Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Âhir 1446
22 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:19
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:46
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Tane Tane Konuşurdu

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

24 Cemâziye'l-Âhir 1410 / 21.01.1990
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Başından Hacamat Yaptırırdı, Hacamat Yaptırdığı Yerler, Peygamber SAS’in Konuşma Tarzı, Bıyıklarını Çok Kısaltırdı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Tane Tane Konuşurdu

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

24 Cemâziye'l-Âhir 1410 / 21.01.1990
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Başından Hacamat Yaptırırdı, Hacamat Yaptırdığı Yerler, Peygamber SAS’in Konuşma Tarzı, Bıyıklarını Çok Kısaltırdı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Emmâ ba'd: Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullah Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullah
ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atünVe şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Kâne yahtecimu fî re'sihî ve yüsemmîhâ ümme muğîsin. Kâne yahtecimu fî re'sihî ve yüsemmîhâ ümme muğîsin.

Sadaka Resûlullah. Sadaka Resûlullah.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allahu Teâlâ hazretlerini selâmı, Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerini selâmı,
rahmeti, bereketi üzerinize olsun. rahmeti, bereketi üzerinize olsun.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mübarek âdetlerini, îtiyatlarını, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mübarek âdetlerini, îtiyatlarını, şemâilini ihtivâ eden rivayetleri Râmûzü'l-ehâdîs isimli hadis kitabındanşemâilini ihtivâ eden rivayetleri Râmûzü'l-ehâdîs isimli hadis kitabından okumaya devam edeceğiz. okumaya devam edeceğiz.

İbn Ömer radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre,İbn Ömer radıyallahu anh'ten rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz başından hacamat olurduPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz başından hacamat olurdu ve buna ümmü muğîs, yani "kurtarıcıların, imdâda yetişicilerin anası" adını verirdi. ve buna ümmü muğîs, yani "kurtarıcıların, imdâda yetişicilerin anası" adını verirdi.

Rahmetli Abdülaziz Hocamız da "cankurtaran" olarak isimlendirmiş. Rahmetli Abdülaziz Hocamız da "cankurtaran" olarak isimlendirmiş. O da bugünün Türkçesine uygun bir tabir olarak bir tatlı hatıra... O da bugünün Türkçesine uygun bir tabir olarak bir tatlı hatıra...

Ümmü muğîs diye adlandırırmış. Muğîs, "insanın imdâdına yetişip onu kurtaran" demek. Ümmü muğîs diye adlandırırmış. Muğîs, "insanın imdâdına yetişip onu kurtaran" demek. Ümmü muğîs, "kurtaranın anası, kurtaran tedbirlerin aslı esası, kökü, anası" mânasına [geliyor.] Ümmü muğîs, "kurtaranın anası, kurtaran tedbirlerin aslı esası, kökü, anası" mânasına [geliyor.] Peygamber Efendimiz başından hacamat olur, bunu da bu kelime ile methedermiş. Peygamber Efendimiz başından hacamat olur, bunu da bu kelime ile methedermiş.

Hacamat olmak ne demek? Belki genç kardeşlerimiz bilmezler. "Kan aldırmak" demek. Hacamat olmak ne demek?

Belki genç kardeşlerimiz bilmezler. "Kan aldırmak" demek.

Kan aldırmanın şeklini de belki bilmezler. Baştan veya alından, kürek kemiklerinin Kan aldırmanın şeklini de belki bilmezler. Baştan veya alından, kürek kemiklerinin veya omuzlarının yerinden veya sırtından çeşitli usullerle kan almak;veya omuzlarının yerinden veya sırtından çeşitli usullerle kan almak; buna "hacamat olmak" -Arapça'da ihticâm- deniliyor. buna "hacamat olmak" -Arapça'da ihticâm- deniliyor.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu tedbiri çok kullanırlardı, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu tedbiri çok kullanırlardı, kendisi de hacamat olurlardı.kendisi de hacamat olurlardı. Hele hele birisi "başım ağrıyor" diye şikâyette bulunursa ona muhakkakHele hele birisi "başım ağrıyor" diye şikâyette bulunursa ona muhakkak hacamat olmasını tavsiye ederlerdi.hacamat olmasını tavsiye ederlerdi. Bu tıbb-ı Nebevî dediğimiz, Peygamber Efendimiz'in tıbba dair tedbirlerinden birisidir. Bu tıbb-ı Nebevî dediğimiz, Peygamber Efendimiz'in tıbba dair tedbirlerinden birisidir.

Tabii hacamat olunca insanın kanı akıyor; Tabii hacamat olunca insanın kanı akıyor; hacamat yapılan,kesilmiş olan yerlerden koyu, pıhtılaşmış, koyulaşmış bir kan akmış oluyor.hacamat yapılan,kesilmiş olan yerlerden koyu, pıhtılaşmış, koyulaşmış bir kan akmış oluyor. Böylece insanın kanı tazeleniyor, kendisine bir hafiflik geliyor;Böylece insanın kanı tazeleniyor, kendisine bir hafiflik geliyor; başına bir hafiflik geliyor, vücuduna bir rahatlık geliyor, kalbinin yükü azalıyor.başına bir hafiflik geliyor, vücuduna bir rahatlık geliyor, kalbinin yükü azalıyor. İbadet ve taatleri daha kolay yapma durumu mümkün oluyor. Sanıyorum, İbadet ve taatleri daha kolay yapma durumu mümkün oluyor.

Sanıyorum,
Arabistan'da sıcaklar çok daha müthiş, insanı kavurucu.Arabistan'da sıcaklar çok daha müthiş, insanı kavurucu. İklim daha sert, daha başka türlü. İklim daha sert, daha başka türlü. Orada herhalde bu aşırı sıcaklardan insanın sıhhati daha çok zarar görüyor.Orada herhalde bu aşırı sıcaklardan insanın sıhhati daha çok zarar görüyor. Zaman zaman hacamat olmak sûretiyle kanın tansiyonunu indirip tazelenmesini sağlamakZaman zaman hacamat olmak sûretiyle kanın tansiyonunu indirip tazelenmesini sağlamak ve kan hâsıl eden dalak, ilik gibi uzuvların çalışmasına imkân vermek gibive kan hâsıl eden dalak, ilik gibi uzuvların çalışmasına imkân vermek gibi çeşitli tıbbî faydaları vardır. çeşitli tıbbî faydaları vardır.

Doktor kardeşlerimiz meseleyi ayrıca incelesinler. Doktor kardeşlerimiz meseleyi ayrıca incelesinler.

Hatta bana da teklif ettiler de, Hatta bana da teklif ettiler de, ben kendim de artık bu rivayetlerden sonra bir hacamat olayım diye düşünüyorum. ben kendim de artık bu rivayetlerden sonra bir hacamat olayım diye düşünüyorum. Bakalım, Peygamber Efendimiz'in bu tavsiyesi inşaallah her çeşit sıhhî [düzelmeye] vesile olur.Bakalım, Peygamber Efendimiz'in bu tavsiyesi inşaallah her çeşit sıhhî [düzelmeye] vesile olur. Çünkü ümmü muğîs, "cankurtaran, imdâda yetişen tedbirlerin anası" diye adlandırmış. Çünkü ümmü muğîs, "cankurtaran, imdâda yetişen tedbirlerin anası" diye adlandırmış.

Ekseriya baş ağrıları olur, doktorlara gideriz.Ekseriya baş ağrıları olur, doktorlara gideriz. Ben mesela birisini götürmek için profesörlere gittim; her türlü incelemeyi yaptılar, Ben mesela birisini götürmek için profesörlere gittim; her türlü incelemeyi yaptılar, beyin grafiklerini çıkarttılar vesaire... beyin grafiklerini çıkarttılar vesaire... Yine de mahiyetini anlamadıkları çeşitli ağrılar olabiliyor. Yine de mahiyetini anlamadıkları çeşitli ağrılar olabiliyor.

"Sen dişini bir kontrol ettir." Peki, dişimizi kontrol ettiriyoruz. "Sen dişini bir kontrol ettir."

Peki, dişimizi kontrol ettiriyoruz.

"Gözünü de kontrol ettir." Baş üstüne, gözümüzü de [kontrol] ettiriyoruz, gözlük alıyoruz. "Gözünü de kontrol ettir."

Baş üstüne, gözümüzü de [kontrol] ettiriyoruz, gözlük alıyoruz.

Ee? "Mahiyeti meçhul baş ağrısı." Ee?

"Mahiyeti meçhul baş ağrısı."

İsim koyuyor ama buna isim koymak denmez ki, mahiyeti meçhul baş ağrısıymış. İsim koyuyor ama buna isim koymak denmez ki, mahiyeti meçhul baş ağrısıymış.

Bu da bir tedbir. Onun için, tavsiye ederim. Bu da bir tedbir. Onun için, tavsiye ederim. Bilhassa başı ağrıyanlar bu hacamat olmayı kullansınlar, görsünler. Bilhassa başı ağrıyanlar bu hacamat olmayı kullansınlar, görsünler.

İkinci rivayet de yine hacamatla ilgili: İkinci rivayet de yine hacamatla ilgili:

Kâne yahtecimu fi'l-ahde ayni ve'l-kâhili ve kâne yahtecimu li-seb'a aşrete Kâne yahtecimu fi'l-ahde ayni ve'l-kâhili ve kâne yahtecimu li-seb'a aşrete ve tis'a aşrete ve ihdâ ve ışrîn. ve tis'a aşrete ve ihdâ ve ışrîn.

Tirmizî ve Müstedrek Enes radıyallahu anh'ten; TaberânîTirmizî ve Müstedrek Enes radıyallahu anh'ten; Taberânî İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet etmiş.İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet etmiş. Kaynakların birkaçında var. Kaynakların birkaçında var.

[Peygamber Efendimiz'in] nereden hacamat olduğunu bildiren bir rivayet. [Peygamber Efendimiz'in] nereden hacamat olduğunu bildiren bir rivayet.

Boynun, omzun iki tarafındaki ahde ayn denilen iki yerden aldırdırtmış. Bir de Boynun, omzun iki tarafındaki ahde ayn denilen iki yerden aldırdırtmış. Bir de omuriliğin, omurga kemiklerinin yukarıdan itibaren bir, iki, üç tanesini ihtivâ eden,omuriliğin, omurga kemiklerinin yukarıdan itibaren bir, iki, üç tanesini ihtivâ eden, tam "ense kökü" dediğimiz kısımdan aldırtırmış.tam "ense kökü" dediğimiz kısımdan aldırtırmış. Bir de küreğin iki tarafından aldırtırmış. Bir de küreğin iki tarafından aldırtırmış. Bu mahalli, hacamatı nereden yaptırdığına dair. Bu mahalli, hacamatı nereden yaptırdığına dair.

Ve her Arabî ayın 17'sinde, 19'unda, 21'inde aldırtırmış. Bu da zamanı... Ve her Arabî ayın 17'sinde, 19'unda, 21'inde aldırtırmış. Bu da zamanı...

Ayın ortasına kadar, hilâlin gittikçe büyüdüğü dolunay hâline geldiği zamana kadar yapmakAyın ortasına kadar, hilâlin gittikçe büyüdüğü dolunay hâline geldiği zamana kadar yapmak uygun görülmemiş. uygun görülmemiş. Ayın küçülmeye başladığı zamanda yapmak uygun görülmüş. Ayın küçülmeye başladığı zamanda yapmak uygun görülmüş. O da asırların tecrübesi, onun da bir sebebi, inceliği vardır. O da asırların tecrübesi, onun da bir sebebi, inceliği vardır.

Mâlum, denizler bile med-cezir oluyor; ayla ilgili Mâlum, denizler bile med-cezir oluyor; ayla ilgili -ayın dolunay olması, küçülmesi, büyemesiyle ilgili- yeryüzünde bazı olaylar cereyân ediyor.-ayın dolunay olması, küçülmesi, büyemesiyle ilgili- yeryüzünde bazı olaylar cereyân ediyor. Ay hilâl olarak görünür, büyür büyür, dolunay olur.Ay hilâl olarak görünür, büyür büyür, dolunay olur. Dolunay olduktan sonra günden güne küçülür küçülür, tekrar hilal olur. Dolunay olduktan sonra günden güne küçülür küçülür, tekrar hilal olur. Sabahleyin, sabah namazına gelirken gökyüzü berraksa görürsünüz. Sabahleyin, sabah namazına gelirken gökyüzü berraksa görürsünüz.

Sabah görünen eskidir. Akşam görünen yenidir.Sabah görünen eskidir. Akşam görünen yenidir. Yeni hilâl akşam görünür çünkü güneşten sonraya kalmış demektir. O yeni hilâl oluyor. Yeni hilâl akşam görünür çünkü güneşten sonraya kalmış demektir. O yeni hilâl oluyor.

[Hacamatı] hilâlin dolunay olduğu zamana kadar yapmak doğru değil.[Hacamatı] hilâlin dolunay olduğu zamana kadar yapmak doğru değil. Dolunayın gittikçe küçülmeye başladığı zamanlarda, tek günlerde yapmak tavsiye ediliyor. Dolunayın gittikçe küçülmeye başladığı zamanlarda, tek günlerde yapmak tavsiye ediliyor. Hacamatın zamanı böyle bildirilmiş. Hacamatın zamanı böyle bildirilmiş.

Buna göre denersiniz, yaparsınız.Buna göre denersiniz, yaparsınız. Doktorlar da kan aldırmanın faydasını zaten söylüyorlar. Doktorlar da kan aldırmanın faydasını zaten söylüyorlar.

Tevfik Efendi diye birisi vardı, Ankara'da, tıbbî [tedavilerle] meşgul olan bir kimse. Tevfik Efendi diye birisi vardı, Ankara'da, tıbbî [tedavilerle] meşgul olan bir kimse. Bir yakınının dağ gibi, levent gibi oğlu; belden aşağısı, ayakları tutmuyor.Bir yakınının dağ gibi, levent gibi oğlu; belden aşağısı, ayakları tutmuyor. Delikanlı, 19-20 yaşında, ömrünün baharında, çok güzel, yakışıklı;Delikanlı, 19-20 yaşında, ömrünün baharında, çok güzel, yakışıklı; ayaklarına felç gelmiş, tutmuyor. Çare bulamamışlar.ayaklarına felç gelmiş, tutmuyor. Çare bulamamışlar. Diyar diyar dolaşmışlar, olmamış. Bu onun ayaklarının tutmadığını duymuş, Diyar diyar dolaşmışlar, olmamış. Bu onun ayaklarının tutmadığını duymuş, "Bir göreyim." demiş. Bakmış, kendi tecrübesine göre; "Bir göreyim." demiş. Bakmış, kendi tecrübesine göre; "Ben bunu tedavi ederim; ama dayanamazsınız." demiş. "Ben bunu tedavi ederim; ama dayanamazsınız." demiş.

"Aman çare yok; Türkiye'yi, Avrupa'yı dolaştık, çare bulamadık." "Aman çare yok; Türkiye'yi, Avrupa'yı dolaştık, çare bulamadık."

"Ben bunu yaparım, tedavi ederim." "Nasıl edeceksin?" "Ben bunu yaparım, tedavi ederim."

"Nasıl edeceksin?"

"Ben bunun ayaklarını belli bir usûle göre, sırayla aşağı doğru çizeceğim,"Ben bunun ayaklarını belli bir usûle göre, sırayla aşağı doğru çizeceğim, kanatacağım, kan akacak.kanatacağım, kan akacak. Ondan sonra bayılacak. Korkmayacaksınız, iki-üç gün baygın durabilir, endişe etmeyin.Ondan sonra bayılacak. Korkmayacaksınız, iki-üç gün baygın durabilir, endişe etmeyin. Ondan sonra geçer." "Peki" demişler, razı olmuşlar. Ondan sonra geçer."

"Peki" demişler, razı olmuşlar.
Denize düşen yılana sarılır. Boğulmaktansa sarılıp kurtulmaya bakıyor. Denize düşen yılana sarılır. Boğulmaktansa sarılıp kurtulmaya bakıyor. Artık ayağı kurtulsun, son çare diye... Kendisi anlatıyor: Artık ayağı kurtulsun, son çare diye...

Kendisi anlatıyor:

Baldırlarını, ayağını aşağıya doğru belirli çizgiler hâlinde çizmiş. Baldırlarını, ayağını aşağıya doğru belirli çizgiler hâlinde çizmiş.

"Nasıl bir kan aktı?" diyor. "Simsiyah..." "Nasıl bir kan aktı?" diyor.

"Simsiyah..."

Demek ki orada durgunlaşmış, artık pıhtılaşmış. Demek ki orada durgunlaşmış, artık pıhtılaşmış.

"Simsiyah kan aktı, aktı, aktı... "Simsiyah kan aktı, aktı, aktı... Sonra güzel, renkli, pırıl pırıl kan yavaş yavaş akmaya başladı." diyor. Sonra güzel, renkli, pırıl pırıl kan yavaş yavaş akmaya başladı." diyor.

"Tabii aktı, evdekiler telaşlanmaya başladılar."Tabii aktı, evdekiler telaşlanmaya başladılar. Çocuk kendinden geçti, bayıldı. Hakikaten iki-üç gün kendine gelemedi." diyor. Çocuk kendinden geçti, bayıldı. Hakikaten iki-üç gün kendine gelemedi." diyor.

Ondan sonra tabii yaralar hemen kapanıyor. Ondan sonra tabii yaralar hemen kapanıyor.

Allah insanın vücuduna öyle kabiliyet vermiş ki; insan vücudunu incelese parmağını kaldırır, Allah insanın vücuduna öyle kabiliyet vermiş ki; insan vücudunu incelese parmağını kaldırır, kelime-i şehâdet getirir, müslüman olur. O kadar kabiliyet vermiş. kelime-i şehâdet getirir, müslüman olur. O kadar kabiliyet vermiş.

Kanın terkibi bir kere başlı başına bir âlem... Kanın terkibi bir kere başlı başına bir âlem... Bu kan vücudumuzun her tarafına bir dağıtım sistemi ile gidiyor geliyor. Bu kan vücudumuzun her tarafına bir dağıtım sistemi ile gidiyor geliyor. Kalpten pompalanıyor, parmaklarımızın ucuna kadar gidiyor.Kalpten pompalanıyor, parmaklarımızın ucuna kadar gidiyor. Gitmediği yer yok. O teşkilatı nasıl kurdun? Gitmediği yer yok. O teşkilatı nasıl kurdun?

Kanın kendisinin içinde ordu var, bizim canımızdan ayrı canı olan varlıklar var; Kanın kendisinin içinde ordu var, bizim canımızdan ayrı canı olan varlıklar var; akyuvarlar, alyuvarlar var, daha başka bir sürü madde var;akyuvarlar, alyuvarlar var, daha başka bir sürü madde var; A grubu, B grubu, 0 grubu, rh+, rh-, bildiğimiz bilmediğimiz -ilim ilerledikçe- neler görülüyor... A grubu, B grubu, 0 grubu, rh+, rh-, bildiğimiz bilmediğimiz -ilim ilerledikçe- neler görülüyor... Ama onların her birisinin ayrı aklı var, hayatı var, faaliyeti var;Ama onların her birisinin ayrı aklı var, hayatı var, faaliyeti var; yaşıyorlar, doğuyorlar, ölüyorlar. yaşıyorlar, doğuyorlar, ölüyorlar. Allah Allah... Biz kendimizi tek bir şahıs sanıyoruz. Allah Allah... Biz kendimizi tek bir şahıs sanıyoruz. Biz bir kâinatız, deryayız, âlemiz; içimizde nice nice varlıklar var,Biz bir kâinatız, deryayız, âlemiz; içimizde nice nice varlıklar var, her birisinin ayrı canı var, ayrı hayatı var; ölen ölüyor, haberimiz bile olmuyor, her birisinin ayrı canı var, ayrı hayatı var; ölen ölüyor, haberimiz bile olmuyor, biz devam ediyoruz.biz devam ediyoruz. "Biz" dediğimiz şey, "ben" dediğimiz şey, bizim varlığımız, benliğimiz, ruhumuz bu birliği sağlıyor."Biz" dediğimiz şey, "ben" dediğimiz şey, bizim varlığımız, benliğimiz, ruhumuz bu birliği sağlıyor. Ölen ölüyor, gelen geliyor, giden gidiyor; vücut devam ediyor. Ölen ölüyor, gelen geliyor, giden gidiyor; vücut devam ediyor.

Onun için, büyükler; Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehûOnun için, büyükler; Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû sözünün mânasını araştırırken bir de demişler ki; -izahlardan bir tanesi- sözünün mânasını araştırırken bir de demişler ki; -izahlardan bir tanesi-

"İnsan şu vücudunun ne olduğunu bir iz'an ile, irfan ile dikkatlice incelese hayran olur,"İnsan şu vücudunun ne olduğunu bir iz'an ile, irfan ile dikkatlice incelese hayran olur, Yaradan'a âşık olur ve kelime-i şehâdet getirir, imana gelir." Yaradan'a âşık olur ve kelime-i şehâdet getirir, imana gelir."

Bu kadar güzel sanatı, bu kadar güzel düzeni, bu kadar mükemmel nizamı koyanBu kadar güzel sanatı, bu kadar güzel düzeni, bu kadar mükemmel nizamı koyan Allah'ı kabul etmemek, O'na kulluk etmemek mümkün mü? Allah'ı kabul etmemek, O'na kulluk etmemek mümkün mü?

Değil. İnsan âşık olur, hayran kalır. Değil. İnsan âşık olur, hayran kalır.

Bu kan birazcık aktı mı kendisi yaranın yerini kapatıyor.Bu kan birazcık aktı mı kendisi yaranın yerini kapatıyor. Trombosit mi varmış, adı neyse, çeşit çeşit maddeler...Trombosit mi varmış, adı neyse, çeşit çeşit maddeler... Açılan gediği kapatıyor, orasını örüyor, kan pıhtılaşıyor,Açılan gediği kapatıyor, orasını örüyor, kan pıhtılaşıyor, kabuk bağlıyor, ondan sonra kabuk kuruyor, bakıyorsun deri de orasını kapatmış;kabuk bağlıyor, ondan sonra kabuk kuruyor, bakıyorsun deri de orasını kapatmış; o o taraftan örüyor, bu bu taraftan örüyor, kapatıyorlar; deri tamir oldu. o o taraftan örüyor, bu bu taraftan örüyor, kapatıyorlar; deri tamir oldu.

Var mı dünyada insanoğullarının yaptığı âletler içinde kendi kendisini tamir eden? Var mı dünyada insanoğullarının yaptığı âletler içinde kendi kendisini tamir eden?

Yok. İşte insan var. İnsanoğlunun vücudu kendi kendisini tamir ediyor.Yok.

İşte insan var. İnsanoğlunun vücudu kendi kendisini tamir ediyor.
Hatta o kadar tamir ediyor ki; beş yıl önce sende olan şeylerin listesini bir çıkartsalar,Hatta o kadar tamir ediyor ki; beş yıl önce sende olan şeylerin listesini bir çıkartsalar, şimdi sende hiçbirisi yok. şimdi sende hiçbirisi yok. Hepsi gitti, yenisi geldi. Ama sen kalmışsın. Hepsi gitti, yenisi geldi. Ama sen kalmışsın. Nasıl olmuşsa o da ayrı bir harika, ayrı bir âlem,Nasıl olmuşsa o da ayrı bir harika, ayrı bir âlem, ayrı bir ilim, ayrı bir hayranlık duyulacak şey... ayrı bir ilim, ayrı bir hayranlık duyulacak şey...

İşte bu kan bacaklarından akmış, kurumuş, çizik yerleri kalmış.İşte bu kan bacaklarından akmış, kurumuş, çizik yerleri kalmış. Ondan sonra kendine gelmiş, yemek istemiş. "Dur bakalım, bir basayım..." ayağı basmış, Ondan sonra kendine gelmiş, yemek istemiş. "Dur bakalım, bir basayım..." ayağı basmış, yürümüş, kurtulmuş gitmiş. yürümüş, kurtulmuş gitmiş.

Demek ki bir şeyin fazlası da zarar veriyor. Demek ki bir şeyin fazlası da zarar veriyor. Kan da fazla olduğu zaman zararlı oluyor, onun da hacamatla alınmasında fayda oluyor. Kan da fazla olduğu zaman zararlı oluyor, onun da hacamatla alınmasında fayda oluyor.

Bir de bir ibret daha var; durduğu zaman pıhtılaşıyor, felçlere sebep oluyor. Bir de bir ibret daha var; durduğu zaman pıhtılaşıyor, felçlere sebep oluyor. Müslüman da durmayacak! Her şeyden ibret alacağız ya...Müslüman da durmayacak! Her şeyden ibret alacağız ya... Ârif ibret gözüyle bakar, ibret alır. Kan durduğu yerde durunca pıhtılaşıyor,Ârif ibret gözüyle bakar, ibret alır. Kan durduğu yerde durunca pıhtılaşıyor, felce, tıkanıklığa sebep oluyor; o zaman müslüman da durmayacak. felce, tıkanıklığa sebep oluyor; o zaman müslüman da durmayacak.

Ya ne yapacak? Çalışacak, hareket edecek, cıvıl cıvıl, pırıl pırıl olacak. Ya ne yapacak?

Çalışacak, hareket edecek, cıvıl cıvıl, pırıl pırıl olacak.

Biz müslümanların bir zamandan beri genel yapısı nasıl? Biz müslümanların bir zamandan beri genel yapısı nasıl?

Tembel, durgun, konuşmaz, düşünmez, çalışmaz, gezmez, oturmaz... Tembel, durgun, konuşmaz, düşünmez, çalışmaz, gezmez, oturmaz... Oturdu mu kalır. Yattı mı kalır.Oturdu mu kalır. Yattı mı kalır. Öyle bırak, öyle kalır. Mübarek, biraz gez! Öyle bırak, öyle kalır.

Mübarek, biraz gez!

Halep'i ilk defa gördüğüm zaman utandım, muhterem kardeşlerim! Halep'i ilk defa gördüğüm zaman utandım, muhterem kardeşlerim!

Halep... İşte Diyarbakır, işte Antep, ondan sonra birazcık gidiverdin mi, Halep! Halep... İşte Diyarbakır, işte Antep, ondan sonra birazcık gidiverdin mi, Halep! İstanbul'la Bursa arası gibi... Halep nasıl bir şehir? İstanbul'la Bursa arası gibi...

Halep nasıl bir şehir?

Tıpkı bizim Bursa gibi, Manisa gibi, bizim Anadolu'nun bir İslâm şehri gibi, hiçbir farkı yok. Tıpkı bizim Bursa gibi, Manisa gibi, bizim Anadolu'nun bir İslâm şehri gibi, hiçbir farkı yok.

"Ben niye yıllar yılı oraya gitmemişim!" diye bir utandım... 74 yılında. Çok utandım! "Ben niye yıllar yılı oraya gitmemişim!" diye bir utandım... 74 yılında. Çok utandım!

O kadar içimize kapanmış, o kadar dünyaya küsmüş, O kadar içimize kapanmış, o kadar dünyaya küsmüş, o kadar faaliyet yapmaktan uzak kalmış, o kadar cahil kalmışız ki...o kadar faaliyet yapmaktan uzak kalmış, o kadar cahil kalmışız ki... Gez biraz! İyi ki Allahu Teâlâ bize haccı farz eylemiş, elhamdülillah.Gez biraz!

İyi ki Allahu Teâlâ bize haccı farz eylemiş, elhamdülillah.
O farza da hamd ü senâlar olsun. İyi ki umreyi emretmiş. O farza da hamd ü senâlar olsun. İyi ki umreyi emretmiş. Yoksa başımızı evimizden çıkartıp da dışarı bakacak hâlimiz kalmayacak.Yoksa başımızı evimizden çıkartıp da dışarı bakacak hâlimiz kalmayacak. Durduğumuz yerde küfleneceğiz. Durduğumuz yerde küfleneceğiz. Örümcek duvara bir ip atacak, bizim omzumuzla duvar arasında yuva kuracak. Örümcek duvara bir ip atacak, bizim omzumuzla duvar arasında yuva kuracak.

Neden? Kıpırdamıyoruz ki! Dünyadan haberimiz yok! Neden?

Kıpırdamıyoruz ki! Dünyadan haberimiz yok!
Komşularımızdan haberimiz yok! Afganistan ne oluyor?Komşularımızdan haberimiz yok! Afganistan ne oluyor? Kafkasya'da ne oluyor? Orta Asya'daki müslüman kardeşlerim ne oluyor?Kafkasya'da ne oluyor? Orta Asya'daki müslüman kardeşlerim ne oluyor? Bulgaristan'dakiler ne oluyor? Yugoslavya'da ne var? Bulgaristan'dakiler ne oluyor? Yugoslavya'da ne var?

Arnavutluk'un yüzde 99'u müslümanmış, gelmiş bir komünist rejim... Arnavutluk'un yüzde 99'u müslümanmış, gelmiş bir komünist rejim...

Aliyev ne demek? "Ali oğlu" demek. Adı Ali, Veli... Aliyev ne demek?

"Ali oğlu" demek.

Adı Ali, Veli...
Bundan öncekinin de adı Enver Hoca'ydı... Bundan öncekinin de adı Enver Hoca'ydı...

Ama ilgilenmemişiz, takip etmemişiz. Oyuna getirilmişiz.Ama ilgilenmemişiz, takip etmemişiz. Oyuna getirilmişiz. Bizi birileri aldatmış. Kim aldatmışsa... İnsan aptal oldu mu aldatacak birisi bulunur. Bizi birileri aldatmış. Kim aldatmışsa...

İnsan aptal oldu mu aldatacak birisi bulunur.
Kusur aldatanda değil, aldananda... Çünkü aldatacak bir insan bulunur. Kusur aldatanda değil, aldananda... Çünkü aldatacak bir insan bulunur.

Dünyaya şöyle bir baktığın zaman; ormanlar âlemine, balıklar âlemine, Dünyaya şöyle bir baktığın zaman; ormanlar âlemine, balıklar âlemine, kuşlar âlemine baktın mı, bir mücadele, bir hareket görüyorsun. kuşlar âlemine baktın mı, bir mücadele, bir hareket görüyorsun. Küçük balığı büyük balık arkadan geliyor, yutuyor. Küçük balığı büyük balık arkadan geliyor, yutuyor. Küçük kuşu büyük kuş geliyor, yakalıyor, yutuyor.Küçük kuşu büyük kuş geliyor, yakalıyor, yutuyor. Ormanlarda o hayvan o hayvana saldırıyor, ötekisi ona saldırıyor.Ormanlarda o hayvan o hayvana saldırıyor, ötekisi ona saldırıyor. Tilki tavşanı yakalıyor, arslan tilkiyi yakalayor, insan arslanı yakalıyor.Tilki tavşanı yakalıyor, arslan tilkiyi yakalayor, insan arslanı yakalıyor. Böyle bir gürültü patırtı... Müslüman bu dünyada gözünü açacak, Böyle bir gürültü patırtı...

Müslüman bu dünyada gözünü açacak,
Allah müslümanları birbirine kardeş etmiş, ilgilenecek. Allah müslümanları birbirine kardeş etmiş, ilgilenecek.

Şimdi iki-üç gündür aklım başımdan gidiyor; Şimdi iki-üç gündür aklım başımdan gidiyor; Azerbaycan'da 1500 kişi ölmüş. Şehrin içinde bombalar patlıyor. Azerbaycan'da 1500 kişi ölmüş. Şehrin içinde bombalar patlıyor. İkinci bir Çekoslovakya... Bütün İslâm âleminin, hepimizin hop oturup hop kalkmamız lazım. İkinci bir Çekoslovakya... Bütün İslâm âleminin, hepimizin hop oturup hop kalkmamız lazım. Çünkü orada müslüman kardeşlerimiz var. Niye böyle yapıyor? Çünkü orada müslüman kardeşlerimiz var. Niye böyle yapıyor?

Her yerde perestroyka ve glasnost, açıklık politikası,Her yerde perestroyka ve glasnost, açıklık politikası, yeniden şekillenme politikası varkenyeniden şekillenme politikası varken niye benim kardeşimin diyarına zincir üstüne zincir vuruluyor?niye benim kardeşimin diyarına zincir üstüne zincir vuruluyor? Niye toplarla tüfeklerle [saldırılıyor?] Niye toplarla tüfeklerle [saldırılıyor?]

Biz gafil, tembel, gevşek, habersiz, desteksiz olduğumuzdan herkes bizi eziyor,Biz gafil, tembel, gevşek, habersiz, desteksiz olduğumuzdan herkes bizi eziyor, tek tek bir köşede her birimizi haklıyorlar.tek tek bir köşede her birimizi haklıyorlar. Onlar birbirleriyle birlik beraberlik içinde olduğundan... Onlar birbirleriyle birlik beraberlik içinde olduğundan... Ermenistan'da bir zelzele oldu; Amerika'dan, Avrupa'dan, dünyanın her yerinden yardım yağdı. Ermenistan'da bir zelzele oldu; Amerika'dan, Avrupa'dan, dünyanın her yerinden yardım yağdı. Biz de yardım ettik, insancıl bir hizmet diye Türkiye de yardım etti. Biz de yardım ettik, insancıl bir hizmet diye Türkiye de yardım etti. O yardım sandıklarının bazısının içinden oraya silah, mühimmat sevkedildiği söyleniyor.O yardım sandıklarının bazısının içinden oraya silah, mühimmat sevkedildiği söyleniyor. Şimdi o silah ve mühimmat ile bizim kardeşlerimize Rus ordusuyla beraber saldırıyorlar. Şimdi o silah ve mühimmat ile bizim kardeşlerimize Rus ordusuyla beraber saldırıyorlar.

Azerbaycan'da neler oluyor, haberimiz yok. 1500 kişi mi öldü, daha fazla mı öldü... Azerbaycan'da neler oluyor, haberimiz yok. 1500 kişi mi öldü, daha fazla mı öldü... Helikopterlerle, tanklarla, şeylerle [saldırıyorlar.] Helikopterlerle, tanklarla, şeylerle [saldırıyorlar.]

Bunların hepsi neden? Bizim kanımızın donmuş olmasından. Bunların hepsi neden?

Bizim kanımızın donmuş olmasından.

Nasıl bacaktaki kan deverân etmediği zaman kapkara oluyor donuyorsa,Nasıl bacaktaki kan deverân etmediği zaman kapkara oluyor donuyorsa, müslüman [da] hareketli, cevval, çalışkan olacak. müslüman [da] hareketli, cevval, çalışkan olacak.

Allah bizi çalışkan müslüman eylesin! Allah bizi çalışkan müslüman eylesin!

Üçüncü rivayet Hz. Âişe anamızdan. Buharî'de, Müslim'de, Ebû Dâvud'da var. Üçüncü rivayet Hz. Âişe anamızdan. Buharî'de, Müslim'de, Ebû Dâvud'da var.

Kâne yühaddisü hadîsen lev addehu'l-âddu le-ahsâhu. Kâne yühaddisü hadîsen lev addehu'l-âddu le-ahsâhu.

Bu rivayetin mânası, Peygamber Efendimiz'in konuşma şekli nasıldı, ona dair. Bu rivayetin mânası, Peygamber Efendimiz'in konuşma şekli nasıldı, ona dair.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz konuştuğu zaman öyle bir şekilde söz söyler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz konuştuğu zaman öyle bir şekilde söz söyler, konuşurdu ki saymak isteyen birisi kelimelerini, harflerini saymak istesekonuşurdu ki saymak isteyen birisi kelimelerini, harflerini saymak istese sayacak kadar açık konuşurdu. sayacak kadar açık konuşurdu. Tane tane, berrak konuşurdu. Pırıl pırıl, hiçbir şey gürültüye, gargaraya gitmezdi.Tane tane, berrak konuşurdu. Pırıl pırıl, hiçbir şey gürültüye, gargaraya gitmezdi. Duyulmaz, yanlış duyulur, "Öyle mi dedi, böyle mi dedi?" tereddüt edilir; öyle değil. Duyulmaz, yanlış duyulur, "Öyle mi dedi, böyle mi dedi?" tereddüt edilir; öyle değil. Gayet âşikâr, tane tane, hiç başka türlü anlaşılmaya mahal bırakmayacak,Gayet âşikâr, tane tane, hiç başka türlü anlaşılmaya mahal bırakmayacak, meydan vermeyecek şekilde tek tek konuşurdu.meydan vermeyecek şekilde tek tek konuşurdu. Sayılabilecek gibi, tatlı fakat yavaş, anlaşılır bir şekilde konuşurdu.Sayılabilecek gibi, tatlı fakat yavaş, anlaşılır bir şekilde konuşurdu. Sevimli konuşurdu. Kesik konuşup da insanı sıkacak tarzda değil. Sevimli konuşurdu. Kesik konuşup da insanı sıkacak tarzda değil.

Hızlı konuşmazdı. Biraz hızlıca yürürdü de konuşması hızlı değildi. Hızlı konuşmazdı. Biraz hızlıca yürürdü de konuşması hızlı değildi. Sanki yokuştan aşağıya yürüyormuş gibi, biraz öne eğilerek hızlı yürürdü.Sanki yokuştan aşağıya yürüyormuş gibi, biraz öne eğilerek hızlı yürürdü. O da cevvâliyetinden. Ama söz anlaşılmak için söylediğinden, sözü tane taneydi.O da cevvâliyetinden. Ama söz anlaşılmak için söylediğinden, sözü tane taneydi. Sözü gargaraya, gürültüye getirmezdi. Sayılacak gibi net konuşurduSözü gargaraya, gürültüye getirmezdi. Sayılacak gibi net konuşurdu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.

Kâne yahfî şâribehû. Kâne yahfî şâribehû.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, evinde hizmetiyle meşgul olanPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, evinde hizmetiyle meşgul olan Ümmü Ayyâş'tan ve Hasen rahmetullâhi aleyh'ten rivayet edildiğine göre, bıyıklarını çok kısaltırdı. Ümmü Ayyâş'tan ve Hasen rahmetullâhi aleyh'ten rivayet edildiğine göre, bıyıklarını çok kısaltırdı. Sakalı uzatırdı, bıyıklarını kısaltırdı. O kadar kısaltırdı ki kılların azlığındanSakalı uzatırdı, bıyıklarını kısaltırdı. O kadar kısaltırdı ki kılların azlığından burunla dudak arasındaki kısmın derisi sezilecek gibi...burunla dudak arasındaki kısmın derisi sezilecek gibi... Tamamen tıraş değil, kökünden kazımak tarzında değil;Tamamen tıraş değil, kökünden kazımak tarzında değil; ama o kadar azaltırdı ki derisi belli olacak kadar. ama o kadar azaltırdı ki derisi belli olacak kadar.

Bazısı koç bıyığı gibi bıyık yapar, kıvırır... Öyle değil. Bazısı koç bıyığı gibi bıyık yapar, kıvırır... Öyle değil. Kimisi bıyığını bir sıvazlar...Kimisi bıyığını bir sıvazlar... Öyle değil. Nasıl? Az, gayet aşağıya alınmış, kısa kesilmiş durumda olurdu. Öyle değil.

Nasıl?

Az, gayet aşağıya alınmış, kısa kesilmiş durumda olurdu.

Sakalını uzatırdı. Sakalın uygun olan şekli; bir tutam tutulacak kadar olması. Sakalını uzatırdı. Sakalın uygun olan şekli; bir tutam tutulacak kadar olması. Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi [sakalın] hafif olmaması, uzun olması.Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi [sakalın] hafif olmaması, uzun olması. Çok da aşırı uzun değil, belli bir ölçü içinde uzun olması. Bıyığın da kısaltılması...Çok da aşırı uzun değil, belli bir ölçü içinde uzun olması. Bıyığın da kısaltılması... Kendisi de bıyığı kısaltırdı. Biz şimdi ne yapıyoruz? Kendisi de bıyığı kısaltırdı.

Biz şimdi ne yapıyoruz?

Tabii uymaya çalışan kardeşlerimiz uyuyorlar, ittibâ ediyorlar, Allah razı olsun.Tabii uymaya çalışan kardeşlerimiz uyuyorlar, ittibâ ediyorlar, Allah razı olsun. Genel olarak mecbur olmadığı halde birçok kimseGenel olarak mecbur olmadığı halde birçok kimse sakallarını kökünden kesiyor, bıyıklarını bırakıyor. sakallarını kökünden kesiyor, bıyıklarını bırakıyor. Halbuki Peygamber Efendimiz bıyıkları çok hafifletirti, sakalı salıverirdi.Halbuki Peygamber Efendimiz bıyıkları çok hafifletirti, sakalı salıverirdi. Efendimiz'in elinde ustura, kazıtma imkânı var. Saçını kazıtırdı. Efendimiz'in elinde ustura, kazıtma imkânı var. Saçını kazıtırdı. O zamanda ustura bilinmeyen bir âlet değil. Ustura var, kazıma, kökünden tıraşlama mümkün.O zamanda ustura bilinmeyen bir âlet değil. Ustura var, kazıma, kökünden tıraşlama mümkün. Halk derler, halk etmek. Hallâk da "berber" demek, "kazıyan" mânasına.Halk derler, halk etmek. Hallâk da "berber" demek, "kazıyan" mânasına. Yapabildikleri bir şey, yapılmayan bir şey değil.Yapabildikleri bir şey, yapılmayan bir şey değil. Ama Peygamber Efendimiz sakalını kazıtmazdı. Bıyığını azaltırdı, sakalını uzatırdı.Ama Peygamber Efendimiz sakalını kazıtmazdı. Bıyığını azaltırdı, sakalını uzatırdı. Bizim de öyle yapmamız lazım. Madem isteseydi kazıtırdı, kazıtmıyor, Bizim de öyle yapmamız lazım. Madem isteseydi kazıtırdı, kazıtmıyor, bizim de o tarzda yapmamız lazım. bizim de o tarzda yapmamız lazım. Müslümanın genel yapısı budur. Müslümanın genel yapısı budur.

Bizde tıraş modası Batı'dan Tanzimat'la beraber geldi. Bizde tıraş modası Batı'dan Tanzimat'la beraber geldi. O zamana kadar komutanı, padişahı, veziri, askeri, herkes sakallı idi.O zamana kadar komutanı, padişahı, veziri, askeri, herkes sakallı idi. İster Mimar Sinan olsun, sakallı; ister padişah olsun, sakallı;İster Mimar Sinan olsun, sakallı; ister padişah olsun, sakallı; isterse sadrazam olsun, herkes sakallıydı. isterse sadrazam olsun, herkes sakallıydı. Sonra Tanzimat'la beraber Batı modası geldi, o zaman tıraş modası girdi.Sonra Tanzimat'la beraber Batı modası geldi, o zaman tıraş modası girdi. O zaman müslüman ahâlinin töresine aykırı olduğu için kötü karşılanmış;O zaman müslüman ahâlinin töresine aykırı olduğu için kötü karşılanmış; ama frenk modası, alafranga modası girmiş. ama frenk modası, alafranga modası girmiş.

Sonra sanki bir mecburiyet hâline geldi. Sonra sanki bir mecburiyet hâline geldi. Şimdi de polisler sakal ve bıyıklarını kesmek zorundadır, devlet memurları hâkeza öyle...Şimdi de polisler sakal ve bıyıklarını kesmek zorundadır, devlet memurları hâkeza öyle... Neredeyse Diyanet'in mensuplarını bile sakal bırakmasınlar diye bir ara zorlayacaklardı. Neredeyse Diyanet'in mensuplarını bile sakal bırakmasınlar diye bir ara zorlayacaklardı. Kravatı zorluyorlar, "İlle bu kravatı takacaksın!" diye. Kravatı zorluyorlar, "İlle bu kravatı takacaksın!" diye. Bunu taktığın zaman insanın gırtlağına kement geçirilmiş gibi oluyor.Bunu taktığın zaman insanın gırtlağına kement geçirilmiş gibi oluyor. Bunun yazı var, kışı var... Sonra bizim töremiz, âdetimiz değil. Bunun yazı var, kışı var... Sonra bizim töremiz, âdetimiz değil. Kendi [âdetimize] uygun tarzda olması lazım.Kendi [âdetimize] uygun tarzda olması lazım. Hele hele dinî kıyafet, cübbe mesela rahat bir kıyafettir.Hele hele dinî kıyafet, cübbe mesela rahat bir kıyafettir. Eski, yerli gömleklerimiz yakasız, düz olurdu, boynu açmalı olurdu Eski, yerli gömleklerimiz yakasız, düz olurdu, boynu açmalı olurdu veyahut "hâkim yaka" dediğimiz gibi hafif bir şey olurdu. veyahut "hâkim yaka" dediğimiz gibi hafif bir şey olurdu. Kulaklı gömleğe "frenk gömleği" derlerdi, Fransızlar'ın gömleği diye.Kulaklı gömleğe "frenk gömleği" derlerdi, Fransızlar'ın gömleği diye. Bunları hep unutmuşuz, onlara uymuşuz. Bunları hep unutmuşuz, onlara uymuşuz. Uymak zorunda değildik, uymamalıydık, kendi şahsiyetimizi [korumalıydık.] Uymak zorunda değildik, uymamalıydık, kendi şahsiyetimizi [korumalıydık.] Nasıl İskoçyalı entari giyiyor, acayip çalgısını çalıyor...Nasıl İskoçyalı entari giyiyor, acayip çalgısını çalıyor... Nasıl Yunanlı'nın ucu kıvrık papucu var... Nasıl Bavyeralı'nın tüylü şapkası var, kendine göre...Nasıl Yunanlı'nın ucu kıvrık papucu var... Nasıl Bavyeralı'nın tüylü şapkası var, kendine göre... Biz de kendi [âdetimize] bağlı kalabilirdik. Biz de kendi [âdetimize] bağlı kalabilirdik.

Mümkün mertebe her şeyimizi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e uydurmamız lazım. Mümkün mertebe her şeyimizi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e uydurmamız lazım.

Abdullah b. Ömer radıyallahu anh hacda ne yaptı? Abdullah b. Ömer radıyallahu anh hacda ne yaptı?

Müzdelife'ye geldiği zaman bir yerde devesinden indi. Müzdelife'ye geldiği zaman bir yerde devesinden indi.

"Dur bakalım, bu alim bir kimse, niçin indi?" diye herkes dikkat ediyorlar. "Dur bakalım, bu alim bir kimse, niçin indi?" diye herkes dikkat ediyorlar. Resûlullah'ın zamanını yaşadı, onun maiyyetinde bulundu, bilgisi çok, Resûlullah'ın zamanını yaşadı, onun maiyyetinde bulundu, bilgisi çok, Hz. Ömer'in oğlu, ebâdile-i erbaa'dan, dört meşhur Abdullah'tan bir tanesi;Hz. Ömer'in oğlu, ebâdile-i erbaa'dan, dört meşhur Abdullah'tan bir tanesi; Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer. Abdullah b. Mes'ûd, Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer.

Rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn. Devesinden indi.Rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn.

Devesinden indi.
Deveden inmek kolay değil, binmek de kolay değil.Deveden inmek kolay değil, binmek de kolay değil. İndi, herkes merakla baktı; hiçbir şey yapmadı, tekrar deveye bindi. İndi, herkes merakla baktı; hiçbir şey yapmadı, tekrar deveye bindi.

Dediler ki; "Ey Ömer'in oğlu, mübarek, niye indin, sonra niye bindin?" Dediler ki;

"Ey Ömer'in oğlu, mübarek, niye indin, sonra niye bindin?"

"Bilmiyorum. Ama Resûlullah Efendimiz tam buraya geldiği sırada hacda böyle yaptı, "Bilmiyorum. Ama Resûlullah Efendimiz tam buraya geldiği sırada hacda böyle yaptı, burada bir indi, bir tekrar bindi. Ben de onun için yapıyorum." dedi. burada bir indi, bir tekrar bindi. Ben de onun için yapıyorum." dedi.

Peygamber Efendimiz'in ashâbının ona bağlılığı böyleydi. Peygamber Efendimiz'in ashâbının ona bağlılığı böyleydi.

"Neden? Niçin? Öteki türlü yapsam olmaz mı?" "Neden? Niçin? Öteki türlü yapsam olmaz mı?"

Olmaz. Resûlullah Efendimiz gibi yapmak, o bizim örneğimiz olduğundan, Olmaz. Resûlullah Efendimiz gibi yapmak, o bizim örneğimiz olduğundan, ona ittibâ etmek farz olduğundan, emrini buyruğunu tutmak vazife olduğundanona ittibâ etmek farz olduğundan, emrini buyruğunu tutmak vazife olduğundan öyle yapmaya çalışmamız lazım.öyle yapmaya çalışmamız lazım. Kılık kıyafetimizde de, her şeyimizde de uymamız lazım; çünkü sünnet. Kılık kıyafetimizde de, her şeyimizde de uymamız lazım; çünkü sünnet. Hepsinde bir faydası vardır. Hepsinde bir faydası vardır.

Her zaman söylüyorum; sakallı olduğu zaman ve sakal da sünnet miktarı uzadığı zaman Her zaman söylüyorum; sakallı olduğu zaman ve sakal da sünnet miktarı uzadığı zaman insanın boğaz ağrıları olmaz. insanın boğaz ağrıları olmaz. Ben her kış bu bademcikten, boğaz ağrısından neler çekerdim...Ben her kış bu bademcikten, boğaz ağrısından neler çekerdim... Çünkü buraları kazıtıyorsun, soğuk doğrudan doğruya geliyor, buraya yapışıyor.Çünkü buraları kazıtıyorsun, soğuk doğrudan doğruya geliyor, buraya yapışıyor. Ama burası korunduğu zaman o rahatsızlık olmuyor. Ama burası korunduğu zaman o rahatsızlık olmuyor.

Sonra insana bir heybet veriyor; herkes bir baktığı zaman sakallıdan korkar, çekinir, sayar. Sonra insana bir heybet veriyor; herkes bir baktığı zaman sakallıdan korkar, çekinir, sayar. Sonra sakal insanı korur. Sakallı insan hatalı bir şey yapsa Sonra sakal insanı korur. Sakallı insan hatalı bir şey yapsa hemen karşı taraf yapıştırıyor, ne diyor? hemen karşı taraf yapıştırıyor, ne diyor?

"Sakalından utan!" diyor. "Tamam, sakalımdan utandım." "Sakalından utan!" diyor.

"Tamam, sakalımdan utandım."

Demek ki hafif bir işi sakala yakıştırmıyorlar. O bakımdan çok faydaları var. Demek ki hafif bir işi sakala yakıştırmıyorlar. O bakımdan çok faydaları var.

Allah her şeyimizi Resûlullah'a uydurmaya hepimizi muvaffak eylesin. Allah her şeyimizi Resûlullah'a uydurmaya hepimizi muvaffak eylesin.

Efendimiz bıyıklarını kısaltırdı, sakalını uzatırdı. Efendimiz bıyıklarını kısaltırdı, sakalını uzatırdı.

Kâne yahlifu: lâ ve mukallibi'l-kulûbi. Kâne yahlifu: lâ ve mukallibi'l-kulûbi.

Peygamber Efendimiz şu Peygamber Efendimiz şu ibareyle yemin ederdi: Lâ ve mukallibi'l-kulûb. ibareyle yemin ederdi: Lâ ve mukallibi'l-kulûb.

Burada mukallibu diye ötre harekelemiş. Burada mukallibu diye ötre harekelemiş. Vav yemin vavı olduğundan mukallibi kulûb olacak. Vav yemin vavı olduğundan mukallibi kulûb olacak. Metni takip eden kardeşlerimizin dikkatini çekerim. Orası yanlış harekelenmiş. Metni takip eden kardeşlerimizin dikkatini çekerim. Orası yanlış harekelenmiş.

Buharî ve Ahmed b. Hanbel rahmetullâhi aleyhimâ'nın kitaplarında var. Buharî ve Ahmed b. Hanbel rahmetullâhi aleyhimâ'nın kitaplarında var. Tirmizî ve Neseî'de de varmış. İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan. Tirmizî ve Neseî'de de varmış. İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan.

Peygaber Efendimiz yemin ettiği zaman... Çeşitli yemin şekilleri var da...Peygaber Efendimiz yemin ettiği zaman... Çeşitli yemin şekilleri var da... Bir tanesini hatırlarsınız, nasıl yemin ediyordu? Bir tanesini hatırlarsınız, nasıl yemin ediyordu?

Vellezî nefsî bi-yedihî. "Canım kudreti elinde olan,Vellezî nefsî bi-yedihî. "Canım kudreti elinde olan, o Rabbü'l-âlemîn Allah'a and olsun." diye, bir yemin şekli bu. o Rabbü'l-âlemîn Allah'a and olsun." diye, bir yemin şekli bu.

Vellezî nefsî bi-yedihî. Vellezî nefsî bi-yedihî. "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun." diye tercüme ediyorlar. "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin olsun." diye tercüme ediyorlar.

Ama "yed-i kudret" deyince millet 6'dan sonraki 7 rakamı sanıyor, yedi kudret sanıyor.Ama "yed-i kudret" deyince millet 6'dan sonraki 7 rakamı sanıyor, yedi kudret sanıyor. Allah'ın kudretinin sonu mu var? Allah'ın kudretinin sonu mu var?

Yanlış bilgi [veriyorlar.] Hani generalin birisi bilmediği için demiş ki; Yanlış bilgi [veriyorlar.]

Hani generalin birisi bilmediği için demiş ki;

"Hıristiyanlar Allah'a 'Allah baba' diyorlar. Günah, şirk, öyle şey olmaz."Hıristiyanlar Allah'a 'Allah baba' diyorlar. Günah, şirk, öyle şey olmaz. Ama biz de 'Allah ana' demişiz." Ama biz de 'Allah ana' demişiz."

Nereden demişiz, biz hiç dermiyiz? Müslümanlar lâ ilâhe illallah derler, hiç öyle der mi? Nereden demişiz, biz hiç dermiyiz? Müslümanlar lâ ilâhe illallah derler, hiç öyle der mi?

Her işi âsan eder, Allah ana. Mübarek, buradaki ana,Her işi âsan eder, Allah ana.

Mübarek, buradaki ana,
"ona" mânasına, "anne" mânasına değil ki! "ona" mânasına, "anne" mânasına değil ki! Onu bilmeyince cahil insan, başka türlü şeylere aklı kayabiliyor. Onu bilmeyince cahil insan, başka türlü şeylere aklı kayabiliyor.

"Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a and olsun." Ne demek? "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a and olsun."

Ne demek?

"Kudreti elinde" demek. Yed, "el" demek."Kudreti elinde" demek.

Yed, "el" demek.
Oradaki 7 rakamı değil. 6, 7, 8, 9 dediğimiz 7 rakamı değil. Oradaki 7 rakamı değil. 6, 7, 8, 9 dediğimiz 7 rakamı değil.

O karışıklık olmasın diye vellezî nefsî bi-yedihî sözünün tercümesini nasıl demek lazım? O karışıklık olmasın diye vellezî nefsî bi-yedihî sözünün tercümesini nasıl demek lazım?

"Canım kudreti elinde olan Allah'a yemin olsun." "Canım kudreti elinde olan Allah'a yemin olsun."

"Dilerse yaşatır, dilerse öldürür, dilerse yükseltir, dilerse alçaltır, dilerse zengin eder, "Dilerse yaşatır, dilerse öldürür, dilerse yükseltir, dilerse alçaltır, dilerse zengin eder, dilerse fakir eder... Her şey O'nun kudretindedir. dilerse fakir eder... Her şey O'nun kudretindedir. Canımın akıbeti onun buyruğuna bağlı, ne dilerse öyle yapar." demek oluyor.Canımın akıbeti onun buyruğuna bağlı, ne dilerse öyle yapar." demek oluyor. Tabii imandan doğan güzel bir yemin şekli... Tabii imandan doğan güzel bir yemin şekli...

Burada da bir başka yeminini görmüş oluyoruz. Birisi bir şey söyledi; Burada da bir başka yeminini görmüş oluyoruz. Birisi bir şey söyledi;

"Şöyle mi bu iş, yâ Resûlallah?" "Şöyle mi bu iş, yâ Resûlallah?"

Lâ. "Hayır." Ve mukallibi'l-kulûb.Lâ. "Hayır." Ve mukallibi'l-kulûb. "Gönülleri, kalpleri kılıktan kılığa, halden hâle çeviren Allah'a "Gönülleri, kalpleri kılıktan kılığa, halden hâle çeviren Allah'a and olsunki öyle değil." diye böyle yemin ederdi. and olsunki öyle değil." diye böyle yemin ederdi.

Mukallibi'l-kulûb ne demek? Mukallibi'l-kulûb ne demek?

"Kalpleri, gönülleri istediği tarafa döndüren Allah" demek."Kalpleri, gönülleri istediği tarafa döndüren Allah" demek. Dilerse sevdirir, dilerse nefret ettirir. "Falanca hoca efendiyi çok seviyorum." Dilerse sevdirir, dilerse nefret ettirir.

"Falanca hoca efendiyi çok seviyorum."

"Mübarek, neden seviyorsun?" "Vallahi bilmem, Allah bir sevgi vermiş içime, seviyorum." "Mübarek, neden seviyorsun?"

"Vallahi bilmem, Allah bir sevgi vermiş içime, seviyorum."

İşte kalbi o tarafa döndüren Allah... İşte kalbi o tarafa döndüren Allah...

Allah bir kulu sevdi mi yakın meleklerine emreder ki;Allah bir kulu sevdi mi yakın meleklerine emreder ki; "Ben filanca kulumu seviyorum, siz de sevin." "Ben filanca kulumu seviyorum, siz de sevin." Onlar da semavât ehline seslenirler ki; "Allah filanca kulu seviyor, siz de sevin." Onlar da semavât ehline seslenirler ki; "Allah filanca kulu seviyor, siz de sevin." Onlar da yerdeki varlıklara bildirirler ki; "Allah filanca kulu seviyor, siz de sevin."Onlar da yerdeki varlıklara bildirirler ki; "Allah filanca kulu seviyor, siz de sevin." Böylece Allah'ın sevdiği bir insanı melekler sever, gök ehli sever,Böylece Allah'ın sevdiği bir insanı melekler sever, gök ehli sever, yer ehli sever, herkes sever. yer ehli sever, herkes sever.

Allah dilediğini de sevdirtmez. Nefret uyandırtır. Allah dilediğini de sevdirtmez. Nefret uyandırtır.

Allah dilerse insanın gönlünü hoş eder, dilerse boş eder, dilerse mutlu eder, dilerse mutsuz eder, Allah dilerse insanın gönlünü hoş eder, dilerse boş eder, dilerse mutlu eder, dilerse mutsuz eder, dilerse mü'min eder, dilerse kâfir eder. Edepsizlik, terbiyesizlik yapar;dilerse mü'min eder, dilerse kâfir eder. Edepsizlik, terbiyesizlik yapar; rahmetini çeker, hidayetini alır, adam tepesi üstüne gider.rahmetini çeker, hidayetini alır, adam tepesi üstüne gider. Neden? Edepsizlik etti. O Erhamü'r-râhimîn olan Allahu Teâlâ hazretlerine, Neden?

Edepsizlik etti. O Erhamü'r-râhimîn olan Allahu Teâlâ hazretlerine,
kulluğunun edebine riâyet etmedi de ondan tepetaklak gitti.kulluğunun edebine riâyet etmedi de ondan tepetaklak gitti. Bu edepsizliğinin cezasıdır. Edep bir tâc imiş, nur-u Hüdâ'dan Bu edepsizliğinin cezasıdır.

Edep bir tâc imiş, nur-u Hüdâ'dan

Giy ol tâcı, emin ol her beladan Giy ol tâcı, emin ol her beladan

Edep, Allah'ın nurundan bir nurdur, insanın başında mânevî bir taçtır.Edep, Allah'ın nurundan bir nurdur, insanın başında mânevî bir taçtır. İnsan edepli oldu mu Allah'ın lütfuna erer. Edepsiz oldu mu kahrına, gazabına uğrar. İnsan edepli oldu mu Allah'ın lütfuna erer. Edepsiz oldu mu kahrına, gazabına uğrar.

Kalpleri çeviren Allah'tır. Hâkim olan Allah'tır. Halden hâle döndüren Allah'tır. Kalpleri çeviren Allah'tır. Hâkim olan Allah'tır. Halden hâle döndüren Allah'tır.

"O kalpleri, gönülleri oradan oraya çeviren, ters-yüz eden, aksi istikamete,"O kalpleri, gönülleri oradan oraya çeviren, ters-yüz eden, aksi istikamete, farklı farklı hallere çevirmeye muktedir olan Allah'a yeminler olsun ki,farklı farklı hallere çevirmeye muktedir olan Allah'a yeminler olsun ki, mesele senin dediğin gibi değil, öyle değil, şöyle." diye, mesele senin dediğin gibi değil, öyle değil, şöyle." diye, Peygamber Efendimiz'in yemininde bunu kullandığı olurdu. Peygamber Efendimiz'in yemininde bunu kullandığı olurdu.

Bundan sonraki rivayet: Kâne yahmilu mâe zemzeme. Bundan sonraki rivayet:

Kâne yahmilu mâe zemzeme.

"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz zemzem suyunu taşırdı." "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz zemzem suyunu taşırdı."

Ne demek "taşırdı"? Yani hacdan, Ne demek "taşırdı"?

Yani hacdan,
Mekke'den Medine-i Münevvere'ye gelirken taşırdı, isteyenlere ikram ederdi. Mekke'den Medine-i Münevvere'ye gelirken taşırdı, isteyenlere ikram ederdi. Onun için hacılar böyle yapıyorlar, bidonlara dolduruyorlar,Onun için hacılar böyle yapıyorlar, bidonlara dolduruyorlar, gittikleri yerlerde [ikram ediyorlar.] İyi ki bu bidonlar çıktı. gittikleri yerlerde [ikram ediyorlar.] İyi ki bu bidonlar çıktı. Eskiden ağzı lehimli galvaniz zemzem tenekeleri vardı.Eskiden ağzı lehimli galvaniz zemzem tenekeleri vardı. Daha eskiden kim bilir nasıl getiriyorlardı? Daha eskiden kim bilir nasıl getiriyorlardı?

Eskiden herhalde zemzem suyu getirmek daha zordu.Eskiden herhalde zemzem suyu getirmek daha zordu. Zaten develerle sallana sallana üç ayda gidecek, üç ayda gelecek. Zaten develerle sallana sallana üç ayda gidecek, üç ayda gelecek. İstanbul'dan hac yolculuğu üç ay gitmek, üç ay da gelmek, altı ay, üç ay daİstanbul'dan hac yolculuğu üç ay gitmek, üç ay da gelmek, altı ay, üç ay da vaktini oralarda geçirse, Ramazan'ı orada yapar, iki bayram arasında oturur, haccı yapar, gelir; vaktini oralarda geçirse, Ramazan'ı orada yapar, iki bayram arasında oturur, haccı yapar, gelir; bir sene.bir sene. Bir senelik nafakasını ailesine bırakacak da hacca öyle gidecekti eskiden... Bir senelik nafakasını ailesine bırakacak da hacca öyle gidecekti eskiden...

Şimdi elhamdülillah hacıları, umrecileri Yeşilköy havaalanına gidiyoruz, uçağa bindiriyoruz, Şimdi elhamdülillah hacıları, umrecileri Yeşilköy havaalanına gidiyoruz, uçağa bindiriyoruz, "Hadi selâmetle!" uğurluyoruz. O Mekke-i Mükerreme'ye varıyor,"Hadi selâmetle!" uğurluyoruz. O Mekke-i Mükerreme'ye varıyor, biz burada trafikten daha karşı tarafa, Üsküdar'a gidemiyoruz.biz burada trafikten daha karşı tarafa, Üsküdar'a gidemiyoruz. O varıyor. Allah'ın büyük lütfu... O varıyor. Allah'ın büyük lütfu...

Eskiden zemzem suyunu görmek çok zormuş, şimdi damacanalarla [alıyoruz]. Eskiden zemzem suyunu görmek çok zormuş, şimdi damacanalarla [alıyoruz]. Bir arkadaşımız; "Elhamdülillah! Hocam, 27 bidon getirdim, iç içebildiğin kadar." diyor. Bir arkadaşımız; "Elhamdülillah! Hocam, 27 bidon getirdim, iç içebildiğin kadar." diyor. Maşaallah, kalabalık aile hâlinde gitmişler, her birisi şu kadar getirmiş. Maşaallah, kalabalık aile hâlinde gitmişler, her birisi şu kadar getirmiş.

Peygamber Efendimiz zemzem suyunu taşırdı. Peygamber Efendimiz zemzem suyunu taşırdı.

Zemzem suyu öyle sıradan bir su değildir. Zemzem suyu yeryüzünün en şerefli sudur. Zemzem suyu öyle sıradan bir su değildir. Zemzem suyu yeryüzünün en şerefli sudur. Hangi niyetle içilirse ona fayda verir, deva verir. Açlık gitsin diye içilirse insanı doyurur. Hangi niyetle içilirse ona fayda verir, deva verir. Açlık gitsin diye içilirse insanı doyurur.

Ebû Zerr-i Gıfârî hazretleri müşriklerle bir inatlaşmaya girdi; lâ ilâhe illallah dedi, Ebû Zerr-i Gıfârî hazretleri müşriklerle bir inatlaşmaya girdi; lâ ilâhe illallah dedi, hücum ettiler, vurdular. Kâbe'nin örtüsüne saklandı.hücum ettiler, vurdular. Kâbe'nin örtüsüne saklandı. Ertesi gün yine lâ ilâhe illallah dedi, yine kavga gürültü...Ertesi gün yine lâ ilâhe illallah dedi, yine kavga gürültü... Yine Kâbe'nin örtüsüne saklandı. Onu dışarıya da çıkartmadılar. Yine Kâbe'nin örtüsüne saklandı. Onu dışarıya da çıkartmadılar. Örtüye saklandı mı vuramıyorlar, Kâbe'ye hürmetlerinden vurmaya korkuyorlar. Örtüye saklandı mı vuramıyorlar, Kâbe'ye hürmetlerinden vurmaya korkuyorlar. Örtünün altına saklanınca bir şey yapamıyorlar. Örtünün altına saklanınca bir şey yapamıyorlar. Kapıyı da kilitliyorlar, dışarı çıkmak yok. Kâbe'nin etrafında, tavaf yerinin çevresinde... Kapıyı da kilitliyorlar, dışarı çıkmak yok. Kâbe'nin etrafında, tavaf yerinin çevresinde... Bir ay orada kaldı! Yemek yok, ekmek yok...Bir ay orada kaldı! Yemek yok, ekmek yok... Bir şey var; zemzem suyu var. Peygamber Efendimiz sordu: Bir şey var; zemzem suyu var.

Peygamber Efendimiz sordu:

"Yâ Ebâ Zerr, ne yedin, ne içtin?" "Zemzem suyu içtim yâ Resûlallah." "Yâ Ebâ Zerr, ne yedin, ne içtin?"

"Zemzem suyu içtim yâ Resûlallah."

Şişmanlamış, kilo almış. Zemzem suyunun içinde her türlü mineral var. Şişmanlamış, kilo almış.

Zemzem suyunun içinde her türlü mineral var.
Şimdi tabii çok çekildiğinden bilinmiyor.Şimdi tabii çok çekildiğinden bilinmiyor. Eskiden zemzemin üstünde bir de kaymağı olurmuş.Eskiden zemzemin üstünde bir de kaymağı olurmuş. Sabaha kadar çekilmeyip durdu da sabahleyin bir kovayı daldırdın mı Sabaha kadar çekilmeyip durdu da sabahleyin bir kovayı daldırdın mı zemzemin üstünde zemzem suyu kaymağı olurmuş.zemzemin üstünde zemzem suyu kaymağı olurmuş. Eskiden kaymak tabakası da birikirmiş. Eskiden kaymak tabakası da birikirmiş. Tabii şimdi boru suyun içine girdiğinden,Tabii şimdi boru suyun içine girdiğinden, motorla çalışıp çektiğinden o kaymağı yemek herkese nasip olmuyor.motorla çalışıp çektiğinden o kaymağı yemek herkese nasip olmuyor. Ama eskiden öyle olurmuş. Zemzem kuyusunun kendisi bir kuyudur fakat belli bir Ama eskiden öyle olurmuş.

Zemzem kuyusunun kendisi bir kuyudur fakat belli bir
mesafesinden sonra yan tarafa doğru mesafesinden sonra yan tarafa doğru Hacer-i Esved'in olduğu köşeye doğru, Kâbe'ye doğru bir kolu gider. Hacer-i Esved'in olduğu köşeye doğru, Kâbe'ye doğru bir kolu gider. Ona "zemzemin kursağı" derler.Ona "zemzemin kursağı" derler. Zemzem kuyusu aşağı doğru bir kuyu gider ama -içine dalgıç daldığı zaman-Zemzem kuyusu aşağı doğru bir kuyu gider ama -içine dalgıç daldığı zaman- bir de Kâbe tarafına doğru bir kol gider, oradan şırıl şırıl su gelir. bir de Kâbe tarafına doğru bir kol gider, oradan şırıl şırıl su gelir. Suudlular içerisine dalgıç indirmişler, temizlemişler, birçok malzeme çıkartmışlar. Suudlular içerisine dalgıç indirmişler, temizlemişler, birçok malzeme çıkartmışlar. Kim bilir neler çıkarttılar... Söylemiyorlar ama onun içinde neler vardır,Kim bilir neler çıkarttılar... Söylemiyorlar ama onun içinde neler vardır, ne tarihî malzeme vardır...ne tarihî malzeme vardır... Zemzem kursağını orada okumuştum; zemzemin içinde bir yol var, Zemzem kursağını orada okumuştum; zemzemin içinde bir yol var, aşağıya dalgıçla dalsa, Kâbe'ye doğru bir yol gidiyor, onun altına doğru geliyor. aşağıya dalgıçla dalsa, Kâbe'ye doğru bir yol gidiyor, onun altına doğru geliyor.

Allah o mübarek sudan yerinde kana kana içmeyi,Allah o mübarek sudan yerinde kana kana içmeyi, maddî mânevî her türlü hastalıktan sâlim olmayı, ilm-i nâfifaydalı ilme sahip olmayı,maddî mânevî her türlü hastalıktan sâlim olmayı, ilm-i nâfifaydalı ilme sahip olmayı, geniş rızka sahip olmayı, her türlü hastalıktan şifa bulmayı nasip etsin. geniş rızka sahip olmayı, her türlü hastalıktan şifa bulmayı nasip etsin.

Babamın kulağının üstünde el ayası kadar bir hastalık oldu. Babamın kulağının üstünde el ayası kadar bir hastalık oldu. Deri kabarıyor, patır patır çatlıyor, kabuk gibi... Deri kabarıyor, patır patır çatlıyor, kabuk gibi... Fakat acımıyor, sulanıyor, tatlı tatlı kaşınıyor.Fakat acımıyor, sulanıyor, tatlı tatlı kaşınıyor. Doktorlar, ilaçlar; çare yok... Senelerce devam etti. Doktorlar, ilaçlar; çare yok... Senelerce devam etti.

Mantar gibi bir hastalık.Mantar gibi bir hastalık. Geçmiyor da... Tabii ben Ankara'da oturuyorum, arada geliyorum, yine gidiyorum.Geçmiyor da... Tabii ben Ankara'da oturuyorum, arada geliyorum, yine gidiyorum. Bir ara bir geldim, baktım, babamda o rahatsızlık yok. Bir ara bir geldim, baktım, babamda o rahatsızlık yok.

"Ne oldu baba?" dedim. "Onu Hicaz'da bıraktık." dedi. "Ne oldu baba?" dedim.

"Onu Hicaz'da bıraktık." dedi.

"Nasıl bıraktın?" "Geçsin diye zemzem suyu sürdüm, geçti." dedi. "Nasıl bıraktın?"

"Geçsin diye zemzem suyu sürdüm, geçti." dedi.

Doktorların iyi edemediği, ilaçların çare etmediği rahatsızlık böyle gitti. Doktorların iyi edemediği, ilaçların çare etmediği rahatsızlık böyle gitti.

Bu zemzem suyu, Allah'ın mübareklik vermiş olduğu bir su, ayrı, şerefi hiçbir suya benzemez. Bu zemzem suyu, Allah'ın mübareklik vermiş olduğu bir su, ayrı, şerefi hiçbir suya benzemez.

Kâne yahrucu ile'l-îdi mâşiyen ve yerciu mâşiyen. Kâne yahrucu ile'l-îdi mâşiyen ve yerciu mâşiyen.

İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan "hasen hadis" diye İbn Mâce rahmetullâhi aleyh rivayet eylemiş. İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan "hasen hadis" diye İbn Mâce rahmetullâhi aleyh rivayet eylemiş.

"Peygamber Efendimiz bayrama yürüyerek çıkardı, "Peygamber Efendimiz bayrama yürüyerek çıkardı, bayram namazı kıldıktan sonra yürüyerek evine dönerdi." bayram namazı kıldıktan sonra yürüyerek evine dönerdi."

Bayram zamanı kalabalık çok oluyor. Bayram namazını dışarıda kılmak, "namazgâh" denilen Bayram zamanı kalabalık çok oluyor. Bayram namazını dışarıda kılmak, "namazgâh" denilen açık yerde kılmak daha iyidir. açık yerde kılmak daha iyidir. Bazı mezhepler bu kanaate varmışlar. Bazı mezhepler bu kanaate varmışlar. Peygamber Efendimiz'in zamanında da Medine-i Münevvere'nin etrafındaPeygamber Efendimiz'in zamanında da Medine-i Münevvere'nin etrafında -şark tarafında, yani Bakî kabristanı tarafında- bir kalesi, suru vardı, orada kılarlarmış.-şark tarafında, yani Bakî kabristanı tarafında- bir kalesi, suru vardı, orada kılarlarmış. Bayram namazını şark kapısından çıktıkları zamanki meydanlık yerde kılarlarmış.Bayram namazını şark kapısından çıktıkları zamanki meydanlık yerde kılarlarmış. Efendimiz yürüyerek gidermiş, yürüyerek gelirmiş. Efendimiz yürüyerek gidermiş, yürüyerek gelirmiş.

Neden? Sevabı çok. Neden? Dağlar, taşlar, ağaçlar, yerler, hepsi; Neden?

Sevabı çok.

Neden?

Dağlar, taşlar, ağaçlar, yerler, hepsi;
"Evet yâ Rabbi! Bu benim üzerimden geçti, camiye gitti, namazı kıldı." diye şahit olur. "Evet yâ Rabbi! Bu benim üzerimden geçti, camiye gitti, namazı kıldı." diye şahit olur.

Onun için camiye gelen kimsenin bir yoldan gelip öbür yoldan gitmesi daha iyidir. Onun için camiye gelen kimsenin bir yoldan gelip öbür yoldan gitmesi daha iyidir. Caminin çeşitli yerlerinde namaz kılması daha iyidir.Caminin çeşitli yerlerinde namaz kılması daha iyidir. Sünneti şurada kılar, farzı öbür tarafta kılar, ondan sonra geriye gelir... Sünneti şurada kılar, farzı öbür tarafta kılar, ondan sonra geriye gelir... Allah'a çok şahit topluyor. Tabii [Peygamber Efendimiz] oradaki insanlarla bayramlaşmak,Allah'a çok şahit topluyor.

Tabii [Peygamber Efendimiz] oradaki insanlarla bayramlaşmak,
görüşmek, onlara iltifat etmek, güzel cemâlini göstermek bakımından böyle yapardı. görüşmek, onlara iltifat etmek, güzel cemâlini göstermek bakımından böyle yapardı. Binekle gitmezdi. Binekle gidilebilir. Haccı binekle yaptığı var, kalabalık izdiham olduğundan... Binekle gitmezdi. Binekle gidilebilir. Haccı binekle yaptığı var, kalabalık izdiham olduğundan... Ama yürüyerek giderdi. O da her attığı adımda sevap olduğundandır. Ama yürüyerek giderdi. O da her attığı adımda sevap olduğundandır.

Ankara'da çok sevgili bir kardeşimiz var, Cuma vaktinde ziyaretine gittim. Ankara'da çok sevgili bir kardeşimiz var, Cuma vaktinde ziyaretine gittim. Cuma'ya 1 saat kadar var. Cuma'ya 1 saat kadar var. Ben arabamla gittim, bir kenara park ettim, dükkânına girdim. Selâmun aleyküm.Ben arabamla gittim, bir kenara park ettim, dükkânına girdim. Selâmun aleyküm. Hemen çıkarttı, kocaman, içi çubuklu bir hacı misi, üzerime sürdü;Hemen çıkarttı, kocaman, içi çubuklu bir hacı misi, üzerime sürdü; her tarafım elhamdülillah güzel koku... her tarafım elhamdülillah güzel koku... İyi, kuvvetli bir şekilde -Cuma günü güzel koku sürünmek sünnet- sürünmüş olduk.İyi, kuvvetli bir şekilde -Cuma günü güzel koku sürünmek sünnet- sürünmüş olduk. Hemen ondan sonra kapıyı kapattı, dükkânın kapısına kilidi asmaya başladı.Hemen ondan sonra kapıyı kapattı, dükkânın kapısına kilidi asmaya başladı. Daha öğlene bir saat var.Daha öğlene bir saat var. "Benim araba şurada." dedim."Benim araba şurada." dedim. "Yok, yürüyerek gidelim hocam, sevabı çok." dedi."Yok, yürüyerek gidelim hocam, sevabı çok." dedi. Biz hocayız ama o da sevap tüccarı maşaallah... Biz hocayız ama o da sevap tüccarı maşaallah...

Efendimiz de bayram namazına nasıl gidermiş? Efendimiz de bayram namazına nasıl gidermiş?

Yürüyerek gidermiş. Başka bir yoldan yürüyerek gelirmiş. Yürüyerek gidermiş. Başka bir yoldan yürüyerek gelirmiş. İsteseydi, bir devesi vardı, binebilirdi. O yürümenin fazileti var. İsteseydi, bir devesi vardı, binebilirdi. O yürümenin fazileti var.

Hani camilere, cemaatlere yetişeceğiz diye yürümeleriniz var ya, Hani camilere, cemaatlere yetişeceğiz diye yürümeleriniz var ya, onlardan ne sevaplar kazanıyorsunuz, bir bilseniz!onlardan ne sevaplar kazanıyorsunuz, bir bilseniz! Hani pazar günü buraya geliyorsunuz ya; tatile gitmek var, pikniğe gitmek var, Hani pazar günü buraya geliyorsunuz ya; tatile gitmek var, pikniğe gitmek var, yazın [sıcak] olur, burada sıkışık oturuyorsunuz, kiminiz ayakta kalıyor...yazın [sıcak] olur, burada sıkışık oturuyorsunuz, kiminiz ayakta kalıyor... Allah ne sevaplar veriyor... Her adımına bir hasene veriyor,Allah ne sevaplar veriyor... Her adımına bir hasene veriyor, bir seyyiesini siliyor, bir derecesini yükseltiyor, insan nice nice hayırlara nâil oluyor. bir seyyiesini siliyor, bir derecesini yükseltiyor, insan nice nice hayırlara nâil oluyor.

Diğer hadîs-i şerîflerden iki tanesi de aynı konuyla ilgili, onları da okuyalım. Diğer hadîs-i şerîflerden iki tanesi de aynı konuyla ilgili, onları da okuyalım.

Kâne yahrucu ile'l-îdeyni mâşiyen ve yusallî bi-ğayri ezânin ve lâ ikâmetin sümme Kâne yahrucu ile'l-îdeyni mâşiyen ve yusallî bi-ğayri ezânin ve lâ ikâmetin sümme yerciu mâşiyen fî tarîkin âhare. yerciu mâşiyen fî tarîkin âhare.

Ebû Râfi'den hasen Ebû Râfi'den hasen olarak rivayet edilmiş. İbn Mâce rahmetullâhi aleyh rivayet etmiş. olarak rivayet edilmiş. İbn Mâce rahmetullâhi aleyh rivayet etmiş.

"Peygamber Efendimiz her iki bayrama da -Müslümanların iki bayramı var; "Peygamber Efendimiz her iki bayrama da -Müslümanların iki bayramı var; Ramazan bayramı, Kurban bayramı- yürüyerek giderdi Ramazan bayramı, Kurban bayramı- yürüyerek giderdi ve namazı ezan okunmadan, ikâmet getirmeden kılardı." ve namazı ezan okunmadan, ikâmet getirmeden kılardı."

Öteki namazlarda ezan ve ikâmet getiriliyor ya, Cuma'da oluyor, öyle değil. Öteki namazlarda ezan ve ikâmet getiriliyor ya, Cuma'da oluyor, öyle değil. Bayram namazlarında ezan ve ikâmet olmadan bayram namazını kıldırırdı.Bayram namazlarında ezan ve ikâmet olmadan bayram namazını kıldırırdı. Dönüşte de ayrı bir yol kullanırdı. Dönüşte de ayrı bir yol kullanırdı.

Üçüncü hadîs-i şerîf: Üçüncü hadîs-i şerîf:

Kâne yahrucu fi'l-îdeyni râfian savtehû bi't-tehlîli ve't-tekbîri. Kâne yahrucu fi'l-îdeyni râfian savtehû bi't-tehlîli ve't-tekbîri.

İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan. İbn Ömer radıyallahu anhümâ'dan.

"Peygamber Efendimiz her iki bayramda namaza çıkarken, "Peygamber Efendimiz her iki bayramda namaza çıkarken, yolda yürürken sesini lâ ilâhe illallah,yolda yürürken sesini lâ ilâhe illallah, Allahu ekber diyerek, Allahu ekber diyerek, lâ ilâhe illallah ve tekbir sözlerini hızlı hızlı söyleyerek giderdi, gelirdi." lâ ilâhe illallah ve tekbir sözlerini hızlı hızlı söyleyerek giderdi, gelirdi."

Biz de bu namazlara giderken ne yapacağız? Biz de bu namazlara giderken ne yapacağız?

Tekbir getireceğiz. Allahu ekber, Allahu ekber, lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber,Tekbir getireceğiz. Allahu ekber, Allahu ekber, lâ ilâhe illallâhu vallâhu ekber, Allahu ekber ve li'llâhi'l-hamd diyoruz ya, işte onu söyleye söyleye gideceğiz, geleceğiz.Allahu ekber ve li'llâhi'l-hamd diyoruz ya, işte onu söyleye söyleye gideceğiz, geleceğiz. Efendimiz öyle yaparlardı. Efendimiz öyle yaparlardı.

Kâne yahtubu kâimen ve yeclisu beyne'l-hutbeteyniKâne yahtubu kâimen ve yeclisu beyne'l-hutbeteyni ve yakrau âyâtin ve yüzekkirü'n-nâse. ve yakrau âyâtin ve yüzekkirü'n-nâse.

Çok kaynaklardan, Câbir b. Semûre radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş. Çok kaynaklardan, Câbir b. Semûre radıyallahu anh'ten rivayet olunmuş.

"Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okurken ayakta okurdu. "Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hutbe okurken ayakta okurdu. Oturarak konuşmazdı, ayakta konuşur öyle hutbe îrad ederdi.Oturarak konuşmazdı, ayakta konuşur öyle hutbe îrad ederdi. Konuşmasını iki hutbe hâlinde yapardı. Birinci hutbeyi bitirdikten sonra otururdu.Konuşmasını iki hutbe hâlinde yapardı. Birinci hutbeyi bitirdikten sonra otururdu. İkinci hutbeden önce, iki hutbe arasında bir oturma yapardı.İkinci hutbeden önce, iki hutbe arasında bir oturma yapardı. Hutbelerinde Kur'an'ın âyetlerinden okurdu ve insanlara nasihat ederdi." Hutbelerinde Kur'an'ın âyetlerinden okurdu ve insanlara nasihat ederdi."

Tabii hatipler hem Cuma hutbelerinde hem bayram hutbelerinde Efendimiz'in hareketine uygun Tabii hatipler hem Cuma hutbelerinde hem bayram hutbelerinde Efendimiz'in hareketine uygun tarzda hareket ederek hutbeyi öyle îrad ediyorlar. tarzda hareket ederek hutbeyi öyle îrad ediyorlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hem Cuma'da, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hem Cuma'da, hem bayram günlerinde, hem de önemli olaylar olduğu zamanhem bayram günlerinde, hem de önemli olaylar olduğu zaman minbere çıkıp öyle hutbe îrad ederdi.minbere çıkıp öyle hutbe îrad ederdi. Başka vesilelerle de hutbe îrad ederdi, hutbe okurdu.Başka vesilelerle de hutbe îrad ederdi, hutbe okurdu. Kâne yahtubu bi-kâf küllü cumuatin. Kâne yahtubu bi-kâf küllü cumuatin.

"Her Cuma'da Kâf. Ve'l-kur'âni'l-mecîd sûresinin içindeki âyetlerden okuyarak"Her Cuma'da Kâf. Ve'l-kur'âni'l-mecîd sûresinin içindeki âyetlerden okuyarak cemaatine onlardan vaaz ederdi, nasihat ederdi." diye,cemaatine onlardan vaaz ederdi, nasihat ederdi." diye, bu rivayet hutbenin muhtevâsı hakkında da bilgi veriyor. bu rivayet hutbenin muhtevâsı hakkında da bilgi veriyor.

Bundan sonraki rivayet: -Konu değişiyor.- Bundan sonraki rivayet: -Konu değişiyor.-

Kâne yahtubu'n-nisâe ve yekûlu: Kâne yahtubu'n-nisâe ve yekûlu: leki kezâ ve kezâ ve cefnetu Sa'din tedûru maî ileyki küllemâ durtü. leki kezâ ve kezâ ve cefnetu Sa'din tedûru maî ileyki küllemâ durtü.

Peygamber Efendimiz mâlum evlendi, çeşitli hanımları oldu. Peygamber Efendimiz mâlum evlendi, çeşitli hanımları oldu. O hanımlarla nikâh için konuşma esnasında;O hanımlarla nikâh için konuşma esnasında; "Sana nikâhın karşılığında mehir olarak şunları vaad ediyorum." diye söylerdi. "Sana nikâhın karşılığında mehir olarak şunları vaad ediyorum." diye söylerdi.

Ve cefnetu Sa'din. "Sa'd'ın sinisi..."Ve cefnetu Sa'din. "Sa'd'ın sinisi..." Tedûru maî ileyki küllemâ durtü.Tedûru maî ileyki küllemâ durtü. "Ben nereye gidersem benden sana o gelir." "Ben nereye gidersem benden sana o gelir."

Yani, "Sana böyle ziyafetler de vereceğim." mânasına mehir meselesini söylerdi. Yani, "Sana böyle ziyafetler de vereceğim." mânasına mehir meselesini söylerdi.

Mâlum nikâhta kadının bir hakkı var. Evleniyor; erkek bir taraf,Mâlum nikâhta kadının bir hakkı var. Evleniyor; erkek bir taraf, kadın bir taraf, ikisi arasında bir anlaşma oluyor.kadın bir taraf, ikisi arasında bir anlaşma oluyor. Buna "nikâh" diyoruz. Nikâh akdi...Buna "nikâh" diyoruz. Nikâh akdi... Bu sosyal ve resmî mâhiyeti olan bir akittir. Kadının hakkı var. O hakkı nedir? Mehir. Bu sosyal ve resmî mâhiyeti olan bir akittir. Kadının hakkı var. O hakkı nedir?

Mehir.
Kadına bu hakkının verilmesi lazım. Bu hak kadının babasının değildir, başlık parası değildir.Kadına bu hakkının verilmesi lazım. Bu hak kadının babasının değildir, başlık parası değildir. Babası kızı satar gibi damada veriyor, parayı cebine indiriyor. Babası kızı satar gibi damada veriyor, parayı cebine indiriyor. Hayır. Bu hak kadının kendisinin hakkıdır ve istemesi lazım, alabilir. Hayır. Bu hak kadının kendisinin hakkıdır ve istemesi lazım, alabilir. Kocanın da vermesi lazım. Ya muaccel olarak verir, ya tehirli olarak, Kocanın da vermesi lazım. Ya muaccel olarak verir, ya tehirli olarak, "Münasip bir zamanda, ileriki zamanda vereceğim." diye vaad eder, öyle verir. "Münasip bir zamanda, ileriki zamanda vereceğim." diye vaad eder, öyle verir.

"Nikâh yaparken bir mehir miktarı konuşulmadı hocam." "Nikâh yaparken bir mehir miktarı konuşulmadı hocam."

O zaman mehr-i misil dediğimiz şey lazım olur. O zaman mehr-i misil dediğimiz şey lazım olur. O asalette bir hanımefendi o ülkede, o beldede ne kadar mehir takdir edilip O asalette bir hanımefendi o ülkede, o beldede ne kadar mehir takdir edilip alıyor ise o kadar kendisine mehir vermek gerekir.alıyor ise o kadar kendisine mehir vermek gerekir. Konuşulmamış olsa bile, mehr-i misil deniyor, emsâlinin aldığı kadar Konuşulmamış olsa bile, mehr-i misil deniyor, emsâlinin aldığı kadar ortalama mehir almak hakkıdır.ortalama mehir almak hakkıdır. Bu mehrin hikmetleri çoktur. Kadın o mehir sayesinde mâlî bakımdan güçlü olacak. Bu mehrin hikmetleri çoktur. Kadın o mehir sayesinde mâlî bakımdan güçlü olacak.

Suudi Arabistan'da hoşuma giden bazı güzel şeyler var. Suudi Arabistan'da hoşuma giden bazı güzel şeyler var. Mehir son derece gerçekçi miktarda. İstersen kadını boşa, mehrini ver;Mehir son derece gerçekçi miktarda. İstersen kadını boşa, mehrini ver; ama o mehirle kadın rahat yaşayacak kadar bol bir para... ama o mehirle kadın rahat yaşayacak kadar bol bir para...

Bizde mehir ne kadar? Sembolik, nikâh kıymak için. Bizde mehir ne kadar?

Sembolik, nikâh kıymak için.

Ben tarefeynin isimlerini yazıyorum, dinî nikâh kıyılacak. Ben tarefeynin isimlerini yazıyorum, dinî nikâh kıyılacak.

"Mehir konuştunuz mu?" "Bilmem." "Ne kadar olsun?" "Mehir konuştunuz mu?"

"Bilmem."

"Ne kadar olsun?"

"Bilmem, siz bilirsiniz." "Ben akit yapmıyorum ki, ben sadece yazıyorum."Bilmem, siz bilirsiniz."

"Ben akit yapmıyorum ki, ben sadece yazıyorum.
Siz söyleyin bakalım..." "Üç olsun, beş olsun..." Siz söyleyin bakalım..."

"Üç olsun, beş olsun..."

Bizde sembolik; onlarda gerçekçi, kadının işine yarayan bir miktarda yapılıyor. Bizde sembolik; onlarda gerçekçi, kadının işine yarayan bir miktarda yapılıyor. O güzel bir şey. Çünkü kadının ihtiyacı olabilir. O güzel bir şey. Çünkü kadının ihtiyacı olabilir.

Kâne yehîtu sevbehû ve yahsifu na'lehû ve mâ ya'melu'r-ricâlu fî buyûtihim. Kâne yehîtu sevbehû ve yahsifu na'lehû ve mâ ya'melu'r-ricâlu fî buyûtihim.

Sonun hadîs-i şerîfi okudum, bitiriyorum. Sonun hadîs-i şerîfi okudum, bitiriyorum.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem nasıl bir peygamberdi? Çok mübarek, çok mütevâzı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem nasıl bir peygamberdi?

Çok mübarek, çok mütevâzı.
Allah'ın en yüksek mertebeli kulu fakat son derece mütevâzı bir kul idi. Allah'ın en yüksek mertebeli kulu fakat son derece mütevâzı bir kul idi. Kendi elbisesini diker, yamardı. Söküğü filan olduğu zaman dikerdi.Kendi elbisesini diker, yamardı. Söküğü filan olduğu zaman dikerdi. Papucunu yamardı. Bir yeri sökülürse -pençe yapılıyor, dikiş dikiliyor- Papucunu yamardı. Bir yeri sökülürse -pençe yapılıyor, dikiş dikiliyor- papucunun tamirini yapardı. papucunun tamirini yapardı. Adamlar evlerinde ne gibi işler yaparsa Peygamber Efendimiz onları yapardı.Adamlar evlerinde ne gibi işler yaparsa Peygamber Efendimiz onları yapardı. Bir aile reisi ya... Bir adam evinde neler yaparsa onların hepsini yapardı. Bir aile reisi ya... Bir adam evinde neler yaparsa onların hepsini yapardı. Tevâzuundan, hanımlara şefkatinden, hanımların hukukuna riâyetten, bize örnek olsun diye... Tevâzuundan, hanımlara şefkatinden, hanımların hukukuna riâyetten, bize örnek olsun diye...

Bizim de evlilik konusunda iyi bir eğitim görmemiz lazım. Hatta bazen hatırama geliyor ki; Bizim de evlilik konusunda iyi bir eğitim görmemiz lazım. Hatta bazen hatırama geliyor ki;

"İskenderpaşa Evlilik Kursları" diye kurs açalım. "İskenderpaşa Evlilik Kursları" diye kurs açalım.

"Allah Allah, o da nereden çıktı?.." "Allah Allah, o da nereden çıktı?.."

Millet bilmiyor; hem kadınlar hem erkekler evliliğin ne kadar kutsal, Millet bilmiyor; hem kadınlar hem erkekler evliliğin ne kadar kutsal, sevaplı bir iş olduğunu bilmiyor. sevaplı bir iş olduğunu bilmiyor. Kadın vazifelerini bilmiyor, koca vazifelerini bilmiyor.Kadın vazifelerini bilmiyor, koca vazifelerini bilmiyor. Birbirine karşı saygı ve sevgi bağlarından haberleri yok. Birbirine karşı saygı ve sevgi bağlarından haberleri yok. Töresel olarak bir evleniyorlar; "Anam istedi, babam istedi..." ondan sonra bir ihtilaf; Töresel olarak bir evleniyorlar; "Anam istedi, babam istedi..." ondan sonra bir ihtilaf; karşımıza geliyorlar, ayrılmaya kalkıyorlar. karşımıza geliyorlar, ayrılmaya kalkıyorlar.

Peygamber Efendimiz buyurdu ki; Peygamber Efendimiz buyurdu ki;

Ebğadu'l-halâli ila'llâh et-talak. "Allah'ın en sevmediği helal boşanmadır." Ebğadu'l-halâli ila'llâh et-talak. "Allah'ın en sevmediği helal boşanmadır."

Boşanma Allah'ın en sevmediği [helaldir.] Evet, helaldir, tamam, olabilir, zamanı gelir, Boşanma Allah'ın en sevmediği [helaldir.] Evet, helaldir, tamam, olabilir, zamanı gelir, bazı insanlar için lazım olabilir, tamamen o yolu kapatmamak lazım, gerekebilir. bazı insanlar için lazım olabilir, tamamen o yolu kapatmamak lazım, gerekebilir. Ama en sevmediği helal boşanmaktır. Boşuyorsun; karşıdaki adamın, kadının morali sıfıra iniyor. Ama en sevmediği helal boşanmaktır. Boşuyorsun; karşıdaki adamın, kadının morali sıfıra iniyor. Zavallı ondan sonra evlenir mi, evlenmez mi, çeşitli [sorunlar] çıkıyor. Zavallı ondan sonra evlenir mi, evlenmez mi, çeşitli [sorunlar] çıkıyor. Allah'ın sevmediği bir şey. Oyuncak değil, ciddi bir şey.Allah'ın sevmediği bir şey. Oyuncak değil, ciddi bir şey. Millet bunu bilmiyor. Koca, bakıyorsun boşamaya karar vermiş. Millet bunu bilmiyor.

Koca, bakıyorsun boşamaya karar vermiş.

"Niye boşuyorsun? Gel konuşalım." Utanıyor, benim yanıma gelmiyor. "Niye boşuyorsun? Gel konuşalım."

Utanıyor, benim yanıma gelmiyor.

"Hocam boşanacağız…" Ben kadınlara diyorum ki; "Hocam boşanacağız…"

Ben kadınlara diyorum ki;

"Bak, bir kadın kocasından -sebep yoksa- 'beni boşa' diye "Bak, bir kadın kocasından -sebep yoksa- 'beni boşa' diye boşanmayı isterse cennetin kokusunu bile koklayamaz!" boşanmayı isterse cennetin kokusunu bile koklayamaz!"

Neden? Sabredecek. Halbuki, cennetin kokusu 500 yıllık mesafeden duyulur. Neden?

Sabredecek. Halbuki, cennetin kokusu 500 yıllık mesafeden duyulur.

Kadın bir yerden kazanıyor, maaşı var, beş tane çocuğu var, Kadın bir yerden kazanıyor, maaşı var, beş tane çocuğu var, "İlle boşanacağım!" diye tutturmuş. "İlle boşanacağım!" diye tutturmuş.

Aileyi tanıyorum; "Boşanma!" [diyorum.] "İlle boşanacağım!" Aileyi tanıyorum;

"Boşanma!" [diyorum.]

"İlle boşanacağım!"

Hadisi söylüyorum; hiç kulağına girmiyor. Para kazanıyor ya, tamam.Hadisi söylüyorum; hiç kulağına girmiyor. Para kazanıyor ya, tamam. Hürriyetini elde edecek, koca kahrı çekmeyecek. Hürriyetini elde edecek, koca kahrı çekmeyecek.

Tabii o onun yanlışlığı... Koca da evde durumu koca kahrı hâline getirmeyecek. Tabii o onun yanlışlığı... Koca da evde durumu koca kahrı hâline getirmeyecek. O da hanımı idare edecek. Hocamız'ın bir sözü vardı; O da hanımı idare edecek.

Hocamız'ın bir sözü vardı;

"Bir kadını idare edemeyen adama ben erkek mi derim?" derdi. "Bir kadını idare edemeyen adama ben erkek mi derim?" derdi.

Yumuşak bir insandı ama bazen böyle çıkışlı sözleri de vardı. Yumuşak bir insandı ama bazen böyle çıkışlı sözleri de vardı.

Demek ki zekasını kullanacak; hediye verecek, gönlünü alacak sözler söyleyecek, Demek ki zekasını kullanacak; hediye verecek, gönlünü alacak sözler söyleyecek, ihtiyaçlarını düşünecek.ihtiyaçlarını düşünecek. "Zavallıdır. Bu bana Allah'ın emanetidir. Çocuklarımın anasıdır."Zavallıdır. Bu bana Allah'ın emanetidir. Çocuklarımın anasıdır. Birbirimize birçok hukukumuz geçti. Ben ona hakkımı helal etmesem,Birbirimize birçok hukukumuz geçti. Ben ona hakkımı helal etmesem, o bana hakkını helal etmese ikimiz de mahvoluruz." diyecek. o bana hakkını helal etmese ikimiz de mahvoluruz." diyecek. Evliliğin kutsiyetini bilecek de ona göre hareket edecek. Evliliğin kutsiyetini bilecek de ona göre hareket edecek.

Bilmiyorlar. Müslümanlar da bilmiyor. Türkiye'de boşanmalar çok artmış;Bilmiyorlar. Müslümanlar da bilmiyor. Türkiye'de boşanmalar çok artmış; bir hayli, bir sürü boşanma... bir hayli, bir sürü boşanma...

Neden? Evliliğin kutsiyetini bilmiyorlar, usûlünü de bilmiyorlar, onun için. Neden?

Evliliğin kutsiyetini bilmiyorlar, usûlünü de bilmiyorlar, onun için.
Günah üzerine kuruyorlar; düğünde içki, dans, günah, açıklık saçıklık, haram, menhiyat... Günah üzerine kuruyorlar; düğünde içki, dans, günah, açıklık saçıklık, haram, menhiyat... Ondan sonra o hânede saadet olmuyor. Ondan sonra o hânede saadet olmuyor. Çamur üzerine duvar örülürse o duvar sağlam durur mu? Çamur üzerine duvar örülürse o duvar sağlam durur mu?

Durmaz, yıkılır gider. Günah üzerine kurulduğundan bereketi olmuyor. Durmaz, yıkılır gider. Günah üzerine kurulduğundan bereketi olmuyor.

Allah her işimizi güzel yapmayı nasip etsin. Aile çok önemlidir. Allah her işimizi güzel yapmayı nasip etsin.

Aile çok önemlidir.

Aile cemiyetin temel taşıdır, çocuklarımızın yetişme yeridir. Aile cemiyetin temel taşıdır, çocuklarımızın yetişme yeridir. O bakımdan, ailelerimize sahip olalım. Ailemizin sorumluluğu bizlerin üzerinedir. O bakımdan, ailelerimize sahip olalım. Ailemizin sorumluluğu bizlerin üzerinedir. Ailenin Allah'ın rızasına uygun yönetilmesiyle mükellefiz. Onları günahlara düşürmemekle,Ailenin Allah'ın rızasına uygun yönetilmesiyle mükellefiz. Onları günahlara düşürmemekle, korumakla, onlara Allah'ın emirlerini öğretmekle vazifeliyiz.korumakla, onlara Allah'ın emirlerini öğretmekle vazifeliyiz. O bakımdan, aman aile içinde çok dikkatli olalım.O bakımdan, aman aile içinde çok dikkatli olalım. Allah'ın rızasını kazanmaya gayret edelim.Allah'ın rızasını kazanmaya gayret edelim. İki cihanımız hoş olsun, bahtiyar olsun. Fâtiha-i şerîfe mea'l-Besmele. İki cihanımız hoş olsun, bahtiyar olsun.

Fâtiha-i şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2