ağzınız kokar bir durumda gelmeyin. Misvaklanın, ağzınızı tertemiz yıkayın, çalkalayın.Misvaklanın, ağzınızı tertemiz yıkayın, çalkalayın. İnci gibi olsun, tertemiz olsun, hiç birikinti olmasın."

İnci gibi olsun, tertemiz olsun, hiç birikinti olmasın."

Çok sevdiği güzel şeylerden birisi güzel kokuydu.Çok sevdiği güzel şeylerden birisi güzel kokuydu. Efendimiz güzel kokuydu çok severdi, çok kullanırdı.Efendimiz güzel kokuydu çok severdi, çok kullanırdı. Saçlarını güzel kokulardı, vücuduna güzel kokular sürerdiSaçlarını güzel kokulardı, vücuduna güzel kokular sürerdi ve geçtiği yerlerden kokusu uzun zaman devam ederdi.ve geçtiği yerlerden kokusu uzun zaman devam ederdi. Zaten vücudu gül gibiydi, zaten vücudunun kendisinin kokusu güzellikte yeterdi amaZaten vücudu gül gibiydi, zaten vücudunun kendisinin kokusu güzellikte yeterdi ama güzel kokuyu hem namaza gelirken sürünülmesini, cumaya gelirken sürünülmesini tavsiye etmiştirgüzel kokuyu hem namaza gelirken sürünülmesini, cumaya gelirken sürünülmesini tavsiye etmiştir hem de müslümanlara ne kadar güzeldir Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in tavsiyeleri.

hem de müslümanlara ne kadar güzeldir Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'in tavsiyeleri.

Abdest almak nûrun alâ nûrdur; nur üzerine nurdur.

Abdest almak nûrun alâ nûrdur; nur üzerine nurdur.

"Abdestim var benim."

Olsun bir daha alıverir, ayaklarını bir daha gıcır gıcır yıkayıver.
"Abdestim var benim."

Olsun bir daha alıverir, ayaklarını bir daha gıcır gıcır yıkayıver.
Belki terlemişsin, belki arkandaki insan o kokudan hoşlanmayacaktır.

Belki terlemişsin, belki arkandaki insan o kokudan hoşlanmayacaktır.

Terlemişse çoraplarını papucunun içine bırak.Terlemişse çoraplarını papucunun içine bırak. Olsun, yalınayak kılmanın bir mahsuru yok, kirli çorapla kılmaktan çıplak ayakla kılmak daha iyi.Olsun, yalınayak kılmanın bir mahsuru yok, kirli çorapla kılmaktan çıplak ayakla kılmak daha iyi. O temiz, ötekisi kokacak, [kokusu] sinecek, halıları da kirletecek.

O temiz, ötekisi kokacak, [kokusu] sinecek, halıları da kirletecek.

Onun için İslâmda dişinin fırçalanması güzel, güzel kokular sürünmesi var.Onun için İslâmda dişinin fırçalanması güzel, güzel kokular sürünmesi var. Abdest üzerine abdest almak güzel.Abdest üzerine abdest almak güzel. En aşağı haftada bir cuma günü gusül abdesti almak, yıkanmak güzel.En aşağı haftada bir cuma günü gusül abdesti almak, yıkanmak güzel. Koltuk altındaki kılları büyütmemek, kazıyıp orasını daima temiz tutmak lazım.Koltuk altındaki kılları büyütmemek, kazıyıp orasını daima temiz tutmak lazım. Kasıklardaki kılları büyütmemek, kazıyıp temiz tutmak lazım.Kasıklardaki kılları büyütmemek, kazıyıp temiz tutmak lazım. Tırnakları uzatmamak, kesmek, altına simsiyah bir şeyler girmemesi sağlamak lazım.Tırnakları uzatmamak, kesmek, altına simsiyah bir şeyler girmemesi sağlamak lazım. Bıyıkları kısaltmak lazım, çünkü bıyıklar burnun altındadır.

Bıyıkları kısaltmak lazım, çünkü bıyıklar burnun altındadır.

Peygamber Efendimiz bıyıkları azaltır, sakalı uzatırdı.Peygamber Efendimiz bıyıkları azaltır, sakalı uzatırdı. Biz şimdi her şeyi baş aşağı ters yapmaya alıştığımızdan bıyıkları uzatıyoruz, aşağı da sarkıtıyoruz;Biz şimdi her şeyi baş aşağı ters yapmaya alıştığımızdan bıyıkları uzatıyoruz, aşağı da sarkıtıyoruz; koç boynuzu gibi de böyle kıvıranlar oluyor, sakallar dümdüz. Sakalları kesiyorlar.koç boynuzu gibi de böyle kıvıranlar oluyor, sakallar dümdüz. Sakalları kesiyorlar. Halbuki sakal uzayacaktı, yanlış anladın, yanlış dinledin.Halbuki sakal uzayacaktı, yanlış anladın, yanlış dinledin. Sakal uzayacak, bıyık kısalacak. Peygamber Efendimiz derisi görülecek kadar kısaltırdı.

Sakal uzayacak, bıyık kısalacak. Peygamber Efendimiz derisi görülecek kadar kısaltırdı.

Onun için sakalları uzatmak sünnet, kesilmesi haram.Onun için sakalları uzatmak sünnet, kesilmesi haram. Bıyıkları kısaltmak onun tavsiyesi; hepsi güzellik için, temizlik için.Bıyıkları kısaltmak onun tavsiyesi; hepsi güzellik için, temizlik için. Buradaki kıllar büyük olursa yani burnundan fışkırmış bıyıklar!

Buradaki kıllar büyük olursa yani burnundan fışkırmış bıyıklar!

"Ne adam! Aferin, babayiğit!"

Hayır.

"Ne adam! Aferin, babayiğit!"

Hayır.

Burundan akıntı var, burada kalır, bıyıkların mümkün olduğu kadar az olması lazım.Burundan akıntı var, burada kalır, bıyıkların mümkün olduğu kadar az olması lazım. Sakalın uzun olması iyi, kış günü insana atkı bile istetmez. Sakalın uzun olması iyi, kış günü insana atkı bile istetmez. Sakalı uzun oldu mu, elhamdülillah ne nezle olur, ne bademciği şişer, ne başka bir şey olur.Sakalı uzun oldu mu, elhamdülillah ne nezle olur, ne bademciği şişer, ne başka bir şey olur. Allah kudretten işte burasını yünlerle korumuş oluyor.Allah kudretten işte burasını yünlerle korumuş oluyor. Dinimizin her şeyi güzel; Efendimiz'in tavsiyesinin her türü güzel.

Dinimizin her şeyi güzel; Efendimiz'in tavsiyesinin her türü güzel.

Efendimiz kendisinden çirkin bir koku duyulmasını hiç sevmezdi.

Efendimiz kendisinden çirkin bir koku duyulmasını hiç sevmezdi.

Düşünebiliyor musunuz ki Peygamber Efendimiz terlemiş olsa da birisi böyle hoşlanmasa ne olur?

Düşünebiliyor musunuz ki Peygamber Efendimiz terlemiş olsa da birisi böyle hoşlanmasa ne olur?

Resûlullah'tan hoşlanmamak insanı felakete düşürür.

Resûlullah'tan hoşlanmamak insanı felakete düşürür.

Peygamber Efendimiz de insanların o duruma düşmemesi içinPeygamber Efendimiz de insanların o duruma düşmemesi için kendisi temizliği, nezâfeti çok teşvik etmiştir. kendisi temizliği, nezâfeti çok teşvik etmiştir. Peygamber Efendimiz'de tepeden tırnağa güzellik, tepeden tırnağa mücessem nezâket, nezâfet, herşey.

Peygamber Efendimiz'de tepeden tırnağa güzellik, tepeden tırnağa mücessem nezâket, nezâfet, herşey.

Ya bizler?

Biz de onun ümmetiyiz, bizim de öyle olmamız lazım.
Ya bizler?

Biz de onun ümmetiyiz, bizim de öyle olmamız lazım.
Bizim de herşeyimiz temiz, herşeyimiz güzel olmalı; traşlı, taralı olmalı;Bizim de herşeyimiz temiz, herşeyimiz güzel olmalı; traşlı, taralı olmalı; misvaklı, dişler fırçalanmış olmalı; tırnaklar kesilmiş olmalı, elbise yamalı olsa bile temiz olmalı,misvaklı, dişler fırçalanmış olmalı; tırnaklar kesilmiş olmalı, elbise yamalı olsa bile temiz olmalı, ayakkabılar çamursuz olmalı, çamurları şu şadırvanın kenarında elle silinmeli, tertemiz olmalı.ayakkabılar çamursuz olmalı, çamurları şu şadırvanın kenarında elle silinmeli, tertemiz olmalı. Pabuçlar dışarıda kazınmalı, buraya çamur gelmemeli.

Pabuçlar dışarıda kazınmalı, buraya çamur gelmemeli.

Temizliğin her çeşidine dikkat etmeliyiz. Maddi temizliğe, manevi temizliğe, kalp temizliğine,Temizliğin her çeşidine dikkat etmeliyiz. Maddi temizliğe, manevi temizliğe, kalp temizliğine, beden temizliğine, vücut temizliğine, her şeye dikkat etmeliyiz.beden temizliğine, vücut temizliğine, her şeye dikkat etmeliyiz. Efendimiz de böyleydi, o bizim en güzel örneğimizdir. Güzel kokular sürerdi.

Efendimiz de böyleydi, o bizim en güzel örneğimizdir. Güzel kokular sürerdi.

Şimdi güzel kokuları erkekler sürmüyor, kadınlar sürüyor.

Yanlış, o da ters.

Şimdi güzel kokuları erkekler sürmüyor, kadınlar sürüyor.

Yanlış, o da ters.

Kadınlar güzel koku sürmeyecek.

Neden?

Kadınlar güzel koku sürmeyecek.

Neden?

Kadınların dışarıdaki işi dikkati çekmemek ve beğenilmemek.

Kadınların dışarıdaki işi dikkati çekmemek ve beğenilmemek.

Bu zamane kadınlarının yaptığı yanlış;Bu zamane kadınlarının yaptığı yanlış; sürüyorlar, takıyorlar, ziynetlerini açıyorlar öyle çıkıyorlar.

sürüyorlar, takıyorlar, ziynetlerini açıyorlar öyle çıkıyorlar.

Dün düğün salonunun önünden aşağıya doğru iniyoruz.Dün düğün salonunun önünden aşağıya doğru iniyoruz. Kadının birisi arabasını açıyor, üstüne kürk giymiş, ayakları mini eteğin minisinin minisi.Kadının birisi arabasını açıyor, üstüne kürk giymiş, ayakları mini eteğin minisinin minisi. Ta yukarıya kadar.

Ta yukarıya kadar.

Kış günü, hava soğuk. Üşüdüysen, üstüne kürk giydiysen bu aşağısı ne?

Kış günü, hava soğuk. Üşüdüysen, üstüne kürk giydiysen bu aşağısı ne?

Nasreddin hocanın türbesi gibi, kapısı kilitli öbür tarafları açık.

Aşağısı ne!

Nasreddin hocanın türbesi gibi, kapısı kilitli öbür tarafları açık.

Aşağısı ne!

Eğer üşümüyorsan yukarıdaki kürk ne?

Eğer üşümüyorsan yukarıdaki kürk ne?

O kürk gösteriş için, o günah; aşağısı gösteriş için, o da günah.

Herşeyi ters!

O kürk gösteriş için, o günah; aşağısı gösteriş için, o da günah.

Herşeyi ters!

Kadın dışarda kokuyu sürünmeyecek.

Neden?

Kadın dışarda kokuyu sürünmeyecek.

Neden?

Kadın dışarıda ziynetlerini saklamakla vazifeli.Kadın dışarıda ziynetlerini saklamakla vazifeli. Kendini beğendirmek esas değil, ziynetlerini saklamak vazifesi.Kendini beğendirmek esas değil, ziynetlerini saklamak vazifesi. Şimdi iş tersine dönmüş, kadınlar sürünüyor, erkekler sürünmüyor.

Şimdi iş tersine dönmüş, kadınlar sürünüyor, erkekler sürünmüyor.

Her zaman yeri geldikçe söylüyorum.Her zaman yeri geldikçe söylüyorum. Seneler önce, eski bir hadise, tıp fakültesinde profesörün birisi derse girmiş,

Seneler önce, eski bir hadise, tıp fakültesinde profesörün birisi derse girmiş,

"Uffff! Kim süründü bu kokuyu?" demiş.

"Uffff! Kim süründü bu kokuyu?" demiş.

O zaman Arap talebeler vardı, burada tıbbiyede okurlardı. Bir tanesi kalkmış,

O zaman Arap talebeler vardı, burada tıbbiyede okurlardı. Bir tanesi kalkmış,

"Ben sürdüm." demiş.

Kah kah kah gülmüş.

"Ben sürdüm." demiş.

Kah kah kah gülmüş.

"Kadın mısın sen o kadar sürdün?"

"Yoo, kadın değilim."

"Kadın mısın sen o kadar sürdün?"

"Yoo, kadın değilim."

İslâm'da güzel kokuyu erkekler sürünür. Kadınlar evinde sürünür, dışarıda sürünmez.İslâm'da güzel kokuyu erkekler sürünür. Kadınlar evinde sürünür, dışarıda sürünmez. Dışarıya çıkınca, koku olursa günaha girer;Dışarıya çıkınca, koku olursa günaha girer; başkası kokusunu duydukça kadına günah yazılır, Allah'ın, meleklerin lanetine uğrar. başkası kokusunu duydukça kadına günah yazılır, Allah'ın, meleklerin lanetine uğrar. Eve dönünceye kadar bütün mahlukâtın lânetine uğrar eve öyle döner.

Eve dönünceye kadar bütün mahlukâtın lânetine uğrar eve öyle döner.

Profesörün o işten haberi yok, kendisini doğru yolda, karşı taraftakini yanlış yolda sanıyor.

Profesörün o işten haberi yok, kendisini doğru yolda, karşı taraftakini yanlış yolda sanıyor.

Efendimiz kendisinden kötü koku duyulmasından çok çekinirdi, bu ona çok ağır gelirdi.Efendimiz kendisinden kötü koku duyulmasından çok çekinirdi, bu ona çok ağır gelirdi. Onun için böyle bir şeye hiç fırsat vermezdi.Onun için böyle bir şeye hiç fırsat vermezdi. Temizliğin her çeşiti, en iyi, en ileri derecede üzerinde görülebilen numune bir kimseydi.

Temizliğin her çeşiti, en iyi, en ileri derecede üzerinde görülebilen numune bir kimseydi.

Allah şefaatine erdirsin.

Allah şefaatine erdirsin.

Kâne yeşüddü sulbehû bi'l-haceri mine'l-ğarasi.

Kâne yeşüddü sulbehû bi'l-haceri mine'l-ğarasi.

Ebû Hüreyre radıyallâhu anh'ın bildirdiğine göre,

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem
Ebû Hüreyre radıyallâhu anh'ın bildirdiğine göre,

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem
açlıktan karnına taş bağlardı."

açlıktan karnına taş bağlardı."

Bu neden?

Yassı kayaları sıcak olduğu için,
Bu neden?

Yassı kayaları sıcak olduğu için,
o sıcaklık biraz karın ağrısını alsın, açlıklarını hissettirmesin diye karınlarına bastırıp bağlarlardı.o sıcaklık biraz karın ağrısını alsın, açlıklarını hissettirmesin diye karınlarına bastırıp bağlarlardı. Uzun açlıklar çekerlerdi. Uzun açlıklar çekerlerdi. Ülkenin, o zaman hicaz diyarının imkanlarının az olması,Ülkenin, o zaman hicaz diyarının imkanlarının az olması, metâın kervanlarla ölçülü ölçülü gelmesi,metâın kervanlarla ölçülü ölçülü gelmesi, oranın mahsulünün bir parça hurma olması gibi sebeplerle kaynaklanıyor, bir.

oranın mahsulünün bir parça hurma olması gibi sebeplerle kaynaklanıyor, bir.

İkincisi Peygamber Efendimiz bir şey depo etmezdi, "İlerde bu bana lazım olur." diyeİkincisi Peygamber Efendimiz bir şey depo etmezdi, "İlerde bu bana lazım olur." diye evini depo gibi kullanmazdı. Eline geleni tasadduk ederdi,evini depo gibi kullanmazdı. Eline geleni tasadduk ederdi, yarına bırakmazdı, çok gelse bile tasadduk ettiği için yanında bulunmazdı.yarına bırakmazdı, çok gelse bile tasadduk ettiği için yanında bulunmazdı. Günlerce evinden ateş çıkmazdı, ocak yanmazdı, yemek pişmezdi;Günlerce evinden ateş çıkmazdı, ocak yanmazdı, yemek pişmezdi; hurmayla, sütle idare ederdi, onu da bulamazsa "oruca niyetliydim zaten" diye oruç tutardı.

hurmayla, sütle idare ederdi, onu da bulamazsa "oruca niyetliydim zaten" diye oruç tutardı.

Kendisine her türlü teklifler yapıldığı halde,Kendisine her türlü teklifler yapıldığı halde, Cebrail aleyhisselam, "Ya Resûllallah! Dilersen Allahu Teâlâ hazretleri sana şu etrafdaki dağları altın yapacak." dediği halde,

Cebrail aleyhisselam, "Ya Resûllallah! Dilersen Allahu Teâlâ hazretleri sana şu etrafdaki dağları altın yapacak." dediği halde,

"Hayır, istemem. Bir gün tok olayım rabbime şükredeyim,"Hayır, istemem. Bir gün tok olayım rabbime şükredeyim, iki gün aç olayım, sabredeyim." diye tevazuyu kendisi seçmişti.

iki gün aç olayım, sabredeyim." diye tevazuyu kendisi seçmişti.

Hükümdar bir peygamber olma şeyine sahipti.Hükümdar bir peygamber olma şeyine sahipti. Hz. Süleyman nasıl hem peygamberdi hem de hükümdardı.Hz. Süleyman nasıl hem peygamberdi hem de hükümdardı. Kendisi dileseydi, öyle bir hükümdar, saltanatlı peygamber olabilecek idi.Kendisi dileseydi, öyle bir hükümdar, saltanatlı peygamber olabilecek idi. Kendisine teklif edildiği halde, o bir kul peygamber olmayı tercih etti.Kendisine teklif edildiği halde, o bir kul peygamber olmayı tercih etti. Biz "sade vatandaş" diyoruz ya. Mütevâzî, mahfiyetkarâne, dervişâne,Biz "sade vatandaş" diyoruz ya. Mütevâzî, mahfiyetkarâne, dervişâne, fakirâne bir hayat sürmeyi tercih etti, dünya metâına iltifat etmedi.

fakirâne bir hayat sürmeyi tercih etti, dünya metâına iltifat etmedi.

Bizim durumumuz ise yine ters, bizde de her şeyin en lüksünü,Bizim durumumuz ise yine ters, bizde de her şeyin en lüksünü, en güzelini almaya, yapmaya, giymeye, içmeye, yemeye yönelik bir temayül var.

en güzelini almaya, yapmaya, giymeye, içmeye, yemeye yönelik bir temayül var.

Allah bize de zühd ü takvayı, o mahfiyetkarâne,Allah bize de zühd ü takvayı, o mahfiyetkarâne, o fakirâne, dervişâne yaşam sevgisini sevdirsin, rızası yolunda yürümeyi nasip eylesin.

o fakirâne, dervişâne yaşam sevgisini sevdirsin, rızası yolunda yürümeyi nasip eylesin.

Kâne yuşîru fî's-salâti.

Kâne yuşîru fî's-salâti.

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem namazda işaret ederdi."

"Peygamber sallallahu aleyhi vesellem namazda işaret ederdi."

Bunda "Nasıl ima ve işaret ederdi?" diye ihtilaf edilmiştir.Bunda "Nasıl ima ve işaret ederdi?" diye ihtilaf edilmiştir. Dua ettiği zaman veyahut tahiyyatı okuduğu zaman eşhedü enlâ ilâhe illallah derken,Dua ettiği zaman veyahut tahiyyatı okuduğu zaman eşhedü enlâ ilâhe illallah derken, eşhedü enlâ ilâhe derken parmağın kaldırılması olabilir,eşhedü enlâ ilâhe derken parmağın kaldırılması olabilir, namazda, dua da böyle işaret ederdi manasına olur. Amel-i kesîr olmazsa namaz bozulmaz.namazda, dua da böyle işaret ederdi manasına olur. Amel-i kesîr olmazsa namaz bozulmaz. Amel-i kesîr namaza münâfî çok iş yapıyor, o bizim [hanefi] mezhebimizde namazı bozar.

Amel-i kesîr namaza münâfî çok iş yapıyor, o bizim [hanefi] mezhebimizde namazı bozar.

Suudi Arabistan'a gidiyorsunuz, suud gençleri bir başka mezhepten, başka bir terbiye almışlar.Suudi Arabistan'a gidiyorsunuz, suud gençleri bir başka mezhepten, başka bir terbiye almışlar. Allahu ekber namaza duruluyor, gözlüğünü çıkartıyor, mendilini çıkartıyor, gözlüğünü siliyor,Allahu ekber namaza duruluyor, gözlüğünü çıkartıyor, mendilini çıkartıyor, gözlüğünü siliyor, ondan sonra tekrar takıyor; uzanıyor Kur'ân-ı Kerîm'i alıyor, sayfasını açıyor, tekrar bakıyor;ondan sonra tekrar takıyor; uzanıyor Kur'ân-ı Kerîm'i alıyor, sayfasını açıyor, tekrar bakıyor; gene eli bağlı, gene namazda, gene secde ediyor, gene kalkıyor, gene Kur'ân-ı Kerîm'i alıyor,gene eli bağlı, gene namazda, gene secde ediyor, gene kalkıyor, gene Kur'ân-ı Kerîm'i alıyor, sayfasını gene çeviriyor, koltuk altına koyuyor, gene rükuya varıyor.

sayfasını gene çeviriyor, koltuk altına koyuyor, gene rükuya varıyor.

"Babam hayrola, ne tarafa gidiyorsun, ne oluyor?"

"Zarar vermez." diyor.

"Babam hayrola, ne tarafa gidiyorsun, ne oluyor?"

"Zarar vermez." diyor.

Vermez olur mu?

Amel-i kesîr, namaza münâfî bir sürü şey.
Vermez olur mu?

Amel-i kesîr, namaza münâfî bir sürü şey.
Bizim mezhebimizde amel-i kesîr namazı ifsad eder.

Bizim mezhebimizde amel-i kesîr namazı ifsad eder.

Peygamber Efendimiz böyle eşhedü ellâ ilâhe illallah derken –Allahu âlem- işaret ediyordu,Peygamber Efendimiz böyle eşhedü ellâ ilâhe illallah derken –Allahu âlem- işaret ediyordu, belki de bu kendine mahsus bir işaret şekli olabilir ama amel-i kesîr olmayacak tarzda.

belki de bu kendine mahsus bir işaret şekli olabilir ama amel-i kesîr olmayacak tarzda.

Kâne yeşrebu selâsete enfâsin yüsemmi'l-lâhe fî evvvelihî ve yahmedu'l-lâhe fî âhirihî.

Kâne yeşrebu selâsete enfâsin yüsemmi'l-lâhe fî evvvelihî ve yahmedu'l-lâhe fî âhirihî.

Nevfel b. Muâviye radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş,

Nevfel b. Muâviye radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş,

"Peygamber Efendimiz meşrubat içerken üç nefeste içerdi."Peygamber Efendimiz meşrubat içerken üç nefeste içerdi. Birincisinde bismillahirrahmanirrahim diye besmele çekerdi, sonuncusunda da elhamdülillah derdi."

Birincisinde bismillahirrahmanirrahim diye besmele çekerdi, sonuncusunda da elhamdülillah derdi."

Demek ki lıkır lıkır lıkır içmiyor, abben deniliyor ona.Demek ki lıkır lıkır lıkır içmiyor, abben deniliyor ona. Güp güp güp, her yutuşta midesine güldür güldür bir su yığını gitme tarzında değil,Güp güp güp, her yutuşta midesine güldür güldür bir su yığını gitme tarzında değil, kâne yeşrabu massan. "Yavşa yavaş, süze süze içerdi.kâne yeşrabu massan. "Yavşa yavaş, süze süze içerdi. Lıkır kıkır, gümbür gümbür içmezdi, üç nefeste içerdi,Lıkır kıkır, gümbür gümbür içmezdi, üç nefeste içerdi, içtiği şeyi de ağzından uzaklaştırırdı ki içine nefes gitmesin diye."

içtiği şeyi de ağzından uzaklaştırırdı ki içine nefes gitmesin diye."

Nefesi kabın içine vermek de mekruhtur.Nefesi kabın içine vermek de mekruhtur. Besmele çeker başlardı, şöyle kenara çeker bir nefes alırdı,Besmele çeker başlardı, şöyle kenara çeker bir nefes alırdı, bir daha, bir daha, üç nefeste içerdi, sonunda da elhamdülillah diye Allah'a hamd ederdi.

bir daha, bir daha, üç nefeste içerdi, sonunda da elhamdülillah diye Allah'a hamd ederdi.

Muhterem kardeşlerim!

Su çok büyük bir nimettir.

Muhterem kardeşlerim!

Su çok büyük bir nimettir.

Memleketimiz Allah'ın çok ikramlarına mazhar olmuş memlekettir;Memleketimiz Allah'ın çok ikramlarına mazhar olmuş memlekettir; şırıl şırıl sular akan pınarlar vardır ama Arabistan'da böyle şeyler yoktur,şırıl şırıl sular akan pınarlar vardır ama Arabistan'da böyle şeyler yoktur, başka diyarlarda bu kadar bolluk, bu kadar bereket, bu kadar imkan yoktur.başka diyarlarda bu kadar bolluk, bu kadar bereket, bu kadar imkan yoktur. Su Allahın büyük, çok büyük bir nimetidir.

Su Allahın büyük, çok büyük bir nimetidir.

el-Hamdülillahi'l-lezî ce'ale'l-mâ'e tahûran ve ce'ale'l-islâme nûran.

el-Hamdülillahi'l-lezî ce'ale'l-mâ'e tahûran ve ce'ale'l-islâme nûran.

Su maddesi çok önemli bir maddedir.Su maddesi çok önemli bir maddedir. Biraz da üzerinde derin derin incelerse insan, çok da hikmetli bir maddedir.Biraz da üzerinde derin derin incelerse insan, çok da hikmetli bir maddedir. Çok hikmetleri, yaratılışında özellikleri vardır.Çok hikmetleri, yaratılışında özellikleri vardır. Bu ne biçim maddedir ki güneşten ısınıyor, denizden buhar oluyor yukarı çıkıyor. Bu ne biçim maddedir ki güneşten ısınıyor, denizden buhar oluyor yukarı çıkıyor. Rüzgar bunu dağların tepesine doğru sürüyor, üfürüyor;Rüzgar bunu dağların tepesine doğru sürüyor, üfürüyor; dağların yukarısından şakır şakır, şakır şakır yağmur olarak aşağı dökülüyor.dağların yukarısından şakır şakır, şakır şakır yağmur olarak aşağı dökülüyor. Hem havanın tozunu toprağını aşağı indiriyor havayı temizliyor, hem dağları temizliyorHem havanın tozunu toprağını aşağı indiriyor havayı temizliyor, hem dağları temizliyor hem de o topraktan süzülüp toprağın altına gidiyor, pınarlardan öbür taraftan tekrar çıkıyor.

hem de o topraktan süzülüp toprağın altına gidiyor, pınarlardan öbür taraftan tekrar çıkıyor.

Ya Rabbi!

Fe-tebâreke'l-lâhü ahsenü'l-hâlikîn.

Ya Rabbi!

Fe-tebâreke'l-lâhü ahsenü'l-hâlikîn.

"Ne güzel nizam koymuşun yâ Rabbi!"

"Ne güzel nizam koymuşun yâ Rabbi!"

Şu nizama bak! Eğer sen bu suyu şu yukarılardan dökmeseydin, 8 bin metre yükseklikteki,Şu nizama bak! Eğer sen bu suyu şu yukarılardan dökmeseydin, 8 bin metre yükseklikteki, 4 bin metre yükseklikteki dağdaki insanlar ne yapacaktı? Su almaya deniz kenarına mı ineceklerdi?

4 bin metre yükseklikteki dağdaki insanlar ne yapacaktı? Su almaya deniz kenarına mı ineceklerdi?

Kul eraeytüm in asbaha mâukum ğavran fe-men ye'tîkum bi-mâin ma'în.

Kul eraeytüm in asbaha mâukum ğavran fe-men ye'tîkum bi-mâin ma'în.

Eğer pınarlardaki sular çekilse insanlar suyu nereden bulacaktı,Eğer pınarlardaki sular çekilse insanlar suyu nereden bulacaktı, kuyularda su kalmasaydı [insanların] hali nice olurdu?

kuyularda su kalmasaydı [insanların] hali nice olurdu?

Bir kere sistem hiç bize zahmet olmadan şıkır şıkır fabrika gibi çalışıyor.Bir kere sistem hiç bize zahmet olmadan şıkır şıkır fabrika gibi çalışıyor. Biz gafiller, cahiller, biz bîgâneler hiç farketmiyoruz amaBiz gafiller, cahiller, biz bîgâneler hiç farketmiyoruz ama Rabbimiz bize nerelerden nerelere yağmurlarla, rüzgarlarla, dağlarla,Rabbimiz bize nerelerden nerelere yağmurlarla, rüzgarlarla, dağlarla, güneşle, denizlerle nasıl nasıl yaşamamızı kolaylaştıracak imkanlar lütfetmiş.

güneşle, denizlerle nasıl nasıl yaşamamızı kolaylaştıracak imkanlar lütfetmiş.

Hepsi bizim için büyük imkan. Yağmur bir kesiliyor, topraklar bir çatlıyor, boynumuz bükülüyor.

Hepsi bizim için büyük imkan. Yağmur bir kesiliyor, topraklar bir çatlıyor, boynumuz bükülüyor.

"Yâ Rabbi rahmetini istiyoruz." diyoruz.

"Yâ Rabbi rahmetini istiyoruz." diyoruz.

Dedelerimiz de -nur içinde yatsınlar- ne mübarek insanlarmış.

Dedelerimiz de -nur içinde yatsınlar- ne mübarek insanlarmış.

Yağmura ne demişler?

Rahmet.

Yağmura ne demişler?

Rahmet.

Rahmet yağıyor. Ne güzel bir söz, ne güzel bir düşünce. Allah [onlardan] razı olsun.Rahmet yağıyor. Ne güzel bir söz, ne güzel bir düşünce. Allah [onlardan] razı olsun. Şakır şakır yağdığı zaman oh ne güzel pınar suları da, Şakır şakır yağdığı zaman oh ne güzel pınar suları da, göller de, nehirler de, bitkiler de besleniyor.

göller de, nehirler de, bitkiler de besleniyor.

Muhterem kardeşlerim!

Muhterem kardeşlerim!

Bütün kimyevî maddelerin katı, sıvı, gaz hali vardır.Bütün kimyevî maddelerin katı, sıvı, gaz hali vardır. Katı bir şeyi ısıtırsan erir, biraz daha ısıtırsan buhar olur, sıcaklığına göre uçar.Katı bir şeyi ısıtırsan erir, biraz daha ısıtırsan buhar olur, sıcaklığına göre uçar. Onun bir erime, bir buharlaşma derecesi vardır, o dereceye geldi mi hepsi [değişir].Onun bir erime, bir buharlaşma derecesi vardır, o dereceye geldi mi hepsi [değişir]. Demiri ısıtırsan kıpkırmızı potaya akar, gördüğün zaman cehennemi hatırlarsın, aklın başından gider.

Demiri ısıtırsan kıpkırmızı potaya akar, gördüğün zaman cehennemi hatırlarsın, aklın başından gider.

Allah Allah bu o benim dışarıda tanıdığım sert demir mi? Ateşi görünce su gibi olmuş akıyor!

Allah Allah bu o benim dışarıda tanıdığım sert demir mi? Ateşi görünce su gibi olmuş akıyor!

İşte böyle akar. Onun da bir erime derecesi var.İşte böyle akar. Onun da bir erime derecesi var. Biraz daha hararet versen demir buhar olur havalara uçar.Biraz daha hararet versen demir buhar olur havalara uçar. Sıcaklığını buldu mu buhar olup havalara uçar.Sıcaklığını buldu mu buhar olup havalara uçar. Katı olan hali ağırdır, sıvı olan hali biraz daha hafiftir, gaz olan hali en hafiftir.Katı olan hali ağırdır, sıvı olan hali biraz daha hafiftir, gaz olan hali en hafiftir. Böylece ağır olan şey dipe çöker, hafif olan şey üstte kalır.

Böylece ağır olan şey dipe çöker, hafif olan şey üstte kalır.

Fakat suyun böyle değildir. Suyun en ağır hali +4 derecedeykendir.

Allah Allah!

Fakat suyun böyle değildir. Suyun en ağır hali +4 derecedeykendir.

Allah Allah!

Niye öteki maddeler başka türlü de bunda böyle bir terslik var?

Terslik değil hikmet var.

Niye öteki maddeler başka türlü de bunda böyle bir terslik var?

Terslik değil hikmet var.

+4 derecede en ağırdır, hoop güm, en dibe gider.+4 derecede en ağırdır, hoop güm, en dibe gider. Ağır ya, derenin en dibine, gölün en dibine, denizin en dibine gider.Ağır ya, derenin en dibine, gölün en dibine, denizin en dibine gider. Dört derecedeki su en ağır olduğundan en aşağıya gider. +4 derecede balıklar ölmez yaşar.Dört derecedeki su en ağır olduğundan en aşağıya gider. +4 derecede balıklar ölmez yaşar. Sıfır derecede hafiftir, su donduğu zaman hoop yukarıya çıkar.Sıfır derecede hafiftir, su donduğu zaman hoop yukarıya çıkar. Denizin, gölün, nehirin, suyun üstü buz tutar, aşağısı +4 derece balık yaşar, canlılar yaşar.Denizin, gölün, nehirin, suyun üstü buz tutar, aşağısı +4 derece balık yaşar, canlılar yaşar. Eğer bunun katısı, buz hali ağır olsaydı, bu yukarıda soğuk havayı görünce donunca dibe çökecekti.

Eğer bunun katısı, buz hali ağır olsaydı, bu yukarıda soğuk havayı görünce donunca dibe çökecekti.

Donunca dibe çökecekti, bir kış mevsiminde bütün denizler, göller, dereler,Donunca dibe çökecekti, bir kış mevsiminde bütün denizler, göller, dereler, dibinden yukarısına kadar takır takır, takır takır buz olacaktı.

Olsun.

dibinden yukarısına kadar takır takır, takır takır buz olacaktı.

Olsun.

Haa! Bu sene buz oldu mu, bütün balıklar buzun içinde öldü mü bir daha ki seneye sen hava alırsın.Haa! Bu sene buz oldu mu, bütün balıklar buzun içinde öldü mü bir daha ki seneye sen hava alırsın. Bir daha ki seneye o çözülmez. Üstü biraz güneş görür, hafif ısınır, denizin dibi, Bir daha ki seneye o çözülmez. Üstü biraz güneş görür, hafif ısınır, denizin dibi, gene biraz ayağını bastırsan oradan aşağısına gitmez buz kalır hayat sönerdi, hayat olmazdı.

gene biraz ayağını bastırsan oradan aşağısına gitmez buz kalır hayat sönerdi, hayat olmazdı.

+4 derecedeyken suyun ağır olmasının hikmetini şimdi anladın mı?

+4 derecedeyken suyun ağır olmasının hikmetini şimdi anladın mı?

Rabbimiz ne kadar hikmetle yapmış.

Rabbimiz ne kadar hikmetle yapmış.

Sularda, okyanuslarda hayat devam etsin, yeryüzünde hayat sönmesin diyeSularda, okyanuslarda hayat devam etsin, yeryüzünde hayat sönmesin diye Allahu Teâlâ hazretleri suyu öyle bir hikmetli madde olarak yaratmış ki buz hali de, sular hali de,Allahu Teâlâ hazretleri suyu öyle bir hikmetli madde olarak yaratmış ki buz hali de, sular hali de, sıvı halide güzel, hepsi de insanlığın hizmetinde. Bulut olarak bile hizmetinde.

sıvı halide güzel, hepsi de insanlığın hizmetinde. Bulut olarak bile hizmetinde.

"Ohhh! Çok güneş oldu, bir bulut gelse de rahatlasak."

Hoop bir bulut geliyor.

"Ohhh! Çok güneş oldu, bir bulut gelse de rahatlasak."

Hoop bir bulut geliyor.

Musa aleyhisselam'ın kavmi Musa aleyhisselam'a iman ettiler diyeMusa aleyhisselam'ın kavmi Musa aleyhisselam'a iman ettiler diye Firavun'dan kaçtıkları zaman TihSina çölünü geçecekler; altta kızgın kum, üstte kızgın güneş;Firavun'dan kaçtıkları zaman TihSina çölünü geçecekler; altta kızgın kum, üstte kızgın güneş; su yok, gıda yok, ikmal yok, bu adamlar buradan nasıl geçecekler?

su yok, gıda yok, ikmal yok, bu adamlar buradan nasıl geçecekler?

Ve zallelnâ 'aleykümü'l-ğamâme ve enzelnâ 'aleykümü'l-menne ve's-selvâ.

Ve zallelnâ 'aleykümü'l-ğamâme ve enzelnâ 'aleykümü'l-menne ve's-selvâ.

"Ey Benî İsrâil! Benim size bahşettiğim nimetleri bir düşünseniz ya!"Ey Benî İsrâil! Benim size bahşettiğim nimetleri bir düşünseniz ya! Niye küfrân-ı nîmette bulunuyorsunuz, aklınızı başınıza alsanız ya!Niye küfrân-ı nîmette bulunuyorsunuz, aklınızı başınıza alsanız ya! Hani biz size o çöllerde bulutlar göndermedik mi, sizi gölgelendirmedik mi;Hani biz size o çöllerde bulutlar göndermedik mi, sizi gölgelendirmedik mi; kudret helvasıyla bıldırcınları size gönderip de bıldırcın etiyle beslemedik mi?"

kudret helvasıyla bıldırcınları size gönderip de bıldırcın etiyle beslemedik mi?"

Denizlerden bıldırcınlar uçtu uçtu uçtu; oraya gelince sapır sapır, sapır sapır,Denizlerden bıldırcınlar uçtu uçtu uçtu; oraya gelince sapır sapır, sapır sapır, [düşüp] bunların yakınlarında toplandı, bıldırcın etiyle beslendiler.[düşüp] bunların yakınlarında toplandı, bıldırcın etiyle beslendiler. Kudret helvası denilen mantar yediler, gölgenin altında bıldırcın eti yediler;Kudret helvası denilen mantar yediler, gölgenin altında bıldırcın eti yediler; yanlarında ulü'l-azm peygamberlerden Musa aleyhisselam var, çölü geçtiler.

yanlarında ulü'l-azm peygamberlerden Musa aleyhisselam var, çölü geçtiler.

Allah'ın hikmetlerine bak! Bulutu da, bulutun yağmur olup yağışı da,Allah'ın hikmetlerine bak! Bulutu da, bulutun yağmur olup yağışı da, deresi de, gölü de, denizi de, pınarı da, içmesi de güzel, her şeyi güzel…

deresi de, gölü de, denizi de, pınarı da, içmesi de güzel, her şeyi güzel…

Tebâreke'l-lâhü ahsenü'l-hâlikîn.

Tebâreke'l-lâhü ahsenü'l-hâlikîn.

Rabbimiz biz âciz nâçiz kullarına insan nesli olarak ne kadar kıymet vermiş;Rabbimiz biz âciz nâçiz kullarına insan nesli olarak ne kadar kıymet vermiş; kâinâtı hizmetimize tahsis etmiş, âlemleri bize musahhar eylemiş.kâinâtı hizmetimize tahsis etmiş, âlemleri bize musahhar eylemiş. Biz ona gece gündüz ibadet edip kulluk etmemiz gerekirken, hiç bize verilen hediyelerden,Biz ona gece gündüz ibadet edip kulluk etmemiz gerekirken, hiç bize verilen hediyelerden, ikramlardan haberimiz yok, insanlar boyuna günah peşinde.

Allah uyanmak nasip eylesin.

ikramlardan haberimiz yok, insanlar boyuna günah peşinde.

Allah uyanmak nasip eylesin.

Kâne yusâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi.

Kâne yusâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kadınlardan da bey'at almıştır.

Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz kadınlardan da bey'at almıştır.

Bey'at nedir?

İtaat sözü. Peygamber Efendimiz'e bağlılık ahdi anlaşması.

Bey'at nedir?

İtaat sözü. Peygamber Efendimiz'e bağlılık ahdi anlaşması.

Sahâbe-i kirâm Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in yanına gelirlerdi,Sahâbe-i kirâm Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem'in yanına gelirlerdi, kendisinin elini tutup musafaha edip, şöyle sımsıkı samimi bir tarzda;

kendisinin elini tutup musafaha edip, şöyle sımsıkı samimi bir tarzda;

"Yâ Resûlallah! Emrindeyiz, itaat edeceğiz, seni peygamber bildik, kabul ettik;"Yâ Resûlallah! Emrindeyiz, itaat edeceğiz, seni peygamber bildik, kabul ettik; öl dediğin yerde ölürüz, kal dediğin yerde kalırız, buyruğunu tutarız,öl dediğin yerde ölürüz, kal dediğin yerde kalırız, buyruğunu tutarız, sen Allah'ın peygamberi olduğun için sana mutlak itaate söz veriyoruz." derlerdi. Bey'at.

sen Allah'ın peygamberi olduğun için sana mutlak itaate söz veriyoruz." derlerdi. Bey'at.

İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh.İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh. "Ey Resûlüm! Sana bey'at edenler Allah'a bey'at etmiş demektir." Yedullâhi fevka eydîhim…"Ey Resûlüm! Sana bey'at edenler Allah'a bey'at etmiş demektir." Yedullâhi fevka eydîhim… "Siz elinizi tutuştuğunuz zaman Allah'ın eli sizin elinizin üstündedir."

"Siz elinizi tutuştuğunuz zaman Allah'ın eli sizin elinizin üstündedir."

Kim ahdine vefa gösterirse ecr-i azîme nail olur, ahdini bozanda cezalara uğrar.Kim ahdine vefa gösterirse ecr-i azîme nail olur, ahdini bozanda cezalara uğrar. Resûllulah'a asî olan, verdiği sözü tutmayan, sadâkat göstermeyen de cezalaraResûllulah'a asî olan, verdiği sözü tutmayan, sadâkat göstermeyen de cezalara çaptırılır, dünyası âhireti mahvolur. Cezası kabirde, dünyada başlar, âhirette felekatle sonuçlanır.

çaptırılır, dünyası âhireti mahvolur. Cezası kabirde, dünyada başlar, âhirette felekatle sonuçlanır.

Kadınlar da Peygamber Efendimiz'e bey'at etmişlerdi.

Kadınlar da Peygamber Efendimiz'e bey'at etmişlerdi.

İzâ câ'eke'l-mu'minâtu yubâyi'neke 'alâ en-lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ-yesrıkne... ilâ âhiri'l-âyeh.

İzâ câ'eke'l-mu'minâtu yubâyi'neke 'alâ en-lâ yuşrikne billâhi şey'en ve lâ-yesrıkne... ilâ âhiri'l-âyeh.

"Kadınlarda sana geldikleri zaman, işte Allah'a şerik koşmayacaklar, hırsızlık yapmayacaklar,"Kadınlarda sana geldikleri zaman, işte Allah'a şerik koşmayacaklar, hırsızlık yapmayacaklar, zina etmeyecekler, evlatlarını öldürmeyecekler, iftira etmeyecekler,zina etmeyecekler, evlatlarını öldürmeyecekler, iftira etmeyecekler, şu şekilde şartlar ileri sürerek sana bey'at ettikleri zaman, sen onların bey'atını kabul eyle."

şu şekilde şartlar ileri sürerek sana bey'at ettikleri zaman, sen onların bey'atını kabul eyle."

Demek ki tüm müslümanların ve müminlerin Resûlullah'a bir bağlılığı var.

Demek ki tüm müslümanların ve müminlerin Resûlullah'a bir bağlılığı var.

Buna ne deniliyor?

Bey'at deniyor.

Buna ne deniliyor?

Bey'at deniyor.

Söz verip de bağlanma merasimine ne deniliyor?

Mübâye'a, "bey'atlaşmak" deniliyor.

Söz verip de bağlanma merasimine ne deniliyor?

Mübâye'a, "bey'atlaşmak" deniliyor.

Bu bey'atlaşma Allah'a söz verme manasını taşıyor.

Bu bey'atlaşma Allah'a söz verme manasını taşıyor.

Peygamber Efendimiz kadınların elini tutar mıydı?

Hayır, tutmazdı.

Peygamber Efendimiz kadınların elini tutar mıydı?

Hayır, tutmazdı.

"Eeh hocam, şimdi biz kadınlarla tokalışıyoruz."

Yanlış yapıyorsun, tokalaşmaman lazım!

"Eeh hocam, şimdi biz kadınlarla tokalışıyoruz."

Yanlış yapıyorsun, tokalaşmaman lazım!

Peygamberimiz peygamber olduğu halde,Peygamberimiz peygamber olduğu halde, kadınlarda müminler olduğu halde Peygamber Efendimiz onlarla tokalaşmadı.

Ne yaptı?

kadınlarda müminler olduğu halde Peygamber Efendimiz onlarla tokalaşmadı.

Ne yaptı?

Elbisenin altından, kâne yusâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi. "Bey'atını elbisenin altından alırdı."

Elbisenin altından, kâne yusâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi. "Bey'atını elbisenin altından alırdı."

Bu şecere-i rıdvan denilen rıdvan bey'atında böyle yaptığı rivayet ediliyor.Bu şecere-i rıdvan denilen rıdvan bey'atında böyle yaptığı rivayet ediliyor. Başka bir rivayetlerde; "Bir su kabının içine eline koyardı, öbür tarafa da onlar elini sokarlardı."Başka bir rivayetlerde; "Bir su kabının içine eline koyardı, öbür tarafa da onlar elini sokarlardı." Eller değmeden musahafa ettiğine dair de rivayet vardır.

Eller değmeden musahafa ettiğine dair de rivayet vardır.

Hasılı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kadınların elini tutmamış,Hasılı Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem kadınların elini tutmamış, nikahlısı olmayan kadınların elini tutmayı uygun görmemiş.nikahlısı olmayan kadınların elini tutmayı uygun görmemiş. Kendisi peygamber olduğu, babadan aziz olduğu halde tutmamıştır. Kadınlarla el tutuşma yoktur.

Kendisi peygamber olduğu, babadan aziz olduğu halde tutmamıştır. Kadınlarla el tutuşma yoktur.

"Hocam bize nereden gelmiş, herkes el sıkışıyor?"

Merhaba, merhaba.

"Hocam bize nereden gelmiş, herkes el sıkışıyor?"

Merhaba, merhaba.

Daha ilerisi var, öpüşüyorlar.Daha ilerisi var, öpüşüyorlar. Üniversitelerde, uçak meydanlarında, biraz sosyetik şeylerde [yerlerde] filan görüyorum,Üniversitelerde, uçak meydanlarında, biraz sosyetik şeylerde [yerlerde] filan görüyorum, "merhaba" diyorlar, ondan sonra da şapur şapur, yanak yanağa, -kadın kadına değil,-"merhaba" diyorlar, ondan sonra da şapur şapur, yanak yanağa, -kadın kadına değil,- kadın erkekle karşılaştığı zaman gayet normal bir şeymiş gibi yapıyorlar.

kadın erkekle karşılaştığı zaman gayet normal bir şeymiş gibi yapıyorlar.

"Türkiye hocam burası!"

"Türkiye hocam burası!"

Daha acı bir şey söyleyeyim; Harem-i Şerifte gördüm.Daha acı bir şey söyleyeyim; Harem-i Şerifte gördüm. Mübarek kabe şurada, mısırlı adamlar, kadınlar, şöyle buradan geldiler bir kaç kişi,Mübarek kabe şurada, mısırlı adamlar, kadınlar, şöyle buradan geldiler bir kaç kişi, buradan da bir kaçı bu tarafa geliyor, şişman şişman bir şeyler.

buradan da bir kaçı bu tarafa geliyor, şişman şişman bir şeyler.

"Ooo! es-Selamün aleyküm ve rahmetullah"

Ve aleyküm selam, keyfe hâlükün?

"Ooo! es-Selamün aleyküm ve rahmetullah"

Ve aleyküm selam, keyfe hâlükün?

Bunlar bir aile anlaşılan, onlar bir aile.Bunlar bir aile anlaşılan, onlar bir aile. Kadınlar erkekler tokalaştılar, öpüştüler, koklaştılar, gayet tabi geliyor onlara.

Ne olmuş?

Kadınlar erkekler tokalaştılar, öpüştüler, koklaştılar, gayet tabi geliyor onlara.

Ne olmuş?

Ümmet-i Muhammed'in ayağı kaymış; Ümmet-i Muhammed şaşırmış,Ümmet-i Muhammed'in ayağı kaymış; Ümmet-i Muhammed şaşırmış, Peygamber Efendimiz'in âdetlerini unutmuş, hıristiyan adetlerine bulaşmış,Peygamber Efendimiz'in âdetlerini unutmuş, hıristiyan adetlerine bulaşmış, sevabı günahı ayıramaz bir şaşkınlık durumuna düşmüş.

sevabı günahı ayıramaz bir şaşkınlık durumuna düşmüş.

Var mı kadının erkekle tutuşması?

Yok.

Var mı kadının erkekle tutuşması?

Yok.

Öpüşmesi?

Hiç yok! Hiç olmayan şeyler.

Öpüşmesi?

Hiç yok! Hiç olmayan şeyler.

Tevbe estağfirullah, nereden çıktı?

Kalbini bozma.

Tevbe estağfirullah, nereden çıktı?

Kalbini bozma.

Bu kalp bozmak bozmamak meselesi değil.Bu kalp bozmak bozmamak meselesi değil. Biz bir şeyi yaparken, "Âyette hadiste yeri var mı?" diye soruyoruz,Biz bir şeyi yaparken, "Âyette hadiste yeri var mı?" diye soruyoruz, fıkhın o konudaki ahkamına uymaya çalışıyoruz.

fıkhın o konudaki ahkamına uymaya çalışıyoruz.

Borsadan hisse senedi almak satmak çok karlı imiş. Kardeşlerim geliyorlar bana soruyorlar;

Borsadan hisse senedi almak satmak çok karlı imiş. Kardeşlerim geliyorlar bana soruyorlar;

Borsa muameleleri caiz mi değil mi?

Borsa muameleleri caiz mi değil mi?

Caiz olması için hisse senedi alınan şirketin helal ticaret yapması lazım,Caiz olması için hisse senedi alınan şirketin helal ticaret yapması lazım, haram ticaret yaparsa caiz olmaz. Öteki türlü, ortak olmaktır, caizdir.

Soruyor.

haram ticaret yaparsa caiz olmaz. Öteki türlü, ortak olmaktır, caizdir.

Soruyor.

"Demek ki haram ticaret yapıyorsa, içki satıyorsa, faiz yiyorsa, kullanıyorsa"Demek ki haram ticaret yapıyorsa, içki satıyorsa, faiz yiyorsa, kullanıyorsa olmazmış, peki vazgeçtim hocam" diyor.

olmazmış, peki vazgeçtim hocam" diyor.

Çok kar getirdiği halde herşeyimizi Allah rızası için yaptığımızda Allah rızası için vazgeçiyor.

Çok kar getirdiği halde herşeyimizi Allah rızası için yaptığımızda Allah rızası için vazgeçiyor.

Kadınla erkeğin tokalaşması var mı?

Yok!

Kadınla erkeğin tokalaşması var mı?

Yok!

"Darılırlar, bizim akrabamız arasında beni topa tutarlar."

"Darılırlar, bizim akrabamız arasında beni topa tutarlar."

Güzel güzel, yumuşak yumaşak, tebessümle, sevgiyle anlatacaksın.

Güzel güzel, yumuşak yumaşak, tebessümle, sevgiyle anlatacaksın.

"Yokmuş, hocamız öyle söyledi, kitaplar böyle yazıyormuş."Yokmuş, hocamız öyle söyledi, kitaplar böyle yazıyormuş. Peygamber Efendimiz yapmamış, onun yapmadığı şeyleri ben nasıl yaparım?"

Peygamber Efendimiz yapmamış, onun yapmadığı şeyleri ben nasıl yaparım?"

Peygamber Efendimiz sahabeden birisine zekât memurlarını gönderdi, Allah'ın ayetlerini okutturdu,Peygamber Efendimiz sahabeden birisine zekât memurlarını gönderdi, Allah'ın ayetlerini okutturdu, o da zekât vermekten imtina etti, tehlikeli duruma düştü, imanı gitti. Efendimiz ona darıldı. o da zekât vermekten imtina etti, tehlikeli duruma düştü, imanı gitti. Efendimiz ona darıldı. Çünkü zekât ayeti okundu, zekâtı vermedi, ona darıldı. Çünkü zekât ayeti okundu, zekâtı vermedi, ona darıldı. O sonradan sonraya anladı hatasını ama Resûllullah dargın gitti.

O sonradan sonraya anladı hatasını ama Resûllullah dargın gitti.

Sonra Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'e geldi dedi ki;

"Ben sana zekâtı vereceğim."

Sonra Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'e geldi dedi ki;

"Ben sana zekâtı vereceğim."

Ebû Bekr-i Sıddîk ne diyor biliyor musun?

Ebû Bekr-i Sıddîk ne diyor biliyor musun?

"Resûlullah'ın almadığı zekâtı ben senden nasıl alırım?!"

"Almam." dedi, almadı.

"Resûlullah'ın almadığı zekâtı ben senden nasıl alırım?!"

"Almam." dedi, almadı.

Sen para canlısı mı sanıyorsun?

Almadı.

Sen para canlısı mı sanıyorsun?

Almadı.

Halbuki aynı Ebû Bekr-i Sıddîk [ile] bazı kabileler pazarlık yapmaya kalkmışlardı;

Halbuki aynı Ebû Bekr-i Sıddîk [ile] bazı kabileler pazarlık yapmaya kalkmışlardı;

"Yâ emîra'l-mü'minîn! Biz namaz kılacağız, ramazanda oruç da tutacağız,tamam"Yâ emîra'l-mü'minîn! Biz namaz kılacağız, ramazanda oruç da tutacağız,tamam ama zekat vermek istemiyoruz, o ağır geliyor bize, vermeyeceğiz."

ama zekat vermek istemiyoruz, o ağır geliyor bize, vermeyeceğiz."

"Resûlullah zamanında verdiğiniz zekâtı aynen vereceksiniz."Resûlullah zamanında verdiğiniz zekâtı aynen vereceksiniz. Vermezseniz ordu sevkederim, sizinle harp ederim." dedi.

Vermezseniz ordu sevkederim, sizinle harp ederim." dedi.

Çünkü dinden çıkmış oluyorlar.

"Harp ederim." dedi.

Çünkü dinden çıkmış oluyorlar.

"Harp ederim." dedi.

O harp ederim diyeni Avrupalı olsa, dinsiz olsa, kâfir olsa, der ki;

O harp ederim diyeni Avrupalı olsa, dinsiz olsa, kâfir olsa, der ki;

"Bak gördün mü para için harp ediyor, kendi kabilesinden, kendi kavminden insan,"Bak gördün mü para için harp ediyor, kendi kabilesinden, kendi kavminden insan, zekat vermiyorum deyince bak nasıl para için harp ediyor." sanır.

zekat vermiyorum deyince bak nasıl para için harp ediyor." sanır.

Ama başka bir şahıs geliyor, yalvarıyor önünde;

"Hadi zekatı vereceğim!"

Ama başka bir şahıs geliyor, yalvarıyor önünde;

"Hadi zekatı vereceğim!"

"Hayır." diyor.

"Resûlullah'ın almadığı zekatı ben senden nasıl alırım, almam." diyor.

Almaz.

"Hayır." diyor.

"Resûlullah'ın almadığı zekatı ben senden nasıl alırım, almam." diyor.

Almaz.

Onların her yaptığı şey Allah rızası için; sevmesi de, kızması da öyle…

Onların her yaptığı şey Allah rızası için; sevmesi de, kızması da öyle…

Resûlullah Efendimiz;

"Ka'b b. Mâlik el-Ensârî'ye kimse selam vermeyecek, vermesin." dedi.

Resûlullah Efendimiz;

"Ka'b b. Mâlik el-Ensârî'ye kimse selam vermeyecek, vermesin." dedi.

Ka'b b. Mâlik kabilenin eşrafından, büyük şâir.

Ka'b b. Mâlik kabilenin eşrafından, büyük şâir.

"es-Selamü aleyküm." diyordu.

Selam verildi mi almak vazife.
"es-Selamü aleyküm." diyordu.

Selam verildi mi almak vazife.
Resûlullah, "Almayın." dedi, kimse selamını almıyordu. İşte ittiba böyle olur, bey'at böyle olur.

Resûlullah, "Almayın." dedi, kimse selamını almıyordu. İşte ittiba böyle olur, bey'at böyle olur.

Çünkü "Alma!" demişti.

Haber gönderdi,

Çünkü "Alma!" demişti.

Haber gönderdi,

"Karısıyla beraber de aynı evde kalmasın, ayrılsın. Yatakları, odaları da ayrılsın."

"Karısıyla beraber de aynı evde kalmasın, ayrılsın. Yatakları, odaları da ayrılsın."

Karısı da ayrıldı.

Neden?

Allah'ın emri.

Karısı da ayrıldı.

Neden?

Allah'ın emri.

"Bakalım Allah'ın emri nasıl gelecek?" diye 50 küsür gün,"Bakalım Allah'ın emri nasıl gelecek?" diye 50 küsür gün, 52-53 gün öyle feleğini şaşırdı, gecesi gündüzü karma karış oldu.

52-53 gün öyle feleğini şaşırdı, gecesi gündüzü karma karış oldu.

Ne yapacağını bilemez duruma geldi de sonra hakkında âyet indi, Allah onun tevbesini kabul etti.

Ne yapacağını bilemez duruma geldi de sonra hakkında âyet indi, Allah onun tevbesini kabul etti.

Ve 'ale's-selâtillezîne hullifû ...

Ve 'ale's-selâtillezîne hullifû ...

"Cihattan geri kalmış üç kimseyi Allah affetti." diye âyet indi de"Cihattan geri kalmış üç kimseyi Allah affetti." diye âyet indi de o zaman herkes müjdeyle koştular:

o zaman herkes müjdeyle koştular:

"Yâ Ka'b, yâ Ka'b müjdeler olsun sana!" diye koştular,"Yâ Ka'b, yâ Ka'b müjdeler olsun sana!" diye koştular, o zaman selam da verdiler, selam da aldılar. Karısıyla da buluştu, konuştu.

o zaman selam da verdiler, selam da aldılar. Karısıyla da buluştu, konuştu.

Bak ne kadar güzel! Yapma dediği zaman yapmıyor, yap dediği zaman yapıyor;Bak ne kadar güzel! Yapma dediği zaman yapmıyor, yap dediği zaman yapıyor; al dediği zaman alıyor, alma dediği zaman almıyor.al dediği zaman alıyor, alma dediği zaman almıyor. Onlar bizim büyüklerimiz, onlar sahabe, onlar evliyullahtan da üstün mertebede.Onlar bizim büyüklerimiz, onlar sahabe, onlar evliyullahtan da üstün mertebede. Onun için biz de o duyguya sahip olmalıyız.

Allah ne dedi?

"Başüstüne!"

Onun için biz de o duyguya sahip olmalıyız.

Allah ne dedi?

"Başüstüne!"

Allah neyi yasakladı?

"Başüstüne!"

Ama şöyle, ama böyle.

Allah neyi yasakladı?

"Başüstüne!"

Ama şöyle, ama böyle.

Yok, kıvırttırma, gidişini bozma, yamultma. Eğri eğri yengeç gibi yan yan gitmeye başlama.

Yok, kıvırttırma, gidişini bozma, yamultma. Eğri eğri yengeç gibi yan yan gitmeye başlama.

O bakımdan Resûlullah Efendimiz madem ki kadınların elini tutmadı, sende tutmayacaksın.

O bakımdan Resûlullah Efendimiz madem ki kadınların elini tutmadı, sende tutmayacaksın.

"Efendim, şöyledir, böyledir…"

Hayır!

"Efendim, şöyledir, böyledir…"

Hayır!

Peygamber Efendimiz bir keresinde Fâtımatü'z-Zehrâ kızının radıyallahu anhâPeygamber Efendimiz bir keresinde Fâtımatü'z-Zehrâ kızının radıyallahu anhâ yanına misafir gitmek istedi, peşine de bir kaç sahebesi rıdvânullahi aleyhim ecmaîn takıldı.yanına misafir gitmek istedi, peşine de bir kaç sahebesi rıdvânullahi aleyhim ecmaîn takıldı. Fâtımatü'z-Zehrâ'nın hâne-i saadetine vardılar. Kimbilir ne kadarcık bir yerdi.Fâtımatü'z-Zehrâ'nın hâne-i saadetine vardılar. Kimbilir ne kadarcık bir yerdi. Küçücük bir yerdi; kapısı yok, çerçevesi yok. Belki kapadı bir örtü var.

Küçücük bir yerdi; kapısı yok, çerçevesi yok. Belki kapadı bir örtü var.

Peygamber Efendimiz dedi ki:

"Yâ Fâtıma! Perdenin arka tarafına çekil, yanımda misafirler var."

Peygamber Efendimiz dedi ki:

"Yâ Fâtıma! Perdenin arka tarafına çekil, yanımda misafirler var."

Düşünebiliyor musunuz ki ziyaret edilen Peygamber Efendimiz'in kızı,Düşünebiliyor musunuz ki ziyaret edilen Peygamber Efendimiz'in kızı, cennet hatunlarından mübarek Fâtımatü'z-Zehrâ. cennet hatunlarından mübarek Fâtımatü'z-Zehrâ. Hadîs-i şerîfle sabit, cennetlik olduğunu biliyoruz.Hadîs-i şerîfle sabit, cennetlik olduğunu biliyoruz. Ziyaret eden iki cihanın güneşi, seyyidi'l-evveline ve'l-âhirîn resûlu's-sekaleynZiyaret eden iki cihanın güneşi, seyyidi'l-evveline ve'l-âhirîn resûlu's-sekaleyn Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem. Onun yanındakiler de sahâbe-i kirâm.

Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem. Onun yanındakiler de sahâbe-i kirâm.

Ashabî ke-n-nücûmi fe bi-eyyihimu'k-tedeytümü'h-tedeytüm.

Ashabî ke-n-nücûmi fe bi-eyyihimu'k-tedeytümü'h-tedeytüm.

"Yıldızlar gibi olan, hangisine sarılsak doğru yolu bulabileceğimiz mübarek sahabesi.

"Yıldızlar gibi olan, hangisine sarılsak doğru yolu bulabileceğimiz mübarek sahabesi.

Bunlar arasından bir kötülük bahis konusu olabilir mi?

Olmaz.

Bunlar arasından bir kötülük bahis konusu olabilir mi?

Olmaz.

Peygamber Efendimiz ne dedi?

Peygamber Efendimiz ne dedi?

"Yâ Fâtıma! Perdenin öbür tarafına, görülmeyecek tarafa geç, yanımda misafirler var."

"Yâ Fâtıma! Perdenin öbür tarafına, görülmeyecek tarafa geç, yanımda misafirler var."

Demek ki misafir geldiği zaman evde kadınların ayrı, erkeklerin ayrı oturması lazımmış.

Demek ki misafir geldiği zaman evde kadınların ayrı, erkeklerin ayrı oturması lazımmış.

"Hocam şimdi haremlik, selamlık mı yapacağız?!"

"Allah'ın resûlunün uygulaması böyle."

"Hocam şimdi haremlik, selamlık mı yapacağız?!"

"Allah'ın resûlunün uygulaması böyle."

"Benim kalbim temiz, o benim kardeşim sayılır!"

"Ben senin kalbine kirli demedim."

"Benim kalbim temiz, o benim kardeşim sayılır!"

"Ben senin kalbine kirli demedim."

Ama kirli olsa da temiz dememle temiz olmaz. Kirliyse de sen temiz demenle temiz olmaz.Ama kirli olsa da temiz dememle temiz olmaz. Kirliyse de sen temiz demenle temiz olmaz. Kirliyse kirlidir; temiz mi kirli mi onu da sen anlayamazsın.

Kirliyse kirlidir; temiz mi kirli mi onu da sen anlayamazsın.

İçinde şeytan varsa kirlidir, kötü niyet varsa kirlidir.

İçinde şeytan varsa kirlidir, kötü niyet varsa kirlidir.

Hiçbir şey olmasa şeytan kışkırtır, "Şunun bacağına bak." der, "Şunun boynuna bak." der,Hiçbir şey olmasa şeytan kışkırtır, "Şunun bacağına bak." der, "Şunun boynuna bak." der, "Şunun koluna bak." der, gözü kayar. Onun için en iyisi tehlikeye yanaşmamaktır.

"Şunun koluna bak." der, gözü kayar. Onun için en iyisi tehlikeye yanaşmamaktır.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi her halimizde, her işimizde Resûllullah'a tam uyanlardan eylesin.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi her halimizde, her işimizde Resûllullah'a tam uyanlardan eylesin.

Kendi aklımıza gittik mi, uymadık mı helak oluruz, mahvoluruz.Kendi aklımıza gittik mi, uymadık mı helak oluruz, mahvoluruz. Dünyada ki her insan zaten kendi aklına gidiyor, başka yere mi gidiyor?

Dünyada ki her insan zaten kendi aklına gidiyor, başka yere mi gidiyor?

Her insan kendi aklına gidiyor. Kendi akıllarına gittikleri için Hintliler öküze tapıyorlar.

Her insan kendi aklına gidiyor. Kendi akıllarına gittikleri için Hintliler öküze tapıyorlar.

Öküz mübarek hayvanmış, ziraat yapıyormış.

O zaman gel bizim ziraat aletlerine tapın.

Öküz mübarek hayvanmış, ziraat yapıyormış.

O zaman gel bizim ziraat aletlerine tapın.

Öyle mantık, öyle saçma şey mi olur!

Öyle mantık, öyle saçma şey mi olur!

Herkesin bir mantığı var ama işe yaramaz. Turşu kur, al bir uçurumdan aşağıya yuvarlan!

Herkesin bir mantığı var ama işe yaramaz. Turşu kur, al bir uçurumdan aşağıya yuvarlan!

Mantık, akıl, vahiy ile, Allah'ın verdiği nurla nurlanmışsa bir kıymeti var;Mantık, akıl, vahiy ile, Allah'ın verdiği nurla nurlanmışsa bir kıymeti var; aksi takdirde insanlara yalan yanlış şeyleri söyler.

aksi takdirde insanlara yalan yanlış şeyleri söyler.

Allah bizi akl-ı selîm sahibi etsin, hiss-i selîm sahibi etsin, dinde fakih eylesin.

Allah bizi akl-ı selîm sahibi etsin, hiss-i selîm sahibi etsin, dinde fakih eylesin.

Kâne yusağğî li'l-hirreti'l-inâe fe-teşrabü sümme yetevaddau bi-fazlihâ.

Kâne yusağğî li'l-hirreti'l-inâe fe-teşrabü sümme yetevaddau bi-fazlihâ.

Hz. Aişe validemiz anlatıyor:

Hz. Aişe validemiz anlatıyor:

"Kedi Peygamber Efendimiz'in yanına gelirmiş, o -susuz tabi bakıyor- su içsin diye"Kedi Peygamber Efendimiz'in yanına gelirmiş, o -susuz tabi bakıyor- su içsin diye su kabını şöyle eğermiş, o oradan suyu içtikten sonra o kaptan gene abdest alırmış."

su kabını şöyle eğermiş, o oradan suyu içtikten sonra o kaptan gene abdest alırmış."

O manzara hoşuma gitti de...

O manzara hoşuma gitti de...

O kedi de ne mübarek kedi ki Resûlullah'ın elinden su içiyor.O kedi de ne mübarek kedi ki Resûlullah'ın elinden su içiyor. İşte [Efendimiz'in] hayvanlara şefkati, sevgisi, iltifatı, ona acıması… bir sahne sergiliyor.

İşte [Efendimiz'in] hayvanlara şefkati, sevgisi, iltifatı, ona acıması… bir sahne sergiliyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi de merhametli, sevgili, saygılı;Allahu Teâlâ hazretleri bizi de merhametli, sevgili, saygılı; Resûlullah Efendimiz'e en güzel tarzda uyan kimselerden eylesin.

Resûlullah Efendimiz'e en güzel tarzda uyan kimselerden eylesin.

Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-Besmele....

Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-Besmele....

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2