Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Abdullah B. Hubeyk El-Antàkî (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Zilka'de 1415 / 15.04.1995
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Çocuğun Ana Rahminde Oluşumu, Rasûlüllah SAS’in Aile Hayatı, Dikkat Edilmesi Gereken Dört Şey, Kur’an Hafızı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Abdullah B. Hubeyk El-Antàkî (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Zilka'de 1415 / 15.04.1995
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Çocuğun Ana Rahminde Oluşumu, Rasûlüllah SAS’in Aile Hayatı, Dikkat Edilmesi Gereken Dört Şey, Kur’an Hafızı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.



Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.



el-Hamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîne âlâ küllî hâlin ve fî külli hîn,el-Hamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîne âlâ küllî hâlin ve fî külli hîn, hamden kemâ yenbeği li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. hamden kemâ yenbeği li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâVe's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahî bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.



Emmâ ba'd.



Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahî bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.



Emmâ ba'd.



Aziz ve muhterem kardeşlerim!



Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Aziz ve muhterem kardeşlerim!



Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Cenâb-ı Mevlâmız cümlemizi iki cihanın hayırlarına, saadetlerine nail eylesin, Cenâb-ı Mevlâmız cümlemizi iki cihanın hayırlarına, saadetlerine nail eylesin, cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Evliyâullah ve salihlerin hayatlarını anlatan Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri okumaya devam ediyoruz.Evliyâullah ve salihlerin hayatlarını anlatan Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri okumaya devam ediyoruz. 19. Terceme-i hâl, Abdullahi'bnü Hubeykıni'l-Antâkıyyü, Antakyalı Abdullah b. Hubeyk.19. Terceme-i hâl, Abdullahi'bnü Hubeykıni'l-Antâkıyyü, Antakyalı Abdullah b. Hubeyk. Geçen dersimizde buna başlamıştık. Künyesi Ebu Muhammed idi.Geçen dersimizde buna başlamıştık. Künyesi Ebu Muhammed idi. Antakya'ya yerleşmiş. Antakya ile ilgili bilgiler vermiştik.



Antakya'ya yerleşmiş. Antakya ile ilgili bilgiler vermiştik.



Müellif hadis rivayet ettiğini söylüyor.



Müellif hadis rivayet ettiğini söylüyor.



Haddesenâ Umeri'bnü Ahmede'bni Usmâne'l-Vâiz bi-Bağdâde diyeHaddesenâ Umeri'bnü Ahmede'bni Usmâne'l-Vâiz bi-Bağdâde diye bir şahsın ismini yazıp dipnotta onun hakkında bilgi vermiş.



bir şahsın ismini yazıp dipnotta onun hakkında bilgi vermiş.



Bu, İbn Şahin diye tanınan bir kimseydi.Bu, İbn Şahin diye tanınan bir kimseydi. Aslı Merveruz'dan; Horasan'a, sonra Bağdat'a gelmiş, orada yerleşmiş.



Aslı Merveruz'dan; Horasan'a, sonra Bağdat'a gelmiş, orada yerleşmiş.



297 senesinde doğmuş. 330 eser yazmış.



297 senesinde doğmuş. 330 eser yazmış.



Bir tanesi Tefsir-i kebîr; 1000 cüzden müteşekkil.Bir tanesi Tefsir-i kebîr; 1000 cüzden müteşekkil. Sonra bir hadis kitabı 1500 cüzden müteşekkil. Bir tarih kitabı, 150 cüzden müteşekkil. Sonra bir hadis kitabı 1500 cüzden müteşekkil. Bir tarih kitabı, 150 cüzden müteşekkil. Bir zühdle ilgili tasavvufi bir eser; 100 cüzden müteşekkil.Bir zühdle ilgili tasavvufi bir eser; 100 cüzden müteşekkil. "Çok güvenilen bir alim." diye yazıyordu.



"Çok güvenilen bir alim." diye yazıyordu.



385 senesinde, Zilhicce'nin 12'si yani Kurban bayramında, Pazar günü vefat etmiş.



385 senesinde, Zilhicce'nin 12'si yani Kurban bayramında, Pazar günü vefat etmiş.



295 yılında doğmuş olsa 98 sene ömür sürmüş; mâşaallah. Ama çok da eser yazmış.295 yılında doğmuş olsa 98 sene ömür sürmüş; mâşaallah. Ama çok da eser yazmış. Böyle muazzam eserler meydana getirmiş.Böyle muazzam eserler meydana getirmiş. Biz bunun hayatıyla ilgili malumatı kütüphanelerden araştırdık. Bu bilgiler orada yok.



Biz bunun hayatıyla ilgili malumatı kütüphanelerden araştırdık. Bu bilgiler orada yok.



Tabakâtü's-sûfiyye'yi neşreden, neşre hazırlayan, yazan Ebu Abdurrahman es-Sülemî.



Tabakâtü's-sûfiyye'yi neşreden, neşre hazırlayan, yazan Ebu Abdurrahman es-Sülemî.



Bunu neşre hazırlayan kim?



Bunu neşre hazırlayan kim?



Nurettin b. Şüreybe isimli hem tasavvufla ilgisi olan hem profesör olan Mısırlı bir alim.Nurettin b. Şüreybe isimli hem tasavvufla ilgisi olan hem profesör olan Mısırlı bir alim. Aşağıdaki bu malumatı o yazmış. Kaynak olarak da Târîh-i Bağdad'ın 11.cildini göstermiş.



Aşağıdaki bu malumatı o yazmış. Kaynak olarak da Târîh-i Bağdad'ın 11.cildini göstermiş.



Târîh-i Bağdad, Bağdat'ta yetişmiş olan alimleri anlatan Hatib-i Bağdâdî'nin meşhur, kıymetli eseridir.Târîh-i Bağdad, Bağdat'ta yetişmiş olan alimleri anlatan Hatib-i Bağdâdî'nin meşhur, kıymetli eseridir. Bizim terceme-i hal kaynakları bu bilgileri -bu kadar cüz, bu kadar cilt eser yazmış diye- vermiyorlar.Bizim terceme-i hal kaynakları bu bilgileri -bu kadar cüz, bu kadar cilt eser yazmış diye- vermiyorlar. Bu rakamlar çok hoşumuza gittiği için bu şahısla ilgilenmiştik; orada kalmıştık.



Bu rakamlar çok hoşumuza gittiği için bu şahısla ilgilenmiştik; orada kalmıştık.



Bu zât bizim müellife anlatmış.



Bu zât bizim müellife anlatmış.



Haddesenâ bi-Bağdâde diyor; bu hadîs-i şerîfi İbn Şahin bu eseri yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî'yeHaddesenâ bi-Bağdâde diyor; bu hadîs-i şerîfi İbn Şahin bu eseri yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî'ye Bağdat'ta rivayet etmiş.



Bağdat'ta rivayet etmiş.



Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Saîd, Ona,Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Saîd, Ona, Ahmed b. Muhammed b Said isimli şahıs rivayet etmiş.



Ahmed b. Muhammed b Said isimli şahıs rivayet etmiş.



Onun hakkında da aşağıda bilgi var; okuyalım.



Onun hakkında da aşağıda bilgi var; okuyalım.



Ahmedi'bnü Muhammedi'bni Saîdi'bni İsmâîli'bni Saîdi'bni MansûrAhmedi'bnü Muhammedi'bni Saîdi'bni İsmâîli'bni Saîdi'bni Mansûr Ebû Saîdini'n- Neysâbûrî, el-Ma'rufi'bni Ebî Osmân el-Gâzî.



Ebû Saîdini'n- Neysâbûrî, el-Ma'rufi'bni Ebî Osmân el-Gâzî.



Nesebi İbn Ebî Osmân el-Gâzî diye, tanınmış olan bu isimleri ihtiva ediyor.Nesebi İbn Ebî Osmân el-Gâzî diye, tanınmış olan bu isimleri ihtiva ediyor. Hadisi bu şahıstan öğrenmiş.



Hadisi bu şahıstan öğrenmiş.



Ceddühû Saîdün hüve'l-mekniyyü Ebû Osman.Ceddühû Saîdün hüve'l-mekniyyü Ebû Osman. "Dedesi Saîd, kendisi Ahmed isminde ama dedesi 'Ebû Osman' diye künyelenmiş.""Dedesi Saîd, kendisi Ahmed isminde ama dedesi 'Ebû Osman' diye künyelenmiş." Ve kâne vâize ehl-i Nîsâbûr. "Ebû Saîd'in dedesi Ebû Osman, Neysâbur şehrinin vaizi idi."Ve kâne vâize ehl-i Nîsâbûr. "Ebû Saîd'in dedesi Ebû Osman, Neysâbur şehrinin vaizi idi." Ve şeyhu's-sûfiyye. "Ve tasavvuf erbabının şeyhi, yaşlısı, önderi, başkanı durumundaydı."Ve şeyhu's-sûfiyye. "Ve tasavvuf erbabının şeyhi, yaşlısı, önderi, başkanı durumundaydı." Ve emmâ Ebû Saîdin fe-kâne min-Ubbâdi min-ibâdi'l-lâhi's-sâlihînVe emmâ Ebû Saîdin fe-kâne min-Ubbâdi min-ibâdi'l-lâhi's-sâlihîn "Ebû Saîd ise Allah'ın salih kullarından bir kimseydi."



"Ebû Saîd ise Allah'ın salih kullarından bir kimseydi."



Tabi sülaleden öyle geliyor. İncelediğimiz zamanTabi sülaleden öyle geliyor. İncelediğimiz zaman görüyoruz ki babadan, dededen öyle iyi bir kandan, temiz bir sülaleden geliyor.



görüyoruz ki babadan, dededen öyle iyi bir kandan, temiz bir sülaleden geliyor.



Kadime Bağdâde haccen defâatin. "Bağdat'a defalarca hacı olarak gelmişti."



Kadime Bağdâde haccen defâatin. "Bağdat'a defalarca hacı olarak gelmişti."



Neysâbur Horasan'da. Hacca gitmek için Irak'a gelecek; oradan geçecek, hacca gidecek.Neysâbur Horasan'da. Hacca gitmek için Irak'a gelecek; oradan geçecek, hacca gidecek. Çok defalar hac yaparken Bağdat'a uğramış, defalarca gelmiş.



Çok defalar hac yaparken Bağdat'a uğramış, defalarca gelmiş.



Âhiruhâ fî senetin selâse ve hamsîne ve selase mie.Âhiruhâ fî senetin selâse ve hamsîne ve selase mie. "Bağdat'a en son uğrayışı, en son seferi 353 senesinde olmuş." "Bağdat'a en son uğrayışı, en son seferi 353 senesinde olmuş." Ve harace ğâziyen ilâ Tarsus. "Tarsus'a da gazi olarak çıkmış; oraya da gitmiş."Ve harace ğâziyen ilâ Tarsus. "Tarsus'a da gazi olarak çıkmış; oraya da gitmiş." Ve mâte bihâ. "Orada vefat etmiş."



Ve mâte bihâ. "Orada vefat etmiş."



Tarsus'u çok seviyorum. Çok mübarek bir yer.Tarsus'u çok seviyorum. Çok mübarek bir yer. Tabi eskiden, hulefâ i râşidîn zamanındaTabi eskiden, hulefâ i râşidîn zamanında fetihler için Şam'dan derhal bizim Anadolu'nun Antakya'sına kadar gelmişler. fetihler için Şam'dan derhal bizim Anadolu'nun Antakya'sına kadar gelmişler. Oralar hemen müslüman olmuş. Tarsus'a gelmişler, dağlara dayanmışlar.Oralar hemen müslüman olmuş. Tarsus'a gelmişler, dağlara dayanmışlar. Düşman öbür tarafta; artık orası hudut. Düşman öbür tarafta; artık orası hudut. Zaman zaman çarpışmaların olduğu Anamur'a doğru ilerlemişler.



Zaman zaman çarpışmaların olduğu Anamur'a doğru ilerlemişler.



İşte oralarda dağlarda, öbür taraf bunları geçirmeyebiliyor. Pusu kuruyor, siper yapıyor.İşte oralarda dağlarda, öbür taraf bunları geçirmeyebiliyor. Pusu kuruyor, siper yapıyor. Tarsus'ta belki onun kim olduğunu, nerede olduğunu kimse bilmez. Ama bizim ezberimizde olsun:



Tarsus'ta belki onun kim olduğunu, nerede olduğunu kimse bilmez. Ama bizim ezberimizde olsun:



Ahmeb b. Muhammed Ebû Saîd en-Nîsâbûrî, Tarsuslu alimlerden birisiymiş.Ahmeb b. Muhammed Ebû Saîd en-Nîsâbûrî, Tarsuslu alimlerden birisiymiş. Vaizmiş, Allah'ın salih kullarından birisiymiş, dedesi de Nişabur şehrinin vaizlerinden imiş.



Vaizmiş, Allah'ın salih kullarından birisiymiş, dedesi de Nişabur şehrinin vaizlerinden imiş.



Cihad etmek için Tarsus'a gelmiş. Çünkü Tarsus o zaman Romalılarla, Bizanslılarla hudut.Cihad etmek için Tarsus'a gelmiş. Çünkü Tarsus o zaman Romalılarla, Bizanslılarla hudut. Ve orada vefat etmiş. Allah şefaatine erdirsin.



Ve orada vefat etmiş. Allah şefaatine erdirsin.



Bunun da kaynağı Târîh-i Bağdâd; Bağdat Tarihi isimli Hatip el-Bağdâdî'nin eseri.Bunun da kaynağı Târîh-i Bağdâd; Bağdat Tarihi isimli Hatip el-Bağdâdî'nin eseri. Bu bilgiyi oradan almış.



Bu bilgiyi oradan almış.



Haddesenâ Yûsufü'bnü Mûsâ. "Bu Tarsus'ta ölen zâta da Yusuf b. Musa söylemiş."Haddesenâ Yûsufü'bnü Mûsâ. "Bu Tarsus'ta ölen zâta da Yusuf b. Musa söylemiş." Haddesenâ Abdullah b. Hubeyk.Haddesenâ Abdullah b. Hubeyk. "Ona da işte bu Antakyalı Abdullah b. Hubeyk söylemiş; hadisi o rivayet etmiş."



"Ona da işte bu Antakyalı Abdullah b. Hubeyk söylemiş; hadisi o rivayet etmiş."



Kitabı yazan Ebû Abdirahman es-Sülemî' müellifimize kadar aradaki isimleri söyledi.Kitabı yazan Ebû Abdirahman es-Sülemî' müellifimize kadar aradaki isimleri söyledi. Müelliften kendisine kadar hadisi ağızdan ağıza, kimden kime kimlerin rivâyet ettiğini söylemiş oldu.Müelliften kendisine kadar hadisi ağızdan ağıza, kimden kime kimlerin rivâyet ettiğini söylemiş oldu. Gelelim şimdi terceme-i hâli anlatılan Abdullah b. Hubeyk'tenGelelim şimdi terceme-i hâli anlatılan Abdullah b. Hubeyk'ten Peygamber Efendimiz'e kadar olan isimlere. Bakalım kimler var; onu anlayalım.



Peygamber Efendimiz'e kadar olan isimlere. Bakalım kimler var; onu anlayalım.



Haddesenâ Yûsufü'bnü Esbât. "Ona Yusuf b. Esbât söylemiş."



Haddesenâ Yûsufü'bnü Esbât. "Ona Yusuf b. Esbât söylemiş."



Bu, meşhur sûfîlerden birisi. Bu kitapta hayatıyla ilgili malumat var.



Bu, meşhur sûfîlerden birisi. Bu kitapta hayatıyla ilgili malumat var.



Haddesenâ Habibi'bnü Hassân. "Ona da Habib b. Hassân söylemiş."Haddesenâ Habibi'bnü Hassân. "Ona da Habib b. Hassân söylemiş." An Zeydi'bnü Vehb. "Ona da Zeyd b. Vehb söylemiş."



An Zeydi'bnü Vehb. "Ona da Zeyd b. Vehb söylemiş."



O da Abdullah b. Mesut'dan rivayet ediyor.



O da Abdullah b. Mesut'dan rivayet ediyor.



Kâle, kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.



Kâle, kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.



Demek ki sahabi olan râvi, Abdullah b. Mesud, ondan sonra Zeyd b. Vehb.



Demek ki sahabi olan râvi, Abdullah b. Mesud, ondan sonra Zeyd b. Vehb.



O kimmiş?



Zeyd b. Vehb el Cühenî, Ebû Süleyman künyeli bir zât imiş,



Hacere. "Hicret etti."



O kimmiş?



Zeyd b. Vehb el Cühenî, Ebû Süleyman künyeli bir zât imiş,



Hacere. "Hicret etti."



Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret edince,Peygamber Efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret edince, Allah tarafından müslümanlara da Medine'ye toplanmaları emrolundu.Allah tarafından müslümanlara da Medine'ye toplanmaları emrolundu. "Hadi bakalım, herkes Peygamber'in etrafında toplansın." diye emrolundu."Hadi bakalım, herkes Peygamber'in etrafında toplansın." diye emrolundu. Herkes Peygamber Efendimiz'in etrafına toplanacak,Herkes Peygamber Efendimiz'in etrafına toplanacak, İslâm'ı yaymak için yardımcı olacak, Peygamber Efendimiz'i koruyacak.



İslâm'ı yaymak için yardımcı olacak, Peygamber Efendimiz'i koruyacak.



Binaenaleyh herkesin hicret etmesi farz oldu.Binaenaleyh herkesin hicret etmesi farz oldu. Hicret etmek sevap oldu; hicret etmeyenler de günaha girecek duruma düştüler, suç işlemiş oldular.Hicret etmek sevap oldu; hicret etmeyenler de günaha girecek duruma düştüler, suç işlemiş oldular. Hicret etmeleri lazım.Hicret etmeleri lazım. Eğer hicret etmemiş de kâfirlerin diyarında, kâfirlerin yönetimi, baskısı altında kalmışlarsaEğer hicret etmemiş de kâfirlerin diyarında, kâfirlerin yönetimi, baskısı altında kalmışlarsa istikballeri, âhiretleri tehlikeye girdi.



istikballeri, âhiretleri tehlikeye girdi.



Bismillâhirrahmânirrahîm.



Bismillâhirrahmânirrahîm.



İnne'l-lezîne teveffâhümü'l-melâiketü zâlimî enfüsihim kâlû fîme küntümİnne'l-lezîne teveffâhümü'l-melâiketü zâlimî enfüsihim kâlû fîme küntüm kâlû künnâ müsted'afîne fi'l-ardı kâlû elem tekün ardu'l-lâhi vâsiaten fe-tühâcirû fîhâkâlû künnâ müsted'afîne fi'l-ardı kâlû elem tekün ardu'l-lâhi vâsiaten fe-tühâcirû fîhâ fe-ülâike me'vâhüm cehennemü ve sâet masîrâ…



fe-ülâike me'vâhüm cehennemü ve sâet masîrâ…



İnne'l-lezîne teveffâhümü'l-melâiketü zâlimî enfüsihim.İnne'l-lezîne teveffâhümü'l-melâiketü zâlimî enfüsihim. "Meleklerin, canlarını günahkar olarak aldıkları kimselere gelince."



"Meleklerin, canlarını günahkar olarak aldıkları kimselere gelince."



Kendi nefislerine zulmeden, günah işleyen kimseler durumundaykenKendi nefislerine zulmeden, günah işleyen kimseler durumundayken ecel gelmiş, melekler canlarını almış.



ecel gelmiş, melekler canlarını almış.



İnne'l-lezîne teveffâhümü'l-melaiketü zâlimî enfüsihim.



Nefsine zulmetmek ne demek?



İnne'l-lezîne teveffâhümü'l-melaiketü zâlimî enfüsihim.



Nefsine zulmetmek ne demek?



"Günah işleyip başını derde, belaya sokmak" demek."Günah işleyip başını derde, belaya sokmak" demek. Bir insan günah işledi mi kendisine kötülük etmiş oluyor; Bir insan günah işledi mi kendisine kötülük etmiş oluyor; kendisini felakete, felaketin kucağına atmış oluyor.



kendisini felakete, felaketin kucağına atmış oluyor.



Kâlû fîme küntüm. "Canlarını aldıkları zaman melekler bunlara derler ki; 'Siz ne durumdaydınız?Kâlû fîme küntüm. "Canlarını aldıkları zaman melekler bunlara derler ki; 'Siz ne durumdaydınız? Dünyadayken ne biçim insandınız, ne yapıyordunuz, ne haldeydiniz?'"Dünyadayken ne biçim insandınız, ne yapıyordunuz, ne haldeydiniz?'" Kâlû künnâ müsted'afîne fi'l-ardı. "Biz yeryüzünde mazlum, iktidarsız,Kâlû künnâ müsted'afîne fi'l-ardı. "Biz yeryüzünde mazlum, iktidarsız, baskı altında, baskı edenlere güç yetiremeyen, horlanmış, zayıf insanlardık."



baskı altında, baskı edenlere güç yetiremeyen, horlanmış, zayıf insanlardık."



Ne yapalım, bize baskı yapıyorlardı, Müslümanlığı tatbik edemiyorduk, yaptırmıyorlardı.



Ne yapalım, bize baskı yapıyorlardı, Müslümanlığı tatbik edemiyorduk, yaptırmıyorlardı.



Kâlû elem tekün ardu'l-lâhi vâsiaten fe-tühâciru fîhâ.Kâlû elem tekün ardu'l-lâhi vâsiaten fe-tühâciru fîhâ. "Yeryüzü geniş değil miydi, oradan hicret etseydiniz, ibadetin güzel yapıldığı yere varsaydınız." "Yeryüzü geniş değil miydi, oradan hicret etseydiniz, ibadetin güzel yapıldığı yere varsaydınız." Fe-ülâike me'vahüm cehennem. Fe-ülâike me'vahüm cehennem. "İşte böyle dinlerini güzelce yaşayabilecekleri rahat bir yere hicret etmeyip de"İşte böyle dinlerini güzelce yaşayabilecekleri rahat bir yere hicret etmeyip de kafirlerin arasında kalıp kendilerine zulmedici, günahkar insanlar olarak ölen kimselerinkafirlerin arasında kalıp kendilerine zulmedici, günahkar insanlar olarak ölen kimselerin mekanları, barınakları, yuvaları, sığınakları, durakları, varacakları yer cehennemdir."mekanları, barınakları, yuvaları, sığınakları, durakları, varacakları yer cehennemdir." Ve sâet masîrâ. "O ne kötü bir gidiş yeridir."



Ve sâet masîrâ. "O ne kötü bir gidiş yeridir."



Bu cehennem, gidilecek yerler içinde ne kadar kötü bir yerdir. Giden mahvolacak.



Bu cehennem, gidilecek yerler içinde ne kadar kötü bir yerdir. Giden mahvolacak.



Oraya gidilir mi, gitmek istenir mi, gidilecek bir duruma razı olunur mu?Oraya gidilir mi, gitmek istenir mi, gidilecek bir duruma razı olunur mu? Oraya gitmemek, oradan kurtulmak için çırpınılmaz mı?



Oraya gitmemek, oradan kurtulmak için çırpınılmaz mı?



İlle'l-müsted'afîne mine'r-ricâli ve'n-nisâi ve'l-vildân. İlle'l-müsted'afîne mine'r-ricâli ve'n-nisâi ve'l-vildân. "Yalnız erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan gücü yetmeyenler.""Yalnız erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan gücü yetmeyenler." Lâ yestetîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâ. Lâ yestetîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâ. "Bir çare, bir imkân bulup da o küfür diyarından gidemeyenler.""Bir çare, bir imkân bulup da o küfür diyarından gidemeyenler." Ve lâ yehtedûne sebîlâ. "Bir yol bulamayanlar; onlar müstesna, onlar cehenneme gitmez."



Ve lâ yehtedûne sebîlâ. "Bir yol bulamayanlar; onlar müstesna, onlar cehenneme gitmez."



İstiyor; "Bir fırsatını bulayım da şunların elinden yakamı kurtarayım,İstiyor; "Bir fırsatını bulayım da şunların elinden yakamı kurtarayım, hicret edeyim." diyor ama güç yetiremiyor, imkân bulamıyor, onların elinden paçasını sıyıramıyor, gidemiyor.



hicret edeyim." diyor ama güç yetiremiyor, imkân bulamıyor, onların elinden paçasını sıyıramıyor, gidemiyor.



Niyeti gitmekti, gidemedi. Onlar müstesna; onlar cehenneme gitmeyecek.Niyeti gitmekti, gidemedi. Onlar müstesna; onlar cehenneme gitmeyecek. Çünkü gitmeyi istediler, gitmeye teşebbüs ettiler ama imkân bulamadılar; onlar müstesna.



Çünkü gitmeyi istediler, gitmeye teşebbüs ettiler ama imkân bulamadılar; onlar müstesna.



Fe-ülâike asa'l-lâhü en-ya'füve anhüm. "Umulur ki Allah onları afv-u mağfiret eder." Fe-ülâike asa'l-lâhü en-ya'füve anhüm. "Umulur ki Allah onları afv-u mağfiret eder." Ve kâne'l-lâhü afuvven ğafûrâ. "Çünkü Allah çok affedici, çok mağfiret edicidir" deniliyor.



Ve kâne'l-lâhü afuvven ğafûrâ. "Çünkü Allah çok affedici, çok mağfiret edicidir" deniliyor.



Ve men yahrucü min-beytihî muhâciren ila'l-lâhi ve resûlihî. Ve men yahrucü min-beytihî muhâciren ila'l-lâhi ve resûlihî. "Kim evinden Allah'a ve Resûlü'ne muhacir olarak, hicret edici olarak,"Kim evinden Allah'a ve Resûlü'ne muhacir olarak, hicret edici olarak, ona kavuşmak için hicret maksadıyla çıkarsa."ona kavuşmak için hicret maksadıyla çıkarsa." Sümme yüdrikü'l-mevt. "Ama yolda eceli gelir de menzil-i maksûduna ulaşamazsa."



Sümme yüdrikü'l-mevt. "Ama yolda eceli gelir de menzil-i maksûduna ulaşamazsa."



Resûlullah'ın yanına gidemedi, tam yolda ecel geldi. Ya müşrikler öldürdü ya hastalandı, vefat etti.



Resûlullah'ın yanına gidemedi, tam yolda ecel geldi. Ya müşrikler öldürdü ya hastalandı, vefat etti.



Fe-kad bekaa ecrühû ala'l-lâh. "Onun sevabı Allah'a sabit olur, Allah onun sevabını verir."



Fe-kad bekaa ecrühû ala'l-lâh. "Onun sevabı Allah'a sabit olur, Allah onun sevabını verir."



Demek ki hicret edecek, hicret etmeye çırpınacak.Demek ki hicret edecek, hicret etmeye çırpınacak. Hicret edebilirse emri tutmuş olacak, sevap kazanacak.Hicret edebilirse emri tutmuş olacak, sevap kazanacak. Hicret edemeyip yolda ölürse Allah onun ecrini yine verecek.Hicret edemeyip yolda ölürse Allah onun ecrini yine verecek. Hicret etmek isteyip de fırsat bulamazsa yine affolunacak. Hicret etmek isteyip de fırsat bulamazsa yine affolunacak. Ama hicret etmeyi istememiş, teşebbüs etmemiş, gayret etmemişse mekânı cehennem olacak.



Ama hicret etmeyi istememiş, teşebbüs etmemiş, gayret etmemişse mekânı cehennem olacak.



Neden?



Gitmesi, emri tutması, hicret etmesi lazımdı.



Neden?



Gitmesi, emri tutması, hicret etmesi lazımdı.



Zeyd b. Vehb el-Cühenî ne yapmış?



Hacere. "Hicret etti."



Zeyd b. Vehb el-Cühenî ne yapmış?



Hacere. "Hicret etti."



Terk-i diyar etmiş. Kâfirlerin arasından sıyrılmış, hicret etmiş.



Terk-i diyar etmiş. Kâfirlerin arasından sıyrılmış, hicret etmiş.



Fe-mâte. "Ve vefat etti, öldü." diyor.



Fe-mâte. "Ve vefat etti, öldü." diyor.



Fe-mâte Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem ve hüve fi't-tarîk.Fe-mâte Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem ve hüve fi't-tarîk. "Bu adamcağız hicrete kalkışmış; yoldayken Peygamber Efendimiz vefat etmiş."



"Bu adamcağız hicrete kalkışmış; yoldayken Peygamber Efendimiz vefat etmiş."



Hayatında Resûlullah'ı göremedi.Hayatında Resûlullah'ı göremedi. Hicret etmiş ama yolda gelirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz âhirete göçmüş.



Hicret etmiş ama yolda gelirken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz âhirete göçmüş.



Nezele'l-Kûfete. "Resûlullah ile görüşemedi ama hicret etmek istedi sonra Kûfe şehrine yerleşti.



Nezele'l-Kûfete. "Resûlullah ile görüşemedi ama hicret etmek istedi sonra Kûfe şehrine yerleşti.



Kûfe, Bağdat'ın yakınında müslümanların kurduğu yeni bir şehir.



Kûfe, Bağdat'ın yakınında müslümanların kurduğu yeni bir şehir.



Ve kâne min ecilleti tâbiîn. "Tâbiînin en büyüklerindendi."



Ve kâne min ecilleti tâbiîn. "Tâbiînin en büyüklerindendi."



Ecille, celîl demek; daha doğrusu ecell demek. Celaletli; "kıymetlisi, hürmetlisi" demek.



Ecille, celîl demek; daha doğrusu ecell demek. Celaletli; "kıymetlisi, hürmetlisi" demek.



Zeyd b. Vehb el-Cühenî tabiînin en hürmetlilerinden birisiydi.



Zeyd b. Vehb el-Cühenî tabiînin en hürmetlilerinden birisiydi.



Peygamber Efendimiz'in sağlığında onu görenlere ashab veya sahabe, bir tane ise sahabi deniliyor. Peygamber Efendimiz'in sağlığında onu görenlere ashab veya sahabe, bir tane ise sahabi deniliyor. Ashabı görenlere tâbiîn deniliyor. Tabiini görenlere de tebe-i tâbiîn deniliyor.



Ashabı görenlere tâbiîn deniliyor. Tabiini görenlere de tebe-i tâbiîn deniliyor.



Birinci nesil, Peygamber Efendimiz'in asrının nesli;Birinci nesil, Peygamber Efendimiz'in asrının nesli; sahabe, ashab veya sahb. Bu kelimelerin hepsi sahih.



sahabe, ashab veya sahb. Bu kelimelerin hepsi sahih.



İkinci nesil tâbiîn, üçüncü nesil tebe-i tâbiîn. Bu, tâbiîne mensup.İkinci nesil tâbiîn, üçüncü nesil tebe-i tâbiîn. Bu, tâbiîne mensup. Ashab olamadı çünkü Resûlullah'ı göremedi, Resûlullah vefat etti.Ashab olamadı çünkü Resûlullah'ı göremedi, Resûlullah vefat etti. Daha o hicreti tamamlamadan yolda iken Resûlullah Efendimiz vefat etti. Daha o hicreti tamamlamadan yolda iken Resûlullah Efendimiz vefat etti. Resûlullah'ı göremedi. Görseydi sahabe olacaktı. Sahabe olamadı, tâbiîn zümresinden oldu. Resûlullah'ı göremedi. Görseydi sahabe olacaktı. Sahabe olamadı, tâbiîn zümresinden oldu. Çünkü Resûlullah'ı göremeyenlere tâbiîn diyoruz.



Çünkü Resûlullah'ı göremeyenlere tâbiîn diyoruz.



Tabiînin en kıymetli, itibarlı büyüklerindenmiş. Allah şefaatine erdirsin.



Tabiînin en kıymetli, itibarlı büyüklerindenmiş. Allah şefaatine erdirsin.



Tüvüffiye ba'de'l-cemâcim. "'Deyr-i cemâcim hâdisesi' diye tarihî bir hadise var.Tüvüffiye ba'de'l-cemâcim. "'Deyr-i cemâcim hâdisesi' diye tarihî bir hadise var. Ondan sonra vefat etti." Kâlû. "Râviler dediler ki." Mâte kable seneti tis'în.Ondan sonra vefat etti." Kâlû. "Râviler dediler ki." Mâte kable seneti tis'în. "90 senesinden evvel." Ev ba'dehâ. "Veyahut 90 senesinden biraz sonra vefat etmiş."



"90 senesinden evvel." Ev ba'dehâ. "Veyahut 90 senesinden biraz sonra vefat etmiş."



"Mîzânü'l-İ'tidâl'de, Hülâseti tezhîbü-l-kemâl'de bu bilgiler var." diyor.



"Mîzânü'l-İ'tidâl'de, Hülâseti tezhîbü-l-kemâl'de bu bilgiler var." diyor.



Tâbiînden bu zât, Abdullah b. Mesud'tan hadisi nakletmiş, ondan sonraTâbiînden bu zât, Abdullah b. Mesud'tan hadisi nakletmiş, ondan sonra bu Abdullah b. Hubeyk'e gelmiş. Ondan sonra kulaktan kulağa, ağızdan ağza nakledilerek bu Abdullah b. Hubeyk'e gelmiş. Ondan sonra kulaktan kulağa, ağızdan ağza nakledilerek Ebû Abdurrahman es-Sülemî'ye gelmiş.



Ebû Abdurrahman es-Sülemî'ye gelmiş.



Hadîs-i şerîf nedir?



Hadîs-i şerîf nedir?



Kâle kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. "Abdullah b. Mesud radıyallahu anh diyor kiKâle kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. "Abdullah b. Mesud radıyallahu anh diyor ki 'Resûlullah sallallahu aleyi ve sellem şöyle söyledi:'" 'Resûlullah sallallahu aleyi ve sellem şöyle söyledi:'" Ve hüve's-sâdıku'l-masdûk.Ve hüve's-sâdıku'l-masdûk. "Resûlullah hem doğru sözlüdür hem de sözü kabul edilen, tasdik edilen kimsedir."



"Resûlullah hem doğru sözlüdür hem de sözü kabul edilen, tasdik edilen kimsedir."



İnne halka ehadiküm yücmeu fî batni ümmihî erbaîne yevmen...



İnne halka ehadiküm yücmeu fî batni ümmihî erbaîne yevmen...



Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfi. Nokta, nokta, nokta devam ediyor. Uzun bir hadîs-i şerîf:



Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfi. Nokta, nokta, nokta devam ediyor. Uzun bir hadîs-i şerîf:



"Sizden birinizin yaratılması; annesinin karnında kırk günde olur."



"Sizden birinizin yaratılması; annesinin karnında kırk günde olur."



Yani "Annesinin karnında, kırk günde bebeğin yaradılışı, meydana gelmesi şöyle olur:"



Yani "Annesinin karnında, kırk günde bebeğin yaradılışı, meydana gelmesi şöyle olur:"



O ilk haline ne diyoruz?



Nutfe diyoruz.
O ilk haline ne diyoruz?



Nutfe diyoruz.
Erkekteki hâli; sonra rahimde yumurta ile birleşmiş hâli; nutfe. Bu biraz gelişiyor alaka oluyor.



Erkekteki hâli; sonra rahimde yumurta ile birleşmiş hâli; nutfe. Bu biraz gelişiyor alaka oluyor.



Alaka nedir?



Alaka nedir?



"Rahmin cidarına tutunan, sülük gibi yapışan,"Rahmin cidarına tutunan, sülük gibi yapışan, rahmin kenarından beslenmeyi almaya, büyümeye başlayan bir küçük parça."



rahmin kenarından beslenmeyi almaya, büyümeye başlayan bir küçük parça."



Arapça'da alak, "sülük" demektir.Arapça'da alak, "sülük" demektir. Bunu tefsir kitaplarında "kan pıhtısı" diye tercüme ediyorlar; yanlıştır.Bunu tefsir kitaplarında "kan pıhtısı" diye tercüme ediyorlar; yanlıştır. Kan pıhtısından çocuk olmaz. Kan pıhtısı ayrı bir şeydir.Kan pıhtısından çocuk olmaz. Kan pıhtısı ayrı bir şeydir. Kanın içinde su vardır; alyuvarlar, akyuvarlar vardır, trombosit vardır.Kanın içinde su vardır; alyuvarlar, akyuvarlar vardır, trombosit vardır. Bunları kırk yıl bir arada tutsan bundan yavru olmaz.



Bunları kırk yıl bir arada tutsan bundan yavru olmaz.



Alak, alaka "kan pıhtısı" demek değildir.Alak, alaka "kan pıhtısı" demek değildir. "Rahmin cidarına tutunan ilk hücre grubu, çocuk olmasının ilk devresi" demektir.



"Rahmin cidarına tutunan ilk hücre grubu, çocuk olmasının ilk devresi" demektir.



Kur'ân'ı tercüme eden alim, Arapça'yı biliyor ama tıbbı bilmiyor.Kur'ân'ı tercüme eden alim, Arapça'yı biliyor ama tıbbı bilmiyor. Arapça'yı iyi bilse yine paçayı kurtaracak.Arapça'yı iyi bilse yine paçayı kurtaracak. Lügatta alak kelimesini "kan pıhtısı" gibi bir şeyle geçiştiriyor.



Olmaz!



Lügatta alak kelimesini "kan pıhtısı" gibi bir şeyle geçiştiriyor.



Olmaz!



Alak ne demekmiş?



Sen şunu bir incele, bir araştır da yanlış laf söyleme!



Alak ne demekmiş?



Sen şunu bir incele, bir araştır da yanlış laf söyleme!



"Varsın bir tanecik yanlış da o söylesin, olmaz mı?"



Olmaz!



"Varsın bir tanecik yanlış da o söylesin, olmaz mı?"



Olmaz!



Çünkü bir doktor tercümesini alıp okur; kapatır, bir kenara koyar.



Çünkü bir doktor tercümesini alıp okur; kapatır, bir kenara koyar.



"Bunun aslı esası yok." der. O zaman yanlışlığı; "Peygamber Efendimiz söyledi." sanır."Bunun aslı esası yok." der. O zaman yanlışlığı; "Peygamber Efendimiz söyledi." sanır. Okuyan öyle sanırsa kâfir olur.Okuyan öyle sanırsa kâfir olur. -Hâşâ sümme hâşâ; "Allah yanıldı, Kur'ân-ı Kerîm'de yanlışlık var." diye düşünürse kâfir olur.



-Hâşâ sümme hâşâ; "Allah yanıldı, Kur'ân-ı Kerîm'de yanlışlık var." diye düşünürse kâfir olur.



Niye bir adamı küfre düşürüyor? Dikkat etsin, doğru yazmaya çalışsın.



Niye bir adamı küfre düşürüyor? Dikkat etsin, doğru yazmaya çalışsın.



Onun için ben bunu makalelerimizin birisinde yazdım.Onun için ben bunu makalelerimizin birisinde yazdım. Çünkü baktım çok sevdiğim bir âlim alaka kelimesine "kan pıhtısı" demiş.



Çünkü baktım çok sevdiğim bir âlim alaka kelimesine "kan pıhtısı" demiş.



Hani koyunlar sürü halinde giderlermiş; kazara bir tanesi atlarsa arkasından hepsi oraya atlarlarmış.Hani koyunlar sürü halinde giderlermiş; kazara bir tanesi atlarsa arkasından hepsi oraya atlarlarmış. Onun gibi, biri bir şey söyleyince diğerleri de araştırmadan, şuursuzca takip ediyor;Onun gibi, biri bir şey söyleyince diğerleri de araştırmadan, şuursuzca takip ediyor; artık herkes aynı yanlışı tekrar ediyor.



Kur'ân-ı Kerîm oyuncak değil.
artık herkes aynı yanlışı tekrar ediyor.



Kur'ân-ı Kerîm oyuncak değil.
Her kelimesini iyice ölç, tart!Her kelimesini iyice ölç, tart! Terceme kolay bir şey değil ki çok zor, çok veballi bir şey.Terceme kolay bir şey değil ki çok zor, çok veballi bir şey. Yanlış bir tercümeyi okumak da çok tehlikeli.



Neden?



Yanlış bir tercümeyi okumak da çok tehlikeli.



Neden?



Artık işin içine mütercimin fikri girdi.Artık işin içine mütercimin fikri girdi. Âyet-i kerîmeyi tam vahyedildiği gibi okumuyorsun artık, mütercimin fikrini okuyorsun.Âyet-i kerîmeyi tam vahyedildiği gibi okumuyorsun artık, mütercimin fikrini okuyorsun. Millet onu anlamıyor. O zaman yanlışlıklar başlıyor. O bakımdan bu arada o bilgiyi de veriyoruz.



Millet onu anlamıyor. O zaman yanlışlıklar başlıyor. O bakımdan bu arada o bilgiyi de veriyoruz.



Alaka'dan sonra ne oluyor?



Mudga oluyor.



Mudga ne demek?



"Bir parça et."



Alaka'dan sonra ne oluyor?



Mudga oluyor.



Mudga ne demek?



"Bir parça et."



Orada ilk önce rahmin kenarına tutunuyor; gıdasını oradan, annenin rahminden almaya başlıyor.Orada ilk önce rahmin kenarına tutunuyor; gıdasını oradan, annenin rahminden almaya başlıyor. Çünkü o vücudun parçası değildi. Tohumun yere düştüğü zaman kök salıp daÇünkü o vücudun parçası değildi. Tohumun yere düştüğü zaman kök salıp da toprağın içinden gıda alması gibi bu da rahmin kendisinden değildi ama rahmin duvarında,toprağın içinden gıda alması gibi bu da rahmin kendisinden değildi ama rahmin duvarında, cidarında yani kenarında kök salıyor, gıdasını oradan alıyor, beslenmeye başlıyor.



cidarında yani kenarında kök salıyor, gıdasını oradan alıyor, beslenmeye başlıyor.



Hücreler bölüne bölüne bir mudga hâline geliyor.



Sonra ne oluyor?



Hücreler bölüne bölüne bir mudga hâline geliyor.



Sonra ne oluyor?



Kemikler, etler teşekkül ediyor. Nihayet çocuk bir kese içindeKemikler, etler teşekkül ediyor. Nihayet çocuk bir kese içinde artık belirgin bir hâle geliyor; ondan sonra da zamanı gelince doğuyor.



artık belirgin bir hâle geliyor; ondan sonra da zamanı gelince doğuyor.



İşte böyle bu hadîs-i şerîfi rivâyet etmiş. Bu hadîs-i şerîf neymiş?İşte böyle bu hadîs-i şerîfi rivâyet etmiş. Bu hadîs-i şerîf neymiş? Mişkâtu'l Mesâbih'ten müttefekun aleyh diye yazıyor. Müttefekun aleyh ne demek?Mişkâtu'l Mesâbih'ten müttefekun aleyh diye yazıyor. Müttefekun aleyh ne demek? Bir hadisin sonunda müttefekun aleyh sözü varsa ne demek? Hem Buhâri hem Müslîm ikisi de Bir hadisin sonunda müttefekun aleyh sözü varsa ne demek? Hem Buhâri hem Müslîm ikisi de bunun sahih olduğunda ittifak edip kitaplarına yazmışlar demek. Sağlam bir hadîs-i şerîf demek oluyor. bunun sahih olduğunda ittifak edip kitaplarına yazmışlar demek. Sağlam bir hadîs-i şerîf demek oluyor. İki büyük âlim üzerinde ittifak eylemiş oluyorlar. O hadîs-i şerîfi okuyalım:



İki büyük âlim üzerinde ittifak eylemiş oluyorlar. O hadîs-i şerîfi okuyalım:



İnne halka ehadiküm. "Şüphe yok ki gerçekten, sizden birinizin yaradılışı."İnne halka ehadiküm. "Şüphe yok ki gerçekten, sizden birinizin yaradılışı." Fî batni ümmihî. "Annesinin karnında, rahminde."Fî batni ümmihî. "Annesinin karnında, rahminde." Erbaîne yevmen nutfeten. "Kırk gün nutfe olarak durur." Erbaîne yevmen nutfeten. "Kırk gün nutfe olarak durur." Sümme yekûnü alakaten. "Sonra alaka olur. Yani rahime tutunan ikinci devre." Sümme yekûnü alakaten. "Sonra alaka olur. Yani rahime tutunan ikinci devre." Sümme yekûnü misle zâlike. "Kırk gün de böyle gider."



Kırk gün öyle, kırk gün böyle gider.



Sümme yekûnü misle zâlike. "Kırk gün de böyle gider."



Kırk gün öyle, kırk gün böyle gider.



Sümme yekûnü mudgaten misle zâlike.Sümme yekûnü mudgaten misle zâlike. "Kırk gün daha mudga olarak yani bir parça et halinde, hücre grubu halinde olur.""Kırk gün daha mudga olarak yani bir parça et halinde, hücre grubu halinde olur." Sümme yeb'asü'l-lâhi ileyhi melekâ. "Sonra Allah, o mudga'ya, o hücre topluluğuna." Sümme yeb'asü'l-lâhi ileyhi melekâ. "Sonra Allah, o mudga'ya, o hücre topluluğuna." Bi erbaı kelimâtin. "Dört cümle, dört söz, dört hükümle bir melek gönderir." Bi erbaı kelimâtin. "Dört cümle, dört söz, dört hükümle bir melek gönderir." Fe-yektübû. "O melek yazar." Amelehû. "Amelini yazar." Ve ecelehû. "Ecelini yazar."



Fe-yektübû. "O melek yazar." Amelehû. "Amelini yazar." Ve ecelehû. "Ecelini yazar."



Bu çocuk doğacak. Ne ameller işleyecek? Eceli ne, ömrü ne kadar?



Bu çocuk doğacak. Ne ameller işleyecek? Eceli ne, ömrü ne kadar?



Ve rızkahû. "Ne yiyecek, ne içecek, rızkı nereden gelecek?"



Ve rızkahû. "Ne yiyecek, ne içecek, rızkı nereden gelecek?"



Allah yarattı mı rızkını da önceden yazıyor.



Allah yarattı mı rızkını da önceden yazıyor.



Ve şakiyyün ev saîdün. "Şakî mi, saîd mi?"



Onu yazar.



Ve şakiyyün ev saîdün. "Şakî mi, saîd mi?"



Onu yazar.



Sümme yünfehu fîhi'r-rûhu.Sümme yünfehu fîhi'r-rûhu. "Sonra ona ruh ilkâ olunur, ruh üfürülür; can kazanır. O et parçası ruh kesb eder."



"Sonra ona ruh ilkâ olunur, ruh üfürülür; can kazanır. O et parçası ruh kesb eder."



Geçtiğimiz günlerde seyahatte idik.Geçtiğimiz günlerde seyahatte idik. Bir arkadaş Avrupalıların yazdığı bir takım kitapları iyice takip ediyormuş, o anlatmıştı:



Bir arkadaş Avrupalıların yazdığı bir takım kitapları iyice takip ediyormuş, o anlatmıştı:



İnsanın bedenini tartıyorlarmış.İnsanın bedenini tartıyorlarmış. Bir Fransız alim; ruhun çok hafif ama yine de bir ağırlığı olduğunu tespit etmiş.Bir Fransız alim; ruhun çok hafif ama yine de bir ağırlığı olduğunu tespit etmiş. Ruh üzerine olan bu kitabı da bizim bu arkadaş tercüme ediyormuş.Ruh üzerine olan bu kitabı da bizim bu arkadaş tercüme ediyormuş. Fransızcası güzel, başka lisanları da var; o anlattı.



Fransızcası güzel, başka lisanları da var; o anlattı.



Fe ve'llezî lâ ilâhe gayrühû. "Kendisinden başka ilah olmayan âlemlerin Rabbi Allah'a yemin olsun ki."Fe ve'llezî lâ ilâhe gayrühû. "Kendisinden başka ilah olmayan âlemlerin Rabbi Allah'a yemin olsun ki." İnne ehadeküm le-ya'melü bi-ameli ehli'l-cenneti.İnne ehadeküm le-ya'melü bi-ameli ehli'l-cenneti. "Sizden biriniz ehl-i cennetin ameli gibi bir şeyler yapar.""Sizden biriniz ehl-i cennetin ameli gibi bir şeyler yapar." Hattâ mâ yekûnü beynehû ve beynehâ illâ zira'.Hattâ mâ yekûnü beynehû ve beynehâ illâ zira'. "Onunla cennet arasında bir zira' kadar, şu kadarcık mesafe kalır.""Onunla cennet arasında bir zira' kadar, şu kadarcık mesafe kalır." Fe-yesfikü aleyhi'l-kitâb fe-ya'melü amele ehli'n-nâr fe-yedhulûhâ.Fe-yesfikü aleyhi'l-kitâb fe-ya'melü amele ehli'n-nâr fe-yedhulûhâ. "Bu kader, alnına yazılan yazı, öne geçer; "Bu kader, alnına yazılan yazı, öne geçer; en sonunda cehennemliklerin işini yapar ve cehenneme gider."



en sonunda cehennemliklerin işini yapar ve cehenneme gider."



Aksine,



Ve inne ehadeküm le-ya'melü amele ehli'n-nâr.
Aksine,



Ve inne ehadeküm le-ya'melü amele ehli'n-nâr.
"Sizden biriniz cehennem ehlinin işini, amelini işler işler.""Sizden biriniz cehennem ehlinin işini, amelini işler işler." Hattâ mâ yekûnü beynehû ve-beynehâ illâ zira'. "Cehenneme şu kadar yaklaşır.Hattâ mâ yekûnü beynehû ve-beynehâ illâ zira'. "Cehenneme şu kadar yaklaşır. Arasında bir zira' kadar bir mesafe kalır."Arasında bir zira' kadar bir mesafe kalır." Fe-yesfiku aleyhi'l-kitâb. Fe-yesfiku aleyhi'l-kitâb. "Allah'ın, onun daha annesinin karnındayken yazdığı hükmü, alın yazısı gelir, öne geçer.""Allah'ın, onun daha annesinin karnındayken yazdığı hükmü, alın yazısı gelir, öne geçer." Fe-ya'melü amele ehli'l-cenneti. "Ehl-i cennetin amelini işler." Fe-yedhulûhâ. "Cennete girer."



Fe-ya'melü amele ehli'l-cenneti. "Ehl-i cennetin amelini işler." Fe-yedhulûhâ. "Cennete girer."



Mişkâtü'l-Mesâbîh'te müttefekun aleyh olarak bu hadîs-i şerîfi naklediyor.



Mişkâtü'l-Mesâbîh'te müttefekun aleyh olarak bu hadîs-i şerîfi naklediyor.



Demek ki bu hadîsi Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî, Ebû Abdurrahman es-Sülemî'ye rivayet etmiş.



Demek ki bu hadîsi Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî, Ebû Abdurrahman es-Sülemî'ye rivayet etmiş.



Kitabı neşreden şahıs, sadece bir cümlesi zikredilen kitabı aramış, bulmuş.Kitabı neşreden şahıs, sadece bir cümlesi zikredilen kitabı aramış, bulmuş. Kaynağını dipnotta kaydetmiş. Böylece biz de bilmiş oluyoruz.Kaynağını dipnotta kaydetmiş. Böylece biz de bilmiş oluyoruz. Böyle bir eseri neşretmek sizden birinize nasip olur da bir eser neşri yaparsanızBöyle bir eseri neşretmek sizden birinize nasip olur da bir eser neşri yaparsanız eserinizi okuyucuya böyle hazırlarsınız, dipnotları koyarsınız; okuyucu sıkıntı çekmez.



eserinizi okuyucuya böyle hazırlarsınız, dipnotları koyarsınız; okuyucu sıkıntı çekmez.



Ahberanâ Ebû Amrü'bnü Matar, haddesenâ Ebû Hafsın, Umeru'bnü Abdullahi'bni Umer,Ahberanâ Ebû Amrü'bnü Matar, haddesenâ Ebû Hafsın, Umeru'bnü Abdullahi'bni Umer, el-Bahrâniyyü; haddesenâ Abdullahi'bni Hubeyk; haddesenâ Yûsufu'bnü Esbât;el-Bahrâniyyü; haddesenâ Abdullahi'bni Hubeyk; haddesenâ Yûsufu'bnü Esbât; haddesenâm Süfyânü's-Sevriyyü; an Muhammedi'bni Cuhade an Katâde an Enesin.



haddesenâm Süfyânü's-Sevriyyü; an Muhammedi'bni Cuhade an Katâde an Enesin.



Katâde hazretleri Enes radıyallahu anh'ten rivayet emiş.



Katâde hazretleri Enes radıyallahu anh'ten rivayet emiş.



Enes radıyallahu anh ne diyor?



Enes radıyallahu anh ne diyor?



Enne Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem, kâne yetîfu alâ nisâihî.



Enne Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem, kâne yetîfu alâ nisâihî.



Resûlullah'ın hayatından bir şey anlatıyor:



Resûlullah'ın hayatından bir şey anlatıyor:



"Hanımlarına nöbetleşe olarak; birinin arkasından ötekisine giderdi."



"Hanımlarına nöbetleşe olarak; birinin arkasından ötekisine giderdi."



Hâzihî sümme hâzihî, sümme yağtesilü minhünne guslen vâhidâ.Hâzihî sümme hâzihî, sümme yağtesilü minhünne guslen vâhidâ. "Sonra tek bir gusül abdesti alarak temizlenirdi.""Sonra tek bir gusül abdesti alarak temizlenirdi." Bu bilgiyi veriyor.



Bu bilgiyi veriyor.



Tabi bu mübarekler rahmetullahi aleyhim ecmaîn her şeyi,Tabi bu mübarekler rahmetullahi aleyhim ecmaîn her şeyi, o zamana kadar olan bütün bilgileri sıfırlamışlardır.o zamana kadar olan bütün bilgileri sıfırlamışlardır. Ondan sonra işi Kur'ân-ı Kerîm'den, Resûlullah'ın hadîsi şerîfinden başlatmışlardır.Ondan sonra işi Kur'ân-ı Kerîm'den, Resûlullah'ın hadîsi şerîfinden başlatmışlardır. İlmi Kur'ân-ı Kerîm'e, Resûlullah'ın sünnetine dayandırmışlardır.



İlmi Kur'ân-ı Kerîm'e, Resûlullah'ın sünnetine dayandırmışlardır.



Ondan önceki rivayetleri eğer Kur'ân ve Peygamber Efendimiz tasvip ediyorsa,Ondan önceki rivayetleri eğer Kur'ân ve Peygamber Efendimiz tasvip ediyorsa, tasdik ediyorsa, teyit ediyorsa kabul ederler, yoksa onları ilim olarak kabul etmezler.



tasdik ediyorsa, teyit ediyorsa kabul ederler, yoksa onları ilim olarak kabul etmezler.



Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in her şeyini gayet iyi tespit etmişlerdir.Onun için Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in her şeyini gayet iyi tespit etmişlerdir. Nasıl abdest alırdı, nasıl kalkardı, nasıl yatardı? Pür dikkat her şeyini takip etmişlerdir. Nasıl abdest alırdı, nasıl kalkardı, nasıl yatardı? Pür dikkat her şeyini takip etmişlerdir. Allah'ın peygamberi nasıl yapıyor, nasıl yemek yiyor, nasıl evlendi, nasıl nikâh yaptı,Allah'ın peygamberi nasıl yapıyor, nasıl yemek yiyor, nasıl evlendi, nasıl nikâh yaptı, evliliğinde nasıl davrandı, sözleri nasıl, hareketleri nasıl, ticareti nasıl, konuşması nasıl?evliliğinde nasıl davrandı, sözleri nasıl, hareketleri nasıl, ticareti nasıl, konuşması nasıl? Her şeyi teferruatıyla tespit etmişlerdir.



Her şeyi teferruatıyla tespit etmişlerdir.



Bu arada aile hayatını da söylemişlerdir.Bu arada aile hayatını da söylemişlerdir. Bizim için biraz garip gelebilir ama bir bakıma da takdire şâyândır.Bizim için biraz garip gelebilir ama bir bakıma da takdire şâyândır. Çünkü fotoğrafın hiç bir yerinde bir bulanıklık yoktur. Her şeyi çok net olarak çekip söylemişlerdir.



Çünkü fotoğrafın hiç bir yerinde bir bulanıklık yoktur. Her şeyi çok net olarak çekip söylemişlerdir.



Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî, hadisle iştigal etmiş, hadis toplamış, dinlemiş,Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî, hadisle iştigal etmiş, hadis toplamış, dinlemiş, başkalarına da hadis rivayet etmiş. Aynı zamanda Hadis râvilerinden bir kimse.



başkalarına da hadis rivayet etmiş. Aynı zamanda Hadis râvilerinden bir kimse.



Bu, ciddi bir alim olduğunun alâmetidir. Hadisle meşgul oluyor.Bu, ciddi bir alim olduğunun alâmetidir. Hadisle meşgul oluyor. İslâm'ın önemli kaynaklarından birisi olan sünnet-i seniyyeyi, ehâdis-i şerîfeyi biliyor,İslâm'ın önemli kaynaklarından birisi olan sünnet-i seniyyeyi, ehâdis-i şerîfeyi biliyor, ezberlemiş ve ciddi bir şekilde bu işin peşine düşmüş. Kelimesine, noktasına dahi dikkat ederek, ezberlemiş ve ciddi bir şekilde bu işin peşine düşmüş. Kelimesine, noktasına dahi dikkat ederek, hem duymuş, öğrenmiş hem de başkasına nakletmiş. Bu bir ciddiyet alâmeti.



hem duymuş, öğrenmiş hem de başkasına nakletmiş. Bu bir ciddiyet alâmeti.



Geliyoruz 143.sayfadaki 3.paragrafa:



Geliyoruz 143.sayfadaki 3.paragrafa:



Ahberenâ Ebü'l-Ferec Abdulvâhidi'bnü Bekrini'l-VersâniyyüAhberenâ Ebü'l-Ferec Abdulvâhidi'bnü Bekrini'l-Versâniyyü haddesenâ Ebu'l-Ezheri'l Meyyâfârikîniyyü kâle semi'tü Fetha'bne Şahrafin yekûlü haddesenâ Ebu'l-Ezheri'l Meyyâfârikîniyyü kâle semi'tü Fetha'bne Şahrafin yekûlü haddesenî Abdullahi'bnü Hubeykini'l-Antâkiyyü Ebû Muhammedinhaddesenî Abdullahi'bnü Hubeykini'l-Antâkiyyü Ebû Muhammedin ve evvelü mâ lakîtühû bi-ezenehû kâle lî; yâ Horâsâniyyü innemâ hiye erbeun lâ gayrü



ve evvelü mâ lakîtühû bi-ezenehû kâle lî; yâ Horâsâniyyü innemâ hiye erbeun lâ gayrü



Ahberenâ "Bize haber verdi."



Kim?



Ahberenâ "Bize haber verdi."



Kim?



"Ebü'l-Ferec" künyeli, "Abdü'l-Vâhid" isimli, Abdü'l-Vâhid b. Bekrini'l-Versânî,"Ebü'l-Ferec" künyeli, "Abdü'l-Vâhid" isimli, Abdü'l-Vâhid b. Bekrini'l-Versânî, "Versânî" nisbeli alim haber verdi.



"Versânî" nisbeli alim haber verdi.



Haddesenâ Ebu'l-Ezher el-Meyâfârikîniyyü.Haddesenâ Ebu'l-Ezher el-Meyâfârikîniyyü. "Ebü'l-Ezher künyeli Meyâfârıkîn'li şahıs da buna hadîsi rivayet etmiş.



Meyâfârikîn neresidir?



"Ebü'l-Ezher künyeli Meyâfârıkîn'li şahıs da buna hadîsi rivayet etmiş.



Meyâfârikîn neresidir?



Bizim Anadolu'daki Diyarbakır'ın Silvan'ı, eski adı Meyâfârikîn'dir; oralı.



Bizim Anadolu'daki Diyarbakır'ın Silvan'ı, eski adı Meyâfârikîn'dir; oralı.



İslâm'ın ilk devirlerinden beri, orada böyle alimler yetişmiştir, İslâm diyarıdır, köklü bir yerdir. İslâm'ın ilk devirlerinden beri, orada böyle alimler yetişmiştir, İslâm diyarıdır, köklü bir yerdir. Orada aynı zamanda, "Mâlâbâdî köprüsü" diye muazzam güzel,Orada aynı zamanda, "Mâlâbâdî köprüsü" diye muazzam güzel, mimarlık harikası, yüksek temelli, müthiş bir köprü var.



mimarlık harikası, yüksek temelli, müthiş bir köprü var.



Tabi büyük mücahit Selahaddin-i Eyyûbî hazretlerini de çok seviyoruz.Tabi büyük mücahit Selahaddin-i Eyyûbî hazretlerini de çok seviyoruz. Haçlılardan Kudüs'ü kurtardı. Kudüs'ü kurtarıncaya kadar yüzü gülmemiş,Haçlılardan Kudüs'ü kurtardı. Kudüs'ü kurtarıncaya kadar yüzü gülmemiş, daima gamlı gezmiş, gülmemeye ahdetmiş. "Çok ciddi bir alim" diye seviyoruz.daima gamlı gezmiş, gülmemeye ahdetmiş. "Çok ciddi bir alim" diye seviyoruz. Orada bir cami yaptırmış; benim çok hoşuma gitti.



Orada bir cami yaptırmış; benim çok hoşuma gitti.



İnsan belde belde gezdikçe Anadolu'yu seviyor. "İnsan belde belde gezdikçe Anadolu'yu seviyor. " Bizim Tarsus'umuz, Silvan'ımız meğerse neymiş!" diye insanın hoşuna gidiyor.Bizim Tarsus'umuz, Silvan'ımız meğerse neymiş!" diye insanın hoşuna gidiyor. Tarihten duyduğu meşhur isimlerin oralarda bulunduğunu, oralara imza attığını;Tarihten duyduğu meşhur isimlerin oralarda bulunduğunu, oralara imza attığını; "Burası İslâm diyarıdır." diye cami yaptırdığını duydukça insan seviniyor. Bunlar güzel şeyler.



"Burası İslâm diyarıdır." diye cami yaptırdığını duydukça insan seviniyor. Bunlar güzel şeyler.



Bugün orada kendisini kürt sanan bazı insanlar, kardeşler var.Bugün orada kendisini kürt sanan bazı insanlar, kardeşler var. Belki onlar o Arap fatihlerin torunları ama işin farkında değiller. İşler karışmış.



Belki onlar o Arap fatihlerin torunları ama işin farkında değiller. İşler karışmış.



Yazık! Karıştıranlar, fitneyi çıkaranlar, fitneye uyanlar var; o da ayrı bir şey.



Yazık! Karıştıranlar, fitneyi çıkaranlar, fitneye uyanlar var; o da ayrı bir şey.



Silvan'lı, Meyâfârikîn'li.



Silvan'lı, Meyâfârikîn'li.



Meyâfârikîn ne demek?



Meyyâfârikîniyyü, uzunca bir isim; kuyruklu, kanatlı; biraz da acayip.



Meyâfârikîn ne demek?



Meyyâfârikîniyyü, uzunca bir isim; kuyruklu, kanatlı; biraz da acayip.



Aslı Miyah imiş. Miyah "sular" demek, "fârikîn sularının olduğu yer."



Aslı Miyah imiş. Miyah "sular" demek, "fârikîn sularının olduğu yer."



Demek ki iki üç dere var; ondan o ismi almış olduğunu tahmin ediyorum.



Demek ki iki üç dere var; ondan o ismi almış olduğunu tahmin ediyorum.



Kâle semi'tü Fetha'bne Şahrefin. "O da bu rivayeti Feth b. Şahref isimli şahıstan duymuş."Kâle semi'tü Fetha'bne Şahrefin. "O da bu rivayeti Feth b. Şahref isimli şahıstan duymuş." Yekulü. "O da diyordu ki."Yekulü. "O da diyordu ki." Haddesenî Abdullahi'bnü Hubeykinü'l-Antâkiyyü. "Bana Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî söyledi."



Haddesenî Abdullahi'bnü Hubeykinü'l-Antâkiyyü. "Bana Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî söyledi."



Ne söylemiş?



Hayatını okuduğumuz şahsı burada karşımızda görüyoruz.
Ne söylemiş?



Hayatını okuduğumuz şahsı burada karşımızda görüyoruz.
İki tire arasına almış.



Ve-evvelü mâ lakîtühû bi-ezenehû demiş.



İki tire arasına almış.



Ve-evvelü mâ lakîtühû bi-ezenehû demiş.



Ne demek bu?



Evvelü mâ lakîtühû. "İlk defa onunla karşılaştım."



Ne demek bu?



Evvelü mâ lakîtühû. "İlk defa onunla karşılaştım."



Bu Antâkî ile ilk defa nerede karşılaşmış?



Bi-ezenehû.



Bu Antâkî ile ilk defa nerede karşılaşmış?



Bi-ezenehû.



Neresi?



Bizim Adana.



Adana'yı nasıl yazmış?



Neresi?



Bizim Adana.



Adana'yı nasıl yazmış?



Elif, zel, nun, he ile ezene diye yazmış. Biz şimdi Adana diyoruz.Elif, zel, nun, he ile ezene diye yazmış. Biz şimdi Adana diyoruz. A harfi yapmışız ama aslında Ezene.A harfi yapmışız ama aslında Ezene. Üzün gibi sanki veyahut da Anadolu'nun bir çok yerinde ezine kelimesi vardır;Üzün gibi sanki veyahut da Anadolu'nun bir çok yerinde ezine kelimesi vardır; Farsça'da ezine veya azine, "Cuma günü" demektir.



Farsça'da ezine veya azine, "Cuma günü" demektir.



Cuma günü milletin mallarını alıp getirdiği,Cuma günü milletin mallarını alıp getirdiği, pazar kurduğu alışveriş yaptığı köylerin adına ezine demişlerdir.



pazar kurduğu alışveriş yaptığı köylerin adına ezine demişlerdir.



Ezine pazarı; "Cuma pazarı" demek. Pazarını kaldırmışlardır, ezine veya azine kalmıştır.Ezine pazarı; "Cuma pazarı" demek. Pazarını kaldırmışlardır, ezine veya azine kalmıştır. Belki bu ezene böyle zel ile karşımıza çıkınca Cuma kelimesinden geldiği anlaşılıyor. Belki bu ezene böyle zel ile karşımıza çıkınca Cuma kelimesinden geldiği anlaşılıyor. Bakalım kitabı neşreden Nurettin b Şüreybe Adana'yı nasıl anlatmış?Bakalım kitabı neşreden Nurettin b Şüreybe Adana'yı nasıl anlatmış? Bizim bildiğimiz Adana'mızı dinleyelim bakalım nasıl anlatıyor:



Bizim bildiğimiz Adana'mızı dinleyelim bakalım nasıl anlatıyor:



Ezene alâ vezni haşebe. "Şu vezinde." diyor; bizim okuyuşumuzu göstermeye çalışıyor.



Ezene alâ vezni haşebe. "Şu vezinde." diyor; bizim okuyuşumuzu göstermeye çalışıyor.



Mevdıun min-suğuri'ş-Şâm. "Şam'ın hudutlarında bir şehir, bir mevki." diyor.



Mevdıun min-suğuri'ş-Şâm. "Şam'ın hudutlarında bir şehir, bir mevki." diyor.



Neyi hatırlayacağız?



Araplar "Şam" kelimesini bizim kullandığımız mâna ile kullanmazlar.



Neyi hatırlayacağız?



Araplar "Şam" kelimesini bizim kullandığımız mâna ile kullanmazlar.



"Şam" deyince bizim aklımıza gelen, Suriye'nin başşehridir."Şam" deyince bizim aklımıza gelen, Suriye'nin başşehridir. Araplar ona "Şam" demezler; Dımaşk derler. Avrupalılar Damaskus diyorlar.Araplar ona "Şam" demezler; Dımaşk derler. Avrupalılar Damaskus diyorlar. Dimaşk, Damaskus o şehrin adı. Biz "Şam" demişiz.



Dimaşk, Damaskus o şehrin adı. Biz "Şam" demişiz.



Bütün o bölge; Irak, Suriye bizim Anadolu'nun güneyi,Bütün o bölge; Irak, Suriye bizim Anadolu'nun güneyi, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgesi, hepsi onlar için Şam'dır, bölge adıdır.



Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgesi, hepsi onlar için Şam'dır, bölge adıdır.



Şam, kocaman bir bölgenin adıdır. "Şam'ın hudutlarından bir belde." diyor.



Şam, kocaman bir bölgenin adıdır. "Şam'ın hudutlarından bir belde." diyor.



Anlıyoruz ki Adana'ya kadar gelmişler, ova olduğu için fethetmişler amaAnlıyoruz ki Adana'ya kadar gelmişler, ova olduğu için fethetmişler ama Toros dağlarını geçmek kolay bir şey değil. Anadolu'nun fethi çok uzun sürmüştür.Toros dağlarını geçmek kolay bir şey değil. Anadolu'nun fethi çok uzun sürmüştür. Asırlarca cihat ede ede, düşmana karşı koya koya o mücahitler neler çektiler.Asırlarca cihat ede ede, düşmana karşı koya koya o mücahitler neler çektiler. Hepsinin kaleleri var; modern, imkânları geniş.Hepsinin kaleleri var; modern, imkânları geniş. Bu gün Anadolu'nun eski şehirlerini gezdiğimiz zaman görüyoruz.Bu gün Anadolu'nun eski şehirlerini gezdiğimiz zaman görüyoruz. Koca koca kesme taşlardan muazzam şehirler yapmışlar. Muhteşem tarihi, mimari eserleri var.



Koca koca kesme taşlardan muazzam şehirler yapmışlar. Muhteşem tarihi, mimari eserleri var.



Antalya'da Perge, Aspendos, Ağlasun; Isparta yakınlarında Efes vesaireAntalya'da Perge, Aspendos, Ağlasun; Isparta yakınlarında Efes vesaire hepsi nasıl böyle koca koca iki adam boyu, bir adam boyu taşlardan yapılmış,hepsi nasıl böyle koca koca iki adam boyu, bir adam boyu taşlardan yapılmış, muhteşem surları olan şehirler, beldeler, kasabalar.muhteşem surları olan şehirler, beldeler, kasabalar. Müslümanlar bunları yavaş yavaş, cihat ede ede fethetmişlerdir.



Müslümanlar bunları yavaş yavaş, cihat ede ede fethetmişlerdir.



"Şam hudutlarında bir mevki adı" diyor; Adana'yı böyle tarif ediyor, böyle anlatıyor."Şam hudutlarında bir mevki adı" diyor; Adana'yı böyle tarif ediyor, böyle anlatıyor. Ve peltek z ile yazıyor. Elif, hemzeli elif, e, peltek z, eze, nun, he, ezene.



Ve peltek z ile yazıyor. Elif, hemzeli elif, e, peltek z, eze, nun, he, ezene.



Bizim Adana dediğimiz şehri ezene diye yazıyor.



Bizim Adana dediğimiz şehri ezene diye yazıyor.



Bu zât, Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî'yi Adana'da görmüş.



Kâle lî. "Bana dedi ki." diyor.



Bu zât, Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî'yi Adana'da görmüş.



Kâle lî. "Bana dedi ki." diyor.



Bu mübarek zâtın nasihatini söyleyecek.



Bu mübarek zâtın nasihatini söyleyecek.



Kâle lî yâ Horâsâniyyü. "'Ey Horasan'lı!' Horasan'dan gelme genç, delikanlı, adam, çocuk!"



Kâle lî yâ Horâsâniyyü. "'Ey Horasan'lı!' Horasan'dan gelme genç, delikanlı, adam, çocuk!"



Neyse hangi yaştaysa onu demek istiyor.



Demek ki bu onun yanında daha genç.



Neyse hangi yaştaysa onu demek istiyor.



Demek ki bu onun yanında daha genç.



İnnemâ hiye erbaun lâ gayrü. "Senin istediğin dört şeydir."



İnnemâ hiye erbaun lâ gayrü. "Senin istediğin dört şeydir."



Muradına ermen için dört şey lazımdır, başkası değil.



Muradına ermen için dört şey lazımdır, başkası değil.



İnnemâ edat-ı tahsîs'tir,



Hiye "Onlar" senin işine yarayacak şeyler,



İnnemâ edat-ı tahsîs'tir,



Hiye "Onlar" senin işine yarayacak şeyler,



Erbaun. "Dört tanedir."



Başka değil.



Erbaun. "Dört tanedir."



Başka değil.



Bunun işine yarayacak olan dört şey neymiş?



Bu râvi ne istiyor?



Bunun işine yarayacak olan dört şey neymiş?



Bu râvi ne istiyor?



Tabi Allah'ın rızasını istiyor, evliyâlık istiyor, Allah'ın sevgili kulu olmak istiyor.Tabi Allah'ın rızasını istiyor, evliyâlık istiyor, Allah'ın sevgili kulu olmak istiyor. Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî de büyük bir sûfî olduğu için onun yanına gitmiş.Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî de büyük bir sûfî olduğu için onun yanına gitmiş. İlk defa Adana'da karşılaşmışlar. Ona nasihat ediyor:



İlk defa Adana'da karşılaşmışlar. Ona nasihat ediyor:



"Senin ihtiyacın olan dört şeydir." diyor.



Neymiş o dört şey?



"Senin ihtiyacın olan dört şeydir." diyor.



Neymiş o dört şey?



Aynüke ve lisânüke ve kalbüke ve hevâke.Aynüke ve lisânüke ve kalbüke ve hevâke. "Bir, gözün. İki, lisanın dilin. Üç, kalbin. Dört, hevan."



"Bir, gözün. İki, lisanın dilin. Üç, kalbin. Dört, hevan."



Hevâ-i nefs diyoruz; "nefsinin hevası."



Dört şey önemli...



Hevâ-i nefs diyoruz; "nefsinin hevası."



Dört şey önemli...



Fe'nzur ayneke. "Gözüne dikkat et!" Lâ tenzur bihâ ilâ men lâ yehıllü leke.Fe'nzur ayneke. "Gözüne dikkat et!" Lâ tenzur bihâ ilâ men lâ yehıllü leke. "O gözünle sana helal olmayan şeye sakın bakma."



"O gözünle sana helal olmayan şeye sakın bakma."



Gözüne dikkat et, sahip ol da, helal olmayan şeye gözün bakmasın!Gözüne dikkat et, sahip ol da, helal olmayan şeye gözün bakmasın! Bir, bu. Göz harama bakmayacak!



Bir, bu. Göz harama bakmayacak!



Ve'nzur lisâneke. "Diline de bak!"



Diline de sahip ol, dikkat et.



Ve'nzur lisâneke. "Diline de bak!"



Diline de sahip ol, dikkat et.



Lâ tekul bihî şey'en ya'lemu'l-lâhu hilâfehû min-kalbike.Lâ tekul bihî şey'en ya'lemu'l-lâhu hilâfehû min-kalbike. "Allah'ın senin gönlünde onun aksi bir fikir olduğunu bildiği şeyi dilinle söyleme."



"Allah'ın senin gönlünde onun aksi bir fikir olduğunu bildiği şeyi dilinle söyleme."



Gönlün kalbin başka, dilin başka olmasın. Allah biliyor ki kalbinde başka bir şey var.Gönlün kalbin başka, dilin başka olmasın. Allah biliyor ki kalbinde başka bir şey var. Sen onu söylemiyorsun, başka bir şey söylüyorsun.



Sen onu söylemiyorsun, başka bir şey söylüyorsun.



Allah'ın, senin söylediğinden farklı onun hilâfına kalbinde bir şey olduğunuAllah'ın, senin söylediğinden farklı onun hilâfına kalbinde bir şey olduğunu bildiği sözü dilinle söyleme, münafık olma.bildiği sözü dilinle söyleme, münafık olma. Kalbinde niyetin başkayken dilinle başka şey söyleme; ikisi birbirine denk olsun.Kalbinde niyetin başkayken dilinle başka şey söyleme; ikisi birbirine denk olsun. Kalbinde ne varsa dilindeki de o olsun.Kalbinde ne varsa dilindeki de o olsun. Kalbin başka, dilin başka olmasın demek istiyor. Allah orasını biliyor.



Kalbin başka, dilin başka olmasın demek istiyor. Allah orasını biliyor.



Ve'nzur kalbeke. "Kalbine de bak, dikkat et!"



Ve'nzur kalbeke. "Kalbine de bak, dikkat et!"



Lâ yekün fîhi ğıllün ve lâ hıktün.Lâ yekün fîhi ğıllün ve lâ hıktün. "Onun içinde herhangi bir kimseye karşı kıskançlık, kin ve karışık, kötü bir fikir olmasın!""Onun içinde herhangi bir kimseye karşı kıskançlık, kin ve karışık, kötü bir fikir olmasın!" Alâ ehadin mine'l-müslimîn.Alâ ehadin mine'l-müslimîn. "Kalbinde müslümanlardan herhangi birisine karşı kin veyahut bozuk bir duygu olmamasına da dikkat et!""Kalbinde müslümanlardan herhangi birisine karşı kin veyahut bozuk bir duygu olmamasına da dikkat et!" Ve'nzur hevâke. "Arzuna da, hevâ-i nefsine de bak, dikkat et!"Ve'nzur hevâke. "Arzuna da, hevâ-i nefsine de bak, dikkat et!" Lâ tehve şey'en mine'ş-şerri. "Arzuna da sahip ol, kötü bir şeyi arzu etmemeye de dikkat et."



Lâ tehve şey'en mine'ş-şerri. "Arzuna da sahip ol, kötü bir şeyi arzu etmemeye de dikkat et."



Canın elma isteyebilir, helva isteyebilir, üzüm isteyebilir; "Tamam, al ye!"Canın elma isteyebilir, helva isteyebilir, üzüm isteyebilir; "Tamam, al ye!" Soğuk su isteyebilir; "Buyur!" Dondurma istedi; "Al!"



Soğuk su isteyebilir; "Buyur!" Dondurma istedi; "Al!"



Ama şer isteme; kötülük, günah isteme. Hevâna, arzuna dikkat et; kötü bir şeyi arzu etme!



Ama şer isteme; kötülük, günah isteme. Hevâna, arzuna dikkat et; kötü bir şeyi arzu etme!



"Bak ey Horasanlı delikanlı! Yanıma sokulmuşsun, gelmişsin, benden nasihat istiyorsun. Dört şey senin için çok önemlidir;"Bak ey Horasanlı delikanlı! Yanıma sokulmuşsun, gelmişsin, benden nasihat istiyorsun. Dört şey senin için çok önemlidir; gözün, dilin, kalbin, arzun.



gözün, dilin, kalbin, arzun.



Gözüne dikkat et; sana helal olmayan şeye bakmasın!Gözüne dikkat et; sana helal olmayan şeye bakmasın! Lisanına dikkat et; içinde başka duygular varken lisanın o duyguların hilafına başka laf söylemesin!Lisanına dikkat et; içinde başka duygular varken lisanın o duyguların hilafına başka laf söylemesin! Kalbine dikkat et; müslümanlara karşı senin kalbinde herhangi bir kin ve kötü duygu olmasın!Kalbine dikkat et; müslümanlara karşı senin kalbinde herhangi bir kin ve kötü duygu olmasın! Arzuna dikkat et; şerden, kötülükten bir şey arzu etme!" diye nasihat ediyor.



Arzuna dikkat et; şerden, kötülükten bir şey arzu etme!" diye nasihat ediyor.



Fe-izâ lem yekün fîke hâzihi'l-erbau'l-hisâlü fe-kad şakîte.Fe-izâ lem yekün fîke hâzihi'l-erbau'l-hisâlü fe-kad şakîte. "Eğer sende bu dört durum yoksa kötü, şakî bir insansın, demektir."



"Eğer sende bu dört durum yoksa kötü, şakî bir insansın, demektir."



Arapça'da şakî ne demek?



"Saîd olmayan, Allah'ın yolunda olmayan" demek.



Arapça'da şakî ne demek?



"Saîd olmayan, Allah'ın yolunda olmayan" demek.



İnsanlar ikiye ayrılır:



Ve minhüm şakiyyün ve saîdün. "Bir kısmı şakîdir, bir kısmı saîddir."



İnsanlar ikiye ayrılır:



Ve minhüm şakiyyün ve saîdün. "Bir kısmı şakîdir, bir kısmı saîddir."



Şakî'nin cem'i, çoğulu eşkiyâ gelir; saîd'in cem'i süedâ gelir.



Şakî'nin cem'i, çoğulu eşkiyâ gelir; saîd'in cem'i süedâ gelir.



İnsanlar Berat gecesinde ya şakîler ya saîdler defterine yazılırlar.



Şakî ne demek?



İnsanlar Berat gecesinde ya şakîler ya saîdler defterine yazılırlar.



Şakî ne demek?



"Allah'ın emrini tutmayan, Allah'ın yolunda olmayan;"Allah'ın emrini tutmayan, Allah'ın yolunda olmayan; başına Allah'ın cezası gelecek, cehenneme düşecek olan kimse" demek.



başına Allah'ın cezası gelecek, cehenneme düşecek olan kimse" demek.



Saîd ne demek?



Saîd ne demek?



"Allah'ın yolunda olan, Allah'ın emrini tutan, âhirette mükâfâta erecek kimse" demek.



"Allah'ın yolunda olan, Allah'ın emrini tutan, âhirette mükâfâta erecek kimse" demek.



"Sende bu dört vasıf, dört durum yoksa bil ki sen kötü bir durumdasın,"Sende bu dört vasıf, dört durum yoksa bil ki sen kötü bir durumdasın, şakîler divanına yazılırsın." diyor.



şakîler divanına yazılırsın." diyor.



Kâle ve semi'tühû yekûlü. "Aynı râvi dedi ki; 'Onun şöyle dediğini de duydum.'"



Kâle ve semi'tühû yekûlü. "Aynı râvi dedi ki; 'Onun şöyle dediğini de duydum.'"



"Onun" dediği kimse terceme-i hâli okunan Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî.



Şöyle demiş:



"Onun" dediği kimse terceme-i hâli okunan Abdullah b. Hubeyk el-Antâkî.



Şöyle demiş:



İzâ dene'r-racülü'l-kâriü min-ma'siyetin. "Kur'an ehli olan bir adam bir günaha yaklaşınca."İzâ dene'r-racülü'l-kâriü min-ma'siyetin. "Kur'an ehli olan bir adam bir günaha yaklaşınca." Yekûlü'l-Kur'ânü fî cevfihî. "İçindeki Kur'ân-ı Kerîm ona der ki." Yekûlü'l-Kur'ânü fî cevfihî. "İçindeki Kur'ân-ı Kerîm ona der ki." Mâ li-hâzâ hameltenî. Mâ li-hâzâ hameltenî. "Sen beni bu işi yapmak için almadın, yüklenmedin."



"Sen beni bu işi yapmak için almadın, yüklenmedin."



Madem Kur'an ehlisin, bunu yapmaman lazım. Beni ezberledin, yüklendin, içine aldın.Madem Kur'an ehlisin, bunu yapmaman lazım. Beni ezberledin, yüklendin, içine aldın. Bu günahı yapmak için mi beni içine aldın?



Bu günahı yapmak için mi beni içine aldın?



"Madem içinde Kur'an var; Kur'an yolunda yürü!"Madem içinde Kur'an var; Kur'an yolunda yürü! Kur'an ehli olan bir kimse bir günaha yaklaştı mı,Kur'an ehli olan bir kimse bir günaha yaklaştı mı, içindeki Kur'an kaşlarını çatar ona böyle der." diyor.



Şimdi gramer izahı verelim.



içindeki Kur'an kaşlarını çatar ona böyle der." diyor.



Şimdi gramer izahı verelim.



İzâ dene'r-racülü'l-kâriü min-ma'siyetin.



İzâ dene'r-racülü'l-kâriü min-ma'siyetin.



Denâ yaklaşmak fiili min harf-i cerriyle kullanılır. Bu, Arapça'nın inceliğidir.Denâ yaklaşmak fiili min harf-i cerriyle kullanılır. Bu, Arapça'nın inceliğidir. Bunu bilmeyenler tercemeyi doğru yapamaz.



Bunu bilmeyenler tercemeyi doğru yapamaz.



İzâ dene'r-racülü'l-kâriü min-ma'siyetin.İzâ dene'r-racülü'l-kâriü min-ma'siyetin. "Kur'an okuyan, Kur'an ehli olan, hafız olan bir adam günaha yaklaştığı zaman."



"Kur'an okuyan, Kur'an ehli olan, hafız olan bir adam günaha yaklaştığı zaman."



Harfiyen terceme etsek nasıl tercüme etmemiz lazım?



Harfiyen terceme etsek nasıl tercüme etmemiz lazım?



"Kur'an okuyan bir adam, günahtan yakınlaştığı zaman." diye söylüyor ama işte böyle kullanılır.



"Kur'an okuyan bir adam, günahtan yakınlaştığı zaman." diye söylüyor ama işte böyle kullanılır.



Bunlara idiom tabir diyoruz. Her dilin kendine göre bir tabiri vardır.



Bunlara idiom tabir diyoruz. Her dilin kendine göre bir tabiri vardır.



Biz "Bir şeye yaklaşmak" diyoruz.Biz "Bir şeye yaklaşmak" diyoruz. "Kapıya yaklaştım, pencereye yaklaştım, o adama yaklaştım.""Kapıya yaklaştım, pencereye yaklaştım, o adama yaklaştım." E hâliyle söylüyoruz. E hâliyle söylüyoruz. Bunlar 'den' kapıdan yaklaştım, pencereden yaklaştım, adamdan yaklaştım diyor.Bunlar 'den' kapıdan yaklaştım, pencereden yaklaştım, adamdan yaklaştım diyor. Bu da lisanın bir farkı.



Bu da lisanın bir farkı.



Ne yapalım? O bizi garipser, biz onu garipseriz. O bizim Türkçe'yi öğrendiği zaman;



Ne yapalım? O bizi garipser, biz onu garipseriz. O bizim Türkçe'yi öğrendiği zaman;



"Allah Allah, şu Türklere bak! 'Kapıdan yaklaştım.' demiyor da 'Kapıya yaklaştım.' diyor,"Allah Allah, şu Türklere bak! 'Kapıdan yaklaştım.' demiyor da 'Kapıya yaklaştım.' diyor, 'Türklerin ne biçim mantığı var?'" diye o da bizi garipseyebilir.



'Türklerin ne biçim mantığı var?'" diye o da bizi garipseyebilir.



Ama lisanı öğrenen bunları iyi bilirse o zaman güzel konuşur.Ama lisanı öğrenen bunları iyi bilirse o zaman güzel konuşur. Yani şaşırmaz; konuştuğu zaman da güzel konuşur.



Yani şaşırmaz; konuştuğu zaman da güzel konuşur.



Kârî' ne demek?



İza dene'r-racülü'l-kârî.



Kârî' ne demek?



İza dene'r-racülü'l-kârî.



Kârî' aslında kıraat kelimesinden geliyor, "okuyan" demek.



Kârî' aslında kıraat kelimesinden geliyor, "okuyan" demek.



Mesela rahmetli Mehmet Âkif, Safahat'ın baş tarafına bir şiir yazmış.



Mesela rahmetli Mehmet Âkif, Safahat'ın baş tarafına bir şiir yazmış.



Diyor ki:



Bana sor sevgili kârî' sana ben söyleyeyim.



Ne hüviyetle karşında duran şu eş'ârım.



Diyor ki:



Bana sor sevgili kârî' sana ben söyleyeyim.



Ne hüviyetle karşında duran şu eş'ârım.



"Ey okuyucu! Başkasına sorma, bana sor, kitabın içindeki şiirlerim nasıl şiirlerdir;"Ey okuyucu! Başkasına sorma, bana sor, kitabın içindeki şiirlerim nasıl şiirlerdir; sana ben söyleyeyim."



Kârî', "okuyan" demek.



sana ben söyleyeyim."



Kârî', "okuyan" demek.



Tabi bunu bilmeyen o kelimeyi "karı" okur. Bu inceliği bilmezseTabi bunu bilmeyen o kelimeyi "karı" okur. Bu inceliği bilmezse "Bana sor, sevgili karı, sana ben söyleyeyim." gibi okur, yanlış bir şey olur.



"Bana sor, sevgili karı, sana ben söyleyeyim." gibi okur, yanlış bir şey olur.



Tabi Arapça'da kârî' kelimesinin bir başka mânası daha var; "Kur'ân-ı Kerîm'i ezberleyen" demek.Tabi Arapça'da kârî' kelimesinin bir başka mânası daha var; "Kur'ân-ı Kerîm'i ezberleyen" demek. Kur'an kelimesi de zaten karaa kökünden; kârî' kelimesi de oradan ism-i fâil.Kur'an kelimesi de zaten karaa kökünden; kârî' kelimesi de oradan ism-i fâil. "Kur'an'ı bilen, okuyan" demek.



"Kur'an'ı bilen, okuyan" demek.



İzâ dene'r-racülü'l-kâriün min-ma'siyetin. "Kur'an ehli bir adam günaha yaklaştığı zaman."İzâ dene'r-racülü'l-kâriün min-ma'siyetin. "Kur'an ehli bir adam günaha yaklaştığı zaman." Yekûlü'l-Kur'ânü fî cevfihî. "İçindeki Kur'ân-ı Kerîm ona ihtar eder;Yekûlü'l-Kur'ânü fî cevfihî. "İçindeki Kur'ân-ı Kerîm ona ihtar eder; 'Sen bu günahı işlemek için beni yüklenmedin, beni öğrenmenin sebebi bu günahı işlemek değil,'Sen bu günahı işlemek için beni yüklenmedin, beni öğrenmenin sebebi bu günahı işlemek değil, ayağını denk al, yapma bu günahı!' diye seslenir."



ayağını denk al, yapma bu günahı!' diye seslenir."



Bu sözü herkes duyar mı?



Duymaz.



Bu sözü herkes duyar mı?



Duymaz.



Bazı şeyleri görmek için başka türlü bir göze sahip olmak, bazı şeyleri duymak içinBazı şeyleri görmek için başka türlü bir göze sahip olmak, bazı şeyleri duymak için başka türlü bir kulağa sahip olmak, bazı şeyleri hissetmek için de başka türlü bir kalbe sahip olmak lazım.



başka türlü bir kulağa sahip olmak, bazı şeyleri hissetmek için de başka türlü bir kalbe sahip olmak lazım.



Bu ne zaman oluyor?



Allah bir kaabiliyet verdiği zaman oluyor.



Bu ne zaman oluyor?



Allah bir kaabiliyet verdiği zaman oluyor.



İbrahim b. Edhem hazretleri, Horasan'da, Belh şehrinde padişah ikenİbrahim b. Edhem hazretleri, Horasan'da, Belh şehrinde padişah iken elinde ok ve mızrakla avlanmaya çıkmış. Geyik önde gidiyor; bu da atını sürüyor.elinde ok ve mızrakla avlanmaya çıkmış. Geyik önde gidiyor; bu da atını sürüyor. Biz dıgıdık diyoruz ama ona ne ses geliyormuş? İntebih, intebih, intebih! diye ses geliyormuş.



Biz dıgıdık diyoruz ama ona ne ses geliyormuş? İntebih, intebih, intebih! diye ses geliyormuş.



İntebih ne demek?



"Uyan, intibaha gel." demek.



İntebih ne demek?



"Uyan, intibaha gel." demek.



Yine sürmeye devam etmiş. Geyik durmuş, dönmüş:



Yine sürmeye devam etmiş. Geyik durmuş, dönmüş:



E li zâlike hulikte, en bi-zâlike ömürte. "Sen bu işi yapmak için mi yaratıldın be adam!E li zâlike hulikte, en bi-zâlike ömürte. "Sen bu işi yapmak için mi yaratıldın be adam! Senin yaratılış sebebin bu mu, yoksa Allah sana Kur'ân-ı Kerîm'de bunu mu emretti?"



Senin yaratılış sebebin bu mu, yoksa Allah sana Kur'ân-ı Kerîm'de bunu mu emretti?"



Keyif için ata bineceksin, keyif için zavallı hayvanları öldüreceksin;Keyif için ata bineceksin, keyif için zavallı hayvanları öldüreceksin; sen bunun için mi yaratıldın, sana Kur'an'da Allah bunu mu söyledi?"



sen bunun için mi yaratıldın, sana Kur'an'da Allah bunu mu söyledi?"



Bindiği atın eyerinden; "Uyan, uyan!" diye ses geliyor.



Bindiği atın eyerinden; "Uyan, uyan!" diye ses geliyor.



İnsanla konuşması mutat olmayan geyikten, ceylandan kendisine böyle ikaz geliyor:



İnsanla konuşması mutat olmayan geyikten, ceylandan kendisine böyle ikaz geliyor:



"Bunun için mi yaratıldın sen, yaradılışının gayesi bu mu, yoksa Allah sana bunu mu emretti?"Bunun için mi yaratıldın sen, yaradılışının gayesi bu mu, yoksa Allah sana bunu mu emretti? Bırak bu şeyleri!"



Tabi böyle olağanüstü şeyleri duyunca attan inmiş;
Bırak bu şeyleri!"



Tabi böyle olağanüstü şeyleri duyunca attan inmiş;
"Allah Allah, ne oluyor?" diye intibaha gelmiş, uyanmış. Attan inmiş, atını bir yere vermiş, elbiselerini çobana vermiş."Allah Allah, ne oluyor?" diye intibaha gelmiş, uyanmış. Attan inmiş, atını bir yere vermiş, elbiselerini çobana vermiş. Horasan'ı terk etmiş, gitmiş.



Horasan'ı terk etmiş, gitmiş.



Hocam böyle şey olur mu?



Hocam böyle şey olur mu?



Allah bir insanın hidayetini murat ettiği zaman böyle olağanüstü şeyler olur.



Allah bir insanın hidayetini murat ettiği zaman böyle olağanüstü şeyler olur.



Peki bu şeyler nasıl oluyor?



Peki bu şeyler nasıl oluyor?



Hakikaten o geyik mi konuşuyor, o eyer mi konuşuyor, o semer mi konuşuyor, kamçı mı konuşuyor?



Hakikaten o geyik mi konuşuyor, o eyer mi konuşuyor, o semer mi konuşuyor, kamçı mı konuşuyor?



Allah konuşturunca konuşur.



Netice itibariyle beyni onu öyle algılıyor.



Allah konuşturunca konuşur.



Netice itibariyle beyni onu öyle algılıyor.



Beynin bir sesi algılaması nedir?



Beynin bir sesi algılaması nedir?



Ses dalgaları kulağa geliyor. Ben konuşuyorum, mikrofon çoğaltıyor.Ses dalgaları kulağa geliyor. Ben konuşuyorum, mikrofon çoğaltıyor. Netice itibariyle sizin kulağınıza ses dalgası gidiyor.Netice itibariyle sizin kulağınıza ses dalgası gidiyor. Ses dalgası kulağınıza gelince kulağın kıvrımlarında toparlanıyor, kıvrım içeri gidiyor.Ses dalgası kulağınıza gelince kulağın kıvrımlarında toparlanıyor, kıvrım içeri gidiyor. Kıvrımın şekli içeriye doğru. Hava gidiyor. Havayı böyle topluyor. Kıvrımın şekli içeriye doğru. Hava gidiyor. Havayı böyle topluyor. Koridorun sonunda kulak zarı var. Ses dalgaları kulak zarına gidiyor. Kulak zarını titreştiriyor. Koridorun sonunda kulak zarı var. Ses dalgaları kulak zarına gidiyor. Kulak zarını titreştiriyor. Nasıl davulun bu tarafına vurduğun zaman; "Güm, güm, güm!" öbür tarafı "Zır, zır, zır!" titrer.Nasıl davulun bu tarafına vurduğun zaman; "Güm, güm, güm!" öbür tarafı "Zır, zır, zır!" titrer. Nasıl sen buradan kapıyı hızlı kapattığın zaman pencerenin perdesi oynar.



Nasıl sen buradan kapıyı hızlı kapattığın zaman pencerenin perdesi oynar.



İşte öyle bir şey oluyor. Kulak zarı, irili ufaklı titreşiyor.İşte öyle bir şey oluyor. Kulak zarı, irili ufaklı titreşiyor. Kulak zarının arkasına yapışmış kemikçikler var. Örs kemiği, çekiç kemiği vesaire.Kulak zarının arkasına yapışmış kemikçikler var. Örs kemiği, çekiç kemiği vesaire. Onlar kıpırdıyor. O kıpırtılar beyine sinyal olarak iletiliyor.Onlar kıpırdıyor. O kıpırtılar beyine sinyal olarak iletiliyor. Oradaki sinirler vasıtasıyla beyine elektrikli bir sinyal gidiyor.Oradaki sinirler vasıtasıyla beyine elektrikli bir sinyal gidiyor. Beynin hücresi de, duyma hücreleri de o sinyalleri alıyor.



Beynin hücresi de, duyma hücreleri de o sinyalleri alıyor.



İçerisi karanlık kutu; beyin dışarısını hiç görmüyor.İçerisi karanlık kutu; beyin dışarısını hiç görmüyor. Kalın bir kemik var; insanın kafası kalın. Kuzuyu filan biliyorsunuz.Kalın bir kemik var; insanın kafası kalın. Kuzuyu filan biliyorsunuz. Diyorlar ki; "Şunun beynini çıkar, kırıver." Pat pat pat vuruyorsun.Diyorlar ki; "Şunun beynini çıkar, kırıver." Pat pat pat vuruyorsun. Kafasını kıracaksın, beyni çıkacak, pişirip yiyeceksin.



Kafasını kıracaksın, beyni çıkacak, pişirip yiyeceksin.



Allah, beyni çok sağlam yere koymuş.Allah, beyni çok sağlam yere koymuş. İnsanın kalın bir kafası var, içerideki dışarısını görmüyor; zifiri karanlık.İnsanın kalın bir kafası var, içerideki dışarısını görmüyor; zifiri karanlık. Dışarıyla ancak sinirlerle bağlantısı var. Dışarıdan sinirler sadece beyne sinyal getiriyor.Dışarıyla ancak sinirlerle bağlantısı var. Dışarıdan sinirler sadece beyne sinyal getiriyor. Sinyallerin boyutundan, titreşiminin cinsinden duyma hücreleri bir şeyler duyuyor, Sinyallerin boyutundan, titreşiminin cinsinden duyma hücreleri bir şeyler duyuyor, görme hücreleri bir şeyler görüyor.



görme hücreleri bir şeyler görüyor.



Ne bu ışıklar gözden beyne gidiyor ne bu ses dalgaları, zardan öbür tarafta beyni sarsıyor.Ne bu ışıklar gözden beyne gidiyor ne bu ses dalgaları, zardan öbür tarafta beyni sarsıyor. Beyni sarsmıyor. Işık, ses dalgası beyne gitmiyor; sinyal gidiyor. Beyni sarsmıyor. Işık, ses dalgası beyne gitmiyor; sinyal gidiyor. Sinyal gidince beyin onu değerlendirmeye alışmış.Sinyal gidince beyin onu değerlendirmeye alışmış. Dışarıdan gelen sinyalin cinsinden dışarıyı tefsir ediyor, açıklıyor. Dışarıdan gelen sinyalin cinsinden dışarıyı tefsir ediyor, açıklıyor. Biz ona; "Görmek, işitmek" diyoruz.



Biz ona; "Görmek, işitmek" diyoruz.



Alışmışız; bu işin nasıl olduğunun da farkında değiliz, hayret etmeyi bile unutmuşuz.Alışmışız; bu işin nasıl olduğunun da farkında değiliz, hayret etmeyi bile unutmuşuz. Halbuki hayret edilecek bir şey.



Halbuki hayret edilecek bir şey.



"Vay vay! Ne maharet, ne maharet!" deyip hayret bile etmiyoruz.



"Vay vay! Ne maharet, ne maharet!" deyip hayret bile etmiyoruz.



"Allah Allah! Dışarıyı nasıl görüyor, değerlendiriyor;"Allah Allah! Dışarıyı nasıl görüyor, değerlendiriyor; sesi nasıl duyuyor, tadı nasıl alıyor, nasıl hissediyor?"



sesi nasıl duyuyor, tadı nasıl alıyor, nasıl hissediyor?"



Bir esrarengiz dünyadayız, âlemdeyiz. Esrarlı bir kâinatın içindeyiz.Bir esrarengiz dünyadayız, âlemdeyiz. Esrarlı bir kâinatın içindeyiz. Her şey böyle esrar içinde giderken hiç bir şeye hayret edilmez.



Neden?



Her şey böyle esrar içinde giderken hiç bir şeye hayret edilmez.



Neden?



Madem bir elektrik sinyalidir, Allah elektrik sinyalini beyne bir başka yerden gönderir;Madem bir elektrik sinyalidir, Allah elektrik sinyalini beyne bir başka yerden gönderir; beyin o zaman onu duyar.beyin o zaman onu duyar. Allah ona dışarıdan sinirin getirmediği bir elektrik sinyalini gönderirseAllah ona dışarıdan sinirin getirmediği bir elektrik sinyalini gönderirse o zaman öyle duyar, öyle görür.o zaman öyle duyar, öyle görür. O zaman olur, böyle bir şeye ilmen imkânsız da diyemezsin.



O zaman olur, böyle bir şeye ilmen imkânsız da diyemezsin.



Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2