Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Ebü'l-Hüseyn-i Nûrî Hz. (5)Ebû Osmân El-Hîrî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

17 Rebîü'l-Âhir 1417 / 31.08.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Allah’a Dayan, Allah’a Tevekkül Et!, Hakîkî Derviş Kimdir?, Allah’ın Takdirinde Hayır Vardır, Rızkımızı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ebü'l-Hüseyn-i Nûrî Hz. (5)Ebû Osmân El-Hîrî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

17 Rebîü'l-Âhir 1417 / 31.08.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Allah’a Dayan, Allah’a Tevekkül Et!, Hakîkî Derviş Kimdir?, Allah’ın Takdirinde Hayır Vardır, Rızkımızı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, kemâ yenbeğî li celâli vechihî ve li azîmi sultânihkemâ yenbeğî li celâli vechihî ve li azîmi sultânih ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihîve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîne-t tayyibîne't-tâhirîn. Emmâ ba'd. ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîne-t tayyibîne't-tâhirîn.

Emmâ ba'd.

Burada evliyâullahın hayatını, sözlerini ihtiva eden Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri okuyoruz.Burada evliyâullahın hayatını, sözlerini ihtiva eden Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri okuyoruz. Çok değerli, mühim şahısları, çok alim kimseleri tanımış oluyoruz.Çok değerli, mühim şahısları, çok alim kimseleri tanımış oluyoruz. Allah onların şefaatlerine erdirsin. Cümlemizi onlarla beraber cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin.Allah onların şefaatlerine erdirsin. Cümlemizi onlarla beraber cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin. Bugün Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî hazretlerinin bölümü bitecek, yeni bir bölüme geçeceğiz. Bugün Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî hazretlerinin bölümü bitecek, yeni bir bölüme geçeceğiz.

Bunları okumaya başlamadan önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'eBunları okumaya başlamadan önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e bizlerden hediye olsun diye, âline, ashâbına, etbâına, evliyâullah ve salihlerin ruhlarına,bizlerden hediye olsun diye, âline, ashâbına, etbâına, evliyâullah ve salihlerin ruhlarına, bu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin mücahitlerin,bu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin mücahitlerin, cümle hayır hasenât sahiplerinin ruhlarınacümle hayır hasenât sahiplerinin ruhlarına ve uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş ve uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş bütün müslüman geçmişlerinin ruhlarına bizlerden hediye olsun,bütün müslüman geçmişlerinin ruhlarına bizlerden hediye olsun, ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, memnun ve mesrur olsunlar diye;ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, memnun ve mesrur olsunlar diye; Rabbimiz de bizi hem dünya hem âhirette rahmetine erdirsin,Rabbimiz de bizi hem dünya hem âhirette rahmetine erdirsin, cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin, iki cihan saadetine mazhar eylesin diye, cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin, iki cihan saadetine mazhar eylesin diye, bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle başlayalım. bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle başlayalım.

Kâle ve kâle'n-Nûriyyü men akale'l-eşyâe bi'l-lâh, fe-racûahû fî külli şey'in ila'llâh. Kâle ve kâle'n-Nûriyyü men akale'l-eşyâe bi'l-lâh, fe-racûahû fî külli şey'in ila'llâh.

"Daha önceki rivayetlerin râvilerinden gelen bu yeni rivayete göre." "Daha önceki rivayetlerin râvilerinden gelen bu yeni rivayete göre."

O râviler kim? Ebu'l-Hüseyin el-Fârisî müellife anlatmış.O râviler kim?

Ebu'l-Hüseyin el-Fârisî müellife anlatmış.
O, İbrahim İbn Fâtik'ten duymuş. O da Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretlerinden duymuş. O, İbrahim İbn Fâtik'ten duymuş. O da Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretlerinden duymuş.

"Aynı râvilerden gelen bilgiye göre"Aynı râvilerden gelen bilgiye göre Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri bu sözlerinde şöyle buyuruyorlar:" Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri bu sözlerinde şöyle buyuruyorlar:"

Men akale'l-eşyâe bi'llâh. "Kim varlıkları Allah'la akleder, anlar tanırsa"Men akale'l-eşyâe bi'llâh. "Kim varlıkları Allah'la akleder, anlar tanırsa" Fe-racûahû fî küli şey'in ila'llâh. "Her şeyde rucûu, dönüşü Allah'a olur. Allah'a döner." Fe-racûahû fî küli şey'in ila'llâh. "Her şeyde rucûu, dönüşü Allah'a olur. Allah'a döner."

Lâ ilâhe illallah âşikâre tevhiddir.Lâ ilâhe illallah âşikâre tevhiddir. Lâ ilâhe illallah deyince Allah'tan başka ilâh olmadığını söylemiş oluyoruz.Lâ ilâhe illallah deyince Allah'tan başka ilâh olmadığını söylemiş oluyoruz. Lât'a, Uzzâ'ya, aya, güneşe, puta, taşa, ağaca tapmıyoruz.Lât'a, Uzzâ'ya, aya, güneşe, puta, taşa, ağaca tapmıyoruz. Onlar ilâh değil; ilâh olmadıklarını, mâbud olmadıklarını biliyoruz. Sadece Allah var. Onlar ilâh değil; ilâh olmadıklarını, mâbud olmadıklarını biliyoruz. Sadece Allah var.

"Mâbud olarak ibadete layık olan sadece Allahu Teâlâ hazretleridir." diyoruz,"Mâbud olarak ibadete layık olan sadece Allahu Teâlâ hazretleridir." diyoruz, Lâ ilâhe illallah Allah var, Allah'dan gayrı mâbud, ilâh yok." diyoruz. Lâ ilâhe illallah Allah var, Allah'dan gayrı mâbud, ilâh yok." diyoruz.

Bu, kâinatı yaratan âlemlerinin Rabbini tanımaktır, dinlemektir, tevhiddir.Bu, kâinatı yaratan âlemlerinin Rabbini tanımaktır, dinlemektir, tevhiddir. Buna "âşikâre, görünen tevhid" deniliyor. Buna "âşikâre, görünen tevhid" deniliyor.

Bir de lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh var; bize bir başka şeyi söylüyor. Bir de lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh var; bize bir başka şeyi söylüyor.

"Bütün güç ve kuvvet Allah iledir." "Bütün güç ve kuvvet Allah iledir."

Bütün güç ve kuvvet Allah iledir, Allah'tandır. Her şey gücünü O'ndan, O'nun vergisinden alıyor.Bütün güç ve kuvvet Allah iledir, Allah'tandır. Her şey gücünü O'ndan, O'nun vergisinden alıyor. Allah dilemezse hiçbir şey olmaz. Allah müsaade edince bir şeyler olabiliyor. Allah dilemezse hiçbir şey olmaz. Allah müsaade edince bir şeyler olabiliyor.

"Güç ve kuvvet ancak Allah'tadır, Allah'ın elindedir, Allah'ın kudretindedir,"Güç ve kuvvet ancak Allah'tadır, Allah'ın elindedir, Allah'ın kudretindedir, O'nun tezahürüdür." gibi bir mâna ifade ediyor. Bu da gizli tevhiddir. O'nun tezahürüdür." gibi bir mâna ifade ediyor. Bu da gizli tevhiddir. Kâinatta başka bir söz, rey, fikir sahibi, kuvvet ve hüküm sahibi yok.Kâinatta başka bir söz, rey, fikir sahibi, kuvvet ve hüküm sahibi yok. Hüküm, egemenlik, hakimiyet, güç, kuvvet, saltanat sadece Allah'tadır.Hüküm, egemenlik, hakimiyet, güç, kuvvet, saltanat sadece Allah'tadır. O'nun dediği olur; O müsaade etmezse hiç bir şey olmaz. O'nun dediği olur; O müsaade etmezse hiç bir şey olmaz.

Cümle işler Hâlikındır, kul eli ile işlenir, Hakk'ın emri olmaz ise sanma bir çöp deprenir. Cümle işler Hâlikındır, kul eli ile işlenir,

Hakk'ın emri olmaz ise sanma bir çöp deprenir.

Bir yaprak kıpırdamaz, bir saman çöpü yerinden oynamaz. Bir yaprak kıpırdamaz, bir saman çöpü yerinden oynamaz. Her şey O'nunla oluyor, O'nun bilgisi altında oluyor.Her şey O'nunla oluyor, O'nun bilgisi altında oluyor. O, bir şeyin olmasını istediği zaman kün diye emir buyuruyor, oluyor. O, bir şeyin olmasını istediği zaman kün diye emir buyuruyor, oluyor.

Yaratan, öldüren, olduran O. hareketin, gücün kuvvetin sahibi O.Yaratan, öldüren, olduran O. hareketin, gücün kuvvetin sahibi O. Allah'ın varlığının delillerinden birisi de, varlıklarda asıl olan durgunluktur, sükunettir. Allah'ın varlığının delillerinden birisi de, varlıklarda asıl olan durgunluktur, sükunettir.

Hareket, bir tesirden dolayıdır.Hareket, bir tesirden dolayıdır. "Madem kâinatta bir çok hareket var, o halde ilk muharrik Allahu Teâlâ hazretleridir." diye,"Madem kâinatta bir çok hareket var, o halde ilk muharrik Allahu Teâlâ hazretleridir." diye, Allah'ın varlığına delil arayanlar; Allah'ın varlığını buradan da kavrayabiliyor.Allah'ın varlığına delil arayanlar; Allah'ın varlığını buradan da kavrayabiliyor. Biz de, tam tevhid ehli, tam muvahhid olmak için anlamı çok derinlerde olan, Biz de, tam tevhid ehli, tam muvahhid olmak için anlamı çok derinlerde olan, ancak yüksek insanların, âriflerin, sezip benimseyip kavrayabileceği bu gizli tevhide ulaşmalıyız. ancak yüksek insanların, âriflerin, sezip benimseyip kavrayabileceği bu gizli tevhide ulaşmalıyız.

Başına bir hal geliyorsa Allah'ın kaderinden geliyor.Başına bir hal geliyorsa Allah'ın kaderinden geliyor. Bir olayla karşılaşıyorsa Allah nasip etmiş, ondan oluyor.Bir olayla karşılaşıyorsa Allah nasip etmiş, ondan oluyor. Bir şey olacaksa Allah'tan istemeli; veren O'dur, olduran O'dur. Bu hakikatleri kavramalıyız. Bir şey olacaksa Allah'tan istemeli; veren O'dur, olduran O'dur. Bu hakikatleri kavramalıyız.

Bir insan bütün varlıkların Allah'ın varlığı, yaratığı olduğunu,Bir insan bütün varlıkların Allah'ın varlığı, yaratığı olduğunu, O'nun emri olmadan bir şey olmadığını, güç kuvvetin ancak Allah'ta olduğunu anlar;O'nun emri olmadan bir şey olmadığını, güç kuvvetin ancak Allah'ta olduğunu anlar; varlıkları Allah ile bilirse akıl ederse, varlıkların Allah ile alakasını,varlıkları Allah ile bilirse akıl ederse, varlıkların Allah ile alakasını, her şeyin Allah'tan olduğunu kavrarsa işte o zaman; her şeyin Allah'tan olduğunu kavrarsa işte o zaman;

Fe-rucûahû fî külli şey'in ila'llâh. "Her şey de Allah'a iltica eder, Allah'a rucû eder." Fe-rucûahû fî külli şey'in ila'llâh. "Her şey de Allah'a iltica eder, Allah'a rucû eder."

"Aman yâ Rabbi! Sen bilirsin, senden istiyorum, beni koru, bana yardım et!" der."Aman yâ Rabbi! Sen bilirsin, senden istiyorum, beni koru, bana yardım et!" der. Her şeyde Allah'a döner, gerçeği bulmuş olur. Her şeyde Allah'a döner, gerçeği bulmuş olur.

"İnsan Allah'tan başkasından bir şey istese!" İstesin, olmaz! "İnsan Allah'tan başkasından bir şey istese!"

İstesin, olmaz!

Güvendiği dağlara kar yağar; istediği olmaz.Güvendiği dağlara kar yağar; istediği olmaz. Allah; kendisinin muradı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmediğini ona anlatır.Allah; kendisinin muradı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmediğini ona anlatır. Birisinden bir şey umar, umduğu boşa çıkar. Birisinden bir şey bekler, beklediği boşuna çıkar. Birisinden bir şey umar, umduğu boşa çıkar. Birisinden bir şey bekler, beklediği boşuna çıkar.

Bu nedendir? Allah, yine onun yanlışını düzeltmek istiyor, ona bir hayır murad ediyor.Bu nedendir?

Allah, yine onun yanlışını düzeltmek istiyor, ona bir hayır murad ediyor.
İnsan bu şuuru kazandı mı irfanın, tevhidin çok yüksek bir noktasına ulaşmış oluyor. İnsan bu şuuru kazandı mı irfanın, tevhidin çok yüksek bir noktasına ulaşmış oluyor.

Müellif burada; "Madem her şeyin Allah'tan olduğunu biliyorsun;Müellif burada; "Madem her şeyin Allah'tan olduğunu biliyorsun; Allah'a bağlan, O'na dayan, O'na tevekkül et." demek istiyor. Allah'a bağlan, O'na dayan, O'na tevekkül et." demek istiyor.

"Her şeyin Allah'tan olduğunu bilen, eşyayı Allah ile akleden kimsenin, rucûu Allah'a olur."Her şeyin Allah'tan olduğunu bilen, eşyayı Allah ile akleden kimsenin, rucûu Allah'a olur. Binaenaleyh sen de öyle yap." diye bize burada gizli bir nasihat var. Binaenaleyh sen de öyle yap." diye bize burada gizli bir nasihat var.

Bu sözle kastı, kuru bir malumat vermek değil.Bu sözle kastı, kuru bir malumat vermek değil. "Sen de öyle olduğunu bil de, Allah'a dayan, O'na tevekkül et!" demek istiyor. "Sen de öyle olduğunu bil de, Allah'a dayan, O'na tevekkül et!" demek istiyor.

"Rucûun Allah'a olsun, iltican Allah'a olsun." "Rucûun Allah'a olsun, iltican Allah'a olsun."

Bize de lazım olan bu söz; onun için bunu nasihat olarak algılayınBize de lazım olan bu söz; onun için bunu nasihat olarak algılayın ve Allah'a tam tevekkül edin, Allah'tan isteyin, Allah'a dayanın. ve Allah'a tam tevekkül edin, Allah'tan isteyin, Allah'a dayanın.

Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol. Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol.

Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol. diyor, rahmetli Mehmet Âkif. Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol.

diyor, rahmetli Mehmet Âkif.

"Allah'a dayan, 'Allah'a tevekkül et.' "Allah'a dayan, 'Allah'a tevekkül et.' Sa'ye sarıl, 'Çalış çabala; tembel durma.' Sa'ye sarıl, 'Çalış çabala; tembel durma.' Hikmete râm ol, 'Güzel bir bilgi, malumat gördün mü, ona teslim ol.Hikmete râm ol, 'Güzel bir bilgi, malumat gördün mü, ona teslim ol. İlme irfâna teslim ol.' Başka yol bilmiyorum." diyor. İlme irfâna teslim ol.' Başka yol bilmiyorum." diyor.

Peki biz ne yapacağız, başarı için ne lazım? Peki biz ne yapacağız, başarı için ne lazım?

Allah'a tevekkül edeceğiz, gayret edeceğiz, ilme irfana sarılacağız.Allah'a tevekkül edeceğiz, gayret edeceğiz, ilme irfana sarılacağız. İlme irfana sarılmadan, tembellikle iş olmaz.İlme irfana sarılmadan, tembellikle iş olmaz. Eğer Allah'a dayanmazsan nereden ne umarsan um, Allah, onların boşluğunu sana gösterir.Eğer Allah'a dayanmazsan nereden ne umarsan um, Allah, onların boşluğunu sana gösterir. Elin havada kalır; bir şey elde edemezsin. Elin havada kalır; bir şey elde edemezsin.

İmtihan dünyasındasın; çalışacaksın, gayret edeceksin.İmtihan dünyasındasın; çalışacaksın, gayret edeceksin. Çalışmadan çabalamadan yan gelip yatmak olmaz.Çalışmadan çabalamadan yan gelip yatmak olmaz. Dedelerimiz güzel söylemişler, hoşuma gidiyor.Dedelerimiz güzel söylemişler, hoşuma gidiyor. Onlar sözün tatlı olmasına çok dikkat etmişler; "Armut piş, ağzıma düş." Onlar sözün tatlı olmasına çok dikkat etmişler; "Armut piş, ağzıma düş."

Armut ağacının altına yatacak, ağzını da havaya açacak; armut pat diye ağzına düşecek.Armut ağacının altına yatacak, ağzını da havaya açacak; armut pat diye ağzına düşecek. Be adam kalk da bak biraz, beğendiğin bir armudu kopar. Yok, çalışmayacak.Be adam kalk da bak biraz, beğendiğin bir armudu kopar. Yok, çalışmayacak. Aşağı yatacak, ağzına havaya açacak, armut pat diye ağzına düşecek. Aşağı yatacak, ağzına havaya açacak, armut pat diye ağzına düşecek.

"Armut piş, ağzıma düş." Böyle mantık olur mu? "Armut piş, ağzıma düş."

Böyle mantık olur mu?

Gülüyoruz ama çoğu zaman "Çalışmadan bir şeyler gelsin." diye temenni ediyoruz.Gülüyoruz ama çoğu zaman "Çalışmadan bir şeyler gelsin." diye temenni ediyoruz. Çalışmak Allah'ın emri olduğu için çalışacaksın. Çalışmak Allah'ın emri olduğu için çalışacaksın.

Ve en leyse li'l-insâni illâ mâ seâ. "Sen gayretini göstereceksin, kulluğunu yapacaksın;Ve en leyse li'l-insâni illâ mâ seâ. "Sen gayretini göstereceksin, kulluğunu yapacaksın; Allah da rubûbiyyetini, Rabliğini gösterecek, ihsân edecek." Allah da rubûbiyyetini, Rabliğini gösterecek, ihsân edecek."

İbrahim-i Edhem hazretleri ne kadar güzel, ârifane söz söylemiş: İbrahim-i Edhem hazretleri ne kadar güzel, ârifane söz söylemiş:

Demişler ki; "Aylardır yağmur yağmıyor, topraklar çatladı, otlar sarardı soldu, kurudu bitti, Demişler ki;

"Aylardır yağmur yağmıyor, topraklar çatladı, otlar sarardı soldu, kurudu bitti,
hayvanlar yiyecek bulamıyorlar, zayıfladılar, yağmur duasına çıkacağız; sen de gel." hayvanlar yiyecek bulamıyorlar, zayıfladılar, yağmur duasına çıkacağız; sen de gel."

Kendisini yağmur duasına çağıranlara şöyle bir bakmış: Kendisini yağmur duasına çağıranlara şöyle bir bakmış:

Çok hoşuma gidiyor. Çok hoşuma gidiyor.

Ekîmû bi ubûdiyyetiküm fe innehü a'lemü bi rubûbiyyetihî.Ekîmû bi ubûdiyyetiküm fe innehü a'lemü bi rubûbiyyetihî. "Siz kulluğunuzu güzel yapın; işinizi, hâlinizi doğrultun, o Rabliğini bilir." "Siz kulluğunuzu güzel yapın; işinizi, hâlinizi doğrultun, o Rabliğini bilir."

Ne demek istiyor? Sen Allah'ın sevgili kulu ol,Ne demek istiyor?

Sen Allah'ın sevgili kulu ol,
kulluğunu güzel yap. Allah sana geceleyin yağmur yağdırır, gündüz güneşi çıkarır. Her işini rast getirir.kulluğunu güzel yap. Allah sana geceleyin yağmur yağdırır, gündüz güneşi çıkarır. Her işini rast getirir. Kulluğu güzel yapmakta gayretli olacağız, güzel yapmaya çalışacağız. Allah, sa'yi emrettiği için çalışacağız.Kulluğu güzel yapmakta gayretli olacağız, güzel yapmaya çalışacağız. Allah, sa'yi emrettiği için çalışacağız. Pür dikkat ve çalışkan kullar olacağız. Pür dikkat ve çalışkan kullar olacağız.

Hakiki Müslümanlık, dervişlik, âriflik; tasavvuf, tarikat bu. Hakiki Müslümanlık, dervişlik, âriflik; tasavvuf, tarikat bu.

Kâle ve süile'n-Nûriyyü ani'l-fakîri's-sâdık.Kâle ve süile'n-Nûriyyü ani'l-fakîri's-sâdık. "Ebu'l Hüseyin en- Nûrî hazretlerine 'fakîr-i sâdık kimdir?' diye sormuşlar." "Ebu'l Hüseyin en- Nûrî hazretlerine 'fakîr-i sâdık kimdir?' diye sormuşlar."

Fakir, "muhtaç" sâdık da "doğru" demek. Fakir, "muhtaç" sâdık da "doğru" demek.

Doğru fakir, doğru sûfî, doğru derviş, doğru mutasavvıf kimdir? Doğru fakir, doğru sûfî, doğru derviş, doğru mutasavvıf kimdir?

Fakir burada "derviş" mânasına geliyor. Fukarâ, "fakirler, dervişler" demek. Fakir burada "derviş" mânasına geliyor. Fukarâ, "fakirler, dervişler" demek.

"Tasavvufa giren; irfanı elde etmek, Allah'ın sevgili kulu olmak isteyen;"Tasavvufa giren; irfanı elde etmek, Allah'ın sevgili kulu olmak isteyen; 'Ârif kul, Allah'ın evliyâsı, sevgili kulu olacağım, iki cihanın hayrına ereyim.' diye yola giren,'Ârif kul, Allah'ın evliyâsı, sevgili kulu olacağım, iki cihanın hayrına ereyim.' diye yola giren, tarikata giren, tasavvufa intisap eden kimse" demek. tarikata giren, tasavvufa intisap eden kimse" demek.

"Hakiki fakir, hakiki sûfî kimdir?" diye sormuşlar. "Hakiki fakir, hakiki sûfî kimdir?" diye sormuşlar.

Fâkir-i sâdık'tan maksat bu. Sâdık, "doğru; sahte değil hakiki." Fâkir-i sâdık'tan maksat bu. Sâdık, "doğru; sahte değil hakiki."

Fe-kâle. "Cevap olarak buyurmuş ki:"Fe-kâle. "Cevap olarak buyurmuş ki:" Ellezî lâ yettehimu'l-lâhü Teâlâ fi'l-esbâb ve yeskünü ileyhi fî külli hâl. Ellezî lâ yettehimu'l-lâhü Teâlâ fi'l-esbâb ve yeskünü ileyhi fî külli hâl. "Hakiki, sâdık, doğru derviş; sebepler konusunda Allahu Teâlâ'yı suçlamayan, itham etmeyendir." "Hakiki, sâdık, doğru derviş; sebepler konusunda Allahu Teâlâ'yı suçlamayan, itham etmeyendir."

Gönlü her halde Allahu Teâlâ hazretlerine uyumlu, sakin, iltica eden, memnun olandır. Gönlü her halde Allahu Teâlâ hazretlerine uyumlu, sakin, iltica eden, memnun olandır.

Esbab, "sebepler" demek. Kibriti çakıyorsun, ateşi yakıyorsun, birtakım olaylar oluyor.Esbab, "sebepler" demek. Kibriti çakıyorsun, ateşi yakıyorsun, birtakım olaylar oluyor. Bir sebep, bir sonuç doğuruyor. Her olayın sebebi var, sonucu var.Bir sebep, bir sonuç doğuruyor. Her olayın sebebi var, sonucu var. "Sen şöyle yaptın da böyle oldu." diyoruz. "Sen şöyle yaptın da böyle oldu." diyoruz.

Bazı sebepler vardır; insan o sebeplerle dünyada bazı şeyler elde ediyor.Bazı sebepler vardır; insan o sebeplerle dünyada bazı şeyler elde ediyor. Mesela adamın dükkânı vardır, dükkân bir kazanç sebebidir. Mesela adamın dükkânı vardır, dükkân bir kazanç sebebidir. Allahu Teâlâ hazretleri rızkını oradan veriyor.Allahu Teâlâ hazretleri rızkını oradan veriyor. Sebepler var; bir de sebepleri sevk eden, kullanan, yaratan, gönderen, düzenleyen Allah var. Sebepler var; bir de sebepleri sevk eden, kullanan, yaratan, gönderen, düzenleyen Allah var.

O nedir? O nedir?

Allahu Teâlâ hazretleri, müsebbibü'l-esbâb; "Sebepleri sebep yapıp da sana gönderendir.Allahu Teâlâ hazretleri, müsebbibü'l-esbâb; "Sebepleri sebep yapıp da sana gönderendir. Allahu Teâlâ hazretleri sebeplerin müsebbibidir." Allahu Teâlâ hazretleri sebeplerin müsebbibidir."

İnsanın rızkı, kazancı, başarısı, dünyada elde ettiği varlıklar İnsanın rızkı, kazancı, başarısı, dünyada elde ettiği varlıklar ve başına gelen olaylar sebeplerle oluyor. Sebeplerin kendisi canlı değil. ve başına gelen olaylar sebeplerle oluyor. Sebeplerin kendisi canlı değil.

Onları sana gönderen kim? Allah. Müsebbib, müsebbib'ül esbâb kim? Allah. Onları sana gönderen kim?

Allah.

Müsebbib, müsebbib'ül esbâb kim? Allah.

Sebepleri ön plana alırsan, onları esas sanırsan yanılırsın.Sebepleri ön plana alırsan, onları esas sanırsan yanılırsın. Zenginin birisi hizmetçisini gönderse, veyahut postaylaZenginin birisi hizmetçisini gönderse, veyahut postayla bir zarfın içinde sana büyük bir para gönderse;bir zarfın içinde sana büyük bir para gönderse; teşekkürü postacıya mı yaparsın, yoksa zarfın içine paraları koyup da sana gönderene mi? teşekkürü postacıya mı yaparsın, yoksa zarfın içine paraları koyup da sana gönderene mi?

Postacı sebep; getiriyor, naklediyor.Postacı sebep; getiriyor, naklediyor. Asıl sana ikramı yapan, zarfın içine parayı koyandır; postacı aracıdır.Asıl sana ikramı yapan, zarfın içine parayı koyandır; postacı aracıdır. Bu bir benzetme.Bu bir benzetme. İşte başına gelen olayları senin alnına yazan, sana gönderen, yediğin nimetleri sana veren,İşte başına gelen olayları senin alnına yazan, sana gönderen, yediğin nimetleri sana veren, sıhhatini sağlayan, şükretmene sebep olacak her şeyi sana veren kimdir? Allah. sıhhatini sağlayan, şükretmene sebep olacak her şeyi sana veren kimdir?

Allah.

Ne ile veriyor? Dükkândan veriyor, oradan veriyor, buradan veriyor.Ne ile veriyor?

Dükkândan veriyor, oradan veriyor, buradan veriyor.
Bir takım sebeplerle rızıkların geliyor. Ama asıl yapan, eden gönderen Allah. Bir takım sebeplerle rızıkların geliyor. Ama asıl yapan, eden gönderen Allah.

Bir şey gelmezse bazı insanlar ne yapar? Bir şey gelmezse bazı insanlar ne yapar?

Dükkâna müşteri gelmedi, işi biraz ters gitti, aç kaldı.Dükkâna müşteri gelmedi, işi biraz ters gitti, aç kaldı. Ayarı bozulur, kafası bozulur, dili sözü bozulur; imanı, ilticası teslimiyeti sarsılır. Ayarı bozulur, kafası bozulur, dili sözü bozulur; imanı, ilticası teslimiyeti sarsılır.

Bu nedir? Zayıflıktandır. Nasıl olacak? Bu nedir?

Zayıflıktandır.

Nasıl olacak?

Allahu Teâlâ hazretleri verse de vermese de ona karşı kulluğu güzel olacak. Allahu Teâlâ hazretleri verse de vermese de ona karşı kulluğu güzel olacak.

Hakiki derviş kimdir? Hakiki derviş kimdir?

Sebepler konusunda Allahu Teâlâ hazretlerini suçlamayan, itham etmeyendir.Sebepler konusunda Allahu Teâlâ hazretlerini suçlamayan, itham etmeyendir. "Bana rızık gelmedi, demek ki Allah vermedi." diye,"Bana rızık gelmedi, demek ki Allah vermedi." diye, sebepler olmadığı zaman, başına umduğu şeyler gelmediği zaman,sebepler olmadığı zaman, başına umduğu şeyler gelmediği zaman, Allah'a karşı kulluğunda kafası karışmayandır. Allah'a karşı kulluğunda kafası karışmayandır.

Ve yeskünü ileyhi fî külli hâlin.Ve yeskünü ileyhi fî külli hâlin. "Allah'a karşı sevgisi, saygısı, bağlılığı, kalbinin durumu; her halde "Allah'a karşı sevgisi, saygısı, bağlılığı, kalbinin durumu; her halde tatlı, sevgili, bağlı, sakin olandır." tatlı, sevgili, bağlı, sakin olandır."

Dervişlik bu. Hakiki derviş, hakiki sûfî bu. Dervişlik bu. Hakiki derviş, hakiki sûfî bu.

Bu, el-hamdü li'l-lâhi alâ külli hâl, demek. "Her halde Allah'a hamd-ü senâlar olsun." Bu, el-hamdü li'l-lâhi alâ külli hâl, demek. "Her halde Allah'a hamd-ü senâlar olsun."

"Sebepler oldu olmadı, geldi gelmedi, para aldım almadım, kazancım az oldu, çok oldu." "Sebepler oldu olmadı, geldi gelmedi, para aldım almadım, kazancım az oldu, çok oldu."

Durum ne olursa olsun, Allah'ı itham etmeyip O'na olan sevgisi, saygısı, bağlılığı sapasağlam devam edendir. Durum ne olursa olsun, Allah'ı itham etmeyip O'na olan sevgisi, saygısı, bağlılığı sapasağlam devam edendir.

Sevinçli günlerinde Allah'a güzel güzel ibadet ediyorsun. Sevinçli günlerinde Allah'a güzel güzel ibadet ediyorsun.

Kederli günlerinde? Yine kalkıp abdest alıp yine ibadet edeceksin. Kederli günlerinde?

Yine kalkıp abdest alıp yine ibadet edeceksin.

Genişlik zamanında, sofranın üstünde çeşit çeşit nimetler var;Genişlik zamanında, sofranın üstünde çeşit çeşit nimetler var; "Çok şükür yâ Rabbi!" diyorsun, neşenden keyfinden geçilmiyor. "Çok şükür yâ Rabbi!" diyorsun, neşenden keyfinden geçilmiyor.

Aç kaldığın zaman? O zaman suratın asılıyor, yüzün buruşuyor. Olmaz! Aç kaldığın zaman?

O zaman suratın asılıyor, yüzün buruşuyor.

Olmaz!

Her halde, her halükârda Allah'a karşı Her halde, her halükârda Allah'a karşı sevgin, saygın, bağlılığın, kulluğun sapasağlam devam ediyor mu? Ediyor. sevgin, saygın, bağlılığın, kulluğun sapasağlam devam ediyor mu?

Ediyor.

Tamam, hakiki derviş sensin. Hakiki dervişlik böyle olur.Tamam, hakiki derviş sensin. Hakiki dervişlik böyle olur. İyi hal olunca iyisin ama kötü hal olunca kötüleşmişsin.İyi hal olunca iyisin ama kötü hal olunca kötüleşmişsin. Demek ki sahtesin, bozuluyorsun. Hakiki derviş değilsin. Buradan neyi öğreneceğiz? Demek ki sahtesin, bozuluyorsun. Hakiki derviş değilsin.

Buradan neyi öğreneceğiz?

Kadere rızayı ve başımıza dünyada ne hal gelirse gelsin,Kadere rızayı ve başımıza dünyada ne hal gelirse gelsin, Allah'a karşı kulluk edebimizde bir değişme olmamasını öğreneceğiz.Allah'a karşı kulluk edebimizde bir değişme olmamasını öğreneceğiz. Olayları hazmetmeyi öğreneceğiz. Mihneti, meşakkati görünce bozulmamayı öğreneceğiz.Olayları hazmetmeyi öğreneceğiz. Mihneti, meşakkati görünce bozulmamayı öğreneceğiz. Hakiki derviş, iyi kul olmak istiyorsa öyle olacak. Hakiki derviş, iyi kul olmak istiyorsa öyle olacak.

Başına gelen olayları Allah yazıyor. Kazancını Allah gönderiyor.Başına gelen olayları Allah yazıyor. Kazancını Allah gönderiyor. O durumlardaki grafiğin aşağı inmesi çıkması, iyi kötü şeyler onu sarsmayacak, değişmeyecek.O durumlardaki grafiğin aşağı inmesi çıkması, iyi kötü şeyler onu sarsmayacak, değişmeyecek. Bu hâle erişmeli. Güzel şeyler olduğu zaman herkes sevinir.Bu hâle erişmeli. Güzel şeyler olduğu zaman herkes sevinir. İyilikle muamele gördüğü zaman iyilikle karşılık verir. İyilikle muamele gördüğü zaman iyilikle karşılık verir.

Peygamber Efendimiz; "Asıl güzel ahlâk nedir?" diyor. Peygamber Efendimiz; "Asıl güzel ahlâk nedir?" diyor.

"Kötüye karşı iyilik yapmak." Er kişinin işi budur."Kötüye karşı iyilik yapmak."

Er kişinin işi budur.
Kötülüğe kötülükle mukabele etmek her kişinin kârı; kötülüğe iyilikle mukabele etmek er kişinin kârı. Kötülüğe kötülükle mukabele etmek her kişinin kârı; kötülüğe iyilikle mukabele etmek er kişinin kârı.

Demek ki ahlakî, içtimâî davranışlarımızda da bu akıl, bu mantık, bu zihniyet olması lazım. Demek ki ahlakî, içtimâî davranışlarımızda da bu akıl, bu mantık, bu zihniyet olması lazım.

"Birisi bana iyilik yaparsa ben de iyilik yaparım da, o bana kötülük yaparsa elime geçmesin;"Birisi bana iyilik yaparsa ben de iyilik yaparım da, o bana kötülük yaparsa elime geçmesin; ciğerini sökerim, postunu yere sererim, etini kıyma yaparım, canına okurum!" Olmadı! ciğerini sökerim, postunu yere sererim, etini kıyma yaparım, canına okurum!"

Olmadı!

Hakiki derviş, kötülüğe de iyilikle mukabele etmeyi öğrenecek. Feleğin çemberinden geçmiş olacak,Hakiki derviş, kötülüğe de iyilikle mukabele etmeyi öğrenecek. Feleğin çemberinden geçmiş olacak, her durumda hâlini korumasını, güzel hâlini bozmamasını bilecek. her durumda hâlini korumasını, güzel hâlini bozmamasını bilecek.

Kâle ve enşedene'n-Nûriyyü. Kâle ve enşedene'n-Nûriyyü.

Bir şiiri geldi. Bir şiiri geldi. "Bu mübarekler duygularını güzel bir ifade vasıtası olan, şiiri kullanmışlardır." demiştik."Bu mübarekler duygularını güzel bir ifade vasıtası olan, şiiri kullanmışlardır." demiştik. Şair ruhludurlar. Zaten şairlik de, şair ruhluluk da duyguların coşkunluğundan gelen bir şey.Şair ruhludurlar. Zaten şairlik de, şair ruhluluk da duyguların coşkunluğundan gelen bir şey. Şiiri kullanırlar.Şiiri kullanırlar. Muradlarını, meramlarını, zevklerini, arzularını, aşklarını, şevklerini bazen şiirle ifade ederler. Muradlarını, meramlarını, zevklerini, arzularını, aşklarını, şevklerini bazen şiirle ifade ederler.

Ebü'l Hüseyin en- Nûrî hazretlerinin hayatını okurken de bir çok şiirle karşılaştık.Ebü'l Hüseyin en- Nûrî hazretlerinin hayatını okurken de bir çok şiirle karşılaştık. Şimdi son şiirini okuyoruz, çünkü bölüm bitiyor. Şimdi son şiirini okuyoruz, çünkü bölüm bitiyor.

Ve kem rumtü emran hırte lî fî insırâfihî, fe lâ zilte bî minnî eberra ve erhamâ,Ve kem rumtü emran hırte lî fî insırâfihî, fe lâ zilte bî minnî eberra ve erhamâ, azemtü alâ ellâ ühısse bi hâtırin, ale'l-kalbi illâ künte ente'l-mukaddemâ. azemtü alâ ellâ ühısse bi hâtırin, ale'l-kalbi illâ künte ente'l-mukaddemâ.

Ve kem rumtü emran hırte lî fî insırâfihî. Ve kem rumtü emran hırte lî fî insırâfihî. "Nice işte ben ayrılıp gitmek istiyorum, sen bana onu yaptırıyorsun." "Nice işte ben ayrılıp gitmek istiyorum, sen bana onu yaptırıyorsun." Fe lâ zilte. "Daima." Bî minnî. "Bana benden."" Fe lâ zilte. "Daima." Bî minnî. "Bana benden."" Eberra ve erhamâ. "Daha iyilik yapıcısın, daha merhametlisin." Eberra ve erhamâ. "Daha iyilik yapıcısın, daha merhametlisin."

"Aslında ben bir şeyden ayrılıp gitmek istiyorum; 'Oraya gitme, gel.' diyorsun."Aslında ben bir şeyden ayrılıp gitmek istiyorum; 'Oraya gitme, gel.' diyorsun. Aksini bana yaptırıyorsun. Bana benden daha iyilik yapıcı, daha merhametlisin yâ Rabbi!" Aksini bana yaptırıyorsun. Bana benden daha iyilik yapıcı, daha merhametlisin yâ Rabbi!"

Bazen insan, nefsinin arzusu olarak, gönlünün isteği olarak, bir şeyi yapmak ister.Bazen insan, nefsinin arzusu olarak, gönlünün isteği olarak, bir şeyi yapmak ister. Allah da o işi yaptırmaz.Allah da o işi yaptırmaz. Ama nedendir?Ama nedendir? Aslında o senin yapmak istediğin işte şer vardır, Allah'ın yaptırdığı işte hayır vardır.Aslında o senin yapmak istediğin işte şer vardır, Allah'ın yaptırdığı işte hayır vardır. Allah hayırlısını yaptırıyor ama sana, keyfine ters gelir.Allah hayırlısını yaptırıyor ama sana, keyfine ters gelir. "Hay Allah! Bu işim neden olmadı?" diye üzülürsün. "Hay Allah! Bu işim neden olmadı?" diye üzülürsün.

Nasıl bir misal verelim? Nasıl bir misal verelim?

Mesela bir arabaya, bir vasıtaya bineceksin, "Yetişeceğim." diye pür telaş, kan ter içinde gidiyorsun,Mesela bir arabaya, bir vasıtaya bineceksin, "Yetişeceğim." diye pür telaş, kan ter içinde gidiyorsun, vasıta kalkıyor, yetişemiyorsun. 'Eyvah, kaçırdım.' diye üzülüyorsun. Maksadın yetişip binmekti.vasıta kalkıyor, yetişemiyorsun. 'Eyvah, kaçırdım.' diye üzülüyorsun. Maksadın yetişip binmekti. Fakat biraz sonra duyuyorsun ki o araç kaza yapmış, yanmış, içindeki on yedi kişi ölmüş. Fakat biraz sonra duyuyorsun ki o araç kaza yapmış, yanmış, içindeki on yedi kişi ölmüş.

O zaman ne diyorsun? "Aman iyi ki binmemişim. Demek ki binmememde hayır varmış;O zaman ne diyorsun?

"Aman iyi ki binmemişim. Demek ki binmememde hayır varmış;
Allah beni yaşatacakmış da, ondan bindirmemiş, arabayı ondan kaçırtmış." Allah beni yaşatacakmış da, ondan bindirmemiş, arabayı ondan kaçırtmış."

Ebü'l Hüseyin en- Nûrî hazretleri şiirinde diyor ki; Ebü'l Hüseyin en- Nûrî hazretleri şiirinde diyor ki;

"Ben nice işten ayrılmak istiyorum; sen bana oraya gelmeyi nasip ediyorsun,"Ben nice işten ayrılmak istiyorum; sen bana oraya gelmeyi nasip ediyorsun, onu tercih ediyorsun, yaptırıyorsun. Gitmek istediğim yere getirtiyorsun, onu tercih ediyorsun, yaptırıyorsun. Gitmek istediğim yere getirtiyorsun, görüyorum ki bana benden daha iyilik sever, daha merhametlisin yâ Rabbi!" görüyorum ki bana benden daha iyilik sever, daha merhametlisin yâ Rabbi!"

Öyledir; Allahu Teâlâ hazretlerinin yaptığı her şey, senin hakkında mutlaka daha hayırlıdır. Öyledir; Allahu Teâlâ hazretlerinin yaptığı her şey, senin hakkında mutlaka daha hayırlıdır.

el-Hayrü fî mahtarahu'llâh. "Allah'ın sana seçtiğinde hayır vardır." el-Hayrü fî mahtarahu'llâh. "Allah'ın sana seçtiğinde hayır vardır."

Sen ne olmak istiyordun, Allah sana hangi mesleği nasip etti?Sen ne olmak istiyordun, Allah sana hangi mesleği nasip etti? Sen kiminle evlenmek istiyordun, Allah seni kiminle evlendirdi?Sen kiminle evlenmek istiyordun, Allah seni kiminle evlendirdi? Sen hangi işi tutmak istiyordun, Allah sana hangi işi nasip etti?Sen hangi işi tutmak istiyordun, Allah sana hangi işi nasip etti? Bazen insanın arzusuyla, gerçekleşen hadise farklı olur. Bil ki onda bir hayır vardır. Bazen insanın arzusuyla, gerçekleşen hadise farklı olur. Bil ki onda bir hayır vardır.

Azemtü alâ ellâ ühısse bi hâtırin ale'l-kalbi illâ künte ente'l-mukaddemâ.Azemtü alâ ellâ ühısse bi hâtırin ale'l-kalbi illâ künte ente'l-mukaddemâ. "Hatırıma bir hayal, bir hatıra, bir düşünce geldiği zaman ilk önce seni düşünmeye azmettim,"Hatırıma bir hayal, bir hatıra, bir düşünce geldiği zaman ilk önce seni düşünmeye azmettim, karar verdim; yemin ediyorum, öyle yapacağım." karar verdim; yemin ediyorum, öyle yapacağım."

Veyahut bu mâzi sîgasıyla; Veyahut bu mâzi sîgasıyla;

"Hatırıma bir şey, gönlüme bir hatıra, bir hayal, bir düşünce gelmiş onu hissetmişsem"Hatırıma bir şey, gönlüme bir hatıra, bir hayal, bir düşünce gelmiş onu hissetmişsem o ilk önce sen olmalısın, ilk önce seni düşünmeliyim;o ilk önce sen olmalısın, ilk önce seni düşünmeliyim; senden önce başka bir şeyi düşünmemeye karar verdim, azmettim." demek oluyor. senden önce başka bir şeyi düşünmemeye karar verdim, azmettim." demek oluyor.

Bir insan, işin başında her şeyden önce Allah'ı düşünürse ne yapmış olur? Çok isabetli davranmış olur,Bir insan, işin başında her şeyden önce Allah'ı düşünürse ne yapmış olur? Çok isabetli davranmış olur, O'nun rızasını düşünmüş olur, o işte sevap kazanır. O'nun rızasını düşünmüş olur, o işte sevap kazanır.

Onun için biz, her işin başında ne yapıyoruz? Besmele çekiyoruz. Onun için biz, her işin başında ne yapıyoruz?

Besmele çekiyoruz.

Bu, Allah'ı hatırlamaktır. Bir müslümanın her işte niyet etmesi vardır.Bu, Allah'ı hatırlamaktır. Bir müslümanın her işte niyet etmesi vardır. Namazda niyet ediyoruz, oruçta niyet ediyoruz, her şeyde niyet ediyoruz.Namazda niyet ediyoruz, oruçta niyet ediyoruz, her şeyde niyet ediyoruz. Niyet de işin başında bir hatırlamadır.Niyet de işin başında bir hatırlamadır. Hem besmele hem de niyet o işin sevaplı olmasını, âhiret bakımından kazançlı olmasını sağlıyor.Hem besmele hem de niyet o işin sevaplı olmasını, âhiret bakımından kazançlı olmasını sağlıyor. Her işimizin başında besmeleyi çekeceğiz.Her işimizin başında besmeleyi çekeceğiz. Allah'ın hayrını, rızasını düşüneceğiz ve iyi şeyler yapmaya niyet edeceğiz.Allah'ın hayrını, rızasını düşüneceğiz ve iyi şeyler yapmaya niyet edeceğiz. O zaman ne yapsak, her işimiz bize sevap kaynağı olur. Uyusak bile sevap olur. O zaman ne yapsak, her işimiz bize sevap kaynağı olur. Uyusak bile sevap olur.

Bu da ikinci beyitte; "İlk önce seni düşünüceğim." diye yemin ediyor.Bu da ikinci beyitte; "İlk önce seni düşünüceğim." diye yemin ediyor. "Azmettim, yemin ediyorum böyle bir şeyi kararlaştırdım." diyor."Azmettim, yemin ediyorum böyle bir şeyi kararlaştırdım." diyor. Biz de inşaallah her işimizde öncelikle Allah'ı celle celalühû düşünelim;Biz de inşaallah her işimizde öncelikle Allah'ı celle celalühû düşünelim; ondan sonra işimizi Allah'ın rızasına göre yapalım. ondan sonra işimizi Allah'ın rızasına göre yapalım.

Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri alim mutasavvıflardan çok kıymetli bir kimse idi,Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri alim mutasavvıflardan çok kıymetli bir kimse idi, hayatını okumuştuk. hayatını okumuştuk.

Ve uhdıra'n-Nûriyyü meclisen li's-sultân, fe-kâle lehû min eyne te'külûn,Ve uhdıra'n-Nûriyyü meclisen li's-sultân, fe-kâle lehû min eyne te'külûn, fe-kâle lesnâ na'rifü'l-esbâb, elletî tüsteclebü bihe'l-erzâk, nahnü kavmün müdebberûn. fe-kâle lesnâ na'rifü'l-esbâb, elletî tüsteclebü bihe'l-erzâk, nahnü kavmün müdebberûn.

"Ebü'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri, sultanın bulunduğu bir meclise götürülmüş." "Ebü'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri, sultanın bulunduğu bir meclise götürülmüş." Fe-kâle lehû. "Sultan, Ebü'l Hüseyin en-Nûrî hazretlerine sormuş:" Fe-kâle lehû. "Sultan, Ebü'l Hüseyin en-Nûrî hazretlerine sormuş:" Min eyne te'külûn.Min eyne te'külûn. "Nereden yiyorsunuz, maişetinizi nereden sağlıyorsunuz, kazancınız nereden geliyor?""Nereden yiyorsunuz, maişetinizi nereden sağlıyorsunuz, kazancınız nereden geliyor?" Yeme içmenizi sağlayan gelirler nereden geliyor? Yeme içmenizi sağlayan gelirler nereden geliyor?

Ona cevaben demiş ki; Ona cevaben demiş ki;

Fe-kâle lesnâ na'rifü'l-esbâb. "Biz sebepleri bilmeyiz, sebepleri bilen, gören biz değiliz." Fe-kâle lesnâ na'rifü'l-esbâb. "Biz sebepleri bilmeyiz, sebepleri bilen, gören biz değiliz."

İşte bir yerden geliyor, oluyor, elhamdülillah. İşte bir yerden geliyor, oluyor, elhamdülillah.

Elletî tüsteclebü bihe'l-erzâk.Elletî tüsteclebü bihe'l-erzâk. "Biz rızıkların kazanılmasına sebep olan araçları bilmeyiz." "Biz rızıkların kazanılmasına sebep olan araçları bilmeyiz." Nahnü kavmün müdebberûn. "Biz işleri görülüp, kayırılan insanlarız." Nahnü kavmün müdebberûn. "Biz işleri görülüp, kayırılan insanlarız."

"'Biz bir sebep peşinde koşup da rızık arayacağız.' diye çırpınmadan,"'Biz bir sebep peşinde koşup da rızık arayacağız.' diye çırpınmadan, Allahu Teâlâ hazretleri bize veriyor.Allahu Teâlâ hazretleri bize veriyor. Annesi nasıl yuvadaki uçmayan, çalışmayan kuşu, yavrusunu yiyeceği getirip ağzına koyarak besliyorsa Annesi nasıl yuvadaki uçmayan, çalışmayan kuşu, yavrusunu yiyeceği getirip ağzına koyarak besliyorsa biz de öyle; işi Allah tarafından görülen insanlardanız." demiş. biz de öyle; işi Allah tarafından görülen insanlardanız." demiş.

Tasavvufta insanın kendisinin elinin emeğiyle geçinmesi asıldır.Tasavvufta insanın kendisinin elinin emeğiyle geçinmesi asıldır. Onun için bir çoğu meslek sahibidir, çalışmışlardır, emekleriyle kazanmışlar;Onun için bir çoğu meslek sahibidir, çalışmışlardır, emekleriyle kazanmışlar; ondan yemişler ve başkasına da yedirmişlerdir.ondan yemişler ve başkasına da yedirmişlerdir. Kimisi de tamamen Allahu Teâla hazretlerine teslim olmuştur.Kimisi de tamamen Allahu Teâla hazretlerine teslim olmuştur. Allahu Teâlâ hazretleri onlara bazen keramet yoluyla da ihsân ediyor.Allahu Teâlâ hazretleri onlara bazen keramet yoluyla da ihsân ediyor. İstediği yerde sofra kuruluyor, yiyorlar içiyorlar. Belki böyle demek istiyor. İstediği yerde sofra kuruluyor, yiyorlar içiyorlar. Belki böyle demek istiyor.

Bundan sonraki mübarek zâtın hayatına doğru bir sayfa açarak onu okumaya başlayalım. Bundan sonraki mübarek zâtın hayatına doğru bir sayfa açarak onu okumaya başlayalım.

Bu şahıs Ebû Osman el-Hîrî en-Nîsâbûrî. Künyesi Ebû Osman.Bu şahıs Ebû Osman el-Hîrî en-Nîsâbûrî. Künyesi Ebû Osman. "Ebu" lu kelimelere "künye" deniliyordu, biliyorsunuz, "Osman'ın babası" demek. "Ebu" lu kelimelere "künye" deniliyordu, biliyorsunuz, "Osman'ın babası" demek.

Hîrî, el-Hîrî noktasız ha ve uzun î ile Hîrî, en Nîsâbûrî. Bu da ikinci bir ism-i nisbe. Hîrî, el-Hîrî noktasız ha ve uzun î ile Hîrî, en Nîsâbûrî. Bu da ikinci bir ism-i nisbe.

Bu zât-ı muhteremin asıl adı neymiş? Bu zât-ı muhteremin asıl adı neymiş?

Minhüm ve minhüm Ebû Osmâne Saîdü'bnü İsmâîle'bni Saîdi'bni Mansûri'l HîriyyüMinhüm ve minhüm Ebû Osmâne Saîdü'bnü İsmâîle'bni Saîdi'bni Mansûri'l Hîriyyü en Neysâbûriyyü ve aslühû mine'r-rey. en Neysâbûriyyü ve aslühû mine'r-rey.

Yazar, Sülemî hazretleri bu mübarek şahısları anlatıyordu. Yazar, Sülemî hazretleri bu mübarek şahısları anlatıyordu. "Onlardan birisi de Ebû Osman'dır." "Onlardan birisi de Ebû Osman'dır."

Osman kelimesi, gayr-ı munsarif olduğu için üstünlüdürOsman kelimesi, gayr-ı munsarif olduğu için üstünlüdür ama muzafun ileyh olduğu için mahallen mecrurdur, Ebu Osmâne.ama muzafun ileyh olduğu için mahallen mecrurdur, Ebu Osmâne. Başka kelime olsaydı, muzafun ileyh olduğundan orada başka hareke görecektiniz. Başka kelime olsaydı, muzafun ileyh olduğundan orada başka hareke görecektiniz.

Ebû Osmâne Saîdü'bnü İsmâîle'bni Saîdi'bni Mansûri'l-Hîrî. Ebû Osmâne Saîdü'bnü İsmâîle'bni Saîdi'bni Mansûri'l-Hîrî.

Büyük dedesinin ismi Mansur'muş. Onun oğlu Saîd, bu zâtın dedesi;Büyük dedesinin ismi Mansur'muş. Onun oğlu Saîd, bu zâtın dedesi; onun oğlu İsmail, Ebû Osman'ın babası. onun oğlu İsmail, Ebû Osman'ın babası.

Ebu Osman'ın adı da Saîd imiş. Adı Saîd, künyesi Ebû Osman. Hîrî. Ebu Osman'ın adı da Saîd imiş. Adı Saîd, künyesi Ebû Osman.

Hîrî.

Hîrî, ha harfinin noktasız olanıyla, cim gibi olup noktasız olan ha ile. Hîrî, ha harfinin noktasız olanıyla, cim gibi olup noktasız olan ha ile.

Niye böyle söylüyoruz? Buraya gelmeden önce bazı kitapları karıştırdım;Niye böyle söylüyoruz?

Buraya gelmeden önce bazı kitapları karıştırdım;
bu mübareklerin hayatlarını okuyanlar, yazanlar Türkçe kitaplara nakledenler oluyor; bu mübareklerin hayatlarını okuyanlar, yazanlar Türkçe kitaplara nakledenler oluyor; bunu "Hayri" diye okumuşlar. Ebû Osman el Hayrî diye okumuşlar; yanlış. bunu "Hayri" diye okumuşlar. Ebû Osman el Hayrî diye okumuşlar; yanlış. Hîrî olacak. Biraz sonra neden olduğunu söyleyeceğim. Hîrî olacak. Biraz sonra neden olduğunu söyleyeceğim.

Aslında eski medeniyetimizde "Hayri" diye bir kelime de var.Aslında eski medeniyetimizde "Hayri" diye bir kelime de var. İçinizden belki bazı kişilerin de adı Hayri olabilir ama o hı harfi iledir. Bu Hîrî. İçinizden belki bazı kişilerin de adı Hayri olabilir ama o hı harfi iledir. Bu Hîrî.

Hîrî ne demek? "Hîre şehrine mensup" demek. Hîrî ne demek?

"Hîre şehrine mensup" demek.

Hîre şehri neredeymiş? Hîre şehri neredeymiş?

İki tane Hîre şehri var: Birisi Kûfe'ye yakın olan Kûfe civarında,İki tane Hîre şehri var:

Birisi Kûfe'ye yakın olan Kûfe civarında,
Bağdat'ın güneyinde bulunan Irak'da olan Hîre şehri.Bağdat'ın güneyinde bulunan Irak'da olan Hîre şehri. Burası İslâm'dan önceki Arapların önemli bir şehriydi.Burası İslâm'dan önceki Arapların önemli bir şehriydi. Burada Arapların kabilelerinin reisi olan hükümdarlar otururdu. Burada Arapların kabilelerinin reisi olan hükümdarlar otururdu. Hîre, Kûfe şehrine yakın bir şehir. Suriye'de Gassâniler vardı;Hîre, Kûfe şehrine yakın bir şehir. Suriye'de Gassâniler vardı; bu Hîre şehrinde başka Arap hükümdarları vardı. Eski, mühim bir şehirdir. bu Hîre şehrinde başka Arap hükümdarları vardı. Eski, mühim bir şehirdir.

Bir Hîre de Nîsâbur'da var. Nîsâbûr veya Nîşâpur şehri; o da Horasanda.Bir Hîre de Nîsâbur'da var. Nîsâbûr veya Nîşâpur şehri; o da Horasanda. Birisi Irak'ta, birisi İran'ın kuzey doğusunda; arada çok uzun mesafe var. Birisi Irak'ta, birisi İran'ın kuzey doğusunda; arada çok uzun mesafe var.

Onun için Ebü'l Osman Hîrî en Nîsâbûrî demiş.Onun için Ebü'l Osman Hîrî en Nîsâbûrî demiş. "Irak'taki Hîre şehrine ait sanmasınlar." diye, bir de arkasına en-Nîsâbûrî demiş."Irak'taki Hîre şehrine ait sanmasınlar." diye, bir de arkasına en-Nîsâbûrî demiş. Nîsâbûrlu, Hîreli Ebû Osman demek. "Sakın Iraklı anlamayın." demiş oluyor. Nîsâbûrlu, Hîreli Ebû Osman demek. "Sakın Iraklı anlamayın." demiş oluyor.

Hocam, iki tane şehir aynı isimde, böyle şey olur mu? Oluyor.Hocam, iki tane şehir aynı isimde, böyle şey olur mu? Oluyor. Mesela benim Çanakkale'deki köyümün bağlı olduğu kasabanın adı Ayvacık'tır.Mesela benim Çanakkale'deki köyümün bağlı olduğu kasabanın adı Ayvacık'tır. Bunun dışında kaç tane Ayvacık var. Karadeniz'de, Trakya'da Ayvacık var.Bunun dışında kaç tane Ayvacık var. Karadeniz'de, Trakya'da Ayvacık var. Dörtyol. Kaç tane Dörtyol var. Ereğli. Kaç tane Ereğli var.Dörtyol. Kaç tane Dörtyol var. Ereğli. Kaç tane Ereğli var. Marmara Ereğlisi, İzmit'in karşısında Ereğli, Konya'nın Ereğlisi, Karadeniz'in Ereğlisi. Marmara Ereğlisi, İzmit'in karşısında Ereğli, Konya'nın Ereğlisi, Karadeniz'in Ereğlisi.

Başka isim yok mu? Başka isim yok mu?

Bunun tarihi oluşumunun sebepleri var; işte böyle şeyler olabiliyor.Bunun tarihi oluşumunun sebepleri var; işte böyle şeyler olabiliyor. Çeşitli yerlerde aynı isimle şehirler olabiliyor.Çeşitli yerlerde aynı isimle şehirler olabiliyor. Türkiye'de bir Taşkent var, Orta Asya'da bir Taşkent var. Türkiye'de bir Taşkent var, Orta Asya'da bir Taşkent var. Türkiye'de Horasan kasabası var, Orta Asya'da bir Horasan var.Türkiye'de Horasan kasabası var, Orta Asya'da bir Horasan var. İstanbul'da bir Yenibosna var; bir de Balkanlar'da Bosna var.İstanbul'da bir Yenibosna var; bir de Balkanlar'da Bosna var. Çeşitli sebeplerden böyle ortak isimler olabiliyor. Çeşitli sebeplerden böyle ortak isimler olabiliyor.

Ebû Osman Nîsâbûr'daki Hîre'ye mensup. Ebû Osman Nîsâbûr'daki Hîre'ye mensup.

Ve aslühü mine'r-rey. "-Bu zât-ı muhteremin- aslı Rey şehrindenmiş." Ve aslühü mine'r-rey. "-Bu zât-ı muhteremin- aslı Rey şehrindenmiş."

Rey şehri neresiydi? Rey şehri neresiydi?

Rey şehri, İran'ın şimdiki başşehri olan Tahran'ın, bir mahallesi. Tahran'ın yakınında idi.Rey şehri, İran'ın şimdiki başşehri olan Tahran'ın, bir mahallesi. Tahran'ın yakınında idi. Bu Ebû Osman o civardanmış. Bu Ebû Osman o civardanmış. Sonra biraz daha şarka gitmiş, Nîsâbûr şehrine gitmiş. Sonra biraz daha şarka gitmiş, Nîsâbûr şehrine gitmiş. O civarda ailesi yerleşmiş. Hîre'de doğmuş. Aslı Rey'den, Rey şehrine mensup. O civarda ailesi yerleşmiş. Hîre'de doğmuş. Aslı Rey'den, Rey şehrine mensup.

Nasıl deniliyordu? Râzî, ne kadar değişik geliyor. Nasıl deniliyordu?

Râzî, ne kadar değişik geliyor.

"Hîre'ye mensup, Hîrî" deniliyor, Nîsâbûr'a mensup "Nîsâbûrî" deniliyor,"Hîre'ye mensup, Hîrî" deniliyor, Nîsâbûr'a mensup "Nîsâbûrî" deniliyor, Konya'ya mensup "Konevî" deniliyor, Rey şehrine mensup "Râzî" deniliyor. Konya'ya mensup "Konevî" deniliyor, Rey şehrine mensup "Râzî" deniliyor.

Sahibe kadîmen Yahya'bne Muâze'r-RâziyyeSahibe kadîmen Yahya'bne Muâze'r-Râziyye ve Şâhe'bne Şücâa'l- Kirmâniyye sümme rahale ilâ Neysâbûr,ve Şâhe'bne Şücâa'l- Kirmâniyye sümme rahale ilâ Neysâbûr, ilâ Ebî Hafsın ve sahibehû ve ehaze anhü tarîkatehû. ilâ Ebî Hafsın ve sahibehû ve ehaze anhü tarîkatehû.

"Bu Ebu'l-Osman el-Hîrî evvelce Yahya b. Muâz er-Râziyye ile arkadaşlık etti; onun sohbetinde bulundu. "Bu Ebu'l-Osman el-Hîrî evvelce Yahya b. Muâz er-Râziyye ile arkadaşlık etti; onun sohbetinde bulundu.

Sahibe, "İstifade etmek için arkadaşlık etti." demek. Sahibe, "İstifade etmek için arkadaşlık etti." demek.

Yahya b. Muâz er-Râzî nereliymiş? Rey şehrindenmiş.Yahya b. Muâz er-Râzî nereliymiş? Rey şehrindenmiş. İlk önce Rey şehrinden olan Yahya b. Muâz ile sohbeti olmuş; onun meclislerine devam etmiş. İlk önce Rey şehrinden olan Yahya b. Muâz ile sohbeti olmuş; onun meclislerine devam etmiş.

Ve Şâhe'bni Şücâa'l Kirmânî. "Kirmanlı Şahi'bni Şücâa ile onların sohbetinde bulunmuş"Ve Şâhe'bni Şücâa'l Kirmânî. "Kirmanlı Şahi'bni Şücâa ile onların sohbetinde bulunmuş" Sümme rahale ilâ Neysûbûr. "Sonra Nişâbur şehrine göçmüş." Sümme rahale ilâ Neysûbûr. "Sonra Nişâbur şehrine göçmüş."

Eskiden ilim öğrenmek, yetişmek için böyle şehirden şehre giderlerdi.Eskiden ilim öğrenmek, yetişmek için böyle şehirden şehre giderlerdi. Ebû Hafs El Haddâd da onun yanında gitmiş. Ebû Hafs El Haddâd da onun yanında gitmiş.

Ve sahibehû. "Onun sohbetine iltihak etti, ondan dersler dinlemeye başladı."Ve sahibehû. "Onun sohbetine iltihak etti, ondan dersler dinlemeye başladı." Ve ehaze anhü tarîkatehû. "Tarikatini oradan aldı, oradan el aldı. Ve ehaze anhü tarîkatehû. "Tarikatini oradan aldı, oradan el aldı. Tarikat elini Ebu Hafs'dan aldı." Ve fi vaktihî. "Ebû Osman el-Hîrî'nin yaşadığı zamanda"Tarikat elini Ebu Hafs'dan aldı." Ve fi vaktihî. "Ebû Osman el-Hîrî'nin yaşadığı zamanda" Min evhadi'l-meşâyihi fî sîretihî. "Ebû Osman el-Hîrî hazretleri yaşamı, iç dünyası itibariyleMin evhadi'l-meşâyihi fî sîretihî. "Ebû Osman el-Hîrî hazretleri yaşamı, iç dünyası itibariyle şeyhlerin yegânesi idi, bir tane idi. Çok eşsiz muhteşem bir zâttı."şeyhlerin yegânesi idi, bir tane idi. Çok eşsiz muhteşem bir zâttı." Ve minhü'n-teşera tarîkatü't-tasavvufu bi Neysâbûr.Ve minhü'n-teşera tarîkatü't-tasavvufu bi Neysâbûr. "Nişâbur'da tasavvuf bundan doğdu, yayıldı." "Nişâbur'da tasavvuf bundan doğdu, yayıldı."

Bu mübarekler Horasan'da Nîşâbur'da bu işleri pişirdiler, olgunlaştırdılar,Bu mübarekler Horasan'da Nîşâbur'da bu işleri pişirdiler, olgunlaştırdılar, yetiştiler, talebe yetiştirdiler. Bunun sonucu ne oldu? yetiştiler, talebe yetiştirdiler.

Bunun sonucu ne oldu?

Bunun sonucu Anadolu'nun fethi oldu, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu oldu,Bunun sonucu Anadolu'nun fethi oldu, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu oldu, müslümanların büyük devletler kurup, büyük zaferler kazanması oldu.müslümanların büyük devletler kurup, büyük zaferler kazanması oldu. Horasan'da yetiştiler, olgunlaştılar, Horasan erenleri oldular. Horasan'da yetiştiler, olgunlaştılar, Horasan erenleri oldular.

Bir mübarek çıktı. Kim? Bir mübarek çıktı.

Kim?

Ahmed Yesevî hazretleri. "Hadi bakalım Anadolu tarafına..." diye yönlendirdi. Ahmed Yesevî hazretleri.

"Hadi bakalım Anadolu tarafına..." diye yönlendirdi.

Horasan'dan yetişen o ilim irfan kaynayan mânevî ilimler,Horasan'dan yetişen o ilim irfan kaynayan mânevî ilimler, güldür güldür Horasan'dan Anadolu tarafına aktı.güldür güldür Horasan'dan Anadolu tarafına aktı. Bu tarafların ârifleri yetişti.Bu tarafların ârifleri yetişti. Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmîler, vesaire, ondan sonra tüm ahali tertemiz, sapasağlam,Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmîler, vesaire, ondan sonra tüm ahali tertemiz, sapasağlam, Allah'a tevekkül eden, mübarek insanlar olarak yetiştiler. Allah'a tevekkül eden, mübarek insanlar olarak yetiştiler.

Allah yolunda canını veren, Allah'ın dinine en güzel şekilde hizmet eden,Allah yolunda canını veren, Allah'ın dinine en güzel şekilde hizmet eden, en kıymeti vasıflara sahip insanlar imparatorlukları, devlet-i aliyyeleri kurdular.en kıymeti vasıflara sahip insanlar imparatorlukları, devlet-i aliyyeleri kurdular. Onlar sebep oldu. Bütün bunlar, onların çalışmaları, öğretmeleri ile oldu.. Onlar sebep oldu. Bütün bunlar, onların çalışmaları, öğretmeleri ile oldu..

Nişâbur'da tarikat bu zâttan intişar etti, yayıldı. Nişâbur'dan Türkiye'ye kim gelmiş? Nişâbur'da tarikat bu zâttan intişar etti, yayıldı.

Nişâbur'dan Türkiye'ye kim gelmiş?

Hacı Bektâş-i Velî gelmiş, Nişâburlu. Büyük tesiri olan bir şahıs. Hacı Bektâş-i Velî gelmiş, Nişâburlu. Büyük tesiri olan bir şahıs.

Nişâbur'a yakın Merv şehrinden kim geldi? Nişâbur'a yakın Merv şehrinden kim geldi?

Mevlânâ hazretleri geldi; o da Osmanlı Devleti'nin mânevî temellerini hazırlayan çok büyük bir şahıs.Mevlânâ hazretleri geldi; o da Osmanlı Devleti'nin mânevî temellerini hazırlayan çok büyük bir şahıs. Daha başka çok büyük şahıslar geldiler. İsimleri pek çok. Daha başka çok büyük şahıslar geldiler. İsimleri pek çok.

Semi'tü Abdallahi'bne Muhammedi'bni Abdirrahmani'r-Râziyye yekûl.Semi'tü Abdallahi'bne Muhammedi'bni Abdirrahmani'r-Râziyye yekûl. "Yazarımız 'Rey şehrinden, Abdurrahman oğlu Muhammed oğlu Abdullah'tan işittim ki' diyor.""Yazarımız 'Rey şehrinden, Abdurrahman oğlu Muhammed oğlu Abdullah'tan işittim ki' diyor." Lakîtü'l-Cüneyde. "Cüneyd-i Bağdâdî ile karşılaştım, tanıştım, görüştüm."Lakîtü'l-Cüneyde. "Cüneyd-i Bağdâdî ile karşılaştım, tanıştım, görüştüm." Ve ruveymâ. "Ruveym hazretleri ile tanıştım, görüştüm."Ve ruveymâ. "Ruveym hazretleri ile tanıştım, görüştüm." Ve Yûsüfe'bne'l-Hüseyn."Hüseyin oğlu Yusuf'la görüştüm."Ve Yûsüfe'bne'l-Hüseyn."Hüseyin oğlu Yusuf'la görüştüm." Ve Muhammede'bne Fazl. "Fazl oğlu Muhammed ile görüştüm."Ve Muhammede'bne Fazl. "Fazl oğlu Muhammed ile görüştüm." Ve Ebâ Aliyyini'l-Cûzcâniyye. "Cüzzecanlı Ebû Ali ile görüştüm."Ve Ebâ Aliyyini'l-Cûzcâniyye. "Cüzzecanlı Ebû Ali ile görüştüm." Ve gayrühum mine'l meşâyihı. "Büyük şeyhlerden bunlar ve daha başkalarıyla görüştüm,Ve gayrühum mine'l meşâyihı. "Büyük şeyhlerden bunlar ve daha başkalarıyla görüştüm, tanıştım, sohbetlerinde bulundum." tanıştım, sohbetlerinde bulundum." Fe lem erâ ehaden a'rafe bi't-tarîki ila'l-lâhe azze ve celle min Ebî Osmân.Fe lem erâ ehaden a'rafe bi't-tarîki ila'l-lâhe azze ve celle min Ebî Osmân. "Azîz ve Celîl olan Allah'a giden yolu, Ebû Osman'dan daha iyi bilenini görmedim."Azîz ve Celîl olan Allah'a giden yolu, Ebû Osman'dan daha iyi bilenini görmedim. Hepsini tanıdım; bana göre en iyi bileni bu zât." diyor. Hepsini tanıdım; bana göre en iyi bileni bu zât." diyor.

Demek ki çok mühim şahısları okuyoruz. Demek ki çok mühim şahısları okuyoruz.

Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî de çok büyük bir zâttı,Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî de çok büyük bir zâttı, Ebü'l Osman-ı Hîrî de aynı şekilde çok yüksek vasıfları olan bir insanmış. Ebü'l Osman-ı Hîrî de aynı şekilde çok yüksek vasıfları olan bir insanmış.

Cüneyd-i Bağdâdî ile mukayese edilmek! Ne demek? Çok büyük bir sûfî imiş. Cüneyd-i Bağdâdî ile mukayese edilmek!

Ne demek?

Çok büyük bir sûfî imiş.

Mâte Ebû Osmân bi Neysâbûra.Mâte Ebû Osmân bi Neysâbûra. "Ebû Osman Nişâbûr şehrinde, aslı Neyşâpur'dur, Arapça'da pe harfi yok,"Ebû Osman Nişâbûr şehrinde, aslı Neyşâpur'dur, Arapça'da pe harfi yok, Araplar onun için 'Neysâbûr' diyor. Nîşâbûr şehrinde öldü." Araplar onun için 'Neysâbûr' diyor. Nîşâbûr şehrinde öldü."

Hangi sene? Senete semânîne ve tis'îne ve mieteyn. "298 senesinde." Hangi sene?

Senete semânîne ve tis'îne ve mieteyn. "298 senesinde."

Ve kezâlike semi'tü Muhammede'bne Ahmede'bni Hamdân yezküru zâlike.Ve kezâlike semi'tü Muhammede'bne Ahmede'bni Hamdân yezküru zâlike. "Hamdan oğlu Ahmet oğlu Muhammed'den de böyle işittim.""Hamdan oğlu Ahmet oğlu Muhammed'den de böyle işittim." Yezkürü zâlike. "Bu tarihte öldüğünü o da söylüyordu."Yezkürü zâlike. "Bu tarihte öldüğünü o da söylüyordu." Ve kâle salleytü aleyhi. "Hatta ben namazında da bulundum." demiş. Ve kâle salleytü aleyhi. "Hatta ben namazında da bulundum." demiş.

298 tarihinde vefat etmiş olan bir mübarek zâtın hayatıyla ilgili bilgilere başladık.298 tarihinde vefat etmiş olan bir mübarek zâtın hayatıyla ilgili bilgilere başladık. Sayfa tamamlandı. Sağ olursak, selamette olursak, Allah nasip ederse,Sayfa tamamlandı. Sağ olursak, selamette olursak, Allah nasip ederse, bu mübarek zâtın da hayatını, eserlerini ve sözlerini okumaya devam edeceğiz. bu mübarek zâtın da hayatını, eserlerini ve sözlerini okumaya devam edeceğiz.

Fâtiha-i şerîfe meâl besmele. Fâtiha-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2