Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Hayâ ve İman

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

13 Şevvâl 1416 / 03.03.1996
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Günahkâr Tüccarlar, Tevbe Etmek Günahı Temizler, Hacamat Yaptırmanın Faydaları, Hummanın Ateşini Su İle Soğutun! | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Hayâ ve İman

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

13 Şevvâl 1416 / 03.03.1996
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Günahkâr Tüccarlar, Tevbe Etmek Günahı Temizler, Hacamat Yaptırmanın Faydaları, Hummanın Ateşini Su İle Soğutun! | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihîVe's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd:

ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbullahFa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbullah ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atünVe şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

İnne't-tüccâre hümü'l-füccâru. Kâlû: Yâ Resûlallah, e leyse ehalla'llâhu'l-bey'a?İnne't-tüccâre hümü'l-füccâru. Kâlû: Yâ Resûlallah, e leyse ehalla'llâhu'l-bey'a? Kâle: Belâ velâkinnehüm yuhaddisûne fe-yekzibûne ve yahlifûne fe-ye'semûne.

Kâle: Belâ velâkinnehüm yuhaddisûne fe-yekzibûne ve yahlifûne fe-ye'semûne.

Sadaka resûlullah fîmâ kal ev kemâ kal

Sadaka resûlullah fîmâ kal ev kemâ kal

Aziz ve muhterem mü'minler, sevgili kardeşlerim!

Aziz ve muhterem mü'minler, sevgili kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin, selâmı, rahmeti, bereketi, üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin, selâmı, rahmeti, bereketi, üzerinize olsun. Allah cümlenizden razı olsun, iki cihan saadetine mazhar eylesin.Allah cümlenizden razı olsun, iki cihan saadetine mazhar eylesin. Peygamber'i zişânımız, Efendimiz, rehberimiz, serverimiz Muhammed-i MustafâPeygamber'i zişânımız, Efendimiz, rehberimiz, serverimiz Muhammed-i Mustafâ aleyhi efdalü's-salâvat ve ekmelü't-tahiyyâtu ve't-teslimât hazretlerininaleyhi efdalü's-salâvat ve ekmelü't-tahiyyâtu ve't-teslimât hazretlerinin mübarek hadîs-i şerîflerinden bir demet sizlere sunmak istiyoruz.

mübarek hadîs-i şerîflerinden bir demet sizlere sunmak istiyoruz.

Bu hadîs-i şerîflerin okunmasına başlamadan önce,Bu hadîs-i şerîflerin okunmasına başlamadan önce, Peygamber Efendimiz'in ruh-i pâkine hediye olsun diye, sonra onun âl'ine, ashâbına, ezvâcına,Peygamber Efendimiz'in ruh-i pâkine hediye olsun diye, sonra onun âl'ine, ashâbına, ezvâcına, evlâdına, zürriyet-i tayyibesine, hulefâsına, verese-i nebî olan evliyâullah-ıevlâdına, zürriyet-i tayyibesine, hulefâsına, verese-i nebî olan evliyâullah-ı mukarrabîn ve meşâyih-i vâsilîn ve mürşidîn-i kâmilîn efendilerimizin ruhlarına;mukarrabîn ve meşâyih-i vâsilîn ve mürşidîn-i kâmilîn efendilerimizin ruhlarına; Ebû Bekr-i Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtazâ'dan bugüne kadar, tarih boyunca devam etmiş,Ebû Bekr-i Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtazâ'dan bugüne kadar, tarih boyunca devam etmiş, gelmiş geçmiş evliyâullah büyüklerimizin, mürşid-i kâmillerimizin ruhlarına,gelmiş geçmiş evliyâullah büyüklerimizin, mürşid-i kâmillerimizin ruhlarına, bu kitabı te'lif etmiş olan Gümüşhânevî Hocamız'ın ruhuna;bu kitabı te'lif etmiş olan Gümüşhânevî Hocamız'ın ruhuna; uzaktan yakından buraya bu hadîs-i şerîfleri dinlemeye gelmiş olan siz kıymetli kardeşlerimizinuzaktan yakından buraya bu hadîs-i şerîfleri dinlemeye gelmiş olan siz kıymetli kardeşlerimizin bütün geçmişlerinin ruhlarına ve İstanbul'da medfun bulunan sahabe-i kirâm,bütün geçmişlerinin ruhlarına ve İstanbul'da medfun bulunan sahabe-i kirâm, evliyâullah, fatihlerin, şehitlerin, gazilerin ruhlarına; ve uzaktan yakından buraya gelmişevliyâullah, fatihlerin, şehitlerin, gazilerin ruhlarına; ve uzaktan yakından buraya gelmiş kardeşlerimizin bütün geçmişlerinin ruhlarına hediye olsun diye;kardeşlerimizin bütün geçmişlerinin ruhlarına hediye olsun diye; biz de Allah'ın sevdiği kulu olalım, ömrümüzü rızasına uygun geçirelim,biz de Allah'ın sevdiği kulu olalım, ömrümüzü rızasına uygun geçirelim, huzuruna sevdiği razı olduğu kullar olarak varalım diye,huzuruna sevdiği razı olduğu kullar olarak varalım diye, vesile olması için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım, buyurun.

vesile olması için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım, buyurun.

Okuduğumuz hadîs-i şerîfler Râmûzü'l-ehâdîs kitabımızın 96. sayfasındadır.Okuduğumuz hadîs-i şerîfler Râmûzü'l-ehâdîs kitabımızın 96. sayfasındadır. Dokuzuncu hadîs-i şerîfi okuyoruz ve devam edeceğiz, Allah izin verirse...Dokuzuncu hadîs-i şerîfi okuyoruz ve devam edeceğiz, Allah izin verirse... Bu dokuzuncu hadîs-i şerîfi Taberânî ve diğer kaynaklar rivayet etmişler. Efendimiz buyuruyor ki;

Bu dokuzuncu hadîs-i şerîfi Taberânî ve diğer kaynaklar rivayet etmişler. Efendimiz buyuruyor ki;

İnne't-tüccâre hümü'l-füccâru.

İnne't-tüccâre hümü'l-füccâru.

Tüccar, aslında tacir kelimesinin çoğulu. Biz çoğul kelimeyi tekil gibi kullanıyoruz.Tüccar, aslında tacir kelimesinin çoğulu. Biz çoğul kelimeyi tekil gibi kullanıyoruz. "Tüccar" deyince, çoğulunu kendimiz ayrıca yapıyoruz, "tüccarlar" diyoruz;"Tüccar" deyince, çoğulunu kendimiz ayrıca yapıyoruz, "tüccarlar" diyoruz; ama doğrusu "tacirler" demek lazım. Tüccar; -zaten kendisi çoğul- ticaretle meşgul olan insanlar.

ama doğrusu "tacirler" demek lazım. Tüccar; -zaten kendisi çoğul- ticaretle meşgul olan insanlar.

İnsanların geçim için çeşitli çalışmaları var:İnsanların geçim için çeşitli çalışmaları var: Kimisi ziraat yapar; eker, ektiğini biçer, satar, böyle para kazanır.Kimisi ziraat yapar; eker, ektiğini biçer, satar, böyle para kazanır. Kimisi hayvancılık yapar; hayvan yetiştirir, koyun sığır yetiştirir, satar;Kimisi hayvancılık yapar; hayvan yetiştirir, koyun sığır yetiştirir, satar; sütünden, peynirinden gelirini temin eder. Kimisi esnaftır, kimisi sanatkârdır; sütünden, peynirinden gelirini temin eder. Kimisi esnaftır, kimisi sanatkârdır; elinde bir mesleği vardır, sanatı vardır, ayakkabı yapar, kuyumcudur, camcıdır,elinde bir mesleği vardır, sanatı vardır, ayakkabı yapar, kuyumcudur, camcıdır, çerçevecidir, gözlükçüdür, demircidir, sanatının faydasını görür, geçimini öyle sağlar.çerçevecidir, gözlükçüdür, demircidir, sanatının faydasını görür, geçimini öyle sağlar. Tüccar da, "bir yerden mal alan, müşteriye satan, alımdan satımdan geçimini sağlayan insan" demek.

Tüccar da, "bir yerden mal alan, müşteriye satan, alımdan satımdan geçimini sağlayan insan" demek.

Aslında ticaret, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in de yaptığı bir faaliyet.Aslında ticaret, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in de yaptığı bir faaliyet. Peygamber Efendimiz de bir kervan ile ticaret yapmış, Hz. Hatice validemize.Peygamber Efendimiz de bir kervan ile ticaret yapmış, Hz. Hatice validemize. Kârlı da bir seyahat olmuş.

Kârlı da bir seyahat olmuş.

Ticaretin güzel bir şekilde yapılması takdirinde sevabı çoktur.Ticaretin güzel bir şekilde yapılması takdirinde sevabı çoktur. Tabii olumlu şeyler tavsiye ediliyor.Tabii olumlu şeyler tavsiye ediliyor. Mesela, o beldede olmayan bir malı, zahmet çekiyor, o beldeye getiriyor, satıyor; bir iş görüyor.Mesela, o beldede olmayan bir malı, zahmet çekiyor, o beldeye getiriyor, satıyor; bir iş görüyor. Herkes onu tek başına yapamaz,Herkes onu tek başına yapamaz, kamyon tutamaz, tek başına kendisine yetecek kadar getirmesi mümkün değil.kamyon tutamaz, tek başına kendisine yetecek kadar getirmesi mümkün değil. Ama o beldede olmayan malı getiriyor, belde halkına satıyor, bir faydalı iş görüyor.Ama o beldede olmayan malı getiriyor, belde halkına satıyor, bir faydalı iş görüyor. Peygamber Efendimiz bunlara dua etmiş. Bunlar makbul ticaret.

Peygamber Efendimiz bunlara dua etmiş. Bunlar makbul ticaret.

Sonra, ticareti yaparken riayet edilmesi gereken şartlar var.Sonra, ticareti yaparken riayet edilmesi gereken şartlar var. Bir kere yalan söylemeyecek. İkincisi, haram olan ticaret şekillerinden birisini yapmayacak. Bir kere yalan söylemeyecek. İkincisi, haram olan ticaret şekillerinden birisini yapmayacak. Allah'ın yasakladığı faize bulaşmayacak. Malını satarken yalan söylemeyecek.Allah'ın yasakladığı faize bulaşmayacak. Malını satarken yalan söylemeyecek. Malın kusuru varsa saklamayacak.Malın kusuru varsa saklamayacak. Bunlar hakkında, ticaretin güzel olması için, hangi kâidelere uymak gerektiğini bildiren hadîs-i şerîfler var.

Bunlar hakkında, ticaretin güzel olması için, hangi kâidelere uymak gerektiğini bildiren hadîs-i şerîfler var.

Bir de, tüccarların bazısının en kıymetli müslümanlar gibi, onlarla beraber,Bir de, tüccarların bazısının en kıymetli müslümanlar gibi, onlarla beraber, peygamberlerle Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgeleneceği, şehitler gibi muamele göreceği de bildiriliyor.peygamberlerle Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgeleneceği, şehitler gibi muamele göreceği de bildiriliyor. Onun için büyük alimlerden bazıları, sırf o müjdelere biz de nâil olalım diye ticaret de yapmışlar.Onun için büyük alimlerden bazıları, sırf o müjdelere biz de nâil olalım diye ticaret de yapmışlar. Yani, "Ticaret yapmanın bu güzel tarafından biz de faydalanalım,Yani, "Ticaret yapmanın bu güzel tarafından biz de faydalanalım, bu müjdelere biz de nâil olalım." diye ticaret yapmışlar.

bu müjdelere biz de nâil olalım." diye ticaret yapmışlar.

Mesela, Abdullah b. Mübârek hazretleri, çok büyük bir alim.Mesela, Abdullah b. Mübârek hazretleri, çok büyük bir alim. Eserini biz tercüme ettik, neşrettik, dergilerimizde abone olanlara okuyuculara hediye olarak verdik.Eserini biz tercüme ettik, neşrettik, dergilerimizde abone olanlara okuyuculara hediye olarak verdik. Çok güzel eseri var, kıymetli, kaynaklı bir eser.Çok güzel eseri var, kıymetli, kaynaklı bir eser. Bu zât-ı muhterem bir sene cihat edermiş, cihat sevap diye, cepheye gidermiş, çarpışırmış.Bu zât-ı muhterem bir sene cihat edermiş, cihat sevap diye, cepheye gidermiş, çarpışırmış. Bir sene hacca gidermiş, hac sevap diye, "Hacca gideyim de sevabım artsın." diye.Bir sene hacca gidermiş, hac sevap diye, "Hacca gideyim de sevabım artsın." diye. Bir sene de ticaret yaparmış, ticaret sevap diye.Bir sene de ticaret yaparmış, ticaret sevap diye. Faaliyetlerini üçe ayırıyor, her sene birisini yapıyor: Faaliyetlerini üçe ayırıyor, her sene birisini yapıyor: Bir ticaret, bir cihat, bir hac; bir ticaret, bir cihat, bir hac...

Bir ticaret, bir cihat, bir hac; bir ticaret, bir cihat, bir hac...

Ne mübarek insanlar var, hayatlarını böyle geçirmişler.

Ne mübarek insanlar var, hayatlarını böyle geçirmişler.

Ticaretin bu tarafları var, bir de negatif tarafı var.Ticaretin bu tarafları var, bir de negatif tarafı var. Kazanç hırsıyla, yalanla dolanla yapılan ticaret,Kazanç hırsıyla, yalanla dolanla yapılan ticaret, onlar hakkında Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîfi böyle buyurmuş oluyor;

onlar hakkında Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîfi böyle buyurmuş oluyor;

İnne't-tüccâre hümü'l-füccâru. "Şüphe yok ki tacirler,İnne't-tüccâre hümü'l-füccâru. "Şüphe yok ki tacirler, -biz de artık yanlış olduğunu bile bile tüccarlar diyelim- tüccarlar, fâcirlerin ta kendileridir."

-biz de artık yanlış olduğunu bile bile tüccarlar diyelim- tüccarlar, fâcirlerin ta kendileridir."

Fâcir ne demek?

"Fısk u fücur işleyen kötü insan" demek, yani "günah işleyen" demek.

Fâcir ne demek?

"Fısk u fücur işleyen kötü insan" demek, yani "günah işleyen" demek.

"Tüccarlar fâcirlerin ta kendileridir." demiş Efendimiz.

"Tüccarlar fâcirlerin ta kendileridir." demiş Efendimiz.

Onun üzerine meraklanıp sormuşlar;

Onun üzerine meraklanıp sormuşlar;

Kâlû: Yâ Resûlallah, e leyse ehalla'llâhu'l-bey'a?Kâlû: Yâ Resûlallah, e leyse ehalla'llâhu'l-bey'a? "Allahu Teâlâ hazretleri şeriatinde, İslâm dininin içinde alış verişi helal kılmamış mıydı?"

"Allahu Teâlâ hazretleri şeriatinde, İslâm dininin içinde alış verişi helal kılmamış mıydı?"

Hani öbür hadisler var...Hani öbür hadisler var... Tabii Efendimiz'in başka zaman söylediği başka sözleri, medihleri hatırlıyorlar.

Tabii Efendimiz'in başka zaman söylediği başka sözleri, medihleri hatırlıyorlar.

"Ticaret helal değil miydi? Nasıl füccar oluyor? Bu sözün derininde mânası nedir?" diye sormuşlar.

"Ticaret helal değil miydi? Nasıl füccar oluyor? Bu sözün derininde mânası nedir?" diye sormuşlar.

Kâle: Belâ. "Evet, Allah ticareti helal kılmıştır."

Kâle: Belâ. "Evet, Allah ticareti helal kılmıştır."

Velâkinnehüm. "Fakat o kötü sınıf tacirler" ne yapar?

Velâkinnehüm. "Fakat o kötü sınıf tacirler" ne yapar?

Yuhaddisûne fe-yekzibûne ve yahlifûne fe-ye'semûne. "Konuşurlar ama yalan söylerler."

Yuhaddisûne fe-yekzibûne ve yahlifûne fe-ye'semûne. "Konuşurlar ama yalan söylerler."

"Bu mal Çin'den geldi." Yalan, yerli malı."Bu mal Çin'den geldi." Yalan, yerli malı. Türkiye'de imal edildiğini gösteren kenarlarını kesiyor, Çin ipeği diye satıyor. İpek değil, filoş.Türkiye'de imal edildiğini gösteren kenarlarını kesiyor, Çin ipeği diye satıyor. İpek değil, filoş. Yabancı değil, yerli. İthal değil, ucuz. Mesela yalan...

Yabancı değil, yerli. İthal değil, ucuz. Mesela yalan...

Bizim -Allah rahmet eylesin- ihvânımızdan bir ipekçi tanıdığımız vardı.Bizim -Allah rahmet eylesin- ihvânımızdan bir ipekçi tanıdığımız vardı. Birileri dükkânına gelmiş; "Şundan kes, şundan kes..." diye dört-beş çeşit kumaş almış amaBirileri dükkânına gelmiş; "Şundan kes, şundan kes..." diye dört-beş çeşit kumaş almış ama filoş dediğimiz sunî ipekten kumaşlar almış.filoş dediğimiz sunî ipekten kumaşlar almış. Akşam olmuş, dükkânını kapatmış, Allah'a emanet etmiş malını mülkünü, yürüyerek evine gidiyor.Akşam olmuş, dükkânını kapatmış, Allah'a emanet etmiş malını mülkünü, yürüyerek evine gidiyor. Giderken, Mahmutpaşa'da, bakmış yolun kenarına işportacıGiderken, Mahmutpaşa'da, bakmış yolun kenarına işportacı veya örtünün üzerine mallarını yaymış birileri; bakmış ipekli kumaşlar satılıyor.veya örtünün üzerine mallarını yaymış birileri; bakmış ipekli kumaşlar satılıyor. Kendisinin kumaşı gibi kumaşlar satılıyor. İlgilenmiş, gözü takılmış, gitmiş bakmış; kendi kumaşları.Kendisinin kumaşı gibi kumaşlar satılıyor. İlgilenmiş, gözü takılmış, gitmiş bakmış; kendi kumaşları. Satan adam diyormuş ki;

"Ağabey bu dışarıdan geldi, ithal, hakiki ipek..."

Satan adam diyormuş ki;

"Ağabey bu dışarıdan geldi, ithal, hakiki ipek..."

Öyle söylüyor.

Öyle söylüyor.

Kenarları kesik... Kenarında yazılar vardır, kumaşların markasını filan bildirir. Kesmiş.

Kenarları kesik... Kenarında yazılar vardır, kumaşların markasını filan bildirir. Kesmiş.

"Buraları niye kestiniz?" diye sormuş.

"Buraları niye kestiniz?" diye sormuş.

Demiş ki;

"Polis baskın yaparsa diye kestik, belli olmasın diye... Yoksa halis kumaş..."

Demiş ki;

"Polis baskın yaparsa diye kestik, belli olmasın diye... Yoksa halis kumaş..."

O da yalan...

O da yalan...

Ondan sonra biraz daha başını kaldırmış, kim satıyor diye;Ondan sonra biraz daha başını kaldırmış, kim satıyor diye; gündüz kendisine gelen, mal alan şahıs! Demiş ki;

gündüz kendisine gelen, mal alan şahıs! Demiş ki;

"Hadi sat da yarın yine gel, yine vereyim." demiş, yürümüş."Hadi sat da yarın yine gel, yine vereyim." demiş, yürümüş. "Senin yalanını anladım; sen benden aldın, halka böyle satıyorsun."

O yalan...

"Senin yalanını anladım; sen benden aldın, halka böyle satıyorsun."

O yalan...

Ne diyor Peygamber Efendimiz;

"Konuşurlar ama yalan söylerler."

Ne diyor Peygamber Efendimiz;

"Konuşurlar ama yalan söylerler."

Ve yahlifûne. "Yemin ederler." Fe-ye'semûne. "Günah işlerler."

Ve yahlifûne. "Yemin ederler." Fe-ye'semûne. "Günah işlerler."

Çünkü yalan yere yemin ediyor.

"Vallahi idare etmez."

Çünkü yalan yere yemin ediyor.

"Vallahi idare etmez."

Niye idare etmesin?

"Vallahi sermayesi bundan fazla."

Yalan! O da yalan, o da yalan!

Niye idare etmesin?

"Vallahi sermayesi bundan fazla."

Yalan! O da yalan, o da yalan!

Yalan yere yemin ediyor; o zaman Allah'tan korkmuyor, günaha giriyor.Yalan yere yemin ediyor; o zaman Allah'tan korkmuyor, günaha giriyor. İşte o zaman ticaret oluyor bir günah kaynağı, haram kaynağı. İşte o zaman ticaret oluyor bir günah kaynağı, haram kaynağı. Ondan sonra da ne maldan hayır geliyor ne paradan hayır geliyor,Ondan sonra da ne maldan hayır geliyor ne paradan hayır geliyor, evde ne huzur oluyor ne mutluluk oluyor; çeşit çeşit belalarla Allah o zaman onları cezalandırıyor.evde ne huzur oluyor ne mutluluk oluyor; çeşit çeşit belalarla Allah o zaman onları cezalandırıyor. Ama uslanan uslanıyor, uslanmayan yine yapıyor.Ama uslanan uslanıyor, uslanmayan yine yapıyor. Birisi belasını buluyor, ötekisi ondan belasını bulduğunu fark etmiyor.Birisi belasını buluyor, ötekisi ondan belasını bulduğunu fark etmiyor. Halbuki o kadar âşikâr ki ibretle baksa insan; tamam, işte bu ettiğinin cezasını çekti.

Halbuki o kadar âşikâr ki ibretle baksa insan; tamam, işte bu ettiğinin cezasını çekti.

Eskiden birisi varmış, süt satarmış, sütüne su katarmış.Eskiden birisi varmış, süt satarmış, sütüne su katarmış. Sel olmuş, bütün koyunlarını sel suyu almış götürmüş.Sel olmuş, bütün koyunlarını sel suyu almış götürmüş. Koyunlar selde boğulmuş, hepsi murdar olmuşlar.Koyunlar selde boğulmuş, hepsi murdar olmuşlar. Belki de yakalayamadı da, koyunlar nehirden sürüklendi gitti... Birisi demiş ki;

Belki de yakalayamadı da, koyunlar nehirden sürüklendi gitti... Birisi demiş ki;

"Süte kattığı sular büyüdü büyüdü sel oldu, koyunları da götürdü."

"Süte kattığı sular büyüdü büyüdü sel oldu, koyunları da götürdü."

Evet, ibretle gören bunun böyle olduğunu bilir.Evet, ibretle gören bunun böyle olduğunu bilir. Ama gözü kör olan bunu görür, yine süte suyu katar, hileyi yine yapar.Ama gözü kör olan bunu görür, yine süte suyu katar, hileyi yine yapar. Kendisinin başına gelinceye kadar uslanmaz.Kendisinin başına gelinceye kadar uslanmaz. Uslanan uslanıyor. Şeytan yine kandıracağını kandırıyor, yine günah işleyen, işliyor maalesef.

Uslanan uslanıyor. Şeytan yine kandıracağını kandırıyor, yine günah işleyen, işliyor maalesef.

Ticaret helaldir, güzel tarafı vardır, sevap kazanma imkânı vardır ama usûlüne göre yapılmalıdır.Ticaret helaldir, güzel tarafı vardır, sevap kazanma imkânı vardır ama usûlüne göre yapılmalıdır. Bizim bu Râmûzü'l-ehâdîs'in ticaretin güzel olduğunu anlatan bir hadîsi şerîf var:Bizim bu Râmûzü'l-ehâdîs'in ticaretin güzel olduğunu anlatan bir hadîsi şerîf var: İnne atyebe'l-kesbi... "Kazancın, ticaretin en hoşu, en helal olanı, en güzel olanıİnne atyebe'l-kesbi... "Kazancın, ticaretin en hoşu, en helal olanı, en güzel olanı şu tüccarın kazancıdır ki..." diye madde madde sıralıyor.şu tüccarın kazancıdır ki..." diye madde madde sıralıyor. "Konuştuğu zaman yalan söylemez, vaad ettiği zaman vaadini yerine getirir,"Konuştuğu zaman yalan söylemez, vaad ettiği zaman vaadini yerine getirir, borcu olduğu zaman öder, kendisinin alacağı olduğu zaman yumuşak davranır, borcu olduğu zaman öder, kendisinin alacağı olduğu zaman yumuşak davranır, hakikaten dertli olan kimseye imkân tanır, malı kendisi alacağı zaman kötülemez,hakikaten dertli olan kimseye imkân tanır, malı kendisi alacağı zaman kötülemez, satacağı zaman lüzumsuz methetmez..." diye onları methediyor.

satacağı zaman lüzumsuz methetmez..." diye onları methediyor.

Allah cümlemizi hangi işi yapıyorsak rızasına uygun yapmaya muvaffak eylesin. Allah cümlemizi hangi işi yapıyorsak rızasına uygun yapmaya muvaffak eylesin. Ticaretle meşgul olanlarımızı da güzel ticaret yapmaya muvaffak etsin.Ticaretle meşgul olanlarımızı da güzel ticaret yapmaya muvaffak etsin. Resûlullah'ın sevdiği, methettiği cinsten ticaret yapmaya muvaffak etsin.Resûlullah'ın sevdiği, methettiği cinsten ticaret yapmaya muvaffak etsin. Haram ve günah ticaret yapmaktan, şeytana uymaktan,Haram ve günah ticaret yapmaktan, şeytana uymaktan, helal alış verişine haram katmaktan onları da bizleri de korusun.helal alış verişine haram katmaktan onları da bizleri de korusun. Aldanmaktan da aldatmaktan da cümlemizi Allah hıfz u himaye eylesin.

Aldanmaktan da aldatmaktan da cümlemizi Allah hıfz u himaye eylesin.

Sayfanın onuncu hadîs-i şerîfi, bizim ikinci hadîs-i şerîfimiz:

Sayfanın onuncu hadîs-i şerîfi, bizim ikinci hadîs-i şerîfimiz:

İnne't-tevbete tağsilu'l-havbete ve inne'l-hasenâti yüzhibne's-seyyiâtiİnne't-tevbete tağsilu'l-havbete ve inne'l-hasenâti yüzhibne's-seyyiâti ve izâ zekere'l-abdu rabbehû fi'r-rehâi encâhu fi'l-belâi ve zâlike bi-enne'llâhe teâlâ yekûlu:ve izâ zekere'l-abdu rabbehû fi'r-rehâi encâhu fi'l-belâi ve zâlike bi-enne'llâhe teâlâ yekûlu: Lâ ecmau li-abdî ebeden emneyni ve lâ ecmeu lehû havfeyni in hüve eminenî fi'd-dünyâLâ ecmau li-abdî ebeden emneyni ve lâ ecmeu lehû havfeyni in hüve eminenî fi'd-dünyâ hâfenî yevme ecmeu fîhi ibâdî ve in hüve hâfenî fi'd-dünyâ emmentühû yevme ecmeuhâfenî yevme ecmeu fîhi ibâdî ve in hüve hâfenî fi'd-dünyâ emmentühû yevme ecmeu fîhi ibâdî fî hazîrati'l-kudsi fe-yedûmu lehû emnühû ve lâ umhikuhû fî men umhıka.

fîhi ibâdî fî hazîrati'l-kudsi fe-yedûmu lehû emnühû ve lâ umhikuhû fî men umhıka.

Şeddad b. Evs hazretlerinden rivayet edilmiş bir hadîs-i şerîfe geldik. Dikkatle dinleyelim.

Şeddad b. Evs hazretlerinden rivayet edilmiş bir hadîs-i şerîfe geldik. Dikkatle dinleyelim.

Efendimiz buyuruyor ki;

İnne't-tevbete tağsilu'l-havbete.

Efendimiz buyuruyor ki;

İnne't-tevbete tağsilu'l-havbete.

Huben veya havbeten, "günah" demek.Huben veya havbeten, "günah" demek. Tevbe de "dönüş" demek; "günahtan, haramdan, yalandan, yanlıştan,Tevbe de "dönüş" demek; "günahtan, haramdan, yalandan, yanlıştan, eğriden doğru yola dönüş, rücû ediş, Hakk'a yöneliş" demek.

eğriden doğru yola dönüş, rücû ediş, Hakk'a yöneliş" demek.

"Tevbe günahı siler, yıkar, temizler."

"Tevbe günahı siler, yıkar, temizler."

Bir yıkmak var, bir yıkamak var.Bir yıkmak var, bir yıkamak var. Tevbe günahı yıkar, yani temizler. Su dökülmüş de yıkanıyormuş gibi yıkar.

Tevbe günahı yıkar, yani temizler. Su dökülmüş de yıkanıyormuş gibi yıkar.

Ve inne'l-hasenâti. "Yapılan iyilikler."Ve inne'l-hasenâti. "Yapılan iyilikler." Yüzhibne's-seyyiâti. "Yapılmış eski günahları, kötülükleri götürür."

Yüzhibne's-seyyiâti. "Yapılmış eski günahları, kötülükleri götürür."

Adam iyilik yapınca o, günahını sildirir.Adam iyilik yapınca o, günahını sildirir. Tevbe günahı yıkar, temizler. İyilikler kötülükleri giderir.

Tevbe günahı yıkar, temizler. İyilikler kötülükleri giderir.

Ve izâ zekere'l-abdu rabbehû. "Kul Rabbi'ni zikrettiği zaman."Ve izâ zekere'l-abdu rabbehû. "Kul Rabbi'ni zikrettiği zaman." Fi'r-rehâi. "Rahatlık, bolluk, zenginlik, imkânlarının çok olduğu, Fi'r-rehâi. "Rahatlık, bolluk, zenginlik, imkânlarının çok olduğu, hoşluk zamanında kul Rabbini zikrederse..."hoşluk zamanında kul Rabbini zikrederse..." Encâhu fi'l-belâi. "Allah onu beladan, yardımına yetişir, kurtarır."

Encâhu fi'l-belâi. "Allah onu beladan, yardımına yetişir, kurtarır."

"Sıkıntısı yokken, rahattayken, başı dertte değilken Allah'ı zikredeni,"Sıkıntısı yokken, rahattayken, başı dertte değilken Allah'ı zikredeni, Allah bela zamanında kurtarır, imdadına yetişir."

Allah bela zamanında kurtarır, imdadına yetişir."

Ve zâlike bi-enne'llâhe teâlâ yekûlu. "Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri şöyle buyuruyor:"

Ve zâlike bi-enne'llâhe teâlâ yekûlu. "Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri şöyle buyuruyor:"

Lâ ecmau li-abdî ebeden emneyni ve lâ ecmeu lehû havfeyni.Lâ ecmau li-abdî ebeden emneyni ve lâ ecmeu lehû havfeyni. "Ben bir kulumda iki güvenliliği, iki korkuyu bir araya getirmem."

"Ben bir kulumda iki güvenliliği, iki korkuyu bir araya getirmem."

"İki güvenli durumu, iki korkulu durumu"İki güvenli durumu, iki korkulu durumu aynı kulumun üzerinde bir araya getirmem, aynı kuluma vermem."

Ne demek?

aynı kulumun üzerinde bir araya getirmem, aynı kuluma vermem."

Ne demek?

İn hüve eminenî fi'd-dünyâ.İn hüve eminenî fi'd-dünyâ. "O dünyada eğer benden emin olursa, benden korkmazsa dünyadayken, 'Bir şey olmaz ya!' derse...""O dünyada eğer benden emin olursa, benden korkmazsa dünyadayken, 'Bir şey olmaz ya!' derse..." hâfenî yevme ecmeu fîhi ibâdî. "Kullarımı mahşer yerinde topladığım günde, o zaman benden korkar."

hâfenî yevme ecmeu fîhi ibâdî. "Kullarımı mahşer yerinde topladığım günde, o zaman benden korkar."

Bu dünyada korkmayanı, bu dünyada aldırmayanı,Bu dünyada korkmayanı, bu dünyada aldırmayanı, bu dünyada emniyet içinde hissedeni Allah âhirette korkutuyor, korkuya düşürüyor.bu dünyada emniyet içinde hissedeni Allah âhirette korkutuyor, korkuya düşürüyor. Orada korkar. Yani burada emniyette olacak, orada da emniyette olacak yok.Orada korkar. Yani burada emniyette olacak, orada da emniyette olacak yok. İki emniyet, güvenlilik bir arada olmuyor.İki emniyet, güvenlilik bir arada olmuyor. Burada güveniyor da, aldırmıyor da rahat rehavet içinde oluyorsa âhirette korkacak.

Burada güveniyor da, aldırmıyor da rahat rehavet içinde oluyorsa âhirette korkacak.

Ve in hüve hâfenî fi'd-dünyâ. "Eğer bu hayattayken, bu dünyadayken kulum benden korkarsa,Ve in hüve hâfenî fi'd-dünyâ. "Eğer bu hayattayken, bu dünyadayken kulum benden korkarsa, o zaman âhirette ona korku yok."

İki korku bir arada olmayacak.

o zaman âhirette ona korku yok."

İki korku bir arada olmayacak.

"O zaman, kullarımı topladığım âhiret gününde onu ben emniyette kılarım."O zaman, kullarımı topladığım âhiret gününde onu ben emniyette kılarım. Dünyada korkanı, âhirette korku yok, emniyette kılarım."

Dünyada korkanı, âhirette korku yok, emniyette kılarım."

Dünyada güvenip aldırmayanı, korkusuz yaşayanı âhirette korkutuyor. Yani zıt.Dünyada güvenip aldırmayanı, korkusuz yaşayanı âhirette korkutuyor. Yani zıt. İki korku olmuyor, iki emniyet olmuyor.İki korku olmuyor, iki emniyet olmuyor. Dünyada aldırmayıp emniyet içinde olanı âhirette emniyetten mahrum eder, korkutur.Dünyada aldırmayıp emniyet içinde olanı âhirette emniyetten mahrum eder, korkutur. Dünyada korkanı âhirette korkutmaz, emniyetli kılar.

Dünyada korkanı âhirette korkutmaz, emniyetli kılar.

Fî hazîrati'l-kudsi fe-yedûmu lehû emnühû. "Kullarımı hazîne-i kudsîmde,Fî hazîrati'l-kudsi fe-yedûmu lehû emnühû. "Kullarımı hazîne-i kudsîmde, huzur-u âlîmde topladığım zaman, o zaman dünyada benden korkanı orada korkutmam. huzur-u âlîmde topladığım zaman, o zaman dünyada benden korkanı orada korkutmam. Onun emniyeti, güvenliliği orada devam ederOnun emniyeti, güvenliliği orada devam eder ve mahvettiğim insanlarla beraber onu orada azabıma uğratmam, mahvetmem."

ve mahvettiğim insanlarla beraber onu orada azabıma uğratmam, mahvetmem."

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Bu hadîs-i şerîften anladığımız:

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Bu hadîs-i şerîften anladığımız:

Dünyada Allah'tan korkacağız, günahlara yanaşmayacağız.Dünyada Allah'tan korkacağız, günahlara yanaşmayacağız. Pervasız, gamsız, tasasız, el-cahilü cesûrun dedikleri gibi,Pervasız, gamsız, tasasız, el-cahilü cesûrun dedikleri gibi, 'Bir şey olmaz ya!' diye pervasız olmayacağız. Allah'tan korkacağız.'Bir şey olmaz ya!' diye pervasız olmayacağız. Allah'tan korkacağız. Çünkü hâlimizin ne olacağını, âhirette başımıza neler geleceğini bilmiyoruz.Çünkü hâlimizin ne olacağını, âhirette başımıza neler geleceğini bilmiyoruz. Günaha düşmekten korkacağız. Cehenneme ayağımızın kaymasından korkacağız.Günaha düşmekten korkacağız. Cehenneme ayağımızın kaymasından korkacağız. Allah'ın sevgisini kaybetmekten, Allah'ın gazabına uğramaktan korkacağız. Dikkat edeceğiz.Allah'ın sevgisini kaybetmekten, Allah'ın gazabına uğramaktan korkacağız. Dikkat edeceğiz. Korkan insan tedbir alır, dikkat eder. "Âhirette başıma bir hal gelir!" diye bu dünyada korkacağız.

Korkan insan tedbir alır, dikkat eder. "Âhirette başıma bir hal gelir!" diye bu dünyada korkacağız.

Allah korkan kullarını, dünyadayken tedbirini alan,Allah korkan kullarını, dünyadayken tedbirini alan, korkuyla yaşayıp günahlara bulaşmayan kullarını âhirette rahata erdirecek.korkuyla yaşayıp günahlara bulaşmayan kullarını âhirette rahata erdirecek. Bu dünyada aldırmayan âhirette korkar; hem de o korku buranın korkusuna benzemez!Bu dünyada aldırmayan âhirette korkar; hem de o korku buranın korkusuna benzemez! Âhiretin korkusu, âhirette korkulacak duruma düşmek çok fena!

Âhiretin korkusu, âhirette korkulacak duruma düşmek çok fena!

Ne olacak? Peki günahı da varsa?..

Eğer tevbe ederse günahı silinir.
Ne olacak? Peki günahı da varsa?..

Eğer tevbe ederse günahı silinir.
Evvelce bir kötülük yapmışsa şimdi iyilik yapsın, o iyilik o kötülüğü giderir.

Evvelce bir kötülük yapmışsa şimdi iyilik yapsın, o iyilik o kötülüğü giderir.

Ne yapacağız?

Çok tevbe edeceğiz.

Ne yapacağız?

Çok tevbe edeceğiz.

Elimizden geldiğince çok iyilik yapmaya çalışacağız...Elimizden geldiğince çok iyilik yapmaya çalışacağız... O kadar çok iyilik yapılacak insan var ki, o kadar fakir var ki, o kadar yoksul var ki,O kadar çok iyilik yapılacak insan var ki, o kadar fakir var ki, o kadar yoksul var ki, o kadar dertli var ki, o kadar yardıma muhtaç insan var ki;o kadar dertli var ki, o kadar yardıma muhtaç insan var ki; etrafa baktığımız zaman insan başını kaşıyacak zaman bulamaz.etrafa baktığımız zaman insan başını kaşıyacak zaman bulamaz. Dullar var, yetimler var, kendi haklarını koruyamayan zavallılar var.Dullar var, yetimler var, kendi haklarını koruyamayan zavallılar var. Kimisinin ihtiyarladı diye malını gasp ediyorlar. Kimisinin ihtiyarladı diye malını gasp ediyorlar. Kimisine zayıf, koruyucusu yok diye çeşitli tazyikler yapıyorlar. Kimisine zayıf, koruyucusu yok diye çeşitli tazyikler yapıyorlar. Bir sürü zulüm, bir sürü üzüntü, bir sürü haksızlık etrafta...

Bir sürü zulüm, bir sürü üzüntü, bir sürü haksızlık etrafta...

Bunları kim düzeltecek?

Allah'ın mü'min kulları düzeltecek.

Bunları kim düzeltecek?

Allah'ın mü'min kulları düzeltecek.

Haksızlığı, kötülüğü, zulmü kim düzeltecek?

İyi kullar düzeltecek.

Haksızlığı, kötülüğü, zulmü kim düzeltecek?

İyi kullar düzeltecek.

İyi kullar kenara çekilirse...

"Filanca adam çok iyi bir kul."

İyi kullar kenara çekilirse...

"Filanca adam çok iyi bir kul."

Ne yapıyormuş? İyiliği neymiş?

Ne yapıyormuş? İyiliği neymiş?

"Hiç kimseye karışmaz. Karınca ezmez, kimseyle konuşmaz, evinden camiye, camiden evine..."

"Hiç kimseye karışmaz. Karınca ezmez, kimseyle konuşmaz, evinden camiye, camiden evine..."

Olmadı! Müslümanlık böyle değil! Müslümanlık, çalışma dini!

Olmadı! Müslümanlık böyle değil! Müslümanlık, çalışma dini!

Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Ve en leyse li'l-insâni illâ mâ seâ.
Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;

Ve en leyse li'l-insâni illâ mâ seâ.
"Neye sa'y ederse, çalışırsa, insana ondan başka bir şey yok; çalıştığının karşılığı var."

"Neye sa'y ederse, çalışırsa, insana ondan başka bir şey yok; çalıştığının karşılığı var."

Çalışacak. Âhiret için çalışmadan olmaz.

Çalışacak. Âhiret için çalışmadan olmaz.

Dünyada iki paralık yevmiye için, iki paralık maaş için,Dünyada iki paralık yevmiye için, iki paralık maaş için, iki paralık iki günlük hayat için millet nasıl çalışıyor?iki paralık iki günlük hayat için millet nasıl çalışıyor? Sabahleyin nasıl kar yağarken otobüs duraklarında bekliyor, Sabahleyin nasıl kar yağarken otobüs duraklarında bekliyor, minibüslere tıklım tıklım girmeye çalışıyor, fabrikaya vaktinde yetişeğim diye...minibüslere tıklım tıklım girmeye çalışıyor, fabrikaya vaktinde yetişeğim diye... Nedir bu? Bir yevmiye, bir maaş... Bu telaşın sebebi ne?

Nedir bu? Bir yevmiye, bir maaş... Bu telaşın sebebi ne?

Memurdan, müdürden korkmak.

Âhiretin önemi dünyadan az mı?

Memurdan, müdürden korkmak.

Âhiretin önemi dünyadan az mı?

Dünya seksen yıllık; âhiret sonsuz, ebedî.Dünya seksen yıllık; âhiret sonsuz, ebedî. Dünyada insan çalışacak, nihayet boğazına ya yeter ya yetmez bir maaş, bir yevmiye alacak.Dünyada insan çalışacak, nihayet boğazına ya yeter ya yetmez bir maaş, bir yevmiye alacak. Âhirete çalışan insan cenneti kazanacak; cennetin içindeki sonsuz mutlulukları,Âhirete çalışan insan cenneti kazanacak; cennetin içindeki sonsuz mutlulukları, sonsuz nimetleri kazanacak. Her gün ziyafet, her gün nimet, her gün lezzet, her gün güzellik...sonsuz nimetleri kazanacak. Her gün ziyafet, her gün nimet, her gün lezzet, her gün güzellik... Allah bütün güzellikleri cennette toplamış. Bütün güzelliklere sahip olacak.Allah bütün güzellikleri cennette toplamış. Bütün güzelliklere sahip olacak. Cehennemde de bütün kötülükler, çirkinlikler, korkulacak şeyler var.Cehennemde de bütün kötülükler, çirkinlikler, korkulacak şeyler var. Korkulacak şeylerin hiçbirisi cennette yok.

Korkulacak şeylerin hiçbirisi cennette yok.

Felâ havfun aleyhim ve lâ hüm yahzenûn.

E kaçar mı? Kaçırılır mı cennet?

Felâ havfun aleyhim ve lâ hüm yahzenûn.

E kaçar mı? Kaçırılır mı cennet?

Onun için, dünyaya bir çalışıyorsa insanın âhirete milyon çalışması lazım, milyar çalışması lazım!Onun için, dünyaya bir çalışıyorsa insanın âhirete milyon çalışması lazım, milyar çalışması lazım! Halbuki öyle olmuyor. Aksine, insanoğulları olarak var gücümüzle dünyaya çalışıyoruz.Halbuki öyle olmuyor. Aksine, insanoğulları olarak var gücümüzle dünyaya çalışıyoruz. Âhiret için çalışmayı nefsimiz çok görüyor. Bir namaz kılacak; o beş dakikalık namazı çok görüyor. Âhiret için çalışmayı nefsimiz çok görüyor. Bir namaz kılacak; o beş dakikalık namazı çok görüyor. Bir abdest almayı çok görüyor. Allah kırk tane veriyor; malının kırkta birini vermeyi çok görüyor.Bir abdest almayı çok görüyor. Allah kırk tane veriyor; malının kırkta birini vermeyi çok görüyor. İnsanoğlu çok cimri, çok hesapsız, çok yanlış hesap yapıyor.İnsanoğlu çok cimri, çok hesapsız, çok yanlış hesap yapıyor. İnsanoğlu çok aptal, kârını zararını bilmiyor. Asıl kâr âhirette, âhireti kazanmaya çalışmıyor;İnsanoğlu çok aptal, kârını zararını bilmiyor. Asıl kâr âhirette, âhireti kazanmaya çalışmıyor; az kazançlı olan dünyanın peşinde koşuyor, âhiretini mahvediyor.

az kazançlı olan dünyanın peşinde koşuyor, âhiretini mahvediyor.

Bu akıl mı?

Değil!

E niye yapıyor insan bunu?

Bu akıl mı?

Değil!

E niye yapıyor insan bunu?

Ya imanının azlığından, ya aklının kıtlığından yapıyor.

Ya imanının azlığından, ya aklının kıtlığından yapıyor.

"İmanım var, ben imansız değilim hocam."

Tamam, imanlıysan aklın kıt.
"İmanım var, ben imansız değilim hocam."

Tamam, imanlıysan aklın kıt.
Eğer "imanlıyım" diyorsan, yine böyle yapıyorsan, yanlış iş yapıyorsan senin aklın çalışmıyor arkadaş.Eğer "imanlıyım" diyorsan, yine böyle yapıyorsan, yanlış iş yapıyorsan senin aklın çalışmıyor arkadaş. Sen kafanı bir muayene ettir, senin kafan sakat.Sen kafanı bir muayene ettir, senin kafan sakat. Demek ki kafanda bir bozukluk var, kârını zararını hesaplayamıyorsun.Demek ki kafanda bir bozukluk var, kârını zararını hesaplayamıyorsun. Hani öyle pazarcılar oluyor, malını satıyor, köylü dayı; parayı veriyorsun,Hani öyle pazarcılar oluyor, malını satıyor, köylü dayı; parayı veriyorsun, aldığı paraya bakıyor, sattığı malın fiyatını içinden çıkartıp veremiyor, hesabı bilemiyor.aldığı paraya bakıyor, sattığı malın fiyatını içinden çıkartıp veremiyor, hesabı bilemiyor. Sen de köylü dayı gibi, cahil dayı gibi öyle misin?Sen de köylü dayı gibi, cahil dayı gibi öyle misin? Gelmişsin bir şey satıyorsun, koltuğunun altına almışsın, tavuğu, hindiyi,Gelmişsin bir şey satıyorsun, koltuğunun altına almışsın, tavuğu, hindiyi, çarşıda pazarda satacaksın; parayı bilmiyorsun, aldatılıyorsun. Olur mu öyle şey?

çarşıda pazarda satacaksın; parayı bilmiyorsun, aldatılıyorsun. Olur mu öyle şey?

Müslüman zekidir, akıllıdır. Gerçek Müslümanlık akıl işidir, zekâ işidir.Müslüman zekidir, akıllıdır. Gerçek Müslümanlık akıl işidir, zekâ işidir. İman insanı akılla iyi istikamete götürür, cennetlik eder. Onun için, aklımızı kullanacağız.İman insanı akılla iyi istikamete götürür, cennetlik eder. Onun için, aklımızı kullanacağız. İyi hesap yapacağız; ölçeceğiz, biçeceğiz.

İyi hesap yapacağız; ölçeceğiz, biçeceğiz.

İşte benim sözüm, beni dinleyin. İşte kâfirlerin sözü, onlara bakın, aklınızı kullanın.İşte benim sözüm, beni dinleyin. İşte kâfirlerin sözü, onlara bakın, aklınızı kullanın. Netice itibariyle kâr ve zarar edecek olan sizsiniz. Kabak sizin başınıza patlayacak.Netice itibariyle kâr ve zarar edecek olan sizsiniz. Kabak sizin başınıza patlayacak. Hesabı yanlış yaparsanız, doğru hesaplayamazsanız ne olacak?

Hesabı yanlış yaparsanız, doğru hesaplayamazsanız ne olacak?

Siz ziyana uğrayacaksınız, âhiretiniz mahvolacak.

Siz ziyana uğrayacaksınız, âhiretiniz mahvolacak.

Onun için hesabı güzel yapmak lazım, aziz ve sevgili kardeşlerim.

Onun için hesabı güzel yapmak lazım, aziz ve sevgili kardeşlerim.

Onbirinci hadîs-i şerîf, tıbbî bir konu.

Onbirinci hadîs-i şerîf, tıbbî bir konu.

İnne'l-hıcâmete fi'r-re'si devâün min külli dâin: İnne'l-hıcâmete fi'r-re'si devâün min külli dâin: el-Cünûni ve'l-cüzâmi ve'l-aşâ ve'l-barasi ve's-suda'.

el-Cünûni ve'l-cüzâmi ve'l-aşâ ve'l-barasi ve's-suda'.

"Hacamat" denilen bir tedbir var, kan aldırmak."Hacamat" denilen bir tedbir var, kan aldırmak. Onu da, derinin belli yerlerini çizerek, oradan kan çıkartarak yapıyorlardı,Onu da, derinin belli yerlerini çizerek, oradan kan çıkartarak yapıyorlardı, "hacamat yaptırmak" deniliyor. Baştan hacamat yaptırılması, bu eskiden yapılırdı."hacamat yaptırmak" deniliyor. Baştan hacamat yaptırılması, bu eskiden yapılırdı. Belki zamanımızda da yapanlar vardır. Veyahut şimdi artık iş biraz modernleşmişse,Belki zamanımızda da yapanlar vardır. Veyahut şimdi artık iş biraz modernleşmişse, "hastalara faydamız olsun" diye gidiyorlardır kan veriyorlardır;"hastalara faydamız olsun" diye gidiyorlardır kan veriyorlardır; 300 gr. 500 gr. kan veriyordur, belki o tarzda oluyordur.

300 gr. 500 gr. kan veriyordur, belki o tarzda oluyordur.

Buyuruyor ki;

"Baştan yapılan hacamat her hastalığa şifadır, ilaçtır."

Buyuruyor ki;

"Baştan yapılan hacamat her hastalığa şifadır, ilaçtır."

Mühim hastalıkları sayıyor: Cünûm. "Delilik."Mühim hastalıkları sayıyor: Cünûm. "Delilik." İkincisi; ve'l-aşâ. "Gözde perde" diyor, göze perde inmesi -katarakt galiba- ona da faydalı. İkincisi; ve'l-aşâ. "Gözde perde" diyor, göze perde inmesi -katarakt galiba- ona da faydalı. Ve'l-baras. O da "alaca illeti" dediğimiz bir cilt hastalığı ki baras illeti öldürücü bir hastalık;Ve'l-baras. O da "alaca illeti" dediğimiz bir cilt hastalığı ki baras illeti öldürücü bir hastalık; ilerliyor, cilt kanserine dönüyor, oradan ölüyor. O da bir amansız hastalık. ilerliyor, cilt kanserine dönüyor, oradan ölüyor. O da bir amansız hastalık. Ondan sonra suda', bir hastalık da bu.Ondan sonra suda', bir hastalık da bu. Suda' da "baş ağrısı" demek, başın şiddetli bir şekilde ağrıması. Bunlara hacamat iyi geliyor.

Suda' da "baş ağrısı" demek, başın şiddetli bir şekilde ağrıması. Bunlara hacamat iyi geliyor.

Sanıyorum hacamat olduğu zaman kanın tazyiki azalıyor, tansiyon düşüyor.Sanıyorum hacamat olduğu zaman kanın tazyiki azalıyor, tansiyon düşüyor. Tansiyon fazla olduğu zaman bir insanının ölümüne bile sebep olur.Tansiyon fazla olduğu zaman bir insanının ölümüne bile sebep olur. Tansiyonun rakamları var; 14-16-18. 20'nin üstüne çıkıyor, Tansiyonun rakamları var; 14-16-18. 20'nin üstüne çıkıyor, tehlikeli boyutlara geliyor; insan felç olur ve ölür.tehlikeli boyutlara geliyor; insan felç olur ve ölür. Tabii hacamat yapıldığı zaman netice itibariyle tansiyon düşürülmüş oluyor. Tabii hacamat yapıldığı zaman netice itibariyle tansiyon düşürülmüş oluyor. Bunun da beyindeki cünûn yani delilik, mecnunluk, cüzzama, gözün perdesine, Bunun da beyindeki cünûn yani delilik, mecnunluk, cüzzama, gözün perdesine, baras illetine ve baş ağrısına faydası olduğunu Efendimiz bildirmiş. Bunu eskiden yaparlarmış.

baras illetine ve baş ağrısına faydası olduğunu Efendimiz bildirmiş. Bunu eskiden yaparlarmış.

Sayfanın onikinci hadisi humma ile ilgili.Sayfanın onikinci hadisi humma ile ilgili. Bu da mürsel olarak Hasan Basri hazretlerinden rivayet edilmiş.Bu da mürsel olarak Hasan Basri hazretlerinden rivayet edilmiş. Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz;

Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz;

İnne'l-hummâ râidü'l-mevti ve hiye sicnü'l-mü'miniİnne'l-hummâ râidü'l-mevti ve hiye sicnü'l-mü'mini ve hiye kıt'atün mine'n-nâri fe-fettirûhâ anküm bi'l-mâi'l-bâridi.

ve hiye kıt'atün mine'n-nâri fe-fettirûhâ anküm bi'l-mâi'l-bâridi.

Humma, "şiddetli yüksek ateş" demek. Hastalanınca insanın ateşi çıkıyor ya, Humma, "şiddetli yüksek ateş" demek. Hastalanınca insanın ateşi çıkıyor ya, 39 derece, 40 derece, 41 derece; cayır cayır yanıyor. Tamam, işte o humma.

39 derece, 40 derece, 41 derece; cayır cayır yanıyor. Tamam, işte o humma.

Râidü'l-mevti. "Ölümün kılavuzudur, habercisidir."

Râidü'l-mevti. "Ölümün kılavuzudur, habercisidir."

Şimdi biz, ateşli bir hastalığa tutulan bir insanı doktora götürüyoruz;Şimdi biz, ateşli bir hastalığa tutulan bir insanı doktora götürüyoruz; gelsin antibiyotikler, ilaçlar, bilmem ne, insanlar çeşitli çareler bulmuşlar.gelsin antibiyotikler, ilaçlar, bilmem ne, insanlar çeşitli çareler bulmuşlar. O zaman için bu çarelerin çoğu yok.

O zaman için bu çarelerin çoğu yok.

Ateşlenmek, humma ölümün kılavuzudur, habercidir. Yani arkasından ölüm gelebilir.

Ateşlenmek, humma ölümün kılavuzudur, habercidir. Yani arkasından ölüm gelebilir.

Ve hiye sicnü'l-mü'mini. "Bu mü'minin hapisliği gibidir, hapse tıkılması gibidir."Ve hiye sicnü'l-mü'mini. "Bu mü'minin hapisliği gibidir, hapse tıkılması gibidir." Ve hiye kıt'atün mine'n-nâri. "Bu humma ateşten bir parçadır." Ve hiye kıt'atün mine'n-nâri. "Bu humma ateşten bir parçadır." Fe-fettirûhâ anküm. "Bunu üzerinizden gidermek için, tedavi etmek için..."Fe-fettirûhâ anküm. "Bunu üzerinizden gidermek için, tedavi etmek için..." Bi'l-mâi'l-bâridi. "Su dökerek onu uzaklaştırın, soğuk su kullanın."

Bi'l-mâi'l-bâridi. "Su dökerek onu uzaklaştırın, soğuk su kullanın."

Hummalı insana soğuk su dökülerek veya bez ıslatılarak, alnına konarak,Hummalı insana soğuk su dökülerek veya bez ıslatılarak, alnına konarak, vücudunun muhtelif yerlerine konarak o soğutma yapılabilir.vücudunun muhtelif yerlerine konarak o soğutma yapılabilir. Halen de yapılıyor; ateş çok olduğu zaman doktorlar onu düşürmenin çaresine bakıyor.Halen de yapılıyor; ateş çok olduğu zaman doktorlar onu düşürmenin çaresine bakıyor. Giyinmişse hemen soyuyorlar, icabında buza yatırıyorlar.

Giyinmişse hemen soyuyorlar, icabında buza yatırıyorlar.

Mesela, güneş çarpması oluyor.Mesela, güneş çarpması oluyor. Suud'a gidiyor bizim köylü dayı, hacca gidiyor, güneşin altında şemsiyesiz geziyor;Suud'a gidiyor bizim köylü dayı, hacca gidiyor, güneşin altında şemsiyesiz geziyor; ne olduğunu anlamıyor, güneş çarpıyor. Darabanü's-şems, "güneş çarpması" demek. ne olduğunu anlamıyor, güneş çarpıyor. Darabanü's-şems, "güneş çarpması" demek. Ben güneş çarpmasını hafif bir şey sanırdım, biraz başı döner filan... Hayır, öldürüyor!Ben güneş çarpmasını hafif bir şey sanırdım, biraz başı döner filan... Hayır, öldürüyor! Güneş çarpması insanı öldürüyor.Güneş çarpması insanı öldürüyor. Anladıkları zaman hemen adamı hastaneye kaldırıyorlar, buzların arasına yatırıyorlar.Anladıkları zaman hemen adamı hastaneye kaldırıyorlar, buzların arasına yatırıyorlar. Kurtulursa kurtuluyor, kurtulamazsa güneş çarpmasından gidiyor. Kurtulursa kurtuluyor, kurtulamazsa güneş çarpmasından gidiyor. Kolay değil. Oranın güneşi de biraz şiddetli oluyor.

Kolay değil. Oranın güneşi de biraz şiddetli oluyor.

İşte bunlar için Efendimiz hadîs-i şerîfinde soğuk suyla onun soğutulmasını tavsiye buyurmuş.İşte bunlar için Efendimiz hadîs-i şerîfinde soğuk suyla onun soğutulmasını tavsiye buyurmuş. Bu da tıbbî bir tedbir olarak Efendimiz'in söylediği bir mübarek hadîs.

Bu da tıbbî bir tedbir olarak Efendimiz'in söylediği bir mübarek hadîs.

Onüçüncü hadîs-i şerîf:

Onüçüncü hadîs-i şerîf:

İnne'l-hayâe mine'l-imâni ve inne'l-îmâne fi'l-cennetiİnne'l-hayâe mine'l-imâni ve inne'l-îmâne fi'l-cenneti ve lev kâne'l-hayâu raculen le-kâne raculen sâlihen.

ve lev kâne'l-hayâu raculen le-kâne raculen sâlihen.

Bunu Hz. Âişe anamız radıyallahu anhâ Peygamber Efendimiz'den rivayet etmiş.

Bunu Hz. Âişe anamız radıyallahu anhâ Peygamber Efendimiz'den rivayet etmiş.

Hayâyı methediyor. Hayâ, "utanç, utangaçlık" demek.Hayâyı methediyor. Hayâ, "utanç, utangaçlık" demek. Peygamber Efendimiz utangaçlığı methediyor.

Buyuruyor ki;

Peygamber Efendimiz utangaçlığı methediyor.

Buyuruyor ki;

İnne'l-hayâe mine'l-imâni. "Hiç şüphesiz ki utangaçlık imandandır."

İnne'l-hayâe mine'l-imâni. "Hiç şüphesiz ki utangaçlık imandandır."

İmansız insan utanmaz, yırtık olur, arsız olur, yüzsüz olur, her şeyi yapar. Utangaçlık imandandır.

İmansız insan utanmaz, yırtık olur, arsız olur, yüzsüz olur, her şeyi yapar. Utangaçlık imandandır.

Ve inne'l-îmâne fi'l-cenneti. "Ve şüphesiz ki iman da cennettedir."

Ve inne'l-îmâne fi'l-cenneti. "Ve şüphesiz ki iman da cennettedir."

İmanlı insan cennete girecek. Binâenaleyh, hayâlı insan iyi oluyor, iyi durumda oluyor.İmanlı insan cennete girecek. Binâenaleyh, hayâlı insan iyi oluyor, iyi durumda oluyor. Hayâlı olması cennete gireceğine bir emare oluyor.

Hayâlı olması cennete gireceğine bir emare oluyor.

Hayâlı olacak, utanacak. Günaha harama yönelmeyecek.Hayâlı olacak, utanacak. Günaha harama yönelmeyecek. Hayâsı, utangaçlığı onu koruyacak. Allah'ın izniyle cennete girecek. Diyor ki bir de;

Hayâsı, utangaçlığı onu koruyacak. Allah'ın izniyle cennete girecek. Diyor ki bir de;

ve lev kâne'l-hayâu raculen. "Eğer hayâ bir insan şeklinde olsaydı..."ve lev kâne'l-hayâu raculen. "Eğer hayâ bir insan şeklinde olsaydı..." Le-kâne raculen sâlihen. "Salih bir insan olurdu."

Le-kâne raculen sâlihen. "Salih bir insan olurdu."

Hayânın güzelliği insanların gözünün önüne gelsin diyeHayânın güzelliği insanların gözünün önüne gelsin diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz böyle bir benzetme de yapmış.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz böyle bir benzetme de yapmış.

Bizim çocuklarımız, elhamdülillah biz de küçükken öyleydik, utangaçtır.Bizim çocuklarımız, elhamdülillah biz de küçükken öyleydik, utangaçtır. Bazıları; "Utanmayı bırak yahu! At bu üzerinden utanmayı, Bazıları; "Utanmayı bırak yahu! At bu üzerinden utanmayı, biraz açıl, bu kadar utangaç olma!" diye nasihat ederler.biraz açıl, bu kadar utangaç olma!" diye nasihat ederler. Birisi kardeşini yakalamış, ona; "Biraz yırtık ol, biraz utangaçlığı bırak..." diye konuşuyormuş.Birisi kardeşini yakalamış, ona; "Biraz yırtık ol, biraz utangaçlığı bırak..." diye konuşuyormuş. Peygamber Efendimiz onu duymuş, demiş ki;

"Bırak onu; çünkü hayâ, utangaçlık imandandır."

Peygamber Efendimiz onu duymuş, demiş ki;

"Bırak onu; çünkü hayâ, utangaçlık imandandır."

Muhterem kardeşlerim!

Biz de çok utangaç büyüdük.
Muhterem kardeşlerim!

Biz de çok utangaç büyüdük.
Biz babamızın yanında sofradayken konuşamazdık.Biz babamızın yanında sofradayken konuşamazdık. Akşam yemeğinde otururduk, babamız gündüz işte oluyor, sofrada konuşamazdık.Akşam yemeğinde otururduk, babamız gündüz işte oluyor, sofrada konuşamazdık. Büyüklerin yanında konuşulur mu? Susardık, konuşamazdık.Büyüklerin yanında konuşulur mu? Susardık, konuşamazdık. Tabii büyüğün yanında "otur" demeden oturulmaz, el pençe divan durulur,Tabii büyüğün yanında "otur" demeden oturulmaz, el pençe divan durulur, hizmetine koşulur, uzun boylu konuşulmaz, her lafa atılmaz.hizmetine koşulur, uzun boylu konuşulmaz, her lafa atılmaz. Büyüklerimiz bize bunları öğretirdi. "Aman öyle yapma, ayıptır.Büyüklerimiz bize bunları öğretirdi. "Aman öyle yapma, ayıptır. Büyüklerinin yanında şöyle yapmak lazım, böyle yapmak lazım..." diyeBüyüklerinin yanında şöyle yapmak lazım, böyle yapmak lazım..." diye birçok âdâb-ı muaşeret kuralını bize öğretirlerdi. Biz de öyle yetişirdik.

birçok âdâb-ı muaşeret kuralını bize öğretirlerdi. Biz de öyle yetişirdik.

Elhamdülillah, bu hayâ duygusu insanı buluğa erdiği zaman koruyor.Elhamdülillah, bu hayâ duygusu insanı buluğa erdiği zaman koruyor. Utangaçlığı haramlara günahlara kaymasını engelliyor.Utangaçlığı haramlara günahlara kaymasını engelliyor. Yüzsüz, yırtık olan da çapkın oluyor, çeşitli oyunlar yapıyor, çeşitli günahlara girebiliyor.

Yüzsüz, yırtık olan da çapkın oluyor, çeşitli oyunlar yapıyor, çeşitli günahlara girebiliyor.

Çocukların bir bakıma İslâmî hizmetlerde atik olmasını da öğretmeliyiz.Çocukların bir bakıma İslâmî hizmetlerde atik olmasını da öğretmeliyiz. Utangaç olsun ama günahtan, utanılacak şeylerden utansın, yapılacak hizmetlerden utanmasın.

Utangaç olsun ama günahtan, utanılacak şeylerden utansın, yapılacak hizmetlerden utanmasın.

"Kalk evladım, hadi bakalım bir ezan oku."

Okusun; "utanırım" demesin. Ezan okumak sevap.

"Kalk evladım, hadi bakalım bir ezan oku."

Okusun; "utanırım" demesin. Ezan okumak sevap.

"Hadi evlâdım, imamlığı sen yap."

"Yok, ben utanırım."

"Hadi evlâdım, imamlığı sen yap."

"Yok, ben utanırım."

"Hadi arslanım, hutbeyi sen oku."

"Yok, utanırım."

"Hadi arslanım, hutbeyi sen oku."

"Yok, utanırım."

Burada utanılacak bir şey yok, bu bir dinî vazife.

Burada utanılacak bir şey yok, bu bir dinî vazife.

Müslüman cenaze yıkamayı öğrenmeli, cenaze namazı kıldırmayı öğrenmeli,Müslüman cenaze yıkamayı öğrenmeli, cenaze namazı kıldırmayı öğrenmeli, cenazeyi defnetmeyi, hutbe okumayı, namaz kıldırmayı öğrenmeli.cenazeyi defnetmeyi, hutbe okumayı, namaz kıldırmayı öğrenmeli. Aşr-ı şerîf okumaktan kaçmamalı, öğrenmeli.Aşr-ı şerîf okumaktan kaçmamalı, öğrenmeli. Güzel şeylerde, kendi kendimize o utangaçlığı yenecek çalışmalar yapmalıyız.

Güzel şeylerde, kendi kendimize o utangaçlığı yenecek çalışmalar yapmalıyız.

Ama utanılacak şeyler var, o konularda yine hayâyı, utangaçlığı muhafaza etmeye çalışmak lazım.Ama utanılacak şeyler var, o konularda yine hayâyı, utangaçlığı muhafaza etmeye çalışmak lazım. Güzel bir duygu, Efendimiz'in sevdiği, cennete götüren bir duygu.

Güzel bir duygu, Efendimiz'in sevdiği, cennete götüren bir duygu.

Sayfanın sonundaki diğer hadîs-i şerîf, o da hâyâ ile ilgili bir hadîs-i şerîf.Sayfanın sonundaki diğer hadîs-i şerîf, o da hâyâ ile ilgili bir hadîs-i şerîf. Efendimiz buyuruyor ki;

Efendimiz buyuruyor ki;

İnne'l-hayâe ve'l-afâfe ve'l-ıyye -ıyye'l-lisâni lâ ıyye'l-kalbi-İnne'l-hayâe ve'l-afâfe ve'l-ıyye -ıyye'l-lisâni lâ ıyye'l-kalbi- ve'l-akle mine'l-îmâni ve innehünne yezidne fi'l-âhireti ve yenkusne mine'd-dünyâve'l-akle mine'l-îmâni ve innehünne yezidne fi'l-âhireti ve yenkusne mine'd-dünyâ ve lemâ yezidne fi'l-âhireti ekserü mimmâ yenkusne mine'd-dünyâve lemâ yezidne fi'l-âhireti ekserü mimmâ yenkusne mine'd-dünyâ ve inne'ş-şuhha ve'l-fuhşa ve'l-bezâ'e mine'n-nifâki ve innehünne yenkusne mine'l-âhiretive inne'ş-şuhha ve'l-fuhşa ve'l-bezâ'e mine'n-nifâki ve innehünne yenkusne mine'l-âhireti ve yezidde fi'd-dünyâ ve lemâ yenkusne mine'l-âhireti ekserü mimmâ yezidne fi'd-dünyâ.

ve yezidde fi'd-dünyâ ve lemâ yenkusne mine'l-âhireti ekserü mimmâ yezidne fi'd-dünyâ.

Birçok kaynaklardan rivayet edilmiş. Bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz diyor ki:

Birçok kaynaklardan rivayet edilmiş. Bu hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz diyor ki:

Hayâ ve afâf, yani "iffetli olmak, namuskârlı, namuslu olmak."Hayâ ve afâf, yani "iffetli olmak, namuskârlı, namuslu olmak." Ve'l-ıyye. "Dilini tutmak, çok konuşmamak." Iyye'l-lisân. "Dilin beceriksizliği."Ve'l-ıyye. "Dilini tutmak, çok konuşmamak." Iyye'l-lisân. "Dilin beceriksizliği." Lâ ıyye'l-kalbi. "Kalbinki değil."

"Bunların hepsi imandandır."

Lâ ıyye'l-kalbi. "Kalbinki değil."

"Bunların hepsi imandandır."

Ve'l-akle mine'l-îmâni.

"Hayâ imandandır, iffetli olmak imandandır.
Ve'l-akle mine'l-îmâni.

"Hayâ imandandır, iffetli olmak imandandır.
Biraz sükûtî olmak, sözünü pek becerememek bile olsa sükûtîlik imandandır.Biraz sükûtî olmak, sözünü pek becerememek bile olsa sükûtîlik imandandır. Diline hâkim olmak imandandır ve akıl imandandır."

Diline hâkim olmak imandandır ve akıl imandandır."

Akıl, yani insana doğruyu öğütleyen tarafı.Akıl, yani insana doğruyu öğütleyen tarafı. Nefsi bir şey söylüyor, aklı da diyor ki; "Yok, öyle yapma."

Nefsi bir şey söylüyor, aklı da diyor ki; "Yok, öyle yapma."

İnsanın içindeki vicdan duygusu, bunlar imandandır.

İnsanın içindeki vicdan duygusu, bunlar imandandır.

İnnehünne yezidne fi'l-âhireti.İnnehünne yezidne fi'l-âhireti. "Bunlar insanın âhiret sermayesini artırır, âhirette işine yarar, insana sevap kazandırır."

"Bunlar insanın âhiret sermayesini artırır, âhirette işine yarar, insana sevap kazandırır."

Hem hayâ hem iffetlilik sevap kazandırır, hem dilinin biraz sükûtî olması sevap kazandırırHem hayâ hem iffetlilik sevap kazandırır, hem dilinin biraz sükûtî olması sevap kazandırır çünkü sükut ibadettir, hem de vicdanlı, akıllı olmak sevap kazandırır.

çünkü sükut ibadettir, hem de vicdanlı, akıllı olmak sevap kazandırır.

Ve yenkusne mine'd-dünyâ. "Ama bunlar dünyalıktan biraz azalttırır."

Ve yenkusne mine'd-dünyâ. "Ama bunlar dünyalıktan biraz azalttırır."

Hayâlı çünkü, atılgan değil. İffetli, pek işini beceremiyor.Hayâlı çünkü, atılgan değil. İffetli, pek işini beceremiyor. Çok konuşmuyor, derdini tam anlatamıyor, kendisini savunamıyor. Çok konuşmuyor, derdini tam anlatamıyor, kendisini savunamıyor. Akıllı, vicdanlı, vicdanı şöyle yapmaya böyle yapmaya el vermiyor.Akıllı, vicdanlı, vicdanı şöyle yapmaya böyle yapmaya el vermiyor. Bunlar menfaatlerin biraz azalmasına yol açar. Ama âhirette sevaplarını arttırır.Bunlar menfaatlerin biraz azalmasına yol açar. Ama âhirette sevaplarını arttırır. Dünya menfaatleri biraz kaçar gibi görünür ama âhirette sağlayacağı faydaDünya menfaatleri biraz kaçar gibi görünür ama âhirette sağlayacağı fayda dünyadaki azaltacağı, elden kaçırtacağı faydaya göre çok fazladır. Yani tercih edilmelidir.

dünyadaki azaltacağı, elden kaçırtacağı faydaya göre çok fazladır. Yani tercih edilmelidir.

İnsan hayâ sahibi olmalı, namus iffet sahibi olmalı.İnsan hayâ sahibi olmalı, namus iffet sahibi olmalı. Dili ölçülü kullanan, diline hâkim olan, az konuşan olmalı. Bir de vicdanlı olmalı.Dili ölçülü kullanan, diline hâkim olan, az konuşan olmalı. Bir de vicdanlı olmalı. Akıllı, iyiyi kötüyü ayırt edip de vicdanının sesini dinleyen insan olmalı.

Akıllı, iyiyi kötüyü ayırt edip de vicdanının sesini dinleyen insan olmalı.

Buna mukabil; ve inne'ş-şuhha. "Cimrilik, pintilik."Buna mukabil; ve inne'ş-şuhha. "Cimrilik, pintilik." Ve'l-fuhşa. "Fuhşiyât yani kötü söz, kötü hareket."Ve'l-fuhşa. "Fuhşiyât yani kötü söz, kötü hareket." Ve'l-bezâ'e. "Ve yüzsüzlük yani yırtıklık, derbederlik."Ve'l-bezâ'e. "Ve yüzsüzlük yani yırtıklık, derbederlik." Mine'n-nifâki. "Bunlar da münafıklıktandır."

Mine'n-nifâki. "Bunlar da münafıklıktandır."

Cimrilik münafıklıktandır. Kötü söz, kötü hareket münafıklıktandır.Cimrilik münafıklıktandır. Kötü söz, kötü hareket münafıklıktandır. Derbederlik, yırtıklık, o da münafıklıktandır. Bunlar da insanın âhiret sermayesini azaltırlar.Derbederlik, yırtıklık, o da münafıklıktandır. Bunlar da insanın âhiret sermayesini azaltırlar. Âhiretteki kârını azaltırlar. Cimrilik zarara sokar.Âhiretteki kârını azaltırlar. Cimrilik zarara sokar. Kötü söz söylemek, küfür vesaire, kötü iş yapmak, bunlar günaha sokar. Ezâ da böyle.Kötü söz söylemek, küfür vesaire, kötü iş yapmak, bunlar günaha sokar. Ezâ da böyle. Pespâyelik, o da zarara sokar.Pespâyelik, o da zarara sokar. Bunların âhirette zararı vardır ama dünyalıkta faydaları belki biraz fazla olur.Bunların âhirette zararı vardır ama dünyalıkta faydaları belki biraz fazla olur. Cimrilik yapıyor, harcamıyor, yanında kalıyor. Cimrilik yapıyor, harcamıyor, yanında kalıyor. Kötü laf söylüyor, küfür, kabadayılık, efelik, bilmem ne derken işini götürüyor.Kötü laf söylüyor, küfür, kabadayılık, efelik, bilmem ne derken işini götürüyor. Veyahut yırtıklıkla bu işleri yapıyor, yüzsüzlükle yapıyor. Evet, dünyalığı artar amaVeyahut yırtıklıkla bu işleri yapıyor, yüzsüzlükle yapıyor. Evet, dünyalığı artar ama âhiretliği eksilir ve âhirette eksilttiği dünyalıktan sağladığından çok daha fazladır.

âhiretliği eksilir ve âhirette eksilttiği dünyalıktan sağladığından çok daha fazladır.

O halde bu hadîs-i şerîfe göre neleri öğrenmiş olduk?

O halde bu hadîs-i şerîfe göre neleri öğrenmiş olduk?

Utangaçlık iyidir. İffetlilik iyidir. Sükûtîlik iyidir. Az konuşmak iyidir. Utangaçlık iyidir. İffetlilik iyidir. Sükûtîlik iyidir. Az konuşmak iyidir. Vicdanlılık iyidir. Cimrilik fenadır. Kötü söz, kötü hareketli olmak, edepsiz olmak fenadır.Vicdanlılık iyidir. Cimrilik fenadır. Kötü söz, kötü hareketli olmak, edepsiz olmak fenadır. Bir de derbeder, yırtık, sürtük olmak fenadır. Kötü huylar olarak bunları anlamış oluyoruz.

Bir de derbeder, yırtık, sürtük olmak fenadır. Kötü huylar olarak bunları anlamış oluyoruz.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi güzel huylara sahip eylesin.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi güzel huylara sahip eylesin.

Ekserimu yudihili'n-nâse'l-cennete takvallâhi ve hüsni'l-huluk.Ekserimu yudihili'n-nâse'l-cennete takvallâhi ve hüsni'l-huluk. "İnsanların en çok cennete girme sebebi takvâdan dolayı olacak."

"İnsanların en çok cennete girme sebebi takvâdan dolayı olacak."

Takvâ yolu tasavvuftur. Allah korkusu, bundan dolayı olacak.

Takvâ yolu tasavvuftur. Allah korkusu, bundan dolayı olacak.

"Bir de güzel huydan dolayı olacak."

Güzel huy da yine tasavvufla öğreniyor.

"Bir de güzel huydan dolayı olacak."

Güzel huy da yine tasavvufla öğreniyor.

İnsanların huyu nerede düzeltilir? Hastalanınca hastaneye gidiyor,İnsanların huyu nerede düzeltilir? Hastalanınca hastaneye gidiyor, dişi ağrıyınca dişçiye gidiyor; peki güzel huylar nereden öğrenilecek?

dişi ağrıyınca dişçiye gidiyor; peki güzel huylar nereden öğrenilecek?

Güzel huylar tasavvufta öğrenilir. Güzel huyların öğretildiği mektep tasavvuftur.

Güzel huylar tasavvufta öğrenilir. Güzel huyların öğretildiği mektep tasavvuftur.

Takvâ nerede öğrenilir?

Takvâ da yine tasavvuf yolundan öğrenilir.

Takvâ nerede öğrenilir?

Takvâ da yine tasavvuf yolundan öğrenilir.

Ekseriyetle insanlar güzel huyundan dolayı, Allah'ın sevgisini kazanırlar ve cennete girerler.Ekseriyetle insanlar güzel huyundan dolayı, Allah'ın sevgisini kazanırlar ve cennete girerler. Ekseriyetle insanlar cehenneme kötü huyları dolayısıyla girerler.Ekseriyetle insanlar cehenneme kötü huyları dolayısıyla girerler. Huyu kötü olunca cehenneme girerler.

Huyu kötü olunca cehenneme girerler.

O bakımdan, huyları güzelleştirmeye çalışalım.O bakımdan, huyları güzelleştirmeye çalışalım. Kötü huylarımızdan kurtulmaya, onları düzeltmeye çalışalım.Kötü huylarımızdan kurtulmaya, onları düzeltmeye çalışalım. Güzel huyları almaya, kâmil bir müslüman olmaya gayret edelim, dikkat edelim.

Güzel huyları almaya, kâmil bir müslüman olmaya gayret edelim, dikkat edelim.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi takvâ sahibi eylesin. Güzel huylu eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi takvâ sahibi eylesin. Güzel huylu eylesin. Kâmil müslüman eylesin. Faydalı müslüman eylesin. İki cihan saadetine nâil eylesin.

Kâmil müslüman eylesin. Faydalı müslüman eylesin. İki cihan saadetine nâil eylesin.

Fâtiha-i şerîfe mea'l-Besmele.

Fâtiha-i şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2