Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Allah İçin Birbirini Sevmek

Mehmed Zahid KOTKU

Açıklama

Gönül dostu, âlim Mehmed Zahid Kotku Hocamız İskenderpaşa Camii’nde 1958’den 1977 yılına kadar Ramûzü’l-Ehâdîs isimli hadis kitabından dersler yapmıştır. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî'nin derlediği Râmûzü’l-Ehâdis, alfabetik olarak sıralanmış hadislerden oluşmaktadır.

İlk zamanlar düzenli olarak Pazar günleri ikindiden sonra bir saat, Cuma günleri öğleden önce 45 dakika hadis dersleri yaparlarken, son yıllarında hadis derslerini Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocamız’a bırakmışlar, kendileri Cuma namazından sonra 10-15 dakikalık kısa konuşmalar yapmaya başlamışlardır. Bu konuşmalar irticalen yapılmış, bazen bir sahabeden bahsetmişler, bazen güncel bir olayı konu edinmişlerdir. Bu konuşmalar 1978 yılında başlamış, vefatına kadar devam etmiştir. Son konuşmaları vefatından bir hafta önce, 6 Kasım 1980’de Medine’de kaydedilmiştir.
İffet, İhsan, İhlas, İzzet, Zillet Ve Daimi Tevekkül, Nebîler, Sıddıklar Ve Şehitler, Ulema Ve Fukaha, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Allah İçin Birbirini Sevmek

Mehmed Zahid KOTKU

Açıklama

Gönül dostu, âlim Mehmed Zahid Kotku Hocamız İskenderpaşa Camii’nde 1958’den 1977 yılına kadar Ramûzü’l-Ehâdîs isimli hadis kitabından dersler yapmıştır. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî'nin derlediği Râmûzü’l-Ehâdis, alfabetik olarak sıralanmış hadislerden oluşmaktadır.

İlk zamanlar düzenli olarak Pazar günleri ikindiden sonra bir saat, Cuma günleri öğleden önce 45 dakika hadis dersleri yaparlarken, son yıllarında hadis derslerini Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocamız’a bırakmışlar, kendileri Cuma namazından sonra 10-15 dakikalık kısa konuşmalar yapmaya başlamışlardır. Bu konuşmalar irticalen yapılmış, bazen bir sahabeden bahsetmişler, bazen güncel bir olayı konu edinmişlerdir. Bu konuşmalar 1978 yılında başlamış, vefatına kadar devam etmiştir. Son konuşmaları vefatından bir hafta önce, 6 Kasım 1980’de Medine’de kaydedilmiştir.
İffet, İhsan, İhlas, İzzet, Zillet Ve Daimi Tevekkül, Nebîler, Sıddıklar Ve Şehitler, Ulema Ve Fukaha, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillahi rabbilâlemin ve'l-âkibetü li'l-müttekîn. el-Hamdülillahi rabbilâlemin ve'l-âkibetü li'l-müttekîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.

İ'lemû eyyühe'l-ihvân enne efdale'l-kitâbi kitâbullahİ'lemû eyyühe'l-ihvân enne efdale'l-kitâbi kitâbullah ve enne efdale'l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu aleyhi ve sellemve enne efdale'l-hedyi hedyü muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerra'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve şerra'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin fi'n-nâri.ve külle dalâletin fi'n-nâri. Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâle; Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâle;

el-Mü'minûne ba'duhüm li-ba'din nesahatün ve âddûne ve in ifterakat menâzilühümel-Mü'minûne ba'duhüm li-ba'din nesahatün ve âddûne ve in ifterakat menâzilühüm ve ebdânühüm ve'l-feceretü ba'dühüm li-ba'din ğaşeşetünve ebdânühüm ve'l-feceretü ba'dühüm li-ba'din ğaşeşetün yetecâdelûne ve in icteme'at menâzilühüm ve ebdânühüm. Sadaka Rasûlullah fîmâ kâle. yetecâdelûne ve in icteme'at menâzilühüm ve ebdânühüm.

Sadaka Rasûlullah fîmâ kâle.

Hep beraber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e bir salavât-ı şerîfe okuyalım. Hep beraber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e bir salavât-ı şerîfe okuyalım.

Allahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmenAllahümme salli salâten kâmileten ve sellim selâmen tâmmen alâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihi'l-ukad ve tenfericü bihi'l-kürabalâ seyyidinâ Muhammedinillezî tenhallü bihi'l-ukad ve tenfericü bihi'l-kürab ve tukdâ bihi'l-havâic ve tünâlü bihi'l-rağâib ve hüsnü'l-havâtimive tukdâ bihi'l-havâic ve tünâlü bihi'l-rağâib ve hüsnü'l-havâtimi ve yüsteska'l-ğamâmü bi-vechihi'l-kerîm ve alâ âlihî ve sahbihîve yüsteska'l-ğamâmü bi-vechihi'l-kerîm ve alâ âlihî ve sahbihî fî külli lemhatin ve nefesin bi-adedi külli mâlûmün leke. fî külli lemhatin ve nefesin bi-adedi külli mâlûmün leke.

Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak ve Rabbü'l-Felâk hazretleri cümlemizi mağfûrîn zümresine ilhâk eylesin de,Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak ve Rabbü'l-Felâk hazretleri cümlemizi mağfûrîn zümresine ilhâk eylesin de, İslâm'ın nûru ile nurlanan ve o nûr ile yaşayan ve o nûr ile âhirete göçen kullarından eylesin. İslâm'ın nûru ile nurlanan ve o nûr ile yaşayan ve o nûr ile âhirete göçen kullarından eylesin.

Beyazid-i Bestâmi hazretlerine demişler ki, mâlum mutasavvıfların büyüklerindendir.Beyazid-i Bestâmi hazretlerine demişler ki, mâlum mutasavvıfların büyüklerindendir. Bu mücahit çok seneler, 30 sene filan rivayet ederler ki, soğuk su içmemiş. Bu mücahit çok seneler, 30 sene filan rivayet ederler ki, soğuk su içmemiş.

"Sana en çok zor ne geldi?" demişler. Aç durabiliyor insan, susuz da durabiliyor. "Sana en çok zor ne geldi?" demişler.

Aç durabiliyor insan, susuz da durabiliyor.

Başka? Uykusuz da kalabiliyor, durabiliyor. Başka?

Uykusuz da kalabiliyor, durabiliyor.

"Bana en zor gelen, kitaba kendimi uydurmak oldu." demiş. "Bana en zor gelen, kitaba kendimi uydurmak oldu." demiş.

Kitaba kendimi uydurmak! Kitabın istediği gibi müslüman olabilmek! Kitaba kendimi uydurmak! Kitabın istediği gibi müslüman olabilmek!

Şimdi bunları okuyoruz, Allah hepimizin kusurunu affetsin, fakat kendimizi buna uydurabildiğimiz yok. Şimdi bunları okuyoruz, Allah hepimizin kusurunu affetsin, fakat kendimizi buna uydurabildiğimiz yok. Bilgi iyi şeydir tabii. İyi şeydir ama faydası olmayan bir bilginin de kıymeti yoktur.Bilgi iyi şeydir tabii. İyi şeydir ama faydası olmayan bir bilginin de kıymeti yoktur. Bilgi, amel etmek içindir. Ameli olmayan bir bilgi insanın sırtında yükten ibaret olur.Bilgi, amel etmek içindir. Ameli olmayan bir bilgi insanın sırtında yükten ibaret olur. İşe yaramayan bir şeyi taşıyorsun sırtında, faydası yok sana. İşe yaramayan bir şeyi taşıyorsun sırtında, faydası yok sana. Ona ilim demezler, ilim, amel ettiğin müddetçe sana faydalıdır, amel etmediğin zamanda da sana yük olur. Ona ilim demezler, ilim, amel ettiğin müddetçe sana faydalıdır, amel etmediğin zamanda da sana yük olur.

Müslümanlıktaki mü'min ve müslüman isimlerini taşıyan bizlere, Müslümanlıktaki mü'min ve müslüman isimlerini taşıyan bizlere, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in buyruklarında, "Mü'min nasıl olacak?" [onu tarif ediyor:] Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in buyruklarında, "Mü'min nasıl olacak?" [onu tarif ediyor:]

Mü'min, bütün insanlar kendisinden emin olacak. Mü'min, bütün insanlar kendisinden emin olacak.

Müslüman, her müslüman onun elinden dilinden selamette olacak. Müslüman, her müslüman onun elinden dilinden selamette olacak.

Mü'min, az yer, az içer, az uyur, az konuşur, çok zikreder, çok tefekkür eder. Mü'min, az yer, az içer, az uyur, az konuşur, çok zikreder, çok tefekkür eder.

Mü'min mü'minin daima aynasıdır. Mü'min karşısındakine bakar kendi kusurlarını görür, tashihe çalışır. Mü'min mü'minin daima aynasıdır. Mü'min karşısındakine bakar kendi kusurlarını görür, tashihe çalışır.

Mü'min herkesle ülfet, ünsiyet eder, güzel geçinir.Mü'min herkesle ülfet, ünsiyet eder, güzel geçinir. Herkesle geçinmek kabiliyetine hâizdir, kimseyi darıltmaz. Herkesle geçinmek kabiliyetine hâizdir, kimseyi darıltmaz.

Mü'min aynı zamanda mü'min kardeşinin gözcüsüdür. Mü'min aynı zamanda mü'min kardeşinin gözcüsüdür. Onun zararına hiçbir şey yapmaz, onun işlerini de gözetler, yapamadığı bir şeyler varsa yaptırıverir. Onun zararına hiçbir şey yapmaz, onun işlerini de gözetler, yapamadığı bir şeyler varsa yaptırıverir.

Mü'minler biribirlerine karşı bir binanın teşekkülü gibidir.Mü'minler biribirlerine karşı bir binanın teşekkülü gibidir. Büyük küçük taşlar biribirine bağlanmış, nasıl bu binayı nasıl teşkil etmişlerse müslümanlar da zuafâsı,Büyük küçük taşlar biribirine bağlanmış, nasıl bu binayı nasıl teşkil etmişlerse müslümanlar da zuafâsı, fukarâsı, zengini, kavîsi, bilgini, cahili bir vücut gibi kaynarlar.fukarâsı, zengini, kavîsi, bilgini, cahili bir vücut gibi kaynarlar. O kaynayış dolayısıyla da bina nasıl zapt olunuyorsa müslümanlık da böyle yaşar.O kaynayış dolayısıyla da bina nasıl zapt olunuyorsa müslümanlık da böyle yaşar. Fakat, her ikisi de hayırlı olsa dahi, mü'minin kavî olanı zayıf olanından elbette hayırlıdır. Fakat, her ikisi de hayırlı olsa dahi, mü'minin kavî olanı zayıf olanından elbette hayırlıdır.

Mü'min daima gayretlidir. Gayretkeş yani ehl-i iyâlini, çoluk çocuğunu da gözetler ve kıskanır. Mü'min daima gayretlidir. Gayretkeş yani ehl-i iyâlini, çoluk çocuğunu da gözetler ve kıskanır. Yabancılara onları açmaz. Mü'min daima iki korkunun arasındadır: Yabancılara onları açmaz.

Mü'min daima iki korkunun arasındadır:
Birisi geçmiş, birisi de gelecek hadiselerde ne gibi şeylerle karşılaşacağını bilemediği için Birisi geçmiş, birisi de gelecek hadiselerde ne gibi şeylerle karşılaşacağını bilemediği için daima o korkudan uzak değildir. daima o korkudan uzak değildir.

Ehl-i îmâna göre mü'minler, bir cesetteki baş ne ise, mü'minler de böylecedir. Ehl-i îmâna göre mü'minler, bir cesetteki baş ne ise, mü'minler de böylecedir. Bir baş nasıl ki rahatsız olduğu vakitte bütün vücut rahatsızlanıyor,Bir baş nasıl ki rahatsız olduğu vakitte bütün vücut rahatsızlanıyor, mü'minlerden bir tanesi de rahatsızlanırsa, ama nerede olursa olsun, mü'minlerden bir tanesi de rahatsızlanırsa, ama nerede olursa olsun, o rahatsızlıktan bütün mü'minlerin rahatsızlık duymaları icap eder.o rahatsızlıktan bütün mü'minlerin rahatsızlık duymaları icap eder. Eğer bu rahatsızlığı duyamıyorsa demek ki, nasıl ki bazen hastaların elini ayağını kesiyorlar,Eğer bu rahatsızlığı duyamıyorsa demek ki, nasıl ki bazen hastaların elini ayağını kesiyorlar, Allah esirgeye, acıyı duymuyor. Niçin? Bir morfin yapıyorlar, o morfin Allah esirgeye, acıyı duymuyor.

Niçin?

Bir morfin yapıyorlar, o morfin
alakasını kesiyor vücudun nerelerini kesiyorsa, kesiyorlar, biçiyorlar, dikiyorlar,alakasını kesiyor vücudun nerelerini kesiyorsa, kesiyorlar, biçiyorlar, dikiyorlar, yatırıyorlar, adamın hiç haberi bile olmuyor. Neden? Morfinlenmiş. yatırıyorlar, adamın hiç haberi bile olmuyor.

Neden?

Morfinlenmiş.

Eğer İslâm biribirinden haberi yoksa morfinlenmiş bir adama benzer, yani tıpkı onun gibidir. Eğer İslâm biribirinden haberi yoksa morfinlenmiş bir adama benzer, yani tıpkı onun gibidir.

Mü'min o kadar kıymetlidir ki mukarrebîn olan bazı melekler gibi Cenâb-ı Hakk'a eşreftir. Mü'min o kadar kıymetlidir ki mukarrebîn olan bazı melekler gibi Cenâb-ı Hakk'a eşreftir.

Mü'minler iki kısımdır: Bir kısmı halka karışır, bir kısmı kenarda durur. Mü'minler iki kısımdır: Bir kısmı halka karışır, bir kısmı kenarda durur. Halka karışan mü'min karışmayanlardan daha efdaldir. Halka karışan mü'min karışmayanlardan daha efdaldir.

Mü'minlerin yükü az olur, başkalarına yük olmazlar. Yardımları çok olur, yükleri olmaz. Mü'minlerin yükü az olur, başkalarına yük olmazlar. Yardımları çok olur, yükleri olmaz.

Mü'min her bakımdan, her bakımdan herkes için menfaat verici bir insandır.Mü'min her bakımdan, her bakımdan herkes için menfaat verici bir insandır. Onunla beraber yolculuk edersen sana yük olmaz, faydalı olur.Onunla beraber yolculuk edersen sana yük olmaz, faydalı olur. Ortaklık edersen sana daima faydalı olur, zararına hareket etmez.Ortaklık edersen sana daima faydalı olur, zararına hareket etmez. Bir şeyi danışacak olsan kendisi için nasıl konuşmak lazım gelirse öyle konuşur. Bir şeyi danışacak olsan kendisi için nasıl konuşmak lazım gelirse öyle konuşur.

Mü'min gayet yumuşak tabiatlıdır, yani sert de değildir.Mü'min gayet yumuşak tabiatlıdır, yani sert de değildir. Yumuşak tabiatlıdır, hatta bazı kimseler onun yumuşaklığından ahmak zannederler amaYumuşak tabiatlıdır, hatta bazı kimseler onun yumuşaklığından ahmak zannederler ama öyle değildir, yani ahmak değildir. Fakat tabiatı icabı yumuşaklığındandır hâli. öyle değildir, yani ahmak değildir. Fakat tabiatı icabı yumuşaklığındandır hâli.

Mü'minin beş düşmanı vardır: Bir düşmanı hâsidlerdir, hasetçiler. Birisi münafıklar, iki. Mü'minin beş düşmanı vardır: Bir düşmanı hâsidlerdir, hasetçiler. Birisi münafıklar, iki. Bir de kâfir vardır, üç. Bir de her gün kendisini müşküllere sokan nefsi vardır, dört.Bir de kâfir vardır, üç. Bir de her gün kendisini müşküllere sokan nefsi vardır, dört. Bir de şeytanı vardır, beş. Mü'min daima bu beş düşmanla mücâdele, muhârebe halindedir. Bir de şeytanı vardır, beş. Mü'min daima bu beş düşmanla mücâdele, muhârebe halindedir.

Mü'min onun için çok kanaatkârdır. Mükemmel evlere, büyük evlere tenezzül etmez.Mü'min onun için çok kanaatkârdır. Mükemmel evlere, büyük evlere tenezzül etmez. Yemesinde içmesinde öyle süslü kuvvetli yemekleri araştırmaz.Yemesinde içmesinde öyle süslü kuvvetli yemekleri araştırmaz. Esvabını da öyle gayet kibar, güzel olsun onlara da dikkat etmez.Esvabını da öyle gayet kibar, güzel olsun onlara da dikkat etmez. O üstü başıyla beraber böyle perişan bir durumu vardır ama içi Allah iledir. O üstü başıyla beraber böyle perişan bir durumu vardır ama içi Allah iledir.

Şimdi burada iki nokta var: Birisine ruhsat diyorlar, birisine de azîmet diyorlar.Şimdi burada iki nokta var: Birisine ruhsat diyorlar, birisine de azîmet diyorlar. Müslümanlık bu iki yoldan ibarettir; ruhsat yolu, azîmet yolu. Müslümanlık bu iki yoldan ibarettir; ruhsat yolu, azîmet yolu. Zuafâ-i ümmet, zayıf olan insanlar için ruhsat yoluyla hareket etmelerine cevaz vardır.Zuafâ-i ümmet, zayıf olan insanlar için ruhsat yoluyla hareket etmelerine cevaz vardır. Ruhsat yoluyla; yemesinde, içmesinde, giymesinde, yaşamasında ruhsat ile hareket eder.Ruhsat yoluyla; yemesinde, içmesinde, giymesinde, yaşamasında ruhsat ile hareket eder. Günah sayılmaz. Fakat erbâb-ı sülûk, ehl-i takvâ ve mutasavvıfîn olan kimseler için ruhsatla amel haram gibidir.Günah sayılmaz. Fakat erbâb-ı sülûk, ehl-i takvâ ve mutasavvıfîn olan kimseler için ruhsatla amel haram gibidir. Haramdan nasıl kaçıyorsa mü'min, sâlik, ruhsattan da öyle kaçması lazım. Haramdan nasıl kaçıyorsa mü'min, sâlik, ruhsattan da öyle kaçması lazım. Kaçmazsa o, o yolun yolcusu olamaz. Kaçmazsa o, o yolun yolcusu olamaz.

Onun için dünyanın ziynetlerine iltifat ruhsatOnun için dünyanın ziynetlerine iltifat ruhsat sahibi insanlar içindir fakat ehl-i takvâya hiç yakışır şeyler değildir.sahibi insanlar içindir fakat ehl-i takvâya hiç yakışır şeyler değildir. Çünkü ehl-i takvânın yolu Allahu Teâlâ'nın rıza yoludur, dünyaya da iltifatı yoktur. Çünkü ehl-i takvânın yolu Allahu Teâlâ'nın rıza yoludur, dünyaya da iltifatı yoktur.

Mü'minin dilinde daima melek vardır, melekle konuşur.Mü'minin dilinde daima melek vardır, melekle konuşur. Münafıkların, kâfirlerin dillerinde de şeytan vardır, onlarınkinden de hiçbir fayda olmaz. Münafıkların, kâfirlerin dillerinde de şeytan vardır, onlarınkinden de hiçbir fayda olmaz.

Mü'min kimse çok akıllıdır ve zekidir. Akıllı ve zekidir aynı zamanda da kendisini çok sakınır.Mü'min kimse çok akıllıdır ve zekidir. Akıllı ve zekidir aynı zamanda da kendisini çok sakınır. Aklı zekası kuvvetli olmakla beraber çok sakıngandır.Aklı zekası kuvvetli olmakla beraber çok sakıngandır. Kendisine gelecek ufacık bir hata ve günaha karşı daima durur, onu irtikâb etmez.Kendisine gelecek ufacık bir hata ve günaha karşı daima durur, onu irtikâb etmez. Oradan başına gelecek zararları düşünür, ondan dolayı ona iltifat etmez. Oradan başına gelecek zararları düşünür, ondan dolayı ona iltifat etmez.

Mü'min alimdir, aceleci de değildir. Münafık ise hem hümezedir hem lümezedir, Mü'min alimdir, aceleci de değildir. Münafık ise hem hümezedir hem lümezedir, hem incitir, hem rahatsız eder herkesi, hem de hutamedir.hem incitir, hem rahatsız eder herkesi, hem de hutamedir. Yemeğe içmeye çok meraklı, yemeye içmeye çok düşkün, rahatına çok düşkün. Yemeğe içmeye çok meraklı, yemeye içmeye çok düşkün, rahatına çok düşkün. Mü'min böyle değil. [Münafık] şüphelerde katiyen tevakkuf etmez, gelsin varsın der.Mü'min böyle değil. [Münafık] şüphelerde katiyen tevakkuf etmez, gelsin varsın der. Haramlara da pek şey yapmaz, [dikkat etmez]. Haramlara da pek şey yapmaz, [dikkat etmez].

Her gün dinlediğiniz birçok reklamlar; işte filan yerde şu var, filan yerde bu var. Her gün dinlediğiniz birçok reklamlar; işte filan yerde şu var, filan yerde bu var. Bunu beş lirayla, 10 lirayla kazanabilirsin diyorlar reklamlarda.Bunu beş lirayla, 10 lirayla kazanabilirsin diyorlar reklamlarda. Beş lirayla, 10 lirayla aldığımız o biletlerle büyük servetlere sahip olacağım diyerektenBeş lirayla, 10 lirayla aldığımız o biletlerle büyük servetlere sahip olacağım diyerekten onlarla meşguliyet de mü'minin müttakîlerine değil, hiçbirisine yakışmaz bir şeydir. onlarla meşguliyet de mü'minin müttakîlerine değil, hiçbirisine yakışmaz bir şeydir.

Mü'min dünyada garip gibidir. Dünyanın izzetiyle katiyen ünsiyet yapmaz.Mü'min dünyada garip gibidir. Dünyanın izzetiyle katiyen ünsiyet yapmaz. Dünyanın izzeti var ya, muvakkat bir izzet işte.Dünyanın izzeti var ya, muvakkat bir izzet işte. Onun izzetine katiyen ünsiyet etmez, iltifat da etmez. Onun izzetine katiyen ünsiyet etmez, iltifat da etmez. Bir de zilleti var, o zilletinden de korkmaz.Bir de zilleti var, o zilletinden de korkmaz. Ne izzetine iltifat eder ne de zilletine korkup bağırıp çağırmaz. Ne izzetine iltifat eder ne de zilletine korkup bağırıp çağırmaz.

Mü'minler daima ehl-i iyâliyle güzel geçinirler. Mü'minler daima ehl-i iyâliyle güzel geçinirler. Ev halkıyla güzel geçinirler ve ev halkını incitmez ve onun suyuna doğru gider.Ev halkıyla güzel geçinirler ve ev halkını incitmez ve onun suyuna doğru gider. Ev halkının, ehli diyorlar ona, onun suyuna doğru gider.Ev halkının, ehli diyorlar ona, onun suyuna doğru gider. Onların istedikleri yemekleri kendi isteğine tercih eder. Siz bugün ne istiyorsunuz canınız? Onların istedikleri yemekleri kendi isteğine tercih eder.

Siz bugün ne istiyorsunuz canınız?

Bizim canımız şunu istiyor, bunu istiyor. "Peki!" der. Bizim canımız şunu istiyor, bunu istiyor.

"Peki!" der.

Benim canım da bunları istiyor ama ben bunları yapmam. Madem sizin canınızın istediğini yaparım der. Benim canım da bunları istiyor ama ben bunları yapmam. Madem sizin canınızın istediğini yaparım der.

Mü'min nurdan yaratılmış bir mahlûk olmakla bakışı da nurdandır: Yenzuru binûrillah hulikan.Mü'min nurdan yaratılmış bir mahlûk olmakla bakışı da nurdandır: Yenzuru binûrillah hulikan. Fakat bu herkes için değil. Müttakî mü'minlerin ferâsetleri çok üstündür;Fakat bu herkes için değil. Müttakî mü'minlerin ferâsetleri çok üstündür; çok uzak yerlerden telefonsuz, radyosuz, telgrafsız konuşur, görüşür, görür ve bilir. çok uzak yerlerden telefonsuz, radyosuz, telgrafsız konuşur, görüşür, görür ve bilir. Hazreti Ömer'in hali hepimizce meşhurdur. Hazreti Ömer'in hali hepimizce meşhurdur.

Mü'minler mezara girdikleri vakitte, hepimizin imanı elhamdülillahMü'minler mezara girdikleri vakitte, hepimizin imanı elhamdülillah yerindedir ki orada bir sorguyla karşılaşacak, oradaki sorgu; yerindedir ki orada bir sorguyla karşılaşacak, oradaki sorgu;

Men rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dînüke ve mâ kitâbüke ve mâ kıbletüke diyeMen rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dînüke ve mâ kitâbüke ve mâ kıbletüke diye ilk soru bu beş şeyden olacak. Bu beş sorgunun mü'min cevabında hiç tereddüt etmez çünkü her gün dilinde.ilk soru bu beş şeyden olacak. Bu beş sorgunun mü'min cevabında hiç tereddüt etmez çünkü her gün dilinde. Her gün o beş şeyi yapmakla muvazzaf, mükellef olmuş. Onun için orada soruldu mu; Her gün o beş şeyi yapmakla muvazzaf, mükellef olmuş. Onun için orada soruldu mu;

Men Rabbüke. "Allah benim Rabbim!" der, hiç tereddüt etmez. Peygamberin kim? Men Rabbüke. "Allah benim Rabbim!" der, hiç tereddüt etmez.

Peygamberin kim?

"Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem." der. "Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem." der.

Onun için Hzazreti Ömer'e demişler ki; "Kabirde böyle sorgu var." Onun için Hzazreti Ömer'e demişler ki;

"Kabirde böyle sorgu var."

Yâ Resûlallah! Benim aklım yerinde olacak mı, ben o zaman aklım, muhakemem yerinde mi?" Yâ Resûlallah! Benim aklım yerinde olacak mı, ben o zaman aklım, muhakemem yerinde mi?"

Yerinde olacak elbette. Gelmiş sorgucu, demiş; Men rabbüke? Yerinde olacak elbette.

Gelmiş sorgucu, demiş;

Men rabbüke?

"Sen ne kadar yerden geldin buraya?" demiş. Kaç yüz senelik yoldan. "Sen ne kadar yerden geldin buraya?" demiş.

Kaç yüz senelik yoldan.

"Ben şuradan geldim buraya. İki adımlık yer."Ben şuradan geldim buraya. İki adımlık yer. Sen oradan geldin unutmadın da ben unuttum mu Rabbimi?" demiş. Öyle bir şey derler. Sen oradan geldin unutmadın da ben unuttum mu Rabbimi?" demiş.

Öyle bir şey derler.

Onun için bu dünyada iman-ı İslamiyetle yürüyen, sabit olan kimseler âhiretteki,Onun için bu dünyada iman-ı İslamiyetle yürüyen, sabit olan kimseler âhiretteki, mezardaki o suallerinde de sabit olacaklar. Yüsebbitullah.mezardaki o suallerinde de sabit olacaklar. Yüsebbitullah. Allah onları orada söylettirecek;Allah onları orada söylettirecek; "Benim de Rabbim Allah, dinim İslâm, Peygamberim Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem." diyecek."Benim de Rabbim Allah, dinim İslâm, Peygamberim Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem." diyecek. Buradaki hareketinin mükâfatı olaraktan. Buradaki hareketinin mükâfatı olaraktan.

Bu mü'minler üç kısım üzerinedirler: Bu mü'minler üç kısım üzerinedirler: Birinci kısım, lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah dedikten sonra onun başka gayesi yoktur.Birinci kısım, lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah dedikten sonra onun başka gayesi yoktur. Allah ve Resûlü yolunda hiç şüphesiz cihad ederler, İslâm'ı yaymak için uğraşır.Allah ve Resûlü yolunda hiç şüphesiz cihad ederler, İslâm'ı yaymak için uğraşır. İslâm'ı yaymak için mal ile de can ile de cihat eder, hiç çekinmez, bu birinci sınıf. İslâm'ı yaymak için mal ile de can ile de cihat eder, hiç çekinmez, bu birinci sınıf.

İkinci sınıf müslüman; Ye'menühünnâsu 'alâ emvâlihim ve enfüsihim. İkinci sınıf müslüman;

Ye'menühünnâsu 'alâ emvâlihim ve enfüsihim.
"Artık öyle bir emniyet kesbetmiştir ki bütün insanlar ondan emindirler." "Artık öyle bir emniyet kesbetmiştir ki bütün insanlar ondan emindirler."

Nasıl ki Peygember sallallahu aleyhi ve sellem'in ism-i şerîflerinden birisi de Muhammedünü'l-Emîn idi. Nasıl ki Peygember sallallahu aleyhi ve sellem'in ism-i şerîflerinden birisi de Muhammedünü'l-Emîn idi.

Niçin? Emniyeti kesbetmiş, karşı tarafındaki düşmanı bile ona emin lâkabını takmışlar. Niçin?

Emniyeti kesbetmiş, karşı tarafındaki düşmanı bile ona emin lâkabını takmışlar.

Onun için mü'minin vazifesi bu emniyeti kazanabilmektir. Onun için mü'minin vazifesi bu emniyeti kazanabilmektir.

Üçüncü sınıf müslüman da dünya tamâlarını, dünya arzularını, meyillerini Allah için terk edenler,Üçüncü sınıf müslüman da dünya tamâlarını, dünya arzularını, meyillerini Allah için terk edenler, dünya meyillerini terk edenler. Mü'minlerin topu bir adam gibidir.dünya meyillerini terk edenler.

Mü'minlerin topu bir adam gibidir.
500 milyon, 600 milyon ne diyorlarsa hepsi bir adam gibidir.500 milyon, 600 milyon ne diyorlarsa hepsi bir adam gibidir. Nasıl ki bu bir adamın bir başı ağrıdığı vakitte bütün vücutta kim bilir kaç milyon, kaç milyar parça vardır;Nasıl ki bu bir adamın bir başı ağrıdığı vakitte bütün vücutta kim bilir kaç milyon, kaç milyar parça vardır; o parçaların hepsi o rahatsızlıktan müteessir olurlar. İşte mü'min bu demektir.o parçaların hepsi o rahatsızlıktan müteessir olurlar. İşte mü'min bu demektir. Müteessir olmuyorsa morfinlenmiş, kendisinden haberi olmayan bir adam demektir. Müteessir olmuyorsa morfinlenmiş, kendisinden haberi olmayan bir adam demektir.

Mü'minler gayet yumuşaktır ve bu yumuşaklıklarından dolayı,Mü'minler gayet yumuşaktır ve bu yumuşaklıklarından dolayı, nasıl ki develeri çeken insan nereye ıhırırsa deve orada çöker.nasıl ki develeri çeken insan nereye ıhırırsa deve orada çöker. Burası benim çökmeme münasip yer değil, ben burada çökmem demez, sahibine inkiyad eder. Burası benim çökmeme münasip yer değil, ben burada çökmem demez, sahibine inkiyad eder. Mü'min de daima böyle büyüklerine karşı inkiyad halindedir. Bugün ki dersimizde; Mü'min de daima böyle büyüklerine karşı inkiyad halindedir.

Bugün ki dersimizde;

"Mü'minler bazısı bazısına daima nasihat ederler." "Mü'minler bazısı bazısına daima nasihat ederler."

Daima nasihat ederler, bu nasihatlarından dolayı; Daima nasihat ederler, bu nasihatlarından dolayı;

Ve in ifterakat menâzilühüm. "Birisi Bursa'da, birisi İstanbul'da, birisi Ankara'da, birisi Konya'da...Ve in ifterakat menâzilühüm. "Birisi Bursa'da, birisi İstanbul'da, birisi Ankara'da, birisi Konya'da... nerede olurlarsa olsun mektuplarla, vesair haberlerle kardeşine lazım gelen nasihati yapar." nerede olurlarsa olsun mektuplarla, vesair haberlerle kardeşine lazım gelen nasihati yapar."

Yanında olursa daha çok yapar ya, yanında olmazsa muhakkak bunu uzaklara da ulaştırır nasihatlerini,Yanında olursa daha çok yapar ya, yanında olmazsa muhakkak bunu uzaklara da ulaştırır nasihatlerini, kardeşini nasihatsiz bırakmaz. Bir insan bir insanla velev bir dakika konuşma yapsa, dostluk yapsakardeşini nasihatsiz bırakmaz. Bir insan bir insanla velev bir dakika konuşma yapsa, dostluk yapsa o bir dakikalık dostluğundan dolayı ikisi de mesuldür. o bir dakikalık dostluğundan dolayı ikisi de mesuldür.

Sen bu dostluğunda niçin kardeşine imân-ı İslâmiyetten bir şey öğretmedin? Sen bu dostluğunda niçin kardeşine imân-ı İslâmiyetten bir şey öğretmedin?

Bir eksiklerini biribirinize niçin bildirmediniz? Bu sorulacak. Bir eksiklerini biribirinize niçin bildirmediniz?

Bu sorulacak.

Onun için daima biribirlerimize karşı kardeşâne bir nasihat etmek suretiyle mükellef bulunuyoruz. Onun için daima biribirlerimize karşı kardeşâne bir nasihat etmek suretiyle mükellef bulunuyoruz.

Mü'minler böyle yerleri uzak da olsa biribirlerine nasihat ettikleri gibi günahkârlar olanMü'minler böyle yerleri uzak da olsa biribirlerine nasihat ettikleri gibi günahkârlar olan fasık, fâcir kimlerse onlar da, biribirlerine karşı gayet hâindirler, hıyanet sahibidirler.fasık, fâcir kimlerse onlar da, biribirlerine karşı gayet hâindirler, hıyanet sahibidirler. Ki mücadele halindedirler.Ki mücadele halindedirler. Toplu da olsalar bir yerde de olsalar o onu iter o onu iter, o ona fena söyler o ona fena söyler. Toplu da olsalar bir yerde de olsalar o onu iter o onu iter, o ona fena söyler o ona fena söyler. Mü'min uzaklara bile nasihatini ulaştırır, o münafık fâcirler toplu oldukları halde bir yerde bileMü'min uzaklara bile nasihatini ulaştırır, o münafık fâcirler toplu oldukları halde bir yerde bile biribirlerini daima rahatsız ederler, aleyhlerinde konuşurlar, kötü söz söylerler,biribirlerini daima rahatsız ederler, aleyhlerinde konuşurlar, kötü söz söylerler, incitirler, kavgaya gürültüye müncer olur. incitirler, kavgaya gürültüye müncer olur.

Ne güzel, birkaç milyon insan, hep yabancı, hiç birbirini tanımaz, Ne güzel, birkaç milyon insan, hep yabancı, hiç birbirini tanımaz, Mekke-i Mükerreme'de toplanırlar, böyle yekpâre olur, bir şekil alır insanlar.Mekke-i Mükerreme'de toplanırlar, böyle yekpâre olur, bir şekil alır insanlar. O başka millet, bu başka millet, o başka kavim, bu başka kavim.O başka millet, bu başka millet, o başka kavim, bu başka kavim. Dilleri ayrı, cinsleri ayrı, renkleri ayrı, fakat kuzu gibi.Dilleri ayrı, cinsleri ayrı, renkleri ayrı, fakat kuzu gibi. Arafat'ında olsun, Mekke'sinde olsun, Medine'sinde olsun, bakarsın kuzu gibi herkes,Arafat'ında olsun, Mekke'sinde olsun, Medine'sinde olsun, bakarsın kuzu gibi herkes, hiç kimsenin kimseyi rahatsız ettiği yok, tatlı tatlı geçinirler.hiç kimsenin kimseyi rahatsız ettiği yok, tatlı tatlı geçinirler. Bu kadar haşerâtı sen bir araya toplasan biribirini tepiştirerekten biribirlerini yarı yarıya zâyi yaparlar. Bu kadar haşerâtı sen bir araya toplasan biribirini tepiştirerekten biribirlerini yarı yarıya zâyi yaparlar.

Onun için mü'minlerin halleri çok özenilecek, imrenilecek hallerdendir.Onun için mü'minlerin halleri çok özenilecek, imrenilecek hallerdendir. Bu her yerde de böyledir. Bak şu camimize mesela, bu kadar insan oturmuş bir ses bile çıkmıyor.Bu her yerde de böyledir. Bak şu camimize mesela, bu kadar insan oturmuş bir ses bile çıkmıyor. Git sinemaya, tiyatroya da dinle orada bak, ne kadar günahlar vardır. Mü'minlerin hâli böyledir. Git sinemaya, tiyatroya da dinle orada bak, ne kadar günahlar vardır.

Mü'minlerin hâli böyledir.

Mü'minlerin bir hâli daha var ki bugün ki dersimizde okuyoruz onu; Mü'minlerin bir hâli daha var ki bugün ki dersimizde okuyoruz onu;

el-Mütehâbbûne fillahi. "Mü'minler biribirlerini Allah için severler." el-Mütehâbbûne fillahi. "Mü'minler biribirlerini Allah için severler."

Mü'minlerin şânındandır, mü'minlerin alâmetlerinden birisi de biribirlerini Allah için sevmek. Mü'minlerin şânındandır, mü'minlerin alâmetlerinden birisi de biribirlerini Allah için sevmek.

Ben bunu seviyorum. Neden? Zengin bu adam, parası da var, kuvveti de var.Ben bunu seviyorum.

Neden?

Zengin bu adam, parası da var, kuvveti de var.
Ben buna sokulursam koltuğunun altına, rahat ederim, seviyorum onun için. Ben buna sokulursam koltuğunun altına, rahat ederim, seviyorum onun için.

Yok, olmaz o, o sevgi değil. Ona münafıklık derler, riyakârlık derler, birçok adlar takarlar. Yok, olmaz o, o sevgi değil. Ona münafıklık derler, riyakârlık derler, birçok adlar takarlar.

Bu değil. Ancak Allah için sevecek. Bu müslümandır. Bu değil. Ancak Allah için sevecek.

Bu müslümandır.
Lâ ilâhe illallah diyor, camimize de geliyor, namazda da beraberiz, tevhidde de beraberiz. Lâ ilâhe illallah diyor, camimize de geliyor, namazda da beraberiz, tevhidde de beraberiz. Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, onun için seviyorum bunu.Allahımız bir, Peygamberimiz bir, Kitabımız bir, onun için seviyorum bunu. Sevdiğimden dolayı icap ederse elinden tutarım, yardım ederim.Sevdiğimden dolayı icap ederse elinden tutarım, yardım ederim. İki de bir ziyaretine giderim, hâl hatırını sorarım, evime çağırırım,İki de bir ziyaretine giderim, hâl hatırını sorarım, evime çağırırım, yemeğim varsa yediririm, çayımı kahvemi içiririm. Mü'minin şeysi böyledir, Allah için sevişirler.yemeğim varsa yediririm, çayımı kahvemi içiririm. Mü'minin şeysi böyledir, Allah için sevişirler. Sevişmeleri sırf Allah için. "Bu gibi insanlar bu şekilde sevişiyorlarsa."Sevişmeleri sırf Allah için.

"Bu gibi insanlar bu şekilde sevişiyorlarsa."
Fî zılli arşihî. "Cenâb-ı Hakk'ın [arşının gölgesinde gölgelecekler.] Fî zılli arşihî. "Cenâb-ı Hakk'ın [arşının gölgesinde gölgelecekler.]

Kıyâmet günü bu, gölge denen şey yok, ağaçlık yok, dümdüz bir sahra.Kıyâmet günü bu, gölge denen şey yok, ağaçlık yok, dümdüz bir sahra. Güneşin harareti, Arabistan'ı gördüyseniz oradaki güneşin sıcak hararetini bilirsiniz, bir gölgelik yok,Güneşin harareti, Arabistan'ı gördüyseniz oradaki güneşin sıcak hararetini bilirsiniz, bir gölgelik yok, yani bina mina yok. Kıyamet günü bu, orada herkes zahmet ve sıkıntı içersindeyken, yani bina mina yok. Kıyamet günü bu, orada herkes zahmet ve sıkıntı içersindeyken, bu Allah için sevişen kardeşler, -Allahu Teâlâ'nın o gün arşındaki bir gölgelik var,bu Allah için sevişen kardeşler, -Allahu Teâlâ'nın o gün arşındaki bir gölgelik var, halk onu, mesela bir bulut şeysi gibi nasılsa, gidince görürüz inşaallah.- o gölgeliğinin altında, halk onu, mesela bir bulut şeysi gibi nasılsa, gidince görürüz inşaallah.- o gölgeliğinin altında, o güneşin hararetinden mahfuz, sıkıntısından mahfuz bir halde bulanacaktır ki; o güneşin hararetinden mahfuz, sıkıntısından mahfuz bir halde bulanacaktır ki;

Yevme lâ zılle illâ zıllühû. "O gün hiçbir gölgelik yok.Yevme lâ zılle illâ zıllühû. "O gün hiçbir gölgelik yok. Ancak bu Allah için sevişen bahtiyarlara mahsus olarak Cenâb-ı Hakk'ın yaptığı bir gölgelik var." Ancak bu Allah için sevişen bahtiyarlara mahsus olarak Cenâb-ı Hakk'ın yaptığı bir gölgelik var."

O gölgelikte bunlar kemâli istirahatle, istirahat âlemini seyrediyorlar orada, o gölgelik altında. O gölgelikte bunlar kemâli istirahatle, istirahat âlemini seyrediyorlar orada, o gölgelik altında.

Yuda'u lehüm kerâsiyyü. "Yalnız o gölgelikle de kalmıyor, Yuda'u lehüm kerâsiyyü. "Yalnız o gölgelikle de kalmıyor, o gölgeliklerin altında, onlara gayet mükemmel müdebdeb, mutantan, gayet süslü kürsüler,o gölgeliklerin altında, onlara gayet mükemmel müdebdeb, mutantan, gayet süslü kürsüler, yani kürsü dediğimiz oturmak için koltuk, bizim bugün ki tabirimizle koltuklar verilir. Ki." Min nûrin.yani kürsü dediğimiz oturmak için koltuk, bizim bugün ki tabirimizle koltuklar verilir. Ki." Min nûrin. "Bunlar da nurdan müteşekkildirler." Bundan dolayıdır ki; "Bunlar da nurdan müteşekkildirler."

Bundan dolayıdır ki;

Yağbitühüm bi-meclisihim mine'r-rabbi en-nebiyyûne ve's-sıddîkûne ve'ş-şühedâi.Yağbitühüm bi-meclisihim mine'r-rabbi en-nebiyyûne ve's-sıddîkûne ve'ş-şühedâi. İnsanların en büyüklerine nebîler diyorlar, peygamberler.İnsanların en büyüklerine nebîler diyorlar, peygamberler. Onların altında olan ikinci sınıfa da sıddıkîn diyorlar, sıddıklar.Onların altında olan ikinci sınıfa da sıddıkîn diyorlar, sıddıklar. Bu sıddıkîn olanlardan sonra üçüncü sırada şühedâlar var, şehitler.Bu sıddıkîn olanlardan sonra üçüncü sırada şühedâlar var, şehitler. Nebîler bir, sıddıklar iki, şehitler üç. Bu üçü de, bir de bunun içinde uleması var. Nebîler bir, sıddıklar iki, şehitler üç. Bu üçü de, bir de bunun içinde uleması var.

Bu dört sınıf insan dünyanın da âhiretin de şefaatçileridirler. Âhiretin de bahusus şefaatçileridirler.Bu dört sınıf insan dünyanın da âhiretin de şefaatçileridirler. Âhiretin de bahusus şefaatçileridirler. Cenâb-ı Hak bunlara ayrıca bu şefaat hakkını veriyor.Cenâb-ı Hak bunlara ayrıca bu şefaat hakkını veriyor. Bunlar bu kadar mükemmel bir durumda iken, saltanatta iken; Yağbitühüm. Bunlar bu kadar mükemmel bir durumda iken, saltanatta iken;

Yağbitühüm.
"Gıpta ediyorlar bu adama, 'Bu adam bu devlete nereden nâil oldu?'" [diye.] "Gıpta ediyorlar bu adama, 'Bu adam bu devlete nereden nâil oldu?'" [diye.]

Kendilerinin yok değil, kendilerinin de var ama onlara verilen bu hâl onların gıptalarına vesile oluyor.Kendilerinin yok değil, kendilerinin de var ama onlara verilen bu hâl onların gıptalarına vesile oluyor. Gıpta, "özenç" [demek]. Gıpta, "özenç" [demek]. "Ne güzel şey ya! Neden bunlar bu mükafata nâil oldular?" diyerekten gıpta ediyorlar."Ne güzel şey ya! Neden bunlar bu mükafata nâil oldular?" diyerekten gıpta ediyorlar. O gıptalarının sebebi işte burada, bu dâr-ı dünyâda Allah rızası için biribirlerini sevmeleri. O gıptalarının sebebi işte burada, bu dâr-ı dünyâda Allah rızası için biribirlerini sevmeleri. Yarın en korkunç tehlikeli günde, orada, Cenâb-ı Hakk'ın nurdan kürsülerinde,Yarın en korkunç tehlikeli günde, orada, Cenâb-ı Hakk'ın nurdan kürsülerinde, gölgeliklerinin altında rahatlıkla, huzur ile vakitlerini geçirecekler. gölgeliklerinin altında rahatlıkla, huzur ile vakitlerini geçirecekler.

Allah cümlemizi o devlete nâil olan bahtiyarların zümresine fazl u keremiyle ilhak buyursun. Allah cümlemizi o devlete nâil olan bahtiyarların zümresine fazl u keremiyle ilhak buyursun.

Yine bakınız bir tane daha buyuruyor; Yine bakınız bir tane daha buyuruyor;

el-Mütehâbbûne fillahi. "Allah için sevişenler." el-Mütehâbbûne fillahi. "Allah için sevişenler."

Bu çok büyük bir devlettir aziz kardeş! Bu çok büyük bir devlettir aziz kardeş!

Allah için sevişmek müslümanların yegâne vazifesidir. Allah için sevişmek müslümanların yegâne vazifesidir.

Ama sen diyeceksin benim seveceğim bu müslüman kardeşin çok da kabahati var ya? Ama sen diyeceksin benim seveceğim bu müslüman kardeşin çok da kabahati var ya?

Kabahatsizi cennette bulunur aziz kardeş! Kabahatsiz insanı ancak cennette bulabilirsin.Kabahatsizi cennette bulunur aziz kardeş! Kabahatsiz insanı ancak cennette bulabilirsin. Fakat sen ona şu kusurundan dolayı tâyip edersen, senin de kusurundan dolayı o da seni tâyip edecek. Fakat sen ona şu kusurundan dolayı tâyip edersen, senin de kusurundan dolayı o da seni tâyip edecek.

Sen onu tâyip edersen o da seni tâyip edersen arada ne olur? Sen onu tâyip edersen o da seni tâyip edersen arada ne olur?

Ayrılıklar olur. Ben seni sevmem sen de beni sevmezsin. Ayrılıklar olur. Ben seni sevmem sen de beni sevmezsin.

Sen beni sevmeyince ben de seni sevmeyince vücutlar ne olur? Sen beni sevmeyince ben de seni sevmeyince vücutlar ne olur?

Ruhlar birleşemez. Vücutlar ne kadar birleşse birleşsin, ruhlar birleşmeyince de fayda temin etmez.Ruhlar birleşemez. Vücutlar ne kadar birleşse birleşsin, ruhlar birleşmeyince de fayda temin etmez. Ne o gölgeliklere gidebiliriz ne bu dünyada da rahat yüzü görebiliriz. Ne o gölgeliklere gidebiliriz ne bu dünyada da rahat yüzü görebiliriz.

Onun için yine burada buyruldu ki; Onun için yine burada buyruldu ki;

el-Mütehâbbûne fillahi. "Allah için sevişenler." Ki, teşviktir bizi, "Allah için sevişin" demek.el-Mütehâbbûne fillahi. "Allah için sevişenler."

Ki, teşviktir bizi, "Allah için sevişin" demek.
Biribirinizi Allah için sevin; parası için, malı için, kuvveti için sevme. Allah için sev ki; Biribirinizi Allah için sevin; parası için, malı için, kuvveti için sevme. Allah için sev ki;

Alâ kerâsiyye min yâkûtin havle'l-arşi. "Arşın etrafında yâkuttan kürsüler [üzerindedirler]." Alâ kerâsiyye min yâkûtin havle'l-arşi. "Arşın etrafında yâkuttan kürsüler [üzerindedirler]."

Yâkut bulunur şey değil. O yâkuttan sana bir kürsü vermişler, Yâkut bulunur şey değil. O yâkuttan sana bir kürsü vermişler, o kürsünün üstünde oturmuşsun seyrediyorsun âlemi. Ne devlettir o gün!o kürsünün üstünde oturmuşsun seyrediyorsun âlemi. Ne devlettir o gün! İşte bu, buradaki sevdiği müslüman kardeşlerini sevişinden nâşi. İşte bu, buradaki sevdiği müslüman kardeşlerini sevişinden nâşi.

Bu hususta ayrıca hadis kitaplarında mevzular vardır kiBu hususta ayrıca hadis kitaplarında mevzular vardır ki bu mevzular uzun uzun izahatlar verir bu hususta.bu mevzular uzun uzun izahatlar verir bu hususta. Bu sevgi, bu sevgiden de Resûlullah'ın sevgisi doğuyor. Bu sevgi, bu sevgiden de Resûlullah'ın sevgisi doğuyor. Resûlullah'ın sevgisinden Allah sevgisi doğuyor. Allah sevgisinden Allah'ın da bizi sevmesi doğuyor.Resûlullah'ın sevgisinden Allah sevgisi doğuyor. Allah sevgisinden Allah'ın da bizi sevmesi doğuyor. Sevgiler biribirini doğuruyor, o sevgilerin altından Allah'ın da bizi sevmesi [doğuyor]; Sevgiler biribirini doğuruyor, o sevgilerin altından Allah'ın da bizi sevmesi [doğuyor];

Vecebet mehabbetî li'l-mütehâbbîne fiyye.Vecebet mehabbetî li'l-mütehâbbîne fiyye. "O sevişenlere benim sevgim vacib oldu." diyor Allah. "O sevişenlere benim sevgim vacib oldu." diyor Allah.

O'na vücub terettüb etmez. Bizi bize anlatmak için söylenen bir söz. O'na vücub terettüb etmez. Bizi bize anlatmak için söylenen bir söz.

"Biribirlerini sevenleri sevmek benim üzerime de vaciptir." diyor Hazreti Allah."Biribirlerini sevenleri sevmek benim üzerime de vaciptir." diyor Hazreti Allah. Ne devlet! İki müslüman biribiri ile sevişmiş, o iki sevişen müslüman sevdiklerinden dolayı Ne devlet! İki müslüman biribiri ile sevişmiş, o iki sevişen müslüman sevdiklerinden dolayı Allah da onları seviyor. Ne devlettir değil mi? Allah da onları seviyor.

Ne devlettir değil mi?

Bundan mahrumiyet kadar acı bir şey olamaz. Bundan mahrumiyet kadar acı bir şey olamaz. Onun için müslüman, müslümanın hatalarıyla değil de onun imanına bak sen, Onun için müslüman, müslümanın hatalarıyla değil de onun imanına bak sen, onun dışına bakma. Bazısı kara olur, bazısı siyah olur, bazısı çeşitli olur ama içindeki nur,onun dışına bakma. Bazısı kara olur, bazısı siyah olur, bazısı çeşitli olur ama içindeki nur, iman nuru, ezelîdir o. O kazanılmış değil, Allah ezelde onu özenmiş, bize ihsan etmiştir. iman nuru, ezelîdir o. O kazanılmış değil, Allah ezelde onu özenmiş, bize ihsan etmiştir. Bu ihsanından dolayı biz biribirlerimizi sevmek mecburiyetindeyiz de.Bu ihsanından dolayı biz biribirlerimizi sevmek mecburiyetindeyiz de. Yani sevmezsek büyük bir hata etmiş oluruz. Büyük bir hata! Yani sevmezsek büyük bir hata etmiş oluruz. Büyük bir hata!

Dünkü Cuma dersinde bizim hatip efendi ana baba sevgisinden bahsetti. Dünkü Cuma dersinde bizim hatip efendi ana baba sevgisinden bahsetti. Ana babaya hürmeten bahsetti.Ana babaya hürmeten bahsetti. Aklıma geliverdi, ashâb-ı kirâm diyor; Fedâke ebî ve ümmî yâ Resûlallah.Aklıma geliverdi, ashâb-ı kirâm diyor;

Fedâke ebî ve ümmî yâ Resûlallah.
"Anam, babam sana feda olsun." diyor. Hani ana baba sevgisi? "Anam, babam sana feda olsun." diyor.

Hani ana baba sevgisi?

Sonra Resûlullah sevgisi, her sevginin üstünde. Mü'min sevgisi, her sevginin üstünde. Sonra Resûlullah sevgisi, her sevginin üstünde. Mü'min sevgisi, her sevginin üstünde.

Fedâke ebî ve ümmî. Resûlullah'ın bugünkü vekilleri olmasa senin dinin nereden bulunurdu? Fedâke ebî ve ümmî.

Resûlullah'ın bugünkü vekilleri olmasa senin dinin nereden bulunurdu?

Sen bu lâ ilâhe illallahı nereden öğrenirdin? Sen bu camide namaz kılmayı nereden öğrenirdin? Sen bu lâ ilâhe illallahı nereden öğrenirdin?

Sen bu camide namaz kılmayı nereden öğrenirdin?

Ama tevâtüren gelen o vekiller dolayısıyla bugün elhamdülillah,Ama tevâtüren gelen o vekiller dolayısıyla bugün elhamdülillah, inşaallah kıyamete kadar da böylece bâki kalacaktır. inşaallah kıyamete kadar da böylece bâki kalacaktır. Ne kadar karşısına dikilenler dikilirse dikilsin, hepsi yıkılır yine din kalır. Ne kadar karşısına dikilenler dikilirse dikilsin, hepsi yıkılır yine din kalır.

Onun için o dinin bekâsına hizmet eden insanlar onun vekilleridir.Onun için o dinin bekâsına hizmet eden insanlar onun vekilleridir. Allah'ın Resûlüne karşı nasıl ashab fedâke ebî ve ümmî yâ Resûlallah dediyse, Allah'ın Resûlüne karşı nasıl ashab fedâke ebî ve ümmî yâ Resûlallah dediyse, bugünün insanı da bunu demek mecburiyetindedir.bugünün insanı da bunu demek mecburiyetindedir. Biribirlerimizi sevmekle beraber, hele bâhusus dinimizin vekilleri, önderleri olan kimseleriBiribirlerimizi sevmekle beraber, hele bâhusus dinimizin vekilleri, önderleri olan kimseleri sevmek farz-ı ayındır âdetâ. Onun içindir ki Cenâb-ı Hak bu en büyük mükâfatı, bu sevgililere bahşediyor. sevmek farz-ı ayındır âdetâ. Onun içindir ki Cenâb-ı Hak bu en büyük mükâfatı, bu sevgililere bahşediyor.

Diğer bir kitapta gördüğümde; Cenâb-ı Hakk'ın husûsî bir köşkü var, gayet güzel yapılmış. Diğer bir kitapta gördüğümde; Cenâb-ı Hakk'ın husûsî bir köşkü var, gayet güzel yapılmış. İçinden dışarısı görünüyor yani duvarı yok.İçinden dışarısı görünüyor yani duvarı yok. Duvar mâni olmuyor, dışardan da içerisi görünmez, gayet şeffaf. Duvar mâni olmuyor, dışardan da içerisi görünmez, gayet şeffaf.

"Kimin için yâ Resûlallah bu?" demişler. "Allah için sevişenlere mahsus." "Kimin için yâ Resûlallah bu?" demişler.

"Allah için sevişenlere mahsus."

Cenâb-ı Hakk'ın lütfu. Allah için sevişiyorsa işte o köşkler kendilerine verilecek. Cenâb-ı Hakk'ın lütfu. Allah için sevişiyorsa işte o köşkler kendilerine verilecek. Daha sayısı bilinmeyen nice nimetler. Daha sayısı bilinmeyen nice nimetler.

Büyüklere misafir gelmiş, ismi hatırımda kalmadı.Büyüklere misafir gelmiş, ismi hatırımda kalmadı. Kaldırmış hemen altından minderini almış, onun altına koymuş, ikram ediyor kardeşine ve diyor ki; Kaldırmış hemen altından minderini almış, onun altına koymuş, ikram ediyor kardeşine ve diyor ki;

"Gelen misafirine ikram etmeyen, ne Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in"Gelen misafirine ikram etmeyen, ne Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in ne de İbrahim aleyhisselam'ın yolundadır." ne de İbrahim aleyhisselam'ın yolundadır."

Peygamberimizin yolu ve İbrahim aleyhisselam'ın yolu, mü'minlerin biribirlerine muhabbet, şefkat, hürmet,Peygamberimizin yolu ve İbrahim aleyhisselam'ın yolu, mü'minlerin biribirlerine muhabbet, şefkat, hürmet, ikram ve îzazlardır. Bu hürmetten, bu îzazdan mahrum olan insan odun gibi, ikram ve îzazlardır. Bu hürmetten, bu îzazdan mahrum olan insan odun gibi, odun gibi kırılmayan bir şeydir ki hiç faydası yoktur. odun gibi kırılmayan bir şeydir ki hiç faydası yoktur.

Mü'minlerdeki en büyük sıfat bu sevgi sıfatıdır. Onun için; el-Müttehâbûne fillâh.Mü'minlerdeki en büyük sıfat bu sevgi sıfatıdır. Onun için;

el-Müttehâbûne fillâh.
"Böyle Allah için sevişenler." el-Müzetezâvirûn. el-Mütecâlisûn da var."Böyle Allah için sevişenler." el-Müzetezâvirûn. el-Mütecâlisûn da var. "Biribirlerini ziyaret ediyorlar, mütevaziliği de var, biribirlerine yardım ediyorlar,"Biribirlerini ziyaret ediyorlar, mütevaziliği de var, biribirlerine yardım ediyorlar, biribirlerinin ziyaretlerine gidiyorlar." Ne yazıktır, Allah affetsin hepimizin günahlarını,biribirlerinin ziyaretlerine gidiyorlar."

Ne yazıktır, Allah affetsin hepimizin günahlarını,
insan beşerdir hatâdan salim olmaz. Kandil geçer, bayram geçer, kadir geçer, şu geçer bu geçer, insan beşerdir hatâdan salim olmaz. Kandil geçer, bayram geçer, kadir geçer, şu geçer bu geçer, tak tak tak, kapısını çalarsın, ziyaretine geldik [dersin ama] komşudur, gelmez. Neden? tak tak tak, kapısını çalarsın, ziyaretine geldik [dersin ama] komşudur, gelmez.

Neden?

Parası çok, varlığı da var, belki bilgisi de var. Ne olursa olsun! Parası çok, varlığı da var, belki bilgisi de var.

Ne olursa olsun!

O senin beğenmediğin, senin dinine şey [imam] olarak seçilmiş insanın elini öpmek zor gelirse de,O senin beğenmediğin, senin dinine şey [imam] olarak seçilmiş insanın elini öpmek zor gelirse de, kapısını çalmak da mı zor gelir yani?! kapısını çalmak da mı zor gelir yani?!

Ama bunu yapmayan insan, kendi varlığıyla İslâm'ı yıkmaya çalışan insandır. Ama bunu yapmayan insan, kendi varlığıyla İslâm'ı yıkmaya çalışan insandır. Kendisini var görüyor, benlik görüyor, hepsinden üstün görüyor.Kendisini var görüyor, benlik görüyor, hepsinden üstün görüyor. Bir selam vermeye veyahut "Nasılsın?" demeye tenezzül etmiyor. Bir selam vermeye veyahut "Nasılsın?" demeye tenezzül etmiyor.

Böyle Müslümanlık elbette doğru bir Müslümanlık olamaz. Böyle Müslümanlık elbette doğru bir Müslümanlık olamaz. Müslümanlıkta muhakkak fakir, zengin, bilgin, cahil hepsi hamur halinde, hepsi bir hamurdur bunların.Müslümanlıkta muhakkak fakir, zengin, bilgin, cahil hepsi hamur halinde, hepsi bir hamurdur bunların. Bu hamur halinde biribirleriyle sarılmak mecburiyetindedirler.Bu hamur halinde biribirleriyle sarılmak mecburiyetindedirler. Bu mecburiyet olsun olmasın Cenâb-ı Hakk'ın da böyle büyük lütuflarına mazhariyet olacaktır inşallahu Teâlâ. Bu mecburiyet olsun olmasın Cenâb-ı Hakk'ın da böyle büyük lütuflarına mazhariyet olacaktır inşallahu Teâlâ.

el-Müte'accilü ile'l-cumu'ati.el-Müte'accilü ile'l-cumu'ati. "Cumaya acele eden, cumaya acele, erken vakitte gitmek isteyen insanın durumu.""Cumaya acele eden, cumaya acele, erken vakitte gitmek isteyen insanın durumu." Ke'l-lezî yuhdî cezûran. "İlk camiye giren bir deve kurban etmiş gibi sevap alır." Ke'l-lezî yuhdî cezûran. "İlk camiye giren bir deve kurban etmiş gibi sevap alır."

Deve kurban etmiş gibi o sevaba nâil olur, ilk giren. Deve kurban etmiş gibi o sevaba nâil olur, ilk giren.

Sümme'l-lezî yelîhi ke'l-mühdî bakaraten. Sümme'l-lezî yelîhi ke'l-mühdî bakaraten. "İkinci gelen bir öküz kesmiş, dağıtıyor hediye ediyor, onun gibi.""İkinci gelen bir öküz kesmiş, dağıtıyor hediye ediyor, onun gibi." Sümme'l-lezî yelîhi. "Üçüncü saate kalanlar." Ke'l-muhdî şâten.Sümme'l-lezî yelîhi. "Üçüncü saate kalanlar." Ke'l-muhdî şâten. "Bir koyun, o da o kadar sevap alıyor." "Bir koyun, o da o kadar sevap alıyor."

Birisi deve sevabı alıyor, birisi öküz sevabı alıyor, inek sevabı alıyor, birisi de bir koyun sevabı alıyor.Birisi deve sevabı alıyor, birisi öküz sevabı alıyor, inek sevabı alıyor, birisi de bir koyun sevabı alıyor. Bir başka rivayette de en son kalana da bir yumurta sevabı verilir görmüştüm ama burada yok o. Bir başka rivayette de en son kalana da bir yumurta sevabı verilir görmüştüm ama burada yok o.

Fe-izâ celese'l-imâmü 'ale'l-minber. İmam çıktı minbere oturdu. Fe-izâ celese'l-imâmü 'ale'l-minber. İmam çıktı minbere oturdu. Oturunca." Tuviyeti's-suhufü. "Kapıda melekler vardır.Oturunca." Tuviyeti's-suhufü. "Kapıda melekler vardır. Her melek, içeriye girenin hem resmini alır hem yazısını yazar." Sormadı ya? Her melek, içeriye girenin hem resmini alır hem yazısını yazar."

Sormadı ya?

O bilir seni. Resmini de almıştır oraya da geçirmiştir. O bilir seni. Resmini de almıştır oraya da geçirmiştir. Filan evvel vakitte geldi; bu, daha sonra geldi; bu, daha sonra geldi diyerekten böyle yazıyor. Filan evvel vakitte geldi; bu, daha sonra geldi; bu, daha sonra geldi diyerekten böyle yazıyor.

Şimdi ruhsat tabii, ezan okunduktan sonra da gelmeye ruhsat var, ne zaman olursa gelebilirsin fakat azîmet evvel vakitte camiye girmektir. Şimdi ruhsat tabii, ezan okunduktan sonra da gelmeye ruhsat var, ne zaman olursa gelebilirsin fakat azîmet evvel vakitte camiye girmektir. Onun içindir ki eski zaman müslümanları, ilk zamanın müslümanları, sabah namazından sonra,Onun içindir ki eski zaman müslümanları, ilk zamanın müslümanları, sabah namazından sonra, çıkarlarsa ancak abdest tazelemek için çıkar, girerlermiş. çıkarlarsa ancak abdest tazelemek için çıkar, girerlermiş. Camiden çıkmazlarmış ki bu sevabı kaçırmayalım diyerekten. Camiden çıkmazlarmış ki bu sevabı kaçırmayalım diyerekten.

Eh ondan sonra hatip minbere çıktı mı, tuviyeti's-suhuf, defterler kapanır. Eh ondan sonra hatip minbere çıktı mı, tuviyeti's-suhuf, defterler kapanır.

Hutbeye çıkılıncaya kadar defterlere işleniyor, hutbeye çıkıldı mı defterler kapanıyor. Hutbeye çıkılıncaya kadar defterlere işleniyor, hutbeye çıkıldı mı defterler kapanıyor.

Ve celesû yestemi'ûne'z-zikra. "Ondan sonra onlar da otururlar hatibin hutbesini dinlerler." Ve celesû yestemi'ûne'z-zikra. "Ondan sonra onlar da otururlar hatibin hutbesini dinlerler."

Yani o da zikirdir, onun için bak, yestemi'ûne'z-zikra dedi, oradaki konuşma da zikirden ibarettir.Yani o da zikirdir, onun için bak, yestemi'ûne'z-zikra dedi, oradaki konuşma da zikirden ibarettir. Onu dinlemekle onlar da mükelleftirler. Ebû Hüreyre'den [rivayet edilmiş]. Onu dinlemekle onlar da mükelleftirler.

Ebû Hüreyre'den [rivayet edilmiş].

Şimdi o ruhsat dedim ya, ruhsatın iki tane şeysi var. Biz yola giderken sefer diyoruz ya,Şimdi o ruhsat dedim ya, ruhsatın iki tane şeysi var. Biz yola giderken sefer diyoruz ya, seferde dört rekât namazlarımız ikiye iner.seferde dört rekât namazlarımız ikiye iner. Buna biz ruhsat deriz ama, haddi zatında ruhsat değil azîmettir. İki rekât namaz azîmetle ameldir.Buna biz ruhsat deriz ama, haddi zatında ruhsat değil azîmettir. İki rekât namaz azîmetle ameldir. Dördü ikiye indirdik, ruhsat, yok, bu ruhsat aynı zamandaDördü ikiye indirdik, ruhsat, yok, bu ruhsat aynı zamanda Allah'ın emrine boyun bükmek, dolayısıyla azîmet sayılıyor.Allah'ın emrine boyun bükmek, dolayısıyla azîmet sayılıyor. Eğer onu kabul etmez de seferî namazını dört rekât kılarsan, o zamanEğer onu kabul etmez de seferî namazını dört rekât kılarsan, o zaman nasıl ki iki kıldığın vakitte mükâfatlanıyordun, dört kılınca da mükâfat alamazsın. nasıl ki iki kıldığın vakitte mükâfatlanıyordun, dört kılınca da mükâfat alamazsın.

Şimdi insanları böylece tavsif ediyor; el-Müttekûn. "İnsanlar iki sınıf, birisi müttakî." Şimdi insanları böylece tavsif ediyor;

el-Müttekûn. "İnsanlar iki sınıf, birisi müttakî."

İnsanların en üstün tabakası müttakîlerdir ki, bak elif lâm mîm, zâlike'l-kitâbu lâ raybe fîhi hüden li'l-müttekîn. İnsanların en üstün tabakası müttakîlerdir ki, bak elif lâm mîm, zâlike'l-kitâbu lâ raybe fîhi hüden li'l-müttekîn.

Bunlar hep böyle hidayet kimin içindir? Müttakîlerindir. Bunlar hep böyle hidayet kimin içindir?

Müttakîlerindir.

Müttakî olamadıktan sonra hidayetten istifade edemezsin. Müttakî olamadıktan sonra hidayetten istifade edemezsin. Güneşten istifade etmek için güneşin altında, açıkta durmak lazım.Güneşten istifade etmek için güneşin altında, açıkta durmak lazım. Yağmurdan istifade etmek için yağmurun altında durmak lazım.Yağmurdan istifade etmek için yağmurun altında durmak lazım. Böyle gölgeliklere girersen, güneşi de göremezsin yağmur da üzerine isabet etmez. Böyle gölgeliklere girersen, güneşi de göremezsin yağmur da üzerine isabet etmez.

Müttakî demek, Allahu Teâlâ'nın gölgesi altına girmiş, emrine mutî, münkâd, yasaklarından kaçınan bir kul.Müttakî demek, Allahu Teâlâ'nın gölgesi altına girmiş, emrine mutî, münkâd, yasaklarından kaçınan bir kul. Yasak mı, ondan çok kaçınır. Ruhsat dedik de aklıma bir şey de geldi. Yasak mı, ondan çok kaçınır.

Ruhsat dedik de aklıma bir şey de geldi.
Şimdi bugünkü şu giyiniş, giyinme tarzımız ruhsat. Giyiniyoruz, nasıl istersek.Şimdi bugünkü şu giyiniş, giyinme tarzımız ruhsat. Giyiniyoruz, nasıl istersek. Fakat azimet tarafına gelince, müslümanın kendisine göre bir kisvesi vardır, öyle gezer. Fakat azimet tarafına gelince, müslümanın kendisine göre bir kisvesi vardır, öyle gezer. Gâvurun kisvesine benzetmez kendisini. Yüzünü de benzetmez. Dersen ki sen; Gâvurun kisvesine benzetmez kendisini. Yüzünü de benzetmez. Dersen ki sen;

"Yüzün tıraş olmasına ruhsat vardır." "Yüzün tıraş olmasına ruhsat vardır."

Yok ruhsat! Ruhsat yoktur ama yapıyoruz, ne yapalım. Bugün cemiyet o halde. Yok ruhsat! Ruhsat yoktur ama yapıyoruz, ne yapalım. Bugün cemiyet o halde.

Ama ruhsat var da mı yapıyoruz? Hayır, ruhsat yok!Ama ruhsat var da mı yapıyoruz?

Hayır, ruhsat yok!
Mekruhtur, kerâhat-ı tahrîmiye ile mekruhtur.Mekruhtur, kerâhat-ı tahrîmiye ile mekruhtur. Bu mekruha bugün hepimiz boyun bükmüş durumdayız. Bu mekruha bugün hepimiz boyun bükmüş durumdayız. Bugün aczimizin iktizası, her ne dersen de, ama ruhsatın da dışına kaçmışızdır.Bugün aczimizin iktizası, her ne dersen de, ama ruhsatın da dışına kaçmışızdır. Ruhsatın da dışına kaçmışız! Onun için müttakûn dedikleri vakitte,Ruhsatın da dışına kaçmışız!

Onun için müttakûn dedikleri vakitte,
müttakî Allahu Teâlâ'nın yasaklarından korunan, kaçınan adamdır.müttakî Allahu Teâlâ'nın yasaklarından korunan, kaçınan adamdır. Yasakların içersine kerahatler de dâhildir. Yasakların içinde kerahatler de şüpheler de dâhildir.Yasakların içersine kerahatler de dâhildir. Yasakların içinde kerahatler de şüpheler de dâhildir. Şüpheden, kerahatten uzak olur, Allahu Teâlâ'nın bu işte yasağı var mı, oraya sokulmaz. Şüpheden, kerahatten uzak olur, Allahu Teâlâ'nın bu işte yasağı var mı, oraya sokulmaz.

Bunlara ne derler? Sâdetün. "Sâdât, seyyid." Seyyid derler bunlara.Bunlara ne derler?

Sâdetün. "Sâdât, seyyid." Seyyid derler bunlara.
Sâdât, asıl Allahu Teâlâ'nın yasaklarından kaçınan adamlardır. Filan seyyid canım! Sâdât, asıl Allahu Teâlâ'nın yasaklarından kaçınan adamlardır.

Filan seyyid canım!

Onun adı seyyid. Asıl seyyid Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in dediği gibi müttakî olan insanlardır. Onun adı seyyid. Asıl seyyid Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in dediği gibi müttakî olan insanlardır. Cennet, u'iddet li'l-müttakîn. [Müttakîler için hazırlanmıştır.] İkincisi; el-Ulemâu ve'l-fukahâu.Cennet, u'iddet li'l-müttakîn. [Müttakîler için hazırlanmıştır.]

İkincisi;

el-Ulemâu ve'l-fukahâu.
"Ulemâ ve fukahâdır." Ki, Allah onlardan razı olsun, bize bu dini bugün öğretegelmişler,"Ulemâ ve fukahâdır."

Ki, Allah onlardan razı olsun, bize bu dini bugün öğretegelmişler,
bırakagelmişlerdir. Onlar olmasaydı biz bunları hiçbir şey bilemezdik. bırakagelmişlerdir. Onlar olmasaydı biz bunları hiçbir şey bilemezdik.

Kâdetün. "Bunlar bizim çekicimiz." Kâdetün. "Bunlar bizim çekicimiz."

Bunlar bizim cennete götürücümüzdür, öncümüzdür bunlar bizim. Müttakîler sâdâttır.Bunlar bizim cennete götürücümüzdür, öncümüzdür bunlar bizim. Müttakîler sâdâttır. Müttakî ne kadar olursa olsun faydası kendisinedir. Müttakî ne kadar olursa olsun faydası kendisinedir. Çok günahlardan kaçıyor, çok iyi bir adam, ama faydası kendisine âit.Çok günahlardan kaçıyor, çok iyi bir adam, ama faydası kendisine âit. Ulemâ ile fukahânın faydası âmmeyedir; bunlar güneş gibi etrafı aydınlatırlar,Ulemâ ile fukahânın faydası âmmeyedir; bunlar güneş gibi etrafı aydınlatırlar, insanları İslâm'ın şuurunda, yolunda yürütmek için çalışırlar. insanları İslâm'ın şuurunda, yolunda yürütmek için çalışırlar.

Uhize aleyhim edâu mevâsîki'l-ılmi. Uhize aleyhim edâu mevâsîki'l-ılmi.

Allahu Teâlâ hazretleri daha biz bu dünyaya gelmeden evvel onlardan ahd-i mîsâk almıştır.Allahu Teâlâ hazretleri daha biz bu dünyaya gelmeden evvel onlardan ahd-i mîsâk almıştır. Nasıl ki peygamberlerden mîsâk almıştır ki, "Peygamber-i âhir zaman geldiğinde hayatta bulunursanız Nasıl ki peygamberlerden mîsâk almıştır ki, "Peygamber-i âhir zaman geldiğinde hayatta bulunursanız siz davanızdan vazgeçip derhal peygamber-i âhir zamana uyacağınıza söz verin." demiş, söz almıştır.siz davanızdan vazgeçip derhal peygamber-i âhir zamana uyacağınıza söz verin." demiş, söz almıştır. Bu ulemâlardan da Cenâb-ı Hak, o ruh âleminde hep söz almıştır onlardan ki, Bu ulemâlardan da Cenâb-ı Hak, o ruh âleminde hep söz almıştır onlardan ki, "Biz senin ilmini öğreneceğiz. Öğrendikten sonra da bilmeyenlere öğreteceğiz senin yolunu.""Biz senin ilmini öğreneceğiz. Öğrendikten sonra da bilmeyenlere öğreteceğiz senin yolunu." diyerekten onlardan mevâsik alınmıştır. diyerekten onlardan mevâsik alınmıştır.

Ve'l-culûsü ileyhim beraketün. "Bunların yanında oturmak berekettir." Ve'l-culûsü ileyhim beraketün. "Bunların yanında oturmak berekettir." Ve'n-nazaru ileyhim nûrun. "Bunlara bakmak da nurdur." Ve'n-nazaru ileyhim nûrun. "Bunlara bakmak da nurdur."

Onun için Kâbe'ye bakmak bir sevap, denize bakmak bir sevap, Kur'an'a bakmak bir sevap, Onun için Kâbe'ye bakmak bir sevap, denize bakmak bir sevap, Kur'an'a bakmak bir sevap, ananın babanın yüzüne bakmak bir sevap, ulemanın yüzüne bakmak da ayrıca bir sevap demişler. ananın babanın yüzüne bakmak bir sevap, ulemanın yüzüne bakmak da ayrıca bir sevap demişler.

el-Müttekûn. "Müttakîler." Sâdetün. Yine bir ayrı hadiste onları diyor, "Bunlar seyyittirler."el-Müttekûn. "Müttakîler." Sâdetün. Yine bir ayrı hadiste onları diyor, "Bunlar seyyittirler." Ve'l-fukahâu. "Alimler, fakihler ise." Kâdetün. "İnsanları cennete çekicidirler, götürücüdürler."Ve'l-fukahâu. "Alimler, fakihler ise." Kâdetün. "İnsanları cennete çekicidirler, götürücüdürler." Ve'l-cülûsü ileyhim. "Bu alimlerin yanında, müttakîlerin yanında oturmak."Ve'l-cülûsü ileyhim. "Bu alimlerin yanında, müttakîlerin yanında oturmak." Ziyâdetün. "İnsanın feyizini, bereketini, ilmini, kuvvetini, kudretini, yakînini arttırır." Ziyâdetün. "İnsanın feyizini, bereketini, ilmini, kuvvetini, kudretini, yakînini arttırır." Ziyâdetün. "Artırır." Ve âlimün. "Bir âlimdir ki." Yuntefe'u bi-ilmihî.Ziyâdetün. "Artırır." Ve âlimün. "Bir âlimdir ki." Yuntefe'u bi-ilmihî. "Onun ilmi ile insanlar intifâ ediyorlar, faydalanıyorlar. Bir âlim, ilmiyle faydalanılan bir alim.""Onun ilmi ile insanlar intifâ ediyorlar, faydalanıyorlar. Bir âlim, ilmiyle faydalanılan bir alim." Efdalu min elfi âbidin. "Bin tane âbid var, bin kişi; müttakî, âbid, geceleri sabahlara kadar namaz kılar,Efdalu min elfi âbidin. "Bin tane âbid var, bin kişi; müttakî, âbid, geceleri sabahlara kadar namaz kılar, gündüzleri oruç tutarlar, işleri güçleri ibadettir, fakat bunun bin tanesinden bu bir alim efdaldir." gündüzleri oruç tutarlar, işleri güçleri ibadettir, fakat bunun bin tanesinden bu bir alim efdaldir." Efdalun diyor. O efdaliyetinden nâşîdir kiEfdalun diyor.

O efdaliyetinden nâşîdir ki
yarın kıyamet köprüsünün başında da Cenâb-ı Hak onları durduracak.yarın kıyamet köprüsünün başında da Cenâb-ı Hak onları durduracak. Peygamberleri durdurduğu gibi siz de durun burada diyecek. Peygamberleri durdurduğu gibi siz de durun burada diyecek.

"Aman yâ Rabbi! Herkes cennete gidiyor?" [diyecekler.] "Yok yok bekleyin burada." [denilecek onlara.] "Aman yâ Rabbi! Herkes cennete gidiyor?" [diyecekler.]

"Yok yok bekleyin burada." [denilecek onlara.]

Niçin? "Burada tanıdığınız kimselere şefaat edeceksiniz." Niçin?

"Burada tanıdığınız kimselere şefaat edeceksiniz."

Allah onların zümresine cümlemizi de ilhak eylesin inşaallah. el-Müteveffâ anhâ zeccühâ... Allah onların zümresine cümlemizi de ilhak eylesin inşaallah.

el-Müteveffâ anhâ zeccühâ...

Kadının en büyük velînîmeti kocasıdır. Kocası vefat eden bir kadın, süslenmeden ve gezmeden mahrumdur. Kadının en büyük velînîmeti kocasıdır. Kocası vefat eden bir kadın, süslenmeden ve gezmeden mahrumdur. Yaparsa çok ayıp etmiş olur. Farz değil, ruhsat vardır ama asıl burada azîmet, Yaparsa çok ayıp etmiş olur. Farz değil, ruhsat vardır ama asıl burada azîmet, madem ki kocası ölmüştür, hiç olmazsa o dört ay müddetle artık mâtem hayatını,madem ki kocası ölmüştür, hiç olmazsa o dört ay müddetle artık mâtem hayatını, İslâmiyette mâtem yoktur ama o kadın için bir mâtemdir. Yani kocası ölmüş, yalnız kalmıştır.İslâmiyette mâtem yoktur ama o kadın için bir mâtemdir. Yani kocası ölmüş, yalnız kalmıştır. Çoluk çocuklar yetim kalmıştır, artık ona dünya zindan gibi görünür.Çoluk çocuklar yetim kalmıştır, artık ona dünya zindan gibi görünür. Öyle sokak, çarşı, pazar süslenip gezme yapamaz. Yaparsa ayıp eder. Öyle sokak, çarşı, pazar süslenip gezme yapamaz. Yaparsa ayıp eder.

Haa bak burada geldi şimdi; el-Mütimmu's-salâte fi's-seferi.Haa bak burada geldi şimdi;

el-Mütimmu's-salâte fi's-seferi.
"Seferde, yolculuk yapıyor, yolculuk yaptığı halde iki kılacağı namazı dört kılıyor. Mütim. "Tamam ediyor.""Seferde, yolculuk yapıyor, yolculuk yaptığı halde iki kılacağı namazı dört kılıyor. Mütim. "Tamam ediyor." Ke'l-muksıri fi'l-hadari. "Şimdi hazar zamanıdır, dört kılacağı yerde iki kılan insanın hali neyse, Ke'l-muksıri fi'l-hadari. "Şimdi hazar zamanıdır, dört kılacağı yerde iki kılan insanın hali neyse, dört rekatlı namazı iki kılan adamın hali neyse;dört rekatlı namazı iki kılan adamın hali neyse; seferde de iki rekât yerine dört rekât kılanın da hali böylecedir." demiş. seferde de iki rekât yerine dört rekât kılanın da hali böylecedir." demiş.

Bizim mezhebimizde [böyle]. Şâfiîler belki kılıyorlardır dört olaraktan ama biz başkalarına karışmayız.Bizim mezhebimizde [böyle]. Şâfiîler belki kılıyorlardır dört olaraktan ama biz başkalarına karışmayız. Herkes mezhebinin sahibi olmak gerektir derler.Herkes mezhebinin sahibi olmak gerektir derler. Yalnız şu da vardır ki bir mü'min, hangi mezhepten olursa olsun dört mezhebin hakkına riayet [etmelidir.] Yalnız şu da vardır ki bir mü'min, hangi mezhepten olursa olsun dört mezhebin hakkına riayet [etmelidir.] Bu yalnız hocaya mahsus değildir, herkes dört mezhebin imamının hangileri farz,Bu yalnız hocaya mahsus değildir, herkes dört mezhebin imamının hangileri farz, hangileri vacib, hangileri sünnettir bilip ona göre hareket etmesi lazımdır. hangileri vacib, hangileri sünnettir bilip ona göre hareket etmesi lazımdır.

Mesela bir Hanefî olan bizler, gerek kendimizden gerek yabancıdan, hanımın elini tuttuğumuz vakitte abdestimiz bozulmaz.Mesela bir Hanefî olan bizler, gerek kendimizden gerek yabancıdan, hanımın elini tuttuğumuz vakitte abdestimiz bozulmaz. Şehvet galebe etmedikçe abdestimiz bozulmaz ama Şâfiî diyor ki; "Yok, abdestiniz bozulur." Şehvet galebe etmedikçe abdestimiz bozulmaz ama Şâfiî diyor ki;

"Yok, abdestiniz bozulur."

Öyleyse Hanefî de olsan abdestini tazelemek lazım. Öyleyse Hanefî de olsan abdestini tazelemek lazım.

Bir Şâfiî, bacağı kanamış, eli kanamış, namazı kılabilir. Bir Şâfiî, bacağı kanamış, eli kanamış, namazı kılabilir. Fakat İmam Hanefî'ye göre abdestsiz olacağını bilmesi lazımdır.Fakat İmam Hanefî'ye göre abdestsiz olacağını bilmesi lazımdır. Kanadı mıydı o da abdestini tazeleyip, dört mezhebin dördünde de kabul olacakKanadı mıydı o da abdestini tazeleyip, dört mezhebin dördünde de kabul olacak vaziyette insan namaz kılmasına hazırlanmalı, yani dört mezhebin bilgisine de vâkıf olmalı,vaziyette insan namaz kılmasına hazırlanmalı, yani dört mezhebin bilgisine de vâkıf olmalı, böylece hareket etmeli. Onun için o seferde dört kılıyormuş, bize ait bir şey değil o.böylece hareket etmeli.

Onun için o seferde dört kılıyormuş, bize ait bir şey değil o.
Bizim mezhebimizde seferde iki, hazarda dört kılar. Tersi olursa olmaz. Bizim mezhebimizde seferde iki, hazarda dört kılar. Tersi olursa olmaz.

Meclisler, konuşma yerleri daima emanettir.Meclisler, konuşma yerleri daima emanettir. Emanet bir para verirsin birisine, "Emanet, şu sende dursun." dersin, bu nasıl emanetse, Emanet bir para verirsin birisine, "Emanet, şu sende dursun." dersin, bu nasıl emanetse, meclislerde konuşulan sözler de böylece emanettir. Onu dışarıya ifşa etmek câiz değildir.meclislerde konuşulan sözler de böylece emanettir. Onu dışarıya ifşa etmek câiz değildir. Nasihat kısmı ayrı. Bir de o meclislerde konuşulan sözlerin arasında zararlı bir şey varsa,Nasihat kısmı ayrı. Bir de o meclislerde konuşulan sözlerin arasında zararlı bir şey varsa, filanın malını çalmak, filanı öldürmek, filanı dövmek gibi bir şeyler konuşulursa bunları ihbar câiz.filanın malını çalmak, filanı öldürmek, filanı dövmek gibi bir şeyler konuşulursa bunları ihbar câiz. O hıyanetlik olmaz, ihbarı câizdir. Fakat buna mümâsil başka şeyleri de saklamak efdaldir demişler. O hıyanetlik olmaz, ihbarı câizdir. Fakat buna mümâsil başka şeyleri de saklamak efdaldir demişler.

Buraya kadar yetsin. Diğer tarafını da inşaallah gelecek dersimizde okumaya çalışırız. Buraya kadar yetsin. Diğer tarafını da inşaallah gelecek dersimizde okumaya çalışırız.

Allah hepimizi affetsin. Tevfikâtı samadâniyesine mazhar etsin.Allah hepimizi affetsin. Tevfikâtı samadâniyesine mazhar etsin. Bilgilerimizle amel edebilmek devlet şerefine hepimizi mazhar etsin.Bilgilerimizle amel edebilmek devlet şerefine hepimizi mazhar etsin. Müslüman olarak Peygamberimizin istediği gibi Allah'ın istediği gibi mü'min olarak yaşayabilmekMüslüman olarak Peygamberimizin istediği gibi Allah'ın istediği gibi mü'min olarak yaşayabilmek şeref devletine Cenâb-ı Hak hepimizi uydursun. şeref devletine Cenâb-ı Hak hepimizi uydursun.

Dünya, hepimiz görüyoruz söylemeye hiç lüzum yok, akın halinde geliyor akın halinde de gidiyor.Dünya, hepimiz görüyoruz söylemeye hiç lüzum yok, akın halinde geliyor akın halinde de gidiyor. Kimimizin ne zaman gideceğine hiçbirimizin bilgisi yok. Kimimizin ne zaman gideceğine hiçbirimizin bilgisi yok. Onun için mü'min, daima hazırlıklı olaraktan dilinden Allah'ı bırakmasın, gönlünden Allah'ı çıkarmasın.Onun için mü'min, daima hazırlıklı olaraktan dilinden Allah'ı bırakmasın, gönlünden Allah'ı çıkarmasın. Daima herhangi işte olursa olsun, Allah'ının rızası için hareket etsin Daima herhangi işte olursa olsun, Allah'ının rızası için hareket etsin ve gönlünden de Allah'ı eksik etmesin. ve gönlünden de Allah'ı eksik etmesin.

Allah bu yüksek makamlara ulaşabilen bahtiyarların zümresine cümlemizi de ilhak buyursun. Allah bu yüksek makamlara ulaşabilen bahtiyarların zümresine cümlemizi de ilhak buyursun.

el-Fâtiha. el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2