Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Şakîk-i Belhî Hazretleri (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Şevvâl 1413 / 10.04.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Zenginlerden Sakın!, Hakîkî Fakirlik Nasıl Anlaşılır?, Allah’a Tam Güvenmenin Alâmeti, Fakirliğin Muhafazası | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Şakîk-i Belhî Hazretleri (3)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Şevvâl 1413 / 10.04.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Zenginlerden Sakın!, Hakîkî Fakirlik Nasıl Anlaşılır?, Allah’a Tam Güvenmenin Alâmeti, Fakirliğin Muhafazası | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn.

Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Allah iki cihanda cümlenizi muratlarınıza erdirsin.Allah iki cihanda cümlenizi muratlarınıza erdirsin. Aziz ve bahtiyar eylesin.Aziz ve bahtiyar eylesin. Ebû Abdirrahman es-Sülemî isimli büyük sûfî ve aliminEbû Abdirrahman es-Sülemî isimli büyük sûfî ve alimin Tabakâtü's-sûfiyye adlı eserini okumaya devam ediyoruz.Tabakâtü's-sûfiyye adlı eserini okumaya devam ediyoruz. Şakîk-i Belhî hazretlerinin tercüme-i hâli bölümünde,Şakîk-i Belhî hazretlerinin tercüme-i hâli bölümünde, 65. sayfanın 16. paragrafında kalmıştık.65. sayfanın 16. paragrafında kalmıştık. Oradan itibaren okumaya devam edeceğiz. Oradan itibaren okumaya devam edeceğiz.

Kâle ve kâle Şakîkun:Kâle ve kâle Şakîkun: ''İttekı'l-ağniyâe fe-inneke metâ akadet kalbeke meahüm ''İttekı'l-ağniyâe fe-inneke metâ akadet kalbeke meahüm ve tami'te fîhim fe-kad ittehaztehüm erbâben min dûni'l-lâhi azze ve celle. ve tami'te fîhim fe-kad ittehaztehüm erbâben min dûni'l-lâhi azze ve celle.

Yine aynı rivayet ve isnad zinciriyle diyor ki; Yine aynı rivayet ve isnad zinciriyle diyor ki;

Ebû Ali Saîd b. Ahmed el-Belhî, babasından naklen,Ebû Ali Saîd b. Ahmed el-Belhî, babasından naklen, o da Muhammed b. Abd'den, o da dayısı Muhammed b. Leys'ten,o da Muhammed b. Abd'den, o da dayısı Muhammed b. Leys'ten, o da Hâmid-i Leffâf'tan, o da Hâtem-i Esam'dan işitmiş. o da Hâmid-i Leffâf'tan, o da Hâtem-i Esam'dan işitmiş. Hâtem-i Esam ''Şakîk-i Belhî şöyle demiş.'' diye nakletmiş. Hâtem-i Esam ''Şakîk-i Belhî şöyle demiş.'' diye nakletmiş.

Demek ki bizim bildiğimiz isim, meşhur bir isimmiş.Demek ki bizim bildiğimiz isim, meşhur bir isimmiş. Hâtem-i Esam Hazretleri de çok büyük bir zât-ı muhterem, büyük bir sûfî.Hâtem-i Esam Hazretleri de çok büyük bir zât-ı muhterem, büyük bir sûfî. Demek ki yine o rivâyet ediyor. Demek ki yine o rivâyet ediyor.

Kâle. ''O râvi, rivayet etti, dedi ki;'' Ve kâle Şakîku.Kâle. ''O râvi, rivayet etti, dedi ki;'' Ve kâle Şakîku. ''Şakîk şu sözü de söyledi:''Şakîk şu sözü de söyledi: '' İttekı'l-ağniyâe.'' İttekı'l-ağniyâe. ''Ağniyâdan, zenginlerden sakın, korun.'' ''Ağniyâdan, zenginlerden sakın, korun.''

onlara bağlarsan ve onlardan bir şey temenni edersen,onlara bağlarsan ve onlardan bir şey temenni edersen, ‘bana bir faydaları dokunur, bunlar zengin, bir şey verirler' diye onlara tamah edersen.''‘bana bir faydaları dokunur, bunlar zengin, bir şey verirler' diye onlara tamah edersen.'' Fe-kad'ittehaztehüm erbâben min-dûni'l-lâhi azze ve celle. Fe-kad'ittehaztehüm erbâben min-dûni'l-lâhi azze ve celle. ''Azîz ve Celîl olan Allah'ı bırakıp da''Azîz ve Celîl olan Allah'ı bırakıp da başka rabler ittihaz etmiş olan kimselerden olursun.'' başka rabler ittihaz etmiş olan kimselerden olursun.''

Kur'ân-ı Kerîm'de âyet-i kerîme var.Kur'ân-ı Kerîm'de âyet-i kerîme var. İnsanlar âlemlerin Rabb'ı olan Allahu Teâlâ hazretlerini bilip İnsanlar âlemlerin Rabb'ı olan Allahu Teâlâ hazretlerini bilip O'na kulluk edecekleri, ona bağlanıp ''Rabbim Allah'' diyecekleri yerde,O'na kulluk edecekleri, ona bağlanıp ''Rabbim Allah'' diyecekleri yerde, başkalarını kendilerine bağlanacak mercî edinmişlerdir. başkalarını kendilerine bağlanacak mercî edinmişlerdir. Bazen de görünmeyen mânevî şeyleri kendilerine Rab edinmişlerdir. Bazen de görünmeyen mânevî şeyleri kendilerine Rab edinmişlerdir.

E-fe-raeyte men'ittehaze ilâhehû hevâhü. E-fe-raeyte men'ittehaze ilâhehû hevâhü.

''Hevâ u hevesini, nefsânî hevâsını,''Hevâ u hevesini, nefsânî hevâsını, hevâ-yı nefsâniyyesini, kendisinehevâ-yı nefsâniyyesini, kendisine ilâh edinmiş olan kimseyi gördün mü?'' ilâh edinmiş olan kimseyi gördün mü?''

Sanki ilâhmış gibi, yaradanmış gibi hevâ-ı nefsinin karşısında el pençe divan durmuş,Sanki ilâhmış gibi, yaradanmış gibi hevâ-ı nefsinin karşısında el pençe divan durmuş, onun sözünü dinleyen kimse âdeta ona tapınıyor ve onu rab edinmiş gibi oluyor. onun sözünü dinleyen kimse âdeta ona tapınıyor ve onu rab edinmiş gibi oluyor. Sonra birtakım mâruf, meşhur hatta alim insanlarıSonra birtakım mâruf, meşhur hatta alim insanları veya daha başka kimseleri kendineveya daha başka kimseleri kendine mercî ve bağlanılacak şey ittihaz edip de mercî ve bağlanılacak şey ittihaz edip de Allah'ı bırakıp onlara bağlanmak âyet-i kerîmelerde yasaklanmışAllah'ı bırakıp onlara bağlanmak âyet-i kerîmelerde yasaklanmış ve bunun yanlış olduğu bildirilmiş. ve bunun yanlış olduğu bildirilmiş.

O âyetlere atıfta bulunarak diyor ki; O âyetlere atıfta bulunarak diyor ki;

''Zenginlerden sakın; kendini koru, kolla.''Zenginlerden sakın; kendini koru, kolla. Çünkü kalbini onlara bağlar, tamah eder de onlardan bir şeyler beklersenÇünkü kalbini onlara bağlar, tamah eder de onlardan bir şeyler beklersen o zaman Allah'ı bırakıp Allah'tan gayrı nesneleri Rab edinen kimseler gibio zaman Allah'ı bırakıp Allah'tan gayrı nesneleri Rab edinen kimseler gibi sen de onları rab edinmiş olursun.'' sen de onları rab edinmiş olursun.''

Yanlış bir şey; ''Şirk gibi, Allah'tan gayrıya tapınmak gibi olur.'' diyor. Yanlış bir şey; ''Şirk gibi, Allah'tan gayrıya tapınmak gibi olur.'' diyor.

Her zaman söylüyoruz; cemaatimiz Fâtiha sûresini iyi bilmiyor.Her zaman söylüyoruz; cemaatimiz Fâtiha sûresini iyi bilmiyor. Okumasını biliyor da mânasını hazmetmemiş, Okumasını biliyor da mânasını hazmetmemiş, mânasına göre hareket etmiyor. mânasına göre hareket etmiyor.

Fâtihâ'da ne diyoruz? Fâtihâ'da ne diyoruz?

El-Hamdü li'llâhi Rabbi'l-âlemîn. ''Hamd âlemlerin Rabb'ine.'' El-Hamdü li'llâhi Rabbi'l-âlemîn. ''Hamd âlemlerin Rabb'ine.''

er-Rahmâni'r-Rahîm. ''Rahmân ve Rahîm.'' er-Rahmâni'r-Rahîm. ''Rahmân ve Rahîm.''

Mâliki yevmi'd-dîn. ''Din gününün,Mâliki yevmi'd-dîn. ''Din gününün, yani mükâfâtın ve cezanın verildiği o karşılık verme günününyani mükâfâtın ve cezanın verildiği o karşılık verme gününün hâkimi ve mâliki olan Allah'a hamd olsun.'' diyoruz. hâkimi ve mâliki olan Allah'a hamd olsun.'' diyoruz.

İyyâke na'büdü ve iyyâke nesteîn, diyoruz. İyyâke na'büdü ve iyyâke nesteîn, diyoruz.

Na'büdüke ve nesteînüke demiyoruz da Na'büdüke ve nesteînüke demiyoruz da iyyâke na'büdü ve iyyâke nesteîn diyoruz. iyyâke na'büdü ve iyyâke nesteîn diyoruz. Kelimenin başa alınması ile ''Ancak sana ibadet ederiz. Kelimenin başa alınması ile ''Ancak sana ibadet ederiz. Sadece ve sadece senden yardım umar, bekler ve isteriz.'' denmiş oluyor. Sadece ve sadece senden yardım umar, bekler ve isteriz.'' denmiş oluyor.

''Başkasından değil sadece senden.''Başkasından değil sadece senden. '' Sadece Allah'tan yardım beklerken ve sadece ''Allah'a ibadet ediyorum.'' derken;'' Sadece Allah'tan yardım beklerken ve sadece ''Allah'a ibadet ediyorum.'' derken; zengine, hükümdara veya bir başka mevki makam sahibine dalkavukluk ederse kendisine;zengine, hükümdara veya bir başka mevki makam sahibine dalkavukluk ederse kendisine; ''Hani sen Allah'tan bekliyordun, ne oldu? Hayrola!''Hani sen Allah'tan bekliyordun, ne oldu? Hayrola! Sözün nerede, işin nerede? Aklın nerede, fikrin nerede? '' denilir. Sözün nerede, işin nerede? Aklın nerede, fikrin nerede? '' denilir.

Bunu hem başka insanlar der hem de Allahu Teâlâ hazretleri der.Bunu hem başka insanlar der hem de Allahu Teâlâ hazretleri der. Eğer zalimlerin yardakçıları ve destekçileri olmasaydı,Eğer zalimlerin yardakçıları ve destekçileri olmasaydı, dalkavuklar olmasaydı, çete reislerinin etrafında çetenin fertleri olmasaydıdalkavuklar olmasaydı, çete reislerinin etrafında çetenin fertleri olmasaydı onlar çetelik yapabilirler miydi?onlar çetelik yapabilirler miydi? Zulüm yapabilirler miydi? Yapamazlardı!Zulüm yapabilirler miydi? Yapamazlardı! Demek ki zalimin zalimliği,Demek ki zalimin zalimliği, etrafındaki avânesi ile; mafyanın mafyalığı, etrafındaki avânesi ile; mafyanın mafyalığı, gangster reisinin etrafındaki yardımcıları ile oluyor. gangster reisinin etrafındaki yardımcıları ile oluyor. O halde zalime destekçi olmak çok kötü bir şey.O halde zalime destekçi olmak çok kötü bir şey. Allah'ın hiç sevmediği bir şey. Allah'ın hiç sevmediği bir şey.

Ve lâ terkenû ile'l-lezîne zalemû fe-temessekümü'n-nâr. Ve lâ terkenû ile'l-lezîne zalemû fe-temessekümü'n-nâr.

''Zalim olanlara meyletmeyin, rükûn eylemeyin,''Zalim olanlara meyletmeyin, rükûn eylemeyin, onlara destekçi olmayın, yanlarında yer almayın.onlara destekçi olmayın, yanlarında yer almayın. Sonra size de Allah'ın azabı erişir, siz de cehennemde yanarsınız.'' buyuruluyor. Sonra size de Allah'ın azabı erişir, siz de cehennemde yanarsınız.'' buyuruluyor.

Demek ki insanın ağzının söylediğini, kulağının duyması lazım,Demek ki insanın ağzının söylediğini, kulağının duyması lazım, sözünün ve özünün bir olması lazım. Allah'a ibadet ediyorsa Allah'a ibadet etmesi lazım. sözünün ve özünün bir olması lazım. Allah'a ibadet ediyorsa Allah'a ibadet etmesi lazım. Paraya pula, kadına, nefse, dünyaya, şeytana değil,Paraya pula, kadına, nefse, dünyaya, şeytana değil, Allah'a ibadet etmesi lazım. Allah'a ibadet etmesi lazım.

Şeytana nasıl ibadet ediyor? Şeytana nasıl ibadet ediyor?

Şeytanı dinlediği zaman şeytana ibadet etmiş oluyor. Şeytanı dinlediği zaman şeytana ibadet etmiş oluyor.

Dünyaya nasıl ibadet ediyor? Dünyaya nasıl ibadet ediyor?

Dünyayı hedef aldığı zaman, hırs ettiği zaman,Dünyayı hedef aldığı zaman, hırs ettiği zaman, onu elde etmek için varını yoğunu harcadığı zaman,onu elde etmek için varını yoğunu harcadığı zaman, peşinde koştuğu zaman, dünyaya tapınmış oluyor.peşinde koştuğu zaman, dünyaya tapınmış oluyor. Parayı elde etmek için çalıştığı zaman paraya tapınıyor.Parayı elde etmek için çalıştığı zaman paraya tapınıyor. Bir kadının esiri olmuşsa veya kadın, bir adamın sevgisinin esiri olmuşsa Bir kadının esiri olmuşsa veya kadın, bir adamın sevgisinin esiri olmuşsa ve onun için günahları da yapabiliyorsa o zaman Rabbi'ne değil ona tapıyor. ve onun için günahları da yapabiliyorsa o zaman Rabbi'ne değil ona tapıyor.

İbadet itaat demek.İbadet itaat demek. İnsanın ibadet ettiğine itaat etmesi lazım.İnsanın ibadet ettiğine itaat etmesi lazım. Allah'a itaat etmiyor.Allah'a itaat etmiyor. Allah'ın sözünü dinlemiyor. Allah'a yönelmemiş. Allah'ın sözünü dinlemiyor. Allah'a yönelmemiş. Başka şeye yönelmiş. Başka şeye yönelmiş. Allah'tan gayrı yöneldiği her şey mâsivallah'tır.Allah'tan gayrı yöneldiği her şey mâsivallah'tır. Mâsivâya meyl ü rükûn eylemişse,Mâsivâya meyl ü rükûn eylemişse, bağlanmışsa, ondan medet umuyorsa,bağlanmışsa, ondan medet umuyorsa, onun peşinde koşuyorsa veya onun uğrunda yaşıyor, çalışıyorsa,onun peşinde koşuyorsa veya onun uğrunda yaşıyor, çalışıyorsa, onun emrini tutuyorsa o zaman onun avânesi demektir. onun emrini tutuyorsa o zaman onun avânesi demektir.

Şeytanın emrini tutuyorsa şeytanın hizbindendir, hizbü'ş-şeytandandır.Şeytanın emrini tutuyorsa şeytanın hizbindendir, hizbü'ş-şeytandandır. Nefsin emrini tutuyorsa nefis ve hevâ ehli demektir.Nefsin emrini tutuyorsa nefis ve hevâ ehli demektir. Bunu anlamak lazım.Bunu anlamak lazım. Şu boynu bunların hepsinin kulluğundan kurtarmak lazım.Şu boynu bunların hepsinin kulluğundan kurtarmak lazım. İyyâke na'büdü'yü tahakkuk ettirmek lazım.İyyâke na'büdü'yü tahakkuk ettirmek lazım. ''Yâ Rabbi! Bizler ancak sana ibadet ederiz;''Yâ Rabbi! Bizler ancak sana ibadet ederiz; başka bir şeye ibadet etmeyiz. başka bir şeye ibadet etmeyiz. Paraya kul olmayız; kadına, mevkiye makâma, şâna şöhrete, dünyaya kul olmayız.''Paraya kul olmayız; kadına, mevkiye makâma, şâna şöhrete, dünyaya kul olmayız.'' Hakikaten olmamak lazım.Hakikaten olmamak lazım. Bunu söylediğin zaman gerçekten de yapmak lazım.Bunu söylediğin zaman gerçekten de yapmak lazım. Yapmıyorsa o zaman, onu rab edinmiş demektir. Yapmıyorsa o zaman, onu rab edinmiş demektir.

Zenginlerden sakının! Zenginlerden sakının!

Bir insan zengine sevgi, yakınlık göstermeyecek mi,Bir insan zengine sevgi, yakınlık göstermeyecek mi, onları defterden silecek mi? Hayır.onları defterden silecek mi?
Hayır.
Zengin, dindarsa dindarlığı için sevgi gösterilir.Zengin, dindarsa dindarlığı için sevgi gösterilir. Ama dindar değilse sırf zenginliğinden istifade için sevgi göstermek olmaz.Ama dindar değilse sırf zenginliğinden istifade için sevgi göstermek olmaz. Bir de umumi bir kaide, istatistikî bir durum şu ki insan zengin oldu mu şaşırıyor. Bir de umumi bir kaide, istatistikî bir durum şu ki insan zengin oldu mu şaşırıyor.

İnne'l-insâne le yetğâ, en-raâhu'steğnâ. İnne'l-insâne le yetğâ, en-raâhu'steğnâ.

İnsan kendisini müstağni gördü mü gevşiyor.İnsan kendisini müstağni gördü mü gevşiyor. İbadetlerini gevşetebiliyor. Zevk ü sefâya dalabiliyor.İbadetlerini gevşetebiliyor. Zevk ü sefâya dalabiliyor. Lükse, israfa kaçabiliyor.Lükse, israfa kaçabiliyor. Vazifelerini yapmama durumuna düşebiliyor.Vazifelerini yapmama durumuna düşebiliyor. Bu umumi bir durum. Bu umumi bir durum. Şüphesiz zengin olduğu halde azmayan, şaşırmayan;Şüphesiz zengin olduğu halde azmayan, şaşırmayan; Allah'ın emrini, buyruğunu, vazifesini unutmayan insanlar var.Allah'ın emrini, buyruğunu, vazifesini unutmayan insanlar var. Onlar da kıymetli insanlar. Onlar da kıymetli insanlar.

O müspet insanlara misal hangisi? O müspet insanlara misal hangisi?

Hz. Osman.Hz. Osman. Mal varlığının büyük kısmını gözünü kırpmadan Allah'ın yoluna sarf etmiş.Mal varlığının büyük kısmını gözünü kırpmadan Allah'ın yoluna sarf etmiş. Onların misallerinden birisi Hz. Ebu Bekr-i Sıddîk.Onların misallerinden birisi Hz. Ebu Bekr-i Sıddîk. Bütün varlığını Peygamber Efendimiz'e tahsis etmiş,Bütün varlığını Peygamber Efendimiz'e tahsis etmiş, kendisine bir hasıra bürünecek kadar kalmış, hiçbir şey bırakmamış. kendisine bir hasıra bürünecek kadar kalmış, hiçbir şey bırakmamış.

Resûlullah; ''Ailene ne bıraktın yâ Ebâ Bekir?'' diye sorduğu zaman; Resûlullah; ''Ailene ne bıraktın yâ Ebâ Bekir?'' diye sorduğu zaman;

''Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım.'' diyebilmiş. ''Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım.'' diyebilmiş.

Menkıbelerini seve seve anlattığımız, hayranlık duyduğumuzMenkıbelerini seve seve anlattığımız, hayranlık duyduğumuz Abdullah b. Mübarek zengin bir kimse.Ticaretle iştigal edermiş.Abdullah b. Mübarek zengin bir kimse.Ticaretle iştigal edermiş. Ama bir yıl cihad edermiş, bir yıl hacca gidermiş.Ama bir yıl cihad edermiş, bir yıl hacca gidermiş. Konağına gelene gidene, hayrını hasenâtını yaparmış.Konağına gelene gidene, hayrını hasenâtını yaparmış. Tabii böyle zenginler fevkalâde makbûl.Tabii böyle zenginler fevkalâde makbûl. Ama bir kısmı da parayı aldı mı namazı kesiyor, ibadeti bırakıyor.Ama bir kısmı da parayı aldı mı namazı kesiyor, ibadeti bırakıyor. Parayı gayr-ı meşrû yoldan kazanıyor; gayr-ı meşrû yola harcamaya başlıyor.Parayı gayr-ı meşrû yoldan kazanıyor; gayr-ı meşrû yola harcamaya başlıyor. Bakıyorsun konakta çengiler, çalgıcılar; sapıtıyor.Bakıyorsun konakta çengiler, çalgıcılar; sapıtıyor. Bu hal, asr-ı saadetten sonraki devirde Emevî saraylarında başlamış.Bu hal, asr-ı saadetten sonraki devirde Emevî saraylarında başlamış. Saraylarda, zenginlerin olduğu yerlerde umumiyetle bu zevk u sefahât hep var.Saraylarda, zenginlerin olduğu yerlerde umumiyetle bu zevk u sefahât hep var. O adamlar; çalgıcılar, oyuncular vesaire o meslek erbâbı onların yanına yanaşmasını, oraya sokulmasını biliyorlar.O adamlar; çalgıcılar, oyuncular vesaire o meslek erbâbı onların yanına yanaşmasını, oraya sokulmasını biliyorlar. Tatlı geldiği için onlar da kabul ediyorlar.Tatlı geldiği için onlar da kabul ediyorlar. Vur patlasın çal oynasın. Bir zevk u sefâ, içki, ayş-ı nûş…Vur patlasın çal oynasın. Bir zevk u sefâ, içki, ayş-ı nûş… Gazellerinden, şiirlerinden okuyoruz, biliyoruz.Gazellerinden, şiirlerinden okuyoruz, biliyoruz. İşte sâkîler gelsin, içkiler sunulsun.İşte sâkîler gelsin, içkiler sunulsun. Çalsın sazlar, oynasın kızlar, çengiler vesaire gibi lafları kulaklarımız duyuyor. Çalsın sazlar, oynasın kızlar, çengiler vesaire gibi lafları kulaklarımız duyuyor. Demek ki bunlar ekseriyetle böyle oluyormuş. Demek ki bunlar ekseriyetle böyle oluyormuş.

Tabii esasında mânevî bir kanun ve kaide olarakTabii esasında mânevî bir kanun ve kaide olarak para helalinden kazanılmışsa helal yere gider. para helalinden kazanılmışsa helal yere gider. Haramdan kazanılmışsa hayra nasip olmaz. Haramdan kazanılmışsa hayra nasip olmaz. Haydan gelen huya gider, şerre gider. Haydan gelen huya gider, şerre gider. Haramdan kazanıldığı için şerre gider; boş yere harcanır,Haramdan kazanıldığı için şerre gider; boş yere harcanır, kumarda içkide zevkte sefahatte harcanır ve tabii bir çok günaha girilir. kumarda içkide zevkte sefahatte harcanır ve tabii bir çok günaha girilir. Umumiyetle böyle olduğu için Şakîk-i Belhî hazretleri bu tavsiyede bulunmuşlar. Umumiyetle böyle olduğu için Şakîk-i Belhî hazretleri bu tavsiyede bulunmuşlar.

''Zenginlerden sakın.'' diyor.''Zenginlerden sakın.'' diyor. Bu tarzdaki zenginlerden sakın veyahut iyisi de olsa kötüsü de olsaBu tarzdaki zenginlerden sakın veyahut iyisi de olsa kötüsü de olsa ''Zenginin iyiliği kendisinedir.'' de, yanına yanaşan adamın kalbini burada söylüyor.''Zenginin iyiliği kendisinedir.'' de, yanına yanaşan adamın kalbini burada söylüyor. Zenginin yanına yanaşıp da gönlünü ona bağladın mı,Zenginin yanına yanaşıp da gönlünü ona bağladın mı, ondan bir şey tamah ettin mi o zaman onu ilah edinmiş olursun.ondan bir şey tamah ettin mi o zaman onu ilah edinmiş olursun. O adamın, zenginin kusuru olmasa bile orada,O adamın, zenginin kusuru olmasa bile orada, senin ona yanaşman yanlış bir yönden, yanlış bir düşünceyle olursasenin ona yanaşman yanlış bir yönden, yanlış bir düşünceyle olursa o zaman sen helak olursun. Böyle bir tehlike vardır. o zaman sen helak olursun. Böyle bir tehlike vardır.

İnsan zenginle de ahbap olabilir ama nesinden dolayı? İnsan zenginle de ahbap olabilir ama nesinden dolayı?

Dindarlığından dolayı. O da dindardır.Dindarlığından dolayı. O da dindardır. O da Allah yolunda gayet güzel yürümeye çalışmaktadır.O da Allah yolunda gayet güzel yürümeye çalışmaktadır. Bakarsın; seversin, arkadaş olursun. Zenginlik bir engel olmaz.Bakarsın; seversin, arkadaş olursun. Zenginlik bir engel olmaz. Arkadaş olunacak durumu vardır; arkadaş olursun.Arkadaş olunacak durumu vardır; arkadaş olursun. Fakir de olsa öteki adam dinden uzaksa onu da aynı duyguyla sevmeyebilirsin.Fakir de olsa öteki adam dinden uzaksa onu da aynı duyguyla sevmeyebilirsin. Fakir olduğundan sevmeme değil, dindarlığı olmadığından sevmeme.Fakir olduğundan sevmeme değil, dindarlığı olmadığından sevmeme. Ötekisinin zengin olduğundan sevme durumu değil, dindar olduğundan sevme...Ötekisinin zengin olduğundan sevme durumu değil, dindar olduğundan sevme... ''İnsan bunun dışında başka bir ölçüyle yaklaşırsa''İnsan bunun dışında başka bir ölçüyle yaklaşırsa o zaman onu ilah edinmiş olur, rab edinmiş olur.'' diye ihtar ediyor.o zaman onu ilah edinmiş olur, rab edinmiş olur.'' diye ihtar ediyor. Şakîk-i Belhî böyle düşünmüş.Şakîk-i Belhî böyle düşünmüş. Zaten kendileri de, başka sözlerinden de anlayacağımız gibiZaten kendileri de, başka sözlerinden de anlayacağımız gibi zenginliğe pek kıymet vermemişler, para biriktirmemişler. zenginliğe pek kıymet vermemişler, para biriktirmemişler. Zaten bu mübareklerin çoğunun vasfı bu.Zaten bu mübareklerin çoğunun vasfı bu. Ellerine geçen parayı tutmuyorlar. Biriktirme, bir yere yatırma diye bir şey yok.Ellerine geçen parayı tutmuyorlar. Biriktirme, bir yere yatırma diye bir şey yok. Daima sarf ediyorlar. Öyle yaşamışlar; para bulundurmamışlar, geleni sarf etmişler.Daima sarf ediyorlar. Öyle yaşamışlar; para bulundurmamışlar, geleni sarf etmişler. Hatta kendisi akşama kadar kazanmış; Hatta kendisi akşama kadar kazanmış; kazandığını akşamüstü yine sarf etmiş, ertesi güne bir şey bırakmamış. kazandığını akşamüstü yine sarf etmiş, ertesi güne bir şey bırakmamış. Onların bu halini iyi anlamak lazım. Onların bu halini iyi anlamak lazım.

Kâle ve süile Şakîkun. Yine Hâtem-i Esam dedi kiKâle ve süile Şakîkun. Yine Hâtem-i Esam dedi ki -çünkü râvi o--çünkü râvi o- ''Şakîk-i Belhî'ye soruldu:'' ''Şakîk-i Belhî'ye soruldu:''

Bi-eyyi şey'in yu'rafü bi-enne'l-abde ihtâre'l-fakre ale'l-gınâ.Bi-eyyi şey'in yu'rafü bi-enne'l-abde ihtâre'l-fakre ale'l-gınâ. ''Kulun fakirliği zenginliğe tercih ettiğini, onu seçtiğini''Kulun fakirliği zenginliğe tercih ettiğini, onu seçtiğini nereden anlayabiliriz, nereden anlaşılır?'' nereden anlayabiliriz, nereden anlaşılır?''

Tabii onların dünya görüşlerine göre bir insanın fakrı seçmesi lazım.Tabii onların dünya görüşlerine göre bir insanın fakrı seçmesi lazım. Peygamber Efendimiz, el-Fakru fahrî buyurmuş diye rivayet ediliyor.Peygamber Efendimiz, el-Fakru fahrî buyurmuş diye rivayet ediliyor. ''Fakirlik benim medâr-ı iftihârımdır.'' buyurmuş. ''Fakirlik benim medâr-ı iftihârımdır.'' buyurmuş.

Vellezîne yeknizûne'z-zehebe ve'l-fıddate ve lâ yünfikûnehâ fî sebîlillâhi fe-beşşirhüm bi azâbin elîm.Vellezîne yeknizûne'z-zehebe ve'l-fıddate ve lâ yünfikûnehâ fî sebîlillâhi fe-beşşirhüm bi azâbin elîm. âyet-i kerîmesi olduğundan para biriktirmemişler;âyet-i kerîmesi olduğundan para biriktirmemişler; fakirâne yaşamayı, zâhidâne bir hayat sürmeyi tercih etmişler.fakirâne yaşamayı, zâhidâne bir hayat sürmeyi tercih etmişler. ''Kulun, fakirliği zenginliğe tercih ettiği hangi alâmetten anlaşılır, ''Kulun, fakirliği zenginliğe tercih ettiği hangi alâmetten anlaşılır, bu güzel sıfata insan nasıl erebilir?'' diye Şakîk-i Belhî'ye soruyorlar. Diyor ki: bu güzel sıfata insan nasıl erebilir?'' diye Şakîk-i Belhî'ye soruyorlar. Diyor ki:

Kâle yehâfü en-yesîra ganiyyen fe-yahfaza'l-fakra bi'l-havf.Kâle yehâfü en-yesîra ganiyyen fe-yahfaza'l-fakra bi'l-havf. Kemâ kâne min kablü yehâfu en yesîra fakîren fe-yahfeze'l-gınâ' bi'l-havf. Kemâ kâne min kablü yehâfu en yesîra fakîren fe-yahfeze'l-gınâ' bi'l-havf.

''Buyurdu ki: Hani eskiden nasıl fakir olacağım diye ''Buyurdu ki: Hani eskiden nasıl fakir olacağım diye korkardı da zenginliği korumak için gayret ederdi ya korkardı da zenginliği korumak için gayret ederdi ya işte tıpkı onun gibi şimdi de zengin olmaktan korkacak.'' işte tıpkı onun gibi şimdi de zengin olmaktan korkacak.''

''Fakirlik elimden gider de bu sıfattan mahrum kalırım.'' diye, ''Fakirlik elimden gider de bu sıfattan mahrum kalırım.'' diye, zengin olmaktan ödü patlayacak.zengin olmaktan ödü patlayacak. İşte o zaman hakiki fakir zümresine, derviş zümresine girmiş olur.İşte o zaman hakiki fakir zümresine, derviş zümresine girmiş olur. ''Eyvah! Elimden fakirlik gider de zengin olurum!'' diye korkarsa''Eyvah! Elimden fakirlik gider de zengin olurum!'' diye korkarsa işte o zaman fakirlik derecesine, hakiki dervişlik derecesine gelmiş olur. işte o zaman fakirlik derecesine, hakiki dervişlik derecesine gelmiş olur. Nasıl eskiden, ''Aman paralarım gider de fakir olurum.'' diye korkuyordu,Nasıl eskiden, ''Aman paralarım gider de fakir olurum.'' diye korkuyordu, şimdi de ''Aman bir yerden bir şey gelir de zengin olurum.'' diye ödü patlarsa şimdi de ''Aman bir yerden bir şey gelir de zengin olurum.'' diye ödü patlarsa işte o zaman hakiki fakirdir, derviştir diye söylüyor. işte o zaman hakiki fakirdir, derviştir diye söylüyor. İdeal; fakir olmak. İdeal; fakir olmak.

Kâle ve süile:Kâle ve süile: Bi-eyyi şey'in yu'rafü bi-enne'l-abde vâsikun bi-rabbihî, Bi-eyyi şey'in yu'rafü bi-enne'l-abde vâsikun bi-rabbihî, kâle yu'rafu bi ennehû izâ fâtehû şey'ün mine'd-dünyâ kâle yu'rafu bi ennehû izâ fâtehû şey'ün mine'd-dünyâ yahsebühû ganîmeten ve izâ abtae aleyhi şey'ün mine'd-dünyâyahsebühû ganîmeten ve izâ abtae aleyhi şey'ün mine'd-dünyâ yekûnü ehabbe ileyhi min en-ye'tiyehû. yekûnü ehabbe ileyhi min en-ye'tiyehû.

''Kulun Rabbi'ne tam sarıldığı, Allah'a tam tevekkül ettiği, ''Kulun Rabbi'ne tam sarıldığı, Allah'a tam tevekkül ettiği, O'na sımsıkı sarıldığı nereden bilinir, nereden anlaşılır?'' diye sormuşlar. O'na sımsıkı sarıldığı nereden bilinir, nereden anlaşılır?'' diye sormuşlar. Buyurmuş ki: Buyurmuş ki:

''Dünyalıktan kendisinden bir şey kaybolursa, ''Dünyalıktan kendisinden bir şey kaybolursa, dünyalıktan bir şey elinden kaçarsa, eline geçmezse bunu ganimet sayar.dünyalıktan bir şey elinden kaçarsa, eline geçmezse bunu ganimet sayar. ‘Oh, iyi ki elime geçmedi, yaşadım.' diyebilirse ‘Oh, iyi ki elime geçmedi, yaşadım.' diyebilirse o zaman Allah'a tam güveniyor demektir.'' o zaman Allah'a tam güveniyor demektir.''

ve kendisine dünyalıktan bir şey gelmesi gecikirse, bunun gelmemesini gelmesinden daha çok istiyorsa işte o zamanve kendisine dünyalıktan bir şey gelmesi gecikirse, bunun gelmemesini gelmesinden daha çok istiyorsa işte o zaman Tabii bunları onların düşündüğü şekilde anlatmaya çalışıyoruz.Tabii bunları onların düşündüğü şekilde anlatmaya çalışıyoruz. Onların dünyalarının perdelerini şöyle aralayıp hayata nasıl baktıklarını,Onların dünyalarının perdelerini şöyle aralayıp hayata nasıl baktıklarını, nasıl yaşadıklarını, onların dilleriyle ifadelerinden çıkarmaya çalışıyoruz. nasıl yaşadıklarını, onların dilleriyle ifadelerinden çıkarmaya çalışıyoruz.

Kâle ve kâle Şakîkun:Kâle ve kâle Şakîkun: İnne hıfza'l-fakri en-tera'l-fakra minneten mina'l-lâhi aleykeİnne hıfza'l-fakri en-tera'l-fakra minneten mina'l-lâhi aleyke haysü lem yudamminke rızka gayrike ve lem-yünkıske mimmâ kaseme leke. haysü lem yudamminke rızka gayrike ve lem-yünkıske mimmâ kaseme leke.

''Şakîk hazretleri buyurmuş ki: ''Şakîk hazretleri buyurmuş ki: Fakirliğin, dervişliğin, yoksulluğun muhafazası şöyledir:Fakirliğin, dervişliğin, yoksulluğun muhafazası şöyledir: Fakirliği Allah'tan sana bir ikram olarak bilirsin.Fakirliği Allah'tan sana bir ikram olarak bilirsin. Çünkü Allah seni başkasının rızkını sağlamakla mükellef tutmamıştır.Çünkü Allah seni başkasının rızkını sağlamakla mükellef tutmamıştır. Zengin olsaydın, ona buna verecektin. Zengin değilsin, fakirsin.Zengin olsaydın, ona buna verecektin. Zengin değilsin, fakirsin. Demek ki Allah sana başkasının yükünü yüklememiş.Demek ki Allah sana başkasının yükünü yüklememiş. Ona zenginliğinden bir şeyler verip de başkasının rızkınıOna zenginliğinden bir şeyler verip de başkasının rızkını ona götürmekle mükellef değilsin. ona götürmekle mükellef değilsin. Bundan dolayı fakirliği Allah'ın bir ikramı, nimeti olarak bilmendir.'' Bundan dolayı fakirliği Allah'ın bir ikramı, nimeti olarak bilmendir.''

Ve lem yünkıske mimmâ kaseme leke. Hem başkasının yükünü sana yüklememiş,Ve lem yünkıske mimmâ kaseme leke. Hem başkasının yükünü sana yüklememiş, ''Onun rızkını sen ver.'' diye sana bir vazife yüklememiş, rahattasın ''Onun rızkını sen ver.'' diye sana bir vazife yüklememiş, rahattasın hem senin kısmetini de kesmemiş. hem senin kısmetini de kesmemiş. Çünkü kısmeti neyse insana o gelecek; bu muhakkak. Çünkü kısmeti neyse insana o gelecek; bu muhakkak.

''Kısmetini sana verip de başkasının rızkı ile seni mükellef kılmamasından dolayı ''Kısmetini sana verip de başkasının rızkı ile seni mükellef kılmamasından dolayı fakirliği zenginliğe nazaran Allah'ın bir ikramı bilmendir.'' diyor. fakirliği zenginliğe nazaran Allah'ın bir ikramı bilmendir.'' diyor.

İnsan bu zihniyette olursa fakirliği muhafaza edebilir.İnsan bu zihniyette olursa fakirliği muhafaza edebilir. Yoksa dayanamaz; elini açar, meyli başka tarafa gider. Bu nimeti elinden kaçırır. Yoksa dayanamaz; elini açar, meyli başka tarafa gider. Bu nimeti elinden kaçırır.

Ve bi-isnâdihî kâle Şakîkun.Ve bi-isnâdihî kâle Şakîkun. ''Yine aynı rivayet zinciri ve senedi ile Şakîk'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:'' ''Yine aynı rivayet zinciri ve senedi ile Şakîk'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiş:''

Tefsîru't-tevbeti en-terâ cür'eteke ale'llah ve terâ hilma'llahi anke. Tefsîru't-tevbeti en-terâ cür'eteke ale'llah ve terâ hilma'llahi anke.

Şimdiye kadar üç, dört paragraf hep fakirlik, zenginlik konusunda geçti.Şimdiye kadar üç, dört paragraf hep fakirlik, zenginlik konusunda geçti. ''Fakirlik ideal, zenginlik bir külfet. ''Fakirlik ideal, zenginlik bir külfet. Hakiki derviş zenginliği istemeyecek.Hakiki derviş zenginliği istemeyecek. Fakirliğin rahatlığına hamd edecek, şükredecek.Fakirliğin rahatlığına hamd edecek, şükredecek. Bunu Allah'ın bir nimeti bilecek.'' diye anlattı. Bunu Allah'ın bir nimeti bilecek.'' diye anlattı. Biz de onların ifadelerini okuduk, anlattık.Biz de onların ifadelerini okuduk, anlattık. Şimdi konu değişti. Tevbeye geçti. Diyor ki: Şimdi konu değişti. Tevbeye geçti. Diyor ki:

Tefsîru't-tevbeti. ''Tevbenin açıklaması şudur:Tefsîru't-tevbeti. ''Tevbenin açıklaması şudur: '' En terâ cür'eteke ala'llah ve terâ hilma'llahi anke.'' En terâ cür'eteke ala'llah ve terâ hilma'llahi anke. ''Tevbe, senin Allah'a karşı cüretkâr davranışını anlaman, ''Tevbe, senin Allah'a karşı cüretkâr davranışını anlaman, o cüretkârlığına rağmen Allah'ın da sana karşı olan halim selimliğini sezmendir.'' o cüretkârlığına rağmen Allah'ın da sana karşı olan halim selimliğini sezmendir.''

Tevbe duygusu neymiş? Tevbe duygusu neymiş?

''Tevbe yâ Rabbi, affet yâ Rabbi!'' diye acziyeti itiraf, Allah'a yöneliş. ''Tevbe yâ Rabbi, affet yâ Rabbi!'' diye acziyeti itiraf, Allah'a yöneliş.

Asıl tevbe ne? Asıl tevbe ne?

Yaptığı günahın Allah'a karşı bir cüret olduğunu anlaması,kişininYaptığı günahın Allah'a karşı bir cüret olduğunu anlaması,kişinin ''Yâ! Ben yine ne edepsizlik yaptım, hem de ne makama karşı edepsizlik yaptım.''Yâ! Ben yine ne edepsizlik yaptım, hem de ne makama karşı edepsizlik yaptım. Yapılır mıydı bu?'' diyerek Allah'a karşı cüretinin farkına varması…Yapılır mıydı bu?'' diyerek Allah'a karşı cüretinin farkına varması… Tabii Allah böyle bir cüret ve edepsizlik yapmış, günah işlemiş bir kimseyiTabii Allah böyle bir cüret ve edepsizlik yapmış, günah işlemiş bir kimseyi kahredebilirdi, mahvedebilirdi. Ama hilmiyle muamele etmiş;kahredebilirdi, mahvedebilirdi. Ama hilmiyle muamele etmiş; kahretmemiş, hala yaşıyor. Ayakta gezebiliyor; yıldırım çarpmamış,kahretmemiş, hala yaşıyor. Ayakta gezebiliyor; yıldırım çarpmamış, yerin dibine geçmemiş, üstüne dağlar yıkılmamış, bir azaba uğramamış.yerin dibine geçmemiş, üstüne dağlar yıkılmamış, bir azaba uğramamış. Tevbe işte budur.Tevbe işte budur. Senin Allah'a karşı cüretkârlığının farkına varman, Senin Allah'a karşı cüretkârlığının farkına varman, onun da senin bu cüretkârlığına rağmen sana karşıonun da senin bu cüretkârlığına rağmen sana karşı halim, selim, yumuşak davranmasındaki o büyüklüğünü sezmendir.halim, selim, yumuşak davranmasındaki o büyüklüğünü sezmendir. Tevbe budur: ''Aman yâ Rabbi!Tevbe budur: ''Aman yâ Rabbi! Ben sana ne cüretkârâne edepsizlik yapmışım daBen sana ne cüretkârâne edepsizlik yapmışım da sen yine beni cezalandırmamışsın, aman yâ Rabbi!'' sen yine beni cezalandırmamışsın, aman yâ Rabbi!'' Kendisinin cüretini anlaması, Allah'ın da o küstahlığa, günaha rağmenKendisinin cüretini anlaması, Allah'ın da o küstahlığa, günaha rağmen ona ceza vermemesinin farkına varması. ona ceza vermemesinin farkına varması.

Ve bi-isnâdihi kâle Şakîkun. ''Yine aynı sened ve rivâyet zinciriyleVe bi-isnâdihi kâle Şakîkun. ''Yine aynı sened ve rivâyet zinciriyle Şakîk hazretlerinin şöyle söylediğini naklediyor:'' Şakîk hazretlerinin şöyle söylediğini naklediyor:''

Leyse şey'ün ehabbe ileyye mine'd-dayfi,Leyse şey'ün ehabbe ileyye mine'd-dayfi, li-enne rızkahû ve mü'netehû ale'llâhi veliye ecruhû. li-enne rızkahû ve mü'netehû ale'llâhi veliye ecruhû.

Bu sefer konu misafir ağırlamaya geldi.Bu sefer konu misafir ağırlamaya geldi. Şakîk-i Belhî hazretleri bakalım bu konuda ne diyor? Şakîk-i Belhî hazretleri bakalım bu konuda ne diyor? Aynı rivayet zinciriyle, rivayet eden yine Hâtem-i Esam. Aynı rivayet zinciriyle, rivayet eden yine Hâtem-i Esam.

Leyse şey'ün ehabbe ileyye mine'd-dayfi.Leyse şey'ün ehabbe ileyye mine'd-dayfi. ''Bana, evime gelen misafirden daha sevimli bir şey yok.''Bana, evime gelen misafirden daha sevimli bir şey yok. '' En çok misafiri seviyorum; en sevimli şey benim evime gelen misafir. '' En çok misafiri seviyorum; en sevimli şey benim evime gelen misafir.

Niçin? Niçin?

Li-enne rızkahû ve mü'netehu ala'llâh.Li-enne rızkahû ve mü'netehu ala'llâh. ''Çünkü rızkı ve zahmeti Allah'ın üzerine, sevabı da benim üzerime.'' ''Çünkü rızkı ve zahmeti Allah'ın üzerine, sevabı da benim üzerime.''

Misafirin rızkı ve zahmeti Allah'ın üzerine;Misafirin rızkı ve zahmeti Allah'ın üzerine; çünkü misafirin rızkını Allah garanti ediyor. Allah gönderiyorçünkü misafirin rızkını Allah garanti ediyor. Allah gönderiyor ve o rızkın onun eline kadar ulaşması için gerekli her türlü faaliyet ve işlemler, ve o rızkın onun eline kadar ulaşması için gerekli her türlü faaliyet ve işlemler, Allah'ın takdirinin esrarı.Allah'ın takdirinin esrarı. Bu misafir ediyor; misafirin rızkı da kendisine Allah tarafından veriliyor.Bu misafir ediyor; misafirin rızkı da kendisine Allah tarafından veriliyor. ''Misafir etti.'' diye sevabı onun. Onun için ''Misafiri çok seviyorum, ''Misafir etti.'' diye sevabı onun. Onun için ''Misafiri çok seviyorum, misafirden daha çok sevdiğim bir kimse yok.'' diyor.misafirden daha çok sevdiğim bir kimse yok.'' diyor. ''Rızkı ve zahmeti Allah'a ama sevabı bana.'' diyor. ''Rızkı ve zahmeti Allah'a ama sevabı bana.'' diyor.

Misafiri sevmek İslâm'ın, gerçek müslümanın önemli duygularından birisidir.Misafiri sevmek İslâm'ın, gerçek müslümanın önemli duygularından birisidir. Misafirperverlik, misafir ağırlamak çok önemlidir. Misafirperverlik, misafir ağırlamak çok önemlidir. Misafiri sevmeyeni Allah da sevmez. Allah gazap eder. Misafiri sevmeyeni Allah da sevmez. Allah gazap eder.

Hatta İmâm-ı Gazzâlî'nin İhyâ'sını okurken böyle bir rivayet geçmişti.Hatta İmâm-ı Gazzâlî'nin İhyâ'sını okurken böyle bir rivayet geçmişti. Diyordu ki: Diyordu ki:

''Misafirinize aşırı, olağanüstü, zorlayarak ikramda bulunmayın. ''Misafirinize aşırı, olağanüstü, zorlayarak ikramda bulunmayın. Sizi sıkmayacak bir tarzda, yumuşak bir ikramda bulunun.Sizi sıkmayacak bir tarzda, yumuşak bir ikramda bulunun. Çünkü aşırı ikramda buluna buluna misafiri istememeye başlarsınız.Çünkü aşırı ikramda buluna buluna misafiri istememeye başlarsınız. ‘Aman evime misafir gelmesin; şimdi gelirse yine çay kahve yapacağız,‘Aman evime misafir gelmesin; şimdi gelirse yine çay kahve yapacağız, pasta börek çörek yapacağız. Oturacağız kalkacağız, bulaşıklar birikecek.pasta börek çörek yapacağız. Oturacağız kalkacağız, bulaşıklar birikecek. Gelmese de rahat etsem.Gelmese de rahat etsem. ' Misafirin gelmesini istemediği zaman da Allah ona lanet eder,' Misafirin gelmesini istemediği zaman da Allah ona lanet eder, gazap eder.'' buyuruyor.'' Onun için her şey tabii olacak. gazap eder.'' buyuruyor.'' Onun için her şey tabii olacak.

Geçenlerde bir arkadaşın evine gittik.Geçenlerde bir arkadaşın evine gittik. Bir sofra kurmuş; bize ancak yeter, belki sıkışacağız bile.Bir sofra kurmuş; bize ancak yeter, belki sıkışacağız bile. Camı açmış, aşağıdakileri de çağırıyor; ''Ne duruyorsunuz orada, gelin!'' diyor. Camı açmış, aşağıdakileri de çağırıyor; ''Ne duruyorsunuz orada, gelin!'' diyor. Korkmuyor; gönlünde bir genişlik var. Korkmuyor; gönlünde bir genişlik var. Peygamber Efendimiz; ''İki kişiye yeten dört kişiye de yeter, Peygamber Efendimiz;

''İki kişiye yeten dört kişiye de yeter,
dört kişiye yeten sekiz kişiye de yeter.'' buyurmuş. Allah bir bereket veriyor. dört kişiye yeten sekiz kişiye de yeter.'' buyurmuş. Allah bir bereket veriyor. İtikâfa girmişler. İtikâfta, ''Gelen cemaati de soframıza buyur edelim.'' demiş. İtikâfa girmişler. İtikâfta, ''Gelen cemaati de soframıza buyur edelim.'' demiş. Zaten itikâfta. sofralarında bir mercimek çorbası var, başka bir şey yok. Zaten itikâfta. sofralarında bir mercimek çorbası var, başka bir şey yok. Arkadaşı demiş ki; ''Çorba yetmez, doymayız sonra.'' Arkadaşı demiş ki; ''Çorba yetmez, doymayız sonra.'' ''Doyurmak Allah'tan, çorbadan değil.'' demiş. ''Doyurmak Allah'tan, çorbadan değil.'' demiş. Hakikaten cemaatle beraber hepsi o çorbanın başına oturmuşlar; Hakikaten cemaatle beraber hepsi o çorbanın başına oturmuşlar; daha çorba bitmeden hepsi doymuş. daha çorba bitmeden hepsi doymuş.

Neden? Çünkü doyurmak Allah'tan. Evet, bu duygulara sahip değiliz;Neden? Çünkü doyurmak Allah'tan. Evet, bu duygulara sahip değiliz; hanımlar hiç sahip değil. hanımlar hiç sahip değil. Bey evine misafir getirdi mi bazı hanımların kaşları çatılıyor. Bey evine misafir getirdi mi bazı hanımların kaşları çatılıyor. ''Şimdi niye getirdin, Allah Allah! Bu zamanda misafir getirilir mi?'' vesaire.''Şimdi niye getirdin, Allah Allah! Bu zamanda misafir getirilir mi?'' vesaire. Bazısı efendisini böyle azarlıyor, ''fıs fıs fıs'' kapının arkasında.Bazısı efendisini böyle azarlıyor, ''fıs fıs fıs'' kapının arkasında. ''Ya hanım! Tamam mutfağa ben girerim. Çayı kahveyi ben yaparım.''Ya hanım! Tamam mutfağa ben girerim. Çayı kahveyi ben yaparım. Üzülme sen.'' ''Dır dır dır, vır vır vır, bıdır bıdır.'' Gelen misafirler duyuyor.Üzülme sen.'' ''Dır dır dır, vır vır vır, bıdır bıdır.'' Gelen misafirler duyuyor. Hanım memnun değil veyahut bazen de tam aksi.Hanım memnun değil veyahut bazen de tam aksi. Hanım cömert. Hacı hanımları evine getiriyor. Adamın suratı bir karış asık;Hanım cömert. Hacı hanımları evine getiriyor. Adamın suratı bir karış asık; ''Yine mi eve misafir getirdin? Yine mi evde toplantı yaptın? Gitti bizim paracıklar. ''Yine mi eve misafir getirdin? Yine mi evde toplantı yaptın? Gitti bizim paracıklar. '' Tabii bunlar İslâmî duygu değil. '' Tabii bunlar İslâmî duygu değil.

Ve bi-isnâdihî kâle Şakîkun. ''Aynı rivâyet senediyleVe bi-isnâdihî kâle Şakîkun. ''Aynı rivâyet senediyle Şakîk'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiş:'' Şakîk'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiş:''

Tahhir kalbeke min hubbi urûdi'd-dünyâ hattâ yedhule fîhe hubbi'l-âhireTahhir kalbeke min hubbi urûdi'd-dünyâ hattâ yedhule fîhe hubbi'l-âhire ve sevebu'l-lâhi azze ve celle. ve sevebu'l-lâhi azze ve celle.

Şakîk Hazretleri karşısındakine tavsiye ediyor: Şakîk Hazretleri karşısındakine tavsiye ediyor:

Tahhir kalbeke min hubbi urûdi'd-dünyâ.Tahhir kalbeke min hubbi urûdi'd-dünyâ. ''Dünya metaının sevgisini gönlünden çıkar, gönlünü temizle.'' ''Dünya metaının sevgisini gönlünden çıkar, gönlünü temizle.''

Dünya metalarının -arâdı'd-dünyâ, arâd cemi urûd geliyor yani eşya, meta demek-Dünya metalarının -arâdı'd-dünyâ, arâd cemi urûd geliyor yani eşya, meta demek- Dünya metalarının sevgisini kalbinden çıkar,Dünya metalarının sevgisini kalbinden çıkar, Hattâ yedhule fîhi hubbi'l-âhireti.Hattâ yedhule fîhi hubbi'l-âhireti. Ki orası boşalsın da o zaman yerine âhiret sevgisi girsin.'' Ki orası boşalsın da o zaman yerine âhiret sevgisi girsin.''

Dünya metalarının sevgisini kalbinden çıkar, temizlensin kiDünya metalarının sevgisini kalbinden çıkar, temizlensin ki o boşalan yere âhiret sevgisi girebilsin. o boşalan yere âhiret sevgisi girebilsin.

Ve sevâbu'l-lâhi azze ve celle. ''Aziz ve celil olan Allah'ın sevabı da girebilsin, gelebilsin.'' Ve sevâbu'l-lâhi azze ve celle. ''Aziz ve celil olan Allah'ın sevabı da girebilsin, gelebilsin.''

''Sevap ve âhiret sevgisi kazanabilmek için kalbinden dünya metalarının, ''Sevap ve âhiret sevgisi kazanabilmek için kalbinden dünya metalarının, malının, mülkünün, süsünün, ziynetinin hırsını, isteğini, sevgisini temizle, çıkar.malının, mülkünün, süsünün, ziynetinin hırsını, isteğini, sevgisini temizle, çıkar. Onları dışarı at!'' diyor. Onları dışarı at!'' diyor.

Bunu bir şair çok güzel söylemiş, sevdiğimiz bir şiir olarakBunu bir şair çok güzel söylemiş, sevdiğimiz bir şiir olarak her zaman vaazlarımızda söylüyoruz. Aynı mânanın Arapçası işte bu: her zaman vaazlarımızda söylüyoruz. Aynı mânanın Arapçası işte bu:

Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecelli ede Hakk, Sür çıkar ağyârı dilden tâ tecelli ede Hakk,

Padişah konmaz saraya hâne ma'mûr olmadan. Padişah konmaz saraya hâne ma'mûr olmadan.

Gönlünden şu dünyanın malı, mülkü, hırsı, sevgisini çıkart bakalım.Gönlünden şu dünyanın malı, mülkü, hırsı, sevgisini çıkart bakalım. Hedef onlar olmasın. Gönlünden onları sür, çıkar da Cenâb-ı Hak kalbine tecellî etsin.Hedef onlar olmasın. Gönlünden onları sür, çıkar da Cenâb-ı Hak kalbine tecellî etsin. Çünkü ''Padişah, hâne mâmur olmadan oraya misafir olmaz.Çünkü ''Padişah, hâne mâmur olmadan oraya misafir olmaz. Harabeye gelmez; konağa, temiz pâk yere gelir.'' diyor.Harabeye gelmez; konağa, temiz pâk yere gelir.'' diyor. Tabii Padişahlar padişahı Allahu Teâlâ hazretlerinin tecelligâhı olan kalbin de Tabii Padişahlar padişahı Allahu Teâlâ hazretlerinin tecelligâhı olan kalbin de mâsivâ çirkâbından, pisliklerinden, mülevvesâtından temizlenmesi lazım. mâsivâ çirkâbından, pisliklerinden, mülevvesâtından temizlenmesi lazım.

Ve bihî kâle. ''Yine aynı rivâyet zinciriyle Şakîk hazretleri buyurdu ki:'' Ve bihî kâle. ''Yine aynı rivâyet zinciriyle Şakîk hazretleri buyurdu ki:''

Men lem yekün meahû selâsetü eşyâe lâ yencû mine'n-nâr.Men lem yekün meahû selâsetü eşyâe lâ yencû mine'n-nâr. el-Emnü ve'l-havfü ve'l-ıttırâbü. el-Emnü ve'l-havfü ve'l-ıttırâbü.

''Yanında şu üç şey olmayan kimse ateşten kendisini kurtaramaz.''''Yanında şu üç şey olmayan kimse ateşten kendisini kurtaramaz.'' Bir, el-emnü. ''Emniyet duygusu.'' Bir, el-emnü. ''Emniyet duygusu.''

İki, el-havfu. ''Korku duygusu'' İki, el-havfu. ''Korku duygusu''

Üçüncüsü ve'l-ıttırâb. ''Çırpınma.'' Üçüncüsü ve'l-ıttırâb. ''Çırpınma.''

el-Emn emniyet, güven duygusu olacak. el-Emn emniyet, güven duygusu olacak.

Nereye karşı güven?Nereye karşı güven? Allahu Teâlâ hazretlerine karşı güvenme duygusu, O'na tevekkül etme duygusu olacak. Allahu Teâlâ hazretlerine karşı güvenme duygusu, O'na tevekkül etme duygusu olacak. Mutî kul olursa Allahu Teâlâ hazretlerinin ona yardım edeceğine,Mutî kul olursa Allahu Teâlâ hazretlerinin ona yardım edeceğine, Allah'ın kendisinden yardım isteyenleri mahrum bırakmayacağına dair içinde güven olacak.Allah'ın kendisinden yardım isteyenleri mahrum bırakmayacağına dair içinde güven olacak. Yani Allah'ın duaları kabul edici olduğunu, erhamu'r-rahimîn olduğunu bilecek.Yani Allah'ın duaları kabul edici olduğunu, erhamu'r-rahimîn olduğunu bilecek. Bu duygu olmazsa insan mahvolur. Bu duygu insanda ümit meydana getirir.Bu duygu olmazsa insan mahvolur. Bu duygu insanda ümit meydana getirir. Korku ve ümit diyoruz, havf u recâ diyoruz. Korku ve ümit diyoruz, havf u recâ diyoruz.

Allah nedir? Ekremü'l-ekremîn'dir. ''Kerem sahiplerinin en üstünüdür.'' Allah nedir? Ekremü'l-ekremîn'dir. ''Kerem sahiplerinin en üstünüdür.''

Allah nedir? Erhamü'r-rahimîn'dir. ''Merhametlilerin en merhametlisidir.'' Allah nedir? Erhamü'r-rahimîn'dir. ''Merhametlilerin en merhametlisidir.''

Allah nedir? Allah mücîbü't-daavât'dır. ''Duaları kabul edicidir.'' Allah nedir? Allah mücîbü't-daavât'dır. ''Duaları kabul edicidir.''

Allah nedir? Gaffârü'z-zünûb'dur. ''Günahları çok mağfiret edicidir.'' Allah nedir? Gaffârü'z-zünûb'dur. ''Günahları çok mağfiret edicidir.''

İnsanın bunlara itimadı olacak. Allah duaları kabul ediyor. Yolunda gidene yardım ediyor.İnsanın bunlara itimadı olacak. Allah duaları kabul ediyor. Yolunda gidene yardım ediyor. Mesela Musa aleyhisselâm Firavun'un zulmünden kaçmış.Mesela Musa aleyhisselâm Firavun'un zulmünden kaçmış. Firavun, ordusuyla onu kovalamış. Önlerine deniz gelmiş, derya gelmiş, su gelmiş,Firavun, ordusuyla onu kovalamış. Önlerine deniz gelmiş, derya gelmiş, su gelmiş, daha ileriye gidememişler. daha ileriye gidememişler. Arkalarından tozu toprağa katarak Firavun'un ordusu geliyor. Arkalarından tozu toprağa katarak Firavun'un ordusu geliyor.

Kâle ashâbu Mûsâ, innâ le-mudrekûn.Kâle ashâbu Mûsâ, innâ le-mudrekûn. ''Musa aleyhisselâm'ın yanındaki arkadaşları, ashabı dediler ki:''Musa aleyhisselâm'ın yanındaki arkadaşları, ashabı dediler ki: '' ‘Eyvah! Yakalanacağız.''' '' ‘Eyvah! Yakalanacağız.'''

İnnâ le-mudrekûn. ''Muhakkak yakalanacağız. Eyvah! Kaçacak bir yer kalmadı,İnnâ le-mudrekûn. ''Muhakkak yakalanacağız. Eyvah! Kaçacak bir yer kalmadı, ordu arkamızdan geliyor.'' dediler. Kâle kellâ. ''Hayır, asla ve kat'a!'' ordu arkamızdan geliyor.'' dediler. Kâle kellâ. ''Hayır, asla ve kat'a!'' İnne maiye Rabbî seyehdîn. ''Yanımızda Rabbimiz var. Rabbim benimle beraber. İnne maiye Rabbî seyehdîn. ''Yanımızda Rabbimiz var. Rabbim benimle beraber. O bize bir çıkış yolu gösterecek.'' O bize bir çıkış yolu gösterecek.''

Musa aleyhisselâm'ın Allah'a güvenine bak. Önüdeniz; düşman üstüne geliyor.Musa aleyhisselâm'ın Allah'a güvenine bak. Önüdeniz; düşman üstüne geliyor. Maddi bakışla çare yok. Çaresizlik içinde. Ötekilere bir korku düşüyor.Maddi bakışla çare yok. Çaresizlik içinde. Ötekilere bir korku düşüyor. ''Eyvah! Yakalanacağız, mahvolacağız.'' diye korkuyorlar.''Eyvah! Yakalanacağız, mahvolacağız.'' diye korkuyorlar. Musa aleyhisselam: Kellâ diyor. Musa aleyhisselam: Kellâ diyor.

Kellâ ne demek? Çok kesin bir ifadeyle reddetmek.Kellâ ne demek? Çok kesin bir ifadeyle reddetmek. ''Hayır, asla!'' Kellâ, inne ''Hiç şüphe yok ki'' maiye ''yanımda, ''Hayır, asla!'' Kellâ, inne ''Hiç şüphe yok ki'' maiye ''yanımda, '' Rabbî ''benim Rabb'im,'' seyehdîn ''bize bir yol gösterecek.'' '' Rabbî ''benim Rabb'im,'' seyehdîn ''bize bir yol gösterecek.''

Peygamber Efendimiz mağaraya girmiş; düşmanlar iz sürmüşler,Peygamber Efendimiz mağaraya girmiş; düşmanlar iz sürmüşler, mağaranın ağzına kadar gelmişler. Ebû Bekr-i Sıddîk hazretleri telaş içinde;mağaranın ağzına kadar gelmişler. Ebû Bekr-i Sıddîk hazretleri telaş içinde; ''Yakalanırsak Peygamber Efendimiz'e bir zarar verirler.'' diye korkuyor. ''Yakalanırsak Peygamber Efendimiz'e bir zarar verirler.'' diye korkuyor. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

Lâ tahzen, inna'lâhe maanâ. ''Yâ Ebû Bekir! Mahzun olma, telaş etme.Lâ tahzen, inna'lâhe maanâ. ''Yâ Ebû Bekir! Mahzun olma, telaş etme. Rabbimiz yanımızda.'' buyuruyor. Rabbimiz yanımızda.'' buyuruyor.

Güven bu; Allah mutî kullarına, mü'min kullarına yardım eder.Güven bu; Allah mutî kullarına, mü'min kullarına yardım eder. Allah'a dayanan, O'na güvenen kula Allah yeter, kâfî gelir.Allah'a dayanan, O'na güvenen kula Allah yeter, kâfî gelir. Allah'a dayanan kulun yâveri Hak'tır. Allah'a güvenme hissi sağlam olacak; birisi bu. Allah'a dayanan kulun yâveri Hak'tır. Allah'a güvenme hissi sağlam olacak; birisi bu. İkincisi havf. Allah'a âsî olursa Allah'tan ceza geleceğini, azabına uğrayacağını bilecek.İkincisi havf. Allah'a âsî olursa Allah'tan ceza geleceğini, azabına uğrayacağını bilecek. ''Allah erhamü'r-rahimîn'dir, affeder, gaffâr-ı zünûb'tur.'' diye şımarmayacak;''Allah erhamü'r-rahimîn'dir, affeder, gaffâr-ı zünûb'tur.'' diye şımarmayacak; yine korkacak. ''Ya Allah'a karşı bir suç işlersem,yine korkacak. ''Ya Allah'a karşı bir suç işlersem, ya Allah'ın sevmediği bir duruma düşersem?'' diye endişe edecek. ya Allah'ın sevmediği bir duruma düşersem?'' diye endişe edecek.

Ve'l-ıztırâb diyor. Iztırâb ''çırpınmak'' demek.Ve'l-ıztırâb diyor. Iztırâb ''çırpınmak'' demek. Neden ızdırap duyduğunu söylemiyor.Neden ızdırap duyduğunu söylemiyor. Ben şöyle sezinliyorum ki kendisiBen şöyle sezinliyorum ki kendisi Allah'ın rızasını kazanmak hususunda bir gayret gösterecek, çırpınacak.Allah'ın rızasını kazanmak hususunda bir gayret gösterecek, çırpınacak. Gevşek, hareketsiz ve tembel durmayacak. Gevşek, hareketsiz ve tembel durmayacak. Bir telaş ve çırpınma içinde olacak. Bir telaş ve çırpınma içinde olacak.

Allah için yaptığımız şeyleri toplasan incirin çekirdeğini doldurur mu?Allah için yaptığımız şeyleri toplasan incirin çekirdeğini doldurur mu? Yaptığımız nedir? Ne fedâkarlığı yapıyoruz? Yaptığımız nedir? Ne fedâkarlığı yapıyoruz?

Karıncaya demişler ki; ''Nereye gidiyorsun?'' ''Hacca gidiyorum.'' demiş.Karıncaya demişler ki; ''Nereye gidiyorsun?'' ''Hacca gidiyorum.'' demiş. ''Bu adımcıklarla mı?'' demişler. ''Ben yolunda olayım da…'' demiş. Varırım veya varamam. ''Bu adımcıklarla mı?'' demişler. ''Ben yolunda olayım da…'' demiş. Varırım veya varamam. Yani çırpınacak. Tabii Allah'a layık bir şeyi kimse yapamaz.Yani çırpınacak. Tabii Allah'a layık bir şeyi kimse yapamaz. Canımızı versek can onun, malımızı versek mal onun.Canımızı versek can onun, malımızı versek mal onun. Biz Allah için ne yapabiliriz? Ama çırpınacak...Biz Allah için ne yapabiliriz? Ama çırpınacak... Bir telaş, bir çırpınma, bir gayret, bir istek olacak; Allah bunu seviyor.Bir telaş, bir çırpınma, bir gayret, bir istek olacak; Allah bunu seviyor. Âciz kullarız ama o çırpınma, o ızdırap, o gayret olacak. Âciz kullarız ama o çırpınma, o ızdırap, o gayret olacak.

Ve bihi kâle. ''Aynı rivâyet zinciri, senedi ile söyledi ki Şakîk hazretleri:'' Ve bihi kâle. ''Aynı rivâyet zinciri, senedi ile söyledi ki Şakîk hazretleri:''

es-Sabru ve'r-rızâ şeklâni izâ teammedte fi'l-ameli fe-inne evvelühû sabrun ve âhirahû rızâ. es-Sabru ve'r-rızâ şeklâni izâ teammedte fi'l-ameli fe-inne evvelühû sabrun ve âhirahû rızâ.

es-Sabru ve'r-rızâ şeklâni. ''Sabır ve rızâ iki şekilden ibarettir.''es-Sabru ve'r-rızâ şeklâni. ''Sabır ve rızâ iki şekilden ibarettir.'' İzâ teammedte fi'l-ameli. ''Bir ibadete, bir amele kastettiğin zaman, İzâ teammedte fi'l-ameli. ''Bir ibadete, bir amele kastettiğin zaman, o işi yapmaya giriştiğin zaman, o işi yapmaya giriştiğin zaman, '' Fe-inne evvelehû sabrun. ''Baş tarafı sabırdır.'' Fe-inne evvelehû sabrun. ''Baş tarafı sabırdır. O işi yapmak için uğraşacaksın, didineceksin. Evveli sabırdır.O işi yapmak için uğraşacaksın, didineceksin. Evveli sabırdır. '' Ve âhirahû rızâ. ''Sonu da rızâdır.'' '' Ve âhirahû rızâ. ''Sonu da rızâdır.''

Sabredeceksin; başı bu. Sonu iyi oldu veya kötü oldu, ne yapacaksın?Sabredeceksin; başı bu. Sonu iyi oldu veya kötü oldu, ne yapacaksın? Râzı olacaksın, rızâ göstereceksin. Başı sabır; sonu rızâ. Râzı olacaksın, rızâ göstereceksin. Başı sabır; sonu rızâ. Aslında şöyle de anlamak mümkün.Aslında şöyle de anlamak mümkün. Sen hayırlı bir işe sabredip başladın mı sonunda Allah senden râzı olur. Sen hayırlı bir işe sabredip başladın mı sonunda Allah senden râzı olur. Ama birinci mâna daha uygun. Ama birinci mâna daha uygun.

Sen cihanı kurtarmak istedin; ömrün boyunca uğraştın, didindin. Sen cihanı kurtarmak istedin; ömrün boyunca uğraştın, didindin. Filanca arkadaşı doğru yola çekmek için uğraştın didindin; hiçbir faydası olmadı.Filanca arkadaşı doğru yola çekmek için uğraştın didindin; hiçbir faydası olmadı. Ne yapalım? Hacca gitmek için uğraştın, didindin.Mâniler çıktı; gidemedin. Ne yapalım? Hacca gitmek için uğraştın, didindin.Mâniler çıktı; gidemedin. Sonucu Allah'ın takdiri. Sen bir işi yapmaya çalışıyorsun amaSonucu Allah'ın takdiri. Sen bir işi yapmaya çalışıyorsun ama Allah nasip ederse olur, nasip etmezse olmaz. Allah nasip ederse olur, nasip etmezse olmaz. Kulun işi Allah'ın takdirine rızâ göstermek. Kulun işi Allah'ın takdirine rızâ göstermek.

Demek ki sabır ve rızâ iki şekildir. İşin başında ve sonunda bulunurlar.Demek ki sabır ve rızâ iki şekildir. İşin başında ve sonunda bulunurlar. Bir işe giriştiğin zaman evveli sabırdır, sonu rızâdır. Bir işe giriştiğin zaman evveli sabırdır, sonu rızâdır. Yani biz müslümanlar olarak hayırlı işlere girişeceğiz ve sabredeceğiz.Yani biz müslümanlar olarak hayırlı işlere girişeceğiz ve sabredeceğiz. Sonucunda da rızâ duygusu içinde olacağız. Sonucunda da rızâ duygusu içinde olacağız. İsyan ve itiraz; ah, vah ve tüh duygusu içinde olmayacağız. İsyan ve itiraz; ah, vah ve tüh duygusu içinde olmayacağız. ''Hay Allah! Olmadı.'' Saç baş yolma vesaire. Lüzum yok. ''Hay Allah! Olmadı.'' Saç baş yolma vesaire. Lüzum yok. Ne yapalım, kader böyleymiş. Demek trenin kaçması kaderde varmış; kaçtı. Ne yapalım, kader böyleymiş. Demek trenin kaçması kaderde varmış; kaçtı. Ne yapalım? Koştuk ama yetişemedik. Ne yapalım? Koştuk ama yetişemedik.

Ve bihi kâle. ''Aynı rivayet senedi ile buyurdu ki:'' Ve bihi kâle. ''Aynı rivayet senedi ile buyurdu ki:''

İzâ eradte en-tekûne fî-râhatin fe-kül mâ asabte ve'lbes mâ-vecedte,İzâ eradte en-tekûne fî-râhatin fe-kül mâ asabte ve'lbes mâ-vecedte, ve'rda bimâ kada'l-lâhu aleyke. ve'rda bimâ kada'l-lâhu aleyke.

İzâ eradte en tekûne fî-râhatin. ''Rahatta olmak istiyorsan;İzâ eradte en tekûne fî-râhatin. ''Rahatta olmak istiyorsan; huzur ve rahat içinde memnun ve mesrur olmak istiyorsan'' Fekül mâ asabte.huzur ve rahat içinde memnun ve mesrur olmak istiyorsan'' Fekül mâ asabte. ''Eline geçeni ye.'' ''Eline geçeni ye.''

Ama kuru ekmek, ama tuz ekmek, ama arpa ekmeği, ama baklava, börek, çörek neyse… Ama kuru ekmek, ama tuz ekmek, ama arpa ekmeği, ama baklava, börek, çörek neyse…

Kül mâ asabte. ''Eline geçeni ye.'' Kül mâ asabte. ''Eline geçeni ye.''

Tabii helalinden ne bulursan ye. Haram-helal mânasına değil de;Tabii helalinden ne bulursan ye. Haram-helal mânasına değil de; ''Nasip olan helalini ye.'' mânasına. Tuz ekmek bulduysan;''Nasip olan helalini ye.'' mânasına. Tuz ekmek bulduysan; ''Ah! baklava, börek, kebap!'' deme, olana razı ol. ''Ah! baklava, börek, kebap!'' deme, olana razı ol.

Ve'lbes mâ vecedte. ''Bulduğunu giy.'' Ve'lbes mâ vecedte. ''Bulduğunu giy.''

''Bürünecek bir şey buldum, elhamdülillah!'' de, bulduğunu giy. ''Bürünecek bir şey buldum, elhamdülillah!'' de, bulduğunu giy.

Ve'rda bimâ kada'l-lâhu aleyke. ''Ve Allah'ın sana takdir ettiğine, kısmetine, kazasına râzı ol.'' Ve'rda bimâ kada'l-lâhu aleyke. ''Ve Allah'ın sana takdir ettiğine, kısmetine, kazasına râzı ol.''

O zaman rahat edersin. Bulduğunu yersin; eline geçmeyen için üzüntü duymazsın.O zaman rahat edersin. Bulduğunu yersin; eline geçmeyen için üzüntü duymazsın. ''Elâlem mükellef sofralarda neler yiyor içiyor? Biz şurada oturmuşuz, ''Elâlem mükellef sofralarda neler yiyor içiyor? Biz şurada oturmuşuz, suyun içine kuru ekmeği banıp yiyoruz.'' demezsin.suyun içine kuru ekmeği banıp yiyoruz.'' demezsin. ''Allah bunu nasip etmiş; bu halime çok şükür.'' dersin. ''Allah bunu nasip etmiş; bu halime çok şükür.'' dersin. ''Bulduğunu ye, bulduğunu giy, Allah'ın takdirine râzı ol.'' ''Bulduğunu ye, bulduğunu giy, Allah'ın takdirine râzı ol.''

Kâle ve kâle Şakîkun. ''Hâtem-i Esam dedi ki; Şakîk-i Belhî şöyle söyledi.'' Kâle ve kâle Şakîkun. ''Hâtem-i Esam dedi ki; Şakîk-i Belhî şöyle söyledi.''

Men dâra havle'l uluvvi fe-innemâ yedûru havle'n-nâriMen dâra havle'l uluvvi fe-innemâ yedûru havle'n-nâri ve men dâra havle'ş-şehevâti fe-innehû yedûru bi-derecâtihî fi'l-cenneti li-ye'külehâve men dâra havle'ş-şehevâti fe-innehû yedûru bi-derecâtihî fi'l-cenneti li-ye'külehâ ve yünkasahâ fi'd-dünyâ. ve yünkasahâ fi'd-dünyâ.

Men dâra havle'l-uluvvi. ''Yüceliğin etrafında dönen, devreden;Men dâra havle'l-uluvvi. ''Yüceliğin etrafında dönen, devreden; sadece ve sadece cehennemin ateşinin etrafında dönüyor demektir.'' sadece ve sadece cehennemin ateşinin etrafında dönüyor demektir.''

''Yücelik üstünlük isteyen, onun etrafında dolaşan ''Yücelik üstünlük isteyen, onun etrafında dolaşan cehennemin etrafında dolaşıyor.'' demektir. Çünkü yükseklikcehennemin etrafında dolaşıyor.'' demektir. Çünkü yükseklik insana çeşitli tehlikeler getirir. ''Mevki, makam, yükseklik, ululanma duygusu,insana çeşitli tehlikeler getirir. ''Mevki, makam, yükseklik, ululanma duygusu, kibirlenme, gururlanma duyguları insanı cehenneme götüreceğinden, kibirlenme, gururlanma duyguları insanı cehenneme götüreceğinden, onun etrafında dolaşan, ateşin etrafında dolaşıyor.onun etrafında dolaşan, ateşin etrafında dolaşıyor. Ona uğramayayım diye yanından kaçan, ateşten kaçıyor.'' demektir. Ona uğramayayım diye yanından kaçan, ateşten kaçıyor.'' demektir.

Ve men dâra havle'ş-şehevât. ''Şehvetlerin etrafında dolanan daVe men dâra havle'ş-şehevât. ''Şehvetlerin etrafında dolanan da '' Fe-innehû yedûru bi-derecâtihî fi'l-cenneti li-ye'külehâ.'' Fe-innehû yedûru bi-derecâtihî fi'l-cenneti li-ye'külehâ. ''Cennette onun dereceleri etrafında dolaşıyor demektir.'' Ve yünkasahâ fi'd-dünyâ. ''Cennette onun dereceleri etrafında dolaşıyor demektir.'' Ve yünkasahâ fi'd-dünyâ. ''Dünyada eline geçmiyor, dünyada nâkıs, noksan oluyor;''Dünyada eline geçmiyor, dünyada nâkıs, noksan oluyor; cennette eline geçecek demektir.'' cennette eline geçecek demektir.''

Sanıyorum buradaki devirden murat; yan çizmek,Sanıyorum buradaki devirden murat; yan çizmek, hedef almamak, ondan vazgeçmek gibi bir mâna. hedef almamak, ondan vazgeçmek gibi bir mâna. Tercümeyi başından beri ona göre yapalım.Tercümeyi başından beri ona göre yapalım. ''Ululuk, yücelik istemeyip de ondan yan çizen, yanından giden, ''Ululuk, yücelik istemeyip de ondan yan çizen, yanından giden, cehenneme düşmekten yan çizmiş olur.'' Çünkü ululuğu elde etse;cehenneme düşmekten yan çizmiş olur.'' Çünkü ululuğu elde etse; mevki, makam, rütbe ve sair şeylere sahip olsa o zaman tehlikeler olacaktı.mevki, makam, rütbe ve sair şeylere sahip olsa o zaman tehlikeler olacaktı. ''Dünyada mahrum olmasına rağmen şehvetlerden de yan çizen''Dünyada mahrum olmasına rağmen şehvetlerden de yan çizen cennette onları yemek için yan çiziyor demektir.cennette onları yemek için yan çiziyor demektir. '' Dünyada ondan yan çiziyor, yemiyor ama ne kadar vazgeçiyorsa'' Dünyada ondan yan çiziyor, yemiyor ama ne kadar vazgeçiyorsa cennette derece derece onları elde ediyor. cennette derece derece onları elde ediyor.

Nasihat olarak bize çıkan ders: Yücelik, mevki, makam, böbürlenme,ululanmaNasihat olarak bize çıkan ders: Yücelik, mevki, makam, böbürlenme,ululanma ve böyle şeyleri istemeyeceğiz. Çünkü onlar tehlikelerle dolu.ve böyle şeyleri istemeyeceğiz. Çünkü onlar tehlikelerle dolu. Şehvetlerden kaçınacağız; yani nefsin arzuları, istekleri, yeme, içme, zevk, safa, eğlence…Şehvetlerden kaçınacağız; yani nefsin arzuları, istekleri, yeme, içme, zevk, safa, eğlence… Çünkü onlar âhirette olacak, burada ne kadar eksik olursaÇünkü onlar âhirette olacak, burada ne kadar eksik olursa âhirette derecesi o kadar yüksek olarak ele geçecek. âhirette derecesi o kadar yüksek olarak ele geçecek. Dünyada yaptığı korunma, perhiz ve sakınma nispetinde âhirette eline geçecek. Dünyada yaptığı korunma, perhiz ve sakınma nispetinde âhirette eline geçecek.

Ve bi-isnâdihî kâle Şakîkun. ''Yine aynı rivâyet zinciriyle, Hâtem-i Esam'dan gelenVe bi-isnâdihî kâle Şakîkun. ''Yine aynı rivâyet zinciriyle, Hâtem-i Esam'dan gelen rivâyet zinciriyle Şakîk-i Belhî buyurdu ki:'' rivâyet zinciriyle Şakîk-i Belhî buyurdu ki:''

Ceala'l-lâhu ehle tâatihî ahyâe fî memâtihim ve ehle'l-meâsî emvâten fî hayâtihim. Ceala'l-lâhu ehle tâatihî ahyâe fî memâtihim ve ehle'l-meâsî emvâten fî hayâtihim.

''Allahu Teâlâ hazretleri taat ehli kullarını, kendisine itaat eden, mutî kullarını: ''Allahu Teâlâ hazretleri taat ehli kullarını, kendisine itaat eden, mutî kullarını: '' ahyâe fî memâtihim. ''Ölümlerinde diri kıldı.'' Ve ehle'l-meâsî.'' ahyâe fî memâtihim. ''Ölümlerinde diri kıldı.'' Ve ehle'l-meâsî. ''Günah ehlinin'' Emvâten fî hayâtihim. ''Hayatlarını da ölü kıldı.'' ''Günah ehlinin'' Emvâten fî hayâtihim. ''Hayatlarını da ölü kıldı.''

Allah celle celâlüh kendisine ibadet ve itaat eden, sözünü ve buyruğunu tutan, Allah celle celâlüh kendisine ibadet ve itaat eden, sözünü ve buyruğunu tutan, onun yolunda yürüyen kullarını öldükten sonra diriltir. onun yolunda yürüyen kullarını öldükten sonra diriltir. Âhirette büyük mükâfâtlara ererler, nâmları yürür, şanları devam eder.Âhirette büyük mükâfâtlara ererler, nâmları yürür, şanları devam eder. Veyahut ölü gibi birtakım lezzetlerden uzak durdular,Veyahut ölü gibi birtakım lezzetlerden uzak durdular, yemediler, içmediler, uyumadılaryemediler, içmediler, uyumadılar Ama işte o ölü gibi olma durumunda onları canlandırdı, diriltti, ihyâ eyledi. Ama işte o ölü gibi olma durumunda onları canlandırdı, diriltti, ihyâ eyledi.

Günah ehlini de hayatta olmalarına rağmen ölü gibi eyledi.Çünkü günah ehlinin kalbi ölüdür. Günah ehlini de hayatta olmalarına rağmen ölü gibi eyledi.Çünkü günah ehlinin kalbi ölüdür. Mânevî bakımdan ölülerdir.Mânevî bakımdan ölülerdir. İtaat ehli mânevî bakımdan diri ve canlıdır. İtaat ehli mânevî bakımdan diri ve canlıdır. İsyan ehli de mânevî bakımdan yaşadığı halde ölü gibidir. Yaşayan ölülerdir. İsyan ehli de mânevî bakımdan yaşadığı halde ölü gibidir. Yaşayan ölülerdir. Kalpten ölmüşler; işleri bitmiş. Ama kendilerini hayatta sanıyorlar. Kalpten ölmüşler; işleri bitmiş. Ama kendilerini hayatta sanıyorlar.

Bundan sonraki bölüm, 8. terceme-i hâl,Bundan sonraki bölüm, 8. terceme-i hâl, Tabakâtu's-sûfîyye'de. 8. terceme-i hâl Ebû Yezîd el-Bistâmî hazretlerinin hayatı.Tabakâtu's-sûfîyye'de. 8. terceme-i hâl Ebû Yezîd el-Bistâmî hazretlerinin hayatı. Ebû Yezîd el-Bistâmî. Yezid gayr-i munsariftir; Ebû Yezîde'l-Bistâmî denilecek.Ebû Yezîd el-Bistâmî. Yezid gayr-i munsariftir; Ebû Yezîde'l-Bistâmî denilecek. Ebû Yezîd memnû mine's-sarf olduğu için harekesi üstündür. Ebû Yezîd memnû mine's-sarf olduğu için harekesi üstündür. Burada Şakîk-i Belhî hazretlerinin bölümü bitmiş oldu; 67. sayfaya gelmiş olduk.Burada Şakîk-i Belhî hazretlerinin bölümü bitmiş oldu; 67. sayfaya gelmiş olduk. Allah sağlık âfiyet verirse inşaallah onları da okuruz. Allah sağlık âfiyet verirse inşaallah onları da okuruz. Allah şefaatlerine nail eylesin! Allah şefaatlerine nail eylesin!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2