Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Âhir 1446
22 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:19
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:46
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Allah'tan Faydalı İlim İsteyin

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Cemâziye'l-Âhir 1421 / 18.09.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Fayda Vermeyen İlimden Allah'a Sığının, Allah'ın Fazlını İsteyin, Allah'tan Af, Afiyet ve Yakin İsteyin, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Allah'tan Faydalı İlim İsteyin

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Cemâziye'l-Âhir 1421 / 18.09.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Fayda Vermeyen İlimden Allah'a Sığının, Allah'ın Fazlını İsteyin, Allah'tan Af, Afiyet ve Yakin İsteyin, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn hamden kesîren tayyiben mübâreken fîhiel-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn hamden kesîren tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin vefî külli hîn.alâ külli hâlin vefî külli hîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihîVessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn.ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. Emmâ ba'dü fe-kâle resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem. Emmâ ba'dü fe-kâle resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem.

Selüllâhe ılmen nâfi'an ve te'avvezû billâhi min ılmin lâ yenfe'u. Selüllâhe ılmen nâfi'an ve te'avvezû billâhi min ılmin lâ yenfe'u.

Câbir radıyallahu anh'ten Râmûzü'l-ehâdîs'in 300. sayfasındaki bu hadîs-i şerifteCâbir radıyallahu anh'ten Râmûzü'l-ehâdîs'in 300. sayfasındaki bu hadîs-i şerifte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem [Efendimiz] buyuruyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem [Efendimiz] buyuruyor ki;

Selüllâhe ılmen nâfi'an. "Allahu Teâlâ'dan faydalı ilim isteyin."Selüllâhe ılmen nâfi'an. "Allahu Teâlâ'dan faydalı ilim isteyin." Ve te'avvezû billâhi. "Ve Allah'a sığının."Ve te'avvezû billâhi. "Ve Allah'a sığının." Min ılmin lâ yenfe'u. "Fayda vermeyen ilimden, fayda sağlamayan ilimden Allah'a sığının." Min ılmin lâ yenfe'u. "Fayda vermeyen ilimden, fayda sağlamayan ilimden Allah'a sığının."

İlimler, bilgiler, mâlumatlar çeşit çeşittir.İlimler, bilgiler, mâlumatlar çeşit çeşittir. Bir müslümanın, her müslümanın bilmesi gereken ilimler vardır,Bir müslümanın, her müslümanın bilmesi gereken ilimler vardır, ayrıca ihtisas işi olan ilimler vardır yani herkes her şeyi bilemez.ayrıca ihtisas işi olan ilimler vardır yani herkes her şeyi bilemez. İş bölümü olacak; kimisi doktor olacak tıbbı iyi bilecek. İş bölümü olacak; kimisi doktor olacak tıbbı iyi bilecek. Hatta doktorluğun içinde kimisi kalbi, kimisi mideyi, kimisi kulağı,Hatta doktorluğun içinde kimisi kalbi, kimisi mideyi, kimisi kulağı, kimisi gözü iyi bilecek, orada derinleşecek. kimisi gözü iyi bilecek, orada derinleşecek. Kalp mütehassısına göz hastalıkları için gidilmeyecek.Kalp mütehassısına göz hastalıkları için gidilmeyecek. Kulak mütehassısına mide rahatsızlığı için gidilmeyecek. İş bölümü, yani özel ilim dalları... Kulak mütehassısına mide rahatsızlığı için gidilmeyecek. İş bölümü, yani özel ilim dalları...

Ama bütün insanlar, bütün müslümanlar için gerekli ilimler hangileri? Onu cennete sokacak olan ilim. Ama bütün insanlar, bütün müslümanlar için gerekli ilimler hangileri?

Onu cennete sokacak olan ilim.

Cennete sokacak olan ilmin ilk, en başta gelen maddesi nedir? Allah'ın varlığını, birliğini bilmek.Cennete sokacak olan ilmin ilk, en başta gelen maddesi nedir?

Allah'ın varlığını, birliğini bilmek.
Allahu Teâlâ hazretleri âlemlerin Rabbi, bizi yaratan Mevlâ'mız birdir, şerîki nazîri yoktur.Allahu Teâlâ hazretleri âlemlerin Rabbi, bizi yaratan Mevlâ'mız birdir, şerîki nazîri yoktur. Varlıklara, yaratıklara benzemez. Her şeyi en güzeldir, her şeyi en mükemmeldir.Varlıklara, yaratıklara benzemez. Her şeyi en güzeldir, her şeyi en mükemmeldir. Gözler O'nu göremez ama O gözlerin gördüğünü de görür, görmediğini de görür,Gözler O'nu göremez ama O gözlerin gördüğünü de görür, görmediğini de görür, her şeyi bilir diye Cenâb-ı Hakk'ı tanımak. Buna deniliyor ki mârifetullah, Allah'ı tanımak. her şeyi bilir diye Cenâb-ı Hakk'ı tanımak. Buna deniliyor ki mârifetullah, Allah'ı tanımak.

Önce her insanın bilgisi seviyesinde, irfanı, kalbi, aklı, aklının gücü, derinliği seviyesindeÖnce her insanın bilgisi seviyesinde, irfanı, kalbi, aklı, aklının gücü, derinliği seviyesinde Allah'ın varlığını, birliğini bilmesi lazım. Basit de bilebilir, sade bir şekilde de bilebilir.Allah'ın varlığını, birliğini bilmesi lazım. Basit de bilebilir, sade bir şekilde de bilebilir. Mesela bir köylü, bir çoban, çok sade bir şekilde Allah birdir, şerîki nazîri yoktur diye bilirMesela bir köylü, bir çoban, çok sade bir şekilde Allah birdir, şerîki nazîri yoktur diye bilir ama okuması yazması yoktur.ama okuması yazması yoktur. Çok derin bir şeyi yoktur yalnız şöyle eline bir çiçeği aldığı zaman bakar, yâ Rabbi! der,Çok derin bir şeyi yoktur yalnız şöyle eline bir çiçeği aldığı zaman bakar, yâ Rabbi! der, sen bunu dağın başında ne güzel yaratmışsın, sen buna şu rengi nasıl verdin yâ Rabbi! sen bunu dağın başında ne güzel yaratmışsın, sen buna şu rengi nasıl verdin yâ Rabbi! Şu güzel kokuyu nasıl buna verdin sen yâ Rabbi! Ne kadar büyüksün yâ Rabbi! diyeŞu güzel kokuyu nasıl buna verdin sen yâ Rabbi! Ne kadar büyüksün yâ Rabbi! diye bir çiçekten, bir çimenden, bir ayın güneşin duruşundan, yıldızların kıpırdayışından,bir çiçekten, bir çimenden, bir ayın güneşin duruşundan, yıldızların kıpırdayışından, göz kırpışından iman dolar, böyle tertemiz imanlı sâfî bir insan olarak yaşayabilir. göz kırpışından iman dolar, böyle tertemiz imanlı sâfî bir insan olarak yaşayabilir.

Ama çok derinden derine düşünen bir feylesof, çok büyük bir alim her şeyi biliyor;Ama çok derinden derine düşünen bir feylesof, çok büyük bir alim her şeyi biliyor; elektriği, elektroniği biliyor, bilmem makrokozmozu, mikrokozmozu biliyor, kanunları, matematiği biliyor.elektriği, elektroniği biliyor, bilmem makrokozmozu, mikrokozmozu biliyor, kanunları, matematiği biliyor. Çok derin alim. O da aman yâ Rabbi! Şu kâinatı ne kadar ince yaratmışsın.Çok derin alim. O da aman yâ Rabbi! Şu kâinatı ne kadar ince yaratmışsın. Dışardan dümdüz gibi görünen şu varlıkların içineDışardan dümdüz gibi görünen şu varlıkların içine insan bilgisi ile girdiğin zaman ne kadar ne kadar incelikleri varmış.insan bilgisi ile girdiğin zaman ne kadar ne kadar incelikleri varmış. Meğerse bunların her birisinin molekülleri, atomları varmış, bunların birbirleri ile bağlanması, ayrılması…Meğerse bunların her birisinin molekülleri, atomları varmış, bunların birbirleri ile bağlanması, ayrılması… Her şeyi ne kadar ince düzenlenmiş yâ Rabbi!Her şeyi ne kadar ince düzenlenmiş yâ Rabbi! Şu kâinat böyle zerre zerre ne kadar mükemmel yaratılmış yâ Rabbi! diyeŞu kâinat böyle zerre zerre ne kadar mükemmel yaratılmış yâ Rabbi! diye tabii onun bilgisi başka türlü olabilir. Bilginin şerefi öğretilen şeyin önemi ile mütenâsiptir.tabii onun bilgisi başka türlü olabilir.

Bilginin şerefi öğretilen şeyin önemi ile mütenâsiptir.
Yani Allah'ı öğreten, Allah'ı anlatan ilim onun için en şerefli ilimdir.Yani Allah'ı öğreten, Allah'ı anlatan ilim onun için en şerefli ilimdir. Şimdi bizim için çok tabii geliyor ama birçok kimse Allah'ı doğru düzgün bilmiyor.Şimdi bizim için çok tabii geliyor ama birçok kimse Allah'ı doğru düzgün bilmiyor. Sorun God dedikleri [şeyi], "God deyince ne anlıyorsun, tanrı deyince ne anlıyorsun?" diye sorun.Sorun God dedikleri [şeyi], "God deyince ne anlıyorsun, tanrı deyince ne anlıyorsun?" diye sorun. İnsanların çoğunun çok ibtidai ilkel mantıkları var.İnsanların çoğunun çok ibtidai ilkel mantıkları var. Olmayacak şeylere inanıyorlar ve abuk sabuk yani gülünecek inançlara sahipler.Olmayacak şeylere inanıyorlar ve abuk sabuk yani gülünecek inançlara sahipler. Bir müslümanın derinlemesine filozofların bile tasdik ettiği, Bir müslümanın derinlemesine filozofların bile tasdik ettiği, bütün âlimlerin evet dediği tarzda inanmak değil, çok ilkel. bütün âlimlerin evet dediği tarzda inanmak değil, çok ilkel. Evet biz ineğe tapanlara gülüyoruz ama yirmibirinci yüzyılda en modern ülkelerde yaşayan,Evet biz ineğe tapanlara gülüyoruz ama yirmibirinci yüzyılda en modern ülkelerde yaşayan, tekniğin her türlü imkanından faydalanan, araba kullanan, bilgisayar kullanan nice insan var;tekniğin her türlü imkanından faydalanan, araba kullanan, bilgisayar kullanan nice insan var; itikadını kurcala çok abuk sabuk, çok saçma, çok yanlış. itikadını kurcala çok abuk sabuk, çok saçma, çok yanlış.

Yahu olur mu böyle şey ya?! Aklın ermiyor mu buna? Ermiyor. Düşünmüyor.Yahu olur mu böyle şey ya?! Aklın ermiyor mu buna?

Ermiyor. Düşünmüyor.
Veyahut alışmış işte âdet, böyle anadan babadan gördüğü gibi gidiyor. Veyahut alışmış işte âdet, böyle anadan babadan gördüğü gibi gidiyor.

Kimisi de, o anadan babadan gördüğü bir şeylerin abuk sabuk olduğunu anlayanlar da,Kimisi de, o anadan babadan gördüğü bir şeylerin abuk sabuk olduğunu anlayanlar da, bu sefer inançların hepsi yanlış diye hepsine bir tekme vurup yıkıyor, hepsine sırtını dönüyor.bu sefer inançların hepsi yanlış diye hepsine bir tekme vurup yıkıyor, hepsine sırtını dönüyor. O da doğru değil. Yani sen inancı reddediyorsun ama o zaman kâinatı kim yarattı? O da doğru değil.

Yani sen inancı reddediyorsun ama o zaman kâinatı kim yarattı?

Bu canlıları kim yarattı? Bu işin evveli âhiri nedir? Her şeyi inkâr ediyorsun.Bu canlıları kim yarattı?

Bu işin evveli âhiri nedir?

Her şeyi inkâr ediyorsun.
Onun için bizim bir talebemiz vardı, İngiltere'de doktora filan yaptı,Onun için bizim bir talebemiz vardı, İngiltere'de doktora filan yaptı, o doktora tezinde inceleme yapmış; Allah'ı inkâr etmek, inançsız, ateist olmak,o doktora tezinde inceleme yapmış; Allah'ı inkâr etmek, inançsız, ateist olmak, bilimsel bakımdan imkansız diyor, tezinde ispat ediyor.bilimsel bakımdan imkansız diyor, tezinde ispat ediyor. Hem de Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden profesörler, dinsiz profesörler filan da gelmişHem de Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nden profesörler, dinsiz profesörler filan da gelmiş imtihanına, imtihan heyetine yani jüriye. Hepsine çatır, çatır ispat etmiş, bir şey de diyememişler.imtihanına, imtihan heyetine yani jüriye. Hepsine çatır, çatır ispat etmiş, bir şey de diyememişler. İyi de not vermişler çünkü doğru, ispat ediyor. Onların inandığı formüllerle ortaya koyuyor.İyi de not vermişler çünkü doğru, ispat ediyor. Onların inandığı formüllerle ortaya koyuyor. "İşte bak bu böyle." diye ispat ediyor. "İşte bak bu böyle." diye ispat ediyor.

İlmin böyle tabii en yüksek ilimler dediğimiz yüksek kısımları var, şerefli.İlmin böyle tabii en yüksek ilimler dediğimiz yüksek kısımları var, şerefli. Ondan sonra teferruat sayılabilecek ilimler var. Sen hangi dalda çalışıyorsun? Ondan sonra teferruat sayılabilecek ilimler var.

Sen hangi dalda çalışıyorsun?

Efendim ben laboratuvarda genleri inceleyeceğim.Efendim ben laboratuvarda genleri inceleyeceğim. Gen teknolojisi üzerinde çalışacağım.Gen teknolojisi üzerinde çalışacağım. Küçük bir dal yani laboratuvarda onu inceleyecek, o konuda yetişecek.Küçük bir dal yani laboratuvarda onu inceleyecek, o konuda yetişecek. Küçücük bir saha ama tabii faydalı.Küçücük bir saha ama tabii faydalı. Ona da müracaat edenler olacak, işi belki geçerli olacak, maaşı çok olacak filan.Ona da müracaat edenler olacak, işi belki geçerli olacak, maaşı çok olacak filan. Çeşitli işler ama insanın imanını bilmesi ile ilgili ilimler kıymetli.Çeşitli işler ama insanın imanını bilmesi ile ilgili ilimler kıymetli. Çünkü onlar olmadığı zaman mü'min olamıyor.Çünkü onlar olmadığı zaman mü'min olamıyor. Mü'min olmayınca da âhiretini kazanamıyor, âhireti mahvoluyor, kâfir kalıyor,Mü'min olmayınca da âhiretini kazanamıyor, âhireti mahvoluyor, kâfir kalıyor, müşrik kalıyor, cehennemlik oluyor, âhireti mahvoluyor, olmuyor. müşrik kalıyor, cehennemlik oluyor, âhireti mahvoluyor, olmuyor.

İnsanın cennete götürecek ilimler, faydalı ilimler, bunlar bir.İnsanın cennete götürecek ilimler, faydalı ilimler, bunlar bir. Bir de faydalı ilim deyince düşüneceğimiz nokta [şudur:] Bir de faydalı ilim deyince düşüneceğimiz nokta [şudur:] Çocuğuna öğretiyorsun [istediğin gibi olmuyor.] Almanya'da birisi geldi bana dedi ki; Çocuğuna öğretiyorsun [istediğin gibi olmuyor.] Almanya'da birisi geldi bana dedi ki;

"Hocam benim çocuğum bana âsi oldu; eve de gelmiyor, beni de dinlemiyor." Ben de; "Hocam benim çocuğum bana âsi oldu; eve de gelmiyor, beni de dinlemiyor." Ben de;

"Çocuğun kaç yaşında?" dedim. On sekiz yaşını bulmuş."Çocuğun kaç yaşında?" dedim.

On sekiz yaşını bulmuş.
Tabii 18 yaşına gelmiş olan bir çocuğa annesinin babasının baskı yapmasını da Avrupa'da yasaklıyorlar.Tabii 18 yaşına gelmiş olan bir çocuğa annesinin babasının baskı yapmasını da Avrupa'da yasaklıyorlar. Yani zorla da bir şey yapmak istese yaptırtmıyorlar.Yani zorla da bir şey yapmak istese yaptırtmıyorlar. Yapmağa kalkınca da o zaman çocuğu elinden alıyorlar. "Çocuğun yaşı geçmiş artık.Yapmağa kalkınca da o zaman çocuğu elinden alıyorlar.

"Çocuğun yaşı geçmiş artık.
Hani küçük çocuk olsa öğretirsin, otur bakalım dersin ama yaşı geçmiş. Hani küçük çocuk olsa öğretirsin, otur bakalım dersin ama yaşı geçmiş. Bu vakte kadar yapmamışsın, şimdi sonuca katlanacaksın." dedim. Bu vakte kadar yapmamışsın, şimdi sonuca katlanacaksın." dedim. Ben biraz böyle açık konuştum, adam ağlamaya başladı; Ben biraz böyle açık konuştum, adam ağlamaya başladı;

"Hocam dedi, vallahi elimden gelen her şeyi yapabildiğim kadarı ile yaptım."Hocam dedi, vallahi elimden gelen her şeyi yapabildiğim kadarı ile yaptım. Her sene camiye gönderdim, hocaya gönderdim, çırpındım çabaladım.Her sene camiye gönderdim, hocaya gönderdim, çırpındım çabaladım. Bu çocuğun iyi çocuk olması için ne yapmak gerekirse aklımın erdiğince hepsini yaptım ama olmadı." dedi. Bu çocuğun iyi çocuk olması için ne yapmak gerekirse aklımın erdiğince hepsini yaptım ama olmadı." dedi.

Demek ki çocuk her şeyi öğrenmiş. Aziz Nesin de, kendisi anlatıyor, bir ara Kur'an kursuna gitmiş.Demek ki çocuk her şeyi öğrenmiş. Aziz Nesin de, kendisi anlatıyor, bir ara Kur'an kursuna gitmiş. Şimdi bir de insanlar bilgiyi öğreniyorlar da bilgiden bir sonuç çıkmıyor.Şimdi bir de insanlar bilgiyi öğreniyorlar da bilgiden bir sonuç çıkmıyor. Kendileri doğru yola gelemiyorlar, bilgisinin aksini yapıyor. Hâfız birisi vardı, kuvvetli hâfız.Kendileri doğru yola gelemiyorlar, bilgisinin aksini yapıyor.

Hâfız birisi vardı, kuvvetli hâfız.
Dedesi de hâfızmış, otururlarmış Kur'ân-ı Kerîm'den yarışırlarmış.Dedesi de hâfızmış, otururlarmış Kur'ân-ı Kerîm'den yarışırlarmış. Bir âyetin bir kelimesini söylüyor, trak nerede olduğunu buluyor, vesaire böyle kuvvetli hâfız.Bir âyetin bir kelimesini söylüyor, trak nerede olduğunu buluyor, vesaire böyle kuvvetli hâfız. Ben bunu hâfız diye sevdim, talebeliğinde hâfız diye tanıdım.Ben bunu hâfız diye sevdim, talebeliğinde hâfız diye tanıdım. Ondan sonra Ankara'da bir toplantıda karşılaştık; Ondan sonra Ankara'da bir toplantıda karşılaştık;

"Bu kardeşimiz hâfızdır, çok kuvvetli hâfızdır." filan dedim, çok bozuldu."Bu kardeşimiz hâfızdır, çok kuvvetli hâfızdır." filan dedim, çok bozuldu. Çok bozuldu, meğer artık kendisinin hâfızlığının söylenmesinden bile hiç memnun olmuyormuş.Çok bozuldu, meğer artık kendisinin hâfızlığının söylenmesinden bile hiç memnun olmuyormuş. Hemşehrilerine, tanıdıklarına sordum; "Hocam dediler, onun hâfızlıkla yaşam tarzı hiç ilgili değil.Hemşehrilerine, tanıdıklarına sordum;

"Hocam dediler, onun hâfızlıkla yaşam tarzı hiç ilgili değil.
Çok aykırı yollara gittiğinden hâfız diye hâfızlığının hatırlatılmasına bile canı sıkılıyor." dediler. Çok aykırı yollara gittiğinden hâfız diye hâfızlığının hatırlatılmasına bile canı sıkılıyor." dediler.

Haa bu ne?! İlim kendisine fayda vermemiş.Haa bu ne?!

İlim kendisine fayda vermemiş.
Öğrenmiş, babası dedesi öğretmiş,Öğrenmiş, babası dedesi öğretmiş, hâfız da yapmış ama ilim kendisine fayda vermemiş, fayda tesir etmemiş. hâfız da yapmış ama ilim kendisine fayda vermemiş, fayda tesir etmemiş.

Yani bitkiyi dikiyorsun, ağaç tuttu diyorsun, yeşillenmeye,Yani bitkiyi dikiyorsun, ağaç tuttu diyorsun, yeşillenmeye, büyümeye başladı, meyve veriyor diyorsun. büyümeye başladı, meyve veriyor diyorsun. Ama şu yandaki tutmadı, kurudu diyorsun, dalı kırıyorsun, çat kırılıyor. Nedense tutmamış o.Ama şu yandaki tutmadı, kurudu diyorsun, dalı kırıyorsun, çat kırılıyor. Nedense tutmamış o. O tutmamış, bu tutmuş.O tutmamış, bu tutmuş. Yani tutmayan, yeşermeyen, fayda vermeyen bilgiye deYani tutmayan, yeşermeyen, fayda vermeyen bilgiye de bilgi güzel olsa bile tesir etmeyince faydasız oluyor, onun için, ona fayda vermemiş oluyor. bilgi güzel olsa bile tesir etmeyince faydasız oluyor, onun için, ona fayda vermemiş oluyor.

Biz tabii iki bakımdan da düşünmek durumundayız.Biz tabii iki bakımdan da düşünmek durumundayız. Bir; şu dünyada çok şeyleri öğrenmek imkânı var, bilgiler çok geniş. Bir; şu dünyada çok şeyleri öğrenmek imkânı var, bilgiler çok geniş. Hangi fakülteye gitsem, hangi fakültenin hangi bölümünü okusam,Hangi fakülteye gitsem, hangi fakültenin hangi bölümünü okusam, hangi bölümünün hangi dalında ihtisas yapsam, o dalda hangi konuyu alsam, çalışsam...hangi bölümünün hangi dalında ihtisas yapsam, o dalda hangi konuyu alsam, çalışsam... Çok, yani insanın binlerce ömrü olsa, her ömründe başka bir bilgi dalında okusa, bu bilginin dalları bitmez.Çok, yani insanın binlerce ömrü olsa, her ömründe başka bir bilgi dalında okusa, bu bilginin dalları bitmez. Çok geniş... Bir; bize gerçekten çok âni,Çok geniş...

Bir; bize gerçekten çok âni,
çok âcil lazım olacak olan ana iman ilimlerini öğreneceğiz; ilm-i nâfî.çok âcil lazım olacak olan ana iman ilimlerini öğreneceğiz; ilm-i nâfî. Yani fayda vermeyecek ilimlerle uğraşacağımıza [faydalı ilimlerle uğraşalım.] Yani fayda vermeyecek ilimlerle uğraşacağımıza [faydalı ilimlerle uğraşalım.]

"Birisi satrançta karşı tarafı mat etmenin yolları üzerine dört parmak kalınlığında"Birisi satrançta karşı tarafı mat etmenin yolları üzerine dört parmak kalınlığında koca bir kitap yazmış aman şunu okuyayım da karşı tarafı yeneyim." koca bir kitap yazmış aman şunu okuyayım da karşı tarafı yeneyim."

Aziz kardeşim ya, sen satranç oynamasan ne olur yani? Satranç oynamasan neyin eksilir?Aziz kardeşim ya, sen satranç oynamasan ne olur yani? Satranç oynamasan neyin eksilir? Satrançta karşı tarafı yeneceksin de ne olacak? Farz edelim ki yendin, yani ne olacak!Satrançta karşı tarafı yeneceksin de ne olacak? Farz edelim ki yendin, yani ne olacak! Boş bir şeyle dört parmak kalınlığındaki [kitabı] okuyup vaktini geçirecek mesela. Faydasız. Boş bir şeyle dört parmak kalınlığındaki [kitabı] okuyup vaktini geçirecek mesela. Faydasız.

Biz bir kere benim âhiretime yarayan, benim Allah indindeBiz bir kere benim âhiretime yarayan, benim Allah indinde iyi bir kul olmamı sağlayan bilgiler hangileridir iyi bir kul olmamı sağlayan bilgiler hangileridir öncelikle onları öğreneyim diye bilgilerde seçme yapmak zorundayız.öncelikle onları öğreneyim diye bilgilerde seçme yapmak zorundayız. Hatta kütüphanemizdeki kitapların hepsini okuyamadan belki ömrümüz bitecek. Hatta kütüphanemizdeki kitapların hepsini okuyamadan belki ömrümüz bitecek. Bu kitapların içinde öncelikle ilk önce Bu kitapların içinde öncelikle ilk önce hangisini okumalıyım diye öncelikle okunacak kitapları öne almalıyız. hangisini okumalıyım diye öncelikle okunacak kitapları öne almalıyız. Çok okunacak kitap var ama ömür sınırlı. Çok okunacak kitap var ama ömür sınırlı. Her gün bin sayfa okusa bile, insanın şu kitap sayfalarını topladığın zaman ömür yine yetmeyecek belli.Her gün bin sayfa okusa bile, insanın şu kitap sayfalarını topladığın zaman ömür yine yetmeyecek belli. Seçme yapmak, öncelikleri tespit etmek zorundayız. Hayırlı ilimleri öğrenmek zorundayız. Seçme yapmak, öncelikleri tespit etmek zorundayız. Hayırlı ilimleri öğrenmek zorundayız.

Peki ne olacak, ihtisas yapmayacak mıyız? Peki ne olacak, ihtisas yapmayacak mıyız?

İhtisasını yap, ondan sonra hayırlı ilimleri öğren. Veya hayırlı ilimleri öğren yine ihtisasını yap.İhtisasını yap, ondan sonra hayırlı ilimleri öğren. Veya hayırlı ilimleri öğren yine ihtisasını yap. Çünkü ya doktor olacaksın, ya mühendis olacaksın, ya astronom olacaksın,Çünkü ya doktor olacaksın, ya mühendis olacaksın, ya astronom olacaksın, ya pilot olacaksın, ya avukat olacaksın, ya bilmem şu meslekten, bu meslekten vesaire filan.ya pilot olacaksın, ya avukat olacaksın, ya bilmem şu meslekten, bu meslekten vesaire filan. Ne olacaksan olacaksın.Ne olacaksan olacaksın. O meslekî bilgini tamam, iyi bir şey olmak için öğren ama mutlaka öğrenmen gereken O meslekî bilgini tamam, iyi bir şey olmak için öğren ama mutlaka öğrenmen gereken asıl iman bilgilerini, mârifetullah, iman ve İslâm ile ilgili bilgileri insanın doğru öğrenmesi lazım. asıl iman bilgilerini, mârifetullah, iman ve İslâm ile ilgili bilgileri insanın doğru öğrenmesi lazım. O önemli! Onun için bilgileri seçeceğiz, eleyeceğiz, faydalılarını alacağız, bir. O önemli! Onun için bilgileri seçeceğiz, eleyeceğiz, faydalılarını alacağız, bir.

İkincisi; faydalı ilmi de okuduğumuz zaman faydasından istifade etmeyi Allah nasip etsin. İkincisi; faydalı ilmi de okuduğumuz zaman faydasından istifade etmeyi Allah nasip etsin.

Yani adam tefsir okumuş da, hadis okumuş da, fıkıh okumuş da, alim olarak yetişmiş deYani adam tefsir okumuş da, hadis okumuş da, fıkıh okumuş da, alim olarak yetişmiş de ondan sonra sapıtmış, zındık olmuş, komünist olmuş, âhir ömründe kıpkızıl,ondan sonra sapıtmış, zındık olmuş, komünist olmuş, âhir ömründe kıpkızıl, kapkara yaşamış öyle gebermiş gitmiş. Muzır bir insan olmuş mesela, [ilim] fayda vermemiş. kapkara yaşamış öyle gebermiş gitmiş. Muzır bir insan olmuş mesela, [ilim] fayda vermemiş.

İşte ilmin faydalı olmasına da gayret edeceğiz.İşte ilmin faydalı olmasına da gayret edeceğiz. Burada sanıyorum lüzumsuz, faydasız şeylerle meşgul olmamak tavsiyesi de var.Burada sanıyorum lüzumsuz, faydasız şeylerle meşgul olmamak tavsiyesi de var. Yani işe yaramaz işlerle, ömrünü tüketmemek meselesi de var. Yani işe yaramaz işlerle, ömrünü tüketmemek meselesi de var.

Bir Arap şairinin beytini okuyayım bu izahlarımı öyle bitireyim.Bir Arap şairinin beytini okuyayım bu izahlarımı öyle bitireyim. Benim yaşlı bir profesörüm vardı; saçı sakalı bembeyaz olmuş, Benim yaşlı bir profesörüm vardı; saçı sakalı bembeyaz olmuş, o çok derya gibi bir adamdı, o anlatmıştı.o çok derya gibi bir adamdı, o anlatmıştı. Biraz da kendisi de sanki o fikirdeymiş, o manaya katılıyormuş gibi içi yanıyormuş gibi okumuştu bu şiiri. Biraz da kendisi de sanki o fikirdeymiş, o manaya katılıyormuş gibi içi yanıyormuş gibi okumuştu bu şiiri. Diyor ki; Taveytü bi-ihzari'l-fünûni ve neylehâ Rıdâe şebâbî ve'l-cünûnü fünûnü Diyor ki;

Taveytü bi-ihzari'l-fünûni ve neylehâ

Rıdâe şebâbî ve'l-cünûnü fünûnü

Fe-hîne ta'âtaytü'l-fünûne ve hazzahâ Tebeyyene lî enne'l-fünûne cünûnü. Fe-hîne ta'âtaytü'l-fünûne ve hazzahâ

Tebeyyene lî enne'l-fünûne cünûnü.

"Ömrümü, gençliğimi, gücümü, kuvvetimi türlü türlü bilgileri öğrenmeğe sarfettim,"Ömrümü, gençliğimi, gücümü, kuvvetimi türlü türlü bilgileri öğrenmeğe sarfettim, harcadım, tükettim. Türlü türlü bilgileri, hünerleri öğrenmeye harcadım.harcadım, tükettim. Türlü türlü bilgileri, hünerleri öğrenmeye harcadım. Sonradan aklım başıma iyice oturunca bunlardan hangisi faydalı, Sonradan aklım başıma iyice oturunca bunlardan hangisi faydalı, ben bunların hangisinden nasıl istifade ederim diye şöyle bir kuş bakışı gözden geçirince ben bunların hangisinden nasıl istifade ederim diye şöyle bir kuş bakışı gözden geçirince bir de baktım ki, hep mecnunlukmuş ya benim uğraştığım şeyler." diyor. bir de baktım ki, hep mecnunlukmuş ya benim uğraştığım şeyler." diyor. "Baktım ki hepsi mecnunlukmuş." diyor. "Baktım ki hepsi mecnunlukmuş." diyor.

Yani insan ömrünü sonunda pişman olmayacak şekilde geçirmeye önceden dikkat etmeli.Yani insan ömrünü sonunda pişman olmayacak şekilde geçirmeye önceden dikkat etmeli. Çünkü pişman olduğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Çünkü pişman olduğu zaman iş işten geçmiş oluyor. Ta sonunda değil, önünde ben pişman olmayacak bir ömür geçireyim diye ona gayret etmeli,Ta sonunda değil, önünde ben pişman olmayacak bir ömür geçireyim diye ona gayret etmeli, seçme yapmalı, ciddiyetle onu bulmaya ve öyle çalışmaya, yaşamağa gayret etmeli. seçme yapmalı, ciddiyetle onu bulmaya ve öyle çalışmaya, yaşamağa gayret etmeli.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Allah'tan faydalı ilim isteyin.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Allah'tan faydalı ilim isteyin. Ve faydasız ilimden Cenâb-ı Hakk'a sığının." diyor. Ve faydasız ilimden Cenâb-ı Hakk'a sığının." diyor.

Okunacak çok kitap var, kitapları seçeceğiz; öğrenilecek çok bilgiler var,Okunacak çok kitap var, kitapları seçeceğiz; öğrenilecek çok bilgiler var, öncelikli bilgileri öne alacağız, öğreneceğiz. öncelikli bilgileri öne alacağız, öğreneceğiz. Ve öğrendiğimizi de samimiyetle uygulayacağız da faydasını almadan [boşa harcamayacağız.] Ve öğrendiğimizi de samimiyetle uygulayacağız da faydasını almadan [boşa harcamayacağız.] Yani eve bir sürü meyve almışsın, çok güzel, çok paralar vermişsinYani eve bir sürü meyve almışsın, çok güzel, çok paralar vermişsin gıdalar almışsın buzdolabına koymamışsın, yememişsin de ondan sonra bir hafta sonra eve gelmişsin,gıdalar almışsın buzdolabına koymamışsın, yememişsin de ondan sonra bir hafta sonra eve gelmişsin, hepsi kokmuş, tabii hepsini çöp bidonuna atıyorsun. Bunlar faydalı idi ama istifade edilmedi.hepsi kokmuş, tabii hepsini çöp bidonuna atıyorsun. Bunlar faydalı idi ama istifade edilmedi. Öyle olmayacak yani istifade de etmeye Allah hepimize yardım etsin. Öyle olmayacak yani istifade de etmeye Allah hepimize yardım etsin.

İkinci hadîs-i şerîf, Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh'ten. İkinci hadîs-i şerîf, Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh'ten.

Selüllahe min fazlihî fe-inneSelüllahe min fazlihî fe-inne yuhibbü en yüs'ele ve efdalü'l-ibadeti intizârü'l-fereci. yuhibbü en yüs'ele ve efdalü'l-ibadeti intizârü'l-fereci.

Bu okuduğumuz ikinci hadîs-i şerîfimizi Tirmizî, Buhârî, Ahmed b. Hanbel, İbn Abdilberr,Bu okuduğumuz ikinci hadîs-i şerîfimizi Tirmizî, Buhârî, Ahmed b. Hanbel, İbn Abdilberr, İbn Mes'ûd radıyallahu anh'ten rivayet etmişler.İbn Mes'ûd radıyallahu anh'ten rivayet etmişler. Peygamber Efendimiz diyor ki; "Allah'ın fazlını isteyin.Peygamber Efendimiz diyor ki;

"Allah'ın fazlını isteyin.
Allah'ın fazlından birazını da size vermesini isteyin." Fazl ne demek? Allah'ın fazlından birazını da size vermesini isteyin."

Fazl ne demek?

"Fazilet, ikram, lütuf" demek. "Fazilet, ikram, lütuf" demek.

"Cenâb-ı Hakk'ın fazl u keremi ile lütfü ile size muamele etmesini,"Cenâb-ı Hakk'ın fazl u keremi ile lütfü ile size muamele etmesini, lütfu ile güzel şeyler vermesini isteyin." Allah'ın fazlını isteyin. lütfu ile güzel şeyler vermesini isteyin." Allah'ın fazlını isteyin.

Fe-innehâ diye müennes zamiri ile yazılmış buraya ona dikkat ediyorum.Fe-innehâ diye müennes zamiri ile yazılmış buraya ona dikkat ediyorum. "Allahu Teâlâ hazretleri kendisinden bir şey istenmesini sever." diye tercüme etmek için"Allahu Teâlâ hazretleri kendisinden bir şey istenmesini sever." diye tercüme etmek için fe-innehü diye yazılması lazım. Fe-innehâ deyince, "Çünkü o Allah'ın fazlı."fe-innehü diye yazılması lazım. Fe-innehâ deyince, "Çünkü o Allah'ın fazlı." Yühabbü en yüs'ele. "İstenir. İstenmek, herkes Allah'tan fazlını ister.Yühabbü en yüs'ele. "İstenir. İstenmek, herkes Allah'tan fazlını ister. İstenir bu, istenen bir şeydir. Siz Allah'ın fazlını isteyiniz." mânasına. İstenir bu, istenen bir şeydir. Siz Allah'ın fazlını isteyiniz." mânasına.

Tabii öteki mana da doğru. Benim söylediğim aradaki eğer fe-innehû olsa idi mânası;Tabii öteki mana da doğru. Benim söylediğim aradaki eğer fe-innehû olsa idi mânası; "Allah kendisinden bir şey istenmesini sever." Onu da dün okumuştuk;"Allah kendisinden bir şey istenmesini sever." Onu da dün okumuştuk; dua edilmesini, istenmesini seviyor; istenmemesine, istemeyene gazap ediyor o da doğru.dua edilmesini, istenmesini seviyor; istenmemesine, istemeyene gazap ediyor o da doğru. Ama bu istenilmesini bu fazl u keremi herkes ister, istemeyi sever.Ama bu istenilmesini bu fazl u keremi herkes ister, istemeyi sever. Yani Allah'ın fazlına ermeyi herkes ister, istenecek bir şeydir.Yani Allah'ın fazlına ermeyi herkes ister, istenecek bir şeydir. Allah'ın bu istenilecek şeyini siz isteyin. Ve efdalü'l-ibâdeti. "Ve ibadetin en üstünü." Allah'ın bu istenilecek şeyini siz isteyin.

Ve efdalü'l-ibâdeti. "Ve ibadetin en üstünü."

İbadet, namaz, oruç, hac, zekât, zikir, tesbih,vesaire, hayır, hasenât...İbadet, namaz, oruç, hac, zekât, zikir, tesbih,vesaire, hayır, hasenât... "İbadetin en üstünü..." Burada çok ilginç bir şeyle karşılaşacaksınız."İbadetin en üstünü..." Burada çok ilginç bir şeyle karşılaşacaksınız. Daha evvel duyduğunuz hiçbir şey değil. Başka bir şey çıkıyor karşımıza. Buyuruyor ki; Daha evvel duyduğunuz hiçbir şey değil. Başka bir şey çıkıyor karşımıza. Buyuruyor ki;

İntizârü'l-fereci. "İnsan sıkıntıda üzüntüde, dertli, gamlı, ferahın gelmesini bekliyor." İntizârü'l-fereci. "İnsan sıkıntıda üzüntüde, dertli, gamlı, ferahın gelmesini bekliyor."

Bu beklenti, bu beklemek ibadetin en faziletlisi imiş. Çok güzel bir ibadetmiş, çok kıymetli imiş.Bu beklenti, bu beklemek ibadetin en faziletlisi imiş. Çok güzel bir ibadetmiş, çok kıymetli imiş. Tabii neden kıymetli oluyor acaba diye düşünecek olursak;Tabii neden kıymetli oluyor acaba diye düşünecek olursak; bir kere işin işinde bir sabır var, kendisini üzen bir takım baskılar altında... bir kere işin işinde bir sabır var, kendisini üzen bir takım baskılar altında... Tabii sıkıntı var, sabrediyor, Allah sabredenlerle beraber.Tabii sıkıntı var, sabrediyor, Allah sabredenlerle beraber. Bir de biliyor ki Allahu Teâlâ hazretleri sabrın sonunda selamet verecek, insanları imtihan ediyor.Bir de biliyor ki Allahu Teâlâ hazretleri sabrın sonunda selamet verecek, insanları imtihan ediyor. Dünyayı bir hal üzerine bırakmıyor, elbet bir halden sonra bir başka hal de gelebilir.Dünyayı bir hal üzerine bırakmıyor, elbet bir halden sonra bir başka hal de gelebilir. Onu da bildiğinden, Allahu Teâlâ hazretleri elbet bu kötü günleri başımdan uzaklaştırır.Onu da bildiğinden, Allahu Teâlâ hazretleri elbet bu kötü günleri başımdan uzaklaştırır. Bir ferahlık da, bir neşeli zaman da, mutlu zaman da gelir diye onu bekliyor.Bir ferahlık da, bir neşeli zaman da, mutlu zaman da gelir diye onu bekliyor. İşte bu düşüncelerle sabrederek sıkıntının içinde iken gelecek rahatlığı, mutluluğu,İşte bu düşüncelerle sabrederek sıkıntının içinde iken gelecek rahatlığı, mutluluğu, kurtuluşu beklemek ibadettir, hem de ibadetin en kıymetlisidir.kurtuluşu beklemek ibadettir, hem de ibadetin en kıymetlisidir. İslâm böyle güzel, böylesine güzel bir dindir.İslâm böyle güzel, böylesine güzel bir dindir. Yani en sıkıntılı olduğu zamanda insan en çok sevap kazanıyor, insan kazandığını anlıyor.Yani en sıkıntılı olduğu zamanda insan en çok sevap kazanıyor, insan kazandığını anlıyor. Müslüman olunca tabii bu, müslüman olmayana hiçbir şey yok. Müslüman olmayana hiçbirşey yok. Müslüman olunca tabii bu, müslüman olmayana hiçbir şey yok. Müslüman olmayana hiçbirşey yok.

Lâ ilâhe illallah mühammedürrasülüllah demeyen, Allah'ın varlığını,Lâ ilâhe illallah mühammedürrasülüllah demeyen, Allah'ın varlığını, birliğini öğrenememiş kimseye hiçbir şey yok! Yok... Mükafatlar hep müslümana. birliğini öğrenememiş kimseye hiçbir şey yok! Yok... Mükafatlar hep müslümana.

"Sıkıntıda iken kurtuluşun, ferahlığın gelmesini beklemek ibadetin en üstünüdür.""Sıkıntıda iken kurtuluşun, ferahlığın gelmesini beklemek ibadetin en üstünüdür." Hatırınızda olsun. Allah üzüntü, sıkıntı, gam, keder, darlık vermesin ama geldi iseHatırınızda olsun. Allah üzüntü, sıkıntı, gam, keder, darlık vermesin ama geldi ise bilin ki sabredip de ferahın, sevincin, mutluluğun, rahatlığın geleceği zamanı beklemek,bilin ki sabredip de ferahın, sevincin, mutluluğun, rahatlığın geleceği zamanı beklemek, böyle dişini sıkıp beklemek en üstün ibadettir, bunu da bilin. böyle dişini sıkıp beklemek en üstün ibadettir, bunu da bilin.

Ve tabii Allah'ın fazl u keremini isteyeceksiniz. Çünkü Allah istenmeyi seviyor.Ve tabii Allah'ın fazl u keremini isteyeceksiniz. Çünkü Allah istenmeyi seviyor. Fazl u keremi herkes ister. Tabii siz de rahatça isteyeceksiniz. Fazl u keremi herkes ister. Tabii siz de rahatça isteyeceksiniz. O gelecek diye de beklerken, beklemekten de müslüman pek çok sevap alıyor. O gelecek diye de beklerken, beklemekten de müslüman pek çok sevap alıyor.

Ve üçüncü hadîs-i şerîf. Zaman tamam oldu, üçüncü hadîs-i şerifle de dersimiz tamam olacak. Ve üçüncü hadîs-i şerîf. Zaman tamam oldu, üçüncü hadîs-i şerifle de dersimiz tamam olacak.

Selüllahe'l-afve ve'l-âfiyete ve'l-yakîne fi'l-ûlâ ve'l-âhiraSelüllahe'l-afve ve'l-âfiyete ve'l-yakîne fi'l-ûlâ ve'l-âhira fe-innehü mâ ûtiye'l-abdü ba'de'l-yakîni hayran mine'l-âfiyeti. fe-innehü mâ ûtiye'l-abdü ba'de'l-yakîni hayran mine'l-âfiyeti.

Ebû Bekir radıyallahu anh'ten İmam Ahmed b. Hanbel, HâkimEbû Bekir radıyallahu anh'ten İmam Ahmed b. Hanbel, Hâkim ve diğer bir kaynak [İbn Ebî Şeybe] rivayet etmiş rahmetullahi aleyhim ecmaîn. ve diğer bir kaynak [İbn Ebî Şeybe] rivayet etmiş rahmetullahi aleyhim ecmaîn. Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor ki;

Selüllahe'l-afve ve'l-âfiyete ve'l-yakîne fi'l-ûlâ ve'l-âhira. "Allah'tan bir af isteyin.Selüllahe'l-afve ve'l-âfiyete ve'l-yakîne fi'l-ûlâ ve'l-âhira. "Allah'tan bir af isteyin. Ben sayıyorum yani rakam olarak hatırda kalsın diye, af isteyin bir, Ben sayıyorum yani rakam olarak hatırda kalsın diye, af isteyin bir, âfiyet isteyin iki, yakîn isteyin üç. Hem de dünyada da âhirette de af, âfiyet, yakîn isteyin." âfiyet isteyin iki, yakîn isteyin üç. Hem de dünyada da âhirette de af, âfiyet, yakîn isteyin."

İki cihanda; ûlâ, "dünya" demek, ukbâ "âhiret" demek.İki cihanda; ûlâ, "dünya" demek, ukbâ "âhiret" demek. "Af isteyin, âfiyet isteyin, yakîn isteyin dünyada, âhirette." "Af isteyin, âfiyet isteyin, yakîn isteyin dünyada, âhirette."

Fe-innehü mâ ûtiye'l-abdü ba'de'l-yakîni hayran mine'l-âfiyeti.Fe-innehü mâ ûtiye'l-abdü ba'de'l-yakîni hayran mine'l-âfiyeti. "Çünkü yakînden sonra kula âfiyetten daha kıymetli bir şey verişmemiştir, onun için onu isteyin." "Çünkü yakînden sonra kula âfiyetten daha kıymetli bir şey verişmemiştir, onun için onu isteyin."

Bunlar çok kıymetli şeyler. Şimdi bunları izah edelim. Bir, af isteyin.Bunlar çok kıymetli şeyler. Şimdi bunları izah edelim.

Bir, af isteyin.
Af suç işlendiği zaman olur. Bir hata, bir kabahat, bir günah, bir suç işlendiği zaman kul pişman olur,Af suç işlendiği zaman olur. Bir hata, bir kabahat, bir günah, bir suç işlendiği zaman kul pişman olur, eyvah, ben yanlış yaptım günah işledim. Yapmamam lazımdı, affet beni Allah'ım.eyvah, ben yanlış yaptım günah işledim. Yapmamam lazımdı, affet beni Allah'ım. Cezayı yiyecek duruma gelmiştir.Cezayı yiyecek duruma gelmiştir. Allah cezalandırsa, cezalandıracak ama af istiyor, aman yâ Rabbi! Affet beni! Allah cezalandırsa, cezalandıracak ama af istiyor, aman yâ Rabbi! Affet beni! Ben bilemedim, dayanamadım, düşünemedim, kendimi tutamadım,Ben bilemedim, dayanamadım, düşünemedim, kendimi tutamadım, şeytana uydum, hata işledim neyse beni affet yâ Rabbi! Af istemek bir. Affı biliyoruz. İkincisi âfiyet. şeytana uydum, hata işledim neyse beni affet yâ Rabbi!

Af istemek bir. Affı biliyoruz. İkincisi âfiyet.

Âfiyet nedir? Yemek yedikten sonra bir insana "Âfiyet olsun" diyoruz.Âfiyet nedir?

Yemek yedikten sonra bir insana "Âfiyet olsun" diyoruz.
Âfiyet, iki anlamı var; iki anlamı birden içinde taşıyan bir kelime. Bir "sağlık" demek.Âfiyet, iki anlamı var; iki anlamı birden içinde taşıyan bir kelime. Bir "sağlık" demek. Yani hasta olmamak, başı ağrımamak, dişi ağrımamak, kolu, bacağı, midesi, Yani hasta olmamak, başı ağrımamak, dişi ağrımamak, kolu, bacağı, midesi, bir yeri ağrımamak, sağlıklı olmak bir. İkincisi, "dertsiz olmak" demek.bir yeri ağrımamak, sağlıklı olmak bir. İkincisi, "dertsiz olmak" demek. Üzüntüsüz, dertsiz olmak demek. Yani canı da sıkkın değil. Üzecek bir şey de olmamış.Üzüntüsüz, dertsiz olmak demek. Yani canı da sıkkın değil. Üzecek bir şey de olmamış. İnsan bazen çok sağlam olur da canını sıkan bir şey olmuştur. Günlerce, günlerce canını sıkar.İnsan bazen çok sağlam olur da canını sıkan bir şey olmuştur. Günlerce, günlerce canını sıkar. Hatta benim şuramda, derimde biraz beyazlaşmalar var,Hatta benim şuramda, derimde biraz beyazlaşmalar var, bunlar sıkıntıdan filan oluyormuş, derideki renk gidiyor, bembeyaz kalıyor. bunlar sıkıntıdan filan oluyormuş, derideki renk gidiyor, bembeyaz kalıyor.

Hocam dediler, bir günde ağarabilir. Yani "Bu yavaş yavaş olmaya başladı." dedim filan,Hocam dediler, bir günde ağarabilir. Yani "Bu yavaş yavaş olmaya başladı." dedim filan, "Bir günde [ağarabilir,] kimisinde hızlı olur, kimisinde yavaş olur." dediler. "Bir günde [ağarabilir,] kimisinde hızlı olur, kimisinde yavaş olur." dediler. "Bir günde ağarabilir." dediler. Bir adam çok felaketli bir haber almış,"Bir günde ağarabilir." dediler.

Bir adam çok felaketli bir haber almış,
bir günde kapkara saçları bembeyaz olmuş. Bir gecede. bir günde kapkara saçları bembeyaz olmuş. Bir gecede. Yani doktorlar söylüyor, masal falan değil. Belki siz de duymuşsunuzdur.Yani doktorlar söylüyor, masal falan değil. Belki siz de duymuşsunuzdur. Birden bire üzüntüden ağarıveriyormuş, ne gidiyorsa, ne oluyorsa, kara saçlar bembeyaz oluveriyormuş. Birden bire üzüntüden ağarıveriyormuş, ne gidiyorsa, ne oluyorsa, kara saçlar bembeyaz oluveriyormuş.

Yani üzüntü de önemli bir şey. İnsanın sağlıklı olması lazım ama üzüntüsüz de olması lazım.Yani üzüntü de önemli bir şey. İnsanın sağlıklı olması lazım ama üzüntüsüz de olması lazım. Âfiyet demek, "hem sağlıklı olmak hem üzüntüsüz olmak" demek. İkisi birden. Ooo çok iyi o zaman.Âfiyet demek, "hem sağlıklı olmak hem üzüntüsüz olmak" demek. İkisi birden. Ooo çok iyi o zaman. Yani hem maddî sağlık, hem ruhsal sağlık. İkisi birden. Hem gönlü hoş hem bedeni sağlıklı. Âfiyet bu! Yani hem maddî sağlık, hem ruhsal sağlık. İkisi birden. Hem gönlü hoş hem bedeni sağlıklı. Âfiyet bu!

Onun için Peygamber Efendimiz hadîs-i şerifin ikinci kısmında buyuruyor ki;Onun için Peygamber Efendimiz hadîs-i şerifin ikinci kısmında buyuruyor ki; "Yakînden sonra kula âfiyetten daha kıymetli bir şey verilmemiştir." "Yakînden sonra kula âfiyetten daha kıymetli bir şey verilmemiştir." Hem vücudu dinç hem de gönlü şen. En güzel şey, hayatta herkesin peşinden koştuğu şey.Hem vücudu dinç hem de gönlü şen. En güzel şey, hayatta herkesin peşinden koştuğu şey. Hem mutlu hem sağlıklı.Hem mutlu hem sağlıklı. Sağlıklı olsa mutsuz olabilir; olsa kıymeti yok, mutlu olsa ama bedeninin sağlığı gitse,Sağlıklı olsa mutsuz olabilir; olsa kıymeti yok, mutlu olsa ama bedeninin sağlığı gitse, sağlıklı olmasa o da olmaz. Yani ikisi birden olması güzel.sağlıklı olmasa o da olmaz. Yani ikisi birden olması güzel. Şimdi bunları Allah hem dünyada versin hem âhirette versin.Şimdi bunları Allah hem dünyada versin hem âhirette versin. Yani yüzü hem âhirette gülsün hem dünyada.Yani yüzü hem âhirette gülsün hem dünyada. Hem dünyada mutlu olsun hem âhirette mutlu olsun. Demek ki af isteyeceğiz, âfiyet isteyeceğiz. Hem dünyada mutlu olsun hem âhirette mutlu olsun. Demek ki af isteyeceğiz, âfiyet isteyeceğiz.

Bir de üçüncü bir şey söylüyor. Yakîn. Yakîn kelimesi Arapça bir kelimedir.Bir de üçüncü bir şey söylüyor. Yakîn. Yakîn kelimesi Arapça bir kelimedir. Türkçe deki "yakın" kelimesi ile sesler benziyor diye aynı sanmayın.Türkçe deki "yakın" kelimesi ile sesler benziyor diye aynı sanmayın. Bazen bir dildeki bir kelime başka bir dildeki kelime ile harfler bakımından benzeşir Bazen bir dildeki bir kelime başka bir dildeki kelime ile harfler bakımından benzeşir ama bu "yakîn" kelimesi Türkçe'deki "yakın" kelimesi ile ilgili değildir.ama bu "yakîn" kelimesi Türkçe'deki "yakın" kelimesi ile ilgili değildir. Benim köyüm denize yakındır. Uzak değil yani yakın demek. Bu Türkçe bir kelime. Benim köyüm denize yakındır. Uzak değil yani yakın demek. Bu Türkçe bir kelime. Ama buradaki yakîn, "şeksiz, tereddütsüz iman" demek. Ama buradaki yakîn, "şeksiz, tereddütsüz iman" demek. İmanın kesin olanı, tereddüt olmayanı. Yakîn, "İ"si uzun, İmanın kesin olanı, tereddüt olmayanı. Yakîn, "İ"si uzun, bu Türkçe'deki yakın" kelimesi değil. O adamı, o adamın durumunu yakînen biliyorum.bu Türkçe'deki yakın" kelimesi değil. O adamı, o adamın durumunu yakînen biliyorum. "Yakînen" diyorsa yani tereddütsüz biliyorum demek. Yoksa mesafe yakın mânasına değil. "Yakînen" diyorsa yani tereddütsüz biliyorum demek. Yoksa mesafe yakın mânasına değil.

Tekâsür sûresindeki "yakîn" kelimesi de mi aynı şekilde? Tekâsür sûresindeki "yakîn" kelimesi de mi aynı şekilde?

Evet, Arapça'daki "yakîn" Türkçe'deki "yakın" değildir. Evet, Arapça'daki "yakîn" Türkçe'deki "yakın" değildir.

Elhâkümüttekâsürü hattâ zürtümü'l-mekâbir. Kellâ sevfe te'lemûne sümme kellâ sevfe te'lemûn.Elhâkümüttekâsürü hattâ zürtümü'l-mekâbir. Kellâ sevfe te'lemûne sümme kellâ sevfe te'lemûn. Kellâ lev ta'lemüne ilme'l-yakîn. Le-terevünne'l-cahîme sümme le-teravünnehâ ayne'l-yakîn.Kellâ lev ta'lemüne ilme'l-yakîn. Le-terevünne'l-cahîme sümme le-teravünnehâ ayne'l-yakîn. Sümme le-tüs'elünne yevme izin ani'n-ne'îm. Sümme le-tüs'elünne yevme izin ani'n-ne'îm.

Burada ilmel yakîn, ve aynel yakîn geçiyor. Bu işte benim dediğim ikinci Arapça'daki "yakîn" bu.Burada ilmel yakîn, ve aynel yakîn geçiyor. Bu işte benim dediğim ikinci Arapça'daki "yakîn" bu. Ama ilmel yakîn demek, "yakînin yani şeksiz inancın bilgi olarak insanda olması." [demektir.] Ama ilmel yakîn demek, "yakînin yani şeksiz inancın bilgi olarak insanda olması." [demektir.]

Mesela ne diyelim? Rio de Janeiro diye bir şehir var mı dünyada? Var mı? Var. Mesela ne diyelim?

Rio de Janeiro diye bir şehir var mı dünyada? Var mı?

Var.

Gördünüz mü? Hayır. Hiç görmediniz? E nereden biliyorsunuz ya!Gördünüz mü?

Hayır.

Hiç görmediniz?

E nereden biliyorsunuz ya!
Hepiniz el birliği ile var dediniz. Ağız birliği ile. Hepiniz el birliği ile var dediniz. Ağız birliği ile.

Nereden biliyorsunuz, ya yoksa, ya uydurma ise, asılsız, esassız bir haberse, olabilir mi? Nereden biliyorsunuz, ya yoksa, ya uydurma ise, asılsız, esassız bir haberse, olabilir mi?

Olamaz! İlmel yakîn biliyorsunuz. Yani hiç tereddütünüz yok, ama görmemişsiniz.Olamaz! İlmel yakîn biliyorsunuz. Yani hiç tereddütünüz yok, ama görmemişsiniz. Sadece bilgi olarak var. İlmen yakîn bu. Aynel yakîn, "görerek [bilmek]" demek. Sadece bilgi olarak var. İlmen yakîn bu.

Aynel yakîn, "görerek [bilmek]" demek.

Ahmed Stockholm'e geldi mi ya? Geldi. Ya Türkiye'de diyorlar, ben onu Türkiye'de d‎e duydum. Ahmed Stockholm'e geldi mi ya?

Geldi.

Ya Türkiye'de diyorlar, ben onu Türkiye'de d‎e duydum.

Yok geldi diyorum. Ya Türkiye'de dediler bana! Yok geldi diyorum.

Ya Türkiye'de dediler bana!

Ya ben az önce gördüm kendisini, konuştum bile! Ahmed burada! Nereden biliyorsun? Ya ben az önce gördüm kendisini, konuştum bile! Ahmed burada!

Nereden biliyorsun?

Gördüm ya! Gördüm de oradan biliyorum. Bu da aynel yakîndir. Gördüm ya! Gördüm de oradan biliyorum. Bu da aynel yakîndir.

Görüp de tereddütsüz biliyorsa, aynel yakîndir;Görüp de tereddütsüz biliyorsa, aynel yakîndir; bilgi olarak duymuş da kesin olarak biliyorsa ilmel yakîndir. Bir de hakkal yakîn vardır.bilgi olarak duymuş da kesin olarak biliyorsa ilmel yakîndir. Bir de hakkal yakîn vardır. Yani artık en sağlam bir şekilde onun öyle olduğunu bilmek.Yani artık en sağlam bir şekilde onun öyle olduğunu bilmek. Yani Rio de Janeiro'yaya gittiysen, hem varlığını biliyordun hem de gittin gördün,Yani Rio de Janeiro'yaya gittiysen, hem varlığını biliyordun hem de gittin gördün, hem de ne kadar güzel bir şehir olduğunu anladın, tamam, Rio de Janeiro şahane bir şehirmiş, hem de ne kadar güzel bir şehir olduğunu anladın, tamam, Rio de Janeiro şahane bir şehirmiş, hakkal yakîn biliyorsun. Artık işi tamamen tahakkuk ettirmişsin, gerçeğine ermişsin. hakkal yakîn biliyorsun. Artık işi tamamen tahakkuk ettirmişsin, gerçeğine ermişsin.

Yakîn, "şeksiz bilgi" demek. Allah'tan tabii önce onu isteyeceğiz.Yakîn, "şeksiz bilgi" demek. Allah'tan tabii önce onu isteyeceğiz. Yani imanın olması iyi de yakîn olması çok daha iyi. Sağlam, hiç tereddütü yok. Yani imanın olması iyi de yakîn olması çok daha iyi. Sağlam, hiç tereddütü yok. Kesseler, dövseler, Bilâl-i Habeşî radıyallahu anh'a dininden dön diye çok işkence yaptılar dönmedi.Kesseler, dövseler, Bilâl-i Habeşî radıyallahu anh'a dininden dön diye çok işkence yaptılar dönmedi. Dediler ki, "Bırak Muhammed'in dinini." İşkenceye devam ediyorlar. Dediler ki, "Bırak Muhammed'in dinini." İşkenceye devam ediyorlar.

Çok canı yanıyor, çok sıkıntı çekiyor ama ağzından bir ses çıkıyordu, ne diyordu? Çok canı yanıyor, çok sıkıntı çekiyor ama ağzından bir ses çıkıyordu, ne diyordu?

Ehad, Ehad, Ehad! Bir tek Allah, bir tek, şerîki nazîri yok.Ehad, Ehad, Ehad! Bir tek Allah, bir tek, şerîki nazîri yok. Boyuna işkence yapıyorlar o da boyuna Ehad, Ehad, Ehad diyor. Boyuna işkence yapıyorlar o da boyuna Ehad, Ehad, Ehad diyor.

Yakîn çok önemli! En çok o lazım. Sağlam iman demek. Yakîn çok önemli! En çok o lazım. Sağlam iman demek.

Yakînden sonra kula verilen en kıymetli şey nedir? Âfiyet.Yakînden sonra kula verilen en kıymetli şey nedir?

Âfiyet.
Çünkü hem ruh sağlığı, gönül hoşluğu hem de beden sağlığı, ikisi birden var. Çünkü hem ruh sağlığı, gönül hoşluğu hem de beden sağlığı, ikisi birden var.

Hem de bunları nerede isteyeceğiz? Hem dünyada hem âhirette. Hem de bunları nerede isteyeceğiz?

Hem dünyada hem âhirette.

İnsan burada güler, oynar, ömür geçirir de âhirette cehenneme gidecekse ne olacak? İnsan burada güler, oynar, ömür geçirir de âhirette cehenneme gidecekse ne olacak?

Var böyle hükümdarlar, zâlimler, parası var herifin, pulu var, sarayı var;Var böyle hükümdarlar, zâlimler, parası var herifin, pulu var, sarayı var; her türlü imkânı var, ordusu var, kendisini koruyanı var. her türlü imkânı var, ordusu var, kendisini koruyanı var.

Her türlü yiyecekleri yedi, her türlü keyfi sürdü, sonra ne oldu? Öldü gitti. Ne olacak? Her türlü yiyecekleri yedi, her türlü keyfi sürdü, sonra ne oldu?

Öldü gitti.

Ne olacak?

Cehenneme gidecek, cayır cayır yanacak. Dünyada yaptığının bir faydası olacak mı? Cehenneme gidecek, cayır cayır yanacak.

Dünyada yaptığının bir faydası olacak mı?

Olmayacak, çünkü dünyanın miktarı âhiretin yanında sıfırdır.Olmayacak, çünkü dünyanın miktarı âhiretin yanında sıfırdır. Sıfırdır yani bir zerre bile değildir, bir hiç gibidir. Çünkü o sonsuz, bu 50-60 yıl, 80 yıl. Sıfırdır yani bir zerre bile değildir, bir hiç gibidir. Çünkü o sonsuz, bu 50-60 yıl, 80 yıl. Bir şey değil, yüz yıl, iki yüz yıl, üç yüz yıl, bir şey değil. Muvakkat bir zaman, önemli değil. Bir şey değil, yüz yıl, iki yüz yıl, üç yüz yıl, bir şey değil. Muvakkat bir zaman, önemli değil.

Yani gökten öyle yıldızlar görüyoruz ki onların olduğu yerden ışık buraya milyonlarca senede geliyormuş...Yani gökten öyle yıldızlar görüyoruz ki onların olduğu yerden ışık buraya milyonlarca senede geliyormuş... Kâinat bu kadar büyük. Yani sonsuzluğa anlamak için insanın gökyüzüne bakması lazım. Âhiret de sonsuz. Kâinat bu kadar büyük. Yani sonsuzluğa anlamak için insanın gökyüzüne bakması lazım. Âhiret de sonsuz.

Hüm fihâ hâlidûn. "Sonsuz olarak kalacaklar." Bu dünyada biraz rahat etmesinin kıymeti yok.Hüm fihâ hâlidûn. "Sonsuz olarak kalacaklar." Bu dünyada biraz rahat etmesinin kıymeti yok. Adam mesela, yol kesmiş soygun yapmış, paraları cebine indirmiş, sevinmiş vesaire.Adam mesela, yol kesmiş soygun yapmış, paraları cebine indirmiş, sevinmiş vesaire. Ama biraz sonra polisler bastırmış, yakalamışlar, hapse girdirmişler.Ama biraz sonra polisler bastırmış, yakalamışlar, hapse girdirmişler. Ondan sonra darağacında sallandırmışlar. İdam etmişler mesela. Ondan sonra darağacında sallandırmışlar. İdam etmişler mesela. Ee onun birazcık keyfi, zevki, sefası, bilmem, içki masasında veya eğlence yerinde,Ee onun birazcık keyfi, zevki, sefası, bilmem, içki masasında veya eğlence yerinde, barda, pavyonda, birazcık eğlenmesinin ne kıymeti var? barda, pavyonda, birazcık eğlenmesinin ne kıymeti var? Sonunda idam sehpasında sallandıktan sonra ne kıymeti var?Sonunda idam sehpasında sallandıktan sonra ne kıymeti var? Bu dünyada biraz rahat edip âhirette mahvolanların durumu onun gibi oluyor. Bu dünyada biraz rahat edip âhirette mahvolanların durumu onun gibi oluyor.

Hem dünyada hem âhirette Allah'tan af isteyeceğiz, âfiyet isteyeceğiz,Hem dünyada hem âhirette Allah'tan af isteyeceğiz, âfiyet isteyeceğiz, yakîn isteyeceğiz çünkü yakînden sonra Allah'ın kula vereceği en kıymetli şey âfiyettir. yakîn isteyeceğiz çünkü yakînden sonra Allah'ın kula vereceği en kıymetli şey âfiyettir. Tabii âfiyeti de aftan sonra veriyor. Af veriyor da âfiyeti ondan sonra veriyor.Tabii âfiyeti de aftan sonra veriyor. Af veriyor da âfiyeti ondan sonra veriyor. Yoksa affetmese âfiyet vermeyecek, ceza verecek, bela verecek, azap verecek. Yoksa affetmese âfiyet vermeyecek, ceza verecek, bela verecek, azap verecek.

Bugünki hadîs-i şerîflerden anladığımızı özetleyecek olursak: Allahu Teâlâ hazretleri bize hayırlı ilim nasip etsin. Bugünki hadîs-i şerîflerden anladığımızı özetleyecek olursak: Allahu Teâlâ hazretleri bize hayırlı ilim nasip etsin.

Hayırsız ilimlerden bizi kollasın vakti zâyi etmeyelim. Allah'ın fazl u keremini isteyelim.Hayırsız ilimlerden bizi kollasın vakti zâyi etmeyelim. Allah'ın fazl u keremini isteyelim. Sıkıntıda isek, bu sıkıntı bitecek de ferahlık gelecek diye beklemek çok kıymetli ibadettir.Sıkıntıda isek, bu sıkıntı bitecek de ferahlık gelecek diye beklemek çok kıymetli ibadettir. Bu ibadetin kıymetini bilelim, sevap kazanıyoruz diye müteselli olalım.Bu ibadetin kıymetini bilelim, sevap kazanıyoruz diye müteselli olalım. Allah'tan istediğimiz zaman affını isteyelim; Allah'tan istediğimiz zaman affını isteyelim; hem gönül hoşluğunu hem beden sağlığını ifade eden âfiyeti isteyelim. hem gönül hoşluğunu hem beden sağlığını ifade eden âfiyeti isteyelim. Ve dünyada âhirette yakîn, şeksiz şüphesiz ilmi isteyelim. Çünkü bunlar çok kıymetli. Ve dünyada âhirette yakîn, şeksiz şüphesiz ilmi isteyelim. Çünkü bunlar çok kıymetli.

Allah bizi imtihanı başarıp huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin.Allah bizi imtihanı başarıp huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin. Cennetiyle müşerref eylesin, cemâlullahı görmeyi nasip etsin. Cennetiyle müşerref eylesin, cemâlullahı görmeyi nasip etsin. Rıdvân-ı ekberine cümlemizi nâil eylesin. Rıdvân-ı ekberine cümlemizi nâil eylesin.

el-Fâtiha... el-Fâtiha...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2