Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Ebü’l-Hüseyn-i Nûrî Hz. (4)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Rebîü'l-Âhir 1417 / 24.08.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Kadere Razı Olmak, Basîret Ehlinin Halleri, Nadir Bulunan İki Şey, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ebü’l-Hüseyn-i Nûrî Hz. (4)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Rebîü'l-Âhir 1417 / 24.08.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Kadere Razı Olmak, Basîret Ehlinin Halleri, Nadir Bulunan İki Şey, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü li'l-lâhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdü li'l-lâhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahûVe's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. Fa'lemû eyyühe'l-ihvân ve inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. Fa'lemû eyyühe'l-ihvân ve inne efdale'l-hadîsi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallâhu aleyhi ve sellem. ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallâhu aleyhi ve sellem.

Emmâ ba'd. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Emmâ ba'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Mübarek evliyâullah ve sâlihlerin hayatlarını okuyoruz.Mübarek evliyâullah ve sâlihlerin hayatlarını okuyoruz. Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri alim bir kimse, hayatı ve tutturduğu tasavvvufî meşrep bakımından daEbû Hüseyn-i Nûrî hazretleri alim bir kimse, hayatı ve tutturduğu tasavvvufî meşrep bakımından da çok sevilen, çok beğenilen, sözleri çok güzel olan bir mübarek zât. çok sevilen, çok beğenilen, sözleri çok güzel olan bir mübarek zât.

Müellif Sülemî hazretleri şöyle diyor: Müellif Sülemî hazretleri şöyle diyor:

Semi'tü Nasre'bne Ebî Nasri'l-Attâr yekûlü, semi'tü Aliyye'bne Abdillâhi'l-Bağdâdiyye yekûlSemi'tü Nasre'bne Ebî Nasri'l-Attâr yekûlü, semi'tü Aliyye'bne Abdillâhi'l-Bağdâdiyye yekûl semi'tü fâriseni'l-Hammâle yekûl: "Ben attarlık yapan Ebî Nasr oğlu Nasr'dan işitmiştim;semi'tü fâriseni'l-Hammâle yekûl: "Ben attarlık yapan Ebî Nasr oğlu Nasr'dan işitmiştim; o da Bağdatlı Abdullah oğlu Ali'den işitmiş; o da Hammâl diye tanınan Fâris'ten işitmiş." o da Bağdatlı Abdullah oğlu Ali'den işitmiş; o da Hammâl diye tanınan Fâris'ten işitmiş."

Ne işitmiş? Lehıka Ebe'l-Hüseyni'n-Nûriyye illetün.Ne işitmiş?

Lehıka Ebe'l-Hüseyni'n-Nûriyye illetün.
"Bu terceme-i hâli okunmakta olan Ebû Hüseyn-i Nûrî' ye hastalık gelmiş,"Bu terceme-i hâli okunmakta olan Ebû Hüseyn-i Nûrî' ye hastalık gelmiş, mülâki olmuş, lahik olmuş, hastalanmış."mülâki olmuş, lahik olmuş, hastalanmış." Ve'l-Cüneyde illetün. "Cüneyd-i Bağdâdî'ye de bir hastalık gelmiş, o da hastalanmış." Ve'l-Cüneyde illetün. "Cüneyd-i Bağdâdî'ye de bir hastalık gelmiş, o da hastalanmış."

Hem Ebû Hüseyn-i Nûrî hastalanmış hem Cüneyd-i Bağdâdî hastalanmış.Hem Ebû Hüseyn-i Nûrî hastalanmış hem Cüneyd-i Bağdâdî hastalanmış. Onlar hakkında bir şeyler anlatacak. Ben ona geçmeden önce bir noktayı belirtmek istiyorum: Onlar hakkında bir şeyler anlatacak. Ben ona geçmeden önce bir noktayı belirtmek istiyorum:

Attâr, "ıtırcılık yapan," ıtır da "güzel koku" mânasına geliyor.Attâr, "ıtırcılık yapan," ıtır da "güzel koku" mânasına geliyor. Güzel kokulu bir çiçeğe de bizde "ıtır çiçeği" derler.Güzel kokulu bir çiçeğe de bizde "ıtır çiçeği" derler. İşte böyle bir takım maddeler, eczâlar veya koku satan kimseye "attâr" derler.İşte böyle bir takım maddeler, eczâlar veya koku satan kimseye "attâr" derler. Attar çoktur; onlardan bir tanesi de bu. Bir başka attar var; Tezkiretü'l-evliyâ isimli eserin müellifi.Attar çoktur; onlardan bir tanesi de bu.

Bir başka attar var; Tezkiretü'l-evliyâ isimli eserin müellifi.
O da İran'ın en büyük şairlerinden, yazarlarından birisidir. Mantıku't-tayr'ı var, Tezkiretü'l-evliyâ'sı var.O da İran'ın en büyük şairlerinden, yazarlarından birisidir. Mantıku't-tayr'ı var, Tezkiretü'l-evliyâ'sı var. Aynı zamanda bizim tarikat zincirimizle de irtibatı olan bir kimse. Aynı zamanda bizim tarikat zincirimizle de irtibatı olan bir kimse. Bir de tarikat zincirimizde Alaaddin el-Attâr hazretleri var. Bir de tarikat zincirimizde Alaaddin el-Attâr hazretleri var.

Attâr kelimesini görüp de aynı şahıs sanmayın; attarlık bir meslektir, bu şahıslar farklı farklı kimselerdir. Attâr kelimesini görüp de aynı şahıs sanmayın; attarlık bir meslektir, bu şahıslar farklı farklı kimselerdir.

Ebû Hüseyn-i Nûrî de hastalanmış, Cüneyd-i Bağdâdî de hastalanmış. Ebû Hüseyn-i Nûrî de hastalanmış, Cüneyd-i Bağdâdî de hastalanmış.

Fe'l-Cüneydü ahbara an vecdihî. "Cüneyd rahmetullahi aleyh hastalığını insanlara bildirmiş." Fe'l-Cüneydü ahbara an vecdihî. "Cüneyd rahmetullahi aleyh hastalığını insanlara bildirmiş."

Başına gelenleri insanlara nakletmiş, hikâye etmiş, söylemiş: Başına gelenleri insanlara nakletmiş, hikâye etmiş, söylemiş:

"Hastalandım, ağrı çekiyorum, şu oluyor, bu oluyor." "Hastalandım, ağrı çekiyorum, şu oluyor, bu oluyor."

Ve'n-Nûriyyü ketem. "Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri ise susmuş, hiç söylememiş, konuşmamış."Ve'n-Nûriyyü ketem. "Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri ise susmuş, hiç söylememiş, konuşmamış." Fe-kîle lehû. "Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye denmiş ki."Fe-kîle lehû. "Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye denmiş ki." Lime lem tuhbir kemâ ahbera sâhibük. "Sen niye arkadaşın Cüneyd'in söylediği gibi halini söylemedin? Lime lem tuhbir kemâ ahbera sâhibük. "Sen niye arkadaşın Cüneyd'in söylediği gibi halini söylemedin? Hastalığını niye sakladın?"Hastalığını niye sakladın?" Fe-kâle sâhibü terceme. "Terceme-i hâli okunan Ebû Hüseyn-i Nûrî demiş ki:"Fe-kâle sâhibü terceme. "Terceme-i hâli okunan Ebû Hüseyn-i Nûrî demiş ki:" Mâ künnâ le-nübtelâ bi-belvâ fe-tûkıa aleyhâ isme'ş-şekvâ.Mâ künnâ le-nübtelâ bi-belvâ fe-tûkıa aleyhâ isme'ş-şekvâ. "Biz bir belâya müptela olunca ondan şikayet edecek insan değiliz, şikayet etmeyiz."Biz bir belâya müptela olunca ondan şikayet edecek insan değiliz, şikayet etmeyiz. Onun için sustum, söylemedim."Onun için sustum, söylemedim." Sümme enşee yekûlü. "Bu sözünün arkasından da bir şiir söylemiş." Sümme enşee yekûlü. "Bu sözünün arkasından da bir şiir söylemiş."

Anlaşılıyor ki Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri, edebî zevki olan, şair ruhlu bir kimse.Anlaşılıyor ki Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri, edebî zevki olan, şair ruhlu bir kimse. Sözlerinin arasında duygularını ifade etmek için şiirleri kullanıyor. Sözlerinin arasında duygularını ifade etmek için şiirleri kullanıyor.

Bu bir tarzdır, meşreptir.Bu bir tarzdır, meşreptir. Bazı insanlar sözlerini ifade etmek, duygularını anlatmak içinBazı insanlar sözlerini ifade etmek, duygularını anlatmak için şiiri severler; yazarlar, okurlar, dinlerler.şiiri severler; yazarlar, okurlar, dinlerler. Tarih boyunca bizim memleketimizde de; Anadolu'da, Türkiye'mizde şiir çok sevilmiştir.Tarih boyunca bizim memleketimizde de; Anadolu'da, Türkiye'mizde şiir çok sevilmiştir. Mübarek ecdadımız Horasan'dan veya başka diyarlardan buraya geldikleri,Mübarek ecdadımız Horasan'dan veya başka diyarlardan buraya geldikleri, buraları fethettikleri, yerleştikleri zamandan beri şiir buraları fethettikleri, yerleştikleri zamandan beri şiir bizim halkımızın örfünün, âdetinin, yaşayışının içinde çok büyük, kıymetli bir mevki taşır. bizim halkımızın örfünün, âdetinin, yaşayışının içinde çok büyük, kıymetli bir mevki taşır.

Bizim dedelerimiz duygularını şiirle ifade etmeyi çok sevmişlerdir.Bizim dedelerimiz duygularını şiirle ifade etmeyi çok sevmişlerdir. Mevlitler, ilahiler yazmışlardır; bunlar da şiirdir. Şimdi hâlâ okuyoruz, dinliyoruz:Mevlitler, ilahiler yazmışlardır; bunlar da şiirdir. Şimdi hâlâ okuyoruz, dinliyoruz: Yunus'tan, Eşrefoğlu Rûmî'den…Yunus'tan, Eşrefoğlu Rûmî'den… Hatta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin Mesnevî'i meşhurdur, şiirdir.Hatta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin Mesnevî'i meşhurdur, şiirdir. Ondan sonra onun makamına halef olmuş olan zâtlar da hep şiirle meşgul olmuşlardır.Ondan sonra onun makamına halef olmuş olan zâtlar da hep şiirle meşgul olmuşlardır. Hatta alimler manzum şekilde, şiir şeklinde tefsir, hadis eserleri yazmışlardır.Hatta alimler manzum şekilde, şiir şeklinde tefsir, hadis eserleri yazmışlardır. Lügat kitapları bile şiirle yazılmıştır. Bu bir edebî zevk meselesidir. Lügat kitapları bile şiirle yazılmıştır. Bu bir edebî zevk meselesidir.

Bu da şiiri seven bir kimse. Bakalım ne okumuş? Bu da şiiri seven bir kimse.

Bakalım ne okumuş?

"Ben hastalandığım zaman, bir belayla karşılaştığım,"Ben hastalandığım zaman, bir belayla karşılaştığım, iptilâya müptelâ olduğum zaman şikayet edecek bir insan değilim." demiş ve şu şiiri okumuş. iptilâya müptelâ olduğum zaman şikayet edecek bir insan değilim." demiş ve şu şiiri okumuş.

İn küntü li's-sukme ehlen. Fe-ente li'ş-şükri ehlâ. İn küntü li's-sukme ehlen.

Fe-ente li'ş-şükri ehlâ.

Uzzib fe-lem yebka kalbün. Yekûlü li's-sukmi mehlâ. Uzzib fe-lem yebka kalbün.

Yekûlü li's-sukmi mehlâ.

Bu Arapça bir şiirdir, şiirler tercüme edilmez ama biraz anlamını verelim. Bu Arapça bir şiirdir, şiirler tercüme edilmez ama biraz anlamını verelim.

İn küntü li's-sukme ehlen. Küntü diye harekelenmiş; herhalde künte olması daha doğru. İn küntü li's-sukme ehlen.

Küntü diye harekelenmiş; herhalde künte olması daha doğru.

"Eğer sen hastalığa ehliyetli bir insansan""Eğer sen hastalığa ehliyetli bir insansan" Fe-ente li'ş-şükri ehlâ. "O zaman şükretmeye de ehliyetli bir insansın, demektir." Fe-ente li'ş-şükri ehlâ. "O zaman şükretmeye de ehliyetli bir insansın, demektir."

"Hastalığı sabırla karşılayıp şükretmek lazım."Hastalığı sabırla karşılayıp şükretmek lazım. Eğer hastalığın sevap kazandıran, insanın günahlarını silen, makamını yücelten bir imtihan olduğunuEğer hastalığın sevap kazandıran, insanın günahlarını silen, makamını yücelten bir imtihan olduğunu biliyorsan o zaman şükre de ehil bir insansın, şükretmesini de bilen bir insansın." demektir. biliyorsan o zaman şükre de ehil bir insansın, şükretmesini de bilen bir insansın." demektir.

Allahu Teâlâ hazretleri, bazı insanları sıhhatli yapıyor. Allahu Teâlâ hazretleri, bazı insanları sıhhatli yapıyor.

el-Hamdü li'l-lâhi ale's-sıhhati ve'l-âfiyeti.el-Hamdü li'l-lâhi ale's-sıhhati ve'l-âfiyeti. "Allah'ın bize verdiği sıhhate, afiyete, sağlığa, esenliğe, "Allah'ın bize verdiği sıhhate, afiyete, sağlığa, esenliğe, huzura, rahata, nimetlere hamd u senâlar olsun, şükürler olsun." huzura, rahata, nimetlere hamd u senâlar olsun, şükürler olsun."

Bazı insanları da hasta yapıyor, dertli yapıyor.Bazı insanları da hasta yapıyor, dertli yapıyor. Üzüntüde, sıkıntıda, hastalıkta, elemde, ıstırapta kılıyor.Üzüntüde, sıkıntıda, hastalıkta, elemde, ıstırapta kılıyor. Etrafımızda görüyoruz, yakınlarımızdan hasta olanlar da oluyor; kendimiz de hasta oluyoruz. Etrafımızda görüyoruz, yakınlarımızdan hasta olanlar da oluyor; kendimiz de hasta oluyoruz.

Allahu Teâlâ hazretleri, bir insan hasta oldu mu, şikayet etmemesini seviyor;Allahu Teâlâ hazretleri, bir insan hasta oldu mu, şikayet etmemesini seviyor; dırlanmamasını, sızlanmamasını, şikayetçi olmamasını seviyor, sabretmesini seviyor. dırlanmamasını, sızlanmamasını, şikayetçi olmamasını seviyor, sabretmesini seviyor.

"Hasta; kendisini ziyaret edenlere beni şikayet etmesin." diye buyuruyor."Hasta; kendisini ziyaret edenlere beni şikayet etmesin." diye buyuruyor. "Şuram çok ağrıyor da, şöyle oldum da, böyle oldum da, aman efendim hayatım zehir oldu,"Şuram çok ağrıyor da, şöyle oldum da, böyle oldum da, aman efendim hayatım zehir oldu, zemberek oldu, mahvoldum, uykusuz kaldım, ölüyorum, paramparça oluyorum, eriyorum." zemberek oldu, mahvoldum, uykusuz kaldım, ölüyorum, paramparça oluyorum, eriyorum."

Senin başına o hastalığı getiren kim? Allah. O zaman niye şikayet ediyorsun? Senin başına o hastalığı getiren kim?

Allah.

O zaman niye şikayet ediyorsun?

Demek ki Allah'ı şikayet ediyorsun.Demek ki Allah'ı şikayet ediyorsun. Bu durum Allah'ı şikayet etmek gibi olduğundan hastanın hastalığa şikayet etmemesi, sabretmesi lazım. Bu durum Allah'ı şikayet etmek gibi olduğundan hastanın hastalığa şikayet etmemesi, sabretmesi lazım.

Hasta, eğer hastalığına sabrederse Allah büyük mükâfât veriyor. Bir hastanın uykusu ibadettir.Hasta, eğer hastalığına sabrederse Allah büyük mükâfât veriyor. Bir hastanın uykusu ibadettir. Adamcağız yattı kaldı, yatağında uyuyor; hastanın uykusu ibadettir, iniltisi tesbihtir.Adamcağız yattı kaldı, yatağında uyuyor; hastanın uykusu ibadettir, iniltisi tesbihtir. "Ah, aman, ıh" demesi, tesbih çekiyor gibi sevap."Ah, aman, ıh" demesi, tesbih çekiyor gibi sevap. Yapamadığı ibadetlerin mükâfâtı, yapıyormuş gibi kendisine verilmektedir. Yapamadığı ibadetlerin mükâfâtı, yapıyormuş gibi kendisine verilmektedir.

"Bu eskiden, sıhhatliyken ne ibadetler yapardı; şimdi yapamıyor." "Bu eskiden, sıhhatliyken ne ibadetler yapardı; şimdi yapamıyor."

Olsun, Allah zaten yapıyormuş gibi ona mükâfâtını veriyor. Olsun, Allah zaten yapıyormuş gibi ona mükâfâtını veriyor.

Duası makbuldür. Onun için hasta ziyaret ettiğimiz zaman;Duası makbuldür. Onun için hasta ziyaret ettiğimiz zaman; "Geçmiş olsun, Allah şifa versin, bana da dua et!" diyeceğiz. "Geçmiş olsun, Allah şifa versin, bana da dua et!" diyeceğiz.

Neden? Allah'ın nazlı kulu, kıymetli kulu, duası makbul. Neden?

Allah'ın nazlı kulu, kıymetli kulu, duası makbul.

"Beni duadan unutma, aman bana dua et!" diyecek. "Beni duadan unutma, aman bana dua et!" diyecek.

Defterinden günahları siliniyor, duası da makbul, tertemiz hale geliyor.Defterinden günahları siliniyor, duası da makbul, tertemiz hale geliyor. Bunlar büyük mükâfât. Eğer hasta, böyle edepli bir müslümansa,Bunlar büyük mükâfât. Eğer hasta, böyle edepli bir müslümansa, hastalığın kendisine mânevî bakımdan çok faydalar sağlayacağını, sevaplar kazandıracağını biliyorsa,hastalığın kendisine mânevî bakımdan çok faydalar sağlayacağını, sevaplar kazandıracağını biliyorsa, hastalığı konusunda bu edebe, bu anlayışa sahipse o zaman; hastalığı konusunda bu edebe, bu anlayışa sahipse o zaman;

Fe-ente li'ş-şükri ehlâ. "Bu adam şükre de ehildir.Fe-ente li'ş-şükri ehlâ. "Bu adam şükre de ehildir. Şâkirlerdendir, şükredicilerdendir, şükretmeyi de bilen bir kimsedir." Şâkirlerdendir, şükredicilerdendir, şükretmeyi de bilen bir kimsedir."

Hastalıkta sabreden sıhhatin kıymetini bilir. Sıhhatli olduğu zaman da güzel şükreder.Hastalıkta sabreden sıhhatin kıymetini bilir. Sıhhatli olduğu zaman da güzel şükreder. Hastalıkta Allah'ın kendisine mükâfât verdiğini bilen insan, hasta halinde de şikayetçi olmaz.Hastalıkta Allah'ın kendisine mükâfât verdiğini bilen insan, hasta halinde de şikayetçi olmaz. Eğer sen hastalığa ehilsen, şükre de ehil demeksin. Eğer sen hastalığa ehilsen, şükre de ehil demeksin.

Uzzib fe-lem yebka kalbün. Yekûlü li's-sukmi mehlâ. Uzzib fe-lem yebka kalbün.

Yekûlü li's-sukmi mehlâ.

"Azap görür, -engel olunur, geri bırakılır, men olunur- veyahut kendisine;"Azap görür, -engel olunur, geri bırakılır, men olunur- veyahut kendisine; 'Tut kendini, sabırlı ol, duygularını hapset, kendine hakim ol!' denilir." 'Tut kendini, sabırlı ol, duygularını hapset, kendine hakim ol!' denilir."

Hastalığa dur diyen, hastalığa razı olamayan bir gönül yok olmuş demektir. Hastalığa dur diyen, hastalığa razı olamayan bir gönül yok olmuş demektir.

Onun için; "Aman hastalığa karşı sabırsızlık gösterme!" mânasına bir şiir okumuş. Onun için;

"Aman hastalığa karşı sabırsızlık gösterme!" mânasına bir şiir okumuş.

Fe-üîde zâlike ale'l-Cüneyd. "Cüneyd-i Bağdâdî ise derdini, hastalığını söylemişti." Fe-üîde zâlike ale'l-Cüneyd. "Cüneyd-i Bağdâdî ise derdini, hastalığını söylemişti."

"Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye sorduk, böyle dedi." diye sözü götürmüşler, nakletmişler;"Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye sorduk, böyle dedi." diye sözü götürmüşler, nakletmişler; "'Biz hastalanınca şikayet etmeyiz,' dedi, bir de şiir okudu." demişler. "'Biz hastalanınca şikayet etmeyiz,' dedi, bir de şiir okudu." demişler.

Cüneyd-i Bağdâdî de, hastalığını insanlara söyledi, aykırı bir iş yapmış oldu.Cüneyd-i Bağdâdî de, hastalığını insanlara söyledi, aykırı bir iş yapmış oldu. O da şöyle cevap vermiş: O da şöyle cevap vermiş:

Fe-kâle mâ künnâ şâkîne.Fe-kâle mâ künnâ şâkîne. "Biz şikayet ediciler değildik, insanlara şikayet etmek için söylemedik, şikayetçi değiliz." "Biz şikayet ediciler değildik, insanlara şikayet etmek için söylemedik, şikayetçi değiliz." Ve lâkin eradnâ en-nekşife an ayni'l-kudreti fînâ. "İstedik ki kudret gözü, bize karşı açılsın. Ve lâkin eradnâ en-nekşife an ayni'l-kudreti fînâ. "İstedik ki kudret gözü, bize karşı açılsın. Allahu Teâlâ hazretleri bize kudretiyle, lütfuyla nazar eylesin." Allahu Teâlâ hazretleri bize kudretiyle, lütfuyla nazar eylesin."

"Arkadaşlarımıza; 'Şöyle hasta oldum, böyle hasta oldum.' diye söyledik ama"Arkadaşlarımıza; 'Şöyle hasta oldum, böyle hasta oldum.' diye söyledik ama bunu şikayet için söylemedik. 'Onlar dua etsinler, Allah'ın kudret gözü bizi görsün,bunu şikayet için söylemedik. 'Onlar dua etsinler, Allah'ın kudret gözü bizi görsün, bizi afiyete erdirsin.' diye yaptık." demiş ve Cüneyd-i Bağdâdî de bir şiir okumuş. bizi afiyete erdirsin.' diye yaptık." demiş ve Cüneyd-i Bağdâdî de bir şiir okumuş.

O da zevk-i edebîsi olan bir sûfî, bir büyük mutasavvıf. O da zevk-i edebîsi olan bir sûfî, bir büyük mutasavvıf.

Ücillü mâ minke yebdû. Li-ennehû anke cellâ. Ve ente yâ ünse kalbî. Ücillü mâ minke yebdû.

Li-ennehû anke cellâ.

Ve ente yâ ünse kalbî.

Ecellü min en tücellâ. Efneytenî an cemî'î. Fe-keyfe er'â el-mahallâ. Ecellü min en tücellâ.

Efneytenî an cemî'î.

Fe-keyfe er'â el-mahallâ.

Üç beyitlik bir şiir. Şöyle demiş: Üç beyitlik bir şiir. Şöyle demiş:

"Senden bana gelenin kıymetini biliyorum, büyük bir lütuf olarak görüyorum."Senden bana gelenin kıymetini biliyorum, büyük bir lütuf olarak görüyorum. Çünkü o, senden geliyor, celle celâlüke yâ Rabbi! Çünkü o, senden geliyor, celle celâlüke yâ Rabbi! Senden geldiği için o gelen şeyin kıymetini takdir ediyorum; Senden geldiği için o gelen şeyin kıymetini takdir ediyorum; onu gözümde büyük bir olay olarak görüyorum.onu gözümde büyük bir olay olarak görüyorum. Ey benim gönlümün enîsi olan Mevlâm! Ey benim gönlümün enîsi olan Mevlâm! Sen aslında ululanmak, tâzim olunmaktan da yücesin ama işte ben seni böyle ululuyorum.Sen aslında ululanmak, tâzim olunmaktan da yücesin ama işte ben seni böyle ululuyorum. Senin; kulun hamdine, ululamasına, tâzimine de ihtiyacın yok ama ben seni böyle tâzim ile anıyorum." Senin; kulun hamdine, ululamasına, tâzimine de ihtiyacın yok ama ben seni böyle tâzim ile anıyorum."

Efneytenî an cemî'î "Beni kendi varlığımdan aldın, yok ettin."Efneytenî an cemî'î "Beni kendi varlığımdan aldın, yok ettin." Fe-keyfe er'â el-mahallâ "Nasıl bir yerde sakin durabilirim. Sildin beni, yok eyledin." Fe-keyfe er'â el-mahallâ "Nasıl bir yerde sakin durabilirim. Sildin beni, yok eyledin."

Bu şiirle de Cüneyd-i Bağdâdî, Allah'ı ne kadar sevdiğini,Bu şiirle de Cüneyd-i Bağdâdî, Allah'ı ne kadar sevdiğini, Allah'tan gelen musibete nasıl gönülden razı olduğunu ifade ediyor. Allah'tan gelen musibete nasıl gönülden razı olduğunu ifade ediyor.

"Sen beni sevginle yok eyledin, ben nasıl bir yerde görünebilirim?" diye şiirle hislerini söylüyor. "Sen beni sevginle yok eyledin, ben nasıl bir yerde görünebilirim?" diye şiirle hislerini söylüyor.

Kâle fe-beleğa zâlike'ş-Şibliyye fe-bedee yekûlü: Kâle fe-beleğa zâlike'ş-Şibliyye fe-bedee yekûlü: "Bir de onların zamanında Şiblî denilen bir sûfî var; da ârif bir mübarek zât."Bir de onların zamanında Şiblî denilen bir sûfî var; da ârif bir mübarek zât. Bu sözleri duymuş, o da bir şiir eklemiş." Bu sözleri duymuş, o da bir şiir eklemiş."

İnsan, derdi olunca konuşur; konuşma, derdini anlatma vasıtasıdır.İnsan, derdi olunca konuşur; konuşma, derdini anlatma vasıtasıdır. Heyecanı, şevki, arzusu çok olunca düz konuşma az gelir, şiir tarzında konuşur.Heyecanı, şevki, arzusu çok olunca düz konuşma az gelir, şiir tarzında konuşur. Onun için bunlar böyle şairâne duygular içinde ya kendileri şiirler söylüyorlarOnun için bunlar böyle şairâne duygular içinde ya kendileri şiirler söylüyorlar ya da birilerinden duydukları şiirleri inşâd ediyorlar. ya da birilerinden duydukları şiirleri inşâd ediyorlar.

Mihnetî fîke ennî lâ übâlî bi-mihnetî. Yâ şifâî mine's-sikâmi ve in künte illetî. Mihnetî fîke ennî lâ übâlî bi-mihnetî.

Yâ şifâî mine's-sikâmi ve in künte illetî.

Tübtü dehren fe-müz areftüke dayya'tü tevbetî. Kurbüküm mislü bu'diküm fe-metâ vaktü râhatî. Tübtü dehren fe-müz areftüke dayya'tü tevbetî.

Kurbüküm mislü bu'diküm fe-metâ vaktü râhatî.

Bunun mânası ne? Bunun mânası ne?

"Yâ Rabbi! Benim imtihanım, senin karşında benim şikâyetim;"Yâ Rabbi! Benim imtihanım, senin karşında benim şikâyetim; imtihanıma gereken önemi vermemem, mihnetime aldırmamam.imtihanıma gereken önemi vermemem, mihnetime aldırmamam. Ben mihneti önemsemiyorum, şikâyetim bu. Halbuki o mihnet senden geliyor, kadrini tam bilemiyorum." Ben mihneti önemsemiyorum, şikâyetim bu. Halbuki o mihnet senden geliyor, kadrini tam bilemiyorum."

Yâ şifâî mine's-sikâm. "Ey her hastalıktan şifam olan Mevlâm!"Yâ şifâî mine's-sikâm. "Ey her hastalıktan şifam olan Mevlâm!" Ve in künte illetî. "Sen benim sebeb-i hastalığım, hastalık sebebim de olsan aynı zamanda,Ve in künte illetî. "Sen benim sebeb-i hastalığım, hastalık sebebim de olsan aynı zamanda, her hastalıktan şifam olan Mevlâm!" Neden böyle söylüyor? her hastalıktan şifam olan Mevlâm!"

Neden böyle söylüyor?

İnsan Allah sevgisinden hasta gibi oluyor. Allah âşıkları mecnun oluyorlar. İnsan Allah sevgisinden hasta gibi oluyor. Allah âşıkları mecnun oluyorlar.

"Her ne kadar hastalığım sensen de, senin derdine düşmüşsem de, her hastalıktan şifam da, sensin." "Her ne kadar hastalığım sensen de, senin derdine düşmüşsem de, her hastalıktan şifam da, sensin."

Tübtü dehren. "Uzun zaman tevbe ettim durdum ama seni tanıdıktan sonra tevbemi kaybettim."Tübtü dehren. "Uzun zaman tevbe ettim durdum ama seni tanıdıktan sonra tevbemi kaybettim." Ömür boyu tevbe ettim de sana kavuştuktan sonra tevbe nerede; onu kaybettim. Ömür boyu tevbe ettim de sana kavuştuktan sonra tevbe nerede; onu kaybettim.

Kurbüküm mislü bu'diküm. "Sana kurbiyyet, yakınlaşmak senden uzaklaşmak gibi."Kurbüküm mislü bu'diküm. "Sana kurbiyyet, yakınlaşmak senden uzaklaşmak gibi." Fe-metâ vaktü râhatî. "Ben ne zaman rahat edeceğim?" Fe-metâ vaktü râhatî. "Ben ne zaman rahat edeceğim?"

"Uzaktayken rahatsız oluyorum, kavuşmak istiyorum; kavuşunca da yine tevbemi kaybettiğimden,"Uzaktayken rahatsız oluyorum, kavuşmak istiyorum; kavuşunca da yine tevbemi kaybettiğimden, rahatsız oluyorum." diye, Allah sevgisinden düşmüş olduğu halleri dile getirmiş.rahatsız oluyorum." diye, Allah sevgisinden düşmüş olduğu halleri dile getirmiş. Bunların hepsi bir şeye dayanıyor: Bunların hepsi bir şeye dayanıyor:

Cüneyd hastalanmış, Ebû Hüseyn-i Nûrî hastalanmış; -kaddesallâhu ervâhahümâ- birisi söylemiş,Cüneyd hastalanmış, Ebû Hüseyn-i Nûrî hastalanmış; -kaddesallâhu ervâhahümâ- birisi söylemiş, birisi söylememiş. Söylemeyene; "Niçin söylemedin?" diyorlar. birisi söylememiş. Söylemeyene; "Niçin söylemedin?" diyorlar.

"Ben Allah'tan gelen şeyi kimseye şikayet etmem, saklarım." diyor, doğru;"Ben Allah'tan gelen şeyi kimseye şikayet etmem, saklarım." diyor, doğru; sünnet-i seniyye'ye hadîs-i şerîflere uygun olan bu. sünnet-i seniyye'ye hadîs-i şerîflere uygun olan bu. Terceme-i hâlini okuduğumuz Ebû Hüseyn-i Nûrî'nin durumu. Terceme-i hâlini okuduğumuz Ebû Hüseyn-i Nûrî'nin durumu.

Ama Cüneyd-i Bağdâdî söylemiş. "Sen niye söyledin? diyorlar.Ama Cüneyd-i Bağdâdî söylemiş. "Sen niye söyledin? diyorlar. "Ben "şikayet" diye söylemedim, "Rabbim'in inâyeti üzerimde tezahür etsin." diye söyledim. "Ben "şikayet" diye söylemedim, "Rabbim'in inâyeti üzerimde tezahür etsin." diye söyledim. Yoksa O'ndan gelen her şey başımın tâcı, memnunum." diyor. Yoksa O'ndan gelen her şey başımın tâcı, memnunum." diyor.

Bunu duyan Şiblî de, bu güzel duygularını ifade ediyor.Bunu duyan Şiblî de, bu güzel duygularını ifade ediyor. Ama bunların hepsi Allah'ın âşıkı olan evliyâ, mübarek zâtlar.Ama bunların hepsi Allah'ın âşıkı olan evliyâ, mübarek zâtlar. Dertleri tasaları, geceleri gündüzleri Allah, Allahu Teâlâ hazretlerine güzel kulluk etmek,Dertleri tasaları, geceleri gündüzleri Allah, Allahu Teâlâ hazretlerine güzel kulluk etmek, güzel kulluk edemedikleri zaman telaşlanmak. Birazcık ayrılık kokusu sezdikleri zaman telaşlanmak.güzel kulluk edemedikleri zaman telaşlanmak. Birazcık ayrılık kokusu sezdikleri zaman telaşlanmak. Kavuştukları zaman da; "Acaba bir şey kaybeder miyim?" diye telaşlanmak.Kavuştukları zaman da; "Acaba bir şey kaybeder miyim?" diye telaşlanmak. Şiirlerinde bu telaşlarını dile getiriyor, fikirlerini tatlı tatlı söylüyorlar. Şiirlerinde bu telaşlarını dile getiriyor, fikirlerini tatlı tatlı söylüyorlar.

Biz bu mübarek zâtların hayatlarını okuduk, davranışlarını duygularını dinledik,Biz bu mübarek zâtların hayatlarını okuduk, davranışlarını duygularını dinledik, anladık ki Allah'ın kaderine, mukadderâta, alın yazısına rıza göstermek,anladık ki Allah'ın kaderine, mukadderâta, alın yazısına rıza göstermek, rıza ve teslimiyet makamı çok önemlidir. rıza ve teslimiyet makamı çok önemlidir.

Dünya hayatı imtihan yeri olduğu için Allah insana burada acı tatlı günler yaşatır.Dünya hayatı imtihan yeri olduğu için Allah insana burada acı tatlı günler yaşatır. İnsanı iyi kötü olaylarla karşılaştırır; sıhhatli zamanları olur, hasta zamanları olur.İnsanı iyi kötü olaylarla karşılaştırır; sıhhatli zamanları olur, hasta zamanları olur. Hiçbir zaman Allah'a kulluktan uzak, geri durmamak lazım;Hiçbir zaman Allah'a kulluktan uzak, geri durmamak lazım; isyan etmemek, kontrolünü kaybetmemek lazım.isyan etmemek, kontrolünü kaybetmemek lazım. Hiçbir zaman Allah'ı şikayet ediyor gibi; Allah'tan, Allah'ın kaderinden, Hiçbir zaman Allah'ı şikayet ediyor gibi; Allah'tan, Allah'ın kaderinden, Allah'ın kaderi dolayısıyla başına gelen olaylardan şikayetçi olur gibi bir durumda olmamak lazım. Allah'ın kaderi dolayısıyla başına gelen olaylardan şikayetçi olur gibi bir durumda olmamak lazım.

Nasıl olmak lazım? "Edepli, kadere razı, sakin, terbiyeli bir kul olmak lazım.". Nasıl olmak lazım?

"Edepli, kadere razı, sakin, terbiyeli bir kul olmak lazım.".

Bunu anlıyoruz. Bunu anlıyoruz.

Allah'ı seven, Allah'tan gelen her şeyin iyi olduğunu düşünür. Allah'ı seven, Allah'tan gelen her şeyin iyi olduğunu düşünür.

"Hoşdur bana senden gelen." ve "Neylerse güzel eyler." şiirleriyle, geçen hafta da söylediğim duyguda olmamız lazım."Hoşdur bana senden gelen." ve "Neylerse güzel eyler." şiirleriyle, geçen hafta da söylediğim duyguda olmamız lazım. Bunu iyice yerleştirin, hayatınızda uygulayın.Bunu iyice yerleştirin, hayatınızda uygulayın. Hayatta karşılaştığınız olaylarda bu tavrı takınmaya çalışın. Kadere isyan etmek olmaz. Hayatta karşılaştığınız olaylarda bu tavrı takınmaya çalışın. Kadere isyan etmek olmaz.

Hayrihî ve şerrihî mina'l-lâhi Teâlâ.Hayrihî ve şerrihî mina'l-lâhi Teâlâ. "Kader de; insanın başına gelen iyi şeyler de, kötü şeyler de Allah'tandır." "Kader de; insanın başına gelen iyi şeyler de, kötü şeyler de Allah'tandır."

Kaza, ârıza, üzüntü, hastalık, dert, gam, keder, tasa, uykusuzluk, hastalık vesaire hepsi imtihan.Kaza, ârıza, üzüntü, hastalık, dert, gam, keder, tasa, uykusuzluk, hastalık vesaire hepsi imtihan. İmtihana güzel cevap vermeye, iyi bir kul olmaya, İmtihana güzel cevap vermeye, iyi bir kul olmaya, Allah'ı severek Allah'ın mukadderâtını hazmetmeye çalışacağız. Davranışımız bu olmalı. Allah'ı severek Allah'ın mukadderâtını hazmetmeye çalışacağız. Davranışımız bu olmalı.

Semi'tü Ebe'l-Hüseyni'l-Fârisiyye yekûlü. "Ebû Hüseyn-i Fârisî'den işittim. Diyor ki:"Semi'tü Ebe'l-Hüseyni'l-Fârisiyye yekûlü. "Ebû Hüseyn-i Fârisî'den işittim. Diyor ki:" Semi'tü İbrahime'bne Fâtikin yekûlü. "İbrahim b. Fâtik'ten işitmiş o da;" Semi'tü İbrahime'bne Fâtikin yekûlü. "İbrahim b. Fâtik'ten işitmiş o da;" Semi'tü Nûriyye yekûlü: "O da terceme-i hâli okunan Ebû Hüseyn-i Nûrî'den şöyle dediğini işitmiş:" Semi'tü Nûriyye yekûlü: "O da terceme-i hâli okunan Ebû Hüseyn-i Nûrî'den şöyle dediğini işitmiş:"

Bu İbrahim, Ebû Fâtik isimliymiş, Ebû Kâsım da deniliyormuş; İbrahim b. Fâtik b. Saîd el-Bağdâdî. Bu İbrahim, Ebû Fâtik isimliymiş, Ebû Kâsım da deniliyormuş; İbrahim b. Fâtik b. Saîd el-Bağdâdî.

Kâne vâlidühû şeyhan şâmiyen min beyti'l-makdis. "Babası Kudüs-ü Şerîf'ten bir şeyh idi." Kâne vâlidühû şeyhan şâmiyen min beyti'l-makdis. "Babası Kudüs-ü Şerîf'ten bir şeyh idi."

Bu İbrahim, Hallâc-ı Mansûr'un hizmetinde bulunmuş bir kimseydi.Bu İbrahim, Hallâc-ı Mansûr'un hizmetinde bulunmuş bir kimseydi. Cüneyd-i Bağdâdî'ye ve Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye kavuşmuş, onların sohbetinde bulunmuş bir kimseydi.Cüneyd-i Bağdâdî'ye ve Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye kavuşmuş, onların sohbetinde bulunmuş bir kimseydi. Cüneyd-i Bağdâdî bu zâta ikramda bulunurdu, Cüneyd-i Bağdâdî bu zâta ikramda bulunurdu, muhterem bir kimse olarak hatırını kollar, i'zâz ve ikramda bulunurdu.muhterem bir kimse olarak hatırını kollar, i'zâz ve ikramda bulunurdu. Vefat tarihi yok. Ama demek ki Cüneyd-i Bağdâdî'nin izzet ve ikram ettiği bir kimse. Vefat tarihi yok. Ama demek ki Cüneyd-i Bağdâdî'nin izzet ve ikram ettiği bir kimse.

Bu râvinin söylediğine göre, terceme-i hâlini okuduğumuz Ebû Hüseyn-i Nûrî ne demiş? Bu râvinin söylediğine göre, terceme-i hâlini okuduğumuz Ebû Hüseyn-i Nûrî ne demiş?

Makâmâtü ehli'n-nazari fi'n-nazari şettâ.Makâmâtü ehli'n-nazari fi'n-nazari şettâ. "Ehl-i nazarın, nazar hakkındaki görüşleri, halleri çeşit çeşittir, farklı farklıdır." "Ehl-i nazarın, nazar hakkındaki görüşleri, halleri çeşit çeşittir, farklı farklıdır."

Nazar ne demek? Ehl-i nazar ne demek? Nazar ne demek?

Ehl-i nazar ne demek?

Nazar, "bakmak, görmek, görüş" demek; ehl-i nazar, "ehl-i basiret" demek.Nazar, "bakmak, görmek, görüş" demek; ehl-i nazar, "ehl-i basiret" demek. "Baktığı zaman olayları derinlemesine görebilen basiret ehli insan" demek. "Baktığı zaman olayları derinlemesine görebilen basiret ehli insan" demek.

"Yâ Rabbi! Basiretimizi aç!" diye dua ediyoruz. "Adamın basireti kapanmış." diyoruz. "Yâ Rabbi! Basiretimizi aç!" diye dua ediyoruz.

"Adamın basireti kapanmış." diyoruz.

Olayları derinden anlayabilen, onlara derinden bakabilen insanlar, ehl-i nazar, basiret erbâbı. Olayları derinden anlayabilen, onlara derinden bakabilen insanlar, ehl-i nazar, basiret erbâbı.

Bunları sıralıyor; "Çeşit çeşittir." diyor. Ve küllü vâhidin minhüm ehlü'n-nazar. Bunları sıralıyor; "Çeşit çeşittir." diyor.

Ve küllü vâhidin minhüm ehlü'n-nazar.

Çeşitleri sıraladıktan sonra; Çeşitleri sıraladıktan sonra;

"Bunların hepsi basiret ehlidir ama meşrepleri farklıdır, halleri farklıdır." diyor. "Bunların hepsi basiret ehlidir ama meşrepleri farklıdır, halleri farklıdır." diyor.

Buradan yine kendimize dönelim: Olaylara akıl gözüyle güzel bakmaya alışalım.Buradan yine kendimize dönelim: Olaylara akıl gözüyle güzel bakmaya alışalım. Olayları doğru görmeye, olayların sebeplerini doğru anlamaya,Olayları doğru görmeye, olayların sebeplerini doğru anlamaya, olaylardaki hikmetleri ve ibretleri kavramaya çalışalım. Bakıp da göremeyenlerden olmayalım. olaylardaki hikmetleri ve ibretleri kavramaya çalışalım. Bakıp da göremeyenlerden olmayalım. Bakışımız derinlemesine olsun; sadece sathı görmeyelim, perdenin arkasını da görmeye çalışalım. Bakışımız derinlemesine olsun; sadece sathı görmeyelim, perdenin arkasını da görmeye çalışalım.

Bu nasıl olur? Çalışa çalışa olur, günahlardan sıyrılınca olur, iyi bir kul olunduğu zaman olur.Bu nasıl olur?

Çalışa çalışa olur, günahlardan sıyrılınca olur, iyi bir kul olunduğu zaman olur.
Allah nasip eder, basireti, gönül gözü açılır, daha güzel görmeye başlar. Allah nasip eder, basireti, gönül gözü açılır, daha güzel görmeye başlar.

Bunların çeşitlerini sıralıyor, Fe minhüm men kâne nazarühû nazara't-tesellî.Bunların çeşitlerini sıralıyor,

Fe minhüm men kâne nazarühû nazara't-tesellî.
"Basiret ehlinin bir kısmının bakışı, teselli bakışıdır. "Basiret ehlinin bir kısmının bakışı, teselli bakışıdır. Oraya bakar, buraya bakar teselli bulur, zevk alır." Oraya bakar, buraya bakar teselli bulur, zevk alır."

Tebâreka'l-lâhu ahsenü'l-hâlikîn, sübhânallâh! "Rabbim ne kadar güzel yaratmış!" Tebâreka'l-lâhu ahsenü'l-hâlikîn, sübhânallâh! "Rabbim ne kadar güzel yaratmış!"

diye etrafına bakar, teselli bulur, zevk duyar, sevgisi artar; bu bir basiret ehlidir. diye etrafına bakar, teselli bulur, zevk duyar, sevgisi artar; bu bir basiret ehlidir.

İşte çiçekler. Küçük bir çocuk kendi bahçesinden karanfilleri, kına çiçeğini, kasımpatılarını koparmış.İşte çiçekler. Küçük bir çocuk kendi bahçesinden karanfilleri, kına çiçeğini, kasımpatılarını koparmış. Başkasının bahçesinden koparsa olmaz, kendi bahçesinden koparmış.Başkasının bahçesinden koparsa olmaz, kendi bahçesinden koparmış. Reyhan da var, güzel güzel kokuyor. Reyhan da var, güzel güzel kokuyor.

Tebâreka'l-lâhu ahsenü'l-hâlikîn. "Mevlâ ne güzel yaratmış!" Tebâreka'l-lâhu ahsenü'l-hâlikîn. "Mevlâ ne güzel yaratmış!"

Hepsi çicek ama renkleri, kokuları farklı, türlü türlü güzelliklerde.Hepsi çicek ama renkleri, kokuları farklı, türlü türlü güzelliklerde. İnsan, etrafına baktığı zaman gördüğü şeylerden zevk alıyorsa, onları yaratanı bulabiliyorsa,İnsan, etrafına baktığı zaman gördüğü şeylerden zevk alıyorsa, onları yaratanı bulabiliyorsa, yaratan Mevlâ'yı düşünebiliyorsa, Mevlâ'sına karşı aşkı şevki artıyorsa, bu güzel;yaratan Mevlâ'yı düşünebiliyorsa, Mevlâ'sına karşı aşkı şevki artıyorsa, bu güzel; bu da bir basiret ehli. Etrafına bakıyor, teselli buluyor. bu da bir basiret ehli. Etrafına bakıyor, teselli buluyor.

Ve minhüm men kâne nazarühû nazara istifâde. "Bazısının bakışı, faydalanma bakışıdır." Ve minhüm men kâne nazarühû nazara istifâde. "Bazısının bakışı, faydalanma bakışıdır."

Bakıyor; her olayın aslını, esasını,Bakıyor; her olayın aslını, esasını, hikmetini anlamaya, künhüne vâkıf olmaya, ondan istifade etmeye çalışıyor: hikmetini anlamaya, künhüne vâkıf olmaya, ondan istifade etmeye çalışıyor:

"Bu adam babasına şöyle yaptı, onun da evladı ona böyle yaptı."Bu adam babasına şöyle yaptı, onun da evladı ona böyle yaptı. Şu adam birine kötü muamele yaptı da, Allah onun başına şunu getirdi;Şu adam birine kötü muamele yaptı da, Allah onun başına şunu getirdi; ben bundan ibret alayım, böyle yapmayayım, bu bana ders olsun." diyor. ben bundan ibret alayım, böyle yapmayayım, bu bana ders olsun." diyor.

Her baktığı şeyden istifade ediyor; ibretini, dersini alıyor.Her baktığı şeyden istifade ediyor; ibretini, dersini alıyor. "Tamam ben dersimi aldım, anladım.""Tamam ben dersimi aldım, anladım." O bakışından kendisine ders çıkarıyor, hayat tecrübesi artıyor; bu da basiret ehlidir, aferin! O bakışından kendisine ders çıkarıyor, hayat tecrübesi artıyor; bu da basiret ehlidir, aferin! Bu da etrafındaki olayları değerlendirmekle daima kendisine ders çıkarıyor, istifade ediyor.Bu da etrafındaki olayları değerlendirmekle daima kendisine ders çıkarıyor, istifade ediyor. Bakışı kendisine istifade sağlıyor. Bakışı kendisine istifade sağlıyor.

Ve minhüm men kâne nazarühû nazara 'iyâni'l-mükâşefe.Ve minhüm men kâne nazarühû nazara 'iyâni'l-mükâşefe. "Kimisinin olaylara bakışı; perdeler kalkmış, ayan beyan Cenâb-ı Mevlâ'yı görüyor gibi bakıştır." "Kimisinin olaylara bakışı; perdeler kalkmış, ayan beyan Cenâb-ı Mevlâ'yı görüyor gibi bakıştır."

Mükâşefe ne demek? "Perdelerin kalkıp da her şeyin ayan beyan görülmesi demek. Mükâşefe ne demek?

"Perdelerin kalkıp da her şeyin ayan beyan görülmesi demek.

"İlm-i mükâşefe" diyoruz."İlm-i mükâşefe" diyoruz. "İnsan keramet sahibi oluyor; Allah ona perdelerin arkasını görecek bir göz veriyor." "İnsan keramet sahibi oluyor; Allah ona perdelerin arkasını görecek bir göz veriyor."

Kimisinin bakışı böyledir; bir bakar gönlünde olanı anlar,Kimisinin bakışı böyledir; bir bakar gönlünde olanı anlar, söyleyeceği nasihati söyler, sen de onun sözünden şaşırır kalırsın. söyleyeceği nasihati söyler, sen de onun sözünden şaşırır kalırsın.

Ve minhüm men kâne nazarühû nazara'l-münâfesete fi'l-müşâhedeti.Ve minhüm men kâne nazarühû nazara'l-münâfesete fi'l-müşâhedeti. "Kimisinin bakışı da müşâhedede yarışma bakışıdır." "Kimisinin bakışı da müşâhedede yarışma bakışıdır."

Büyüklerimiz ne diyorlar? "Nereye baktıysam orada Mevlâ'yı gördüm." Büyüklerimiz ne diyorlar?

"Nereye baktıysam orada Mevlâ'yı gördüm."

Kur'ân-ı Kerîm ne diyor? Fe-eynemâ tüvellû fe-semme vechullâh.Kur'ân-ı Kerîm ne diyor?

Fe-eynemâ tüvellû fe-semme vechullâh.
"Yönünüzü nereye dönerseniz dönün, Allah'ın vech-i pâki oradadır." "Yönünüzü nereye dönerseniz dönün, Allah'ın vech-i pâki oradadır."

Nereye baksan Allah orada.Nereye baksan Allah orada. Kimisi bu âyeti kendi üzerinde tahakkuk ettirmiş; nereye baksa Allah'ı görüyor. Kimisi bu âyeti kendi üzerinde tahakkuk ettirmiş; nereye baksa Allah'ı görüyor. Şeklin ötesine, müşâhede makamına ulaşmış.Şeklin ötesine, müşâhede makamına ulaşmış. Cenâb-ı Mevlâ'nın kudretini müşahede ediyor, Cenâb-ı Mevlâ'yı müşahede ediyor.Cenâb-ı Mevlâ'nın kudretini müşahede ediyor, Cenâb-ı Mevlâ'yı müşahede ediyor. Kimisi bakarken bu müşahedede; öteki ile yarışmada, mükâşefede yarışma bakışında. Kimisi bakarken bu müşahedede; öteki ile yarışmada, mükâşefede yarışma bakışında.

Ve minhüm men kâne nazarühû nazara'l-müşâkeleti ve mümasileti.Ve minhüm men kâne nazarühû nazara'l-müşâkeleti ve mümasileti. "Kimisinin bakışı; bir şeyin uygunluğunu, bir şeyin bir şeye mümasil olduğunu görme bakışıdır." "Kimisinin bakışı; bir şeyin uygunluğunu, bir şeyin bir şeye mümasil olduğunu görme bakışıdır."

Evliyâullahtan bir mübarek zât, dervişlerine demiş ki; Evliyâullahtan bir mübarek zât, dervişlerine demiş ki;

"Allah size bir imkan verse; 'Hadi bakalım kâinatı istediğin gibi düzelt.' dese ne yapardınız? "Allah size bir imkan verse; 'Hadi bakalım kâinatı istediğin gibi düzelt.' dese ne yapardınız?

Birisi; "Havayı hep ilkbahar havası gibi yapardım; ne kış, zemheri olsun üşüyelimBirisi;

"Havayı hep ilkbahar havası gibi yapardım; ne kış, zemheri olsun üşüyelim
ne yaz olsun buram buram ter dökelim; güzel, latif hava olsun.' isterdim." diyor. ne yaz olsun buram buram ter dökelim; güzel, latif hava olsun.' isterdim." diyor.

Kimisine sormuş: Kimisine sormuş:

"Sen ne yapardın?" "Dağlar çok yüksek, tırmanması zor oluyor; her taraf dümdüz olsun isterdim." "Sen ne yapardın?"

"Dağlar çok yüksek, tırmanması zor oluyor; her taraf dümdüz olsun isterdim."

Diğerlerine de sormuş, benzer şeyler söylemişler. Bir tanesi susuyormuş, ona sormuş; Diğerlerine de sormuş, benzer şeyler söylemişler.

Bir tanesi susuyormuş, ona sormuş;

"Sen söyle bakalım, eline imkan geçse ne yapardın?" "Sen söyle bakalım, eline imkan geçse ne yapardın?"

"Efendim ben sizin söylediğiniz zamandan beri düşünüyorum."Efendim ben sizin söylediğiniz zamandan beri düşünüyorum. Her şeyi uygun görüyordum ben; hiçbir şeyi düzeltmezdim. Bu çok uygun." demiş. Her şeyi uygun görüyordum ben; hiçbir şeyi düzeltmezdim. Bu çok uygun." demiş.

"Tamam, sen bu işi anladın." demiş. "Tamam, sen bu işi anladın." demiş.

Bazı insan baktığı zaman olayların uygunluğunu müşahede eder;Bazı insan baktığı zaman olayların uygunluğunu müşahede eder; "Tam yerinde oldu, Allah'ın hikmetine bak, ne güzel oldu." der. "Tam yerinde oldu, Allah'ın hikmetine bak, ne güzel oldu." der.

İşin uygunluğunu, hikmetinin ne kadar münasip olduğunu görüyor; bu da bir basiret. İşin uygunluğunu, hikmetinin ne kadar münasip olduğunu görüyor; bu da bir basiret.

"Yahu niye öyle olmadı?" Olmamasında hikmetler var. "Yahu niye öyle olmadı?"

Olmamasında hikmetler var.

"Niye şöyle olmadı?" Öyle de olsa iyi olmazdı, böyle de olmazdı vesaire. "Niye şöyle olmadı?"

Öyle de olsa iyi olmazdı, böyle de olmazdı vesaire.

Araplar el-Hayru fî mâ vakaa derler. "İş nasıl olmuşsa hayır ondadır. Olanda hayır vardır." Araplar el-Hayru fî mâ vakaa derler. "İş nasıl olmuşsa hayır ondadır. Olanda hayır vardır."

"Şöyle olsaydı böyle olsaydı!" "Şöyle olsaydı böyle olsaydı!"

Ağzını keşke ile öyle olsaydı, böyle olsaydı ile bozma, aklını karıştırma;Ağzını keşke ile öyle olsaydı, böyle olsaydı ile bozma, aklını karıştırma; leyte ile lealle ile meşgul olma; uygun olan işte bu durumdur!" leyte ile lealle ile meşgul olma; uygun olan işte bu durumdur!"

Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler. Mevlâ görelim neyler,

Neylerse güzel eyler.

Onun gözü de uygunluğunu görüyor; bu da bir basiret. Onun gözü de uygunluğunu görüyor; bu da bir basiret.

Ve minhüm men kâne nazarühû nazara tıybetin ve mülâhazatin.Ve minhüm men kâne nazarühû nazara tıybetin ve mülâhazatin. "Kimisinin bakışı da hoşça bir bakıştır ve baktığındaki güzelliği görmektir." "Kimisinin bakışı da hoşça bir bakıştır ve baktığındaki güzelliği görmektir."

Kimisi o yumuşak, olumlu, ılımlı, hüsn-ü zanlı bakışıyla her şeyi hoş, mülayim bir şekilde görür.Kimisi o yumuşak, olumlu, ılımlı, hüsn-ü zanlı bakışıyla her şeyi hoş, mülayim bir şekilde görür. Hoşnut ve razı; bu da basiret ehli. Hoşnut ve razı; bu da basiret ehli.

Ve minhüm men kâne nazarühû nazara işrâfin ve mütâla'atin.Ve minhüm men kâne nazarühû nazara işrâfin ve mütâla'atin. "Kimisi de merakla her olayın üstüne eğilip 'Şunu bir inceleyeyim, bir mütalaa edeyim.' diye bakar,"Kimisi de merakla her olayın üstüne eğilip 'Şunu bir inceleyeyim, bir mütalaa edeyim.' diye bakar, işin aslını, astarını, kökünü iyice anlamaya çalışır; bu da bir basiret." işin aslını, astarını, kökünü iyice anlamaya çalışır; bu da bir basiret."

O da meseleyi tahlil ediyor, derinliğine anlamaya çalışıyor, gayretini oraya yoğunlaştırıyor. O da meseleyi tahlil ediyor, derinliğine anlamaya çalışıyor, gayretini oraya yoğunlaştırıyor.

Ve küllü vâhidin minhüm ehl-i nazar. "Bunların hepsi basiret ehlidir." Ve küllü vâhidin minhüm ehl-i nazar. "Bunların hepsi basiret ehlidir."

Bu ağır bir paragraftır, mânası derindir, anlaşılması zordur. Bu ağır bir paragraftır, mânası derindir, anlaşılması zordur.

Bir kere şunu görüyoruz ki mübarek insanlar, bizim "bir bakış" deyip de geçiştirdiğimiz şeydeBir kere şunu görüyoruz ki mübarek insanlar, bizim "bir bakış" deyip de geçiştirdiğimiz şeyde ne çeşitler görmüşler.ne çeşitler görmüşler. Bakışın ne tipleri, ne türleri, ne cinsleri var, ne niyetle bakışlar var; onları incelemişler. Bakışın ne tipleri, ne türleri, ne cinsleri var, ne niyetle bakışlar var; onları incelemişler.

Basiret ehli olmayı, bakışının makbul bakış olması meselesini nasıl derin düşünmüş.Basiret ehli olmayı, bakışının makbul bakış olması meselesini nasıl derin düşünmüş. Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerinin bakışta niyetleri sınıflandırmasına, tasnifine bak;Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerinin bakışta niyetleri sınıflandırmasına, tasnifine bak; insan hayran kalıyor. Biz bunların kaç tanesini düşünürdük? insan hayran kalıyor.

Biz bunların kaç tanesini düşünürdük?

Bu ince farkların kaç tanesini göz önüne getirirdik? Bu ince farkların kaç tanesini göz önüne getirirdik?

Böyle şeyleri düşünmüyoruz ki düşünmeye vaktimiz olmuyor ki. Gazeteden, magazinden,Böyle şeyleri düşünmüyoruz ki düşünmeye vaktimiz olmuyor ki. Gazeteden, magazinden, heyecandan, maceradan tefekküre vakit kalmıyor. Halbuki, tefekkür gibi ibadet olmaz. heyecandan, maceradan tefekküre vakit kalmıyor. Halbuki, tefekkür gibi ibadet olmaz.

Bir saatlik tefekkür, altmış senelik ibadetten daha hayırlı olabilir.Bir saatlik tefekkür, altmış senelik ibadetten daha hayırlı olabilir. Mübarekler bir bakışın nasıl çeşitleri olduğunu görüp söyleyebiliyorlar;Mübarekler bir bakışın nasıl çeşitleri olduğunu görüp söyleyebiliyorlar; onu anlıyoruz, hayranlığımız artıyor. Bir de tabi bu bakış çeşitlerinin hepsine bizim deonu anlıyoruz, hayranlığımız artıyor. Bir de tabi bu bakış çeşitlerinin hepsine bizim de gözümüzü alıştırıp öyle bakmaya çalışmamız, bizim de kullanmamız lazım; böyle bir ders de çıkaralım. gözümüzü alıştırıp öyle bakmaya çalışmamız, bizim de kullanmamız lazım; böyle bir ders de çıkaralım.

Kâle ve kâle'n-Nûriyyü. "Aynı râviden söylemişler; Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri şöyle demiş:"Kâle ve kâle'n-Nûriyyü. "Aynı râviden söylemişler; Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri şöyle demiş:" Eazzü'l-eşyâi fî zamâninâ şey'âni âlimün ya'melü bi-ılmihî ve ârifün yentıku an hakîkatihî. Eazzü'l-eşyâi fî zamâninâ şey'âni âlimün ya'melü bi-ılmihî ve ârifün yentıku an hakîkatihî. "Bu devirde, bizim bu zamanımızda iki şey en nadir bulunan şeylerdir." "Bu devirde, bizim bu zamanımızda iki şey en nadir bulunan şeylerdir."

Eazzü, "az bulunan, ender rastlanan" demektir. Eazzü, "az bulunan, ender rastlanan" demektir.

Eazze'l metâü, Arapça'da, "O meta çok azaldı, bulunmaz oldu." demektir. Eazze'l metâü, Arapça'da, "O meta çok azaldı, bulunmaz oldu." demektir.

Eazzü'l-eşyâi, "nadir rastlanan şey." Eazzü'l-eşyâi, "nadir rastlanan şey."

Onun zamanında nadir rastlandığını söylediği iki şey var: Onun zamanında nadir rastlandığını söylediği iki şey var:

Âlimün ya'melü bi-ilmihî "İlmi ile âmil olan alim çok az." diyor. Âlimün ya'melü bi-ilmihî "İlmi ile âmil olan alim çok az." diyor.

Söylediğini uygulayan, yaşayan, ilmi kendisine tesir etmiş olan kimse çok az. Söylediğini uygulayan, yaşayan, ilmi kendisine tesir etmiş olan kimse çok az.

İslâm'da ilim, bilgi, öğrenmek, öğretmek çok kıymetlidir, çok sevaplıdır.İslâm'da ilim, bilgi, öğrenmek, öğretmek çok kıymetlidir, çok sevaplıdır. Öğrenmek de, öğretmek de sevaptır ama yeterli değildir. Öğrenmek de, öğretmek de sevaptır ama yeterli değildir.

Öğrendi. Beş tane mektepten diploma aldı, sekiz tane fakülteyi bitirdi, diplomaları duvara dizdi. Öğrendi. Beş tane mektepten diploma aldı, sekiz tane fakülteyi bitirdi, diplomaları duvara dizdi.

Kıymetli mi? Değil. Kıymetli olması için ilmi ile âmil olması lazım.Kıymetli mi?

Değil.

Kıymetli olması için ilmi ile âmil olması lazım.
Güzel olduğunu bildiği şeyleri yapması, kötü olduğunu bildiği şeyleri bırakması lazım. Güzel olduğunu bildiği şeyleri yapması, kötü olduğunu bildiği şeyleri bırakması lazım.

Doktor, "Sigara içmeyin." diyor; kendisi sigara içiyor. Olmadı! Doktor, "Sigara içmeyin." diyor; kendisi sigara içiyor.

Olmadı!

Bildiği ile amel etmiyor. Sigaranın kötü olduğunu biliyor, söylüyor, amel etmiyor.Bildiği ile amel etmiyor. Sigaranın kötü olduğunu biliyor, söylüyor, amel etmiyor. Alim; yalanın kötü olduğunu biliyor, yalan söylüyor.Alim; yalanın kötü olduğunu biliyor, yalan söylüyor. Riyakârlığın kötü olduğunu biliyor; devletlinin, vezirin, padişahın karşısında riyakârlık yapıyor. Riyakârlığın kötü olduğunu biliyor; devletlinin, vezirin, padişahın karşısında riyakârlık yapıyor.

Olmadı! Bildiğini uygulamıyor. Olmadı!

Bildiğini uygulamıyor.

Alim; hakkı söylemesi lazım. "Şu darılacak, bu küsecek." diye söylemiyor. Olmadı! Alim; hakkı söylemesi lazım. "Şu darılacak, bu küsecek." diye söylemiyor.

Olmadı!

Doğru olan nedir? İlim öğrenmektir, öğrendiğini de tatbik etmektir. Doğru olan nedir?

İlim öğrenmektir, öğrendiğini de tatbik etmektir.

Buna ne diyoruz? İlmiyle âmil olmak. Buna ne diyoruz?

İlmiyle âmil olmak.

Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri ne diyor? "Bu devirde çok ender rastlanan iki şey var:Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretleri ne diyor?

"Bu devirde çok ender rastlanan iki şey var:
Birisi ilmiyle âmil olan, bildiğini uygulayan alim, çok az." Birisi ilmiyle âmil olan, bildiğini uygulayan alim, çok az."

Dini bilgileri biliyor; hadis, tefsir, tasavvuf, siyer biliyorDini bilgileri biliyor; hadis, tefsir, tasavvuf, siyer biliyor ama kendisi uygulamıyor; kıymetli değil! ama kendisi uygulamıyor; kıymetli değil!

Kendisi uyguluyor, insan-ı kâmil olmuş; işte makbul olan bu, ilmiyle âmil olmak.Kendisi uyguluyor, insan-ı kâmil olmuş; işte makbul olan bu, ilmiyle âmil olmak. Allah; ilmiyle âmil olanı sever, ilmini uygulamayana âhirette hesap sorar. Allah; ilmiyle âmil olanı sever, ilmini uygulamayana âhirette hesap sorar.

el-İlmü bilâ amelin vebâlün. "Bilip de yapmamak vebaldir." el-İlmü bilâ amelin vebâlün. "Bilip de yapmamak vebaldir."

Sadece bilmek, bildiğini uygulamamak, uygulamasız olan bilgi,Sadece bilmek, bildiğini uygulamamak, uygulamasız olan bilgi, âhirette insana sorgu sual getirir, ceza gelmesine sebep olur: âhirette insana sorgu sual getirir, ceza gelmesine sebep olur:

"Alim, gel bakalım buraya,"Alim, gel bakalım buraya, sen şunun, şunun, şunun iyi olduğunu biliyordun da hayatında niye yapmadın? sen şunun, şunun, şunun iyi olduğunu biliyordun da hayatında niye yapmadın? Şunun, şunun, şunun kötü olduğunu biliyordun da niye yaptın?" diye sorulur. Şunun, şunun, şunun kötü olduğunu biliyordun da niye yaptın?" diye sorulur.

Uygulamasız olan ilim, vebaldir. Uygulamasız olan ilim, vebaldir.

Onun zamanında nadir olan şeylerden birisi buymuş. İkincisi de; Onun zamanında nadir olan şeylerden birisi buymuş.

İkincisi de;

Ve ârifün yantıku an hakîkatihî. "Gerçeğinden konuşan ârif de az."Ve ârifün yantıku an hakîkatihî. "Gerçeğinden konuşan ârif de az." O da az bulunan bir şey. O da az bulunan bir şey.

Ârif ne demek? Biz bu kelimeyi çok kullanıyoruz ama bağlantılarıyla bilelim: Ârif ne demek?

Biz bu kelimeyi çok kullanıyoruz ama bağlantılarıyla bilelim:

Ârif, "mârifetullah ehli" demek, "Allah'ı bilen" demek. Ârif, "mârifetullah ehli" demek, "Allah'ı bilen" demek.

Ârif, sıradan bir ârif değil; "mârifetullaha vâkıf, âşinâ kimse" demek. Ârif, sıradan bir ârif değil; "mârifetullaha vâkıf, âşinâ kimse" demek.

Ve ârifün yantıku an hakîkatihî. "Hakikatinden konuşan ârif de az." diyor. Ve ârifün yantıku an hakîkatihî. "Hakikatinden konuşan ârif de az." diyor.

"Bu devirde ilmini uygulayan ârif de az." "Bu devirde ilmini uygulayan ârif de az."

Hakîkatihî kelimesinde bir hû zamiri var, o hû zamiri ârife gider. Hakîkatihî kelimesinde bir hû zamiri var, o hû zamiri ârife gider.

"Ârifin kendi hakikatini bilip de onu söyleyen bir ârif olması" kast edilmiş olur. "Ârifin kendi hakikatini bilip de onu söyleyen bir ârif olması" kast edilmiş olur.

Bu söz nereye gider? Bu söz nereye gider?

Men arafe nefsehû fe kad arafe rabbehû. "Kim kendini iyi bilirse Mevlâ'sını iyi tanır." Men arafe nefsehû fe kad arafe rabbehû. "Kim kendini iyi bilirse Mevlâ'sını iyi tanır."

Kendi yapısını, kendini bilen, Mevlâ'sını bilir. Kendi yapısını, kendini bilen, Mevlâ'sını bilir.

"Kim kendini tam bilebilmişse Mevlâ'sını tam anlayacak kıvama gelmiş." demektir. "Kim kendini tam bilebilmişse Mevlâ'sını tam anlayacak kıvama gelmiş." demektir.

Men arafe nefsehû fe kad arafe rabbehû. Onun için "kendi hakikatinden konuşan ârif az." Men arafe nefsehû fe kad arafe rabbehû.

Onun için "kendi hakikatinden konuşan ârif az."

Ârif, "Mevlâ'yı bulmuş, evliyâ olmuş, ermiş" demek. Ârif, "Mevlâ'yı bulmuş, evliyâ olmuş, ermiş" demek.

Hakîkatihî kelimesindeki hû zamiri, "Allah" kelime olarak orada yoksa da,Hakîkatihî kelimesindeki hû zamiri, "Allah" kelime olarak orada yoksa da, Allah'a da gidebilir, "Allah ile ilgili bilgileri söyleyen ârif az" mânasına da gelebilir. Allah'a da gidebilir, "Allah ile ilgili bilgileri söyleyen ârif az" mânasına da gelebilir.

Âriflik Allah'ın çok sevdiği yüksek bir makam, herkes ona özeniyor ama gerçek ârif olmak kolay değil.Âriflik Allah'ın çok sevdiği yüksek bir makam, herkes ona özeniyor ama gerçek ârif olmak kolay değil. Hakikaten ermiş, hakikaten ârif olmak kolay değil; onun az olduğunu bildiriyor. Hakikaten ermiş, hakikaten ârif olmak kolay değil; onun az olduğunu bildiriyor.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi ilmiyle âmil olan alimlerden ve irfânının hakikatlerini konuşan âriflerden eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi ilmiyle âmil olan alimlerden ve irfânının hakikatlerini konuşan âriflerden eylesin.

alimlerden ve irfânının hakikatlerini konuşan âriflerden eylesin. alimlerden ve irfânının hakikatlerini konuşan âriflerden eylesin.

Fâtiha-i şerîfe meâl besmele. Fâtiha-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2