Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Tasavvuf ve Nakşibendilik Geleneği: Mehmed Zahid Kotku Örneği

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

1 Cemâziye'l-Âhir 1416 / 25.10.1995

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, yurt içinde ve yurt dışında verdiği konferanslar, açılış ve kapanış konuşmalarından oluşmaktadır.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in yolunu insanlara anlatmaya çalışan hocamızın muhtelif yerlerde/ülkelerde yapmış oldukları konuşmalardan oluşmaktadır. Konuşmalarda genellikle önce İslâm’ın hak ve gerçek olduğu, büyüklüğü ortaya konuluyor ve İslâm’ın prensipleri hakkında genel bilgiler veriliyor. Geçmiş ümmetlerin kitaplarında Peygamber Efendimiz’le ilgili haberler olduğu ifade ediliyor. Sonra Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in ahlâkı ve bazı güzel ahlâklar anlatılıyor. Peygamber Efendimiz’e en güzel şekilde uymanın yolu olan, ihsân yolu olan tasavvuf üzerinde duruluyor. Nefsi terbiye etmek, güzel ahlâk sahibi olmak için neler yapmak gerektiği anlatılıyor. Zikir ve zikrin usûlü hakkında bilgiler veriliyor. En son bölümde ise, tebliğ ve irşad çalışmalarının önemi üzerinde duruluyor, herkesin İslâm’a hizmet etmesi gerektiği vurgulanıyor.

COŞAN, muhtelif sempozyum ve anma programlarında pek çok muhterem zat hakkında konuşmalar yapmıştır. Hakkında konuşma yaptığı kimseler arasında Hz. Ali (r.a.), Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), İmâm-ı Âzam, Ahmed-i Yesevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre vardır.

Hatırasına sempozyum ve çeşitli programlar tertip ettirdiği şahsiyetler arasında Ahmed-i Yesevî, Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî, Zâhid-i Kevserî, Çırpılarlı Ali Efendi, Necip Fazıl Kısakürek ve Ali Yakup Cenkçiler bulunmaktadır. Keza Mehmed Zahid Efendi, hocası Necati Lugal, Ali Yakup Cenkçiler ve Muammer Dolmacı hakkında da bağımsız yazılar kaleme almıştır.

Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.) Hazretleri ve Anadolu Nakşi-Halidi Kolu, Mehmed Zahid Kotku (k.s.) Terceme-i Hali ve Kişiliği, İslam Tasavvufu | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Tasavvuf ve Nakşibendilik Geleneği: Mehmed Zahid Kotku Örneği

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

1 Cemâziye'l-Âhir 1416 / 25.10.1995

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, yurt içinde ve yurt dışında verdiği konferanslar, açılış ve kapanış konuşmalarından oluşmaktadır.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in yolunu insanlara anlatmaya çalışan hocamızın muhtelif yerlerde/ülkelerde yapmış oldukları konuşmalardan oluşmaktadır. Konuşmalarda genellikle önce İslâm’ın hak ve gerçek olduğu, büyüklüğü ortaya konuluyor ve İslâm’ın prensipleri hakkında genel bilgiler veriliyor. Geçmiş ümmetlerin kitaplarında Peygamber Efendimiz’le ilgili haberler olduğu ifade ediliyor. Sonra Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in ahlâkı ve bazı güzel ahlâklar anlatılıyor. Peygamber Efendimiz’e en güzel şekilde uymanın yolu olan, ihsân yolu olan tasavvuf üzerinde duruluyor. Nefsi terbiye etmek, güzel ahlâk sahibi olmak için neler yapmak gerektiği anlatılıyor. Zikir ve zikrin usûlü hakkında bilgiler veriliyor. En son bölümde ise, tebliğ ve irşad çalışmalarının önemi üzerinde duruluyor, herkesin İslâm’a hizmet etmesi gerektiği vurgulanıyor.

COŞAN, muhtelif sempozyum ve anma programlarında pek çok muhterem zat hakkında konuşmalar yapmıştır. Hakkında konuşma yaptığı kimseler arasında Hz. Ali (r.a.), Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), İmâm-ı Âzam, Ahmed-i Yesevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre vardır.

Hatırasına sempozyum ve çeşitli programlar tertip ettirdiği şahsiyetler arasında Ahmed-i Yesevî, Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî, Zâhid-i Kevserî, Çırpılarlı Ali Efendi, Necip Fazıl Kısakürek ve Ali Yakup Cenkçiler bulunmaktadır. Keza Mehmed Zahid Efendi, hocası Necati Lugal, Ali Yakup Cenkçiler ve Muammer Dolmacı hakkında da bağımsız yazılar kaleme almıştır.

Mevlana Halid-i Bağdadi (k.s.) Hazretleri ve Anadolu Nakşi-Halidi Kolu, Mehmed Zahid Kotku (k.s.) Terceme-i Hali ve Kişiliği, İslam Tasavvufu | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdü lillâhi rabbil âlemîn...Elhamdü lillâhi rabbil âlemîn... Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh...Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh... Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih... Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih...

Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn...

Konumuz, "es-Seyyid eş-Şeyh Muhammed Zahid Kotku el-Bursevî ve İslâm'da Tasavvuf" diye tespit edilmiş.Konumuz, "es-Seyyid eş-Şeyh Muhammed Zahid Kotku el-Bursevî ve İslâm'da Tasavvuf" diye tespit edilmiş. Gerçek bir sûfî olarak yaşamış, bizler tarafından görülmüş bir kimse olarak,Gerçek bir sûfî olarak yaşamış, bizler tarafından görülmüş bir kimse olarak, -etrafında bulunduk, hayatını müşahede etme imkânını bulduk- bir numune insan anlatılmış oluyor.-etrafında bulunduk, hayatını müşahede etme imkânını bulduk- bir numune insan anlatılmış oluyor. Böylece tasavvuf sadece nazarî bir bilgi olmaktan çıkıp pratik uygulaması olan, elle tutulur, somut bir örnekle anlatılmış oluyor. Böylece tasavvuf sadece nazarî bir bilgi olmaktan çıkıp pratik uygulaması olan, elle tutulur, somut bir örnekle anlatılmış oluyor.

Örnekle anlatım, pedagojik bakımdan uygundur, güzeldir, anlaşılması da daha kolaydır.Örnekle anlatım, pedagojik bakımdan uygundur, güzeldir, anlaşılması da daha kolaydır. O bakımdan uygun olmuş. O bakımdan uygun olmuş.

Mehmed Zahid Kotku Hocamız, Türkiye'de ve Almanya'da çok geniş bir şekilde tanınmış bir insandır.Mehmed Zahid Kotku Hocamız, Türkiye'de ve Almanya'da çok geniş bir şekilde tanınmış bir insandır. Hakkında konferans verilebilecek bir kimsedir.Hakkında konferans verilebilecek bir kimsedir. Türkiye'nin dinî ve siyasî hayatında çok büyük etkileri olan bir kimsedir. Çok enteresan bir şahsiyeti vardır. Türkiye'nin dinî ve siyasî hayatında çok büyük etkileri olan bir kimsedir. Çok enteresan bir şahsiyeti vardır.

Kendisi birinci planda Nakşî tarikatının Hâlid-i Bağdâdî ile Hindistan'dan Ortadoğu'ya gelmişKendisi birinci planda Nakşî tarikatının Hâlid-i Bağdâdî ile Hindistan'dan Ortadoğu'ya gelmiş Hâlidiyye kolunun İstanbul'da devam eden Gümüşhanevî şûbesindendir. Hâlidiyye kolunun İstanbul'da devam eden Gümüşhanevî şûbesindendir. Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halifelerinden, Trablusşam müftüsü olan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî hazretleri,Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin halifelerinden, Trablusşam müftüsü olan Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî hazretleri, tek bir şahıs için, Gümüşhanevî Ahmed Ziyâüddin Efendimiz için İstanbul'a gelmiş, kendisini bulmuş ve; tek bir şahıs için, Gümüşhanevî Ahmed Ziyâüddin Efendimiz için İstanbul'a gelmiş, kendisini bulmuş ve;

"Sırf seni irşat etmek için buraya vazifeli olarak gelmiş bulunuyorum!" diye onu halvete alıp, tasavvufun âdâbını, erkânını, ahlâkını, esrârını öğretmiş. "Sırf seni irşat etmek için buraya vazifeli olarak gelmiş bulunuyorum!" diye onu halvete alıp, tasavvufun âdâbını, erkânını, ahlâkını, esrârını öğretmiş.

Böylece Hindistan'dan bizzat Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin gidip Nakşî tarikatını kaynağından,Böylece Hindistan'dan bizzat Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin gidip Nakşî tarikatını kaynağından, Ahmed el-Fârûkî es-Sirhindî'nin mensup olduğu Müceddidiye şûbesinden çok mükemmel bir tarzda,Ahmed el-Fârûkî es-Sirhindî'nin mensup olduğu Müceddidiye şûbesinden çok mükemmel bir tarzda, hocası Abdullah-i Dehlevî hazretlerinin tam rızasını alarak Bağdat'a getirmiş, yerleştirmiş ve bütün Ortadoğu'ya yaymıştır.hocası Abdullah-i Dehlevî hazretlerinin tam rızasını alarak Bağdat'a getirmiş, yerleştirmiş ve bütün Ortadoğu'ya yaymıştır. Nakşî tarikatı daha sonra, böylece Gümüşhaneli hazretleriyle İstanbul'a geçmiş oluyor. Nakşî tarikatı daha sonra, böylece Gümüşhaneli hazretleriyle İstanbul'a geçmiş oluyor.

Bendeniz dört sene önce Güneydoğu Anadolu'ya gittim.Bendeniz dört sene önce Güneydoğu Anadolu'ya gittim. Urfa, Mardin, Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt, Tatvan gibi yerleri gezdim.Urfa, Mardin, Diyarbakır, Batman, Bitlis, Siirt, Tatvan gibi yerleri gezdim. Çok net olarak hatırıma geldi ve söyledim, hâlâ çok kesin olarak, net olarak aynı kanaatteyim:Çok net olarak hatırıma geldi ve söyledim, hâlâ çok kesin olarak, net olarak aynı kanaatteyim: Güneydoğu Anadolu'nun ismi bence "Nakşibendistan" olsa, "Nakşibendîler Diyarı" olsa revâdır. Güneydoğu Anadolu'nun ismi bence "Nakşibendistan" olsa, "Nakşibendîler Diyarı" olsa revâdır. Çünkü her tepede bir Nakşî şeyhinin türbesini gösterdiler.Çünkü her tepede bir Nakşî şeyhinin türbesini gösterdiler. Her yerde Nakşî-Hâlidî şubesinin mensuplarını gördüm. Her yerde Nakşî-Hâlidî şubesinin mensuplarını gördüm.

Hâlid-i Bağdâdî Efendimiz, Urfa'ya da gelmiş. Hatta torunu Urfa Ulu Camii'nin hazîresinde medfundur.Hâlid-i Bağdâdî Efendimiz, Urfa'ya da gelmiş. Hatta torunu Urfa Ulu Camii'nin hazîresinde medfundur. O diyarları bizzat gezmiş. O diyarları bizzat gezmiş. Halifeleri vasıtasıyla tarikatı oralara yaymış ve mükemmel bir şekilde yerleştirdikten sonra, İstanbul'a böylece aşılanmış... Halifeleri vasıtasıyla tarikatı oralara yaymış ve mükemmel bir şekilde yerleştirdikten sonra, İstanbul'a böylece aşılanmış...

Anadolu, Nakşî tarikatını onbeşinci yüzyıldan, Molla İlâhî'den beri bilir. Fakat bu yeni bir şevk getirmiştir. Anadolu, Nakşî tarikatını onbeşinci yüzyıldan, Molla İlâhî'den beri bilir. Fakat bu yeni bir şevk getirmiştir.

Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin Efendi hazretleri, 1311 Hicrî (1893 Milâdî) yılında vefat eden bir büyük muhaddistir.Gümüşhaneli Ahmed Ziyâüddin Efendi hazretleri, 1311 Hicrî (1893 Milâdî) yılında vefat eden bir büyük muhaddistir. Terceme-i hâl kitaplarına, biyografi kitaplarına "büyük bir fakih ve muhaddis" olarak geçmiştir.Terceme-i hâl kitaplarına, biyografi kitaplarına "büyük bir fakih ve muhaddis" olarak geçmiştir. Ulûm-u şer'iyyede çok sağlam bilgilere sahip bir kimsedir. Ulûm-u şer'iyyede çok sağlam bilgilere sahip bir kimsedir. Tarikatın, tasavvufun şeriate tam, sağlam bir şekilde bağlı insanlar tarafından öğrenilmesi ve öğretilmesi son derece önemli bir olaydır. Tarikatın, tasavvufun şeriate tam, sağlam bir şekilde bağlı insanlar tarafından öğrenilmesi ve öğretilmesi son derece önemli bir olaydır.

İşte o koldan Gümüşhanevî hazretleri çalışmasına devam etmiştir ve 114 kadar halife yetiştirmiştir.İşte o koldan Gümüşhanevî hazretleri çalışmasına devam etmiştir ve 114 kadar halife yetiştirmiştir. Üç sene de Mısır'da kalmıştır. Üç sene de Mısır'da kalmıştır. Halifelerini Anadolu'nun her yerine, Kafkasya'ya, Mısır'a ve Ortadoğu'ya yaymıştır.Halifelerini Anadolu'nun her yerine, Kafkasya'ya, Mısır'a ve Ortadoğu'ya yaymıştır. Nakşî tarikatı onun çalışmalarıyla son derece büyük bir gelişme göstermiştir. Nakşî tarikatı onun çalışmalarıyla son derece büyük bir gelişme göstermiştir. Harplerde Devlet-i Aliyye'nin korunmasında, bu sûfî alimlerin cihada da iştirakleriyle çok büyük hizmetler meydana gelmiştir. Harplerde Devlet-i Aliyye'nin korunmasında, bu sûfî alimlerin cihada da iştirakleriyle çok büyük hizmetler meydana gelmiştir.

Ahmed Ziyâüddin Efendi hazretlerinden sonra Gümüşhanevî kolu devam etmiştir.Ahmed Ziyâüddin Efendi hazretlerinden sonra Gümüşhanevî kolu devam etmiştir. Hocamız onlardan Ömer Ziyâüddin ed-Dağıstânî hazretlerinden, İstanbul'da asker iken tarikata girip el almıştır. Hocamız onlardan Ömer Ziyâüddin ed-Dağıstânî hazretlerinden, İstanbul'da asker iken tarikata girip el almıştır. Ömer Ziyâüddin hazretlerini de bu konularla ilgilenen herkes tanıyabilir. Ömer Ziyâüddin hazretlerini de bu konularla ilgilenen herkes tanıyabilir. Çünkü kendisi hem Kur'ân-ı Kerîm hafızı, hem de Buhârî-i Şerîf hafızı idi.Çünkü kendisi hem Kur'ân-ı Kerîm hafızı, hem de Buhârî-i Şerîf hafızı idi. Buhârî-i Şerîf'i ezbere bilen müstesna insanlardandır.Buhârî-i Şerîf'i ezbere bilen müstesna insanlardandır. Kur'ân-ı Kerîm'i altı saatte başından sonuna hatmettiği rivayet edilir. Kur'ân-ı Kerîm'i altı saatte başından sonuna hatmettiği rivayet edilir.

Çok kıymetli eserler bırakmıştır. Buhârî'nin hulâsasını, Zübdetü'l-Buhârî isimli eseri bırakmıştır. Çok kıymetli eserler bırakmıştır. Buhârî'nin hulâsasını, Zübdetü'l-Buhârî isimli eseri bırakmıştır.

Hocamız'ın asıl şeyhi Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî hazretleridir.Hocamız'ın asıl şeyhi Ömer Ziyâüddîn-i Dağıstânî hazretleridir. Hocamız da zaten Dağıstan'dan gelme bir "seyyid" ailesindendir. Hocamız da zaten Dağıstan'dan gelme bir "seyyid" ailesindendir. Dağıstan'ın Nuha, bugünkü Şeki isimli şehrindendir. Bu şehir bugün Azerbaycan'da bulunuyor. Dağıstan'ın Nuha, bugünkü Şeki isimli şehrindendir. Bu şehir bugün Azerbaycan'da bulunuyor. Dağıstan'ın muhteşem dağlarının yamacında, Bursa gibi yeşillik, ipekçilik yapılan bir şehir imiş. Dağıstan'ın muhteşem dağlarının yamacında, Bursa gibi yeşillik, ipekçilik yapılan bir şehir imiş. Ben Şeki'yi gidip göremedim. Dedesi oradan gelmiştir ve Bursa'ya yerleşmişlerdir.Ben Şeki'yi gidip göremedim. Dedesi oradan gelmiştir ve Bursa'ya yerleşmişlerdir. Onun için, Hocamız da Muhammed Zahid-i Bursevî diye tanınıyor. Onun için, Hocamız da Muhammed Zahid-i Bursevî diye tanınıyor.

Hocamız 1315 Hicrî-Kamerî yılında (1897 Milâdî) doğmuştur.Hocamız 1315 Hicrî-Kamerî yılında (1897 Milâdî) doğmuştur. Bursa'da tahsilini tamamlamış, Rüşdiye'ye gitmiştir.Bursa'da tahsilini tamamlamış, Rüşdiye'ye gitmiştir. Bir ara teknik bir eğitim görecekken, harpler çıkması dolayısıyla muhtelif yerlerde askerlik yapmıştır.Bir ara teknik bir eğitim görecekken, harpler çıkması dolayısıyla muhtelif yerlerde askerlik yapmıştır. Kudüs'te, Çanakkale'de bulunmuştur.Kudüs'te, Çanakkale'de bulunmuştur. Ağabeyi de aynı şekilde asker imiş. Ağabeyini çok severdi; ondan bahsederken çok duygulanırdı. Ağabeyi de aynı şekilde asker imiş. Ağabeyini çok severdi; ondan bahsederken çok duygulanırdı.

Hocamız tarikatteki eğitimini, tasavvufî eğitimini Abdülaziz Efendi ve Hasib Efendi ile beraberHocamız tarikatteki eğitimini, tasavvufî eğitimini Abdülaziz Efendi ve Hasib Efendi ile beraber Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi hazretlerinde tamamlamış ve icazeti ondan almıştır. Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi hazretlerinde tamamlamış ve icazeti ondan almıştır.

Abdülaziz Hocaefendi Râmûzü'l-ehâdîs'in mütercimidir.Abdülaziz Hocaefendi Râmûzü'l-ehâdîs'in mütercimidir. Müridânı tarafından hakkında bir kitap yazılmıştır. Müridânı tarafından hakkında bir kitap yazılmıştır. Hasib Efendi ondan önce, Abdülaziz Efendi onun arkasından postnişîn olmuştur. Hasib Efendi ondan önce, Abdülaziz Efendi onun arkasından postnişîn olmuştur. Onların arkasından da Hocamız, 1952 yılı Aralığında makâma geçmiştir, postnişîn olmuştur. Onların arkasından da Hocamız, 1952 yılı Aralığında makâma geçmiştir, postnişîn olmuştur.

İlk önce bulvar üzerinde bir camide vazife gördü.İlk önce bulvar üzerinde bir camide vazife gördü. Bendeniz de o zaman bir ortaokul talebesi olarak konuşmalarını dinlemeye giderdim. Bendeniz de o zaman bir ortaokul talebesi olarak konuşmalarını dinlemeye giderdim. O cami Ümmügülsüm Camii idi. 1958 tarihinde, vazifesi İskenderpaşa Camii'ne nakloldu.O cami Ümmügülsüm Camii idi. 1958 tarihinde, vazifesi İskenderpaşa Camii'ne nakloldu. Çünkü bulvarın genişlemesi dolayısıyla Ümmügülsüm Camii yıkılacak gibi sözler, rivayetler vardı. Çünkü bulvarın genişlemesi dolayısıyla Ümmügülsüm Camii yıkılacak gibi sözler, rivayetler vardı. Nakloldu, fakat o cami de yıkılmadı, öyle kaldı. Hocamız'ın dervişânı ve tekkesi "İskenderpaşa Tekkesi" olarak tanındı. O şekilde şöhret buldu. Nakloldu, fakat o cami de yıkılmadı, öyle kaldı. Hocamız'ın dervişânı ve tekkesi "İskenderpaşa Tekkesi" olarak tanındı. O şekilde şöhret buldu.

Hocamız'ın yetiştirdiği, halvet çıkartıp icazet verdiği pek çok halifesi vardır.Hocamız'ın yetiştirdiği, halvet çıkartıp icazet verdiği pek çok halifesi vardır. Kendisi bunları bir deftere işlemiştir. O defterler bendenizde mevcut bulunuyor. Kendisi bunları bir deftere işlemiştir. O defterler bendenizde mevcut bulunuyor.

Bizim geleneksel Nakşî an'anesine uygun olarak, müslümanların her şeyiyle ilgilenmiştir. Bizim geleneksel Nakşî an'anesine uygun olarak, müslümanların her şeyiyle ilgilenmiştir.

Mesela, Türkiye'nin en büyük motor fabrikası olan Gümüş Motor Fabrikası'nı kuran, kurduran odur.Mesela, Türkiye'nin en büyük motor fabrikası olan Gümüş Motor Fabrikası'nı kuran, kurduran odur. Konuşmalarında bendeniz de bulundum.Konuşmalarında bendeniz de bulundum. Nasıl kurulsun, nereden kurulsun tarzındaki müzakereler hep onun huzurunda olmuştur. Nasıl kurulsun, nereden kurulsun tarzındaki müzakereler hep onun huzurunda olmuştur. Bir şeyh efendi için, Türkiye için son derece gerekli böyle bir fabrikayı kurdurmak, önemli bir olaydır. Enteresan yönlerinden birisidir. Bir şeyh efendi için, Türkiye için son derece gerekli böyle bir fabrikayı kurdurmak, önemli bir olaydır. Enteresan yönlerinden birisidir.

Politika konusunda da çalışmaları olmuştur, irşadı olmuştur.Politika konusunda da çalışmaları olmuştur, irşadı olmuştur. Herhangi bir şahsa doğrudan doğruya bend olmadan bütün politikacılarla ilgilenmiştir. Herhangi bir şahsa doğrudan doğruya bend olmadan bütün politikacılarla ilgilenmiştir. Aşağı yukarı hepsinin kendisini ziyaret ettiğini biliyoruz.Aşağı yukarı hepsinin kendisini ziyaret ettiğini biliyoruz. Muhtelif partilerden, meşreplerden pek çok kimseler var... Muhtelif partilerden, meşreplerden pek çok kimseler var... Onların hepsine hakkı söylemek istemiştir. İstanbul'da pek çok meşrepten insanı etrafında toplamıştır. Onların hepsine hakkı söylemek istemiştir. İstanbul'da pek çok meşrepten insanı etrafında toplamıştır.

Hocamız'ın yanından hiç ayrılmayan, Hocamız'ı her zaman evine davet eden, evinde günlerce misafir etmekten zevk duyan bazı insanlar vardı.Hocamız'ın yanından hiç ayrılmayan, Hocamız'ı her zaman evine davet eden, evinde günlerce misafir etmekten zevk duyan bazı insanlar vardı. Ben onları bizim ihvandan sanıyordum. Halbuki başka bir şeyhin mensuplarıymış.Ben onları bizim ihvandan sanıyordum. Halbuki başka bir şeyhin mensuplarıymış. Sonradan hasta olduğunda, ziyaretine gidince sorup öğrendiğimde hayret etmişimdir. Sonradan hasta olduğunda, ziyaretine gidince sorup öğrendiğimde hayret etmişimdir. Hocamız'ın böyle bir özelliği vardı. Her meşrepten, her cinsten insanı kendisine bağlayan bir güzel, geniş dairesi vardı.Hocamız'ın böyle bir özelliği vardı. Her meşrepten, her cinsten insanı kendisine bağlayan bir güzel, geniş dairesi vardı. Herkesi kucaklayan bir sevgi anlayışı vardı. Herhangi bir ayırımcı durumu yoktu. Herkesi kucaklayan bir sevgi anlayışı vardı. Herhangi bir ayırımcı durumu yoktu.

Kendisi çok yakışıklı, çok güzel bir "hocaefendi" idi. Bunu ben söylemiyorum.Kendisi çok yakışıklı, çok güzel bir "hocaefendi" idi. Bunu ben söylemiyorum. Ankara'daki ev sahibim söylemiştir. Hocamız bizi Ankara'da ziyarete geldi. Ankara'daki ev sahibim söylemiştir. Hocamız bizi Ankara'da ziyarete geldi. Ankara İlâhiyat Fakültesi'nde asistandım. Ev sahibi de Çubuklu bir hacı amca...Ankara İlâhiyat Fakültesi'nde asistandım. Ev sahibi de Çubuklu bir hacı amca... Ümmî, tahsilli bir insan değil... Hanımı da Anadolu hanımı... Ümmî, tahsilli bir insan değil... Hanımı da Anadolu hanımı... Bahçede beni gördü, "Kim o sizin eve gelen güzel adam?" diye sordu. Bahçede beni gördü, "Kim o sizin eve gelen güzel adam?" diye sordu. Hocamız'ın sıradan bir kimse üzerindeki ilk etkisi bu idi. Hocamız'ın sıradan bir kimse üzerindeki ilk etkisi bu idi.

Yakışıklı, çok güzel, çok sevimli, çok sempatik bir insandı.Yakışıklı, çok güzel, çok sevimli, çok sempatik bir insandı. Anadolu'da muhtelif yerlere seyahatlerimiz olurdu. Anadolu'da muhtelif yerlere seyahatlerimiz olurdu. O seyahatlerimizde de, gören dururdu, yanıma gelirdi, "Bu zât-ı muhterem kim?" diye sorardı.O seyahatlerimizde de, gören dururdu, yanıma gelirdi, "Bu zât-ı muhterem kim?" diye sorardı. Herkesi kendisine cezbeden, ilgi çeken, çok hoş, güzel bir hâli vardı. Herkesi kendisine cezbeden, ilgi çeken, çok hoş, güzel bir hâli vardı.

Uzunca boylu, şişmanca bir kimse idi. Şişmanlığını kendisi şöyle anlatırdı: Uzunca boylu, şişmanca bir kimse idi. Şişmanlığını kendisi şöyle anlatırdı:

"Ben öksüz büyüdüğüm için evde yemek filan olmazdı."Ben öksüz büyüdüğüm için evde yemek filan olmazdı. Kümese girer bir kaç tane yumurtayı kırıp içerdim. Onlar beni böyle şişmanlattı." Kümese girer bir kaç tane yumurtayı kırıp içerdim. Onlar beni böyle şişmanlattı."

Yoksa, dervişliğinin başında son derece zayıf bir kimse imiş. Yoksa, dervişliğinin başında son derece zayıf bir kimse imiş.

Şeyh Ömer Ziyâüddin Efendi'nin profesör olan oğlu anlatıyor: Şeyh Ömer Ziyâüddin Efendi'nin profesör olan oğlu anlatıyor:

"Tekkenin aşçısı, bu Bursalı Mehmed'e -dal gibi zayıf olduğundan- çok acırdı."Tekkenin aşçısı, bu Bursalı Mehmed'e -dal gibi zayıf olduğundan- çok acırdı. Pilav tepsisinin bir köşesine etleri saklardı.Pilav tepsisinin bir köşesine etleri saklardı. Tepsiyi getirip o zayıf, nahif Bursalı Mehmed'in önüne et kısmı gelecek şekilde koyardı." diyor. Tepsiyi getirip o zayıf, nahif Bursalı Mehmed'in önüne et kısmı gelecek şekilde koyardı." diyor.

Fakat Hocamız bir iki kaşıkta meseleyi anlayınca, çevirir, başkalarına ikram edermiş.Fakat Hocamız bir iki kaşıkta meseleyi anlayınca, çevirir, başkalarına ikram edermiş. Aşçı da ona uzaktan, "Kime niyet, kime kısmet... Aşçı da ona uzaktan, "Kime niyet, kime kısmet... Verdiğim şeyler yine başkası tarafından yeniliyor." diye kızarmış. Verdiğim şeyler yine başkası tarafından yeniliyor." diye kızarmış.

İlk başta zayıfmış. Hatta halvetten çıktığı zaman, o sarı benziyle ölecek diye tahmin etmişler. İlk başta zayıfmış. Hatta halvetten çıktığı zaman, o sarı benziyle ölecek diye tahmin etmişler.

Çok sevgi ve saygı uyandıran bir hâli vardı. Hafızası müthiş kuvvetli idi.Çok sevgi ve saygı uyandıran bir hâli vardı. Hafızası müthiş kuvvetli idi. Kendisi hafızdı. Hafızasının kuvvetine hayret ederdim. Kendisi hafızdı. Hafızasının kuvvetine hayret ederdim.

Ankara'ya geldiği zaman cuma namazına gittik, Etlik'te bir camide cuma namazı kıldık.Ankara'ya geldiği zaman cuma namazına gittik, Etlik'te bir camide cuma namazı kıldık. Akşamleyin Tandoğan Meydanı'nda bir arkadaşın evinde yatsıdan sonra oturduk. Hocamız; Akşamleyin Tandoğan Meydanı'nda bir arkadaşın evinde yatsıdan sonra oturduk. Hocamız;

"Cuma hutbesinde hoca ne söyledi?" diye sordu. "Cuma hutbesinde hoca ne söyledi?" diye sordu.

Hepimiz Hocamız'la beraber cuma namazı kılmaya gitmiştik. Hiçbirimiz hatırlayamadık.Hepimiz Hocamız'la beraber cuma namazı kılmaya gitmiştik. Hiçbirimiz hatırlayamadık. Hoca bir şeyler söylemişti ama hatırımızda kalmamış. O bir cümle söyledi, ötekisi yarım cümle söyledi.Hoca bir şeyler söylemişti ama hatırımızda kalmamış. O bir cümle söyledi, ötekisi yarım cümle söyledi. Cuma hutbesini anlatamadık. Hocamız bir başladı, başından sonuna kadar teyp gibi, gayet güzel anlattı. Cuma hutbesini anlatamadık. Hocamız bir başladı, başından sonuna kadar teyp gibi, gayet güzel anlattı.

Hutbeleri son derece celâlli olurdu. Hutbeleri son derece celâlli olurdu.

"Bu kadar halim selim, bu kadar sevimli, bu kadar sempatik, bu kadar tatlı bir insan"Bu kadar halim selim, bu kadar sevimli, bu kadar sempatik, bu kadar tatlı bir insan minberde niçin böyle aslan gibi, kaplan gibi kükrüyor, niye bu kadar sert oluyor?" diye hayret ederdim. minberde niçin böyle aslan gibi, kaplan gibi kükrüyor, niye bu kadar sert oluyor?" diye hayret ederdim. Sonradan hadîs-i şerîfleri okuyunca öğrendim; Peygamber Efendimiz hazretleri de minberde öyle celâlli imiş. Sonradan hadîs-i şerîfleri okuyunca öğrendim; Peygamber Efendimiz hazretleri de minberde öyle celâlli imiş.

Çok nefis hutbeleri olurdu ve kâğıt kullanmazdı.Çok nefis hutbeleri olurdu ve kâğıt kullanmazdı. Âyetleri, hadisleri, vaaz vereceği şeyleri kendisi ezberinde tutup söylerdi.Âyetleri, hadisleri, vaaz vereceği şeyleri kendisi ezberinde tutup söylerdi. Kâğıt kullanarak, okuyarak hutbe îrâd etmezdi. Son derece muhteşem hutbeleri olurdu. Kâğıt kullanarak, okuyarak hutbe îrâd etmezdi. Son derece muhteşem hutbeleri olurdu.

Ali Rıza Sağman diye İmam-Hatip Okulu'nda hocalık yapmış meşhur bir hoca var.Ali Rıza Sağman diye İmam-Hatip Okulu'nda hocalık yapmış meşhur bir hoca var. Birisine Hocamız'ı anlatırken; "Bilhassa hutbeleri tüyler ürpertici idi." diyor. Birisine Hocamız'ı anlatırken; "Bilhassa hutbeleri tüyler ürpertici idi." diyor.

Kendisi fevkalâde mütevâzi bir insandı. Kendisine bir tavır, edâ, bir poz, bir makam vermezdi.Kendisi fevkalâde mütevâzi bir insandı. Kendisine bir tavır, edâ, bir poz, bir makam vermezdi. Çok yumuşak bir tarzda, "Ben âciz kardeşiniz..." diye hitap ederdi. Çok yumuşak bir tarzda, "Ben âciz kardeşiniz..." diye hitap ederdi.

Arkadaşların birisine hitabı neyse, aynen onu kullanırdı. Arkadaşların birisine hitabı neyse, aynen onu kullanırdı.

Mesela arkadaşlar bir üniversite hocasına "Osman Abi!" diyorsa, o da, "Osman Abi!" derdi.Mesela arkadaşlar bir üniversite hocasına "Osman Abi!" diyorsa, o da, "Osman Abi!" derdi. Halbuki Osman, onun çocuğu yaşında ama "Osman Abi!" derdi. Halbuki Osman, onun çocuğu yaşında ama "Osman Abi!" derdi. Halkın verdiği ünvanı kullanırdı. Fakat şurası çok kesin: Her günü, her sözü keramet idi.Halkın verdiği ünvanı kullanırdı. Fakat şurası çok kesin: Her günü, her sözü keramet idi. Kerametleri zahir ve bâhir, şeksiz süphesiz bir hakiki velî idi. Kerametleri zahir ve bâhir, şeksiz süphesiz bir hakiki velî idi.

Birisini ele almak istedi mi, onu mutlaka adam ederdi. Bir zengin amcayı hatırlıyorum.Birisini ele almak istedi mi, onu mutlaka adam ederdi. Bir zengin amcayı hatırlıyorum. Çok negatif bir amca idi. Bana kalsa, selâm bile vermezdim.Çok negatif bir amca idi. Bana kalsa, selâm bile vermezdim. Bizim sağcı kesim nelere inanıyorsa, o da tamamen zıddı olan şeylere inanıyordu. Bizim sağcı kesim nelere inanıyorsa, o da tamamen zıddı olan şeylere inanıyordu. Biz ne söylesek, bizim karşımıza çıkıyor, bizimle münakaşa ediyordu.Biz ne söylesek, bizim karşımıza çıkıyor, bizimle münakaşa ediyordu. Değer hükümleri, her şeyi bize göre farklı bir insan...Değer hükümleri, her şeyi bize göre farklı bir insan... Hocamız onu ele aldı, öyle mükemmel bir mü'min hâline getirdi ki ben hayret ederim. Sırf ona ders verdi. Hocamız onu ele aldı, öyle mükemmel bir mü'min hâline getirdi ki ben hayret ederim. Sırf ona ders verdi. Oturdu bir kişiye ders verdi. Onu çok faydalı bir insan eyledi. Oturdu bir kişiye ders verdi. Onu çok faydalı bir insan eyledi.

Birisini ele aldı mı bırakmazdı. Ankara'da Hocamızın aleyhinde bir şahıs vardı.Birisini ele aldı mı bırakmazdı. Ankara'da Hocamızın aleyhinde bir şahıs vardı. Eski hukukumuz olan bir kimse, ihvanımızın hukuku olan bir kimse... Ankara'ya geldi; Eski hukukumuz olan bir kimse, ihvanımızın hukuku olan bir kimse... Ankara'ya geldi;

"Ona gidelim!" dedi. Ben de yanına yanaştım; "Ona gidelim!" dedi. Ben de yanına yanaştım;

"Babacığım, bu şahıs sizin aleyhinizde ileri geri konuşuyor..." dedim. Hassaten onun yanına gitti. "Babacığım, bu şahıs sizin aleyhinizde ileri geri konuşuyor..." dedim. Hassaten onun yanına gitti.

"O benim aleyhimde konuşuyormuş." demedi."O benim aleyhimde konuşuyormuş." demedi. Evine gitti ve onun üzerinde çalıştı. Sonunda o şahsın nasıl dönüp değişip, Hocamız'a bağlandığını ben biliyorum. Evine gitti ve onun üzerinde çalıştı. Sonunda o şahsın nasıl dönüp değişip, Hocamız'a bağlandığını ben biliyorum.

Son derece vefâlı bir kimse idi. İhvanı ve ihvanın özel meselelerini çok iyi takip ederdi. Son derece vefâlı bir kimse idi. İhvanı ve ihvanın özel meselelerini çok iyi takip ederdi.

Maraş'ta bir olay olmuşsa, bana İstanbul'dan telefon ederdi. Maraş'ta bir olay olmuşsa, bana İstanbul'dan telefon ederdi.

"Es'ad git Maraş'a!.. Filanca kimse vefat etmiş, başsağlığı dileyiver." derdi. "Es'ad git Maraş'a!.. Filanca kimse vefat etmiş, başsağlığı dileyiver." derdi.

Müslümanların kardeşliğinin icabı neyse, onu çok güzel yapardı. O takibine, o vefâsına çok hayret ederdim. Müslümanların kardeşliğinin icabı neyse, onu çok güzel yapardı. O takibine, o vefâsına çok hayret ederdim.

Evde latifeci bir insandı.Evde latifeci bir insandı. Hadîs-i şerîflerden Peygamber Efendimiz'in de evde hanımlarıyla, çoluk çocuğu ile latifeci olduğunu biliyoruz. Hadîs-i şerîflerden Peygamber Efendimiz'in de evde hanımlarıyla, çoluk çocuğu ile latifeci olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla o hâli de tam sünnet-i seniyeye uygundu. Dolayısıyla o hâli de tam sünnet-i seniyeye uygundu.

Çok cömert bir insandı.Çok cömert bir insandı. Verdiği zaman verdiği miktarlara, "Bu kadar da bol verilir mi?" diye içimden itiraz ederdim; öyle bol verirdi.Verdiği zaman verdiği miktarlara, "Bu kadar da bol verilir mi?" diye içimden itiraz ederdim; öyle bol verirdi. Verdiği zaman çok fazla verirdi. Verdi mi ihyâ ederdi.Verdiği zaman çok fazla verirdi. Verdi mi ihyâ ederdi. Peygamber Efendimiz'in de öyle olduğunu biliyoruz. Peygamber Efendimiz'in de öyle olduğunu biliyoruz.

Sofrasında ekseriyetle misafir olurdu. Misafirsiz yemek yemezdi.Sofrasında ekseriyetle misafir olurdu. Misafirsiz yemek yemezdi. Camide, gelen kimselere bakar, sonra arkadaşlara işaret eder, "Filancayı, filancayı içeri çağır!" derdi. Yemek yedirirdi. Camide, gelen kimselere bakar, sonra arkadaşlara işaret eder, "Filancayı, filancayı içeri çağır!" derdi. Yemek yedirirdi.

Biz de daha kendisiyle bir damatlık alakamız yokken, çok defalar sofrasında yemek yemişizdir.Biz de daha kendisiyle bir damatlık alakamız yokken, çok defalar sofrasında yemek yemişizdir. Ben utanırdım, gitmek istemezdim ama hasseten beni içeriye çağırttırırdı. Ben utanırdım, gitmek istemezdim ama hasseten beni içeriye çağırttırırdı.

Böyle sofrası misafirliydi. Bu da Hz. İbrahim'in âdetidir.Böyle sofrası misafirliydi. Bu da Hz. İbrahim'in âdetidir. İbrahim aleyhisselam hiç misafirsiz yemek yemezmiş; onun âdetini devam ettirirdi. İbrahim aleyhisselam hiç misafirsiz yemek yemezmiş; onun âdetini devam ettirirdi.

Gece ve sabah ibadetlerine çok riayet ederdi. Geceleyin seher vaktinde mutlaka uyanıktı.Gece ve sabah ibadetlerine çok riayet ederdi. Geceleyin seher vaktinde mutlaka uyanıktı. Ayrıca, sabah namazından sonra işrak vaktine kadar camide bulunma sünnetini de, ben Hocam'dan öğrendim.Ayrıca, sabah namazından sonra işrak vaktine kadar camide bulunma sünnetini de, ben Hocam'dan öğrendim. O zamana kadar başkasında görmemiştim. O zamana kadar başkasında görmemiştim.

Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz'in âdetiydi, severdi. Kendisi sabah namazından sonra camide otururdu.Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz'in âdetiydi, severdi. Kendisi sabah namazından sonra camide otururdu. Peygamber Efendimiz eğer cihad gibi, cenaze gibi, hasta ziyareti gibi mühim bir şey yoksa, camide oturmayı severdi.Peygamber Efendimiz eğer cihad gibi, cenaze gibi, hasta ziyareti gibi mühim bir şey yoksa, camide oturmayı severdi. Güneş doğup kerahat vakti çıkacak kadar zaman ilerledikten sonra işrak namazı kılardı.Güneş doğup kerahat vakti çıkacak kadar zaman ilerledikten sonra işrak namazı kılardı. Bunun çok sevap olduğunu hadîs-i şerîflerden biliyoruz. Bunun çok sevap olduğunu hadîs-i şerîflerden biliyoruz.

Bu sünneti ben Hocamız'da gördüm. Başka hiç bir camide görmemiştim.Bu sünneti ben Hocamız'da gördüm. Başka hiç bir camide görmemiştim. Sonra, Anadolu seyahatlerimde bir de Urfa Dergâh Camii'nde gördüm.Sonra, Anadolu seyahatlerimde bir de Urfa Dergâh Camii'nde gördüm. Aynen bizim okuduğumuz evrâdı okuyorlar. Tahmin ediyorum o da Hâlidiye kolunun âdeti olarak, oradan geliyor. Aynen bizim okuduğumuz evrâdı okuyorlar. Tahmin ediyorum o da Hâlidiye kolunun âdeti olarak, oradan geliyor.

Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı. Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı.

Buna bazıları itiraz ediyorlar. Evliyânın hâlini bilmeyen bir insan için ben tabii karşılıyorum.Buna bazıları itiraz ediyorlar. Evliyânın hâlini bilmeyen bir insan için ben tabii karşılıyorum. Görseydi, müşahede etseydi, anlayacaktı. Bilmediğine, cahilliğine veriyorum. Görseydi, müşahede etseydi, anlayacaktı. Bilmediğine, cahilliğine veriyorum.

İslâm'da da tasavvuf var. İslâm'dan önceki dinlerde de tasavvuf var. İslâm'da da tasavvuf var. İslâm'dan önceki dinlerde de tasavvuf var. Daha eski dinlerde buna mistisizm deniliyor. Hristiyan mistisizmi var, mistikleri var...Daha eski dinlerde buna mistisizm deniliyor. Hristiyan mistisizmi var, mistikleri var... Belki Brahmanlar, Hindular var; Hindistan'daki mistikler var... Belki Brahmanlar, Hindular var; Hindistan'daki mistikler var...

Bu çeşit mânevî hayatı yaşayan insanlar, eski ümmetlerin arasında da olmuş. Olabilir, onlar bizi ilgilendirmiyor.Bu çeşit mânevî hayatı yaşayan insanlar, eski ümmetlerin arasında da olmuş. Olabilir, onlar bizi ilgilendirmiyor. Daha önceki dinlerin itikatları, ahkâmı ve o dinlere mensup insanların yaşamları; tamam, olabilir, ayrıca dinler tarihi onu incelesin.Daha önceki dinlerin itikatları, ahkâmı ve o dinlere mensup insanların yaşamları; tamam, olabilir, ayrıca dinler tarihi onu incelesin. Ama bizim İslâm'daki tasavvuf asıl Peygamber Efendimiz'in hayatından çıkmıştır, ahvâlinden alınmıştır, sözlerinin uygulanmasından ortaya çıkmıştır. Ama bizim İslâm'daki tasavvuf asıl Peygamber Efendimiz'in hayatından çıkmıştır, ahvâlinden alınmıştır, sözlerinin uygulanmasından ortaya çıkmıştır.

Kur'an'ı tam yaşamak isteyenlerin, Peygamber Efendimiz'in sünnetine tam uymak isteyen insanların,Kur'an'ı tam yaşamak isteyenlerin, Peygamber Efendimiz'in sünnetine tam uymak isteyen insanların, Resûlullah'ın hâli gibi hallenmesi çalışmaları İslâm tasavvufunu meydana getirmiştir.Resûlullah'ın hâli gibi hallenmesi çalışmaları İslâm tasavvufunu meydana getirmiştir. Buna "sünnî tasavvuf" diyoruz; Ehl-i Sünnete, Kur'ân-ı Kerîm'e, hadîs-i şerîfe uygun tasavvuf... Buna "sünnî tasavvuf" diyoruz; Ehl-i Sünnete, Kur'ân-ı Kerîm'e, hadîs-i şerîfe uygun tasavvuf...

Bunun dışında 1400 yıl devam etmiş zaman içinde, beş kıtaya yayılmış bir dinin mensupları, mutlaka başka kültürlerle de karşı karşıya geldiler.Bunun dışında 1400 yıl devam etmiş zaman içinde, beş kıtaya yayılmış bir dinin mensupları, mutlaka başka kültürlerle de karşı karşıya geldiler. Orta Asya'ya gelince Çinliler'le karşı karşıya geldiler, Çinliler'in dinlerini gördüler.Orta Asya'ya gelince Çinliler'le karşı karşıya geldiler, Çinliler'in dinlerini gördüler. Hindistan'ı fethederken Hindistan'ın Hinduları'nı, Brahmanları'nı gördüler.Hindistan'ı fethederken Hindistan'ın Hinduları'nı, Brahmanları'nı gördüler. Afrika'ya geldiler, Afrika'yı gördüler, Mısır'ın hıristiyan mistiklerini gördüler.Anadolu'ya geldiler, Anadolu'nun hıristiyan mistiklerini gördüler.Afrika'ya geldiler, Afrika'yı gördüler, Mısır'ın hıristiyan mistiklerini gördüler.Anadolu'ya geldiler, Anadolu'nun hıristiyan mistiklerini gördüler. Yahudi mistiklerini biliyorlar. İran'a geldiler, Zerdüştîler'i ve onların inançlarını biliyorlar.Yahudi mistiklerini biliyorlar. İran'a geldiler, Zerdüştîler'i ve onların inançlarını biliyorlar. Belki onlardan etkilenmeler de olmuştur. Belki onlardan etkilenmeler de olmuştur.

Onun için, tasavvuf yolunda çeşitli tasavvufî meşrepler, renkler ve tarikatler meydana gelmiştir. Bunları genel olarak ikiye ayırıyoruz: Onun için, tasavvuf yolunda çeşitli tasavvufî meşrepler, renkler ve tarikatler meydana gelmiştir. Bunları genel olarak ikiye ayırıyoruz:

1. Sünnî tarikatlar: Ehl-i Sünnet'e bağlı, Kur'an yolunda yürüyen tarikatlar. 1. Sünnî tarikatlar: Ehl-i Sünnet'e bağlı, Kur'an yolunda yürüyen tarikatlar.

2. Heterodoks tarikatlar: Bu çizginin dışına çıkmış, başka dinlerin, inançların izlerini taşıyan, onlardan etkilenmiş tarikatlar. 2. Heterodoks tarikatlar: Bu çizginin dışına çıkmış, başka dinlerin, inançların izlerini taşıyan, onlardan etkilenmiş tarikatlar.

Hocamız sünnî tarikatın, tasavvufun mümessilidir.Hocamız sünnî tarikatın, tasavvufun mümessilidir. Harfiyen Kur'an'a, sünnet-i seniyye-i nebeviye'ye uymak isteyen ve o yolda yürüyen bir kimsedir. Harfiyen Kur'an'a, sünnet-i seniyye-i nebeviye'ye uymak isteyen ve o yolda yürüyen bir kimsedir. Başka şu tarikatlar var, bu tarikatlar var; isimlerini zikretmek istemiyorum. Başka şu tarikatlar var, bu tarikatlar var; isimlerini zikretmek istemiyorum. Hocamız'ın meşrebi Nakşibendî tarikatı, Kâdirî tarikatı, Sühreverdî tarikatı, Çeştî tarikatı,Hocamız'ın meşrebi Nakşibendî tarikatı, Kâdirî tarikatı, Sühreverdî tarikatı, Çeştî tarikatı, Kübrevî tarikatı ve bunların kollarıyla bağlantılı olarak sünnî tarikat...Kübrevî tarikatı ve bunların kollarıyla bağlantılı olarak sünnî tarikat... Kur'an'a, ulûm-u dîniyeye sımsıkı bağlı, dinî ilimleri iyi bilen ve sünnet yolunda giden, bid'atlara sapmamış bir yol... Hocamız bunu temsil ediyor. Kur'an'a, ulûm-u dîniyeye sımsıkı bağlı, dinî ilimleri iyi bilen ve sünnet yolunda giden, bid'atlara sapmamış bir yol... Hocamız bunu temsil ediyor.

Cüneyd-i Bağdâdî hadis dersi almaya gidiyormuş. Hocası; Cüneyd-i Bağdâdî hadis dersi almaya gidiyormuş. Hocası;

"Nereye gidiyorsun?" demiş. "Nereye gidiyorsun?" demiş.

"Hadis dersi var, onu öğrenmeye gidiyorum." demiş. "Hadis dersi var, onu öğrenmeye gidiyorum." demiş.

"Tamam, güzel!.. Önce hadisçi olup, sonra tasavvufa girmek bence, önce sûfî olup sonra ulûm-u dîniyeyi öğrenmekten daha iyidir." demiş. "Tamam, güzel!.. Önce hadisçi olup, sonra tasavvufa girmek bence, önce sûfî olup sonra ulûm-u dîniyeyi öğrenmekten daha iyidir." demiş.

Çünkü işin aslını, temelinden öğrenmiş oluyor.Çünkü işin aslını, temelinden öğrenmiş oluyor. Ondan sonra karşısına gelen hallerde ve problemlerde, şeriate uygun kararı verme imkânına sahip oluyor.Ondan sonra karşısına gelen hallerde ve problemlerde, şeriate uygun kararı verme imkânına sahip oluyor. Ama önce tasavvufa girerse, fıkıh bilmezse, ulûm-u dîniyeyi bilmezse, o zaman şeriate aykırı işler yapabiliyor. Ama önce tasavvufa girerse, fıkıh bilmezse, ulûm-u dîniyeyi bilmezse, o zaman şeriate aykırı işler yapabiliyor.

Onun için, büyüklerimiz; Onun için, büyüklerimiz;

Men tasavvefe bi-gayri fıkhın tezendeka.Men tasavvefe bi-gayri fıkhın tezendeka. "Bir insan fıkıh bilgisi olmadan tasavvuf yoluna girerse, ayağı kayar, zındıklaşır.""Bir insan fıkıh bilgisi olmadan tasavvuf yoluna girerse, ayağı kayar, zındıklaşır." Ya namazı inkâr eder, ya itikadında bir sapıklık olur. Daha başka birtakım hatalar işler, diye bildiriliyor. Ya namazı inkâr eder, ya itikadında bir sapıklık olur. Daha başka birtakım hatalar işler, diye bildiriliyor.

Hocamız'ın meşrebi o idi. Hocamız'ın meşrebi o idi.

İmâm-ı Rabbânî'den beri gelen o çizgi, sapasağlam, sünnet-i seniyeye bağlı olan yol...İmâm-ı Rabbânî'den beri gelen o çizgi, sapasağlam, sünnet-i seniyeye bağlı olan yol... Giyimde, kuşamda, yemede, içmede, yaşamda tamamen hadîs-i şerîfleri hazmetmiş, ona uyan bir insanın yoludur. Giyimde, kuşamda, yemede, içmede, yaşamda tamamen hadîs-i şerîfleri hazmetmiş, ona uyan bir insanın yoludur.

Bizim bu meşrebimize göre, tarikatta "fenâ fişşeyh" makâmı vardır.Bizim bu meşrebimize göre, tarikatta "fenâ fişşeyh" makâmı vardır. Mürid şeyhine ittibâ ede ede, böyle bir hâle ulaşır, şeyhinde fâni olma hâli kendisine gelir.Mürid şeyhine ittibâ ede ede, böyle bir hâle ulaşır, şeyhinde fâni olma hâli kendisine gelir. Ondan sonra "fenâ firresûl" makâmı gelir. Ondan sonra "fenâ firresûl" makâmı gelir.

"Fenâ firresûl" makâmı sünnet-i seniyeye uymadan, sünnet çizgisinde gitmeden olmaz!"Fenâ firresûl" makâmı sünnet-i seniyeye uymadan, sünnet çizgisinde gitmeden olmaz! Onun için her şeyinin sünnete uygun olması lazım!.. Onun için her şeyinin sünnete uygun olması lazım!..

Ben, elime esans sürecekleri zaman sağ elimi uzatırdım; sağcıyız ya!..Ben, elime esans sürecekleri zaman sağ elimi uzatırdım; sağcıyız ya!.. Medine-i Münevvere'de yaşlı bir zâtı ziyaret ettik. Kendisi Suud ordusunda generalmiş ama mütedeyyin bir kimse...Medine-i Münevvere'de yaşlı bir zâtı ziyaret ettik. Kendisi Suud ordusunda generalmiş ama mütedeyyin bir kimse... Ben böyle sağ elimi uzatınca, bana, "Sol elini aç!" dedi.Ben böyle sağ elimi uzatınca, bana, "Sol elini aç!" dedi. Ben de sağ elimi uzatıyorum, ihtiyarı da kırmak istemiyorum, yaşlı, eli ayağı titriyor...Ben de sağ elimi uzatıyorum, ihtiyarı da kırmak istemiyorum, yaşlı, eli ayağı titriyor... Yine sağ elimi uzatıyorum, "Sol elini aç!" diyor. Neyse, hatırı kırılmasın diye sol elimi açtım. Kokuyu oraya sürdü; Yine sağ elimi uzatıyorum, "Sol elini aç!" diyor. Neyse, hatırı kırılmasın diye sol elimi açtım. Kokuyu oraya sürdü;

"Peygamber Efendimiz kokuyu sol avucuna alırdı."Peygamber Efendimiz kokuyu sol avucuna alırdı. Sonra oradan sağ elin işaret parmağı ile, sürmesi gereken yerlere sürerdi. Sünnet bu tarzdadır." dedi. Sonra oradan sağ elin işaret parmağı ile, sürmesi gereken yerlere sürerdi. Sünnet bu tarzdadır." dedi.

Sonradan baktım, Hocamız'ın kitaplarında da var. Baktım ki Hocamız onu biliyor ve onu tatbik ediyor. Sonradan baktım, Hocamız'ın kitaplarında da var. Baktım ki Hocamız onu biliyor ve onu tatbik ediyor.

Hocamız'ın feyz aldığı Gümüşhaneli dergâhından söz ettik.Hocamız'ın feyz aldığı Gümüşhaneli dergâhından söz ettik. Gümüşhanevî hazretlerinin en büyük eseri bir hadis kitabıdır.Gümüşhanevî hazretlerinin en büyük eseri bir hadis kitabıdır. İmam Süyûtî'nin el-Câmiü's-sağîr'i gibi olan Râmûzü'l-ehâdîs kitabıdır.İmam Süyûtî'nin el-Câmiü's-sağîr'i gibi olan Râmûzü'l-ehâdîs kitabıdır. Gümüşhanevî Hocamız çok enteresan bir ifade kullanmıştır: Gümüşhanevî Hocamız çok enteresan bir ifade kullanmıştır:

"Bu Râmûzü'l-ehâdîs kitabını tekrar tekrar okuyun! Umarım ki bunu okursanız, kısa zamanda hakikatli bir alim olursunuz." buyurmuştur. "Bu Râmûzü'l-ehâdîs kitabını tekrar tekrar okuyun! Umarım ki bunu okursanız, kısa zamanda hakikatli bir alim olursunuz." buyurmuştur.

Bu ifade çok mühim!.. Bu ifade çok mühim!..

Müridlerini hadîs-i şerîfle terbiye eden bir tekke...Müridlerini hadîs-i şerîfle terbiye eden bir tekke... Sünnet-i seniyeye bağlılığın sağlam olması için uygulanan metot bu... Sünnet-i seniyeye bağlılığın sağlam olması için uygulanan metot bu...

Hocamız böyle bir yolun mümessili idi. Sakallıydı, cübbeli gezerdi.Hocamız böyle bir yolun mümessili idi. Sakallıydı, cübbeli gezerdi. Uzun bir kıyafet giyerdi, şalvar giyerdi. Uzun bir kıyafet giyerdi, şalvar giyerdi. Ve belirsiz bir insan olmayı, nişansız bir insan olmayı, çok göze çarpmayan bir insan olmayı severdi. Ve belirsiz bir insan olmayı, nişansız bir insan olmayı, çok göze çarpmayan bir insan olmayı severdi. Bir şey bilmiyormuş gibi davranırdı. Ümmî gibi davranırdı ama öyle değildi. Bir şey bilmiyormuş gibi davranırdı. Ümmî gibi davranırdı ama öyle değildi.

Çok yakından bildiği meseleleri, birisi gelir kendisine hevesle anlatırdı. Mesela; Çok yakından bildiği meseleleri, birisi gelir kendisine hevesle anlatırdı. Mesela;

"Hocam şöyle olmuş, böyle olmuş..." "Hocam şöyle olmuş, böyle olmuş..."

Ben biliyorum ki Hocamız onu biliyor. Çünkü daha önce geçmiş, ben Hocamız'ın yanındayım, biliyorum. Hocamız onu; Ben biliyorum ki Hocamız onu biliyor. Çünkü daha önce geçmiş, ben Hocamız'ın yanındayım, biliyorum. Hocamız onu;

"Yaa, öyle mi?.." diye hiç üzmeden, kırmadan sonuna kadar dinlerdi, keyfine zarar vermezdi."Yaa, öyle mi?.." diye hiç üzmeden, kırmadan sonuna kadar dinlerdi, keyfine zarar vermezdi. Karşı taraf da Hocamız'ı bilmiyor zannederdi. Karşı taraf da Hocamız'ı bilmiyor zannederdi.

Hocamız'ın teknik tarafı vardı. Belki o sanat okuluna gitmesinden... Nerede bir bozuk saat görse; Hocamız'ın teknik tarafı vardı. Belki o sanat okuluna gitmesinden... Nerede bir bozuk saat görse;

"Verin bakayım onu bana!" derdi. Bozuk saati mutlaka çalıştırırdı. Evi saat doluydu."Verin bakayım onu bana!" derdi. Bozuk saati mutlaka çalıştırırdı. Evi saat doluydu. Kimbilir hangi yıldan kalma, üstü eski rakamlarla dolu antika saatler vardı. Hepsini çalıştırırdı. Kimbilir hangi yıldan kalma, üstü eski rakamlarla dolu antika saatler vardı. Hepsini çalıştırırdı. Evinde çalışmaz olan başkasının saatlerini alır çalıştırır ve verirdi. Veya kalsın derse, kalırdı. Evinde çalışmaz olan başkasının saatlerini alır çalıştırır ve verirdi. Veya kalsın derse, kalırdı.

O saatlerle ilgili bir kerametini nakletmek istiyorum. O saatlerle ilgili bir kerametini nakletmek istiyorum.

Hocamız'ın salonu bahçe ile aynı seviyede idi ve camlarının demiri yoktu.Hocamız'ın salonu bahçe ile aynı seviyede idi ve camlarının demiri yoktu. Birisi camı kesse, elini uzatsa, açar içeri girebilirdi. Bazı arkadaşlar: Birisi camı kesse, elini uzatsa, açar içeri girebilirdi. Bazı arkadaşlar:

"Efendim, parmaklık yaptıralım!" demişler. "Efendim, parmaklık yaptıralım!" demişler.

Hocamız bir şey dememiş. O parmaklığı yapmışlar. O gün Hocamız'ın o salonuna hırsız girmiş.Hocamız bir şey dememiş. O parmaklığı yapmışlar. O gün Hocamız'ın o salonuna hırsız girmiş. Ben Ankara'dayım, sonradan duyuyorum. Hırsız girmiş ve bütün o antika saatleri toplamış. Saatler çalınmış. Ben Ankara'dayım, sonradan duyuyorum. Hırsız girmiş ve bütün o antika saatleri toplamış. Saatler çalınmış.

Hırsız, İskenderpaşa'dan bir iki sokak ileride, bulvara paralel, Aksaray'a inen bir cadde olan Horhor caddesinden aşağı iniyormuş.Hırsız, İskenderpaşa'dan bir iki sokak ileride, bulvara paralel, Aksaray'a inen bir cadde olan Horhor caddesinden aşağı iniyormuş. Fötrlü, kravatlı, grand tuvalet giyimli bir hırsız. Fötrlü, kravatlı, grand tuvalet giyimli bir hırsız. Hırsız deyince insan, hep böyle hırpani bir insan hatırına getiriyor ama öyle bir hırsız...Hırsız deyince insan, hep böyle hırpani bir insan hatırına getiriyor ama öyle bir hırsız... Aşağıdan da elinde copuyla bir polis geliyormuş. Bir ara polislerin elinde lastik coplar vardı. Elinde copla gelirken başını kaldırmış; Aşağıdan da elinde copuyla bir polis geliyormuş. Bir ara polislerin elinde lastik coplar vardı. Elinde copla gelirken başını kaldırmış;

"Gelen bu beyefendi kim?" diye bakmış. Aa! Bakmış sabıkalı bir hırsız... "Gelen bu beyefendi kim?" diye bakmış. Aa! Bakmış sabıkalı bir hırsız...

"... bilmem ne, sen beyefendi mi oldun?" diye başındaki fötr şapkaya bir vurmuş."... bilmem ne, sen beyefendi mi oldun?" diye başındaki fötr şapkaya bir vurmuş. Hırsız şapkayı zor tutmuş. Meğer bütün antika saatleri fötr şapkanın içine doldurmuş, başına ters giymiş. Hırsız şapkayı zor tutmuş. Meğer bütün antika saatleri fötr şapkanın içine doldurmuş, başına ters giymiş.

Adamın üstünü arasan bulamayacaksın, saatleri sakladığı yere bak!.. Adamın üstünü arasan bulamayacaksın, saatleri sakladığı yere bak!..

Başından fötr çıkınca, bir sürü antika saat ortaya çıkıyor. Polis yakalamış; Başından fötr çıkınca, bir sürü antika saat ortaya çıkıyor. Polis yakalamış;

"Gel bakalım, bunları nereden aldın?" demiş. Dosdoğru Hocamız'ın evine gitmişler; "Gel bakalım, bunları nereden aldın?" demiş. Dosdoğru Hocamız'ın evine gitmişler;

"Buradan aldım." demiş. Saatler geri gelmiş. "Buradan aldım." demiş. Saatler geri gelmiş.

Öyle evliyânın saati çalınır mı?.. Öyle evliyânın saati çalınır mı?..

İslâm'da evliyânın kerameti haktır. Ehl-i Sünnet mezheplerinin hepsi ittifak etmişlerdir:İslâm'da evliyânın kerameti haktır. Ehl-i Sünnet mezheplerinin hepsi ittifak etmişlerdir: "Evliyânın kerameti haktır." Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de var, çünkü hadîs-i şerîfte var... "Evliyânın kerameti haktır." Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de var, çünkü hadîs-i şerîfte var...

Hz. Ömer hutbede iken; Hz. Ömer hutbede iken;

"Yâ Sâriye, dağa dikkat et!" demiş, İran'daki komutanına seslenmiş. "Yâ Sâriye, dağa dikkat et!" demiş, İran'daki komutanına seslenmiş.

Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'in kerameti var, Hz. Osman Efendimiz'in kerameti var, Hz. Ali Efendimiz'in kerametleri var... Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'in kerameti var, Hz. Osman Efendimiz'in kerameti var, Hz. Ali Efendimiz'in kerametleri var...

Meryem validemiz Hz. İsa'nın annesidir. Daha annesi onu doğurmadan, dünyaya getirmeden evvel, annesi; Meryem validemiz Hz. İsa'nın annesidir. Daha annesi onu doğurmadan, dünyaya getirmeden evvel, annesi;

"Ben doğacak çocuğumu dine adıyorum, ibadethaneye vakfedeceğim." dedi. "Ben doğacak çocuğumu dine adıyorum, ibadethaneye vakfedeceğim." dedi.

Meryem validemiz doğdu. Kız da olsa o adağını yerine getirdi.Meryem validemiz doğdu. Kız da olsa o adağını yerine getirdi. Meryem validemiz ibadethaneye vakfedilmiş bir kız oldu. Onun işlerini kim görecek diye kura çektiler. Meryem validemiz ibadethaneye vakfedilmiş bir kız oldu. Onun işlerini kim görecek diye kura çektiler. Zekeriya aleyhisselam onun bakımıyla meşgul oldu. Meryem validemize bir ibadet yeri tahsis edildi. Zekeriya aleyhisselam onun bakımıyla meşgul oldu. Meryem validemize bir ibadet yeri tahsis edildi.

Meryem validemiz cennetlik, Allah'ın sevgili kullarından bir kul...Meryem validemiz cennetlik, Allah'ın sevgili kullarından bir kul... Çocuklarımıza Meryem adını veriyoruz. Müslüman olduğumuz halde, İsa adını veriyoruz, Musa adını veriyoruz.Çocuklarımıza Meryem adını veriyoruz. Müslüman olduğumuz halde, İsa adını veriyoruz, Musa adını veriyoruz. Çünkü hepsi bizim başımızın tâcı, kıymetli insanlar... Çünkü hepsi bizim başımızın tâcı, kıymetli insanlar...

Bir oda tahsis ettiler ama kapısı kilitli idi. Kimse girmiyor sadece Zekeriyya aleyhisselam girebiliyordu. Bir oda tahsis ettiler ama kapısı kilitli idi. Kimse girmiyor sadece Zekeriyya aleyhisselam girebiliyordu.

Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye'l-mihrâb. Vecede indehâ rizkâ.Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye'l-mihrâb. Vecede indehâ rizkâ. "Zekeriya ne zaman onun ibadethanesine, onun yanına girse, orada rızıklar, meyveler, yiyecekler görürdü." Şaşırırdı."Zekeriya ne zaman onun ibadethanesine, onun yanına girse, orada rızıklar, meyveler, yiyecekler görürdü." Şaşırırdı. Kâle: Yâ Meryemü ennâ leki hâzâ?Kâle: Yâ Meryemü ennâ leki hâzâ? Zekeriya aleyhisselam da peygamberlerden bir peygamber; o da Allah'ın vahyine mazhar olan bir kimse, sıradan bir insan değil.Zekeriya aleyhisselam da peygamberlerden bir peygamber; o da Allah'ın vahyine mazhar olan bir kimse, sıradan bir insan değil. "Allah Allah!.. Ey Meryem! Nereden geliyor bu erzak sana?" diye sorardı."Allah Allah!.. Ey Meryem! Nereden geliyor bu erzak sana?" diye sorardı. Kâlet: Hüve min indi'llâh. İnna'llâhe yerzuku men yeşâü bi-gayri hisâb. Kâlet: Hüve min indi'llâh. İnna'llâhe yerzuku men yeşâü bi-gayri hisâb.

Meryem validemiz de, "Allah tarafından geliyor. Allah dilediği kullarını böyle hesaba sığmaz şekilde, hesapsız olarak rızıklandırır." diye cevap verirdi. Meryem validemiz de, "Allah tarafından geliyor. Allah dilediği kullarını böyle hesaba sığmaz şekilde, hesapsız olarak rızıklandırır." diye cevap verirdi.

Kur'ân-ı Kerîm'de bu bir keramet olayıdır. Meryem validemiz bir mübarek hatundur ve bu onun kerametidir. Kur'ân-ı Kerîm'de bu bir keramet olayıdır. Meryem validemiz bir mübarek hatundur ve bu onun kerametidir.

"Mihrab" deyince biz bugün imamın namaz kıldığı oyuk yeri anlıyoruz."Mihrab" deyince biz bugün imamın namaz kıldığı oyuk yeri anlıyoruz. "Caminin mihrabı" deyince, sanat tarihinde niş denilen, kör pencere, kör kapı gibi bir girinti anlıyoruz."Caminin mihrabı" deyince, sanat tarihinde niş denilen, kör pencere, kör kapı gibi bir girinti anlıyoruz. Halbuki "mihrab", "mif'al" vezninde "ism-i âlettir."Halbuki "mihrab", "mif'al" vezninde "ism-i âlettir." "Miftah" nasıl "feteha" kelimesinden "açma âleti" ise, "mihrab" da "harb" kelimesinden "harb âleti" demektir."Miftah" nasıl "feteha" kelimesinden "açma âleti" ise, "mihrab" da "harb" kelimesinden "harb âleti" demektir. İnsanın bir şeyle harbi var... "Harp edilen yer", "harp etme âleti, mekânı, vasatı, yeri." İnsanın nefsiyle harp ettiği yer... İnsanın bir şeyle harbi var... "Harp edilen yer", "harp etme âleti, mekânı, vasatı, yeri." İnsanın nefsiyle harp ettiği yer...

Biz bunu tasavvuftan biliyoruz. İslâm tasavvufunda bunun adı nefisle cihad etmektir.Biz bunu tasavvuftan biliyoruz. İslâm tasavvufunda bunun adı nefisle cihad etmektir. Nefisle cihad etmek, cihad-ı ekberdir.Nefisle cihad etmek, cihad-ı ekberdir. Demek ki Meryem validemizin yeri de, nefisle cihad etme yeri mânasına "mihrab" adını almış.Demek ki Meryem validemizin yeri de, nefisle cihad etme yeri mânasına "mihrab" adını almış. Özetle, "mihrab" kelimesi "harb" kelimesinden geliyor.Özetle, "mihrab" kelimesi "harb" kelimesinden geliyor. Oraya giren insan kendi nefsiyle, şeytanla, içindeki negatif duygularla harp ediyor.Oraya giren insan kendi nefsiyle, şeytanla, içindeki negatif duygularla harp ediyor. Onları yok etmek, kötülükleri def etmek için bir mücadele veriyor. Onları yok etmek, kötülükleri def etmek için bir mücadele veriyor.

Buna halvet diyoruz. Kırk gün olunca "halvet" ve "çile" adını alıyor. "Çil" veya "çihil", Farsça'da kırk demektir.Buna halvet diyoruz. Kırk gün olunca "halvet" ve "çile" adını alıyor. "Çil" veya "çihil", Farsça'da kırk demektir. Çile, bir insanın kırk gün bir yerde durup ibadet etmesi demektir.Çile, bir insanın kırk gün bir yerde durup ibadet etmesi demektir. Araplar buna "erbaîn" der; "erbaîn çıkarmak", "çile çıkarmak", "çile görmek" demektir. Araplar buna "erbaîn" der; "erbaîn çıkarmak", "çile çıkarmak", "çile görmek" demektir.

Demek ki Meryem validemiz de böyle bir yerde, nefisle, şeytanla, negatif şeylerle ibadet yoluyla, zikir yoluyla cihad etmek için oraya kapanmış.Demek ki Meryem validemiz de böyle bir yerde, nefisle, şeytanla, negatif şeylerle ibadet yoluyla, zikir yoluyla cihad etmek için oraya kapanmış. Mihrabın mânası budur. Mihrabın mânası budur.

İşte bu, Kur'ân-ı Kerîm'den bir keramettir. İşte bu, Kur'ân-ı Kerîm'den bir keramettir.

Meryem validemize olağanüstü bir şeyler geliyor, gelir. Meryem validemize olağanüstü bir şeyler geliyor, gelir.

Neml sûresinin 40. âyeti bir başka misalidir.Neml sûresinin 40. âyeti bir başka misalidir. Biliyorsunuz, bu âyetler Süleyman aleyhisselam ile Sabâ melikesi Belkıs hadisesini anlatan âyetlerdir. Onu kısaca özetleyeyim: Biliyorsunuz, bu âyetler Süleyman aleyhisselam ile Sabâ melikesi Belkıs hadisesini anlatan âyetlerdir. Onu kısaca özetleyeyim:

Sabâ, Güney Yemen'de bir ülkedir. Bu ülkenin başında Belkıs isminde bir kraliçe vardır.Sabâ, Güney Yemen'de bir ülkedir. Bu ülkenin başında Belkıs isminde bir kraliçe vardır. Bunlar Güneş'e tapıyorlar. Güneş'e taptıkları Hz. Süleyman'a Hüdhüd isimli bir kuş tarafından bildiriliyor.Bunlar Güneş'e tapıyorlar. Güneş'e taptıkları Hz. Süleyman'a Hüdhüd isimli bir kuş tarafından bildiriliyor. Bunun üzerine Süleyman aleyhisselam bir mektup yazıp oraya gönderiyor. Bu mektup; Bunun üzerine Süleyman aleyhisselam bir mektup yazıp oraya gönderiyor. Bu mektup;

İnnehû min Süleymâne ve innehû bismillâhirrahmânirrahîm. Ellâ ta'lû aleyye ve'tûnî müslimîn. diye başlıyor.İnnehû min Süleymâne ve innehû bismillâhirrahmânirrahîm. Ellâ ta'lû aleyye ve'tûnî müslimîn. diye başlıyor. Demek ki Bismillâhirrahmânirrahîm sözünü Süleyman aleyhisselam da kullanıyordu. Demek ki Bismillâhirrahmânirrahîm sözünü Süleyman aleyhisselam da kullanıyordu.

"Bana karşı çıkmayın! Bana teslim olmuş bir şekilde gelin!"Bana karşı çıkmayın! Bana teslim olmuş bir şekilde gelin! Güneşe tapmayı, yanlış inancı bırakın, Allah'a güzel kulluk edin! Doğru, hak olan dine gelin!" diyor. Güneşe tapmayı, yanlış inancı bırakın, Allah'a güzel kulluk edin! Doğru, hak olan dine gelin!" diyor.

Bu mektup gelince, kraliçe vezirlerini topluyor. Bu mektup gelince, kraliçe vezirlerini topluyor.

"Filistin'den, Süleyman isimli hükümdardan böyle bir mektup geldi. Ne yapalım?" diye soruyor."Filistin'den, Süleyman isimli hükümdardan böyle bir mektup geldi. Ne yapalım?" diye soruyor. Adamlar kabadayılık yapmak istiyorlar. Adamlar kabadayılık yapmak istiyorlar.

Nahnü ülû kuvvetin ve ülû be'sin şedîd. "Biz kuvvetliyiz, iktidarımız var, imkânımız var. Ne istersen öyle yapalım! İsterseniz çarpışalım?.." diyorlar. Nahnü ülû kuvvetin ve ülû be'sin şedîd. "Biz kuvvetliyiz, iktidarımız var, imkânımız var. Ne istersen öyle yapalım! İsterseniz çarpışalım?.." diyorlar.

Sabâ melikesi dirayetli bir kadın, tecrübeli bir insan... Sabâ melikesi dirayetli bir kadın, tecrübeli bir insan...

İnne'l-mülûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ. "Hükümdarlar bir yere girdi mi, harp oldu mu; o ülkenin altı üstüne gelir, insanlar esir olur, perişan olur.İnne'l-mülûke izâ dehalû karyeten efsedûhâ. "Hükümdarlar bir yere girdi mi, harp oldu mu; o ülkenin altı üstüne gelir, insanlar esir olur, perişan olur. Öyle yapmayalım, hediye götürelim!" diyor ve bir heyetle hediyeler gönderiyor. Öyle yapmayalım, hediye götürelim!" diyor ve bir heyetle hediyeler gönderiyor.

Süleyman aleyhisselam hediyeleri reddediyor. Süleyman aleyhisselam hediyeleri reddediyor.

"Ben böyle şeylerle uğraşıyor değilim! Mühim olan imana gelmenizdir. Bana ancak müslüman olmanız önemlidir." deyince,"Ben böyle şeylerle uğraşıyor değilim! Mühim olan imana gelmenizdir. Bana ancak müslüman olmanız önemlidir." deyince, Sabâ melikesi bu sefer müzakereleri yapmak üzere, Yemen'den bizzat kendisi gelmeye karar veriyor ve heyetle Yemen'den yola çıkıyorlar. Sabâ melikesi bu sefer müzakereleri yapmak üzere, Yemen'den bizzat kendisi gelmeye karar veriyor ve heyetle Yemen'den yola çıkıyorlar.

O yola çıkmış, aylarca sürecek olan yolculuğa başlamış olsun. Bu tarafta Süleyman aleyhisselam; O yola çıkmış, aylarca sürecek olan yolculuğa başlamış olsun. Bu tarafta Süleyman aleyhisselam;

"Bakın bu kadın ülkesinden kalkıp buraya gelecek."Bakın bu kadın ülkesinden kalkıp buraya gelecek. O gelmeden evvel Belkıs'ın tahtını içinizden kim buraya getirebilir?.." diye soruyor. Birisi çıkıyor; O gelmeden evvel Belkıs'ın tahtını içinizden kim buraya getirebilir?.." diye soruyor. Birisi çıkıyor;

"Ben getiririm!" diyor. "Ben getiririm!" diyor.

"Kendisine ilim verilmiş birisi" diye söyleniyor."Kendisine ilim verilmiş birisi" diye söyleniyor. İsim zikredilmiyor ama rivayete göre veziri Âsaf, bir anda tahtı oraya getiriyor. Tabii, keramet yoluyla getiriyor. İsim zikredilmiyor ama rivayete göre veziri Âsaf, bir anda tahtı oraya getiriyor. Tabii, keramet yoluyla getiriyor.

Felemmâ raâhü müstakırran indehû. Felemmâ raâhü müstakırran indehû.

Süleyman aleyhisselam kendisi yapmıyor, nihayet ashabından, vezirlerinden birisi getirebiliyor.Süleyman aleyhisselam kendisi yapmıyor, nihayet ashabından, vezirlerinden birisi getirebiliyor. Demek ki o vezir ermiş bir kimse...Demek ki o vezir ermiş bir kimse... O taht orada duruyor; illüzyon değil, reel olarak, elle tutulur bir şekilde, somut olarak taht oraya geliyor. O taht orada duruyor; illüzyon değil, reel olarak, elle tutulur bir şekilde, somut olarak taht oraya geliyor.

Sabâ melikesi günler geçtikten sonra geliyor. Süleyman aleyhisselam tahtı gösteriyor; Sabâ melikesi günler geçtikten sonra geliyor. Süleyman aleyhisselam tahtı gösteriyor;

"Senin tahtın böyle miydi?" diye soruyor. Sabâ melikesi şaşırıyor. "Senin tahtın böyle miydi?" diye soruyor. Sabâ melikesi şaşırıyor.

"Aaa! Sanki ta kendisi!" diyor. Bakıyor, kendi tahtı... "Aaa! Sanki ta kendisi!" diyor. Bakıyor, kendi tahtı...

Ondan sonra, kendi yolunun yanlış olduğunu, Hz. Süleyman'ın dininin hak din olduğunu anlayıp ona iman ediyor.Ondan sonra, kendi yolunun yanlış olduğunu, Hz. Süleyman'ın dininin hak din olduğunu anlayıp ona iman ediyor. Bu da bir keramet olarak Kur'ân-ı Kerîm'den misal... Bu da bir keramet olarak Kur'ân-ı Kerîm'den misal...

Kur'ân-ı Kerîm'de başka misaller de var ama hadîs-i şerîften bir misal nakletmek istiyorum.Kur'ân-ı Kerîm'de başka misaller de var ama hadîs-i şerîften bir misal nakletmek istiyorum. Bu, Hz. Aişe validemizden Ahmed b. Hanbel'in, İbni Abdilber'in, Tayâlisî'nin, İbni Asâkir'in, Bu, Hz. Aişe validemizden Ahmed b. Hanbel'in, İbni Abdilber'in, Tayâlisî'nin, İbni Asâkir'in, Beyhakî'nin ve Hakîm-i Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerîftir, hadîs-i kudsîdir. Beyhakî'nin ve Hakîm-i Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadîs-i şerîftir, hadîs-i kudsîdir.

Peygamber Efendimiz, "Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki" diyor. Peygamber Efendimiz, "Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki" diyor.

Peygamber Efendimiz Allah'ın bize ne buyurduğunu hadîs-i şerîfi ile bildiriyorsa, bu hadîs-i şerîflere hadîs-i kudsî denir. Peygamber Efendimiz Allah'ın bize ne buyurduğunu hadîs-i şerîfi ile bildiriyorsa, bu hadîs-i şerîflere hadîs-i kudsî denir.

"Kim benim bir velîmi ezâlandırır, üzer, canını sıkar, eziyet eder; benimle harp etmeyi meşrûlaştırmış olur.""Kim benim bir velîmi ezâlandırır, üzer, canını sıkar, eziyet eder; benimle harp etmeyi meşrûlaştırmış olur." Allah'la harbetmeyi kabul etmiş olur. Çünkü Allah'ın sevgili kuluna sataşıyor, onu üzüyor.Allah'la harbetmeyi kabul etmiş olur. Çünkü Allah'ın sevgili kuluna sataşıyor, onu üzüyor. Demek ki Allah'la harp etmeyi helal hâle getirmiş. Allah'ın onunla harbedeceğini kabul etmiş oluyor. Bu kadar önemli... Demek ki Allah'la harp etmeyi helal hâle getirmiş. Allah'ın onunla harbedeceğini kabul etmiş oluyor. Bu kadar önemli...

Demek ki Allah'ın evliyâsını üzmemek lazım; o dersi alıyoruz. Demek ki Allah'ın evliyâsını üzmemek lazım; o dersi alıyoruz.

"Kulum bana farz olan ibadetleri yapmaktan başka bir şeyle, o kadar güzel bir şekilde yaklaşamaz." "Kulum bana farz olan ibadetleri yapmaktan başka bir şeyle, o kadar güzel bir şekilde yaklaşamaz."

Buradan anlıyoruz ki farz ibadetlerin sevabı çoktur. Namazlar kılıyoruz, oruçlar tutuyoruz, paramız varsa hacca gidiyoruz, zekât veriyoruz... Buradan anlıyoruz ki farz ibadetlerin sevabı çoktur. Namazlar kılıyoruz, oruçlar tutuyoruz, paramız varsa hacca gidiyoruz, zekât veriyoruz...

Bu ferâizin Allah indinde kıymeti çoktur. Kulu Allah'a yaklaştırıyor. Kulu Allah'a yaklaştıracak, bunların emsâli gibi bir şey yoktur. Bu ferâizin Allah indinde kıymeti çoktur. Kulu Allah'a yaklaştırıyor. Kulu Allah'a yaklaştıracak, bunların emsâli gibi bir şey yoktur.

Fakat farzları yapmanın üstüne, bir de Peygamber Efendimiz'in hayatında gördüğümüz fazladan ibadetler var.Fakat farzları yapmanın üstüne, bir de Peygamber Efendimiz'in hayatında gördüğümüz fazladan ibadetler var. Mesela sabahın farzı iki; Efendimiz iki rekât önceden sünnet kılarmış.Mesela sabahın farzı iki; Efendimiz iki rekât önceden sünnet kılarmış. Öğlenin farzı dört; dört rekât önceden, dört rekât veya iki rekât arkadan kılarmış.Öğlenin farzı dört; dört rekât önceden, dört rekât veya iki rekât arkadan kılarmış. İkindinin farzı dört ama önden dört rekât kılarmış. İki kıldığına dair de rivayetler var. İkindinin farzı dört ama önden dört rekât kılarmış. İki kıldığına dair de rivayetler var. Yatsının farzı dört ama başında sonunda sünnetler var. Yatsının farzı dört ama başında sonunda sünnetler var.

Bu çeşit ibadetlere "nafile ibadet" diyoruz. Farz değil ama sevap; yapıldığı zaman sevap kazanıyor.Bu çeşit ibadetlere "nafile ibadet" diyoruz. Farz değil ama sevap; yapıldığı zaman sevap kazanıyor. Efendimiz bunları çok yapardı ve çok severdi. Şu dünyada hepimizin sevdiği bir şeyler var.Efendimiz bunları çok yapardı ve çok severdi. Şu dünyada hepimizin sevdiği bir şeyler var. Meyvelerden, çiçeklerden bazısını severiz. Birçok şeylere gönlümüz bağlıdır. Peygamber Efendimiz; Meyvelerden, çiçeklerden bazısını severiz. Birçok şeylere gönlümüz bağlıdır. Peygamber Efendimiz;

Kurretü aynî fi's-salâh. "Gözümün şenliği namazda..." diyor, namazı çok seviyor. Kurretü aynî fi's-salâh. "Gözümün şenliği namazda..." diyor, namazı çok seviyor.

Biz de kendimizi yoklayalım: Namazı seve seve mi yapıyoruz, vazife olduğu için zorlanarak mı yapıyoruz?Biz de kendimizi yoklayalım: Namazı seve seve mi yapıyoruz, vazife olduğu için zorlanarak mı yapıyoruz? Efendimiz severek yapardı. Fırsat buldu mu namaza dururdu. İsteyerek, canı çekerek yapardı.Efendimiz severek yapardı. Fırsat buldu mu namaza dururdu. İsteyerek, canı çekerek yapardı. Bu önemli çünkü namaz mü'minin mirâcıdır. Allah'ın huzuruna çıktığından, onun lezzeti çok yüksek olduğundan, namazı çok seviyor. Bu önemli çünkü namaz mü'minin mirâcıdır. Allah'ın huzuruna çıktığından, onun lezzeti çok yüksek olduğundan, namazı çok seviyor.

"Peki, biz niçin sevmiyoruz? Bizim çocuklarımız niçin sevmiyor?" "Peki, biz niçin sevmiyoruz? Bizim çocuklarımız niçin sevmiyor?"

Cahil de ondan... Namazın mahiyetini kavrayamadığından sevmiyor. Cahil de ondan... Namazın mahiyetini kavrayamadığından sevmiyor.

Onun için Peygamber Efendimiz nafile namazlar kılardı. Onun için Peygamber Efendimiz nafile namazlar kılardı.

"Kulum bana nafile ibadetlerle yakınlaşmaya devam eder." "Kulum bana nafile ibadetlerle yakınlaşmaya devam eder."

"Lâ yezâlü", "hiç durmadan" demektir. "Lâ yezâlü", "hiç durmadan" demektir.

"Nafile ibadetleri yapa yapa kulum bana yaklaşmaya devam eder." Buna, "es-Seyrü ilallah", "Allah'a doğru ilerleme" diyoruz. "Nafile ibadetleri yapa yapa kulum bana yaklaşmaya devam eder." Buna, "es-Seyrü ilallah", "Allah'a doğru ilerleme" diyoruz.

"Nihayet ben kulumu sevinceye kadar bu böyle devam eder." veyahut hattâ uhibbehû "Ben o kulumu severim." "Nihayet ben kulumu sevinceye kadar bu böyle devam eder." veyahut hattâ uhibbehû "Ben o kulumu severim."

Demek ki farz ibadetleri Allah çok seviyor, kul onunla Allah'a yaklaşıyor ama nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam ediyor. Demek ki farz ibadetleri Allah çok seviyor, kul onunla Allah'a yaklaşıyor ama nafile ibadetlerle de yaklaşmaya devam ediyor.

"Ben o kulumu sevdiğim zaman, o kulumun gören gözü olurum, işittiği kulağı olurum. Tuttuğu eli olurum."Ben o kulumu sevdiğim zaman, o kulumun gören gözü olurum, işittiği kulağı olurum. Tuttuğu eli olurum. İdrak ettiği, anlayışa erdiği, kalbi, gönlü olurum. Konuştuğu dili olurum." Bunu Allahu Teâlâ diyor. İdrak ettiği, anlayışa erdiği, kalbi, gönlü olurum. Konuştuğu dili olurum." Bunu Allahu Teâlâ diyor.

Bu hadîs-i şerîfin bazı başka rivayetleri var, oralardan biliyoruz.Bu hadîs-i şerîfin bazı başka rivayetleri var, oralardan biliyoruz. "Ben onun gören gözü olurum." demek, "O kul artık olağanüstü görüş kabiliyetine kavuşur." demektir."Ben onun gören gözü olurum." demek, "O kul artık olağanüstü görüş kabiliyetine kavuşur." demektir. Çünkü Allah her şeyi görüyor. Her şeyi gördüğü için o kul artık her şeyi görebiliyor. Allah onun gören gözü oluyor. Çünkü Allah her şeyi görüyor. Her şeyi gördüğü için o kul artık her şeyi görebiliyor. Allah onun gören gözü oluyor. Allah her şeyi gördüğüne göre, o kul da her şeyi görüyor. Kulağı olduğu için her şeyi duyuyor.Allah her şeyi gördüğüne göre, o kul da her şeyi görüyor. Kulağı olduğu için her şeyi duyuyor. "Tutan eli olurum." demek, Allah bir şeyi istedi mi yapar, evliyâ da bir şeyi istediği zaman yapar. Allah'ın lütfuyla yapıyor."Tutan eli olurum." demek, Allah bir şeyi istedi mi yapar, evliyâ da bir şeyi istediği zaman yapar. Allah'ın lütfuyla yapıyor. "Yürüdüğü ayağı olurum." Çok uzak mesafeyi bir anda aşar. Bakarsın Mekke'de namaz kılar, gelir. "Yürüdüğü ayağı olurum." Çok uzak mesafeyi bir anda aşar. Bakarsın Mekke'de namaz kılar, gelir.

"Aklettiği gönlü olurum." O zaman çok derin şeyleri akledecek bir hâle geliyor, irfanı muazzam genişliyor. "Aklettiği gönlü olurum." O zaman çok derin şeyleri akledecek bir hâle geliyor, irfanı muazzam genişliyor.

"Söylediği dili olurum." O zaman dili de şâhane tatlı bir dil oluyor. Yunus Emre gibi, Mevlânâ gibi... "Söylediği dili olurum." O zaman dili de şâhane tatlı bir dil oluyor. Yunus Emre gibi, Mevlânâ gibi...

Mevlânâ hazretlerinin beyitlerinin sayısı korkunçtur. Divânı'ndaki beyitler, Mesnevî'sindeki beyitler...Mevlânâ hazretlerinin beyitlerinin sayısı korkunçtur. Divânı'ndaki beyitler, Mesnevî'sindeki beyitler... Mübarekler bu kadar vezinli, kafiyeli, sanatlı sözleri nasıl söylemişler?.. Tabii, Allah'ın verdiği bir kabiliyetle oluyor. Mübarekler bu kadar vezinli, kafiyeli, sanatlı sözleri nasıl söylemişler?.. Tabii, Allah'ın verdiği bir kabiliyetle oluyor.

"O kulum dua ederse, ben onun duasını kabul ederim." "O kulum dua ederse, ben onun duasını kabul ederim."

Duası makbul... Duası makbul...

Hz. Ali'ye birisi atın üstünde söğüp sayıyormuş.Hz. Ali'ye birisi atın üstünde söğüp sayıyormuş. Hz. Ali'nin aleyhinde konuşuyor, etrafında da insanlar var... Sa'd b. Ebî Vakkâs koşmuş gelmiş. Hz. Ali'nin aleyhinde konuşuyor, etrafında da insanlar var... Sa'd b. Ebî Vakkâs koşmuş gelmiş. Münker görünce engellemek lazım; emr-i mâruf nehy-i münker... Ters bir iş yapıyor adam... Münker görünce engellemek lazım; emr-i mâruf nehy-i münker... Ters bir iş yapıyor adam...

"Be adam! Hz. Ali ilk müslümanlardan değil mi? Şu meziyeti yok mu, bu meziyeti yok mu?" "Be adam! Hz. Ali ilk müslümanlardan değil mi? Şu meziyeti yok mu, bu meziyeti yok mu?"

Bütün güzel şeylerini sayıyor. Ondan sonra da el açmış; Bütün güzel şeylerini sayıyor. Ondan sonra da el açmış;

"Yâ Rabbi! Bu edepsize bu yaptığı çirkin iftiraların cezasını gözümüzün önünde çektir, biz de görelim!" diye dua etmiş. "Yâ Rabbi! Bu edepsize bu yaptığı çirkin iftiraların cezasını gözümüzün önünde çektir, biz de görelim!" diye dua etmiş.

Sa'd b. Ebî Vakkâs duası makbul bir kimseydi, Aşere-i Mübeşşere'dendi, cennetlikti. Sa'd b. Ebî Vakkâs duası makbul bir kimseydi, Aşere-i Mübeşşere'dendi, cennetlikti.

Râviler rivayet ediyorlar ki o anda at bir ürküyor, üstündeki şahıs pat diye yere düşüyor, başını taşa çarpıp ölüyor.Râviler rivayet ediyorlar ki o anda at bir ürküyor, üstündeki şahıs pat diye yere düşüyor, başını taşa çarpıp ölüyor. Duası kabul oluyor. Sevdi mi, duası kabul olduğunun alameti görülüyor. Duası kabul oluyor. Sevdi mi, duası kabul olduğunun alameti görülüyor.

"Benden bir şey isterse, istediğini veririm. Ben hiç bir şeyde, o sevgili kulumun vefatı kadar tereddüt etmem."Benden bir şey isterse, istediğini veririm. Ben hiç bir şeyde, o sevgili kulumun vefatı kadar tereddüt etmem. Çünkü ölümden korkuyor ya insan; o ölümden korkuyor diye, ben de onun canını almaya tereddüt ederim. Çünkü ölümden korkuyor ya insan; o ölümden korkuyor diye, ben de onun canını almaya tereddüt ederim. Sevmediği şeyi ben de yapmak istemem." Sevmediği şeyi ben de yapmak istemem."

Allah'ın sevgili kullarıyla ilgili sahih bir hadistir. Allah'ın sevgili kullarıyla ilgili sahih bir hadistir.

Şimdi bu âyet ve hadislere dayanarak Hocamız'la ilgili bazı ispatlı, şahitli şeyleri anlatacağım.Şimdi bu âyet ve hadislere dayanarak Hocamız'la ilgili bazı ispatlı, şahitli şeyleri anlatacağım. Bu netice itibariyle tasavvuf ilmiyle ilgili, bir laboratuvar çalışması gibi olacak. Laboratuvarda olaylar incelenir ya… Deney gibi olacak. Bu netice itibariyle tasavvuf ilmiyle ilgili, bir laboratuvar çalışması gibi olacak. Laboratuvarda olaylar incelenir ya… Deney gibi olacak.

Enteresan bulduğum olaylardan bir tanesi şu: Enteresan bulduğum olaylardan bir tanesi şu:

Bursa'da bir üniversite doçenti kardeşimiz var. Sağdır, üniversitede doçent çok kaliteli bir kardeşimiz... Bu kardeşimiz anlatıyor: Bursa'da bir üniversite doçenti kardeşimiz var. Sağdır, üniversitede doçent çok kaliteli bir kardeşimiz... Bu kardeşimiz anlatıyor:

"Ben ortaokuldan beri namaz kılardım. Öyle aşırı bir müslümanlığım yoktu da, namazımı kılardım."Ben ortaokuldan beri namaz kılardım. Öyle aşırı bir müslümanlığım yoktu da, namazımı kılardım. Bir gün nereden aklıma geldi bilmiyorum, içim sıkıldı. İçim sıkıldığı zaman dedim ki: Bir gün nereden aklıma geldi bilmiyorum, içim sıkıldı. İçim sıkıldığı zaman dedim ki: ‘Gözümü kapatayım, gözümün önüne böyle mübarek bir insan getireyim.‘Gözümü kapatayım, gözümün önüne böyle mübarek bir insan getireyim. Nasreddin Hoca gibi tatlı, sevimli, mübarek bir insan getireyim, onunla konuşayım.' dedim." diyor. Nasreddin Hoca gibi tatlı, sevimli, mübarek bir insan getireyim, onunla konuşayım.' dedim." diyor.

Kendisi bir hayal oyunu oynuyor.Kendisi bir hayal oyunu oynuyor. Gözünü kapatmış, gözünün önüne ak sakallı, pembe yanaklı, güzel bir insan tasavvur etmiş hayalinden, onunla dertleşmiş.Gözünü kapatmış, gözünün önüne ak sakallı, pembe yanaklı, güzel bir insan tasavvur etmiş hayalinden, onunla dertleşmiş. "Bundan rahatladım ve çok yapmaya başladım. Sıkıldıkça bunu yapıyordum, rahatlıyordum." diyor. "Bundan rahatladım ve çok yapmaya başladım. Sıkıldıkça bunu yapıyordum, rahatlıyordum." diyor.

"Sonra ortaokul bitti, lise bitti. Teknik Üniversite'yi kazandım, İstanbul'a geldim."Sonra ortaokul bitti, lise bitti. Teknik Üniversite'yi kazandım, İstanbul'a geldim. İstanbul'da da arkadaşlar beni aldılar, Mehmed Zahid Hocaefendimiz'in yanına götürdüler. İstanbul'da da arkadaşlar beni aldılar, Mehmed Zahid Hocaefendimiz'in yanına götürdüler. Baktım ki yıllardan beri hayalime getirdiğim şahıs karşımda!.." diyor. Baktım ki yıllardan beri hayalime getirdiğim şahıs karşımda!.." diyor.

Bu bir olay... Bu arkadaş ciddi bir arkadaştır. Ben de ciddi bir ilim adamı olarak bu meseleyi ortaya koyuyorum.Bu bir olay... Bu arkadaş ciddi bir arkadaştır. Ben de ciddi bir ilim adamı olarak bu meseleyi ortaya koyuyorum. Yıllar önceden bir insanın hayaline tesir etmek ve onunla böyle bir ilişki içinde olmak...Yıllar önceden bir insanın hayaline tesir etmek ve onunla böyle bir ilişki içinde olmak... Bu çeşit kerametleri ben kitaplarda okumadım. Değişik ve enteresan bir keramet... Bu çeşit kerametleri ben kitaplarda okumadım. Değişik ve enteresan bir keramet...

Adam yıllar yılı bir hayalle meşgul olduğunu sanıyor ama demek ki hayalle meşgul olmuyormuş, Hocamız'la meşgul oluyormuş.Adam yıllar yılı bir hayalle meşgul olduğunu sanıyor ama demek ki hayalle meşgul olmuyormuş, Hocamız'la meşgul oluyormuş. Enteresan bir şey... Demek ki Hocamız ona tesir etmiş.Enteresan bir şey... Demek ki Hocamız ona tesir etmiş. Onun düşüncesini bilmiş, onunla bir irtibat kurmuş. Bu böyle bir olay... Onun düşüncesini bilmiş, onunla bir irtibat kurmuş. Bu böyle bir olay...

Sonra yine, bizim bir doktor kardeşimiz var, ondan bizzat dinledim. Başkalarına da anlattı.Sonra yine, bizim bir doktor kardeşimiz var, ondan bizzat dinledim. Başkalarına da anlattı. Bu da ciddi bir doktordur, iyi bir doktordur. Palavracı bir insan değildir, realist bir insandır. Ben de öyleyim. Bu da ciddi bir doktordur, iyi bir doktordur. Palavracı bir insan değildir, realist bir insandır. Ben de öyleyim. Bazı şeyleri büyütüp, öyle allayıp pullayıp anlatma taraftarı olan bir insan değilim. Kılı kırk yaran bir insanım.Bazı şeyleri büyütüp, öyle allayıp pullayıp anlatma taraftarı olan bir insan değilim. Kılı kırk yaran bir insanım. Şüpheyi saygı ile karşılayan bir insanım. Şüpheyi saygı ile karşılayan bir insanım. Çünkü şüphe insanı hakikate götüren bir anahtardır, onun da faydası var.Çünkü şüphe insanı hakikate götüren bir anahtardır, onun da faydası var. Gerçekleri bulmak bakımından bilimsel şüphe gereklidir. Gerçekleri bulmak bakımından bilimsel şüphe gereklidir.

Şimdi bu, Sedat Bey isimli doktor kardeşimizin kendi hayat olayıdır. Ciddi bir insandır.Şimdi bu, Sedat Bey isimli doktor kardeşimizin kendi hayat olayıdır. Ciddi bir insandır. Kardeşimiz, ağabeyimiz, öyle kimseye eyvallah edecek, yağ çekecek, dalkavukluk edecek bir insan değildir. Kardeşimiz, ağabeyimiz, öyle kimseye eyvallah edecek, yağ çekecek, dalkavukluk edecek bir insan değildir.

Bu şahıs rüyasında üç defa bir kişiyi görüyor. Bu kişi; Bu şahıs rüyasında üç defa bir kişiyi görüyor. Bu kişi;

"Evladım bana gel!" diyor. Rüyada üç defa birisi bunu çağırıyor ama kim?.. Bilmiyor. Adres yok, telefon yok... "Evladım bana gel!" diyor. Rüyada üç defa birisi bunu çağırıyor ama kim?.. Bilmiyor. Adres yok, telefon yok...

İstanbul'da Kumkapı yakınında, Kadırga Yurdu diye bir yurt var; orada kalıyorlarmış. İstanbul'da Kumkapı yakınında, Kadırga Yurdu diye bir yurt var; orada kalıyorlarmış. Yurdun mescidi var. Orada Teknik Üniversite'ye, Tıp Fakültesi'ne, Hukuk Fakültesi'ne, İktisat Fakültesi'ne gidenYurdun mescidi var. Orada Teknik Üniversite'ye, Tıp Fakültesi'ne, Hukuk Fakültesi'ne, İktisat Fakültesi'ne giden arkadaşların mütedeyyin olanlarıyla akşam, yatsı, sabah namazlarını kılıyorlar.Fakat bazı akşamlar, o arkadaşlar yok... arkadaşların mütedeyyin olanlarıyla akşam, yatsı, sabah namazlarını kılıyorlar.Fakat bazı akşamlar, o arkadaşlar yok...

"Siz haftanın bazı akşamlarında topluca camide olmuyorsunuz. Nereye gidiyorsunuz?.." diye soruyor. Onlar da; "Siz haftanın bazı akşamlarında topluca camide olmuyorsunuz. Nereye gidiyorsunuz?.." diye soruyor. Onlar da;

"Gizli bir şey değil... Bir hocaefendi var, seviyoruz, ona bağlıyız, ona gidiyoruz. İstersen sen de gel!" diyorlar. "Gizli bir şey değil... Bir hocaefendi var, seviyoruz, ona bağlıyız, ona gidiyoruz. İstersen sen de gel!" diyorlar.

O da kalkıp gidiyor. Zeyrek Ümmü Gülsüm Camii'ne, Hocamız'ın ilk camisine gidiyor.O da kalkıp gidiyor. Zeyrek Ümmü Gülsüm Camii'ne, Hocamız'ın ilk camisine gidiyor. Yatsı namazını safın arkasına durup kılıyor.Yatsı namazını safın arkasına durup kılıyor. Namaz bittikten sonra, mihrabda Hocaefendi yönünü cemaate dönünce, bakıyor ki üç gece rüyasına giren, "Gel!" diyen Hoca!.. Namaz bittikten sonra, mihrabda Hocaefendi yönünü cemaate dönünce, bakıyor ki üç gece rüyasına giren, "Gel!" diyen Hoca!.. Tabii ter boşanıyor sırtından, şaşırıyor, hayretler içinde oturup kalıyor. Tabii ter boşanıyor sırtından, şaşırıyor, hayretler içinde oturup kalıyor.

Kalabalık biraz dağıldıktan sonra, Hocamız yanına geliyor. Kalabalık biraz dağıldıktan sonra, Hocamız yanına geliyor.

"Beklettin beni evladım!" diyor. Önüne oturup, ders tarif ediyor, tarikata alıyor. Dervişlik öğretiyor. "Beklettin beni evladım!" diyor. Önüne oturup, ders tarif ediyor, tarikata alıyor. Dervişlik öğretiyor.

Bu bir olay... İşte tasavvufu inceleyecek insanlar, hani "Eski kitaplardaki rivayetler ya doğrudur, ya yanlıştır!" diyebilir de; bu, yaşanmış bir olay... Bu bir olay... İşte tasavvufu inceleyecek insanlar, hani "Eski kitaplardaki rivayetler ya doğrudur, ya yanlıştır!" diyebilir de; bu, yaşanmış bir olay...

Daha başka bir şey söyleyeceğim.Daha başka bir şey söyleyeceğim. Hocamız âhirete irtihal ettiği zaman, bir arkadaşın hanımı rüyasında üç gece bir ihtiyar insan görmüş. Hocamız'ı tanımıyor.Hocamız âhirete irtihal ettiği zaman, bir arkadaşın hanımı rüyasında üç gece bir ihtiyar insan görmüş. Hocamız'ı tanımıyor. O kimse, "Benden sonra vekilim şudur!" diye siyah sakallı bir başka şahsı göstermiş; kim olduğunu bilmiyor.O kimse, "Benden sonra vekilim şudur!" diye siyah sakallı bir başka şahsı göstermiş; kim olduğunu bilmiyor. Fakat aradan zaman geçmiş. Neden sonra, Hocamız'ın bir vesikalık resmini görünce, "Aaa! Rüyama giren yaşlı şahıs bu!" demiş. Fakat aradan zaman geçmiş. Neden sonra, Hocamız'ın bir vesikalık resmini görünce, "Aaa! Rüyama giren yaşlı şahıs bu!" demiş. Ondan sonra da, bir gazetede benim resmimi görmüş; "İkinci şahıs da bu!" demiş. Ondan sonra da, bir gazetede benim resmimi görmüş; "İkinci şahıs da bu!" demiş.

Bu da Hocamız'ın vefatından sonraki bir tasarrufudur. Bunu şu bakımdan zikrettim:Bu da Hocamız'ın vefatından sonraki bir tasarrufudur. Bunu şu bakımdan zikrettim: Hayaller, uzaktaki insanlar filan değil, burada da olan bir kimse... Hayaller, uzaktaki insanlar filan değil, burada da olan bir kimse...

Yine başka bir kimseden bahsettiler.Yine başka bir kimseden bahsettiler. Kendi evinde bizim kardeşlerimizin tekke faaliyeti yapmaları için müsaade etmiş. Ondan sonra arkadaşlara söylemiş:Kendi evinde bizim kardeşlerimizin tekke faaliyeti yapmaları için müsaade etmiş. Ondan sonra arkadaşlara söylemiş: "O gece sabaha kadar Mehmed Zahid Efendi Hocamız geldi, çok iltifat etti." demiş. "O gece sabaha kadar Mehmed Zahid Efendi Hocamız geldi, çok iltifat etti." demiş.

Bunun bir misalini ben Düzce'de gördüm.Bunun bir misalini ben Düzce'de gördüm. "Tasavvuf nedir?" diye merak edenler için bunlar incelenmesi mümkün olan olaylar. "Tasavvuf nedir?" diye merak edenler için bunlar incelenmesi mümkün olan olaylar. Bolu'da bir Şeyh Muhiddin Efendi vardı rahmetullahi aleyh. Hocamız onu severdi.Bolu'da bir Şeyh Muhiddin Efendi vardı rahmetullahi aleyh. Hocamız onu severdi. Hocamız bazı kimselerle Anadolu'nun içinde, dışında, Suriye'de vesâirede irtibat halindeydi.Hocamız bazı kimselerle Anadolu'nun içinde, dışında, Suriye'de vesâirede irtibat halindeydi. Enteresan bir ilişki halindeydi. Hani o üçlerin, yedilerin, kırkların ilişkisi gibi mi neyse, bilmiyorum. Tahmin tabii, kesin bir şey diyemem. Enteresan bir ilişki halindeydi. Hani o üçlerin, yedilerin, kırkların ilişkisi gibi mi neyse, bilmiyorum. Tahmin tabii, kesin bir şey diyemem.

Bu Muhiddin Efendi'yi severdi, aralarında muhabbet vardı.Bu Muhiddin Efendi'yi severdi, aralarında muhabbet vardı. Muhiddin Efendi'nin iki dervişi Hocamız'ın vefatından sonra kabrini ziyarete gitmişler. Muhiddin Efendi'nin iki dervişi Hocamız'ın vefatından sonra kabrini ziyarete gitmişler. Ben onları tanımıyordum da, Düzce'de yol kenarındaki bir camide namaz kıldım; birisi o caminin imamıymış. Ben onları tanımıyordum da, Düzce'de yol kenarındaki bir camide namaz kıldım; birisi o caminin imamıymış. Kim olduğumu sordu, tanıştık. Bu hadiseyi orada anlattı. Kim olduğumu sordu, tanıştık. Bu hadiseyi orada anlattı.

Bir arkadaşıyla Hocamız'ın kabrini ziyaret etmiş. Kendisi Düzce'de, öteki arkadaşı İzmir'de... İsimlerini not aldım.Bir arkadaşıyla Hocamız'ın kabrini ziyaret etmiş. Kendisi Düzce'de, öteki arkadaşı İzmir'de... İsimlerini not aldım. Hocamız'ın kabrini ziyaret ettikten sonra geceleyin rüyasında Hocamız'ı görmüş, Hocamız ona teşekkür etmiş. Hocamız'ın kabrini ziyaret ettikten sonra geceleyin rüyasında Hocamız'ı görmüş, Hocamız ona teşekkür etmiş. "E normal. Tabii insan birisini ziyaret ediyorsa, alt şuurunda onunla ilgili bilgiler vardır, sevgi vardır, görebilir.""E normal. Tabii insan birisini ziyaret ediyorsa, alt şuurunda onunla ilgili bilgiler vardır, sevgi vardır, görebilir." Buraya kadar normal, tamam, olabilir. Belki, Hocamız ruhaniyet bakımından memnun olmuş ona gelmiş ama ikinci enteresan bir şey:Buraya kadar normal, tamam, olabilir. Belki, Hocamız ruhaniyet bakımından memnun olmuş ona gelmiş ama ikinci enteresan bir şey: Ertesi gün arkadaşına; "Hani gündüz Mehmed Zahid Efendi hazretlerinin kabrini ziyaret ettik ya,Ertesi gün arkadaşına; "Hani gündüz Mehmed Zahid Efendi hazretlerinin kabrini ziyaret ettik ya, bu gece benim rüyama geldi, bana teşekkür etti." demiş. Öbür arkadaşı da; bu gece benim rüyama geldi, bana teşekkür etti." demiş. Öbür arkadaşı da;

"Benim de rüyama geldi, bana da teşekkür etti." demiş. "Benim de rüyama geldi, bana da teşekkür etti." demiş.

Bu tesadüf değil, burada ruhânî bir güç var. Vefat etmiş olduğu halde, kendisini ziyaret etmiş olan kimselere teşekkür ediyor. Bu tesadüf değil, burada ruhânî bir güç var. Vefat etmiş olduğu halde, kendisini ziyaret etmiş olan kimselere teşekkür ediyor.

Bu da bir şiiri hatırlatıyor: Osmanlı Müellifleri isimli bir kitabın başında vardı bu şiir; Bu da bir şiiri hatırlatıyor: Osmanlı Müellifleri isimli bir kitabın başında vardı bu şiir;

İki cihanda tasarruf ehlidir rûh-u velî, İki cihanda tasarruf ehlidir rûh-u velî,

Deme kim bu mürdedir, bundan nice dermân ola. Deme kim bu mürdedir, bundan nice dermân ola.

Ruh şemşîr-i Hüdâ'dır, ten gılâf olmuş ona, Ruh şemşîr-i Hüdâ'dır, ten gılâf olmuş ona,

Daha âlâ kâr eder, bir tığ ki uryân ola. Daha âlâ kâr eder, bir tığ ki uryân ola.

Bir benzetme ile bu olayı anlatıyor: "Ruh, Allah'ın kılıcı gibidir, vücut da onun kını gibidir."Bir benzetme ile bu olayı anlatıyor: "Ruh, Allah'ın kılıcı gibidir, vücut da onun kını gibidir." Kılıç kına sokuluyor ya... "Bir kılıç kınından sıyrılıp uryan olduğu, yalın kılıç olduğu zaman, daha çok keser." Kılıç kına sokuluyor ya... "Bir kılıç kınından sıyrılıp uryan olduğu, yalın kılıç olduğu zaman, daha çok keser."

Demek istiyor ki: Evliyâ hayatta belki keramet göstermeyebilir ama öldükten sonra daha çok gösterir.Demek istiyor ki: Evliyâ hayatta belki keramet göstermeyebilir ama öldükten sonra daha çok gösterir. Çünkü artık riyâ ihtimali yoktur. Çünkü artık riyâ ihtimali yoktur. Dünyada iken şöhret olmasın, riyâ olmasın diye kendisini saklamak ister, kerametini saklar ama öldükten sonra öyle bir şey bahis konusu değil, yapabilir. Dünyada iken şöhret olmasın, riyâ olmasın diye kendisini saklamak ister, kerametini saklar ama öldükten sonra öyle bir şey bahis konusu değil, yapabilir.

Başka bir yaşanmış misal anlatacağım: Başka bir yaşanmış misal anlatacağım:

Siirtli zengin bir dostumuz var.Siirtli zengin bir dostumuz var. İbrahim Hakkı-i Erzurûmî hazretlerinin Tillo'da şeyhi vardı, İsmail Fakîrullah hazretleri, meşhur bir kimse...İbrahim Hakkı-i Erzurûmî hazretlerinin Tillo'da şeyhi vardı, İsmail Fakîrullah hazretleri, meşhur bir kimse... Onun torunlarından bir kimse... Bu şahıs Hocamız'ı evine çağırdı.Onun torunlarından bir kimse... Bu şahıs Hocamız'ı evine çağırdı. Ben de Ankara'dan gelmişim, Hocamız'ın yanında bu Siirtli zenginin evine gittik. Boğaza hakim, çok manzaralı, çok güzel bir evi var... Ben de Ankara'dan gelmişim, Hocamız'ın yanında bu Siirtli zenginin evine gittik. Boğaza hakim, çok manzaralı, çok güzel bir evi var...

Gittim ama hiç hoşuma gitmedi, Allah'ın bildiğini kuldan ne saklayayım.Gittim ama hiç hoşuma gitmedi, Allah'ın bildiğini kuldan ne saklayayım. Misafir odasının köşesinde Amerikan barı var, her çeşit içki var... İçkiyle dolu kocaman bir tezgâh var.Misafir odasının köşesinde Amerikan barı var, her çeşit içki var... İçkiyle dolu kocaman bir tezgâh var. "Hocamız buraya niye gider?" diye afalladım. Misafir odasında bir büyük televizyon, yanında bir küçük televizyon var..."Hocamız buraya niye gider?" diye afalladım. Misafir odasında bir büyük televizyon, yanında bir küçük televizyon var... Mutfakta bir televizyon var, banyoda televizyon var... Evinde 8-9 tane televizyon saydım. Mutfakta bir televizyon var, banyoda televizyon var... Evinde 8-9 tane televizyon saydım. O zaman da benim televizyona karşılığım var. Hiç hoşuma gitmedi. O zaman da benim televizyona karşılığım var. Hiç hoşuma gitmedi. "Hocamız bu adama niye geliyor, niye iltifat ediyor?" diye de şaşırıyorum. "Hocamız bu adama niye geliyor, niye iltifat ediyor?" diye de şaşırıyorum.

Sonradan anladım: İsmail Fakîrullah hazretlerinin torunlarındanmış, onun için ilgileniyormuş.Sonradan anladım: İsmail Fakîrullah hazretlerinin torunlarındanmış, onun için ilgileniyormuş. Dedim ya, Hocamız birisini ele aldı mı, kurtarıncaya kadar uğraşırdı. Dedim ya, Hocamız birisini ele aldı mı, kurtarıncaya kadar uğraşırdı.

İşte böyle bir kimse Hocamız'dan ders almış, mürid olmuş. Hocamız âhirete intikal etti.İşte böyle bir kimse Hocamız'dan ders almış, mürid olmuş. Hocamız âhirete intikal etti. Bu zât bir camiye gitmiş, bakmış ki imam çok güzel Kur'ân-ı Kerîm okuyor. Kendisi de zengin... İmama; Bu zât bir camiye gitmiş, bakmış ki imam çok güzel Kur'ân-ı Kerîm okuyor. Kendisi de zengin... İmama;

"Benim bir hocam vardı, vefat etti. Sen de çok güzel Kur'an okuyorsun, sevdim senin Kur'an okumanı..."Benim bir hocam vardı, vefat etti. Sen de çok güzel Kur'an okuyorsun, sevdim senin Kur'an okumanı... Her sabah geleceğim, sen Kur'an okuyacaksın, ben dinleyeceğim; tamam mı?" demiş. O da, "Peki efendim!" demiş. Her sabah geleceğim, sen Kur'an okuyacaksın, ben dinleyeceğim; tamam mı?" demiş. O da, "Peki efendim!" demiş.

Hakikaten ona her sabah gitmiş... Bir cüz mü okudular, ne kadar okudularsa hatimi indirmişler.Hakikaten ona her sabah gitmiş... Bir cüz mü okudular, ne kadar okudularsa hatimi indirmişler. Hafız okumuş, bu mukabele dinlemiş; hatimi tamamlamışlar.Hafız okumuş, bu mukabele dinlemiş; hatimi tamamlamışlar. "En son gün cami olağanüstü bir kalabalık oldu. Nereden geldiğini anlayamadığım hacı anneler…"En son gün cami olağanüstü bir kalabalık oldu. Nereden geldiğini anlayamadığım hacı anneler… Ben şaşırdım. Hatim duası çok kalabalık oldu." diyor. Bir gariplik burada... Ben şaşırdım. Hatim duası çok kalabalık oldu." diyor. Bir gariplik burada...

"Sonra hocayı aldım, lokantaya götürdüm, ömründe yemediği yemekleri yedirdim."Sonra hocayı aldım, lokantaya götürdüm, ömründe yemediği yemekleri yedirdim. Cebine de çok para koydum…" diye anlatıyor. Ben gülüyorum onun anlattıklarına... Cebine de çok para koydum…" diye anlatıyor. Ben gülüyorum onun anlattıklarına...

Sonra gece bir rüya görmüş.Sonra gece bir rüya görmüş. Rüyasında bir dağın yamacında, bir mağaranın önünde insanlar kuyruk olmuş. Uzun bir kuyruk...Rüyasında bir dağın yamacında, bir mağaranın önünde insanlar kuyruk olmuş. Uzun bir kuyruk... Bu da o kuyruğun en arkasına girmiş. Fakat bir de bakmış, kendisi en önde... İçeri girmiş. Bu da o kuyruğun en arkasına girmiş. Fakat bir de bakmış, kendisi en önde... İçeri girmiş. "İçeride baktım ki üç mübarek zât var... İki tanesinin kim olduğunu bilemiyorum, bir tanesi Hocamız..."İçeride baktım ki üç mübarek zât var... İki tanesinin kim olduğunu bilemiyorum, bir tanesi Hocamız... Bana öyle bir sarıldı ki rüyada, mest oldum." diyor. Gündüz hatim indirdi, gece bu rüyayı görüyor. Bana öyle bir sarıldı ki rüyada, mest oldum." diyor. Gündüz hatim indirdi, gece bu rüyayı görüyor.

Çok memnun olduğu için, mest olduğu için; Çok memnun olduğu için, mest olduğu için;

"Hocam, ben buraya her zaman geleceğim!" demiş. O zaman Hocamız; "Hocam, ben buraya her zaman geleceğim!" demiş. O zaman Hocamız;

"Buraya her zaman bırakmazlar insanı... Her zaman gelemezsin." demiş. "Buraya her zaman bırakmazlar insanı... Her zaman gelemezsin." demiş.

Böyle bir şey... Bu da bir teşekkür...Böyle bir şey... Bu da bir teşekkür... Hocamız'ın kendisi ile ilgilenen kimselere teşekkürünün misali olarak bunu da tespit ettim. Hocamız'ın kendisi ile ilgilenen kimselere teşekkürünün misali olarak bunu da tespit ettim.

Mühim başka bir önemli olay: Mühim başka bir önemli olay:

Hocamız vefat ettikten sonra, zihinlerde, "Tekke kime kalacak, dervişler nereye gidecek?" gibi sorular var...Hocamız vefat ettikten sonra, zihinlerde, "Tekke kime kalacak, dervişler nereye gidecek?" gibi sorular var... Örfî idare olduğu için, biz bunları ilan etmeyi uygun görmedik. Örfî idare olduğu için, biz bunları ilan etmeyi uygun görmedik. Hocamız bana emretmişti, "Evladım, benden sonra bu vazifeyi sen yaparsın!" diye ama bunu söyleyemedik. Hocamız bana emretmişti, "Evladım, benden sonra bu vazifeyi sen yaparsın!" diye ama bunu söyleyemedik.

Hatta, askerler Hocamız'ı politikacılarla beraber tevkif etmeyi bile düşünmüşler de, hasta diye yapmamışlar.Hatta, askerler Hocamız'ı politikacılarla beraber tevkif etmeyi bile düşünmüşler de, hasta diye yapmamışlar. Böyle bir şeyler de olmuş. Biz de örfî idare dolayısıyla ilk günlerde ilan etmemiştik.Böyle bir şeyler de olmuş. Biz de örfî idare dolayısıyla ilk günlerde ilan etmemiştik. Bizim Geyve Pamukova'da eski ihvanımız var. "Hocamız vefat etti." demişler.Bizim Geyve Pamukova'da eski ihvanımız var. "Hocamız vefat etti." demişler. Yerine de kimin kaldığını bilmedikleri için başka bir yere bağlanmışlar. Yerine de kimin kaldığını bilmedikleri için başka bir yere bağlanmışlar. Fakat o gece Hocamız onlara görünmüş, "Dönün bakalım tekkemize!" diye azarlamış. Fakat o gece Hocamız onlara görünmüş, "Dönün bakalım tekkemize!" diye azarlamış. Ondan sonra dönmüşler, aramışlar, bizi buldular. Biz de ziyaretlerine gittik. Ondan sonra dönmüşler, aramışlar, bizi buldular. Biz de ziyaretlerine gittik.

Bunlar birer misaldir ama bu misaller benim için çok önemlidir. Ben bir üniversite hocasıyım.Bunlar birer misaldir ama bu misaller benim için çok önemlidir. Ben bir üniversite hocasıyım. Doktora, doçentlik, profesörlük çalışmaları yaptım. Bilimsel çalışmayı bilen bir insanım.Doktora, doçentlik, profesörlük çalışmaları yaptım. Bilimsel çalışmayı bilen bir insanım. Öyle abuk sabuk, ipe sapa gelmez palavra şeyleri sevmem, söylemem. Beni tanıyanlar tanırlar. Öyle abuk sabuk, ipe sapa gelmez palavra şeyleri sevmem, söylemem. Beni tanıyanlar tanırlar.

Bir müşahit gözüyle, Mehmed Zahid Kotku Efendi hazretlerinin yanında, yakınında bulunan bir insan gözüyle ve şüpheci bir insan gözüyle;Bir müşahit gözüyle, Mehmed Zahid Kotku Efendi hazretlerinin yanında, yakınında bulunan bir insan gözüyle ve şüpheci bir insan gözüyle; mühendislik okullarında, fakültelerinde vakti geçmiş bir hoca olarak... Etrafım teknik elemanlarla doluydu. mühendislik okullarında, fakültelerinde vakti geçmiş bir hoca olarak... Etrafım teknik elemanlarla doluydu.

Kendi hayatım da öyle… Lisenin fen bölümünden mezunum. Kendi hayatım da öyle… Lisenin fen bölümünden mezunum.

Araştırıcı ruhlu bir kimse olarak, benim tespit ettiğim olaylardan bazıları bunlardır.Araştırıcı ruhlu bir kimse olarak, benim tespit ettiğim olaylardan bazıları bunlardır. Bizim bir profesör arkadaş var, "Hocamız gerçek bir velî olduğundan, binlerce misal bulabiliriz." diyor. Bizim bir profesör arkadaş var, "Hocamız gerçek bir velî olduğundan, binlerce misal bulabiliriz." diyor.

Herkes tabii kendi hocasını sever, metheder ama bu anlattığım şeyler bana çarpıcı gelen misaller olduğu için sizinle dertleşme bâbında,Herkes tabii kendi hocasını sever, metheder ama bu anlattığım şeyler bana çarpıcı gelen misaller olduğu için sizinle dertleşme bâbında, yirminci yüzyılı yaşayan, modern hayatı bilen bir kimse olarak, bu misalleri arz ediyorum. yirminci yüzyılı yaşayan, modern hayatı bilen bir kimse olarak, bu misalleri arz ediyorum.

Buralardan göreceksiniz ki şu bizim materyalist mantığımızın dışında bir başka mantık, bir başka dünya, bir başka âlem var.Buralardan göreceksiniz ki şu bizim materyalist mantığımızın dışında bir başka mantık, bir başka dünya, bir başka âlem var. İnsanların bir ruh âlemi var ve insanların birtakım mânevî güçleri var...İnsanların bir ruh âlemi var ve insanların birtakım mânevî güçleri var... Bu ispat edilmiş bir olay... Bunlarla bence ispat edilmiş oluyor. Bu ispat edilmiş bir olay... Bunlarla bence ispat edilmiş oluyor.

Tasavvufun bir gücü var... Bunun da kaynağını gösterdim. Kur'ân-ı Kerîm'de var...Tasavvufun bir gücü var... Bunun da kaynağını gösterdim. Kur'ân-ı Kerîm'de var... Tabii, bunları bilmeyen insan, Kur'an'a da inanmayabilir, Kur'an'ı da şüpheyle karşılayabilir. Ama bu işler oluyor.Tabii, bunları bilmeyen insan, Kur'an'a da inanmayabilir, Kur'an'ı da şüpheyle karşılayabilir. Ama bu işler oluyor. Bunu size kendim de yaşamış bir insan olarak anlatıyorum. Bunu size kendim de yaşamış bir insan olarak anlatıyorum.

Olayın özeti şu: Allahu Teâlâ hazretleri sevdiği kuluna olağanüstü birtakım melekeler, kabiliyetler ihsan ediyor.Olayın özeti şu: Allahu Teâlâ hazretleri sevdiği kuluna olağanüstü birtakım melekeler, kabiliyetler ihsan ediyor. O sizin bizim gibi bir insan olmaktan çıkıyor, başka türlü bir insan haline geliyor. O sizin bizim gibi bir insan olmaktan çıkıyor, başka türlü bir insan haline geliyor. Bunun sebebi de Allah'ın yolunda yürümesi, farzları tutması, nafile ibadetleri yapması sonunda olan bir durum... Bunun sebebi de Allah'ın yolunda yürümesi, farzları tutması, nafile ibadetleri yapması sonunda olan bir durum...

Allah'ın onu sevmesi; sevdiği zaman gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olması meselesi...Allah'ın onu sevmesi; sevdiği zaman gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli, yürüyen ayağı olması meselesi... Bunları kendi yaşamımda gördüğüm için eski anlatılan olayların da nasıl olduğunu anlayabiliyorum.Bunları kendi yaşamımda gördüğüm için eski anlatılan olayların da nasıl olduğunu anlayabiliyorum. Sâfiyâne bir iman olarak değil de, bilmsel bir inançla, onların da gerçekliğini kabul ediyorum. Sâfiyâne bir iman olarak değil de, bilmsel bir inançla, onların da gerçekliğini kabul ediyorum.

Biliyoruz ki, Allah inancına, mârifetullaha ererseniz, Allah'ı hakkıyla tanırsanız;Biliyoruz ki, Allah inancına, mârifetullaha ererseniz, Allah'ı hakkıyla tanırsanız; Allahu Teâlâ hazretleri her şeye kâdirdir, her yerde hâzır ve nâzırdır. Bir şeyi istediği zaman, "ol" der, olur. Allahu Teâlâ hazretleri her şeye kâdirdir, her yerde hâzır ve nâzırdır. Bir şeyi istediği zaman, "ol" der, olur.

İnsan Allah'ın yolunda yürüdüğü zaman, Allahu Teâlâ hazretleri yardım ediyor, koruyor, ona ezâ cefâ eden kimseleri cezalandırıyor.İnsan Allah'ın yolunda yürüdüğü zaman, Allahu Teâlâ hazretleri yardım ediyor, koruyor, ona ezâ cefâ eden kimseleri cezalandırıyor. Sahabenin hayatında bu böyle... Peygamberlerin hayatını misal olarak vermek istemiyorum. Sahabenin hayatında bu böyle... Peygamberlerin hayatını misal olarak vermek istemiyorum. Çünkü, "Onlar peygamberdir." diye sıyrılıyorlar. Peygamber olmayan insanlardan misal veriyorum ki bu işlerin olurluğunu insanlar bilsin. Çünkü, "Onlar peygamberdir." diye sıyrılıyorlar. Peygamber olmayan insanlardan misal veriyorum ki bu işlerin olurluğunu insanlar bilsin.

Bir üniversite profesörü olarak, merak edilen bir konuda somut, elle tutulan, gözle görülen misallerle bu olay hakkında bilgilendirmek istedim...Bir üniversite profesörü olarak, merak edilen bir konuda somut, elle tutulan, gözle görülen misallerle bu olay hakkında bilgilendirmek istedim... İşin aslı, esası budur. İşin aslı, esası budur.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi kendisinin sevdiği kullardan eylesin...Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi kendisinin sevdiği kullardan eylesin... Sevdiği yolda yürümeyi nasip eylesin, sevdiği işleri yapmayı nasip eylesin...Sevdiği yolda yürümeyi nasip eylesin, sevdiği işleri yapmayı nasip eylesin... Hem dünyada hem âhirette aziz ve bahtiyar etsin... Hem dünyada hem âhirette aziz ve bahtiyar etsin...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2