Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Seriyy-i Sakatî Hazretleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Rebîü'l-Âhir 1413 / 10.10.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İbadette ve Zikirde Devamlılık, Uzletin Faydası, Dünyadan Gerekli Beş Şey, Tevekkülün Hakîkati, Evliyânın Huyu Olan | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Seriyy-i Sakatî Hazretleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Rebîü'l-Âhir 1413 / 10.10.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İbadette ve Zikirde Devamlılık, Uzletin Faydası, Dünyadan Gerekli Beş Şey, Tevekkülün Hakîkati, Evliyânın Huyu Olan | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîneVe's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedini'l-Mustafâ Mahmûdi'l-Muhtâri'l-Emîn ve âlihî ve sahbihî Muhammedini'l-Mustafâ Mahmûdi'l-Muhtâri'l-Emîn ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd: Aziz ve muhterem kardeşlerim! Emmâ ba'd:

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Tabakâtu's-sûfiyye isimli sevimli bir tasavvuf terâcim-i ahvâl kitabınıTabakâtu's-sûfiyye isimli sevimli bir tasavvuf terâcim-i ahvâl kitabını burada fırsat buldukça okumaya devam ediyoruz.burada fırsat buldukça okumaya devam ediyoruz. Kesintisiz devam etmesini de isteriz, yapılabilir.Kesintisiz devam etmesini de isteriz, yapılabilir. Fakat kardeşlerimiz benim izah etmemle kitap tamam olsun diye istedikleri için Fakat kardeşlerimiz benim izah etmemle kitap tamam olsun diye istedikleri için araya başka hoca koymadan oldukça biz yapıyoruz. araya başka hoca koymadan oldukça biz yapıyoruz. Kitabın 50. sayfasında kalmışız. Ve bihî kâle: Semi'tü Seriyye yekûl.Kitabın 50. sayfasında kalmışız.

Ve bihî kâle: Semi'tü Seriyye yekûl.
Seriyy burada elif-lamlı olarak kullanıldı. Aynı bir önceki rivayetin rivayet zinciriyle;Seriyy burada elif-lamlı olarak kullanıldı. Aynı bir önceki rivayetin rivayet zinciriyle; Cafer b. Muhammed b. Nusayr Cüneyd'den o da Seriyy es-Sakatî hazretlerindenCafer b. Muhammed b. Nusayr Cüneyd'den o da Seriyy es-Sakatî hazretlerinden -veya Farsça bir tertiple Seriyy-i Sakatî diyoruz--veya Farsça bir tertiple Seriyy-i Sakatî diyoruz- şöyle rivayet etmiş ki;şöyle rivayet etmiş ki; Yekûl. Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle dermiş: Yekûl. Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle dermiş:

İzâ fâtenî cüz'ün min virdi lâ yumkinunî en akdıyehû ebedâ.İzâ fâtenî cüz'ün min virdi lâ yumkinunî en akdıyehû ebedâ. "Beni virdimden, dualarımdan, günlük âdet edinip de okuduğum, çektiğim tesbihattan,"Beni virdimden, dualarımdan, günlük âdet edinip de okuduğum, çektiğim tesbihattan, dualardan birisi atlarsa, yani kaçırırsam, yapamazsam…"dualardan birisi atlarsa, yani kaçırırsam, yapamazsam…" Lâ yumkinunî en akdıyehû ebedâ. "Bir daha onu telafi etmek asla benim için mümkün olmaz." Lâ yumkinunî en akdıyehû ebedâ. "Bir daha onu telafi etmek asla benim için mümkün olmaz."

Öyle kuvvetli bir azmi, öyle kuvvetli bir kararı var ki almış olduğu tesbihatı, Öyle kuvvetli bir azmi, öyle kuvvetli bir kararı var ki almış olduğu tesbihatı, zikirleri ve günlük okumak âdetinde olduğu duaları, evrâdı hiç bırakmayacak. zikirleri ve günlük okumak âdetinde olduğu duaları, evrâdı hiç bırakmayacak.

"Onu kaybedersem onu hiçbir şekilde telafi edemeyeceğimi biliyorum. "Onu kaybedersem onu hiçbir şekilde telafi edemeyeceğimi biliyorum. Onun için, yapamadım mı onu bir başka türlü artık ödemem mümkün değildir. Yani bırakmam.Onun için, yapamadım mı onu bir başka türlü artık ödemem mümkün değildir. Yani bırakmam. Artık onun kazası kaza da olsa eskisinin, aslının yerini tutmaz, iş işten bir kere geçmiş olur.Artık onun kazası kaza da olsa eskisinin, aslının yerini tutmaz, iş işten bir kere geçmiş olur. Zarar ne kadar telafi edilmeye çalışılsa tam telafi edilmez demektir." Zarar ne kadar telafi edilmeye çalışılsa tam telafi edilmez demektir."

Mâlum, vird; "insanın diline âdet edinip de devamlı söylediği şeye" derler.Mâlum, vird; "insanın diline âdet edinip de devamlı söylediği şeye" derler. Çoğulu evrâd gelir. Bir insan devamlı aynı şeyi çok çok söylüyorsa, Çoğulu evrâd gelir. Bir insan devamlı aynı şeyi çok çok söylüyorsa, "Bu o işi, o sözü kendisine vird-i zebân edinmiş." derler."Bu o işi, o sözü kendisine vird-i zebân edinmiş." derler. Zeban Farsça "dil" demek. "Diline pelesenk edinmiş." de derler;Zeban Farsça "dil" demek. "Diline pelesenk edinmiş." de derler; "Dili hep aynı şeyi söylüyor." mânasına… "Dili hep aynı şeyi söylüyor." mânasına…

Tasavvufta böyle günlük vazifeler vardır; "Şu kadar tesbih çekecek." Tasavvufta böyle günlük vazifeler vardır; "Şu kadar tesbih çekecek." diye. Günlük evrad vardır. Bizim de Hocamız'dan hatıra,diye. Günlük evrad vardır. Bizim de Hocamız'dan hatıra, Hocamız'a da büyük şeyhlerimizden yâdigâr ve icâzetle verilmiş olan Evrad mecmuamız var,Hocamız'a da büyük şeyhlerimizden yâdigâr ve icâzetle verilmiş olan Evrad mecmuamız var, Evrad dua kitabımız var. Her gün başından bir kısmı okuyoruz, o güne mahsus kısmı daEvrad dua kitabımız var. Her gün başından bir kısmı okuyoruz, o güne mahsus kısmı da onun arkasından okuyoruz. onun arkasından okuyoruz. Bunların çoğunu Hocamız hadîs-i şerîflerden almış, bir kısmı daBunların çoğunu Hocamız hadîs-i şerîflerden almış, bir kısmı da kendisinin icâzetle okumaya izinli kılınmış olduğu evrâdıdır. kendisinin icâzetle okumaya izinli kılınmış olduğu evrâdıdır. Onları çok olduğu için haftanın günlerine taksim ederek hiç olmazsa Onları çok olduğu için haftanın günlerine taksim ederek hiç olmazsa bir hafta içinde bütün hepsini okumasını sağlayacak bir tertibe sokmuştu.bir hafta içinde bütün hepsini okumasını sağlayacak bir tertibe sokmuştu. Emretmişti, küçükten başladı, şöyle küçük bir cep kitabından; sonra daha büyüdü,Emretmişti, küçükten başladı, şöyle küçük bir cep kitabından; sonra daha büyüdü, daha büyüdü, vefatından önce en son şeklini aldı.daha büyüdü, vefatından önce en son şeklini aldı. Biz de okuyoruz. "Evrâdımız" diyoruz, "Evrad kitabımız" diyoruz. Biz de okuyoruz. "Evrâdımız" diyoruz, "Evrad kitabımız" diyoruz.

İnsanın günlük vazife edindiği şeyleri, vefalı olması lazım, devamlı yapması lazım. İnsanın günlük vazife edindiği şeyleri, vefalı olması lazım, devamlı yapması lazım. Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"İbadetlerin Allah indinde sevimlisi, makbulü, en faziletlisi, "İbadetlerin Allah indinde sevimlisi, makbulü, en faziletlisi, en üstünü devamlı olandır, az bile olsa." en üstünü devamlı olandır, az bile olsa."

Yani istikrarlı olanıdır. Bir yapılıyor bir bırakılıyor, bir öyle bir böyle, bir parlıyor bir sönüyor, Yani istikrarlı olanıdır. Bir yapılıyor bir bırakılıyor, bir öyle bir böyle, bir parlıyor bir sönüyor, bir hevesi geliyor bir hevesi kaçıyor.bir hevesi geliyor bir hevesi kaçıyor. Böyle değil de muntazam, istikrarlı… Derviş istikrarlı olacak.Böyle değil de muntazam, istikrarlı… Derviş istikrarlı olacak. Zaten tasavvufî terbiyenin amaçlarından birisi;Zaten tasavvufî terbiyenin amaçlarından birisi; güzel şeyleri insanın içine sağlam bir şekilde yerleştirmek, hep o halde olmasını sağlamak. güzel şeyleri insanın içine sağlam bir şekilde yerleştirmek, hep o halde olmasını sağlamak. Ahlâk bakımından da, âdetler bakımından da, âdâb bakımından da aynı şeyleri muntazaman yapacak, Ahlâk bakımından da, âdetler bakımından da, âdâb bakımından da aynı şeyleri muntazaman yapacak, onları değiştirmeyecek.onları değiştirmeyecek. Bir istikrarlılık, bir vefa, bir devamlılık içinde [yapmak gerek.] Bir istikrarlılık, bir vefa, bir devamlılık içinde [yapmak gerek.]

Devamlı olmayan, iyi şeylerde sebat etmeyen kimseler makbul değildir. Devamlı olmayan, iyi şeylerde sebat etmeyen kimseler makbul değildir. Bu tipteki insanlara "sebatsız" derler, "uçarı" derler, halk tabiri olarak "maymun iştahlı" denir.Bu tipteki insanlara "sebatsız" derler, "uçarı" derler, halk tabiri olarak "maymun iştahlı" denir. Yani bir onu, bir onu, bir onu heves ediyor, hiçbirini tam yapmıyor, bırakıyor.Yani bir onu, bir onu, bir onu heves ediyor, hiçbirini tam yapmıyor, bırakıyor. Halbuki bir şeyi tam yapa yapa insan mükemmelliği elde eder. Halbuki bir şeyi tam yapa yapa insan mükemmelliği elde eder. Hatta sporcular bile sporlarını, antrenmanlarını muntazaman yapmazlarsa formlarından düşüyorlar,Hatta sporcular bile sporlarını, antrenmanlarını muntazaman yapmazlarsa formlarından düşüyorlar, şampiyonluğu yapacak halleri kalmayabiliyor. şampiyonluğu yapacak halleri kalmayabiliyor. Eski hattatların hayatlarından biliyoruz ki her gün bir meşk, bir hat çalışması, Eski hattatların hayatlarından biliyoruz ki her gün bir meşk, bir hat çalışması, müsvette çalışması yapmazlarsa elleri meziyetlerini kaybediverirmiş.müsvette çalışması yapmazlarsa elleri meziyetlerini kaybediverirmiş. Yani her gün muntazaman çalışması lazım. Yani her gün muntazaman çalışması lazım.

"Hattat" deyince… Meşhur Hattat Hafız Osman hazretleri, mübarek "Hattat" deyince… Meşhur Hattat Hafız Osman hazretleri, mübarek -çok seviyorum ve çok hürmet ediyorum kendisine--çok seviyorum ve çok hürmet ediyorum kendisine- Yedikule'nin dışında bir yerde otururmuş da her gün Eyüp'e,Yedikule'nin dışında bir yerde otururmuş da her gün Eyüp'e, buraya hocasına meşk yani çalışma yapmaya, ders yapmaya gelirmiş. buraya hocasına meşk yani çalışma yapmaya, ders yapmaya gelirmiş. Devamlılığa bakın! Devamlılık azimlilik alâmetidir, vefa alâmetidir,Devamlılığa bakın!

Devamlılık azimlilik alâmetidir, vefa alâmetidir,
sıdk-ı sadâkat alâmetidir, güzel bir şeydir. sıdk-ı sadâkat alâmetidir, güzel bir şeydir. İbadetlerin, güzel şeylerin devamlı olması lazım, yapılıp bırakılmaması lazım. İbadetlerin, güzel şeylerin devamlı olması lazım, yapılıp bırakılmaması lazım. Adam bir bakıyorsun çok güzel, bir bakıyorsun çok fena; bir bakıyorsun çok hevesli,Adam bir bakıyorsun çok güzel, bir bakıyorsun çok fena; bir bakıyorsun çok hevesli, bir bakıyorsun her şeyi bırakmış, boşlamış. bir bakıyorsun her şeyi bırakmış, boşlamış. "Dengesiz adam" derler. Böyle insanları etrafında bir değerlendirip damgayı vurdun mu biter artık."Dengesiz adam" derler. Böyle insanları etrafında bir değerlendirip damgayı vurdun mu biter artık. "Ha, o mu? Tamam!" Birisinden bahsediyorlar, seyahatim esnasında, "Ha, o mu? Tamam!"

Birisinden bahsediyorlar, seyahatim esnasında,
üç defa o şahıs hakkında ayrı ayrı üç kişiden aynı sözü işittim.üç defa o şahıs hakkında ayrı ayrı üç kişiden aynı sözü işittim. "Onunla bir alış veriş yapılmaz." diyorlar. Tamam, adam damgayı yemiş."Onunla bir alış veriş yapılmaz." diyorlar. Tamam, adam damgayı yemiş. "Mümkün değil, onunla alış veriş yapılmaz." Yani "huyu fenadır" demek."Mümkün değil, onunla alış veriş yapılmaz." Yani "huyu fenadır" demek. Gizli bir şikâyet bu. Halbuki alış veriş yapılabilir, ne olacak; alış veriş normal, almak vermek, Gizli bir şikâyet bu. Halbuki alış veriş yapılabilir, ne olacak; alış veriş normal, almak vermek, satış normal. satış normal. Yapılmaz, yani "mâkul değil" demek. Yapılmaz, yani "mâkul değil" demek.

Mâkul olacak, istikrarlı olacak, güvenilir olacak, vefalı olacak.Mâkul olacak, istikrarlı olacak, güvenilir olacak, vefalı olacak. Büyüklerimiz boşuna mı söylemişler; "Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır." diye? Büyüklerimiz boşuna mı söylemişler; "Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır." diye?

Hayır, boşuna söylememişler, benim hüsnü zannıma göre… Hayır, boşuna söylememişler, benim hüsnü zannıma göre… Hakikaten öyle olduğu için, o kanaatte oldukları için, öyle davrandıkları için…Hakikaten öyle olduğu için, o kanaatte oldukları için, öyle davrandıkları için… Bir kahvenin hatırını bile [gözetmişler.] Tuz ekmeğin hakkını, nan hakkı derler…Bir kahvenin hatırını bile [gözetmişler.] Tuz ekmeğin hakkını, nan hakkı derler… Nan Farsça "ekmek" demek. "Nankör" derler. Nankör ne demek? Nan Farsça "ekmek" demek. "Nankör" derler. Nankör ne demek?

"Yedirilmiş olan ekmeği görmezliğe gelen, yapılan iyiliği hatırlamayan, "Yedirilmiş olan ekmeği görmezliğe gelen, yapılan iyiliği hatırlamayan, kendisine iyilik yapana kötülük yapan kimse." kendisine iyilik yapana kötülük yapan kimse."

Bu doğru bir şey değil. Müslüman vefalıdır. Bu doğru bir şey değil. Müslüman vefalıdır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatı, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatı, her menkabesi gözlerimizi yaşartacak kadar vefa örnekleri ile doludur.her menkabesi gözlerimizi yaşartacak kadar vefa örnekleri ile doludur. Sütannesini unutmamıştır. Sütkardeşini unutmamıştır. Kendisine iyilik edeni unutmamıştır. Sütannesini unutmamıştır. Sütkardeşini unutmamıştır. Kendisine iyilik edeni unutmamıştır. Kimseyi unutmamıştır. Daima onları ömürlerinin sonlarına kadar kollamıştır. Çok önemli! Kimseyi unutmamıştır. Daima onları ömürlerinin sonlarına kadar kollamıştır. Çok önemli!

Bizim arkadaşlarımıza da bakıyorum… İnsan biraz bilgili olabilir, biraz okumuş olabilir. Bizim arkadaşlarımıza da bakıyorum… İnsan biraz bilgili olabilir, biraz okumuş olabilir. Bilginin sonu yoktur. İnsan bir üniversiteyi bitirse, iki üniversiteyi bitirse, Bilginin sonu yoktur. İnsan bir üniversiteyi bitirse, iki üniversiteyi bitirse, üç üniversiteyi bitirse bilgi bitmiyor ki, bilgi çok fazla. üç üniversiteyi bitirse bilgi bitmiyor ki, bilgi çok fazla. İnsanın yarım yamalak bilgi sahibi olunca şımarmasına veyahut kabarmasına İnsanın yarım yamalak bilgi sahibi olunca şımarmasına veyahut kabarmasına veya gururlanmasına lüzum yok. veya gururlanmasına lüzum yok.

Tasavvufu bilmiyorlar. Tasavvuf söz ilmi değil, söz değil; davranış. Tasavvufu bilmiyorlar. Tasavvuf söz ilmi değil, söz değil; davranış. Bir insanın hayatındaki davranışı sakatsa lafı da mühim değil. Vefalı olacak.Bir insanın hayatındaki davranışı sakatsa lafı da mühim değil. Vefalı olacak. Söz vermiş, ahd etmiş… Mesela derviş hocasına gelip ilk tasavvufa giriş görevlerini aldığı zaman;Söz vermiş, ahd etmiş… Mesela derviş hocasına gelip ilk tasavvufa giriş görevlerini aldığı zaman; telkîn-i zikir, el alması, -buna mübayaa, bey'at denir- telkîn-i zikir, el alması, -buna mübayaa, bey'at denir- bu verilmiş bir sözdür ve bey'attır.bu verilmiş bir sözdür ve bey'attır. Bu ahdine vefa göstermesi lazım. Bir sürü vefasız insan var; söz veriyor, tutmuyor!Bu ahdine vefa göstermesi lazım.

Bir sürü vefasız insan var; söz veriyor, tutmuyor!
Ahdine sâdık değil, yani ahdinin dışına çıkmış, ahdinin ne olduğunun şuurunda değil!Ahdine sâdık değil, yani ahdinin dışına çıkmış, ahdinin ne olduğunun şuurunda değil! Oturuyoruz, biz tasavvufu anlatmaktan başka bir sürü de ahdin önemini,Oturuyoruz, biz tasavvufu anlatmaktan başka bir sürü de ahdin önemini, ahde vefanın önemini anlatmak zorunda kalıyoruz.ahde vefanın önemini anlatmak zorunda kalıyoruz. Halbuki normal olarak söz verince, söz namustur, herkesin sözün[de durması lazım.] Halbuki normal olarak söz verince, söz namustur, herkesin sözün[de durması lazım.]

Evrad da "insanın kendi kendine, Rabbine karşı vermiş olduğu bir çeşit söz" demektir. Evrad da "insanın kendi kendine, Rabbine karşı vermiş olduğu bir çeşit söz" demektir. "Ben bu vazifeyi yapacağım." Zaten kendin bir şey istiyorsun. Evrad nedir? Sevaplı bir dua… "Ben bu vazifeyi yapacağım." Zaten kendin bir şey istiyorsun.

Evrad nedir?

Sevaplı bir dua…
Zaten kendi menfaatine… Bir yapıp bir yapmamak vefasızlık oluyor. Zaten kendi menfaatine… Bir yapıp bir yapmamak vefasızlık oluyor.

Demek ki ibadetlere de vefa göstermeliyiz. İbadetlere de müdâvim yani devamlı olmalıyız. Demek ki ibadetlere de vefa göstermeliyiz. İbadetlere de müdâvim yani devamlı olmalıyız. Bunu gösteren âyet-i kerîmeler tabii çoktur.Bunu gösteren âyet-i kerîmeler tabii çoktur. Konuyu fazla uzatmayalım ama bilelim ve böyle olmaya çalışalım. Konuyu fazla uzatmayalım ama bilelim ve böyle olmaya çalışalım.

Babamla Bahtiyar amca -vardı rahmetli, cennet-mekân, Babamla Bahtiyar amca -vardı rahmetli, cennet-mekân, Allah makamını âlâ etsin, derecesini yüksek eylesin- ticaret hayatından tanışmışlar. Allah makamını âlâ etsin, derecesini yüksek eylesin- ticaret hayatından tanışmışlar. Babamdan gelirmiş mal alırmış, hiç pazarlık yapmazmış; "Şu kadar mal lazım." parayı ödermiş.Babamdan gelirmiş mal alırmış, hiç pazarlık yapmazmış; "Şu kadar mal lazım." parayı ödermiş. Ticaret hayatı bitti, dükkân kapandı, babam müftülüğe geçti, müftülükte vazife yaptı, emekli oldu. Ticaret hayatı bitti, dükkân kapandı, babam müftülüğe geçti, müftülükte vazife yaptı, emekli oldu. Ama Bahtiyar amcayla babamın o muhabbeti kesilmedi.Ama Bahtiyar amcayla babamın o muhabbeti kesilmedi. Her cumartesi buluşma günüdür, her cumartesi buluşurlardı. Vefa, bağlılık ve sebat timsâli… Her cumartesi buluşma günüdür, her cumartesi buluşurlardı. Vefa, bağlılık ve sebat timsâli…

Bir şeyde sebat göstermek, uçarı olmamak, maymun iştahlı olmamak, Bir şeyde sebat göstermek, uçarı olmamak, maymun iştahlı olmamak, gelip geçici olmamak, kararsız olmamak, dengesiz olmamak, istikrarsız olmamak;gelip geçici olmamak, kararsız olmamak, dengesiz olmamak, istikrarsız olmamak; önemli bir tasavvufî [ahlâktır bu.] önemli bir tasavvufî [ahlâktır bu.]

Diyor ki Seriyy-i Sakatî Efendimiz hazretleri; Diyor ki Seriyy-i Sakatî Efendimiz hazretleri;

"Benim evrâdımdan bir şey beni atladı mı, -yani ben onu yapamadım mı, kaçtı mı demek- "Benim evrâdımdan bir şey beni atladı mı, -yani ben onu yapamadım mı, kaçtı mı demek- o zaman artık onu herhangi bir şekilde ödemem mümkün olmaz.o zaman artık onu herhangi bir şekilde ödemem mümkün olmaz. Bitti!" Bu zihniyetle, hiç kaçırmamak lazım.Bitti!"

Bu zihniyetle, hiç kaçırmamak lazım.
Biz de öyle olalım, evrâdımızı, ezkârımızı, yani zikirlerimizi, dualarımızı,Biz de öyle olalım, evrâdımızı, ezkârımızı, yani zikirlerimizi, dualarımızı, tesbihlerimizi yanardöner yapmayalım, muntazam ve istikrarlı yapmaya gayret edelim.tesbihlerimizi yanardöner yapmayalım, muntazam ve istikrarlı yapmaya gayret edelim. Ahdimize sâdık olalım. Vefa duygusunu öğrenelim.Ahdimize sâdık olalım. Vefa duygusunu öğrenelim. Kara kahvenin hatırını, ak ekmeğin hatırını, tuzun hatırını bilelim,Kara kahvenin hatırını, ak ekmeğin hatırını, tuzun hatırını bilelim, iyilik edenin iyiliğini unutmayalım. iyilik edenin iyiliğini unutmayalım. Kendimiz için… Tabii herkes iyiliği kendisine yapıyor. Kendimiz için…

Tabii herkes iyiliği kendisine yapıyor.
Hz. Ali Efendimiz latife yollu buyurmuş ki: Hz. Ali Efendimiz latife yollu buyurmuş ki:

"Ben kimseye ömrümde hiç iyilik yapmadım, hiç kötülük yapmadım." "Ben kimseye ömrümde hiç iyilik yapmadım, hiç kötülük yapmadım."

"İyilik yaptıysam hepsini kendime yaptım." "İyilik yaptıysam hepsini kendime yaptım."

Men amile sâlihan fe-linefsihî ve men esâe fe-aleyhâ.Men amile sâlihan fe-linefsihî ve men esâe fe-aleyhâ. "Kim salih iyi bir iş yaparsa kendi nefsi içindir. "Kim salih iyi bir iş yaparsa kendi nefsi içindir. Kim kötü bir iş yaparsa o da kendi nefsinin aleyhinedir." Kim kötü bir iş yaparsa o da kendi nefsinin aleyhinedir."

Gayet net, çok âşikâr olarak Kur'ân-ı Kerîm'de belirtilen bir şeyi ifade etmiş oluyor. Gayet net, çok âşikâr olarak Kur'ân-ı Kerîm'de belirtilen bir şeyi ifade etmiş oluyor. O halde birisi birisine ekmek yedirmişse aslında kendisine iyilik yapıyor. O halde birisi birisine ekmek yedirmişse aslında kendisine iyilik yapıyor. Birisini yetiştirmişse, birisini okutmuşsa, birisini büyütmüşse,Birisini yetiştirmişse, birisini okutmuşsa, birisini büyütmüşse, birisini evlendirmişse kendisine iyilik ediyor. birisini evlendirmişse kendisine iyilik ediyor. Ama kendisine iyilik edilen kimse de yapılan iyiliği unutmamalı, o da onun için gerekli. Ama kendisine iyilik edilen kimse de yapılan iyiliği unutmamalı, o da onun için gerekli. Vefasızlık onun için zararlı, vefalılık onun için iyi, kendisine iyilik yapılan kimse için… Vefasızlık onun için zararlı, vefalılık onun için iyi, kendisine iyilik yapılan kimse için…

Semi'tü Ebâ Bekrin Muhammede'bne Abdillâh ibni Şâzân er-Râziyye yekûlu: Semi'tü Ebâ Bekrin Muhammede'bne Abdillâh ibni Şâzân er-Râziyye yekûlu: Semi'tü Ebâ Umere'l-Enmâtiyye yekûlu: Semi'tü'l-Cüneyd yekûlu: Semi'tü Seriyye yekûl:Semi'tü Ebâ Umere'l-Enmâtiyye yekûlu: Semi'tü'l-Cüneyd yekûlu: Semi'tü Seriyye yekûl: Men erâde en yesleme dînuhû ve yesterîha kalbuhû ve bedenuhû Men erâde en yesleme dînuhû ve yesterîha kalbuhû ve bedenuhû ve yekılle ğammuhû fe'l-ya'tezili'n-nâse li-enne hâzâ zemânu uzletin ve vihdetin. ve yekılle ğammuhû fe'l-ya'tezili'n-nâse li-enne hâzâ zemânu uzletin ve vihdetin.

Rivayet zincirinde isimleri okuduk, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri dayısı, Rivayet zincirinde isimleri okuduk, Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri dayısı, hocası olan Seriyy hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor: hocası olan Seriyy hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor:

Men erâde en yesleme dînuhû. "Kim dininin selâmette olmasını istiyorsa…" Men erâde en yesleme dînuhû. "Kim dininin selâmette olmasını istiyorsa…"

"Dindarlığının, dinî hayatının arızasız, elemsiz, kedersiz, günahsız, "Dindarlığının, dinî hayatının arızasız, elemsiz, kedersiz, günahsız, Allah'ın sevmediği bir duruma bulaşmadan, lekesiz, tertemiz olmasını istiyorsa…" Allah'ın sevmediği bir duruma bulaşmadan, lekesiz, tertemiz olmasını istiyorsa…"

Başka? Ve yesterîha kalbuhû ve bedenuhû. "Hem gönlü hem vücudu istirahat etsin istiyorsa…" Başka?

Ve yesterîha kalbuhû ve bedenuhû. "Hem gönlü hem vücudu istirahat etsin istiyorsa…"

"Dini selâmette olsun, dinine bir gölge düşmesin, bir çatlak, "Dini selâmette olsun, dinine bir gölge düşmesin, bir çatlak, bir hastalık, bir arıza bulaşmasın; kalbi de bedeni de, gönlü de vücudu dabir hastalık, bir arıza bulaşmasın; kalbi de bedeni de, gönlü de vücudu da müsterih olsun, rahat olsun istiyorsa…" müsterih olsun, rahat olsun istiyorsa…"

Ve yekılle ğammuhû. "Tasası, gamı, üzüntüsü de az olsun istiyorsa…" Ve yekılle ğammuhû. "Tasası, gamı, üzüntüsü de az olsun istiyorsa…"

Fe'l-ya'tezili'n-nâse. "İnsanlardan ayrılsın, uzlete çekilsin." Li-enne hâzâ. Fe'l-ya'tezili'n-nâse. "İnsanlardan ayrılsın, uzlete çekilsin." Li-enne hâzâ. "Çünkü bu." Zemânu uzletin ve vihdetin. "Uzlet zamanıdır." "Çünkü bu." Zemânu uzletin ve vihdetin. "Uzlet zamanıdır."

"Şu asır" diyor, kendi asrı için, bizim asrımız için değil. "Şu asır" diyor, kendi asrı için, bizim asrımız için değil. Kendi asrı için "Bu uzlet, tek başına yaşama zamanıdır." diyor Seriyy-i Sakatî hazretleri. Kendi asrı için "Bu uzlet, tek başına yaşama zamanıdır." diyor Seriyy-i Sakatî hazretleri.

"Kim dininin selâmette olmasını, gönlünün ve vücudunun müsterih ve rahat olmasını,"Kim dininin selâmette olmasını, gönlünün ve vücudunun müsterih ve rahat olmasını, gamının az olmasını istiyorsa insanlardan ayrılsın, uzlete çekilsin. gamının az olmasını istiyorsa insanlardan ayrılsın, uzlete çekilsin. Çünkü bu, uzlet ve yalnız yaşamak zamanıdır." buyurmuş. Çünkü bu, uzlet ve yalnız yaşamak zamanıdır." buyurmuş.

Tasavvufta ilerlemek için bildirilen şartlardan birisi de uzlettir. Tasavvufta ilerlemek için bildirilen şartlardan birisi de uzlettir. Ayın, keskin ze, lâm ile; uzlet. Biz buna Türkçe'de "üzlet" diyoruz, 'ü' ile söylüyoruz. Ayın, keskin ze, lâm ile; uzlet. Biz buna Türkçe'de "üzlet" diyoruz, 'ü' ile söylüyoruz. "Bir kenara, inzivaya çekilmek; insanlardan uzak tenhada kendi başına yaşamak." demek. "Bir kenara, inzivaya çekilmek; insanlardan uzak tenhada kendi başına yaşamak." demek.

Bir insanın tasavvufî eğitiminde uzlet gerekli. Bir insanın tasavvufî eğitiminde uzlet gerekli. İnsanlardan ayrılacak, kalabalığın gürültüsünden, patırtısından, lafından, dedikodusundan, İnsanlardan ayrılacak, kalabalığın gürültüsünden, patırtısından, lafından, dedikodusundan, kendisini meşgul etmesinden, kendisini günaha iştirak ettirmesinden, bulaştırmasından kendisini meşgul etmesinden, kendisini günaha iştirak ettirmesinden, bulaştırmasından bir kenara çekilecek, kendi tasavvufî eğitimini tamamlamaya çalışacak. bir kenara çekilecek, kendi tasavvufî eğitimini tamamlamaya çalışacak. Kendisinin içini dinlemesi için böyle bir yalnızlık şart. Kendisinin içini dinlemesi için böyle bir yalnızlık şart. Onun için mâlum, halvet denilen -hı harfiyle-Onun için mâlum, halvet denilen -hı harfiyle- veyahut Arapça erbaîn -40 gün devam ettiği için erbaîn denilen-veyahut Arapça erbaîn -40 gün devam ettiği için erbaîn denilen- veyahut Farsça çil veya çihil kelimesi 40 demek olduğundan çile yani 40 günlük sürenveyahut Farsça çil veya çihil kelimesi 40 demek olduğundan çile yani 40 günlük süren ibadet demek olan bir eğitim usûlü vardır. ibadet demek olan bir eğitim usûlü vardır. Derviş şeyh tarafından işinden, gücünden, eşinden, ailesinden, Derviş şeyh tarafından işinden, gücünden, eşinden, ailesinden, kalabalıktan alınır, tenha bir yere sokulur.kalabalıktan alınır, tenha bir yere sokulur. Bu bir caminin bu iş için hazırlanmış hücresi, odası olabilir Bu bir caminin bu iş için hazırlanmış hücresi, odası olabilir veyahut daha başka bir tenha yer olabilir. veyahut daha başka bir tenha yer olabilir.

Mesela Kastamonu'da eğer şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin camisini ziyaret eden olduysa,Mesela Kastamonu'da eğer şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin camisini ziyaret eden olduysa, Kastamonu'ya gittiyse… -Bu ziyaretleri de belki yapmalı…Kastamonu'ya gittiyse… -Bu ziyaretleri de belki yapmalı… - Şâbân-ı Velî, Halvetiye tarikatinin büyüklerindendir.- Şâbân-ı Velî, Halvetiye tarikatinin büyüklerindendir. Halvet tarikatlerinin ana eğitim usullerinden olan bir tarikat Halvetiye tarikati; Halvet tarikatlerinin ana eğitim usullerinden olan bir tarikat Halvetiye tarikati; 40 gün bir kenara çekilecek, o eğitimi orada görecek diye…40 gün bir kenara çekilecek, o eğitimi orada görecek diye… O şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin camisi, arka tarafı ahşap, çok güzel, sevimli.O şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin camisi, arka tarafı ahşap, çok güzel, sevimli. Üç kat, arka tarafta küçük küçük hücreler var. Tavanı alçak tek kişilik odalar var.Üç kat, arka tarafta küçük küçük hücreler var. Tavanı alçak tek kişilik odalar var. Müteaddit, 20-30 tane var, belki alt tarafta da başka var, bilmediğimiz miktarda… Müteaddit, 20-30 tane var, belki alt tarafta da başka var, bilmediğimiz miktarda… Efendi hazretleri dervişleri oralara sokuyor veEfendi hazretleri dervişleri oralara sokuyor ve 40 gün orada namaza çıkıyor, abdest alıyor ama kimseyle görüşmeden, 40 gün orada namaza çıkıyor, abdest alıyor ama kimseyle görüşmeden, kendisi tenhada tek başına bir eğitim [alıyor.] kendisi tenhada tek başına bir eğitim [alıyor.] Hocası gelip nasihat ediyor, konuşuyorlar. O halvetin içindeki eğitimin incelikleri ayrı.Hocası gelip nasihat ediyor, konuşuyorlar. O halvetin içindeki eğitimin incelikleri ayrı. Ama 40 gün camiden çıkmıyor, evine gitmiyor, kimseyle konuşmuyor, sohbet etmiyor,Ama 40 gün camiden çıkmıyor, evine gitmiyor, kimseyle konuşmuyor, sohbet etmiyor, bir eğitim geçiriyor.bir eğitim geçiriyor. Bu şart tabii; insanın iç âleminde ilerlemesi için, iç âleminin cihazlarını parlatıp çalıştırması için,Bu şart tabii; insanın iç âleminde ilerlemesi için, iç âleminin cihazlarını parlatıp çalıştırması için, mânevî yolculuğunda, seyr-i sülûkünde ilerlemesi için gerekli. mânevî yolculuğunda, seyr-i sülûkünde ilerlemesi için gerekli.

Bir de normal olarak insanların arasına girmeyip bir kenarda durmak, Bir de normal olarak insanların arasına girmeyip bir kenarda durmak, kalabalığa pek karışmamak gibi böyle bir çekimser yaşam şekli vardır; kalabalığa pek karışmamak gibi böyle bir çekimser yaşam şekli vardır; buna da "uzlet hayatı" derler veyahut "i'tizal" derler. buna da "uzlet hayatı" derler veyahut "i'tizal" derler.

Neden? Çünkü; el-İstînâsu bi'n-nâsi min alâmâti'l-iflâsi demişler. Neden?

Çünkü; el-İstînâsu bi'n-nâsi min alâmâti'l-iflâsi demişler.
Böyle bir söz kelâm-ı kibar olarak tasavvuf kitaplarında vardır. Böyle bir söz kelâm-ı kibar olarak tasavvuf kitaplarında vardır. Yani "İnsanlarla, kalabalıkla fazla düşüp kalkmak, kalabalığınYani "İnsanlarla, kalabalıkla fazla düşüp kalkmak, kalabalığın içine fazla girip çıkmak iflasın alâmetidir.içine fazla girip çıkmak iflasın alâmetidir. Mânevî bakımdan iflasın, müflis olmanın, meteliksiz, parasız, pulsuz,Mânevî bakımdan iflasın, müflis olmanın, meteliksiz, parasız, pulsuz, kalitesiz, değersiz olmanın alâmetidir." demişler. kalitesiz, değersiz olmanın alâmetidir." demişler.

Neden? Adam tek başına duramıyor. Tek başına durmanın bir fırsat, Neden?

Adam tek başına duramıyor. Tek başına durmanın bir fırsat,
bir ganimet ve ibadet için Rabbiyle başbaşa kalmak, aman ne güzel bir bulunmaz bir ganimet ve ibadet için Rabbiyle başbaşa kalmak, aman ne güzel bir bulunmaz nimet olduğunu bilmiyor. nimet olduğunu bilmiyor. Hemen ceketini kapıyor evde, hanım soruyor: "Nereye gidiyorsun, hayrola?" Hemen ceketini kapıyor evde, hanım soruyor:

"Nereye gidiyorsun, hayrola?"

"Evde canım sıkıldı, kahveye çıkıyorum." "Evde canım sıkıldı, kahveye çıkıyorum."

Canı sıkılıyor! Müflis bu adam; mânevî sermayesi yok, hepsini tüketmiş, parasız pulsuz, cebi delik…Canı sıkılıyor! Müflis bu adam; mânevî sermayesi yok, hepsini tüketmiş, parasız pulsuz, cebi delik… İnsanlarla oturmaya kalkmaya alışmış; kahvede çen çen çen veya oyun veya başka şeyler İnsanlarla oturmaya kalkmaya alışmış; kahvede çen çen çen veya oyun veya başka şeyler veya televizyon, geceleri 12'lere, 1'lere, 2'lere kadar veya televizyon, geceleri 12'lere, 1'lere, 2'lere kadar "Aman şu programı tamamlayalım, İstiklâl marşı söyleninceye kadar,"Aman şu programı tamamlayalım, İstiklâl marşı söyleninceye kadar, göndere bayrak çekilinceye kadar…" göndere bayrak çekilinceye kadar…" Ondan sonra eve geliyor, sabah namazı [vaktinde] horul horul uyuyor;Ondan sonra eve geliyor, sabah namazı [vaktinde] horul horul uyuyor; gözü çapaklı falanca vakitte kalkıyor… "Bu iflasın alâmeti" demişler. gözü çapaklı falanca vakitte kalkıyor… "Bu iflasın alâmeti" demişler.

Yalnız kaldı mı insan Kur'an'ı öğrenebilir, zikir yapabilir, kitap okuyabilir, kitap yazabilir. Yalnız kaldı mı insan Kur'an'ı öğrenebilir, zikir yapabilir, kitap okuyabilir, kitap yazabilir.

Ben şahsen profesörlüğümü geciktirdim. Profesörlük tezimi hazırlayamadım.Ben şahsen profesörlüğümü geciktirdim. Profesörlük tezimi hazırlayamadım. Kendi hayatımdan biliyorum. Neden? Evde dursam misafirler eve gelirdi. Kendi hayatımdan biliyorum.

Neden?

Evde dursam misafirler eve gelirdi.
Fakülteye gitsem misafirler fakülteye gelirdi. Fakülteye gitsem misafirler fakülteye gelirdi. Pazar günü gitsem, "Arabanı kapıda gördük hocam!" diye yine gelirlerdi.Pazar günü gitsem, "Arabanı kapıda gördük hocam!" diye yine gelirlerdi. "Nasılsın? Selâmun aleyküm." "Aleyküm selam. Hoş geldiniz." Hepsi de kıymetli kardeşlerimiz…"Nasılsın? Selâmun aleyküm." "Aleyküm selam. Hoş geldiniz." Hepsi de kıymetli kardeşlerimiz… Uzak yerden gelmiş oluyor. Mesela [birisi] kalkmış, yüzlerce kilometre kat etmiş, Uzak yerden gelmiş oluyor. Mesela [birisi] kalkmış, yüzlerce kilometre kat etmiş, ille bizi görecek; eve geliyor, soruyor: ille bizi görecek; eve geliyor, soruyor: "Nerede?" "Fakülteye gitti." Oraya geliyor. "Nerede?" "Fakülteye gitti." Oraya geliyor. Ben böyle yazıyıtezi yazmak için önüme kağıdı koyardım,Ben böyle yazıyıtezi yazmak için önüme kağıdı koyardım, üstüne bir güzel besmele veya besmelenin be'sini yazardım; bir satır eklemeden akşam olurdu! üstüne bir güzel besmele veya besmelenin be'sini yazardım; bir satır eklemeden akşam olurdu!

Ne yaptım? Evimden kaçtım. Arkadaşlar kaloriferli bir daire ayarladılar. Ne yaptım?

Evimden kaçtım. Arkadaşlar kaloriferli bir daire ayarladılar.
Hiç kimse bilmiyor. Hiç kimse de alınmayacak.Hiç kimse bilmiyor. Hiç kimse de alınmayacak. Fakülteden etrafıma bakınarak çıkıyordum, kimse görmesin diye. Hop oraya kaçıyordum.Fakülteden etrafıma bakınarak çıkıyordum, kimse görmesin diye. Hop oraya kaçıyordum. Orada profesörlük tezimi hazırladım, bu iş bitti. Yoksa vakit bulamıyordum. Orada profesörlük tezimi hazırladım, bu iş bitti. Yoksa vakit bulamıyordum.

Tabii bu tatlı bir meşguliyet; çünkü herkesin ihtiyacı var, söyleyeceği şey var, Tabii bu tatlı bir meşguliyet; çünkü herkesin ihtiyacı var, söyleyeceği şey var, bizim de cevap vermemiz lazım, vazifemiz var. bizim de cevap vermemiz lazım, vazifemiz var. Ama herkes böyle olunca bir gelişme de olmuyor.Ama herkes böyle olunca bir gelişme de olmuyor. Bir yazma, bir öğrenme, bir öğretme, bir çalışma olmuyor. Bir yazma, bir öğrenme, bir öğretme, bir çalışma olmuyor. İnsan Kur'an ezberleyecekse bir sayfayı kaç defa okuması lazım. İnsan Kur'an ezberleyecekse bir sayfayı kaç defa okuması lazım. Tefsir okuyacaksa, daha başka bir şey yapacaksa saatler lazım.Tefsir okuyacaksa, daha başka bir şey yapacaksa saatler lazım. Hocalık yapacaksa talebesiyle meşgul olması lazım. Hep bunlar zaman istiyor. Hocalık yapacaksa talebesiyle meşgul olması lazım. Hep bunlar zaman istiyor.

Onun için, uzlet yani boş bir zaman ve tenhalık büyük bir nimettir.Onun için, uzlet yani boş bir zaman ve tenhalık büyük bir nimettir. Hayatını boş geçirmemek isteyen, Allah'ın rızasını kazanmak isteyen insan için Hayatını boş geçirmemek isteyen, Allah'ın rızasını kazanmak isteyen insan için hem ilim öğrenmek için bir fırsattır, hem ibadet için bir fırsattır, çok büyük bir nimettir. hem ilim öğrenmek için bir fırsattır, hem ibadet için bir fırsattır, çok büyük bir nimettir. İnsanlar bunun büyük bir nimet olduğunu sonra anlarlar veya anlayamazlar İnsanlar bunun büyük bir nimet olduğunu sonra anlarlar veya anlayamazlar veya ömür geçince pişmanlık duyarlar, diz döverler. veya ömür geçince pişmanlık duyarlar, diz döverler.

Eskiler bu uzleti sevmişler, onun için tenhalara çekilmişler, şöhretten kaçınmışlar, Eskiler bu uzleti sevmişler, onun için tenhalara çekilmişler, şöhretten kaçınmışlar, camilere tekkelere kapanmışlar, camilere tekkelere kapanmışlar, vakitlerini Allah'ın rızasına uygun geçirmeye çalışmışlar. O günlerde, yanivakitlerini Allah'ın rızasına uygun geçirmeye çalışmışlar. O günlerde, yani ahâlinin tamamının iyice müslüman olduğu günlerde bile diyor ki;ahâlinin tamamının iyice müslüman olduğu günlerde bile diyor ki; "Dini sâlim olsun, selâmette olsun, günaha girmesin, dininde eksiklik olmasın, kusur kalmasın; "Dini sâlim olsun, selâmette olsun, günaha girmesin, dininde eksiklik olmasın, kusur kalmasın; kalbi rahat olsun, üzüntüsü olmasın; bedeni rahat olsun, eza cefa görmesin,kalbi rahat olsun, üzüntüsü olmasın; bedeni rahat olsun, eza cefa görmesin, dayak yemesin, yumruk yemesin, gözü şişmesin, dudağı patlamasın; dayak yemesin, yumruk yemesin, gözü şişmesin, dudağı patlamasın; gamı kederi az olsun istiyorsa insanlardan ayrılsın." gamı kederi az olsun istiyorsa insanlardan ayrılsın."

Artık bu zamanda bilmiyorum… Onların zamanında öyle olursa bizim bu zamandaArtık bu zamanda bilmiyorum… Onların zamanında öyle olursa bizim bu zamanda herhalde yedi kat yerin altına mı saklanmak lazım, nereye gitmek lazım, bilmiyorum. herhalde yedi kat yerin altına mı saklanmak lazım, nereye gitmek lazım, bilmiyorum. Çünkü hakikaten insan bakkala bir şey almaya bile gitse günahtan kurtulması zor. Çünkü hakikaten insan bakkala bir şey almaya bile gitse günahtan kurtulması zor. Dışarısı o kadar [tehlikeli!] Evin içine de artık cihanın bütün yaygarası, Dışarısı o kadar [tehlikeli!] Evin içine de artık cihanın bütün yaygarası, velvelesi televizyonla girmiştir.velvelesi televizyonla girmiştir. Evin içi de uzlet yeri değildir çünkü dış dünya evin içindedir;Evin içi de uzlet yeri değildir çünkü dış dünya evin içindedir; bütün mülevvesâtı ile meyhane de evin içindedir, her türlü günah da, bütün mülevvesâtı ile meyhane de evin içindedir, her türlü günah da, şarkı da, türkü de, gazino da, pavyon da, bar da, hepsi evin içine girmiştir, şarkı da, türkü de, gazino da, pavyon da, bar da, hepsi evin içine girmiştir, o televizyon kutusunun içindedir.o televizyon kutusunun içindedir. Herkes de onun karşısındadır. Açıyor, seyrediyor…Herkes de onun karşısındadır. Açıyor, seyrediyor… En yesleme dînuhû. Ne dinde selâmet kalıyor, ne dervişlik kalıyor, ne sevap kalıyor,En yesleme dînuhû. Ne dinde selâmet kalıyor, ne dervişlik kalıyor, ne sevap kalıyor, ne feyiz kalıyor, ne nur kalıyor; hepsi gidiyor tabii… ne feyiz kalıyor, ne nur kalıyor; hepsi gidiyor tabii…

Bu sözlerden bizim çıkartacağımız ders: Bu sözlerden bizim çıkartacağımız ders: Yalnızlığın bir nimet olduğunu ve bir büyük fırsat olduğunu unutmamak.Yalnızlığın bir nimet olduğunu ve bir büyük fırsat olduğunu unutmamak. Yalnızlığı en güzel şekilde değerlendirmek. Yalnızlığı en güzel şekilde değerlendirmek. Elimizde kitap varsa kitap okumak, hiçbir şeyimiz yoksa tesbih çekmek, dua etmek, Elimizde kitap varsa kitap okumak, hiçbir şeyimiz yoksa tesbih çekmek, dua etmek, Kur'ân-ı Kerîm ezberlemek, birisine bir şey öğretmek sûretiyle o zamanı değerlendirmeye,Kur'ân-ı Kerîm ezberlemek, birisine bir şey öğretmek sûretiyle o zamanı değerlendirmeye, sevapla geçirmeye gayret etmemiz lazım. sevapla geçirmeye gayret etmemiz lazım.

Semi'tü Muhammede'bne'l-Haseni'l-Bağdâdiyye yekûlu: Semi'tü Muhammede'bne'l-Haseni'l-Bağdâdiyye yekûlu: Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Sâlih, haddesenâ Muhammedü'bnü Abdûne,Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Sâlih, haddesenâ Muhammedü'bnü Abdûne, haddesenâ Abdülkuddîsi'bni'l-Kâsım, kâle: Semi'tü Seriyye yekûl. haddesenâ Abdülkuddîsi'bni'l-Kâsım, kâle: Semi'tü Seriyye yekûl.

Başka bir zât Seriyy-i Sakatî hazretlerinden rivayet etmiş, diyor ki; Başka bir zât Seriyy-i Sakatî hazretlerinden rivayet etmiş, diyor ki;

Yekûl. Söyleyen Seriyy-i Sakatî, şöyle buyurmuş: Küllü'd-dünyâ fudûlün. Yekûl. Söyleyen Seriyy-i Sakatî, şöyle buyurmuş:

Küllü'd-dünyâ fudûlün.
"Dünyalığın, dünyanın hepsi boştur." İllâ hamsu hisâlin. "Ancak beş tanesi müstesna. "Dünyalığın, dünyanın hepsi boştur." İllâ hamsu hisâlin. "Ancak beş tanesi müstesna. Onlar boş değildir, lüzumsuz, kıymetsiz değildir." Onlar boş değildir, lüzumsuz, kıymetsiz değildir."

Bunlar ed-dünyâ dedikleri zaman, geçen derslerde de söylemiştim, Bunlar ed-dünyâ dedikleri zaman, geçen derslerde de söylemiştim, her zaman söylüyorum:her zaman söylüyorum: Dünya demek, "yer küresi" demek değil. Yani "arz" demek değil.Dünya demek, "yer küresi" demek değil. Yani "arz" demek değil. Bunlar dünya dedikleri zaman "dünyalık" dediğimiz şeyi kastediyorlar.Bunlar dünya dedikleri zaman "dünyalık" dediğimiz şeyi kastediyorlar. Yani "para pul, mal mülk, varlık" vesaire gibi şeyleri kastediyorlar. Yani "para pul, mal mülk, varlık" vesaire gibi şeyleri kastediyorlar.

Küllü'd-dünyâ fudûlün. "Mal varlığı, mülk varlığı, bütün bunların hepsi boştur,Küllü'd-dünyâ fudûlün. "Mal varlığı, mülk varlığı, bütün bunların hepsi boştur, fazladır, lüzumsuzdur, değersizdir." fazladır, lüzumsuzdur, değersizdir."

"Ancak beş tanesi müstesna…" Onları sayıyor: "Ancak beş tanesi müstesna…"

Onları sayıyor:

Hubzun yuşbiuhû ve mâun yurvîhi ve sevbun yesturuhû ve beytün yükinnuhû Hubzun yuşbiuhû ve mâun yurvîhi ve sevbun yesturuhû ve beytün yükinnuhû ve ilmun yesta'miluhû. ve ilmun yesta'miluhû.

Dünyalık, şu dünya hayatında uğraştığımız, elde etmek için savaştığımız, elde tuttuğumuz, Dünyalık, şu dünya hayatında uğraştığımız, elde etmek için savaştığımız, elde tuttuğumuz, sahip olduğumuz her şey boşmuş, lüzumsuzmuş, beş tanesi müstesna. sahip olduğumuz her şey boşmuş, lüzumsuzmuş, beş tanesi müstesna.

Birisi; hubzun yüşbiuhû. "İnsanı doyuran bir ekmek." Birisi; hubzun yüşbiuhû. "İnsanı doyuran bir ekmek."

"Katık" demiyor, sadece hubz yani "ekmek" diyor."Katık" demiyor, sadece hubz yani "ekmek" diyor. Bu boş değil, tabii bu lazım. İnsanoğlu gıdasız yapamadığı için böyle bir şeyi olacak. Bu boş değil, tabii bu lazım. İnsanoğlu gıdasız yapamadığı için böyle bir şeyi olacak. Hubz lazım. Ve mâun yurvîhi. "Susuzluğunu kandıracak bir su da lazım." Hubz lazım.

Ve mâun yurvîhi. "Susuzluğunu kandıracak bir su da lazım."

Tabii susuz da yaşanamıyor, vücut için o da gerekli. Tabii susuz da yaşanamıyor, vücut için o da gerekli. Ekmek de lazım, su da lazım. Ekmek ve su. Ve sevbun yesturuhû.Ekmek de lazım, su da lazım. Ekmek ve su.

Ve sevbun yesturuhû.
"Avretini örtecek, vücudun çıplaklığını kapatacak bir elbise." "Avretini örtecek, vücudun çıplaklığını kapatacak bir elbise."

Bu da lazım. Bu da dünyalık değil. Ve beytün yukinnuhû.Bu da lazım. Bu da dünyalık değil.

Ve beytün yukinnuhû.
"Kendisini içinde saklayacak, barındıracak bir evin de olması lazım." "Kendisini içinde saklayacak, barındıracak bir evin de olması lazım."

Bu da normal. Bir evceğizi de olması lazım. Bu da normal. Bir evceğizi de olması lazım.

Ve ilmun yesta'miluhû. "Ve bir de kullandığı bir bilgisinin olması lazım." Ve ilmun yesta'miluhû. "Ve bir de kullandığı bir bilgisinin olması lazım."

Bu tabii bir bilgi, bir ilim. Bu ilim bir meslek ilmi de olabilir, bir sanat, Bu tabii bir bilgi, bir ilim. Bu ilim bir meslek ilmi de olabilir, bir sanat, hirfet dediğimiz demircilik, berberlik, terzilik gibi bir şeyi kastetmiş olabilir.hirfet dediğimiz demircilik, berberlik, terzilik gibi bir şeyi kastetmiş olabilir. Böyle bir hüner bilgi olması lazım ki bununla helalinden gerekli malzemeyi kazansın.Böyle bir hüner bilgi olması lazım ki bununla helalinden gerekli malzemeyi kazansın. Tabii elbise, yemek, içmek, ev bir şeyle sağlanacak, böyle bir bilgisi olması lazım.Tabii elbise, yemek, içmek, ev bir şeyle sağlanacak, böyle bir bilgisi olması lazım. Dünyalık olarak saydığı için buradaki bu ilim kelimesi böyle anlaşılabilir.Dünyalık olarak saydığı için buradaki bu ilim kelimesi böyle anlaşılabilir. Veyahut da; bu dünya hayatında nasıl davranması gerektiğini, neyin sevaplı olduğunu,Veyahut da; bu dünya hayatında nasıl davranması gerektiğini, neyin sevaplı olduğunu, neyin günahlı olduğunu, neyi yapması,neyin günahlı olduğunu, neyi yapması, neyi yapmaması gerektiğini kendisine gösterecek bir bilgi öğrenmesi de lazım.neyi yapmaması gerektiğini kendisine gösterecek bir bilgi öğrenmesi de lazım. Buradaki ilim böyle bir bilgiye, bu mânaya da olabilir. Buradaki ilim böyle bir bilgiye, bu mânaya da olabilir. "Dindarlığını sürdürebilmesi için gerekli [bilgi" veya] "Dindarlığını sürdürebilmesi için gerekli [bilgi" veya] "hayatını sürdürebilmesi için gerekli kazanç hüneri" mânasına da olabilir. "hayatını sürdürebilmesi için gerekli kazanç hüneri" mânasına da olabilir. Belli olmuyor, hangisi olduğu anlaşılmıyor. Karanlık kalmış oluyor. Belli olmuyor, hangisi olduğu anlaşılmıyor. Karanlık kalmış oluyor. Ama herhalde bir sanat ve meslek kastedilmiş olmalı ki "dünyalık" diyor. Ama herhalde bir sanat ve meslek kastedilmiş olmalı ki "dünyalık" diyor. Eğer öteki olsaydı âhiretlik olurdu. Ulûm-u dîniyye âhirete ait bir şeydir, o önemli bir şeydir.Eğer öteki olsaydı âhiretlik olurdu. Ulûm-u dîniyye âhirete ait bir şeydir, o önemli bir şeydir. Herhalde bu dünyalık meslek bilgisi kastedilmiş olsa gerek. Herhalde bu dünyalık meslek bilgisi kastedilmiş olsa gerek.

Bu mübarek şahıslar, bu zevât-ı muhtereme kafa yapısı itibariyle Bu mübarek şahıslar, bu zevât-ı muhtereme kafa yapısı itibariyle bizden tamamen farklı insanlardır. bizden tamamen farklı insanlardır. Biz de müslümanız, onlar da müslüman; ama biz onlardan çok farklılaşmış, Biz de müslümanız, onlar da müslüman; ama biz onlardan çok farklılaşmış, çok uzak noktalara, tehlikeli noktalara açılmış müslümanlarız. çok uzak noktalara, tehlikeli noktalara açılmış müslümanlarız. Biz parada, pulda, zevkte, sefada, eğlencede, her türlü dünyalığın içindeyiz. Biz parada, pulda, zevkte, sefada, eğlencede, her türlü dünyalığın içindeyiz. Onlar hepsini boş görmüşler; beş tanesi müstesna: su, ekmek, ev,Onlar hepsini boş görmüşler; beş tanesi müstesna: su, ekmek, ev, elbise, bir bilgimeslek. elbise, bir bilgimeslek. Her birinin de bir mesleği olmuş; kimisi terzi, kimisi sakatatçı, kimisi dülger, kimisi attar,Her birinin de bir mesleği olmuş; kimisi terzi, kimisi sakatatçı, kimisi dülger, kimisi attar, kimisi bakkal, kimisi bezzaz… kimisi bakkal, kimisi bezzaz… Helalinden kazanmak, kimseye muhtaç olmamak için böyle bir şey yapmışlar.Helalinden kazanmak, kimseye muhtaç olmamak için böyle bir şey yapmışlar. Fazlasına aldırmamışlar, âhirete çalışmışlar veya var güçleriyle ilme, irfâna Fazlasına aldırmamışlar, âhirete çalışmışlar veya var güçleriyle ilme, irfâna ve İslâm'ı yaymaya çalışmışlar. ve İslâm'ı yaymaya çalışmışlar.

Bu adamları ekseriyetle üstlerine gölge düşürülmek istendiği gibiBu adamları ekseriyetle üstlerine gölge düşürülmek istendiği gibi yanlış tanıtmaya çalışıyorlar veya yanlış bildikleri için bunların hakkında suizan ediyorlar.yanlış tanıtmaya çalışıyorlar veya yanlış bildikleri için bunların hakkında suizan ediyorlar. Bunlar bir köşeye çekilip de miskin miskin oturan insanlar değildir. Bunlar bir köşeye çekilip de miskin miskin oturan insanlar değildir. Bu şahısların hayatları incelenirse bunlar kılıçları almışlardır,Bu şahısların hayatları incelenirse bunlar kılıçları almışlardır, savaşlara gitmişlerdir, çarpışmışlardır. savaşlara gitmişlerdir, çarpışmışlardır. Böyle insanlar… Ama az yemişler, mal edinmemişler.Böyle insanlar… Ama az yemişler, mal edinmemişler. Bir abam var, atarım; nerede olursa yatarım. Ev telaşı yok, yiyecek telaşı yok;Bir abam var, atarım; nerede olursa yatarım. Ev telaşı yok, yiyecek telaşı yok; var güçleriyle "Allah'ın rızasını nerede daha iyi kazanabilirim?" diye onun peşine koşmuşlar.var güçleriyle "Allah'ın rızasını nerede daha iyi kazanabilirim?" diye onun peşine koşmuşlar. Anadolu'da savaş var, cihat sevaptır, murâbıtlık sevaptır; yallah Anadolu'ya gelmişler. Anadolu'da savaş var, cihat sevaptır, murâbıtlık sevaptır; yallah Anadolu'ya gelmişler. Anadolu fethedilmiş. Balkanlar'da savaş var; yallah Balkanlar'a gitmişler.Anadolu fethedilmiş. Balkanlar'da savaş var; yallah Balkanlar'a gitmişler. Yani canlarını feda edecek çalışmalardan hiç geri durmamışlar. Yani canlarını feda edecek çalışmalardan hiç geri durmamışlar. Mesela hayatını okumuş olduğumuz İbrahim b. Edhem hazretleri gündüz çalışırmış,Mesela hayatını okumuş olduğumuz İbrahim b. Edhem hazretleri gündüz çalışırmış, akşam çalıştığıyla yiyecek alıp getirip medresede, kaldıkları rıbattaki arkadaşlarına yedirirmiş. akşam çalıştığıyla yiyecek alıp getirip medresede, kaldıkları rıbattaki arkadaşlarına yedirirmiş. Çalışmaktan geri durmamışlar, cihattan geri durmamışlar. Çalışmaktan geri durmamışlar, cihattan geri durmamışlar. Pasif, miskin müslüman değiller. Böyle gösterilmek isteniyor. Hatta deniliyor ki; Pasif, miskin müslüman değiller. Böyle gösterilmek isteniyor. Hatta deniliyor ki;

"İslâm âleminin gerilemesi dervişler yüzündendir." Öyle olsaydı hiç ilerlememesi lazımdı! "İslâm âleminin gerilemesi dervişler yüzündendir."

Öyle olsaydı hiç ilerlememesi lazımdı!
Çünkü ilerlediği zamanlarda en hâkim olanlar dervişlerdi.Çünkü ilerlediği zamanlarda en hâkim olanlar dervişlerdi. İlerlemişse o zaman demek ki dervişlik ilerlemeye mâni değil, çünkü en ilerledikleri zaman, İlerlemişse o zaman demek ki dervişlik ilerlemeye mâni değil, çünkü en ilerledikleri zaman, dervişliğin en kuvvetli olduğu zaman!dervişliğin en kuvvetli olduğu zaman! Yanlış, yalan veya iftira veya suizan veya Avrupalılar dervişlerden korktukları için hıristiyanlar,Yanlış, yalan veya iftira veya suizan veya Avrupalılar dervişlerden korktukları için hıristiyanlar, gayrimüslimler, İslâm düşmanları dervişliği kötü göstermek için kasten böyle söylemişler. gayrimüslimler, İslâm düşmanları dervişliği kötü göstermek için kasten böyle söylemişler. Sonunda da kökünü kazımışlar, tekkeleri vesaireleri bertaraf etmişler. Sonunda da kökünü kazımışlar, tekkeleri vesaireleri bertaraf etmişler.

İyi güzel, tamam; otur kenara artık, ellerinin tozunu silkele, keyfine bak... İyi güzel, tamam; otur kenara artık, ellerinin tozunu silkele, keyfine bak...

Peki bu insanlar ne yapacak? Bu sefer kahveye, bu sefer kulübe, bu sefer pavyona…Peki bu insanlar ne yapacak?

Bu sefer kahveye, bu sefer kulübe, bu sefer pavyona…
Müspet bir şeyle bir insanı meşgul etmediğin zaman adam durmuyor ki…Müspet bir şeyle bir insanı meşgul etmediğin zaman adam durmuyor ki… Bu sefer menfîler başladı; kumarhane, bilardo salonları, barlar, birahaneler vs. vs... Bu sefer menfîler başladı; kumarhane, bilardo salonları, barlar, birahaneler vs. vs... Bu sefer o insanın içindeki ihtiyaçlar başka şeylerle karşılandı. Bu sefer o insanın içindeki ihtiyaçlar başka şeylerle karşılandı.

Mesela Abdullah b. Mübârek hazretlerinin Kitâbü-z zühdü ve'r-rakâik'i çıkartıyoruz. Mesela Abdullah b. Mübârek hazretlerinin Kitâbü-z zühdü ve'r-rakâik'i çıkartıyoruz. Seha Yayınları arasında çıkıyor. Seha Yayınları arasında çıkıyor. Mübarek, bir sene ticarete gidermiş. Ne kadar hoşuma gidiyor! Mübarek, bir sene ticarete gidermiş. Ne kadar hoşuma gidiyor! O da ticaret helal olduğundan, Efendimiz'in mesleği olduğundanO da ticaret helal olduğundan, Efendimiz'in mesleği olduğundan ve doğru dürüst tüccarın peygamberlerle, şehitlerle beraber sayılmasından dolayı...ve doğru dürüst tüccarın peygamberlerle, şehitlerle beraber sayılmasından dolayı... Kazancı sevdiğinden dolayı da değil; ticaret de sevap olduğundan,Kazancı sevdiğinden dolayı da değil; ticaret de sevap olduğundan, el-Kâsibu habîbullah hadîs-i şerîfi olduğundan... el-Kâsibu habîbullah hadîs-i şerîfi olduğundan... Bir sene cihada gidermiş, bir sene hacca gelirmiş.Bir sene cihada gidermiş, bir sene hacca gelirmiş. Bir hac, bir sene ticaret, bir sene cihat; hep kazançlı iş. Hac kazançlı, cihat kazançlı,Bir hac, bir sene ticaret, bir sene cihat; hep kazançlı iş. Hac kazançlı, cihat kazançlı, ticaret de mânevî bakımdan onlar için kazançlı tabii. ticaret de mânevî bakımdan onlar için kazançlı tabii. Kimseye muhtaç olmuyor, kazanıyor, yediriyor. Hiç boş durmamışlar. Kimseye muhtaç olmuyor, kazanıyor, yediriyor. Hiç boş durmamışlar.

Ve bihi kâle. Yine aynı senette isimleri geçen şahıslar… Ve bihi kâle. Yine aynı senette isimleri geçen şahıslar… En son şahıs Abdulkuddûs İbni'l-Kâsım'dı. Dımaşklı bir şahısmış bu. En son şahıs Abdulkuddûs İbni'l-Kâsım'dı. Dımaşklı bir şahısmış bu.

Ve kâle Seriyyü. Onlardan rivayet edildiğine göre böyle demiş, şu sözü söylemişVe kâle Seriyyü. Onlardan rivayet edildiğine göre böyle demiş, şu sözü söylemiş Seriyy-i Sakatî hazretleri: Seriyy-i Sakatî hazretleri:

et-Tevekkülü el-inhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveti. Tevekkül ne demek? et-Tevekkülü el-inhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveti.

Tevekkül ne demek?

Fe-tevekkel ala'llâh. "Allah'a tevekkül eyle." Fe-tevekkel ala'llâh. "Allah'a tevekkül eyle."

Evrâdımızın içinde bir günde tevekkülle ilgili âyet-i kerîmeler var.Evrâdımızın içinde bir günde tevekkülle ilgili âyet-i kerîmeler var. Tevekkül Allah tarafından emrediliyor. Tevekkül Allah tarafından emrediliyor. Bizlere de emredilmiş, bizden önceki ümmetlere de. Bizlere de emredilmiş, bizden önceki ümmetlere de. Musa aleyhisselâm'ın ümmetine, daha önceki ümmetlere de emredilmiş:Musa aleyhisselâm'ın ümmetine, daha önceki ümmetlere de emredilmiş: "Allah'a tevekkül edin." Ne demek bu tevekkül? "Allah'a tevekkül edin."

Ne demek bu tevekkül?

Kelime olarak vekalet kelimesinden geliyor. Tevekkeltü ala'llâh. Kelime olarak vekalet kelimesinden geliyor. Tevekkeltü ala'llâh. Yani, "Allah'ı kendime vekil edindim. İşimi O'na havale eyledim, ısmarladım.Yani, "Allah'ı kendime vekil edindim. İşimi O'na havale eyledim, ısmarladım. Ne yaparsa O yapsın diye teslimiyet gösterdim, rıza gösterdim." diye. Ne yaparsa O yapsın diye teslimiyet gösterdim, rıza gösterdim." diye.

Bu nedir? Tabii tevekkül Kur'an'da emredildiği için dervişler yapmaya çalışmış. Bu nedir?

Tabii tevekkül Kur'an'da emredildiği için dervişler yapmaya çalışmış.
Ana fikirleri hep Kur'an'ın emirlerini tutmak. Kur'an'ı açıp okuyorlar; uygulamak için okuyorlar.Ana fikirleri hep Kur'an'ın emirlerini tutmak. Kur'an'ı açıp okuyorlar; uygulamak için okuyorlar. Böyle bir âyet-i kerimeyi okuduğu zaman soracak. Böyle bir âyet-i kerimeyi okuduğu zaman soracak.

Fe-tevekkel ala'llâh inneke ale'l-hakkı'l-mübîn. Fe-tevekkel ala'llâh ve kefâ billâhi vekîlâ. Fe-tevekkel ala'llâh inneke ale'l-hakkı'l-mübîn.

Fe-tevekkel ala'llâh ve kefâ billâhi vekîlâ.

Çok âyet-i kerîmeler var… "Peki nasıl yapayım bu işi?" Çok âyet-i kerîmeler var…

"Peki nasıl yapayım bu işi?"

Birbirlerine sormuşlar, büyüklerine danışmışlar: "Nasıl tevekkül edeyim?" Birbirlerine sormuşlar, büyüklerine danışmışlar:

"Nasıl tevekkül edeyim?"

Mesela Peygamber Efendimiz'e soruyor: Mesela Peygamber Efendimiz'e soruyor:

"Ne yapayım; devemi salıp mı Allah'a güveneyim ya Resûlallah? "Ne yapayım; devemi salıp mı Allah'a güveneyim ya Resûlallah? Allah'a tevekkül öyle midir?" "Hayır." Kayyıd ve tevekkel.Allah'a tevekkül öyle midir?"

"Hayır."

Kayyıd ve tevekkel.
"Bağla, ondan sonra tevekkül et." Hz. Ömer birilerini görüyor, kenarda oturmuşlar. "Bağla, ondan sonra tevekkül et."

Hz. Ömer birilerini görüyor, kenarda oturmuşlar.
Bakıyor, o adamlar hoşuna gitmiyor. Tembel tembel gölgede oturmuşlar. Bakıyor, o adamlar hoşuna gitmiyor. Tembel tembel gölgede oturmuşlar.

"Hayrola, ne oturuyorsunuz burada?" diyor. "Hayrola, ne oturuyorsunuz burada?" diyor.

"Biz kanaat ihtiyar eylemiş mütevekkilleriz. "Biz kanaat ihtiyar eylemiş mütevekkilleriz. Biz kanaat ehli insanlarız, Allah'a tevekkül ediyoruz. Mütevekkil kuluz." demişler. Biz kanaat ehli insanlarız, Allah'a tevekkül ediyoruz. Mütevekkil kuluz." demişler.

Başını sallamış, herhalde sopasını, kamçısını da sallamıştır. Diyor ki; Başını sallamış, herhalde sopasını, kamçısını da sallamıştır. Diyor ki;

"Siz mütevekkil değil, müteekkilsiniz!" "Siz mütevekkil değil, müteekkilsiniz!"

Müteekkil "yiyici" demek, ekilden geliyor.Müteekkil "yiyici" demek, ekilden geliyor. Çünkü çalışmayınca, oturup böyle tembel tembel durunca buradan daÇünkü çalışmayınca, oturup böyle tembel tembel durunca buradan da mideye bir şey gitmesi lazım; ekmek lazım, su lazım, libaselbise lazım... mideye bir şey gitmesi lazım; ekmek lazım, su lazım, libaselbise lazım... O zaman ne olacak?O zaman ne olacak? "Mütevekkil o kimsedir ki…" buyurmuş Hz. Ömer… "Mütevekkil o kimsedir ki…" buyurmuş Hz. Ömer…

Nasıldır mesela tevekkül? Mesela ziraatçinin tevekkülü nasıl olacak? Nasıldır mesela tevekkül? Mesela ziraatçinin tevekkülü nasıl olacak?

Tarlayı sürer, hazırlar, tohumu atar, kendisinin yapabileceği her türlü ön çalışmaları yapar,Tarlayı sürer, hazırlar, tohumu atar, kendisinin yapabileceği her türlü ön çalışmaları yapar, ondan sonra Allah'a tevekkül eder.ondan sonra Allah'a tevekkül eder. "Yâ Rabbi! İşte vazifelerimi yaptım. Sen bana hayırlı bir mahsul ver, çoluk çocuğumu doyurayım.""Yâ Rabbi! İşte vazifelerimi yaptım. Sen bana hayırlı bir mahsul ver, çoluk çocuğumu doyurayım." Çünkü eskiden herkes ektiğini biçiyordu, yiyordu, yediriyordu; kapalı bir ekonomi, Çünkü eskiden herkes ektiğini biçiyordu, yiyordu, yediriyordu; kapalı bir ekonomi, bolluk ve bereket her köyde her evde herkesin çalışması kadardı, öyleydi.bolluk ve bereket her köyde her evde herkesin çalışması kadardı, öyleydi. O zaman tevekkül ediyordu. Tarlaya gitme, tarlayı sürme, tohumu ekme, ondan sonra;O zaman tevekkül ediyordu. Tarlaya gitme, tarlayı sürme, tohumu ekme, ondan sonra; "Tevekkül ediyorum." O doğru değil. Allah'ın öbür emirlerine aykırı. "Tevekkül ediyorum." O doğru değil. Allah'ın öbür emirlerine aykırı.

Başkasına yük olmak günah. Başkasından istifade etmek, Başkasına yük olmak günah. Başkasından istifade etmek, onu sömürmek çok büyük bir [günah.]onu sömürmek çok büyük bir [günah.] Hele dinini, dindarlığını yem olarak öne koyup da öyle sömürmek daha kötü bir şey.Hele dinini, dindarlığını yem olarak öne koyup da öyle sömürmek daha kötü bir şey. Çalışıp kazanmak sevap. Başkalarına iyilik yapmak, o yolla kazancını ona vermek sevap. Çalışıp kazanmak sevap. Başkalarına iyilik yapmak, o yolla kazancını ona vermek sevap. Tabii onun için çalışmak lazım. Demek ki elinden geleni yapacak, ondan sonra tevekkül edecek.Tabii onun için çalışmak lazım.

Demek ki elinden geleni yapacak, ondan sonra tevekkül edecek.
"Yâ Rabbi! Ben âciz bir kulum, sana tevekkül ettim!" diye hâlini arz [edecek.] "Yâ Rabbi! Ben âciz bir kulum, sana tevekkül ettim!" diye hâlini arz [edecek.]

et-Tevekkülü el-inhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveti diyor. et-Tevekkülü el-inhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveti diyor. "İnsanın kuvvetten, herhangi bir tesirden kendisini sıyırıp ondan dışa çıkmasıdır.""İnsanın kuvvetten, herhangi bir tesirden kendisini sıyırıp ondan dışa çıkmasıdır." Tevekkül budur. Sanıyorum ki şunu anlatmak istiyor olabilir, Allahu âlem:Tevekkül budur. Sanıyorum ki şunu anlatmak istiyor olabilir, Allahu âlem: Bazı insan tevekkül eder ama adeta biraz da itimadı yoktur.Bazı insan tevekkül eder ama adeta biraz da itimadı yoktur. Acabası içinde kıvranır durur.Acabası içinde kıvranır durur. "Tevekkül ediyorum ama, Allah tevekkül edenlere vekil olarak yetermiş ama, "Tevekkül ediyorum ama, Allah tevekkül edenlere vekil olarak yetermiş ama, ya olursa ya olmazsa…ya olursa ya olmazsa… Hadi yine de biraz yapmaya çalışayım, şöyle yapayım böyle yapayım…"Hadi yine de biraz yapmaya çalışayım, şöyle yapayım böyle yapayım…" Bu itimatsızlık olmayacak. Sağlam bir bağlanışla Allah'a tam bağlanacak, Bu itimatsızlık olmayacak. Sağlam bir bağlanışla Allah'a tam bağlanacak, tam teslimiyet olacak gibi kendisinin o itimatsızlıktan doğan gayret etme endişesinden tam teslimiyet olacak gibi kendisinin o itimatsızlıktan doğan gayret etme endişesinden sıyrılması gibi bir mânayı kastetmiş olabilir. sıyrılması gibi bir mânayı kastetmiş olabilir. Çünkü bu büyükler, bu mübarek eski şahıslar duygularının samimiyetine de dikkat ederler.Çünkü bu büyükler, bu mübarek eski şahıslar duygularının samimiyetine de dikkat ederler. Kendilerini kontrol ederler; "Benim bu duygum ne derecede sağlam? Ne derecede samimiyim?" Kendilerini kontrol ederler; "Benim bu duygum ne derecede sağlam? Ne derecede samimiyim?" Bunu da çok iyi takip ederler; kendi kendilerini çok iyi takip ederler. Bunu da çok iyi takip ederler; kendi kendilerini çok iyi takip ederler.

Mesela anlatmışımdır, hoşuma giden bir olaydır; herkes de bilsin, başkalarına da anlatsın: Mesela anlatmışımdır, hoşuma giden bir olaydır; herkes de bilsin, başkalarına da anlatsın:

Bâyezid-i Bistâmî hazretleri yaya olarak hacca gidiyor. Bâyezid-i Bistâmî hazretleri yaya olarak hacca gidiyor. Muazzam bir sevap. Her adımına 700 Mekke hasenesi veriliyor ki 70 milyon hasene eder,Muazzam bir sevap. Her adımına 700 Mekke hasenesi veriliyor ki 70 milyon hasene eder, başka yere göre. başka yere göre. Her adımına o kadar [sevap veriliyor.] Yaya hacca gidiyor. 30 sene hacca gitmiş.Her adımına o kadar [sevap veriliyor.] Yaya hacca gidiyor. 30 sene hacca gitmiş. Her günde bir hatim indirirmiş. Yani hiç boş vakit geçirmiyor, dili boyuna hatimle meşgul.Her günde bir hatim indirirmiş. Yani hiç boş vakit geçirmiyor, dili boyuna hatimle meşgul. Kur'an en yüksek zikir olduğundan dâimî zikir hâlinde, devamlı hac yolunda bir gayret içinde… Kur'an en yüksek zikir olduğundan dâimî zikir hâlinde, devamlı hac yolunda bir gayret içinde… Çok sevaplı [ameller…] Arafat'a gelmiş, orada içinden bir duygu, düşünce diyor ki; Çok sevaplı [ameller…] Arafat'a gelmiş, orada içinden bir duygu, düşünce diyor ki;

"30 sene yaya olarak haccettim ve her günde bir hatim indirdim. "30 sene yaya olarak haccettim ve her günde bir hatim indirdim. Her hatmin şu kadar sevabı vardır. Herhalde işim iştir, tamamımdır.Her hatmin şu kadar sevabı vardır. Herhalde işim iştir, tamamımdır. Ben herhalde öbür tarafı garantilemişimdir." gibi içinden böyle bir duygu… Ben herhalde öbür tarafı garantilemişimdir." gibi içinden böyle bir duygu…

Tabii bu duygu Rahmânî bir duygu değil. Tabii bu duygu Rahmânî bir duygu değil. En aşağı nefsânî, belki de şeytânî, şeytandan gelen bir [duygu…] En aşağı nefsânî, belki de şeytânî, şeytandan gelen bir [duygu…] Bâyezid-i Bistâmî bu işlerin üstadı, büyüğümüz, üstatların üstadı. Bâyezid-i Bistâmî bu işlerin üstadı, büyüğümüz, üstatların üstadı. İçinden böyle bir ses gelince bu kendisine yabancı bir ses, yani şeytandan gelen bir ses, İçinden böyle bir ses gelince bu kendisine yabancı bir ses, yani şeytandan gelen bir ses, onu 'şıp' diye anlıyor.onu 'şıp' diye anlıyor. Bu neyi gösteriyor? Kendi ameline güvenmeyi gösteriyor. "Haccetmişim, tamam ya…" Bu neyi gösteriyor?

Kendi ameline güvenmeyi gösteriyor.

"Haccetmişim, tamam ya…"

Hatta bunu alelen bana söyleyen bir kimseyi hatırlıyorum, Allah taksirâtını affetsin. Hatta bunu alelen bana söyleyen bir kimseyi hatırlıyorum, Allah taksirâtını affetsin. "Ya 'sakal sünnettir' dediler, bıraktık; şu dediler, yaptık; "Ya 'sakal sünnettir' dediler, bıraktık; şu dediler, yaptık; daha ne varsa söyleyin, onu da yapalım...daha ne varsa söyleyin, onu da yapalım... Hepsini yaptık işte. Allah bizi cennete sokmayacak da kimi sokacak?" gibi Hepsini yaptık işte. Allah bizi cennete sokmayacak da kimi sokacak?" gibi böyle bir edâ içinde bu [sözleri] söyleyenler vardı, biliyorum. böyle bir edâ içinde bu [sözleri] söyleyenler vardı, biliyorum.

Bu duygunun iyi bir duygu olmadığını Bâyezid-i Bistâmî anlayan bir insan tabii. Bu duygunun iyi bir duygu olmadığını Bâyezid-i Bistâmî anlayan bir insan tabii. Bâyezid-i Bistâmî: "Vay! Seni mel'un seni! Sen haccına güveniyorsun, hatmine güveniyorsun.Bâyezid-i Bistâmî:

"Vay! Seni mel'un seni! Sen haccına güveniyorsun, hatmine güveniyorsun.
Ama bilip bilmediğim nice kusurlarım vardır!Ama bilip bilmediğim nice kusurlarım vardır! Beni gevşetmeye çalışıyorsun, aldatmaya çalışıyorsun!" Diyor ki alenî olarak: Beni gevşetmeye çalışıyorsun, aldatmaya çalışıyorsun!"

Diyor ki alenî olarak:

"Ey ahâli! 30 sene yaya haccım var. Bu haclarda her gün hatim indirmişim."Ey ahâli! 30 sene yaya haccım var. Bu haclarda her gün hatim indirmişim. Bunların sevabının hepsini veriyorum. Satıyorum; var mı alan?" Bunların sevabının hepsini veriyorum. Satıyorum; var mı alan?"

Herkes birbirlerine bakışıyor. İbadetin şakası yoktur, alış verişte şaka yoktur; Herkes birbirlerine bakışıyor. İbadetin şakası yoktur, alış verişte şaka yoktur; satarsan satılır, alırsan alınır. satarsan satılır, alırsan alınır. Sevabını bağışlarsan gider, bu böyledir.Sevabını bağışlarsan gider, bu böyledir. Herkes tabii sevap peşinde, Bâyezid-i Bistâmî'yi de tanıyanlar,Herkes tabii sevap peşinde, Bâyezid-i Bistâmî'yi de tanıyanlar, onun ne kadar mübarek insan olduğunu bilenler vardır.onun ne kadar mübarek insan olduğunu bilenler vardır. Bir tanesi diyor ki; "Ben alırım. Ne istiyorsun?" "Neyin var?" Bir tanesi diyor ki;

"Ben alırım. Ne istiyorsun?"

"Neyin var?"

"Çörekçiyim, burada çöreklerim var." "Çörekçiyim, burada çöreklerim var."

Oradaki hacılara yesinler diye hazırlanmış, satılacak çörek… Oradaki hacılara yesinler diye hazırlanmış, satılacak çörek… Tamam, üç tane çöreğe satıyor. Bu kadar haccı, bu kadar hatmi satıyor. "Sattım." "Aldım."Tamam, üç tane çöreğe satıyor. Bu kadar haccı, bu kadar hatmi satıyor. "Sattım." "Aldım." Tamam. Üç tane çöreği alıyor.Tamam. Üç tane çöreği alıyor. Ondan sonra da çörekleri aldıktan sonra kendisi yemiyor, oradaki bir köpeğe atıyor.Ondan sonra da çörekleri aldıktan sonra kendisi yemiyor, oradaki bir köpeğe atıyor. Köpek çörekleri yiyor. Şimdi kaldı mı cascavlak ortada? Köpek çörekleri yiyor. Şimdi kaldı mı cascavlak ortada?

Üryan kaldı, 30 yıllık ibadet gitti, hatimlerin sevabı gitti, köpek de çörekleri yuttu, Üryan kaldı, 30 yıllık ibadet gitti, hatimlerin sevabı gitti, köpek de çörekleri yuttu, hiçbir şey kalmadı! hiçbir şey kalmadı!

"Ey benim mel'un nefsim! Ey benim zalim nefsim! "Ey benim mel'un nefsim! Ey benim zalim nefsim! Hadi bakalım, nereye dayanacaksan şimdi dayan bakalım! Dayanacağın bir yer kaldı mı?" Hadi bakalım, nereye dayanacaksan şimdi dayan bakalım! Dayanacağın bir yer kaldı mı?"

Ne yapacak o zaman insan? Bu durumda olan bir insan ne yapacak? Ne yapacak o zaman insan? Bu durumda olan bir insan ne yapacak? Hiçbir şeyi yok; sıfıra sıfır, elde var sıfır. Hiçbir şeyi yok; sıfıra sıfır, elde var sıfır. Ne yapacak? Ümitsizliğe düşmek var mı? Yok! Ümitsizliğe düşmek haram. Ne yapacak? Ümitsizliğe düşmek var mı?

Yok! Ümitsizliğe düşmek haram.

Lâ taknatû min rahmetillâh. "Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşmeyin." Lâ taknatû min rahmetillâh. "Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşmeyin."

Ümitsizliğe düşmek yok. Ama ne yapacak? Diyecek ki; Ümitsizliğe düşmek yok. Ama ne yapacak?

Diyecek ki;

"Yâ Rabbi! Çok mahcubum. Hiçbir şeyim yok; sıfır. Sana arz edecek, "Yâ Rabbi! Çok mahcubum. Hiçbir şeyim yok; sıfır. Sana arz edecek, "Şunu yaptım." diyebilecek hiçbir şeyim yok yâ Rabbi!"Şunu yaptım." diyebilecek hiçbir şeyim yok yâ Rabbi! Bomboşum, sıfırım. Ama sen erhamü'r-râhimînsin yâ Rabbi!Bomboşum, sıfırım. Ama sen erhamü'r-râhimînsin yâ Rabbi! Senin lütfun çok yâ Rabbi! Ben fakirim, ben muhtâcım, ben bîkesim, ben bîçareyim,Senin lütfun çok yâ Rabbi! Ben fakirim, ben muhtâcım, ben bîkesim, ben bîçareyim, ben düşmüşüm; tut elimden kaldır.ben düşmüşüm; tut elimden kaldır. Ben çaresizim, sen çaremi bul. Ben bîkesim, sen bana yardım et. Hiçbir şeyim yok;Ben çaresizim, sen çaremi bul. Ben bîkesim, sen bana yardım et. Hiçbir şeyim yok; ama sen cömertlerin cömerdisin, Ekremü'l-ekremînsin, Erhamü'r-râhimînsin!" ama sen cömertlerin cömerdisin, Ekremü'l-ekremînsin, Erhamü'r-râhimînsin!"

Bu duygu en samimi duygu işte… Bu duygu en samimi duygu işte… Allah'ın büyüklüğünü bilmek, kendisinin kusurunu bilmek, hiçliğini tam anlamak;Allah'ın büyüklüğünü bilmek, kendisinin kusurunu bilmek, hiçliğini tam anlamak; en güzel duygu bu! en güzel duygu bu!

İşte burada Seriyy-i Sakatî hazretlerinin "Tevekkül havl u kuvvetten tamamen sıyrılmaktır." dediği deİşte burada Seriyy-i Sakatî hazretlerinin "Tevekkül havl u kuvvetten tamamen sıyrılmaktır." dediği de belki Allah'a tevekkül böyle bir şey olsa gerek diye düşünüyorum şahsen. belki Allah'a tevekkül böyle bir şey olsa gerek diye düşünüyorum şahsen. Belki de düz, ilk okuyunca hemen herkesin derin derin düşünmeye lüzum kalmadan anla[yacağı],Belki de düz, ilk okuyunca hemen herkesin derin derin düşünmeye lüzum kalmadan anla[yacağı], en sade, en basit, tevilsiz anlayış ne olabilir? en sade, en basit, tevilsiz anlayış ne olabilir?

Hiç kuvvet, hiç tedbir, hiçbir şey yapmadan Allah bir şeyi vermeye kâdir mi? Hiç kuvvet, hiç tedbir, hiçbir şey yapmadan Allah bir şeyi vermeye kâdir mi?

Kâdir. Tamam. "Yâ Rabbi! Ben sana tevekkül ettim. Hiçbir şeyim de yok. Kâdir. Tamam. "Yâ Rabbi! Ben sana tevekkül ettim. Hiçbir şeyim de yok. İşte sen bana bu akşam şu işimi gör veyahut şu makamda şu işimi geçir, şu dertten beni şöyle kurtar."İşte sen bana bu akşam şu işimi gör veyahut şu makamda şu işimi geçir, şu dertten beni şöyle kurtar." Tevekkül işte bu duyguyla olacak, onu anlatmak istiyor belki. Tevekkül işte bu duyguyla olacak, onu anlatmak istiyor belki.

Allah kusurlarımız varsa affeylesin. Muhakkak vardır… Allah kusurlarımız varsa affeylesin. Muhakkak vardır…

Ve bihî isnâdihî kâle: Semi'tü's-Seriyye yekûl. Yine aynı rivayet zinciriyle o râvi yine demiş ki; Ve bihî isnâdihî kâle: Semi'tü's-Seriyye yekûl. Yine aynı rivayet zinciriyle o râvi yine demiş ki; "Seriyy-i Sakatî hazretlerinin şöyle dediğini duydum:" "Seriyy-i Sakatî hazretlerinin şöyle dediğini duydum:"

Erbaun min ahlâkı'l-ebdâl; istiksâu'l-vera' Erbaun min ahlâkı'l-ebdâl; istiksâu'l-vera' ve tashîhu'l-irâde ve selâmetü's-sadri li'l-halki ve nasîhatü lehüm. ve tashîhu'l-irâde ve selâmetü's-sadri li'l-halki ve nasîhatü lehüm.

Erbaun min ahlâkı'l-ebdâl. "Dört şey vardır ki bunlar yüksek evliyânın huylarıdır..." Erbaun min ahlâkı'l-ebdâl. "Dört şey vardır ki bunlar yüksek evliyânın huylarıdır..."

Abdâl demek; "sayıları mâlum miktarda olan üçler, yediler, kırklar; Abdâl demek; "sayıları mâlum miktarda olan üçler, yediler, kırklar; birisi vefat edince makamı aşağıdan birisiyle doldurulup da böylece onun yerine bedeli getirilenbirisi vefat edince makamı aşağıdan birisiyle doldurulup da böylece onun yerine bedeli getirilen yüksek rütbeli evliyâ" demek.yüksek rütbeli evliyâ" demek. Ebdâl da derler bedîl ve bedel kelimesinden çoğul olarak, büdelâ da derler. Ebdâl da derler bedîl ve bedel kelimesinden çoğul olarak, büdelâ da derler. Biz bu iki kelimeyi aptal ve budala yapmışız, kötü mânaya kullanıyoruz.Biz bu iki kelimeyi aptal ve budala yapmışız, kötü mânaya kullanıyoruz. Ama tasavvufta ebdâl ve büdelâ "yüksek evliyâ" demek. Niye öyle? Ama tasavvufta ebdâl ve büdelâ "yüksek evliyâ" demek.

Niye öyle?

Bu evliyâullahın halleri biraz acayiptir. Bu evliyâullahın halleri biraz acayiptir. Sen tabii kaba saba basit bir müslüman olduğun için o insanların ince törelerini bilemezsin. Sen tabii kaba saba basit bir müslüman olduğun için o insanların ince törelerini bilemezsin. Sana göre acayiptir ama işin doğrusu o öyledir. Sana göre acayiptir ama işin doğrusu o öyledir.

Onlar bir kere dış görünüşe önem vermezler. Giyimi senin benim gibi süslü püslü değildir, bir.Onlar bir kere dış görünüşe önem vermezler. Giyimi senin benim gibi süslü püslü değildir, bir. Saçı başı dağınık olabilir, iki. Saçı başı dağınık olabilir, iki. Gösterişi sevmediklerinden hiç kendi faziletlerini göstermek istemezler,Gösterişi sevmediklerinden hiç kendi faziletlerini göstermek istemezler, aksine saklamak isterler. "Allah bilsin, yeter." derler. aksine saklamak isterler. "Allah bilsin, yeter." derler. Senin de bir ferasetin yoksa, görüp de anlayacak bir davranışın yoksa anlayamazsın. Senin de bir ferasetin yoksa, görüp de anlayacak bir davranışın yoksa anlayamazsın. Öteki insanlar sakalının uzunluğu ile, sarığının kocamanlığıyla,Öteki insanlar sakalının uzunluğu ile, sarığının kocamanlığıyla, cübbesinin yakasının şatafatıyla ölçer. cübbesinin yakasının şatafatıyla ölçer. Altın sırmalı cübbe, kocaman sadrazam kavuğu gibi kavuk, üstünde şöyle şerit, böyle arma, Altın sırmalı cübbe, kocaman sadrazam kavuğu gibi kavuk, üstünde şöyle şerit, böyle arma, sakalı bembeyaz, aman şu kadar uzun, yüzü pırıl pırıl…sakalı bembeyaz, aman şu kadar uzun, yüzü pırıl pırıl… Bunların hepsi dış şekil, bunlar zâhir. Acaba içi ona uygun mu? Bunların hepsi dış şekil, bunlar zâhir. Acaba içi ona uygun mu?

Bir gün baktım, bir büyük mübarek camide oturuyoruz, sabah namazı vakti...Bir gün baktım, bir büyük mübarek camide oturuyoruz, sabah namazı vakti... Adamın birisi geldi, labbada lubbada deve gibi herkesi çiğnedi çiğnedi çiğnedi,Adamın birisi geldi, labbada lubbada deve gibi herkesi çiğnedi çiğnedi çiğnedi, en ön sırada imamın yanındaki adamlara şöyle bir işaret etti, oraya oturdu.en ön sırada imamın yanındaki adamlara şöyle bir işaret etti, oraya oturdu. En sevaplı yer ama erken gidersen en sevaplı, böyle yaparsan en sevaplı değil ki!En sevaplı yer ama erken gidersen en sevaplı, böyle yaparsan en sevaplı değil ki! Onun o hâline herkes şöyle baktı, ben de baktım.Onun o hâline herkes şöyle baktı, ben de baktım. Ondan sonra adamcağızın birisi ön saftan geriye çekiliverdi.Ondan sonra adamcağızın birisi ön saftan geriye çekiliverdi. Sıkıştırdı çünkü. Yavaşça geriye çekildi. Şimdi kaldı mı bunun ilk saftan sevap alması? Sıkıştırdı çünkü. Yavaşça geriye çekildi. Şimdi kaldı mı bunun ilk saftan sevap alması? Belki ötekisine gitti o sevap, o fedakârlık gösterdi, geri gitti. Belki ötekisine gitti o sevap, o fedakârlık gösterdi, geri gitti. Sakalı böyle göbeğine kadar uzun; ama tavırları dervişâne değil, kaba saba.Sakalı böyle göbeğine kadar uzun; ama tavırları dervişâne değil, kaba saba. O tavır kaba bir tavırdır. O tavır kaba bir tavırdır.

Hele cuma gününde Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfi var, biliyorum ki; Hele cuma gününde Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfi var, biliyorum ki;

"Kim cuma gününde camiye sonradan gelir de ön safın sevabı fazla diye "Kim cuma gününde camiye sonradan gelir de ön safın sevabı fazla diye insanların omuzlarını köprü edinip, atlayıp atlayıp -köprüden atlar gibi,insanların omuzlarını köprü edinip, atlayıp atlayıp -köprüden atlar gibi, vadiden atlar gibi- öne geçen kimse cehenneme köprü edinmiş olur." vadiden atlar gibi- öne geçen kimse cehenneme köprü edinmiş olur."

"Çünkü onları üzmüş oluyor." diye hadîs-i şerîf olduğundan uygun bir şey değil. "Çünkü onları üzmüş oluyor." diye hadîs-i şerîf olduğundan uygun bir şey değil. Babayiğitsen uykunu terk et, erken gel, en öne otur.Babayiğitsen uykunu terk et, erken gel, en öne otur. Camiye erken gelmenin sevabı çok. Camiye erken gelmenin sevabı çok. En sonra gel, öyle en öndeki safın sevabı çoktur diye patır kütür başkalarını taciz ederek öne geç...En sonra gel, öyle en öndeki safın sevabı çoktur diye patır kütür başkalarını taciz ederek öne geç... Sonra "yahu" dedim kendi kendime, sakal da beyaz, Sonra "yahu" dedim kendi kendime, sakal da beyaz, ben de dış şeklinden bayağı bir [adam] sanmıştım; ama tavrı güzel değil.ben de dış şeklinden bayağı bir [adam] sanmıştım; ama tavrı güzel değil. Sordum mesleğini, anladım ki yontulmamış…Sordum mesleğini, anladım ki yontulmamış… Hangi meslekten olduğunu söylemiyorum kimse alınmasın diye ama o yontulmamış bir insan... Hangi meslekten olduğunu söylemiyorum kimse alınmasın diye ama o yontulmamış bir insan...

Ebdâl görünüşü itibariyle anlaşılmaz.Ebdâl görünüşü itibariyle anlaşılmaz. Onun için bizim eskiler demişler ki; "Her gördüğünü Hızır, her geceni kadir bil." Onun için bizim eskiler demişler ki;

"Her gördüğünü Hızır, her geceni kadir bil."

Karşındaki adamı dilenci kılıklı diye anlamıyor gibi görüp de öyle sanma. Karşındaki adamı dilenci kılıklı diye anlamıyor gibi görüp de öyle sanma. "Defter ü divâna sığmaz söz gelir divaneden." "Defter ü divâna sığmaz söz gelir divaneden."

Birisini divâne diye tımarhaneye tıkmışlar, birisi de onu ziyarete gidiyor. Birisini divâne diye tımarhaneye tıkmışlar, birisi de onu ziyarete gidiyor. İyi adammış, namaz niyaz ehliymiş diye ziyarete gidiyor. İyi adammış, namaz niyaz ehliymiş diye ziyarete gidiyor.

"Selâmun aleyküm." "Aleyküm selâm." "Canın bir şey istiyor mu? Tatlı ister misin?" diyor. "Selâmun aleyküm."

"Aleyküm selâm."

"Canın bir şey istiyor mu? Tatlı ister misin?" diyor.

O "divâne" dedikleri adam bir cevap veriyor ki... Şair öyle yazmış: O "divâne" dedikleri adam bir cevap veriyor ki... Şair öyle yazmış:

"Defter ü divâna sığmaz söz gelir divâneden." "Defter ü divâna sığmaz söz gelir divâneden."

O "Tatlı isterim ama ben maddî tatlı istemem, O "Tatlı isterim ama ben maddî tatlı istemem, Allah'ın mânevî [ilminden,] ilm-i ledünden tatlı isterim." diye söylemiş…Allah'ın mânevî [ilminden,] ilm-i ledünden tatlı isterim." diye söylemiş… Dış görünüşü divâne görünebilir, mecnun görünebilir, dilenci gibi görünebilir,Dış görünüşü divâne görünebilir, mecnun görünebilir, dilenci gibi görünebilir, fakir gibi görünebilir.fakir gibi görünebilir. Hadîs-i şerîfte var: Rubbe eş'ase ağbere…Hadîs-i şerîfte var:

Rubbe eş'ase ağbere…
"Nice saçı başı dağınık, üstü başı tozlu insan vardır ki söz söylese kimse dinlemez,"Nice saçı başı dağınık, üstü başı tozlu insan vardır ki söz söylese kimse dinlemez, kız istese kimse kızını vermeye yanaşmaz,kız istese kimse kızını vermeye yanaşmaz, kaybolsa 'Nereye gitti bu adamcağız?' diye kimse aramaz." kaybolsa 'Nereye gitti bu adamcağız?' diye kimse aramaz."

Ama bir beyfendi kaybolsa herkes evini arar, telefon eder; itibarlı, eşraftandır diye… Ama bir beyfendi kaybolsa herkes evini arar, telefon eder; itibarlı, eşraftandır diye…

"Bunu kimse aramaz ama Allah'ın sevgili kulu olabilir. "Bunu kimse aramaz ama Allah'ın sevgili kulu olabilir. Yemin etse bir şeye, Allah onun yemini doğru çıksın diye onu yapar." Yemin etse bir şeye, Allah onun yemini doğru çıksın diye onu yapar."

Lev aksema ala'llâhi le-eberrehû. "Allah yeminini boşa çıkarttırmaz." Lev aksema ala'llâhi le-eberrehû. "Allah yeminini boşa çıkarttırmaz."

"Şu dağ şu tarafa kayacak vallahi!" dese; normal olarak kaymayacaktı ama"Şu dağ şu tarafa kayacak vallahi!" dese; normal olarak kaymayacaktı ama Allah "O kulum öyle istedi, yemin etti, yemini boşa çıkmasın." diye o dağı öyle kaydırır. Allah "O kulum öyle istedi, yemin etti, yemini boşa çıkmasın." diye o dağı öyle kaydırır.

Onun için, dış görünüşüyle anlaşılmadığından, bizim eskiler de bu işi bildiklerinden,Onun için, dış görünüşüyle anlaşılmadığından, bizim eskiler de bu işi bildiklerinden, o çeşit insanlara karşı hor hakir görmemişler, uyanık davranmışlar.o çeşit insanlara karşı hor hakir görmemişler, uyanık davranmışlar. Her gördüğünü Hızır bilmeye gayret etmişler, karşısındaki her insan hürmet etmeye çalışmışlar. Her gördüğünü Hızır bilmeye gayret etmişler, karşısındaki her insan hürmet etmeye çalışmışlar.

Onun için biraz da böyle fakirlere oradan "Ebdâl mı acaba bu? Onun için biraz da böyle fakirlere oradan "Ebdâl mı acaba bu? Dilenci gibi görünüyor ama ebdâldan mı acaba? Üçlerden mi, yedilerden mi, Dilenci gibi görünüyor ama ebdâldan mı acaba? Üçlerden mi, yedilerden mi, kırklardan mı veya büdelâdan mı?" diye bakılmış.kırklardan mı veya büdelâdan mı?" diye bakılmış. Böylece zamanla kelimenin mânasında bu gibi düşüncelerle kayma olupBöylece zamanla kelimenin mânasında bu gibi düşüncelerle kayma olup bu kelime aptal ve budala yani "aklı olmayan insan" mânasına gelmiş. bu kelime aptal ve budala yani "aklı olmayan insan" mânasına gelmiş. Ama aslı öyle değil. Kelimelerin lisanların içinde bir tarihi vardır.Ama aslı öyle değil.

Kelimelerin lisanların içinde bir tarihi vardır.
Bunu birkaç defa daha söyledim. Biz burada metni Arapça okuyup da izah ettiğimiz için Bunu birkaç defa daha söyledim. Biz burada metni Arapça okuyup da izah ettiğimiz için bunu da söylüyoruz. bunu da söylüyoruz. Kelimelerin lisan içinde doğuşları vardır, gelişmeleri vardır, gençlikleri, ihtiyarlıkları, Kelimelerin lisan içinde doğuşları vardır, gelişmeleri vardır, gençlikleri, ihtiyarlıkları, yaşlılıkları vardır. yaşlılıkları vardır. Şimdiki zamandaki mânasıyla o eski zamandaki mânası arasında farkları vardır. Bunu bilmek lazım.Şimdiki zamandaki mânasıyla o eski zamandaki mânası arasında farkları vardır. Bunu bilmek lazım. Mesela ben bir Oxford lügatı gördüm; adam "Kelimenin yanına şu mânaya gelir." diye bir mâna yazmış,Mesela ben bir Oxford lügatı gördüm; adam "Kelimenin yanına şu mânaya gelir." diye bir mâna yazmış, altına parantez içinde hangi metinden alındığını, hangi tarihte olduğunu yazmış. altına parantez içinde hangi metinden alındığını, hangi tarihte olduğunu yazmış. Tarih de önemli. Devirden devire [kelimenin] mânası değişebiliyor. Tarih de önemli. Devirden devire [kelimenin] mânası değişebiliyor.

"Dört şey vardır ki bunlar"Dört şey vardır ki bunlar çok yüksek rütbeli evliyâullahınçok yüksek rütbeli evliyâullahın ebdâlı öyle tercüme edelim- ahlâkıdır:" ebdâlı öyle tercüme edelim- ahlâkıdır:"

Bir; istiksâu'l-vera'. "Veraın dibine kadar, ta kökünü,Bir; istiksâu'l-vera'. "Veraın dibine kadar, ta kökünü, aslını, esasını, tamamını yapmaya çalışmak." aslını, esasını, tamamını yapmaya çalışmak."

Evliyâullahın âdetlerinden birisi budur. Evliyâullahın âdetlerinden birisi budur.

Takvâ diye bir kelime var; günahlardan, haramlardan sakınmak, korunmak.Takvâ diye bir kelime var; günahlardan, haramlardan sakınmak, korunmak. Vera' bunun daha ilerisi; yani "şüpheliye bile yaklaşmamak, çok ihtiyatlı gitmek,Vera' bunun daha ilerisi; yani "şüpheliye bile yaklaşmamak, çok ihtiyatlı gitmek, çok sağlam yoldan gitmek" demek. çok sağlam yoldan gitmek" demek. Böyle bir insana müteverri' veya sadece veri' derler. Böyle bir insana müteverri' veya sadece veri' derler. İstiksâu'l-vera' demek; "Takvânın en son noktasına kadar onu yapmaya çalışmak."İstiksâu'l-vera' demek; "Takvânın en son noktasına kadar onu yapmaya çalışmak." Yani son derece titizlerdir. Bir tasavvuf kitabında vardı:Yani son derece titizlerdir.

Bir tasavvuf kitabında vardı:
Evliyâullahtan birisi geçiyor, genç bir mübarek de Evliyâullahtan birisi geçiyor, genç bir mübarek de -o da sonradan büyük bir evliyâullah oluyor- -o da sonradan büyük bir evliyâullah oluyor- "Evimize buyurun, bir şey ikram edeyim size." diyor. "Evimize buyurun, bir şey ikram edeyim size." diyor. İçeri giriyor, sunulan yemeği yiyemiyor, çıkıp gidiyor. İçeri giriyor, sunulan yemeği yiyemiyor, çıkıp gidiyor. Çok kıymetli bir şey, yememiş, çıkmış gitmiş.Çok kıymetli bir şey, yememiş, çıkmış gitmiş. Veya yedikten sonra, ağzına aldıktan sonra çıkartıp çekip gitmiş, aç olduğu halde…Veya yedikten sonra, ağzına aldıktan sonra çıkartıp çekip gitmiş, aç olduğu halde… Ama o şüpheli bir yerden gelmiş. Ondan sonra ertesi günlerde bir kere daha evin önünden geçerken; Ama o şüpheli bir yerden gelmiş. Ondan sonra ertesi günlerde bir kere daha evin önünden geçerken; "Soframızda pek bir şey yok, ama buyurun, yine bir şeyler ikrâm edeyim." deyince"Soframızda pek bir şey yok, ama buyurun, yine bir şeyler ikrâm edeyim." deyince kendi malından bir şey ikrâm ediyor. kendi malından bir şey ikrâm ediyor. "Hah! Bize bir şey ikrâm edeceğin zaman böyle temiz gıda ikrâm et" diyor. "Hah! Bize bir şey ikrâm edeceğin zaman böyle temiz gıda ikrâm et" diyor. Ötekisi yüksek makamlı birilerinden hediye gelmiş. O evliyâullah onu ağzına almıyor.Ötekisi yüksek makamlı birilerinden hediye gelmiş. O evliyâullah onu ağzına almıyor. Taâmdaki, kaynaktaki bulanıklıktan, şüphelilikten, günahlılıktan dolayı yemiyor; onu içi almıyor. Taâmdaki, kaynaktaki bulanıklıktan, şüphelilikten, günahlılıktan dolayı yemiyor; onu içi almıyor. Ama ötekisinin helal malını tuz ekmek bile olsa "Hah! Bize böyle hediye, böyle ikrâmda bulun. Ama ötekisinin helal malını tuz ekmek bile olsa "Hah! Bize böyle hediye, böyle ikrâmda bulun. Ötekisini nereden çıkarttın geçen gün karşımıza…" diyor. Ötekisini nereden çıkarttın geçen gün karşımıza…" diyor.

"Takvânın son noktasına kadar dikkat ederler. Hiç böyle günahlı bir şeye yanaşmazlar."Takvânın son noktasına kadar dikkat ederler. Hiç böyle günahlı bir şeye yanaşmazlar. Çok titiz bir şekilde haramdan, günahtan kaçınırlar." demek. Birinci vasıfları budur. Çok titiz bir şekilde haramdan, günahtan kaçınırlar." demek. Birinci vasıfları budur. İkincisi; ve tashîhu'l-irâde. "İradesini düzeltmek." İkincisi; ve tashîhu'l-irâde. "İradesini düzeltmek."

İrade demek burada "istek" demek, yani "müritlik" demek. İrade demek burada "istek" demek, yani "müritlik" demek.

Sen neyi istiyorsun? Mesela sen bu tarikate geldin, mürit oldun. Sen neyi istiyorsun?

Mesela sen bu tarikate geldin, mürit oldun.
Mürit, "isteyen" demek. Nedir senin isteğin? İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.Mürit, "isteyen" demek. Nedir senin isteğin?

İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.
"Yâ Rabbi! Benim isteğim, muradım sensin; ben seni istiyorum yâ Rabbi! "Yâ Rabbi! Benim isteğim, muradım sensin; ben seni istiyorum yâ Rabbi! Senin rızanı istiyorum, rızanı kazanmak istiyorum." Gayemiz budur. Senin rızanı istiyorum, rızanı kazanmak istiyorum."

Gayemiz budur.

Yola girmiş de isteği nedir? Nereye yönelmiş? Ne niyetle öğrenmiş?Yola girmiş de isteği nedir? Nereye yönelmiş? Ne niyetle öğrenmiş? Ne yapmak için bu işleri yapıyor? Ne elde etmek için yapıyor? Ne yapmak için bu işleri yapıyor? Ne elde etmek için yapıyor?

Buna çok dikkat ederler. İradelerini, isteklerini, gayelerini, Buna çok dikkat ederler. İradelerini, isteklerini, gayelerini, yöneldikleri yönü çok güzel düzeltirler. yöneldikleri yönü çok güzel düzeltirler. Hatalı bir şeye yönelmezler. Orada bir hata varsa onu çok süratli bir şekilde düzeltirler. Hatalı bir şeye yönelmezler. Orada bir hata varsa onu çok süratli bir şekilde düzeltirler.

Ve selâmetü's-sadri li'l-halki. "Bütün insanlara hatta bütün yaratıklara karşı…" Ve selâmetü's-sadri li'l-halki. "Bütün insanlara hatta bütün yaratıklara karşı…"

Halk, "mahlukât" demek. Bizim bugünkü mânasıyla değil. Halk, "mahlukât" demek. Bizim bugünkü mânasıyla değil. Bak burada kelimenin tarih içindeki mânasıyla şimdiki mânası arasındaki fark ortaya çıktı.Bak burada kelimenin tarih içindeki mânasıyla şimdiki mânası arasındaki fark ortaya çıktı. Biz şimdi halk deyince tahsil görmemiş vasıfsız insan grubunu kastediyoruz.Biz şimdi halk deyince tahsil görmemiş vasıfsız insan grubunu kastediyoruz. Halbuki o zaman halk demek, "Allah'ın halk ettiği bütün yaratıklar" demek.Halbuki o zaman halk demek, "Allah'ın halk ettiği bütün yaratıklar" demek. Bunun içine insan da dâhil, kuş da, kuzu da, deve de, köpek vesaire de dâhil. Bunun içine insan da dâhil, kuş da, kuzu da, deve de, köpek vesaire de dâhil. Halk çünkü "Allah'ın halk ettiği mahlukât" mânasına… Halk çünkü "Allah'ın halk ettiği mahlukât" mânasına…

"Bütün mahlukâta karşı kalpleri, niyeti temiz; içlerinde bir kötülük duygusu yok. "Bütün mahlukâta karşı kalpleri, niyeti temiz; içlerinde bir kötülük duygusu yok. Kimsenin canına malına kasıtları yok, kimseye fenalık yapma istekleri yok." demek.Kimsenin canına malına kasıtları yok, kimseye fenalık yapma istekleri yok." demek. Evliyâullahın vasıflarından üçüncüsü bu. Evliyâullahın vasıflarından üçüncüsü bu.

Dördüncüsü; ve nasîhatü lehüm. "Bütün mahlukâta, özellikle insanlara karşı samimi duygular beslemek.Dördüncüsü; ve nasîhatü lehüm. "Bütün mahlukâta, özellikle insanlara karşı samimi duygular beslemek. İçinde kötü duygu yok, kötülüğünü istemiyor; aksine hepsinin hayrını, hidâyetini, iyiliğini,İçinde kötü duygu yok, kötülüğünü istemiyor; aksine hepsinin hayrını, hidâyetini, iyiliğini, dünyada âhirette mesut bahtiyar olmasını istemek." dünyada âhirette mesut bahtiyar olmasını istemek."

Evliyâullahın dört vasfı: Bir; günahlardan, haramlardan kaçınmakta son derece titiz olmak. Evliyâullahın dört vasfı:

Bir; günahlardan, haramlardan kaçınmakta son derece titiz olmak.

İki; istekleri, iradeleri, yöneldikleri yönleri tam dinî bakımdan İki; istekleri, iradeleri, yöneldikleri yönleri tam dinî bakımdan yüzde yüz kusursuz hedefler olması. yüzde yüz kusursuz hedefler olması. Yani yanlış bir hedefe yönelmemek. Yanlış bir gaye edinmiş olmamak. Yani yanlış bir hedefe yönelmemek. Yanlış bir gaye edinmiş olmamak.

[Üç;] sağlam bir iradesi olmak. [Üç;] sağlam bir iradesi olmak. Yani Allah'ın rızasını kazanma yolundaki iradelerinin çok sahih olması. Yani Allah'ın rızasını kazanma yolundaki iradelerinin çok sahih olması.

[Dört;] bütün mahlukâta karşı içlerinde kötülük olmaması, [Dört;] bütün mahlukâta karşı içlerinde kötülük olmaması, bütün insanlara karşı iyi duygular beslemek, hepsinin mutluluğunu, bütün insanlara karşı iyi duygular beslemek, hepsinin mutluluğunu, bahtiyarlığını, iyiliğini istemek. bahtiyarlığını, iyiliğini istemek.

İşte evliyâullahın huyları böyledir. Bu ne demek? "Biz de böyle olmaya çalışalım." demek.İşte evliyâullahın huyları böyledir.

Bu ne demek?

"Biz de böyle olmaya çalışalım." demek.
Titiz bir şekilde haramdan, günahtan sakınalım.Titiz bir şekilde haramdan, günahtan sakınalım. İrademizi, isteğimizi, yöneldiğimiz yönü, ne olduğunu iyi kontrol edelim.İrademizi, isteğimizi, yöneldiğimiz yönü, ne olduğunu iyi kontrol edelim. Derviş olmuşuz, mürit olmuşuz, Allah'ın rızasını istiyoruz; tamam, o zaman onu düzelt,Derviş olmuşuz, mürit olmuşuz, Allah'ın rızasını istiyoruz; tamam, o zaman onu düzelt, tam onu güzel yapmaya gayret et; sıhhatli olsun, tam onu güzel yapmaya gayret et; sıhhatli olsun, sakat olmasın, hasta olmasın, çürük olmasın, zayıf olmasın, pili bitik olmasın.sakat olmasın, hasta olmasın, çürük olmasın, zayıf olmasın, pili bitik olmasın. Her mahluka karşı içinde iyi duygular olsun. Ve hepsinin, bütün insanların iyiliğini iste. Her mahluka karşı içinde iyi duygular olsun. Ve hepsinin, bütün insanların iyiliğini iste.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2