Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Alemlerin Rabbine Hamd ve Senâ

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

7 Recep 1419 / 27.10.1998
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in daha iyi anlaşılması için yaptığı sohbetler Ak-Radyo’da başladı (29. 09. 1998).

Bu sohbetler bir saat kadar sürüyordu ve salı akşamları Ak-Radyodan yayınlanıyordu. 4 Şubat 2001 günü elim bir trafik kazası sonucu vefat edinceye kadar devam etti. Vefat etmeden önce yaptıkları son sohbette, Bakara Sûresi’nin 223. ayeti anlatılmıştır.

Hocamız bu sohbetlerinde İbn-i Kesir tefsirini takip ediyordu. Zaman zaman Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tefsirinden ve İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri’nin tefsirinden nakiller yaptığı da oluyordu. Fâtiha’dan başlayıp, sırayla her sohbette birkaç ayet okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 30 Ocak 2001 günü yaptığı son tefsir sohbetinde, Bakara Sûresi’nin 224. ayetine kadar gelmişti.

Derslerde, önce o gün izah edilecek ayet-i kerimelerin metinleri okunuyor, kısaca meali veriliyor. Sonra ayetlerin sebeb-i nüzûlü hadis-i şeriflerle izah ediliyor. Ondan sonra, ilgili diğer ayetlerle ve hadis-i şeriflerle ayeti kerimelerin açıklaması yapılıyor. Ashaptan, tabiinden görüşler naklediliyor. Sohbetin sonunda da çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyor.

Besmeleyle Başlamak, Hamd Kelimesi, Li’llâhi Kelimesi, Rab Kelimesi, Àlemîn Kelimesi, Hamdi Çok Yapın!, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Alemlerin Rabbine Hamd ve Senâ

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

7 Recep 1419 / 27.10.1998
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in daha iyi anlaşılması için yaptığı sohbetler Ak-Radyo’da başladı (29. 09. 1998).

Bu sohbetler bir saat kadar sürüyordu ve salı akşamları Ak-Radyodan yayınlanıyordu. 4 Şubat 2001 günü elim bir trafik kazası sonucu vefat edinceye kadar devam etti. Vefat etmeden önce yaptıkları son sohbette, Bakara Sûresi’nin 223. ayeti anlatılmıştır.

Hocamız bu sohbetlerinde İbn-i Kesir tefsirini takip ediyordu. Zaman zaman Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tefsirinden ve İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri’nin tefsirinden nakiller yaptığı da oluyordu. Fâtiha’dan başlayıp, sırayla her sohbette birkaç ayet okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 30 Ocak 2001 günü yaptığı son tefsir sohbetinde, Bakara Sûresi’nin 224. ayetine kadar gelmişti.

Derslerde, önce o gün izah edilecek ayet-i kerimelerin metinleri okunuyor, kısaca meali veriliyor. Sonra ayetlerin sebeb-i nüzûlü hadis-i şeriflerle izah ediliyor. Ondan sonra, ilgili diğer ayetlerle ve hadis-i şeriflerle ayeti kerimelerin açıklaması yapılıyor. Ashaptan, tabiinden görüşler naklediliyor. Sohbetin sonunda da çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyor.

Besmeleyle Başlamak, Hamd Kelimesi, Li’llâhi Kelimesi, Rab Kelimesi, Àlemîn Kelimesi, Hamdi Çok Yapın!, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!.. Allah cümlenizden razı olsun... es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!..

Allah cümlenizden razı olsun...

Umûmî arzu üzerine, büyük istekler olduğu için, Kur'ân-ı Kerîm sohbetlerine başlamıştık.Umûmî arzu üzerine, büyük istekler olduğu için, Kur'ân-ı Kerîm sohbetlerine başlamıştık. Kur'ân-ı Kerîm'in hakkında umûmî ikazlar, bilgiler, hatırlatmalar yaparak, tanıtmalar yaparak;Kur'ân-ı Kerîm'in hakkında umûmî ikazlar, bilgiler, hatırlatmalar yaparak, tanıtmalar yaparak; Kur'ân-ı Kerîm'in ayetleriyle ilgili, sûrelerle ilgili bilgiler vererekKur'ân-ı Kerîm'in ayetleriyle ilgili, sûrelerle ilgili bilgiler vererek eûzü-besmele'nin izahına geçmiş, onları izah etmiştik. eûzü-besmele'nin izahına geçmiş, onları izah etmiştik.

Öğrendiklerimizi uygulamak da amacımız olduğu için; yani sadece bilgi toplamak, bilgilenmek,Öğrendiklerimizi uygulamak da amacımız olduğu için; yani sadece bilgi toplamak, bilgilenmek, bilgi biriktirmek değil, öğrendiklerimizi uygulamak da amacımız olduğu için,bilgi biriktirmek değil, öğrendiklerimizi uygulamak da amacımız olduğu için, neleri öğrendiğimizi bir hatırlatmayı uygun görüyorum neleri öğrendiğimizi bir hatırlatmayı uygun görüyorum

Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inin ayetleriyle bize,Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inin ayetleriyle bize, her işe başlarken istiâze etmemizi emrediyor. Yani şeytanın şerrinden Allah'a sığınmamızı emrediyor.her işe başlarken istiâze etmemizi emrediyor. Yani şeytanın şerrinden Allah'a sığınmamızı emrediyor. Bu sığınmak: Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm demekle Bu sığınmak: Eûzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm demekle veya Estaîzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm demekle,veya Estaîzü billâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm demekle, veyahut "El-iyâzü billâh" demekle tahakkuk edebilir. veyahut "El-iyâzü billâh" demekle tahakkuk edebilir.

Yani şeytanın bize müdahale edebileceği, bizi kandırabileceği, zaten görevinin,Yani şeytanın bize müdahale edebileceği, bizi kandırabileceği, zaten görevinin, işinin o olduğu, faaliyetinin o olduğu hatırlanılacak.işinin o olduğu, faaliyetinin o olduğu hatırlanılacak. Görünmez ve kuvvetli bir aldatıcı, mekkâr ve hilekâr bir varlık olduğundanGörünmez ve kuvvetli bir aldatıcı, mekkâr ve hilekâr bir varlık olduğundan onun şerrinden Allah'a sığınacağız işe başlarken, onu öğrenmiştik. onun şerrinden Allah'a sığınacağız işe başlarken, onu öğrenmiştik.

Kur'ân-ı Kerîm okumaya başlanırken de eûzü-besmele çekiliyor.Kur'ân-ı Kerîm okumaya başlanırken de eûzü-besmele çekiliyor. Yani önce: "Eûzü billâhi mineş-şeytânir-racim" deniliyor, ondan sonra besmele çekiliyor.Yani önce: "Eûzü billâhi mineş-şeytânir-racim" deniliyor, ondan sonra besmele çekiliyor. Buradan anlıyoruz ki şeytan bizi aldatabilir, her işimizde ve Kur'an okurken de aklımızı karıştırabilir.Buradan anlıyoruz ki şeytan bizi aldatabilir, her işimizde ve Kur'an okurken de aklımızı karıştırabilir. Kur'an'ın mânâlarından kafamızı, düşüncemizi, tefekkürümüzü saptırabilir diye Kur'an'ın mânâlarından kafamızı, düşüncemizi, tefekkürümüzü saptırabilir diye bir istiâze edeceğimizi öğrenmiştik. bir istiâze edeceğimizi öğrenmiştik.

Sonra ilk inen ayetlerle, Peygamber Efendimiz'e Allahu Teâlâ hazretleri'ninSonra ilk inen ayetlerle, Peygamber Efendimiz'e Allahu Teâlâ hazretleri'nin vahiyle ilk öğrettiği edeb, her işi Allah'ın ismiyle yapmak. İkra' bismi rabbikellezî halak. vahiyle ilk öğrettiği edeb, her işi Allah'ın ismiyle yapmak.

İkra' bismi rabbikellezî halak.

Allah'ın adını anarak yapmak, bir işe Allah'ın ismiyle başlamak; bu da besmele oluyor.Allah'ın adını anarak yapmak, bir işe Allah'ın ismiyle başlamak; bu da besmele oluyor. Besmelenin de izahını yapmıştık. Her işi yaparken besmele çekeceğiz, Bismillâhirrahmânirrahîm diyeceğiz. Besmelenin de izahını yapmıştık. Her işi yaparken besmele çekeceğiz, Bismillâhirrahmânirrahîm diyeceğiz.

Bu ne demek oluyor?.. "O işi Allah rızası için yapıyoruz.Bu ne demek oluyor?.. "O işi Allah rızası için yapıyoruz. Yani Allah o işi sevdiğinden, o işi yaptığımız zamanYani Allah o işi sevdiğinden, o işi yaptığımız zaman Allah'tan sevap kazanacağımız için yapıyoruz." demek; [bu] bir. Allah'tan sevap kazanacağımız için yapıyoruz." demek; [bu] bir.

İkinci[si] de, "Allah bize yardım etsin!" demek. "Güç kuvvet sahibi odur.İkinci[si] de, "Allah bize yardım etsin!" demek. "Güç kuvvet sahibi odur. Biz Allah'ın adıyla başlıyoruz; bunun bereketiyle, bunun feyziyle yaptığımız işte Biz Allah'ın adıyla başlıyoruz; bunun bereketiyle, bunun feyziyle yaptığımız işte Allah bize yardım etsin!" mânâsı oluyor. Her işe eûzu-besmele çekerek başlayacağız.Allah bize yardım etsin!" mânâsı oluyor.

Her işe eûzu-besmele çekerek başlayacağız.
Tabii, Kur'ân-ı Kerîm'in okunmasına da, tefsir dersine de böylece başlayacağımızı öğrenmiş olduk. Tabii, Kur'ân-ı Kerîm'in okunmasına da, tefsir dersine de böylece başlayacağımızı öğrenmiş olduk. Her işimizi Allah için yapmayı ilk ders olarak öğrenmek çok önemli. Her işimizi Allah için yapmayı ilk ders olarak öğrenmek çok önemli.

Bu tefsir dersleri, İslâm'ın doğru anlaşılmasına doğru bizi götürecekse;Bu tefsir dersleri, İslâm'ın doğru anlaşılmasına doğru bizi götürecekse; sonunda Kur'an'a dayalı, sağlam bir İslâm'ı öğrenip de iyi bir müslüman olacaksak,sonunda Kur'an'a dayalı, sağlam bir İslâm'ı öğrenip de iyi bir müslüman olacaksak, bu öğrendiklerimizi uygulamalıyız. Hatırımızda iyi tutmalıyız. bu öğrendiklerimizi uygulamalıyız. Hatırımızda iyi tutmalıyız. Her şey Allah için yapılıyor, Allah rızası için yapılıyor.Her şey Allah için yapılıyor, Allah rızası için yapılıyor. Allah'ın adı anılıyor ve Allah'tan yardım isteniyor. Allah'ın adı anılıyor ve Allah'tan yardım isteniyor. Çünkü insanın gücü, kuvveti az; güç kuvvet sahibi Allah... O gücü, kuvveti veren de Allah...Çünkü insanın gücü, kuvveti az; güç kuvvet sahibi Allah... O gücü, kuvveti veren de Allah... Onun için Allah'tan yardım istenirse, Allah'ın lütfuyla her şey başarılır diyeOnun için Allah'tan yardım istenirse, Allah'ın lütfuyla her şey başarılır diye Allah'tan yardım isteyerek, onun adını anarak başlayacağız. Allah'tan yardım isteyerek, onun adını anarak başlayacağız.

Bu besmele, Kur'ân-ı Kerîmimizi açtığımız zaman birinci sayfasında karşımıza çıkıyor.Bu besmele, Kur'ân-ı Kerîmimizi açtığımız zaman birinci sayfasında karşımıza çıkıyor. Ama bir çerçeve içinde çıkıyor: Ama bir çerçeve içinde çıkıyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm yazılmış. Bunun üzerinde de bilgi vermiştik. Bismillâhirrahmânirrahîm yazılmış. Bunun üzerinde de bilgi vermiştik.

Böyle, bilgileri fazla dağıtarak dinleyicilerin aklını karıştırmayı da sevmiyorum.Böyle, bilgileri fazla dağıtarak dinleyicilerin aklını karıştırmayı da sevmiyorum. Açık ve seçik, anlaşılır ve anlaşıldığı zaman da uygulanabilir sözler söylemek istiyorum. Açık ve seçik, anlaşılır ve anlaşıldığı zaman da uygulanabilir sözler söylemek istiyorum.

Bizim mezhebimize göre bu oraya yazılmış olan besmeleBizim mezhebimize göre bu oraya yazılmış olan besmele Fâtiha'nın bir parçası [ve] birinci ayeti değildir. Bir sûrenin başladığını gösteren bir başlangıçtır.Fâtiha'nın bir parçası [ve] birinci ayeti değildir. Bir sûrenin başladığını gösteren bir başlangıçtır. Her sûrenin başında -Tevbe Sûresi hariç; onun sebebi, Enfâl'in devamı olduğu hakkındaHer sûrenin başında -Tevbe Sûresi hariç; onun sebebi, Enfâl'in devamı olduğu hakkında görüşler olduğundan- her sûrenin başında sûreler birbirinden ayrılsın diyegörüşler olduğundan- her sûrenin başında sûreler birbirinden ayrılsın diye besmele konulması sonradan olmuştur. İbn Abbas [radıyallahu anhüma;] besmele konulması sonradan olmuştur.

İbn Abbas [radıyallahu anhüma;]

"Bunlar evvelce yokken sûreler fasledilsin [ayrılsın] diye, konuldu." dediğinden, "Bunlar evvelce yokken sûreler fasledilsin [ayrılsın] diye, konuldu." dediğinden, Fâtiha'nın başında o gördüğümüz güzel besmele, bize Kur'ân-ı Kerîm'e de,Fâtiha'nın başında o gördüğümüz güzel besmele, bize Kur'ân-ı Kerîm'e de, "Bismillâhir-rahmânir-râhîm" diye başlayacağımızı gösteriyor ama, Fâtiha'nın birinci ayeti değil. "Bismillâhir-rahmânir-râhîm" diye başlayacağımızı gösteriyor ama, Fâtiha'nın birinci ayeti değil. Bizim tâbî olduğumuz alimlerimizin görüşü bu... Bizim tâbî olduğumuz alimlerimizin görüşü bu...

"Başka hangi görüşler var?" denirse, onların hepsini sıralayabiliriz ama,"Başka hangi görüşler var?" denirse, onların hepsini sıralayabiliriz ama, fazla görüşlerden dolayı sonra iş darmadağın dağılır.fazla görüşlerden dolayı sonra iş darmadağın dağılır. Tabi sorunun bir [tane] çözümü olduğundan bir tanesini seçmek lâzım. Dinleyici de onu yapamaz.Tabi sorunun bir [tane] çözümü olduğundan bir tanesini seçmek lâzım. Dinleyici de onu yapamaz. Çünkü muhtelif söylenen çeşitli sözlerin en doğrusunu bulmak da alimin işidir. Çünkü muhtelif söylenen çeşitli sözlerin en doğrusunu bulmak da alimin işidir.

O halde biz doğrudan doğruya, hiç ihtilâfa düşürmeden kesin sonucu söylüyoruz:O halde biz doğrudan doğruya, hiç ihtilâfa düşürmeden kesin sonucu söylüyoruz: Bizim mezhebimize göre Fâtiha'nın birinci ayeti "Bismillâhi'r-rahmâni'r-râhîm" değildir. Bizim mezhebimize göre Fâtiha'nın birinci ayeti "Bismillâhi'r-rahmâni'r-râhîm" değildir. O Fâtiha'nın bir sûre olduğunu göstermek için başına konulmuştur. O Fâtiha'nın bir sûre olduğunu göstermek için başına konulmuştur.

Neml sûresi'nde, Belkıs ile Süleyman aleyhisselam arasındaki mektuplaşmada bu ibâre geçiyor.Neml sûresi'nde, Belkıs ile Süleyman aleyhisselam arasındaki mektuplaşmada bu ibâre geçiyor. Demek ki, eski peygamberlere de Allah böyle, "Bismillâhir-rahmânir-rahîm" diye Demek ki, eski peygamberlere de Allah böyle, "Bismillâhir-rahmânir-rahîm" diye başlanmasını emretmiş olduğunu anlıyoruz. Ama Fâtiha'nın birinci âyet-i kerîmesi; başlanmasını emretmiş olduğunu anlıyoruz. Ama Fâtiha'nın birinci âyet-i kerîmesi;

Bizim mezhebimizin alimlerinin görüşlerine göre - Mâlikîler ve Hanefîlere göre yani,Bizim mezhebimizin alimlerinin görüşlerine göre - Mâlikîler ve Hanefîlere göre yani, biz Hanefîyiz- "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn."cümlesidir. biz Hanefîyiz- "El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn."cümlesidir.

O halde Kur'ân-ı Kerîm'in tefsirinde şimdi ilk ayete, bugünkü sohbetimizle başlamış oluyoruz,O halde Kur'ân-ı Kerîm'in tefsirinde şimdi ilk ayete, bugünkü sohbetimizle başlamış oluyoruz, birinci âyet-i kerîme: (el-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn) birinci âyet-i kerîme:

(el-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn)

Şimdi Allahu Teâlâ hazretleri'nin çok sevdiği bu mübarek ibareyi, çok sevap verdiği bu ibareyi,Şimdi Allahu Teâlâ hazretleri'nin çok sevdiği bu mübarek ibareyi, çok sevap verdiği bu ibareyi, sevabının yeri göğü dolduracak kadar, mizanı ağdıracak kadar, bastıracak kadar, sevabının yeri göğü dolduracak kadar, mizanı ağdıracak kadar, bastıracak kadar, insanı kurtaracak kadar çok olan bu ibareyi açıklayalım. Allah'ın en çok sevdiği kullarıninsanı kurtaracak kadar çok olan bu ibareyi açıklayalım. Allah'ın en çok sevdiği kulların böyle kendisine çok hamdeden kullar olduğunu Peygamber Efendimiz de bildiriyor. böyle kendisine çok hamdeden kullar olduğunu Peygamber Efendimiz de bildiriyor.

Bu mübarek kelimenin anlamı üzerinde derli toplu, sayfalarca, onlarca, yüzlerce sayfa bilgiler var tabii.Bu mübarek kelimenin anlamı üzerinde derli toplu, sayfalarca, onlarca, yüzlerce sayfa bilgiler var tabii. Onları size kısaca özetlemek, yani mümkün olduğu kadar kısaltarak anlatmak istiyorum. Onları size kısaca özetlemek, yani mümkün olduğu kadar kısaltarak anlatmak istiyorum.

Demek ki bizim Kur'ân-ı Kerîm'imiz hamd ile başlıyor: "El-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn." Demek ki bizim Kur'ân-ı Kerîm'imiz hamd ile başlıyor: "El-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn."

Biraz şöyle bir hatırda kalsın diye Namık Kemal'in bir şiirinden ilk beytini okumak istiyorum,Biraz şöyle bir hatırda kalsın diye Namık Kemal'in bir şiirinden ilk beytini okumak istiyorum, o diyor ki böyle heyecan dolu bir şiirinde: Yok iştikâyı cevr-i felekten nisâbımız; o diyor ki böyle heyecan dolu bir şiirinde:

Yok iştikâyı cevr-i felekten nisâbımız;

Serlevhasında hamd ile başlar kitâbımız. Yani mânâsı ne?..Serlevhasında hamd ile başlar kitâbımız.

Yani mânâsı ne?..
"Bizim şu dünya hayatında karşılaştığımız cevr-ü cefâdan şikâyet gibi bir huyumuz,"Bizim şu dünya hayatında karşılaştığımız cevr-ü cefâdan şikâyet gibi bir huyumuz, şikâyetten bir nasibimiz yok.şikâyetten bir nasibimiz yok. Biz karşılaştığımız cevr-ü cefânın karşısında şikâyet etmeyiz."Evet, müslüman şikâyet etmez. Neden? Biz karşılaştığımız cevr-ü cefânın karşısında şikâyet etmeyiz."Evet, müslüman şikâyet etmez. Neden?

"Ser levhasında hamd ile başlar kitâbımız." Bu ne demek?"Ser levhasında hamd ile başlar kitâbımız."

Bu ne demek?
Bizim Kur'ân-ı Kerîm'imiz, kitabımız daha başında, ser-levhasında, birinci sayfasındaBizim Kur'ân-ı Kerîm'imiz, kitabımız daha başında, ser-levhasında, birinci sayfasında "Elhamdü lillâh" diye başlar diyor. Bu da bu şiirle hatırımızda kalsın. "Elhamdü lillâh" diye başlar diyor. Bu da bu şiirle hatırımızda kalsın.

Böyle Kur'ân-ı Kerîm'in, Elhamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn diyeBöyle Kur'ân-ı Kerîm'in, Elhamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn diye başladığını gösteren bir beyit olmuş oldu söylediğim. başladığını gösteren bir beyit olmuş oldu söylediğim.

Şimdi bu mübarek ayetin mukaddes kelimelerini dinleyicilerimize anlatmaya başlayalım: Şimdi bu mübarek ayetin mukaddes kelimelerini dinleyicilerimize anlatmaya başlayalım:

el-Hamdü ; Hamd, belirli hamd, bütün hamd mânâsına.el-Hamdü ; Hamd, belirli hamd, bütün hamd mânâsına. Biraz daha Arapça dersi vermiş gibi olalım, yavaş yavaşBiraz daha Arapça dersi vermiş gibi olalım, yavaş yavaş Arapça'ya da aşinâlığı artsın kardeşlerimizin, dinleyicilerimizin: Arapça'ya da aşinâlığı artsın kardeşlerimizin, dinleyicilerimizin:

Arapça'da kelimelerin başına "el" [takısı] gelebilir. Bu İngilizce'deki "the" gibidir.Arapça'da kelimelerin başına "el" [takısı] gelebilir. Bu İngilizce'deki "the" gibidir. Yani belirlilik bildiren [takı]. Almanca'daki "Der, di, das" ön takıları, artikelleri gibidir. Yani belirlilik bildiren [takı]. Almanca'daki "Der, di, das" ön takıları, artikelleri gibidir. Fransızca'daki "La, lö" gibidir. Yani belirlilik bildirir. El-hamdü demek, belirli hamd demek.Fransızca'daki "La, lö" gibidir. Yani belirlilik bildirir.

El-hamdü demek, belirli hamd demek.
Veyahut bütün hamd cinsi demek, yani her çeşit hamd demek olabilir. Veyahut bütün hamd cinsi demek, yani her çeşit hamd demek olabilir.

Şimdi bu hamd ne demek? Hamd, hamide-yahmedü fiilinin mastarıdır. Övmek demek.Şimdi bu hamd ne demek?

Hamd, hamide-yahmedü fiilinin mastarıdır. Övmek demek.
Ama fiil geçişli fiil olunca, müteaddî olunca; geçişli mastar da olur,Ama fiil geçişli fiil olunca, müteaddî olunca; geçişli mastar da olur, geçişsiz yani edilgen mastar da olabilir.geçişsiz yani edilgen mastar da olabilir. Yani övmek mânâsına da gelebilir hamd, övülmek mânâsına da gelebilir. Yani övmek mânâsına da gelebilir hamd, övülmek mânâsına da gelebilir.

el-Hamdü ; Övmek. Burada övülmek mânâsı daha uygun düşüyor ibarede. Övülmek. el-Hamdü ; Övmek. Burada övülmek mânâsı daha uygun düşüyor ibarede. Övülmek.

Övülmek ama, nasıl övülmek?.. Bunun da inceliği var.Övülmek ama, nasıl övülmek?.. Bunun da inceliği var. Arapça'da övülmek sözümüzün karşılığında bazı kelimeler var, onları hatırlayalım:Arapça'da övülmek sözümüzün karşılığında bazı kelimeler var, onları hatırlayalım: Meselâ "medih" sözü var. Medhetmek, övmek demek Arapça'da.Meselâ "medih" sözü var. Medhetmek, övmek demek Arapça'da. Medeha-yemdahu-medhan, övmek demek. Zaten "hamd" ile "medih" bakınız birbirine benziyor.Medeha-yemdahu-medhan, övmek demek. Zaten "hamd" ile "medih" bakınız birbirine benziyor. Arapça'da biiştikâk-ı kebir vardır, yani birbirine benzeyen harfleri ihtiva edenArapça'da biiştikâk-ı kebir vardır, yani birbirine benzeyen harfleri ihtiva eden kelimeler arasında mânâlar yakınlığı da vardır. Yani harflerin de bazı mânâları vardır Arapça'da. kelimeler arasında mânâlar yakınlığı da vardır. Yani harflerin de bazı mânâları vardır Arapça'da.

Bir kelime "medih". Medih ne demek? Övmek demek; Türkçe'deki övmenin Arapça'daki karşılığı.Bir kelime "medih". Medih ne demek? Övmek demek; Türkçe'deki övmenin Arapça'daki karşılığı. Bunun zıddı övmemek veya kötülemek mânâsına zemm kelimesi var. Onu da biliyorsunuz. Bunun zıddı övmemek veya kötülemek mânâsına zemm kelimesi var. Onu da biliyorsunuz.

Medih ne demek? Haklı veya haksız övmek demek. Bazen hayalî, bazen gerçek.Medih ne demek? Haklı veya haksız övmek demek. Bazen hayalî, bazen gerçek. Bazen yalan, yağcılılık, dalkavukluk için; bazen gerçek, doğru. Karşı tarafı övmek demek.Bazen yalan, yağcılılık, dalkavukluk için; bazen gerçek, doğru. Karşı tarafı övmek demek. O halde bu tam övmenin karşılığı medih. Ama hamd o değil.O halde bu tam övmenin karşılığı medih.

Ama hamd o değil.
Hamd, medihten biraz daha dar anlamlı, yani daha özel demek. O ne demek? Hamd, medihten biraz daha dar anlamlı, yani daha özel demek. O ne demek? Bir kemal ve hüsne, yani bir olgunluğa, bir güzelliğe karşı, bir ikram veya ihsan etsin veya etmesin,Bir kemal ve hüsne, yani bir olgunluğa, bir güzelliğe karşı, bir ikram veya ihsan etsin veya etmesin, o hüsnün, o kemâlin sahibi ikram etmiş de olsa, etmemiş de olsa, o hüsnün, o kemâlin sahibi ikram etmiş de olsa, etmemiş de olsa, tâzim ve takdir ile yapılan övgüye hamd denir. Şimdi bunu biraz açıklayalım:tâzim ve takdir ile yapılan övgüye hamd denir.

Şimdi bunu biraz açıklayalım:
Bir kere hamd edilen kimse kemal ve hüsün sahibi olacak, yani olgun, eksiksiz ve güzel olacak.Bir kere hamd edilen kimse kemal ve hüsün sahibi olacak, yani olgun, eksiksiz ve güzel olacak. Hamd eden kişi de ona karşı tâzim, yani onu gözünde büyütme, takdir,Hamd eden kişi de ona karşı tâzim, yani onu gözünde büyütme, takdir, takdirkârâne duygular besleme duygusunda olacak. takdirkârâne duygular besleme duygusunda olacak. İsterse o hamdettiği kendisine bir ihsanda, ikramda bulunmuş olsun, isterse bulunmamış olsun...İsterse o hamdettiği kendisine bir ihsanda, ikramda bulunmuş olsun, isterse bulunmamış olsun... Bulunmasa da, bulunsa da onu övmeye, tâzim ve takdir ile övmeye,Bulunmasa da, bulunsa da onu övmeye, tâzim ve takdir ile övmeye, ama haklı bir güzellik, haklı bir kemalden dolayı övmeye hamd denir. ama haklı bir güzellik, haklı bir kemalden dolayı övmeye hamd denir.

Demek ki medihten daha özel, daha asil, daha yüksek bir mânâsı var.Demek ki medihten daha özel, daha asil, daha yüksek bir mânâsı var. Medih, dalkavukluk için de olabildiğinden bazen doğru, bazen yanlış olurMedih, dalkavukluk için de olabildiğinden bazen doğru, bazen yanlış olur ama hamd gerçek bir durum karşısında yapılan gerçek bir namuslu, dürüst, güzel bir övgü demek oluyor. ama hamd gerçek bir durum karşısında yapılan gerçek bir namuslu, dürüst, güzel bir övgü demek oluyor.

Medih haksız olursa, Peygamber Efendimiz onu takdir etmiyor, yasaklıyor.Medih haksız olursa, Peygamber Efendimiz onu takdir etmiyor, yasaklıyor. Hattâ birisi size karşı sizi överse, siz ona yüz vermeyin mânâsına: Uhsü't-turâbe fî vücûhi'l-meddâhîn Hattâ birisi size karşı sizi överse, siz ona yüz vermeyin mânâsına:

Uhsü't-turâbe fî vücûhi'l-meddâhîn

"Meddahların, dalkavukların, medih yapıcıların yüzlerine toprak saçın!" [buyuruyor.] "Meddahların, dalkavukların, medih yapıcıların yüzlerine toprak saçın!" [buyuruyor.]

Yani, "Aaa, teşekkür ederim filân demeyin. Koltuklarınız kabarmasın, şımarmayın, aldanmayın.Yani, "Aaa, teşekkür ederim filân demeyin. Koltuklarınız kabarmasın, şımarmayın, aldanmayın. Onların yalancı olduğunu bilin, yüzüne toprak saçın!" diyor.Onların yalancı olduğunu bilin, yüzüne toprak saçın!" diyor. Ters bir davranış, yapmasın bu kötülüğü, dalkavukluğu diye engelleyin demek istiyor. Ters bir davranış, yapmasın bu kötülüğü, dalkavukluğu diye engelleyin demek istiyor.

O yanlış, doğru değil. Ama hamd makbul bir şey...O yanlış, doğru değil. Ama hamd makbul bir şey... Onun için, Allah'ın sevdiği kullar hammâd, çok hamd edici kullardır. Hamd makbul bir şey.Onun için, Allah'ın sevdiği kullar hammâd, çok hamd edici kullardır.

Hamd makbul bir şey.
Onun için, Elhamdü lillâhi alâ külli hâl "Her hâlde Allah'a hamd olsun!" diyoruz, Onun için, Elhamdü lillâhi alâ külli hâl "Her hâlde Allah'a hamd olsun!" diyoruz, veya "Hamd Allah'ındır." diyoruz. Bu ne demek?..veya "Hamd Allah'ındır." diyoruz. Bu ne demek?.. Bir ikram ve ihsan olsun veya olmasın, zaten Allahu Teâlâ hazretleriBir ikram ve ihsan olsun veya olmasın, zaten Allahu Teâlâ hazretleri kemal ve hüsün sahibi olduğundan hamd O'nundur. kemal ve hüsün sahibi olduğundan hamd O'nundur.

Yani isterse bize ikramı gelsin, ister gelmesin - zaten sayısız, hadsiz, hesabsız ikramı varYani isterse bize ikramı gelsin, ister gelmesin - zaten sayısız, hadsiz, hesabsız ikramı var ama- zâtında kemal ve hüsn olduğundan hamd aslında, daha ziyade, en çok Allah'a yapılır.ama- zâtında kemal ve hüsn olduğundan hamd aslında, daha ziyade, en çok Allah'a yapılır. Dildeki kullanış da böyledir. Çünkü her türlü olgunluğun, güzelliğin yaratıcısı, sahibi O. Dildeki kullanış da böyledir. Çünkü her türlü olgunluğun, güzelliğin yaratıcısı, sahibi O.

Onun için de dinî sözlerimizde, hadis-i şeriflerde, Kur'ân-ı Kerîm'deOnun için de dinî sözlerimizde, hadis-i şeriflerde, Kur'ân-ı Kerîm'de hamd kelimesi tesbih kelimesiyle beraber geçer. hamd kelimesi tesbih kelimesiyle beraber geçer.

Subhânallâhi ve bihamdihî "Allah'ı tesbih ederim ve ona hamd ederim."Subhânallâhi ve bihamdihî "Allah'ı tesbih ederim ve ona hamd ederim." Yani: "Her türlü noksandan münezzeh olduğunu düşünürüm, öyle överim. Yani: "Her türlü noksandan münezzeh olduğunu düşünürüm, öyle överim. Zâtında övgüye layık olduğundan O'nu överim." demek oluyor.Zâtında övgüye layık olduğundan O'nu överim." demek oluyor. Bu mânâsıyla özel bir medih, haklı bir medih demek oluyor. Bu mânâsıyla özel bir medih, haklı bir medih demek oluyor.

Tabii medih kelimesi gibi bir kelime daha var Arapça'da, onu da hatırlayalım: Senâ...Tabii medih kelimesi gibi bir kelime daha var Arapça'da, onu da hatırlayalım: Senâ... Medh ü senâ etmek deriz. Birisinin böyle iyi, güzel sıfatlarını sıraladık mı karşısında,Medh ü senâ etmek deriz. Birisinin böyle iyi, güzel sıfatlarını sıraladık mı karşısında, haklı veya haksız övdük mü, medh ü senâ etti denir.haklı veya haksız övdük mü, medh ü senâ etti denir. Senâ, yüceltmek, yükseltmek mânâsına geliyor. Senâ, yüceltmek, yükseltmek mânâsına geliyor.

Hattâ "Seniyyetü'l-vedâ" diye bir ibare de kulağınıza gelmiştir.Hattâ "Seniyyetü'l-vedâ" diye bir ibare de kulağınıza gelmiştir. Medine-i Münevvere'de seniyyetü'l-vedâ... Seniyye, yüksek tepe demek.Medine-i Münevvere'de seniyyetü'l-vedâ... Seniyye, yüksek tepe demek. Yani yine bu yükseltmek kelimesiyle, yüce olmak kelimesiyle ilgili. "Veda Tepesi" demek. Yani yine bu yükseltmek kelimesiyle, yüce olmak kelimesiyle ilgili. "Veda Tepesi" demek.

İki tane Seniyyetül-Vedâ vardır, Medine'de - bu arada cümle-i mu'tarıza diyelim,İki tane Seniyyetül-Vedâ vardır, Medine'de - bu arada cümle-i mu'tarıza diyelim, parantez dememek için- iki tane Seniyyetül-Vedâ vardır.parantez dememek için- iki tane Seniyyetül-Vedâ vardır. BirisiBirisi Peygamber Efendimiz'in mescidinin olduğu Medine i Münevvere'yi ziyaretten artık ayrılıp,Peygamber Efendimiz'in mescidinin olduğu Medine i Münevvere'yi ziyaretten artık ayrılıp, giderken şöyle bir son defa dönüp Mescid-i Nebevî'yi görebilecekleri yüksek bir tepeydi.giderken şöyle bir son defa dönüp Mescid-i Nebevî'yi görebilecekleri yüksek bir tepeydi. Orada bir mescid vardı, "Seniyyetü'l Vedâ" Mescidi denirdi.Orada bir mescid vardı, "Seniyyetü'l Vedâ" Mescidi denirdi. Oradan göz yaşlarıyla âşık-ı sadıklar, ziyaret ettikleri Peygamber Efendimiz'eOradan göz yaşlarıyla âşık-ı sadıklar, ziyaret ettikleri Peygamber Efendimiz'e salât u selâmlar getirerek ülkelerine dönerlerdi. Bir Seniyyetül-Vedâ bu… salât u selâmlar getirerek ülkelerine dönerlerdi. Bir Seniyyetül-Vedâ bu…

Bir de son zamanlarda yaygınlaşmış ilâhi var; Talea'l-bedrü aleynâ min Seniyyeti'l-vedâ diyeBir de son zamanlarda yaygınlaşmış ilâhi var;

Talea'l-bedrü aleynâ min Seniyyeti'l-vedâ

diye
güzel nâmeli bir ilâhi, biliyorsunuz. güzel nâmeli bir ilâhi, biliyorsunuz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Mekke-i Mükerreme'den Medine i Münevvere'yePeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz Mekke-i Mükerreme'den Medine i Münevvere'ye hicret ettiği zaman, ahâli yollara dökülmüş, tepelere çıkmış; yolları gözlemiş, ufukları gözlemiş,hicret ettiği zaman, ahâli yollara dökülmüş, tepelere çıkmış; yolları gözlemiş, ufukları gözlemiş, "Yolcular ne zaman gelecek?" diye merak içinde, aşk içinde, iştiyak içinde beklemişler."Yolcular ne zaman gelecek?" diye merak içinde, aşk içinde, iştiyak içinde beklemişler. Böyle bir Seniyyetü'l-Vedâ daha var Medine-i Münevvere'de... Böyle bir Seniyyetü'l-Vedâ daha var Medine-i Münevvere'de...

O da Mekke tarafından gelenlerin Medine'ye gelmeden önce ilk defa görünebildikleri taraf.O da Mekke tarafından gelenlerin Medine'ye gelmeden önce ilk defa görünebildikleri taraf. Bu demin söylediğim yerin aksi tarafı...Bu demin söylediğim yerin aksi tarafı... O Seniyyetü'l-Vedâ'da bekleyiciler durmuşlar, Peygamber Efendimiz'in Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz'leO Seniyyetü'l-Vedâ'da bekleyiciler durmuşlar, Peygamber Efendimiz'in Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz'le geldiklerini görünce aşk u şevk ile neşîdeler, ilâhiler söylemişler. geldiklerini görünce aşk u şevk ile neşîdeler, ilâhiler söylemişler.

Senâ, yüceltmek demek oluyor, medihle beraber kullanılıyor.Senâ, yüceltmek demek oluyor, medihle beraber kullanılıyor. Ama hamd daha özel, daha haklı bir övgü demek oluyor. Bir de şükür var biliyorsunuz.Ama hamd daha özel, daha haklı bir övgü demek oluyor.

Bir de şükür var biliyorsunuz.
Şükür; yapılan bir iyilik ve verilen bir nimetin karşısında duygularını ifade etmek, onun karşısında övmek.Şükür; yapılan bir iyilik ve verilen bir nimetin karşısında duygularını ifade etmek, onun karşısında övmek. Türkçe'de "Teşekkür ederim." diyoruz buna. Türkçe'de "Teşekkür ederim." diyoruz buna.

Tabii bu, bir nimetin verilmesinden sonra yapılmış oluyor. O bakımdan da hamdden farkı var.Tabii bu, bir nimetin verilmesinden sonra yapılmış oluyor. O bakımdan da hamdden farkı var. Eğer bir nimet olmasa bile, hamd yine Allah'ındır. Ama tabii sonsuz nimetleri var, ayrı.Eğer bir nimet olmasa bile, hamd yine Allah'ındır. Ama tabii sonsuz nimetleri var, ayrı. Demek ki şükürden daha farklı bir anlamı var. Minnet dolu, takdir dolu, haklı bir övgü demek. Demek ki şükürden daha farklı bir anlamı var. Minnet dolu, takdir dolu, haklı bir övgü demek. İşte böyle bir övgü mânâsına geliyor hamd kelimesi. İşte böyle bir övgü mânâsına geliyor hamd kelimesi.

Bu şükrün tariflerinde; yapılan bir iyiliğe, verilen bir nimete karşı yapılan övgü. Bu kavlen olur.Bu şükrün tariflerinde; yapılan bir iyiliğe, verilen bir nimete karşı yapılan övgü. Bu kavlen olur. Meselâ, "Çok teşekkür ederim!" demek. İçten minnetkârlık duyarak olur;Meselâ, "Çok teşekkür ederim!" demek. İçten minnetkârlık duyarak olur; bu da kalbî bir şey, derûnî bir durum. bu da kalbî bir şey, derûnî bir durum. Bir de fiilen olur; yani sana o iyiliği yapan kimseye fiilen sen de iyilik yaparsın.Bir de fiilen olur; yani sana o iyiliği yapan kimseye fiilen sen de iyilik yaparsın. Allah'a şükür de, Allah'ın iyiliğine, ikramına, nimetlerine karşı itaat etmekle olur.Allah'a şükür de, Allah'ın iyiliğine, ikramına, nimetlerine karşı itaat etmekle olur. Nitekim, Cüneyd-i Bağdâdî'ye hocası sormuş: "Sen söyle bakalım, şükür nedir sana göre?" deyince: Nitekim, Cüneyd-i Bağdâdî'ye hocası sormuş:

"Sen söyle bakalım, şükür nedir sana göre?" deyince:

"Allah'ın nimetlerini yeyip de, ona âsî olmamak." diye tarif eylemiş. Bu fiilî şükür işte..."Allah'ın nimetlerini yeyip de, ona âsî olmamak." diye tarif eylemiş.

Bu fiilî şükür işte...
Yani nimeti alıp, nimete göre itaat etmek fiilen şükretmek oluyor.Yani nimeti alıp, nimete göre itaat etmek fiilen şükretmek oluyor. O halde hamd, bu şükrü de ihtivâ ediyor.O halde hamd, bu şükrü de ihtivâ ediyor. Allah'ın nimetlerini düşünüp, minnetli, şükürlü, teşekkürlü, haklı, hayran, takdirkâr bir övgü demek.Allah'ın nimetlerini düşünüp, minnetli, şükürlü, teşekkürlü, haklı, hayran, takdirkâr bir övgü demek. Böyle bir övgü, haklı bir övgü. Lillâhi ne demek?.. Böyle bir övgü, haklı bir övgü.

Lillâhi ne demek?..
"Allah içindir" demek."Allah içindir" demek. "Allah" kelimesinin başına "li" harf-i ceri gelmiş denilir buna. "Allah" kelimesinin başına "li" harf-i ceri gelmiş denilir buna.

Başa gelen bu "li" edat[ın]a harfi cer denir, bu "li" edatı hurûfu cerlerdendir,Başa gelen bu "li" edat[ın]a harfi cer denir, bu "li" edatı hurûfu cerlerdendir, harf-i cerlerden bir tanesidir. "İçin" mânâsına gelir.Türkçe'de şunun için, bunun için diyoruz ya... harf-i cerlerden bir tanesidir. "İçin" mânâsına gelir.Türkçe'de şunun için, bunun için diyoruz ya...

O zaman, El-hamdü lillâh "Hamd Allah içindir." demek olur.O zaman, El-hamdü lillâh "Hamd Allah içindir." demek olur. Yani bir hamd yapılırsa Allah için yapılır, Allah 'a yapılır, O'na yapılır demek. Bir mânâ bu. Yani bir hamd yapılırsa Allah için yapılır, Allah 'a yapılır, O'na yapılır demek. Bir mânâ bu.

İkinci mânâsı; bu "li" mülkiyet ifade eder.İkinci mânâsı; bu "li" mülkiyet ifade eder. "Övülmek Allah'ın hakkıdır, onun mülküdür, O'na mahsustur, Allah'ındır." "-ın" takısıyla,"Övülmek Allah'ın hakkıdır, onun mülküdür, O'na mahsustur, Allah'ındır." "-ın" takısıyla, iyelik takısıyla bunu böyle tercüme etmek de mümkün. iyelik takısıyla bunu böyle tercüme etmek de mümkün.

Yani, "Övülmek Allah'ındır" ne demek olur? "Her övgü Allah'ın hakkıdır, O'na gider.Yani, "Övülmek Allah'ındır" ne demek olur? "Her övgü Allah'ın hakkıdır, O'na gider. Neyi övsen, neye baksan, neyi sevsen, yaradanı Allah olduğu için, her övgü Allah'a gider, O'nundur." Neyi övsen, neye baksan, neyi sevsen, yaradanı Allah olduğu için, her övgü Allah'a gider, O'nundur."

Meselâ gülü seviyorsun, rengini seviyorsun. E gülün bir şeyi yok ki, gülü yaratan Allah...Meselâ gülü seviyorsun, rengini seviyorsun. E gülün bir şeyi yok ki, gülü yaratan Allah... Kokusunu seviyorsun, o kokuyu veren Allah... Üzüme o lezzeti veren Allah...Kokusunu seviyorsun, o kokuyu veren Allah... Üzüme o lezzeti veren Allah... Bala o güzelliği veren Allah. Arıya o balı yaptıran Allah... Bala o güzelliği veren Allah. Arıya o balı yaptıran Allah...

Demek ki El-hamdü lillâh; "Hamd Allah'ındır .Demek ki El-hamdü lillâh; "Hamd Allah'ındır . O güzel, haklı övgü Allah'ın hakkıdır, Allahındır mânâsına [da] gelebilir. Bu iki mânâ da mümkün.O güzel, haklı övgü Allah'ın hakkıdır, Allahındır mânâsına [da] gelebilir. Bu iki mânâ da mümkün. Hamd Allah'a dır, Allah içindir veya Hamd Allah'ındır Her hamdin hakîkî sahibi,Hamd Allah'a dır, Allah içindir veya Hamd Allah'ındır Her hamdin hakîkî sahibi, hakîkî muhatabı Allah'tır." demek olabilir... hakîkî muhatabı Allah'tır." demek olabilir...

Külli senâin yeûdü ileyhi "Her medh ü senâ döner dolaşır,Külli senâin yeûdü ileyhi "Her medh ü senâ döner dolaşır, işte onu yaratan, o şeyi yaratan hâlıka, yani Allah'a gider." demektir. işte onu yaratan, o şeyi yaratan hâlıka, yani Allah'a gider." demektir.

Şimdi bu "El-hamdü lillâh" sözünün hüküm mânâsı, ihbarî mânâsıdır.Şimdi bu "El-hamdü lillâh" sözünün hüküm mânâsı, ihbarî mânâsıdır. Arapça da bu cümle, bu ifade, "Evet bu böyledir." diye bir hakikatı belirtmek için kullanıldığı gibiArapça da bu cümle, bu ifade, "Evet bu böyledir." diye bir hakikatı belirtmek için kullanıldığı gibi bu ifade, bu ibare, inşâî mânâda da kullanılmıştır. İnşâî mânâ ne demek?.. bu ifade, bu ibare, inşâî mânâda da kullanılmıştır. İnşâî mânâ ne demek?..

Yani dua gibi, "Hamdolsun Allah'a..." mânâsına da gelir bu.Yani dua gibi, "Hamdolsun Allah'a..." mânâsına da gelir bu. Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki: Nitekim Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyuruyor ki:

Efdalü'z-zikri lâ ilâhe illallah "Zikrin en üstünü, en güzeli, en faziletlisi, en sevaplısı Efdalü'z-zikri lâ ilâhe illallah "Zikrin en üstünü, en güzeli, en faziletlisi, en sevaplısı "Lâ ilâhe illAllah'tır." diyor. Tamam, "Lâ ilâhe illallah"ı çok diyelim. "Lâ ilâhe illAllah'tır." diyor. Tamam, "Lâ ilâhe illallah"ı çok diyelim.

Ve efdalü'd-duâi elhamdü lillâh "Ve duanın da en faziletlisi, en üstünü, en güzeli; "El hamdü lillâh" tır.Ve efdalü'd-duâi elhamdü lillâh "Ve duanın da en faziletlisi, en üstünü, en güzeli; "El hamdü lillâh" tır. Yani El-hamdülillâh da duaymış. Demek ki o zaman, "Hamd olsun Allah'a..." mânâsına geldiğini gösteriyor. Yani El-hamdülillâh da duaymış. Demek ki o zaman, "Hamd olsun Allah'a..." mânâsına geldiğini gösteriyor.

Hakem bin Ümeyr'den rivayet edildiğine göre,Hakem bin Ümeyr'den rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz yine bir hadis-i şerifinde de açıkça buyurmuş ki: Peygamber Efendimiz yine bir hadis-i şerifinde de açıkça buyurmuş ki:

el-Hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn dediğin zaman, sen Allah'a şükretmiş olursun;el-Hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn dediğin zaman, sen Allah'a şükretmiş olursun; O' da sana nimetini arttırır."O' da sana nimetini arttırır." Demek ki "El-hamdü lillâh" demek, "Hamd olsun Allah'a..." demek oluyor. O zaman şükretmiş oluyor insan. Demek ki "El-hamdü lillâh" demek, "Hamd olsun Allah'a..." demek oluyor. O zaman şükretmiş oluyor insan.

Ve Allah da âyet-i kerîmede: Lein şekertüm leezîdennekümVe Allah da âyet-i kerîmede: Lein şekertüm leezîdenneküm "Eğer siz benim verdiğim nimetleri anlar, hamd eder, şükrederseniz;"Eğer siz benim verdiğim nimetleri anlar, hamd eder, şükrederseniz; ben de sizin nimetinizi arttırırım!" dediğinden, Peygamber Efendimiz de onu ifade ediyor:ben de sizin nimetinizi arttırırım!" dediğinden, Peygamber Efendimiz de onu ifade ediyor: "El-hamdü lillâh, dediğin zaman Allah'a şükretmiş olursun, O' da senin nimetini arttırır." buyuruyor. "El-hamdü lillâh, dediğin zaman Allah'a şükretmiş olursun, O' da senin nimetini arttırır." buyuruyor.

el-Hamdü lillâh önemli bir ibare. İnsanın nimetlerini arttırır, kesesini doldurur,el-Hamdü lillâh önemli bir ibare. İnsanın nimetlerini arttırır, kesesini doldurur, bütçesini genişletir, yaşamını rahatlatır, saadetine saadet katar. O kadar önemli... bütçesini genişletir, yaşamını rahatlatır, saadetine saadet katar. O kadar önemli...

Fâtiha'yla ilgili bir başka uzun hadis-i şerifte de: Fâtiha'yla ilgili bir başka uzun hadis-i şerifte de:

"Kul el-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn deyince, Allahu Teâlâ hazretleri der ki: "Kulum bana şükretti." "Kul el-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn deyince, Allahu Teâlâ hazretleri der ki: "Kulum bana şükretti."

Demek ki, "Elhamdü lillâh" demek şükür demekmiş.Demek ki, "Elhamdü lillâh" demek şükür demekmiş. Buradan, bu üç örnek, bu üç delille neyi söylemiş oluyorum: Buradan, bu üç örnek, bu üç delille neyi söylemiş oluyorum: "Elhamdü lillâh, hamd olsun Allah'a, şükrolsun Allah'a." demek oluyor, Allah da bu sözü seviyor."Elhamdü lillâh, hamd olsun Allah'a, şükrolsun Allah'a." demek oluyor, Allah da bu sözü seviyor. Yani dua mânâsına. "Şu şöyledir" diye bir hüküm bildiren mânâsı da olabilir. Yani dua mânâsına.

"Şu şöyledir" diye bir hüküm bildiren mânâsı da olabilir.
Ama "Elhamdü lillâh" sözünün ; "Hamd olsun Allah'a." diye böyle bir dua mânâsı da olduğu anlaşılıyor. Ama "Elhamdü lillâh" sözünün ; "Hamd olsun Allah'a." diye böyle bir dua mânâsı da olduğu anlaşılıyor.

Özetleyecek olursak: "Elhamdü lillâh" demek, "Hamd Allah içindir, yani hamd Allah'a olur.Özetleyecek olursak: "Elhamdü lillâh" demek, "Hamd Allah içindir, yani hamd Allah'a olur. Hamd Allah'ındır, yani O'na gider. O'nun hakkıdır. Başkasına hamd yaraşmaz, yakışmaz. Hamd Allah'ındır, yani O'na gider. O'nun hakkıdır. Başkasına hamd yaraşmaz, yakışmaz. Çünkü her nimeti veren odur." Elhamdü lillâh Veyahut da, "Hamd olsun Allah'a..." demek mânâsına geliyor. Çünkü her nimeti veren odur." Elhamdü lillâh Veyahut da, "Hamd olsun Allah'a..." demek mânâsına geliyor.

Tamam, "Hamd"i biraz anlatabildim, dilimin döndüğü kadar. "Lillâhi"yi de anlatabildim. Tamam, "Hamd"i biraz anlatabildim, dilimin döndüğü kadar. "Lillâhi"yi de anlatabildim.

Gelelim "Rabb" kelimesine. el-Hamdü lillahi rabbil âlemîn Rabb kelimesi ne demek?Gelelim "Rabb" kelimesine.

el-Hamdü lillahi rabbil âlemîn

Rabb kelimesi ne demek?
"Rabb" kelimesi şeddeli ama; yani "Rabb" iki tane "b" var."Rabb" kelimesi şeddeli ama; yani "Rabb" iki tane "b" var. Bu aslında rebâ-yerbû-ribâ kökünden, riben fiilinden geliyor. Bu fiil de artmak demek. Bu aslında rebâ-yerbû-ribâ kökünden, riben fiilinden geliyor. Bu fiil de artmak demek. Ribâ kelimesini biliyorsunuz, faiz, artmak. Ribâ kelimesini biliyorsunuz, faiz, artmak. Yani, âyet-i kerîmede "Siz Allah yolunda zekât verirseniz Allah onu arttırır.Yani, âyet-i kerîmede "Siz Allah yolunda zekât verirseniz Allah onu arttırır. Ama faize verirseniz, faiz almaya kalkarsanız o zaman malınız artmaz; Ama faize verirseniz, faiz almaya kalkarsanız o zaman malınız artmaz;

Felâ yerbû indallâh "Allah indinde gelişmez." diye geçiyor. Rebâ-yerbû'dan geliyor.Felâ yerbû indallâh "Allah indinde gelişmez." diye geçiyor.

Rebâ-yerbû'dan geliyor.
Yani rebbe-yerubbu gibi şeddeliden gelmiyor ama, ondan gelen bu isim "Rabb" olarak geliyor.Yani rebbe-yerubbu gibi şeddeliden gelmiyor ama, ondan gelen bu isim "Rabb" olarak geliyor. "Rabyün" gibi "y"liyken, "y" yerine "b" gelmiş. Böylece "Rabb" olmuş."Rabyün" gibi "y"liyken, "y" yerine "b" gelmiş. Böylece "Rabb" olmuş. Ne mânâsına geliyor? Artmaktan, arttırıcı mânâsına geliyor. Ne mânâsına geliyor? Artmaktan, arttırıcı mânâsına geliyor.

Rabbâ-yürebbî-terbiyeten; bu da tef'il bâbından, aynı kökten bir kelime, ondan türemiş kelime.Rabbâ-yürebbî-terbiyeten; bu da tef'il bâbından, aynı kökten bir kelime, ondan türemiş kelime. Bu da arttırmak demek, geliştirmek, yetiştirmek demek. Bu da arttırmak demek, geliştirmek, yetiştirmek demek. Onun için bir çocuğu geliştiren, yetiştiren bakıcıya da mürebbiye deniliyor, biliyorsunuz. Onun için bir çocuğu geliştiren, yetiştiren bakıcıya da mürebbiye deniliyor, biliyorsunuz.

Ama asıl mânâsı nedir? Bir şeyi geliştirmek, beslemek, büyütmek mânâsına geliyor.Ama asıl mânâsı nedir? Bir şeyi geliştirmek, beslemek, büyütmek mânâsına geliyor. Hatta Türkçe'de kullanılışı çok doğru.Hatta Türkçe'de kullanılışı çok doğru. Meselâ paça çorbası yaparsınız, ondan sonra sirkeyle, yumurtayla bir şey hazırlanırMeselâ paça çorbası yaparsınız, ondan sonra sirkeyle, yumurtayla bir şey hazırlanır yan tarafta, çorbanın içine sonradan katılır. Ona ne deniyor? Çorbanın terbiyesini yapamak.yan tarafta, çorbanın içine sonradan katılır. Ona ne deniyor? Çorbanın terbiyesini yapamak. "Terbiyeli çorba" deniliyor. Yani terbiyeli çorba ne demek? "Terbiyeli çorba" deniliyor. Yani terbiyeli çorba ne demek? İçine bir şey katılmış, geliştirilmiş, güzelleştirilmiş demek oluyor. Terbiyeli köfte diyoruz.İçine bir şey katılmış, geliştirilmiş, güzelleştirilmiş demek oluyor. Terbiyeli köfte diyoruz. Yemek çeşitlerinden. Demek ki bu "Rabb" kelimesinin mânâsı neymiş?Yemek çeşitlerinden.

Demek ki bu "Rabb" kelimesinin mânâsı neymiş?
Böyle bir şeyi geliştiren, kendi hâlinden daha güzel bir hâle götüren, adım adım,Böyle bir şeyi geliştiren, kendi hâlinden daha güzel bir hâle götüren, adım adım, derece derece, kademe kademe daha yükseğe, daha güzele götüren mânâsına geliyor. Mürebbî mânâsına. derece derece, kademe kademe daha yükseğe, daha güzele götüren mânâsına geliyor. Mürebbî mânâsına.

Eski Türkçe Kur'ân-ı Kerîm mealleri vardır.Eski Türkçe Kur'ân-ı Kerîm mealleri vardır. Kur'ân-ı Kerîm'i yazmışlar, satırların arasını geniş bırakmışlar. Kur'ân-ı Kerîm'i yazmışlar, satırların arasını geniş bırakmışlar. Satırların üstüne de onun Türkçe karşılığını yazmışlar.Satırların üstüne de onun Türkçe karşılığını yazmışlar. Bunu görüp de şimdi bu asırda da böyle yapan kardeşler var.Bunu görüp de şimdi bu asırda da böyle yapan kardeşler var. Kur'ân-ı Kerîm'i böyle açıklamalı meal yapıp neşredenler var. Öğrenmekte faydalı oluyor. Kur'ân-ı Kerîm'i böyle açıklamalı meal yapıp neşredenler var. Öğrenmekte faydalı oluyor.

Orada "Rabb"in karşılığına hatırlıyorum, 15. yüzyılda yapılmış tercümede, "besleyici" diyor,Orada "Rabb"in karşılığına hatırlıyorum, 15. yüzyılda yapılmış tercümede, "besleyici" diyor, "bisleyici" diyor hattâ. "Besleyici" demiş ama tabii yemek verip beslemek mânâsına değil de,"bisleyici" diyor hattâ. "Besleyici" demiş ama tabii yemek verip beslemek mânâsına değil de, bir şeyi takviye ede ede daha yüksek hâle getirmek demek. bir şeyi takviye ede ede daha yüksek hâle getirmek demek.

Buradan [anlaşılıyor ki,] "rabb" kelimesi çok önemli bir kelime oluyor.Buradan [anlaşılıyor ki,] "rabb" kelimesi çok önemli bir kelime oluyor. Yani çevremizde, kâinatta olan şeyleri, böyle derece dereceYani çevremizde, kâinatta olan şeyleri, böyle derece derece daha basitten daha güzel hâle, daha mükemmel hâle getiren demek oluyor Rabb. daha basitten daha güzel hâle, daha mükemmel hâle getiren demek oluyor Rabb.

Arapça'da "rabb" kelimesinin bir başka kullanışı var. Yine bu kökten.Arapça'da "rabb" kelimesinin bir başka kullanışı var. Yine bu kökten. Bu mânâdan biraz daha yana doğru, bir ikinci mânâsı, ordan gelmiş tabii: Bu mânâdan biraz daha yana doğru, bir ikinci mânâsı, ordan gelmiş tabii: "Rabbu'l-mâl" denilir meselâ. "Rabbu'l-mâl" ne demek?.. Malın sahibi demek."Rabbu'l-mâl" denilir meselâ. "Rabbu'l-mâl" ne demek?.. Malın sahibi demek. Efendi, sahip mânâsına geliyor. "Rabbu'd-dâr" denir, evin sahibi.Efendi, sahip mânâsına geliyor. "Rabbu'd-dâr" denir, evin sahibi. Hatta ev hanımına da "rabbetü'd-dâr" denilir, evin hanımefendisi demek oluyor. Hatta ev hanımına da "rabbetü'd-dâr" denilir, evin hanımefendisi demek oluyor.

Kur'ân-ı Kerîm'den hatırlayacak Kur'ân-ı Kerîm'le aşinâ olan dinleyicilerim [hatırlayacaklar]:Kur'ân-ı Kerîm'den hatırlayacak Kur'ân-ı Kerîm'le aşinâ olan dinleyicilerim [hatırlayacaklar]: Yusuf aleyhisselam zindanda arkadaşlarıyla konuştuğu zaman;Yusuf aleyhisselam zindanda arkadaşlarıyla konuştuğu zaman; hükümdarın gördüğü rüyanın te'vilini, yorumunu, açıklamasını kimse yapamayınca onlardan bir tanesihükümdarın gördüğü rüyanın te'vilini, yorumunu, açıklamasını kimse yapamayınca onlardan bir tanesi "Benim zindanda beraber olduğum bir tane kişi vardı salih bir kimseydi gidelim ona soralım diye"Benim zindanda beraber olduğum bir tane kişi vardı salih bir kimseydi gidelim ona soralım diye rüyayı Yusuf aleyhisselama gelip anlatıyor [Yusuf aleyhisselam tabir ediyor]rüyayı Yusuf aleyhisselama gelip anlatıyor [Yusuf aleyhisselam tabir ediyor] oda gidiyor hükümdara rüyanın tabirini anlatıyor. [İki arkadaşının rüyalarını te'vil ediyor.Onlardan kurtulacağını bildiği kimse]oda gidiyor hükümdara rüyanın tabirini anlatıyor.

[İki arkadaşının rüyalarını te'vil ediyor.Onlardan kurtulacağını bildiği kimse]
O da giderken, Yusuf aleyhisselam diyor ki;

O da giderken, Yusuf aleyhisselam diyor ki;

Uzkurnî inde rabbike "Rabbinin yanında beni an." Yani ne demek istiyor? Uzkurnî inde rabbike "Rabbinin yanında beni an." Yani ne demek istiyor? "Ey arkadaşım, sen şimdi bu rüyanın tabirini bana sordun ya,"Ey arkadaşım, sen şimdi bu rüyanın tabirini bana sordun ya, gidip de hükümdara senin rüyanın anlamı buymuş diyegidip de hükümdara senin rüyanın anlamı buymuş diye benim yorumumu söyleyeceksin ya, [hükümdarın yanında eski itibarına kavuşunca], benim yorumumu söyleyeceksin ya, [hükümdarın yanında eski itibarına kavuşunca], benim mâsum olduğumu ona anlat. Haksız yere hapse girdiğimi bildir.benim mâsum olduğumu ona anlat. Haksız yere hapse girdiğimi bildir. Ben burada haksız yere hapiste kalmayayım!" diye arkadaşına hatırlatıyor. Ben burada haksız yere hapiste kalmayayım!" diye arkadaşına hatırlatıyor.

Uzkurnî inde rabbike "Efendinin, hükümdarının, rabbinin, yani padişahının yanında beni an!" diyor. Uzkurnî inde rabbike "Efendinin, hükümdarının, rabbinin, yani padişahının yanında beni an!" diyor.

Yani mâlik, sahip mânâsına Kur'ân-ı Kerîm'de orada geçiyor.Yani mâlik, sahip mânâsına Kur'ân-ı Kerîm'de orada geçiyor. Burdaki "Uzkurnî inde rabbike"deki "rabbike" Allah mânâsına değil,Burdaki "Uzkurnî inde rabbike"deki "rabbike" Allah mânâsına değil, Yusuf aleyhisselam'ın zamanındaki o hükümdar mânâsına Kur'ân-ı Kerîm'de de geçiyor. Yusuf aleyhisselam'ın zamanındaki o hükümdar mânâsına Kur'ân-ı Kerîm'de de geçiyor.

Demek ki rabb; hem böyle varlıkları veya elindeki herhangi bir varlığı derece derece olgunlaştıran,Demek ki rabb; hem böyle varlıkları veya elindeki herhangi bir varlığı derece derece olgunlaştıran, geliştiren kişi mânâsına veyahut sahip mânâsına veyahut efendi mânâsına geliyor. geliştiren kişi mânâsına veyahut sahip mânâsına veyahut efendi mânâsına geliyor.

Tabii bu mânâların hepsi "Allah" için uyar.Tabii bu mânâların hepsi "Allah" için uyar. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri kâinatı böyle derece derece mükemmelleştirmiştir.Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri kâinatı böyle derece derece mükemmelleştirmiştir. İnsanoğlunu en mükemmel tarzda yaratmıştır. Sonra her zaman da yaratıyor. İnsanoğlunu en mükemmel tarzda yaratmıştır. Sonra her zaman da yaratıyor. Her zaman gözümüzün önünde görüyoruz, acaba demeye lüzum yok. Yere bir çekirdek ekiyoruz. Her zaman gözümüzün önünde görüyoruz, acaba demeye lüzum yok.

Yere bir çekirdek ekiyoruz.
O çekirdeği kocaman bir ağaç yapıyor, çiçeklendiriyor.O çekirdeği kocaman bir ağaç yapıyor, çiçeklendiriyor. Burada bakıyorum, mevsim başka mevsim tabii, sizin ordaki gibi değil.Burada bakıyorum, mevsim başka mevsim tabii, sizin ordaki gibi değil. Tepeden tırnağa böyle çiçekler, ağacın her tarafını sarmış. Sübhânallah! O kadar güzel ki.Tepeden tırnağa böyle çiçekler, ağacın her tarafını sarmış. Sübhânallah! O kadar güzel ki. Yani o kadar güzel renkler, o kadar güzel ağaçlar, o kadar güzel çiçekler var.Yani o kadar güzel renkler, o kadar güzel ağaçlar, o kadar güzel çiçekler var. E bunu yaratan Allah işte. Bir tohumdan koca bir ağaç, büyük bir karpuz.E bunu yaratan Allah işte. Bir tohumdan koca bir ağaç, büyük bir karpuz. Kocaman, tonlarla meyvalar veren bir ağaç. Neler oluyor? Bu işte her an gözümüzün önünde. Kocaman, tonlarla meyvalar veren bir ağaç. Neler oluyor? Bu işte her an gözümüzün önünde.

Kişi evleniyor, ondan sonra bakıyorsunuz aile büyüyor, çocuk oluyor.Kişi evleniyor, ondan sonra bakıyorsunuz aile büyüyor, çocuk oluyor. Çocuk büyüyor, koca adam oluyor. Her şeyde bir gelişme var. Çok önemli. Çocuk büyüyor, koca adam oluyor. Her şeyde bir gelişme var. Çok önemli. Allah işte Rabb, bunları yapan demek. Bir de sahip mânâsı da uygun.Allah işte Rabb, bunları yapan demek.

Bir de sahip mânâsı da uygun.
Yani Araplar'ın "evin sahibi, malın sahibi" dediği gibi. Rabbü'l-âlemîn, âlemlerin sahibi de diyebiliriz.Yani Araplar'ın "evin sahibi, malın sahibi" dediği gibi. Rabbü'l-âlemîn, âlemlerin sahibi de diyebiliriz. O da câiz, o mânâ da uygun Allahu Teâlâ hazretleri için. Çünkü yerin göğün sahibi Allah'tır, mâliki odur. O da câiz, o mânâ da uygun Allahu Teâlâ hazretleri için. Çünkü yerin göğün sahibi Allah'tır, mâliki odur.

Gelelim "âlemîn" kelimesine. Rabbü'l-âlemîn, alemlerin rabbı demek.Gelelim "âlemîn" kelimesine. Rabbü'l-âlemîn, alemlerin rabbı demek. Yani: "Hamd, övgü, ama o öyle takdirle dolu, haklı, güzel, yerli yerinde Yani: "Hamd, övgü, ama o öyle takdirle dolu, haklı, güzel, yerli yerinde övgü âlemlerin rabbi olan Allah'ındır, Allah'adır veya Allah içindir veya Allah'a olsun." övgü âlemlerin rabbi olan Allah'ındır, Allah'adır veya Allah içindir veya Allah'a olsun." Alemlerin Rabbi bir tamlama var burada; Rabbü'l-âlemîn; Alemlerin Rabbi Âlemîn ne demek? Alemlerin Rabbi bir tamlama var burada;

Rabbü'l-âlemîn; Alemlerin Rabbi

Âlemîn ne demek?
Âlemîn sözü alâmet kökünden geliyor. Alâmet, bir şeyin belirtisi. Âlem, âlemîn diye çoğul oluyor.Âlemîn sözü alâmet kökünden geliyor.

Alâmet, bir şeyin belirtisi. Âlem, âlemîn diye çoğul oluyor.
Âlemler, âlem kelimesinin çoğulu.Âlemler, âlem kelimesinin çoğulu. Şimdi bu, alâmetten geldiğine göre ne demek? Şimdi bu, alâmetten geldiğine göre ne demek? Allah'ın dünyada ve âhirette yarattığı bütün şeylere âlem derler. Allah'ın dünyada ve âhirette yarattığı bütün şeylere âlem derler. Çünkü birer alâmettir, birer delildir; bir yaratıcının var olduğunu isbat eden belgedir, bir şahittir.Çünkü birer alâmettir, birer delildir; bir yaratıcının var olduğunu isbat eden belgedir, bir şahittir. Şahit ve alâmet olduğundan yerdeki, gökteki, dünyadaki, ahiretteki bütün yaratıklara, Şahit ve alâmet olduğundan yerdeki, gökteki, dünyadaki, ahiretteki bütün yaratıklara, Allah'ın yarattığı her şeye, her bir şeye âlem denir. Fakat bu hususta çok çeşitli rivayetler var.Allah'ın yarattığı her şeye, her bir şeye âlem denir.

Fakat bu hususta çok çeşitli rivayetler var.
Sayıları hakkında çeşitli rivayetlerde bulunulmuş. Alemlerin sayısını Allah bilir.Sayıları hakkında çeşitli rivayetlerde bulunulmuş. Alemlerin sayısını Allah bilir. Yani yerdeki, gökteki varlıkların sayısını Allah bilir, en doğrusu bu[dur]. Yani yerdeki, gökteki varlıkların sayısını Allah bilir, en doğrusu bu[dur].

Fakat belli başlı, belirgin âlemler olarak rakamlar da söylenmiş, tefsir kitaplarında geçmiştir.Fakat belli başlı, belirgin âlemler olarak rakamlar da söylenmiş, tefsir kitaplarında geçmiştir. Bunlardan "Onsekizbin âlem" sözü çok yaygındır.Bunlardan "Onsekizbin âlem" sözü çok yaygındır. Ama bunun dinimizden, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerden bir kaynağı yoktur.Ama bunun dinimizden, Kur'ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerden bir kaynağı yoktur. Eskilerden gelme bir sözdür.Eskilerden gelme bir sözdür. Onsekizbin rakamının ortaya çıkışı da bizim bugünkü mantığımıza uygun bir tarzda değildir. Onsekizbin rakamının ortaya çıkışı da bizim bugünkü mantığımıza uygun bir tarzda değildir. Âlemlerin sayısını Allah bilir. Fakat burada söylemek istediğim,Âlemlerin sayısını Allah bilir.

Fakat burada söylemek istediğim,
işaret etmek istediğim önemli bir başka nokta var:işaret etmek istediğim önemli bir başka nokta var: Bu âlemîn sözü çoğul ama, cem-i müzekker-i sâlim çoğulu derler buna.Bu âlemîn sözü çoğul ama, cem-i müzekker-i sâlim çoğulu derler buna. Yani müzekker varlıklar için, eril varlıklar için, maskülin varlıklar için olan bir çoğulYani müzekker varlıklar için, eril varlıklar için, maskülin varlıklar için olan bir çoğul ama zevi'l-ukûl, akıl sahibi, can, ruh sahibi varlıklar için yapılan bir çoğul şekli bu. ama zevi'l-ukûl, akıl sahibi, can, ruh sahibi varlıklar için yapılan bir çoğul şekli bu. Memûrîn, muallimîn gibi yani. Niye böyle çoğul yapılmış? Memûrîn, muallimîn gibi yani.

Niye böyle çoğul yapılmış?
Arap dilinde umûmiyetle zevi'l-ukûl, akıl, ruh sahibi varlıklar içinArap dilinde umûmiyetle zevi'l-ukûl, akıl, ruh sahibi varlıklar için kullanılan çoğul şekli niye kullanılmış? "Âlem" kelimesinin meselâ, bizim edebiyattan bildiğimizkullanılan çoğul şekli niye kullanılmış? "Âlem" kelimesinin meselâ, bizim edebiyattan bildiğimiz başka ibarelerde geçen "avâlim" diye de çoğulu vardır.başka ibarelerde geçen "avâlim" diye de çoğulu vardır. Avâlim de âlemler demek ama niye "avâlim" denmemiş de "âlemîn" denmiş? Avâlim de âlemler demek ama niye "avâlim" denmemiş de "âlemîn" denmiş?

Tefsirlerde bir rivayete göre, bazı âlimlere göre de âlemîn; melekler, insanlar ve cinlerdir.Tefsirlerde bir rivayete göre, bazı âlimlere göre de âlemîn; melekler, insanlar ve cinlerdir. Yani akıl ve ruhu olan, canlılığı olan varlıklar. İnsanlar ve cinler ve meleklere âlemîn denir. Yani akıl ve ruhu olan, canlılığı olan varlıklar. İnsanlar ve cinler ve meleklere âlemîn denir.

"Rabbül-âlemîn" denilince bu etrafımızdaki, çevremizdeki canlı olan,"Rabbül-âlemîn" denilince bu etrafımızdaki, çevremizdeki canlı olan, hayat sahibi olan varlıkların, işte bu hayatını veren; bu cansız evrenden, yani taştan, hayat sahibi olan varlıkların, işte bu hayatını veren; bu cansız evrenden, yani taştan, havadan, sudan, element dediğimiz unsurlardan, bilmem hidrojen, oksijen vs.den,havadan, sudan, element dediğimiz unsurlardan, bilmem hidrojen, oksijen vs.den, taştan, sudan, topraktan [onları yaratan.] taştan, sudan, topraktan [onları yaratan.]

İşte ayın yapısını, yıldızların yapısını araştırıyorlar, malzeme getirmeye çalışıyorlar.İşte ayın yapısını, yıldızların yapısını araştırıyorlar, malzeme getirmeye çalışıyorlar. Kayaları inceliyorlar. Ama onlar kaya, toprak, rüzgâr vs. Yani onları biz cemâdât diye ayırıyoruz. Kayaları inceliyorlar. Ama onlar kaya, toprak, rüzgâr vs. Yani onları biz cemâdât diye ayırıyoruz. Cemâdât olması bizi pek şaşırtmıyor. Yani cemâdât var. Yıldızlar, gök cisimleri var.Cemâdât olması bizi pek şaşırtmıyor. Yani cemâdât var. Yıldızlar, gök cisimleri var. Dünyada dağlar var, taşlar var, denizler var çeşitli. Bunlar bizi şaşırtmıyor. Dünyada dağlar var, taşlar var, denizler var çeşitli. Bunlar bizi şaşırtmıyor.

Tabii cansız varlıklar nedir, canlı varlıklar nedir?Tabii cansız varlıklar nedir, canlı varlıklar nedir? Onların derinlemesine gittiği zaman insanın derin derin düşünmesinde,Onların derinlemesine gittiği zaman insanın derin derin düşünmesinde, bilginlerin sözlerini de incelediği zaman, işler çok derinlere gider de, ben kısaca söylüyorum.bilginlerin sözlerini de incelediği zaman, işler çok derinlere gider de, ben kısaca söylüyorum. Sizin de bildiğiniz şeyler üzerinden konuşmayı devam ettiriyorum. Sizin de bildiğiniz şeyler üzerinden konuşmayı devam ettiriyorum.

Cemâdâttan sonra cansız varlıklardan öte nebâtât var, yani bitkiler var. E bitkiler bir başarı...Cemâdâttan sonra cansız varlıklardan öte nebâtât var, yani bitkiler var. E bitkiler bir başarı... Bir üstün halka, bir üstün sınıf... Yani taşın üstünde bitki var.Bir üstün halka, bir üstün sınıf... Yani taşın üstünde bitki var. Taşın aralığına kök salmış, ağaç olmuş, meyve veriyor, büyüyor. Küçüktü, büyüdü, meyve veriyor. Taşın aralığına kök salmış, ağaç olmuş, meyve veriyor, büyüyor. Küçüktü, büyüdü, meyve veriyor.

Taş gibi değil. Taş olduğu gibi duruyor, fakat o büyüyor.Taş gibi değil. Taş olduğu gibi duruyor, fakat o büyüyor. Büyümesi, yapraklanması, meyve vermesi daha şaşırtıcı, daha üstün bir şey.Büyümesi, yapraklanması, meyve vermesi daha şaşırtıcı, daha üstün bir şey. Yani cansız olan varlıkların içinde bir can oluyor. Bitkiler yani nebâtât bir ileri merhale.Yani cansız olan varlıkların içinde bir can oluyor. Bitkiler yani nebâtât bir ileri merhale. Yaradana karşı hayranlığımızı, kâinatın hâlıkına karşı hamdimizi, şükrümüzü arttıran büyük bir olay. Yaradana karşı hayranlığımızı, kâinatın hâlıkına karşı hamdimizi, şükrümüzü arttıran büyük bir olay.

Birde bunun üstünde ağaçlar toprağa çakılı, olduğu yerde duruyor.Birde bunun üstünde ağaçlar toprağa çakılı, olduğu yerde duruyor. Bitkiler sabit, kıpırdanamıyor. Büyüyor ama hareketleri çakılı, belli bir yerde kalıyor.Bitkiler sabit, kıpırdanamıyor. Büyüyor ama hareketleri çakılı, belli bir yerde kalıyor. Çiçekleri, meyvaları hoşumuza gidiyor; o kadar.Çiçekleri, meyvaları hoşumuza gidiyor; o kadar. Fakat bir de hayvanlar denilen bir tabaka var etrafımızdaki varlıklardan; Fakat bir de hayvanlar denilen bir tabaka var etrafımızdaki varlıklardan; onlar hareket ediyor, koşturuyorlar. Kendilerini savunuyorlar, saldırıyorlar. Bir sürü olaylar. onlar hareket ediyor, koşturuyorlar. Kendilerini savunuyorlar, saldırıyorlar. Bir sürü olaylar.

Hayvanlar âleminde - televizyonda - izliyoruz; arslan geyiği nasıl parçalıyor.Hayvanlar âleminde - televizyonda - izliyoruz; arslan geyiği nasıl parçalıyor. Yeraltına bakıyoruz; böcekler, kuşlar, kurtlar.Yeraltına bakıyoruz; böcekler, kuşlar, kurtlar. Denizlere bakıyoruz; büyük balıklar, küçük balıklar, birbirleriyle mücadeleleri. Denizlere bakıyoruz; büyük balıklar, küçük balıklar, birbirleriyle mücadeleleri.

Bu can, bu canlılık, bu böyle kendini koruyan varlıklar, beslenen varlıklar, Bu can, bu canlılık, bu böyle kendini koruyan varlıklar, beslenen varlıklar, ötekisine saldıran varlıklar. Bu hayat. Çok büyük bir olay. ötekisine saldıran varlıklar. Bu hayat. Çok büyük bir olay. Yanî cansız maddelerin arasından, unsurların arasından,Yanî cansız maddelerin arasından, unsurların arasından, Hazret-i Ömer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki: Hazret-i Ömer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki:

Eksirû mine'l-hamdi "Hamdi çok yapın!" Yani "El-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn sözünü çok söyleyin!"Eksirû mine'l-hamdi "Hamdi çok yapın!" Yani "El-hamdü lillâhi rabbil-âlemîn sözünü çok söyleyin!" Bu duygu, bu fikir, bu anlatmak istediğimiz mânâ, Bu duygu, bu fikir, bu anlatmak istediğimiz mânâ, dinimizin çok önemli bir mânâsı ki kitabımızın başı onunla başlıyor. dinimizin çok önemli bir mânâsı ki kitabımızın başı onunla başlıyor. Yani övgünün, bütün övülecek işlerin Allah'ın eseri olduğu,Yani övgünün, bütün övülecek işlerin Allah'ın eseri olduğu, Allah'ın yaratması olduğu, bütün övgülerin Allah'a gittiği hakikati çok önemli. Bunu çok yapın. Allah'ın yaratması olduğu, bütün övgülerin Allah'a gittiği hakikati çok önemli. Bunu çok yapın.

Eksirû minel-hamdi "Hamdden yana faaliyetinizi arttırın, çok hamdedin!" demek yani. Eksirû minel-hamdi "Hamdden yana faaliyetinizi arttırın, çok hamdedin!" demek yani.

Fe-inne lehâ ayneyni "Çünkü bu hamdden Allah bir varlık verecek.Fe-inne lehâ ayneyni "Çünkü bu hamdden Allah bir varlık verecek. Onun iki tane gözü vardır, ve cenâhayni iki tane kanadı vardır, tatîru fi'l-cenneti cennette uçar.Onun iki tane gözü vardır, ve cenâhayni iki tane kanadı vardır, tatîru fi'l-cenneti cennette uçar. Hamd yani, böyle kanatlı, iki gözlü müşekkel mücessem bir şekille cennette uçar. Hamd yani, böyle kanatlı, iki gözlü müşekkel mücessem bir şekille cennette uçar.

Testağfiru likâilihâ ilâ yevmi'l-kıyâmeh Kıyamete kadar kendisini söyleyen ağıza, Testağfiru likâilihâ ilâ yevmi'l-kıyâmeh Kıyamete kadar kendisini söyleyen ağıza, o ağzın sahibi mükellef insana, Elhamdü lillâh diyene istiğfar eder. o ağzın sahibi mükellef insana, Elhamdü lillâh diyene istiğfar eder. Cennette o "el-hamd" sözü Allah'a istiğfar eder." Cennette o "el-hamd" sözü Allah'a istiğfar eder."

Ne kadar önemli sonuçları var! Bu hamd sözü yeri göğü doldurur, mizanda çok ağır gelir. Ne kadar önemli sonuçları var! Bu hamd sözü yeri göğü doldurur, mizanda çok ağır gelir.

Arâbî'nin birisi -yani bedevî, köylü diyelim, çölden gelmiş bir insan ama onlar bazen böyle,Arâbî'nin birisi -yani bedevî, köylü diyelim, çölden gelmiş bir insan ama onlar bazen böyle, çarıklı erkân-ı harb diyoruz ya, çok güzel sözler söylerler- bir söz söylemiş.çarıklı erkân-ı harb diyoruz ya, çok güzel sözler söylerler- bir söz söylemiş. Bir hamdetmiş ama kendi aklıyla, nasıl hamd etmiş? Bir hamdetmiş ama kendi aklıyla, nasıl hamd etmiş?

Elhamdü lillâhi hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh,Elhamdü lillâhi hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, kemâ yuhibbu rabbünâ en yuhmede ve yenbağî leh demiş.kemâ yuhibbu rabbünâ en yuhmede ve yenbağî leh demiş. Bir rivayette de; Kemâ yuhibbu rabbünâ ve yerdâ diye de geçiyor.Bir rivayette de;

Kemâ yuhibbu rabbünâ ve yerdâ diye de geçiyor.
Ahmed ibn-i Hanbel, Neseî ve diğer kaynaklarda Enes radıyallahu anh'den rivayet edilmiş. Bu ne demek? Ahmed ibn-i Hanbel, Neseî ve diğer kaynaklarda Enes radıyallahu anh'den rivayet edilmiş. Bu ne demek?

"Allah'a hamd olsun." Nasıl hamd olsun?"Allah'a hamd olsun." Nasıl hamd olsun? Hamden kesîran tayyiben mübâreken "Çok hoş, bereketli, mübarek bir hamd ile hamd olsun.Hamden kesîran tayyiben mübâreken "Çok hoş, bereketli, mübarek bir hamd ile hamd olsun. Yani bereket kazandıran bir hamdle hamd olsun.Yani bereket kazandıran bir hamdle hamd olsun. Söyleyene bereket kazandıran hoş, çok hamd ile Allah'a hamd olsun." Söyleyene bereket kazandıran hoş, çok hamd ile Allah'a hamd olsun."

Nasıl? Kemâ yuhibbu rabbünâ en yuhmede ve yenbağî leh "Rabbimiz nasıl hamd edilmekten hoşlanırsa,Nasıl? Kemâ yuhibbu rabbünâ en yuhmede ve yenbağî leh "Rabbimiz nasıl hamd edilmekten hoşlanırsa, onun şanına nasıl hamd edilmek yaraşırsa, işte o tarzda Allah'aonun şanına nasıl hamd edilmek yaraşırsa, işte o tarzda Allah'a öyle mübarek, hoş, çok hamd ile hamd olsun!" demiş. Bu bedevî zekâsı yani.öyle mübarek, hoş, çok hamd ile hamd olsun!" demiş.

Bu bedevî zekâsı yani.
Bunu Peygamber Efendimiz öğretmemiş ona ama Allah'a hamdetmek istemiş. Bunu Peygamber Efendimiz öğretmemiş ona ama Allah'a hamdetmek istemiş. Çok olmasını düşünmüş, hoş olmasını, güzel duygularla olmasını düşünmüş, bereketli,Çok olmasını düşünmüş, hoş olmasını, güzel duygularla olmasını düşünmüş, bereketli, içinde hayır ve bereket olduğunu düşünmüş ve Rabbimizin razı olacağı vechile olmasını dilemiş. içinde hayır ve bereket olduğunu düşünmüş ve Rabbimizin razı olacağı vechile olmasını dilemiş.

Yani, "Ben güzelini belki bilemem, Rabbimin razı olduğu şekilde olsun!" demiş ve onun şanına,Yani, "Ben güzelini belki bilemem, Rabbimin razı olduğu şekilde olsun!" demiş ve onun şanına, celâline, izzetine yaraşır tarzda olur demiş. Böyle bir hamdetmiş. celâline, izzetine yaraşır tarzda olur demiş. Böyle bir hamdetmiş. Bu işte yıpranmamış, fıtrî zekâ, kavmî zekâ, Arabın, bedevînin, böyle güzel, atasözü gibi sözleri vardır.Bu işte yıpranmamış, fıtrî zekâ, kavmî zekâ, Arabın, bedevînin, böyle güzel, atasözü gibi sözleri vardır. Böyle bir hamd ile hamdetmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Böyle bir hamd ile hamdetmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

Vellezî nefsî biyedihî. "Nefsim, canım, kudreti elinde olan Allah'a and olsun, yemin olsun ki,Vellezî nefsî biyedihî. "Nefsim, canım, kudreti elinde olan Allah'a and olsun, yemin olsun ki, lekad ibtederehâ aşeratü emlâkin küllühüm harîsun alâ en yektübehâ femâ derev keyfe lekad ibtederehâ aşeratü emlâkin küllühüm harîsun alâ en yektübehâ femâ derev keyfe yektübûnehâ "Canım elinde olan Allah'a andolsun, yemin olsun ki on tane melek,yektübûnehâ "Canım elinde olan Allah'a andolsun, yemin olsun ki on tane melek, bu bedevî bu sözü söyleyince, harekete geçti. Hepsi bunun sevabını yazmaya kalkıştılar.bu bedevî bu sözü söyleyince, harekete geçti. Hepsi bunun sevabını yazmaya kalkıştılar. Ama nasıl sevap yazacaklarını, ne kadar çok sevap yazacaklarını, Ama nasıl sevap yazacaklarını, ne kadar çok sevap yazacaklarını, sevabı yazmayı nasıl yetiştireceklerini, deftere nasıl sığdıracaklarını bilemediler. sevabı yazmayı nasıl yetiştireceklerini, deftere nasıl sığdıracaklarını bilemediler.

Hattâ refeû ilâ zi'l-izzeh İzzet ve celâl sahibi Allahu Teâlâ hazretleri'ne müracaat etmişler.Hattâ refeû ilâ zi'l-izzeh İzzet ve celâl sahibi Allahu Teâlâ hazretleri'ne müracaat etmişler. Meseleyi arzetmişler, demişler ki: Meseleyi arzetmişler, demişler ki:

"Yâ Rabbi, bu kulun böyle dedi ama biz ne yapacağımızı şaşırdık;"Yâ Rabbi, bu kulun böyle dedi ama biz ne yapacağımızı şaşırdık; yani elimiz, kalemimiz tutuldu kaldı. Çok güzel bir hamd ile hamdetti." yani elimiz, kalemimiz tutuldu kaldı. Çok güzel bir hamd ile hamdetti."

Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki: üktübûha kemâ kâle abdî. "Siz deftere böyle dedi, diye yazın;Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki: üktübûha kemâ kâle abdî.

"Siz deftere böyle dedi, diye yazın;
kulum nasıl dediyse siz de öylece yazın!" demiş.kulum nasıl dediyse siz de öylece yazın!" demiş. Yani, "Deftere başka sevabını yazmaya kalkışsanız bitiremezsiniz.Yani, "Deftere başka sevabını yazmaya kalkışsanız bitiremezsiniz. Öyle dedi, diye yazın. Ben onun mükâfatını o kadar büyük olarak veririm." demek. Öyle dedi, diye yazın. Ben onun mükâfatını o kadar büyük olarak veririm." demek.

Demek ki, aziz ve muhterem kardeşlerim, hepimiz bu duyguyu öğreneceğiz.Demek ki, aziz ve muhterem kardeşlerim, hepimiz bu duyguyu öğreneceğiz. Bu sözleri, bu sözlerin altında yatan manayı "hamd" mânâsını, sözün özünü,Bu sözleri, bu sözlerin altında yatan manayı "hamd" mânâsını, sözün özünü, kökünü, ruhunu, hamdin mahiyetini anlayacağız. El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn.kökünü, ruhunu, hamdin mahiyetini anlayacağız.

El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn.
Hamd kelimesi önemli, Rabb kelimesi önemli, âlemîn kelimesi önemli. Çok önemli bir ayet.Hamd kelimesi önemli, Rabb kelimesi önemli, âlemîn kelimesi önemli. Çok önemli bir ayet. Bir kısa ayet,Bir kısa ayet, dört kelimeden müteşekkil bir cümle ama bir âlem, bir kâinat, bir evren. dört kelimeden müteşekkil bir cümle ama bir âlem, bir kâinat, bir evren. Muazzam bir mânâ var, imanın kökü var. Onun için İmam Kurtubî gibi bazı alimler demişler ki: Muazzam bir mânâ var, imanın kökü var. Onun için İmam Kurtubî gibi bazı alimler demişler ki:

el-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn sözü çok sevaplıdır, Lâ ilâhe illallah'tan da sevaplıdır.el-Hamdü lillâhi rabbil-âlemîn sözü çok sevaplıdır, Lâ ilâhe illallah'tan da sevaplıdır. Çünkü bunun içinde hem tevhid mânâsı var, hem şükür mânâsı var." diye medhetmişler. Çünkü bunun içinde hem tevhid mânâsı var, hem şükür mânâsı var." diye medhetmişler.

Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, bu mânâyı kavramaya çalışalım.Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, bu mânâyı kavramaya çalışalım. Yani sözü bırakalım da, sözün özüne inmeye çalışalım.Yani sözü bırakalım da, sözün özüne inmeye çalışalım. Benim kırık dökük cümlelerimden, anlatmaya çalıştıklarımdan, sizin ferasetinizle daha derinini anlayın. Benim kırık dökük cümlelerimden, anlatmaya çalıştıklarımdan, sizin ferasetinizle daha derinini anlayın.

Alemlerin Rabb'ı, şu cansız kâinata can veren, bitkileri, hayvanları,Alemlerin Rabb'ı, şu cansız kâinata can veren, bitkileri, hayvanları, canlıları bu kadar güzel hallerle, sûretlere yaratıp, geliştirip, her an besleyip, büyütüpcanlıları bu kadar güzel hallerle, sûretlere yaratıp, geliştirip, her an besleyip, büyütüp gözümüzün önünde, külle yevmin hüve fî şe'n her anda ayrı bir zuhûr ve lütufta olangözümüzün önünde, külle yevmin hüve fî şe'n her anda ayrı bir zuhûr ve lütufta olan Rabb'imizin büyüklüğünü anlayalım! Şükür dolalım, minnet duygusu dolalım, takdir duygusu ile dolalım! Rabb'imizin büyüklüğünü anlayalım! Şükür dolalım, minnet duygusu dolalım, takdir duygusu ile dolalım!

İçimiz, dışımız Cenâb-ı Mevlâ'ya sevgi ile takdir ile minnet ile şükür ile dolsunİçimiz, dışımız Cenâb-ı Mevlâ'ya sevgi ile takdir ile minnet ile şükür ile dolsun ve mânâsını anlaya anlaya bundan sonra, "Elhamdü"; yani haklı, gerçek, doğru,ve mânâsını anlaya anlaya bundan sonra, "Elhamdü"; yani haklı, gerçek, doğru, güzel sıfatlara sahip olduğundan, her türlü güzel sıfatların sahibi olduğundan hamd Allah'adır." [diyelim!] güzel sıfatlara sahip olduğundan, her türlü güzel sıfatların sahibi olduğundan hamd Allah'adır." [diyelim!]

Alemlerin Rabbi, bu yeri, göğü, gördüğüm bütün güzellikleri gözümün önüne seren,Alemlerin Rabbi, bu yeri, göğü, gördüğüm bütün güzellikleri gözümün önüne seren, bu kâinatı böyle bir müze gibi, bir sanat galerisi gibi her yanı ayrı bir güzellikte yaratanbu kâinatı böyle bir müze gibi, bir sanat galerisi gibi her yanı ayrı bir güzellikte yaratan Allah'a övgüler olsun, medh ü senâlar olsun, hamdler olsun verdiği nimetlerden. Allah'a övgüler olsun, medh ü senâlar olsun, hamdler olsun verdiği nimetlerden.

Hattâ vermese bile, hattâ kahrına uğrayan bir insan bile ne diyecek: Hattâ vermese bile, hattâ kahrına uğrayan bir insan bile ne diyecek:

el-Hamdü lillâhi alâ külli hâl diyecek. Yani, "Her hâl ü kârda hamd Allah'ın.el-Hamdü lillâhi alâ külli hâl diyecek. Yani, "Her hâl ü kârda hamd Allah'ın. Kulun kahra veya lütfa uğramasıyla Allah'ın hamdi hak etmesi arasında bir ilişki yok.Kulun kahra veya lütfa uğramasıyla Allah'ın hamdi hak etmesi arasında bir ilişki yok. Allah hamde her zaman layık, hamd her zaman onun." Ama tabii sonsuz nimetlerine de mazharız. Allah hamde her zaman layık, hamd her zaman onun."

Ama tabii sonsuz nimetlerine de mazharız.
Allahu Teâlâ hazretleri türlü türlü nimetlerini her an bize saçıp, sunup duruyor.Allahu Teâlâ hazretleri türlü türlü nimetlerini her an bize saçıp, sunup duruyor. Biz de şükür duygusu ile dolu olalım ve bundan sonra, "Elhamdü lillâhi rabbil-âlemîn"iBiz de şükür duygusu ile dolu olalım ve bundan sonra, "Elhamdü lillâhi rabbil-âlemîn"i çok derin duygularla, çok ârifâne bir şekilde telaffuz edelim! Mânâsını tefekkür edelim, yaşayalım! çok derin duygularla, çok ârifâne bir şekilde telaffuz edelim! Mânâsını tefekkür edelim, yaşayalım!

Allahu Teâlâ hazretleri'nin bu okuduğum hadis-i şeriflerde ve emsâli pek çok hadis-i şeriflerdeAllahu Teâlâ hazretleri'nin bu okuduğum hadis-i şeriflerde ve emsâli pek çok hadis-i şeriflerde vaad ettiği, Peygamber Efendimiz'in müjdelediği mükâfatlarına nâil olalım... vaad ettiği, Peygamber Efendimiz'in müjdelediği mükâfatlarına nâil olalım...

Cennetiyle, cemâliyle müşerref olalım... İki cihanda aziz ve bahtiyar olalım. Cennetiyle, cemâliyle müşerref olalım... İki cihanda aziz ve bahtiyar olalım.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2