Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Âhir 1446
22 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:19
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:46
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Ebû Hafs El-Haddâd (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

26 Zilka'de 1414 / 07.05.1994
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Fütüvvet Nedir?, Fütüvvet Erbâbının Alâmeti, Ebû Hafs-ı Haddâd’ın Bir Hali, Rızkı Allah | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ebû Hafs El-Haddâd (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

26 Zilka'de 1414 / 07.05.1994
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Fütüvvet Nedir?, Fütüvvet Erbâbının Alâmeti, Ebû Hafs-ı Haddâd’ın Bir Hali, Rızkı Allah | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Meşhur Tabakât-ı Sûfiyye kitabını okumaya devam edeceğiz. Meşhur Tabakât-ı Sûfiyye kitabını okumaya devam edeceğiz.

Bu kitabın okunmasına başlamadan önce, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'inBu kitabın okunmasına başlamadan önce, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ruh-i pâkine hediye olsun diye, cümle âlinin, ashâbının, etbâının, ahbabının ve hulefasının,ruh-i pâkine hediye olsun diye, cümle âlinin, ashâbının, etbâının, ahbabının ve hulefasının, Ebu Bekir es-Sıddîk ve Ali el-Murtezâ'danEbu Bekir es-Sıddîk ve Ali el-Murtezâ'dan hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî hazretlerine kadar turuk-u aliyyemiz silsilelerindenhocamız Muhammed Zahid-i Bursevî hazretlerine kadar turuk-u aliyyemiz silsilelerinden güzeran eylmiş olan pirlerimizin ve meşâyihimizin ruhlarına hediye olsun diye;güzeran eylmiş olan pirlerimizin ve meşâyihimizin ruhlarına hediye olsun diye; kitabın içinde isimleri geçen büyük zâtların ruhlarına hediye olsun diye;kitabın içinde isimleri geçen büyük zâtların ruhlarına hediye olsun diye; bu beldelerde medfun bulunan enbiyâullah, evliyâullah ve salihînin,bu beldelerde medfun bulunan enbiyâullah, evliyâullah ve salihînin, bu beldeleri fetheden alimlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye;bu beldeleri fetheden alimlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye; uzaktan yakından bu dersi takip etmek üzere gelmiş olanuzaktan yakından bu dersi takip etmek üzere gelmiş olan siz kıymetli ve sevgili kardeşlerimizin ahirete göçmüş bütün sevdiklerinin, yakınlarınınsiz kıymetli ve sevgili kardeşlerimizin ahirete göçmüş bütün sevdiklerinin, yakınlarının ruhlarına hediye olsun diye bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, ruhlarına gönderelim; öyle başlayalım. ruhlarına hediye olsun diye bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, ruhlarına gönderelim; öyle başlayalım.

Okuduğumuz kısım eserin yegâne ve çok güzel baskısının,Okuduğumuz kısım eserin yegâne ve çok güzel baskısının, Nurettin b. Şureybe'nin yaptığı baskının 118. Sayfasında, 10. paragraf ve devamı olacak.Nurettin b. Şureybe'nin yaptığı baskının 118. Sayfasında, 10. paragraf ve devamı olacak. Onuncu paragrafın metni şöyle: Onuncu paragrafın metni şöyle:

Ve semi'tü Abderrahmâni yekûlü. -Kitabın müellifi diyor ki- "Abdurrahman'dan işittim, şöyle diyordu:" Ve semi'tü Abderrahmâni yekûlü. -Kitabın müellifi diyor ki- "Abdurrahman'dan işittim, şöyle diyordu:"

Beleğanî ennehû lemmâ erâde Ebu Hafsini'l hurûce min Bağdâde.Beleğanî ennehû lemmâ erâde Ebu Hafsini'l hurûce min Bağdâde. "Bana rivayetler geldi, ulaştı ki Ebû Hafs el-Haddâd hazretleri Bağdat'tan çıkmayı murad ettiği,"Bana rivayetler geldi, ulaştı ki Ebû Hafs el-Haddâd hazretleri Bağdat'tan çıkmayı murad ettiği, ayrılmayı istediği zaman." Şeyyeahû men bihâ mine'l-meşâyihi ve'l-fityân. ayrılmayı istediği zaman." Şeyyeahû men bihâ mine'l-meşâyihi ve'l-fityân. "Bağdat'ın meşhur tarikat şeyhleri ve tasavvuf-fütüvvet erbâbı onu uğurlamağa çıktılar." "Bağdat'ın meşhur tarikat şeyhleri ve tasavvuf-fütüvvet erbâbı onu uğurlamağa çıktılar."

Nişaburlu Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerinin hayatını okumaya başlamıştık. Onunla ilgili sözler devam ediyor. Nişaburlu Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerinin hayatını okumaya başlamıştık. Onunla ilgili sözler devam ediyor.

Fe-lemmâ erâde enyerci'ü.Fe-lemmâ erâde enyerci'ü. Bağdat'tan çıkarken, bu mübarek zâtı herkes uğurlamaya geliyor.Bağdat'tan çıkarken, bu mübarek zâtı herkes uğurlamaya geliyor. Evliyâullah, şeyhler; tasavvuf, fütüvvet erbâbı uğurlamaya geliyorlar. Çok büyük, mühim bir zat.Evliyâullah, şeyhler; tasavvuf, fütüvvet erbâbı uğurlamaya geliyorlar. Çok büyük, mühim bir zat. "Dönmek istedikleri zaman." Kâle lehû ba'dühüm. "Onlardan birisi Ebû Hafs el-Haddâd'a dedi ki." "Dönmek istedikleri zaman." Kâle lehû ba'dühüm. "Onlardan birisi Ebû Hafs el-Haddâd'a dedi ki."

Arapça'da ba'duhüm, "bazısı" demek değildir.Arapça'da ba'duhüm, "bazısı" demek değildir. Ma'rife olan zamire muzaf olduğu için "onlardan birisi" demektir.Ma'rife olan zamire muzaf olduğu için "onlardan birisi" demektir. Hangisi olduğunu söylemiyor ama "O uğurlayanlardan bir tanesi;Hangisi olduğunu söylemiyor ama "O uğurlayanlardan bir tanesi; Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerine; bu büyük evliyâullah, çok meşhur,Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerine; bu büyük evliyâullah, çok meşhur, kıymetli, ârif, kâmil zâta şöyle sordu:" Düllenâ ale'l-fütüvve. Mâ hiye? kıymetli, ârif, kâmil zâta şöyle sordu:"

Düllenâ ale'l-fütüvve. Mâ hiye?
"Şu fütüvvet denilen şey için bize bir yol göster, nedir anlat.""Şu fütüvvet denilen şey için bize bir yol göster, nedir anlat." Fe-kâle "O da cevaben şöyle buyurdu:" el-Fütüvvetü tü'hazü isti'mâlen.Fe-kâle "O da cevaben şöyle buyurdu:" el-Fütüvvetü tü'hazü isti'mâlen. Ve mu'âmeleten lâ nutkan. "Fütüvvet lafla alınmaz.Ve mu'âmeleten lâ nutkan. "Fütüvvet lafla alınmaz. Kullanılarak ve karşılıklı beşerî münasebetlerde ortaya çıkar.Kullanılarak ve karşılıklı beşerî münasebetlerde ortaya çıkar. Laf değildir, lafla anlaşılmaz, lafla öğrenilmez, tatbikatta olur." "Ben söylesem de kıymeti yok.Laf değildir, lafla anlaşılmaz, lafla öğrenilmez, tatbikatta olur."

"Ben söylesem de kıymeti yok.
Hâlim söylüyorsa kıymeti var, halden anlaşılır; tatbikattır, uygulamadır." demek istedi. Hâlim söylüyorsa kıymeti var, halden anlaşılır; tatbikattır, uygulamadır." demek istedi.

Fe-te'accebû min-kelâmihî. "Hepsi de bu cevaba hayran kaldılar." Fe-te'accebû min-kelâmihî. "Hepsi de bu cevaba hayran kaldılar."

Te'accebe Arapça'da, 'hayran kalmak' demek. Te'accebe Arapça'da, 'hayran kalmak' demek.

"Şaşırdılar ama hayranlıklarından şaşırdılar." mânasına geliyor. "Şaşırdılar ama hayranlıklarından şaşırdılar." mânasına geliyor.

Geçen hafta anlatmıştık, fütüvvet diye bir şey var.Geçen hafta anlatmıştık, fütüvvet diye bir şey var. Fütüvvetin tasavvufta önemli bir yeri var. Fütüvvet, fetâ kelimesinden geliyor.Fütüvvetin tasavvufta önemli bir yeri var. Fütüvvet, fetâ kelimesinden geliyor. Fetâ, "yiğit" demek, fütüvvet de "yiğitlik" demek. Fetâ "delikanlılık çağındaki insana" derler.Fetâ, "yiğit" demek, fütüvvet de "yiğitlik" demek. Fetâ "delikanlılık çağındaki insana" derler. İşte o çağa da, delikanlılık çağına da fütüvvet derler. Ama tasavvuf da fütüvvet demek. İşte o çağa da, delikanlılık çağına da fütüvvet derler. Ama tasavvuf da fütüvvet demek.

"Bir civan, nev-civan delikanlı gibi hizmete koşturan, meşakkatlere aldırmayan,"Bir civan, nev-civan delikanlı gibi hizmete koşturan, meşakkatlere aldırmayan, hizmetleri yapan, hayırlı işleri götüren, düşmandan korkmayan,hizmetleri yapan, hayırlı işleri götüren, düşmandan korkmayan, halka iyilik yapan insan" mânasına geliyor. Tasavvuftaki mânası derin.halka iyilik yapan insan" mânasına geliyor.

Tasavvuftaki mânası derin.
Herkes tasavvufta bu fütüvvet sıfatına sahip olmayı temenni etmiş.Herkes tasavvufta bu fütüvvet sıfatına sahip olmayı temenni etmiş. Bu, tasavvufun önemli vasıflarından biri. Mutasavvıf yiğit olacak. Bu, tasavvufun önemli vasıflarından biri.

Mutasavvıf yiğit olacak.
"Madem tasavvufu seviyoruz, tasavvufun içinde yaşamaya gayret ediyoruz."Madem tasavvufu seviyoruz, tasavvufun içinde yaşamaya gayret ediyoruz. "Bu yiğitliği Allah bizlere de nasip etsin. Bu sıfata biz de sahip olalım." demiştik."Bu yiğitliği Allah bizlere de nasip etsin. Bu sıfata biz de sahip olalım." demiştik. Ve bazı menkıbeler anlatmıştık: Ve bazı menkıbeler anlatmıştık:

Pala bıyıklı, şalvarlı, silahlı bir adam Denizli'ye geldiği zaman bir Arap seyyahın atını tutmuş.Pala bıyıklı, şalvarlı, silahlı bir adam Denizli'ye geldiği zaman bir Arap seyyahın atını tutmuş. Adamın ödü patlamış; "Eyvah! Gitti bizim mallar, mülkler. Belki canım bile gitti." diye.Adamın ödü patlamış; "Eyvah! Gitti bizim mallar, mülkler. Belki canım bile gitti." diye. Bir şeyler söylüyor, gelen Araplar anlamıyor.Bir şeyler söylüyor, gelen Araplar anlamıyor. Bir adam daha gelmiş; o da bıyıklı, şalvarlı, palalı falan.Bir adam daha gelmiş; o da bıyıklı, şalvarlı, palalı falan. O da öbür taraftan tutmuş, birbirleriyle münakaşaya başlamışlar. Araplar korkudan tir tir titriyorlar. O da öbür taraftan tutmuş, birbirleriyle münakaşaya başlamışlar. Araplar korkudan tir tir titriyorlar.

Altı yedi tane binekleri var, yükleri var. Seyyah bunlar. Denizli'ye gelmişler başka yere gidecekler.Altı yedi tane binekleri var, yükleri var. Seyyah bunlar.

Denizli'ye gelmişler başka yere gidecekler.
"Eyvah! Bizi asacaklar mı, soyacaklar mı, malımızı gasp edecekler mi?" diye korkuyorlar. "Eyvah! Bizi asacaklar mı, soyacaklar mı, malımızı gasp edecekler mi?" diye korkuyorlar.

Meğer ilk tutan diyormuş ki; "Bu yabancı, bu beldeye yeni gelen bir adam; bunu ilk ben buldum. Meğer ilk tutan diyormuş ki;

"Bu yabancı, bu beldeye yeni gelen bir adam; bunu ilk ben buldum.
Bizim tekkeye götürelim, bu akşam bizim tekkede misafir olsun. İkram edelim, doyuralım, yatıralım." Bizim tekkeye götürelim, bu akşam bizim tekkede misafir olsun. İkram edelim, doyuralım, yatıralım."

Sonradan gelen şahıs da o mahallenin fütüvvet erbabındanmış. O da diyormuş ki; Sonradan gelen şahıs da o mahallenin fütüvvet erbabındanmış. O da diyormuş ki;

"Bizim mahalleden misafir alıp senin mahallene götürmek ayıp değil mi?"Bizim mahalleden misafir alıp senin mahallene götürmek ayıp değil mi? Ağırlamak gerekiyorsa bizim ağırlamamız lazım. Ağırlamak gerekiyorsa bizim ağırlamamız lazım. Sen niye kendi mahallenize götürüyorsun. Madem bizim mahallede bizim ağırlamamız lazım." Sen niye kendi mahallenize götürüyorsun. Madem bizim mahallede bizim ağırlamamız lazım."

Meğer hayırda yarışıyorlarmış.Meğer hayırda yarışıyorlarmış. Artık bu fütüvvet erbâbının hâlini, şanını ballandıra ballandıra anlatıyor. Artık bu fütüvvet erbâbının hâlini, şanını ballandıra ballandıra anlatıyor.

Demiştim ki Anadolu'da Selçuklular zamanında fütüvvet teşkilatı daDemiştim ki Anadolu'da Selçuklular zamanında fütüvvet teşkilatı da epey gelişmiş bir maddi teşkilat halinde idi.epey gelişmiş bir maddi teşkilat halinde idi. Ve umumiyetle tasavvufta kendi elinin emeğini yemek,Ve umumiyetle tasavvufta kendi elinin emeğini yemek, helal lokma yemek esas olduğundan bu teşkilat ilerleme kaydetmişti. helal lokma yemek esas olduğundan bu teşkilat ilerleme kaydetmişti. Nitekim Ebû Hafs hazretleri de haddad yani demirci imiş.Nitekim Ebû Hafs hazretleri de haddad yani demirci imiş. Demirciliğe muhtaç olduğundan değil de;Demirciliğe muhtaç olduğundan değil de; "Meşakkatli bir işi ter döke döke yapayım da para kazanayım, helal yiyeyim.""Meşakkatli bir işi ter döke döke yapayım da para kazanayım, helal yiyeyim." Hatta yemek bile değil, kazandığını yine fukaraya dağıtıyorlar.Hatta yemek bile değil, kazandığını yine fukaraya dağıtıyorlar. Düşünceleri böyle, helal kazanıp yemek ve yedirmek. Düşünceleri böyle, helal kazanıp yemek ve yedirmek.

Yunus Emre ne diyor: Dürüş, kazan, ye, yedir. Yunus Emre ne diyor:

Dürüş, kazan, ye, yedir.

Dürüş, "gayret et" demek. Dürüş, kazan, ye, yedir; "gayret et, çalış, kazan, ye, yedir." Dürüş, "gayret et" demek.

Dürüş, kazan, ye, yedir; "gayret et, çalış, kazan, ye, yedir."

Dürüş, kazan, ye, yedir. Bir gönül ele getir. Dürüş, kazan, ye, yedir.

Bir gönül ele getir.

Bir gönül kazan! Kendin ye, ziyafet çek, başkalarına yedir.Bir gönül kazan! Kendin ye, ziyafet çek, başkalarına yedir. İyilik yap; bir gönlü, birisinin bir duasını al, bir gönül kazan! Dürüş, kazan, ye, yedir. İyilik yap; bir gönlü, birisinin bir duasını al, bir gönül kazan!

Dürüş, kazan, ye, yedir.

Bir gönül ele getir. Onların prensibi bu.Bir gönül ele getir.

Onların prensibi bu.
Yunus'un yaşadığı çağın, Mevlânâ hazretlerinin çağının insanlarında önemli olan bu.Yunus'un yaşadığı çağın, Mevlânâ hazretlerinin çağının insanlarında önemli olan bu. Tasavvuf; hayatlarına, iliklerine işlemiş.Tasavvuf; hayatlarına, iliklerine işlemiş. Kazanıyorlar, tekkeye getiriyorlar, fukaraya ikram ediyorlar; misafir arıyorlar.Kazanıyorlar, tekkeye getiriyorlar, fukaraya ikram ediyorlar; misafir arıyorlar. Bizim şeyhlerimizden, büyüklerimizden duyduğumuz da bu. Bizim şeyhlerimizden, büyüklerimizden duyduğumuz da bu.

Mesela Hocamız'ın (Mehmed Zahid Kotku) hocası Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi alim bir aileye mensup.Mesela Hocamız'ın (Mehmed Zahid Kotku) hocası Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi alim bir aileye mensup. Kardeşi Tekirdağ müftüsü, kendisi büyük şeyh. Şeyhimizin şeyhi. Evinde misafir odasında iki kapı varmış: Kardeşi Tekirdağ müftüsü, kendisi büyük şeyh. Şeyhimizin şeyhi. Evinde misafir odasında iki kapı varmış:

"Hemen, doğrudan doğruya içeri girsinler." diye birisi dışarıdan."Hemen, doğrudan doğruya içeri girsinler." diye birisi dışarıdan. Bir kapı da misafir odasından dışarıya açılıyor. Sofrasında misafir yoksa yemek yemezmiş.Bir kapı da misafir odasından dışarıya açılıyor. Sofrasında misafir yoksa yemek yemezmiş. Evine misafir gelmemişse, sofrasında yemek yoksa yemezmiş.Evine misafir gelmemişse, sofrasında yemek yoksa yemezmiş. Kalkar gider han odalarını, bekâr odalarını dolaşırmış.Kalkar gider han odalarını, bekâr odalarını dolaşırmış. Bekâr olup da yalnız bir yerlerde, odalarda kalan insanlara;Bekâr olup da yalnız bir yerlerde, odalarda kalan insanlara; "Hadi bizim eve gelin bakalım, yemek yiyelim." diye, misafir bulur eve getirir, öyle yermiş. "Hadi bizim eve gelin bakalım, yemek yiyelim." diye, misafir bulur eve getirir, öyle yermiş.

Şiarları; "Başkasının sırtından geçinmek, beleşçilik değil;Şiarları; "Başkasının sırtından geçinmek, beleşçilik değil; kazanıp başkasına faydalı olmak, gönül kazanmak, sevap kazanmak." kazanıp başkasına faydalı olmak, gönül kazanmak, sevap kazanmak."

Bu teşkilat Anadolu'da yaşamış. Aynı zamanda çalışıyorlar, haksızlığın karşısındalar.Bu teşkilat Anadolu'da yaşamış. Aynı zamanda çalışıyorlar, haksızlığın karşısındalar. Âdeta belediye zabıtası gibi hizmet görmüşler.Âdeta belediye zabıtası gibi hizmet görmüşler. Haksızlığı, hırsızlığı, arsızlığı, yüzsüzlüğü engellemişler. Haksızlığı, hırsızlığı, arsızlığı, yüzsüzlüğü engellemişler. Hatta asker gibi beldenin savunmasında da görev almışlar. Hatta asker gibi beldenin savunmasında da görev almışlar. Polis, asker veya belediye zabıtası gibi, esnaf teşkilatı gibi, ama bunların hiçbirisi değil;Polis, asker veya belediye zabıtası gibi, esnaf teşkilatı gibi, ama bunların hiçbirisi değil; mutasavvıf bunlar, derviş. mutasavvıf bunlar, derviş.

Derviş ama "Allah'ın rızası insanlara hizmetten geçiyor,Derviş ama "Allah'ın rızası insanlara hizmetten geçiyor, insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır." diye bu işleri yapıyorlar.insanların en hayırlısı insanlara en faydalı olandır." diye bu işleri yapıyorlar. Yoksa esas itibariyle gayeleri bu olduğundan değil.Yoksa esas itibariyle gayeleri bu olduğundan değil. Onun için tasavvufta fütüvvet sıfatına sahip, yiğit bir insan olmaya çok önem vermişler ve istiyorlar. Onun için tasavvufta fütüvvet sıfatına sahip, yiğit bir insan olmaya çok önem vermişler ve istiyorlar.

"Nasıl yiğit olabiliriz, nasıl tam olarak fütüvvet erbabı olabiliriz?" diye bu zâta sormuşlar: "Nasıl yiğit olabiliriz, nasıl tam olarak fütüvvet erbabı olabiliriz?" diye bu zâta sormuşlar:

"Nedir şu fütüvvet, bize bir söyle, anlat." Demiş ki; "Tasavvuf lafla olmaz."Nedir şu fütüvvet, bize bir söyle, anlat."

Demiş ki;

"Tasavvuf lafla olmaz.
Uygulamadan, muameleden anlaşılır." Lafla ne anlatılabilir, ne anlaşılabilir? Uygulama lazım. Uygulamadan, muameleden anlaşılır."

Lafla ne anlatılabilir, ne anlaşılabilir? Uygulama lazım.

"Bir adam gık demez, hiç kimseye söz söylemez."Bir adam gık demez, hiç kimseye söz söylemez. Aferin beklemez, sessiz sedasız durur; çalışır, çabalar, yedirir, iyilik yapar.Aferin beklemez, sessiz sedasız durur; çalışır, çabalar, yedirir, iyilik yapar. İyilik yaptığından teşekkür bile beklemez, hatta iyilik yaptığına kendisini bile göstermez; İyilik yaptığından teşekkür bile beklemez, hatta iyilik yaptığına kendisini bile göstermez; yiğit işte böyle olur." Hocaefendinin birisi Halep'e gelmiş, talebesini sormuş: yiğit işte böyle olur."

Hocaefendinin birisi Halep'e gelmiş, talebesini sormuş:

"Efendim, o hapiste. Birisine borcu vardı, ödeyemedi." "Efendim, o hapiste. Birisine borcu vardı, ödeyemedi."

"Öyle mi? Ne kadar borcu vardı?" "Öyle mi? Ne kadar borcu vardı?"

10 bin altın, 20 bin altın, 30 bin altın neyse… "Tamam, çıkarın onu. Parasını ben vereceğim."10 bin altın, 20 bin altın, 30 bin altın neyse… "Tamam, çıkarın onu. Parasını ben vereceğim." Borcu ödemiş, şehirden kalkmış gitmiş.Borcu ödemiş, şehirden kalkmış gitmiş. Hapisten çıkan şahıs kendisini kimin çıkardığını dahi bilmesin diye, Hapisten çıkan şahıs kendisini kimin çıkardığını dahi bilmesin diye, kendisine bu iyiliği kimin yaptığını bilmesin diye, şehirde durmamış kaçmış.kendisine bu iyiliği kimin yaptığını bilmesin diye, şehirde durmamış kaçmış. Parayı ödemiş, onu çıkarmış, kalkmış gitmiş. "Paran ödendi, hadi bakalım çık." "Kim ödedi?" Parayı ödemiş, onu çıkarmış, kalkmış gitmiş.

"Paran ödendi, hadi bakalım çık."

"Kim ödedi?"

"Belli değil; adamın birisi ödedi, gitti." İşte fütüvvet bu! Teşekkür beklemiyor. "Belli değil; adamın birisi ödedi, gitti."

İşte fütüvvet bu! Teşekkür beklemiyor.

Bu işi neden yapıyor? Allah'ın rızasını kazanmak için yapıyor.Bu işi neden yapıyor?

Allah'ın rızasını kazanmak için yapıyor.
Bak gör bakalım; İslâm, dindarlık, miskinlik miymiş?Bak gör bakalım; İslâm, dindarlık, miskinlik miymiş? Başkasının sırtından geçinmek, başkasını istismar etmek miymiş? Asıl dindarlık neymiş? Gel gör! Başkasının sırtından geçinmek, başkasını istismar etmek miymiş? Asıl dindarlık neymiş? Gel gör!

İşte bu! Bunların hayatları, ömürleri böyle geçiyor. İşte bu! Bunların hayatları, ömürleri böyle geçiyor.

Büyük adam; padişahlığı, sarayı, hazineyi bırakıyor, derviş oluyor.Büyük adam; padişahlığı, sarayı, hazineyi bırakıyor, derviş oluyor. Sabahtan akşama çalışıyor, kazandığı ile yiyecek alıyor,Sabahtan akşama çalışıyor, kazandığı ile yiyecek alıyor, fukaraya getiriyor, veriyor; kendisi oruç tutuyor. Veya onlarla beraber oturup yiyor.fukaraya getiriyor, veriyor; kendisi oruç tutuyor. Veya onlarla beraber oturup yiyor. Bir zamanlar padişahtı, sarayda oturuyordu. Bunu neden yapıyor? Allah'ın rızasını kazanmak için.Bir zamanlar padişahtı, sarayda oturuyordu.

Bunu neden yapıyor?

Allah'ın rızasını kazanmak için.
Dinin özü. "Tasavvuf, dinin özü." derken bunlara dayanarak söylüyoruz.Dinin özü. "Tasavvuf, dinin özü." derken bunlara dayanarak söylüyoruz. Dindarlık insana bir şeyler öğretiyor. Kur'ân-ı Kerîm insana nasihat ediyor, Dindarlık insana bir şeyler öğretiyor. Kur'ân-ı Kerîm insana nasihat ediyor, Peygamber Efendimiz'in hadisleri insanlara yol gösteriyor.Peygamber Efendimiz'in hadisleri insanlara yol gösteriyor. Tamam, onu anlayıp da o yolda yürümek; işte tasavvuf bu. Laf değil! Tamam, onu anlayıp da o yolda yürümek; işte tasavvuf bu. Laf değil!

Onun için sormuşlar: "Fütüvvet nedir?" Onun için sormuşlar: "Fütüvvet nedir?"

"Fütüvvet, kullanıldığı zaman, muamelede belli olur; lafla anlaşılmaz." demiş. "Fütüvvet, kullanıldığı zaman, muamelede belli olur; lafla anlaşılmaz." demiş.

Bu cevabı da çok beğenmişler. Bu şahısların hâli böyle.Bu cevabı da çok beğenmişler. Bu şahısların hâli böyle. O devrin sosyal fotoğrafı çekilse de romanlaştırılsa, anlatılsa herkes hayran olur. O devrin sosyal fotoğrafı çekilse de romanlaştırılsa, anlatılsa herkes hayran olur.

Kâle ve süile Ebû Hafsın hel li'l-fetâ min-'alâmeti. "Yine Ebû Hafs el-Haddâd'a sormuşlar ki."Kâle ve süile Ebû Hafsın hel li'l-fetâ min-'alâmeti. "Yine Ebû Hafs el-Haddâd'a sormuşlar ki." "Fetanın, fütüvvet erbabının bir alâmeti var mı?" Kâle ne'am. Arapça'da ne'am "evet" demek. "Fetanın, fütüvvet erbabının bir alâmeti var mı?"

Kâle ne'am. Arapça'da ne'am "evet" demek.

Kâle ne'am "Evet bir alameti var." Kâle ne'am "Evet bir alameti var."

Men yere'l-fityâne ve lâ yestahyî minhüm fî şemâilihî ve ef'âlihî fe hüve feten. Men yere'l-fityâne ve lâ yestahyî minhüm fî şemâilihî ve ef'âlihî fe hüve feten.

Fetânın, fütüvvet erbabının bir alameti var. Nedir o alamet? Fetânın, fütüvvet erbabının bir alameti var.

Nedir o alamet?

"Kim o fütüvvet erbabını gördüğü zaman, kendisinin hâlinden, tavrından,"Kim o fütüvvet erbabını gördüğü zaman, kendisinin hâlinden, tavrından, onlardan utanmıyorsa ve hareketinde, sıfatlarında, onların karşısında kendisinin eksikliğini hissetmiyor,onlardan utanmıyorsa ve hareketinde, sıfatlarında, onların karşısında kendisinin eksikliğini hissetmiyor, mahcup olmuyorsa işte fütüvvet erbabı o. Alâmeti o. mahcup olmuyorsa işte fütüvvet erbabı o. Alâmeti o. Utanıyorsa; 'Bak şunlar hakiki müslüman, hakiki mutasavvıf, hakiki fütüvvet erbabı.Utanıyorsa; 'Bak şunlar hakiki müslüman, hakiki mutasavvıf, hakiki fütüvvet erbabı. Onlar öyle yapıyor ama bizde hiçbir şey yok; yapamıyoruz.' diyor,Onlar öyle yapıyor ama bizde hiçbir şey yok; yapamıyoruz.' diyor, mahcup oluyorsa demek ki kendisi feta değil, tam yiğit değil." Böyle tarif etmiş. mahcup oluyorsa demek ki kendisi feta değil, tam yiğit değil."

Böyle tarif etmiş.

Bu fütüvvet teşkilatıBu fütüvvet teşkilatı Osmanlılara doğru gelince, meslek teşkilatlarına dönüştü. Çünkü bunlar hep çalışıyorlardı.Osmanlılara doğru gelince, meslek teşkilatlarına dönüştü. Çünkü bunlar hep çalışıyorlardı. Her mesleğin çarşıda pazarda şeyhi vardı. Mesleğin pîri vardı. Sabahleyin piyasayı dualarla o açardı.Her mesleğin çarşıda pazarda şeyhi vardı. Mesleğin pîri vardı. Sabahleyin piyasayı dualarla o açardı. Ondan sonra esnaf ve sanatkârlar faaliyete geçerdi. Ondan sonra esnaf ve sanatkârlar faaliyete geçerdi. Ve sanatkârların çırak alınması, çıraklıktan kalfalığa geçmesi,Ve sanatkârların çırak alınması, çıraklıktan kalfalığa geçmesi, kalfalıktan ustalığa çıkması merasimle, usulle olurdu.kalfalıktan ustalığa çıkması merasimle, usulle olurdu. Kimse kimsenin çırağını alamazdı, ayartamazdı. Kimse kimsenin çırağını alamazdı, ayartamazdı.

"Ustasına hayrı olmayanın kimseye hayrı olmaz." diye meslekten kovulurdu."Ustasına hayrı olmayanın kimseye hayrı olmaz." diye meslekten kovulurdu. Kimse öteki ustanın çırağını ayartamazdı, kalfasını alamazdı. Böyle bir töre vardı. Her şey dualı, bereketli idi.Kimse öteki ustanın çırağını ayartamazdı, kalfasını alamazdı. Böyle bir töre vardı. Her şey dualı, bereketli idi. Adam mesleğini güzel yapmıyorsa meslek erbabı tarafındanAdam mesleğini güzel yapmıyorsa meslek erbabı tarafından meslekten bir atıldı mı bir daha dikiş tutamazdı. Terk-i diyar etmesi lazımdı. meslekten bir atıldı mı bir daha dikiş tutamazdı. Terk-i diyar etmesi lazımdı.

Osmanlılar zamanında onlara "yiğitbaşı" denilirdi. Feta "yiğit" demek ya, "yiğitbaşı" deniliyor.Osmanlılar zamanında onlara "yiğitbaşı" denilirdi. Feta "yiğit" demek ya, "yiğitbaşı" deniliyor. Ne demek?Ne demek? "O beldenin esnaf ve sanatkârlarının başkanı" mânasına geliyor. İnce bir teşkilat."O beldenin esnaf ve sanatkârlarının başkanı" mânasına geliyor. İnce bir teşkilat. Fiilen de meslek teşkilatına dönüşmüş. Bu bir bakıma şimdiki meslek teşekküllerinin tarihçesi.Fiilen de meslek teşkilatına dönüşmüş. Bu bir bakıma şimdiki meslek teşekküllerinin tarihçesi. Şimdiki meslek teşekkülleri de; federasyonlar, konfederasyonlar, dernekler vesaireŞimdiki meslek teşekkülleri de; federasyonlar, konfederasyonlar, dernekler vesaire bunları bilseler de işin mânevî temellerinden haberleri olsa. bunları bilseler de işin mânevî temellerinden haberleri olsa.

Semi'tü Ebi yekûlü. Semi'tü Ebe'l-Abbâse'd-Deyneveriyye yekûlü.Semi'tü Ebi yekûlü. Semi'tü Ebe'l-Abbâse'd-Deyneveriyye yekûlü. Kâle Ebû Hafsın men dehale kalbî hakkun ve lâ bâtılun münzü 'araftu'l-lâhe.Kâle Ebû Hafsın men dehale kalbî hakkun ve lâ bâtılun münzü 'araftu'l-lâhe. -Kitabı yazan meşhur Ebû Abdurrahman es-Sülemî hazretleri şöyle diyor:- "Ben babamdan duydum, -Kitabı yazan meşhur Ebû Abdurrahman es-Sülemî hazretleri şöyle diyor:- "Ben babamdan duydum, o da Ebû Abbas ed-Dineverî'den duymuş.o da Ebû Abbas ed-Dineverî'den duymuş. O da Ebû Hafs el-Haddâd'dan duymuş ki hayatı anlatılan velî zât şöyle demiş:" O da Ebû Hafs el-Haddâd'dan duymuş ki hayatı anlatılan velî zât şöyle demiş:"

Mâ dehale kalbî hakkun ve lâ bâtılun.Mâ dehale kalbî hakkun ve lâ bâtılun. "Benim kalbime, gönlüme -Arapça'da kalp, gönül demek- ne hak ne bâtıl hiçbir şey girmedi."Benim kalbime, gönlüme -Arapça'da kalp, gönül demek- ne hak ne bâtıl hiçbir şey girmedi. Gönlümde hak veya bâtıl hiçbir şey mekan tutmadı, hiçbir şey gönlüme, kalbime yerleşmedi, giremedi." Gönlümde hak veya bâtıl hiçbir şey mekan tutmadı, hiçbir şey gönlüme, kalbime yerleşmedi, giremedi." Münzü 'araftu'l-lahe. "Allah'ı bildiğim zamandan beri." Münzü 'araftu'l-lahe. "Allah'ı bildiğim zamandan beri."

Ne demek istiyor? Ne demek istiyor?

"Allah'ı bildiğim zamandan beri kalbime Allah'tan başka bir şeyi sokmadım."Allah'ı bildiğim zamandan beri kalbime Allah'tan başka bir şeyi sokmadım. Gönlüm tamamen Allah celle celâlühû ile dolu." demek istiyor. Hak ve bâtıl hiçbir şey. Bâtıl nedir? Gönlüm tamamen Allah celle celâlühû ile dolu." demek istiyor.

Hak ve bâtıl hiçbir şey.

Bâtıl nedir?

Mesela dünya sevgisidir, makam hırsıdır, çoluk çocuk meylidir;Mesela dünya sevgisidir, makam hırsıdır, çoluk çocuk meylidir; kadına, paraya, zevke, keyfe, istirahate meyildir. Bunlar bâtıl. Hak olan şey nedir? kadına, paraya, zevke, keyfe, istirahate meyildir. Bunlar bâtıl.

Hak olan şey nedir?

Mesela ilim öğrenmek, hizmet etmek. Mesela ilim öğrenmek, hizmet etmek. Bunlar dini bakımdan yanlış olmayan, hak olan şeyler ama Allah'ı tanıdıktan sonra gönlüne Bunlar dini bakımdan yanlış olmayan, hak olan şeyler ama Allah'ı tanıdıktan sonra gönlüne O'ndan başka hiçbir şey; hak da batıl da girmemiş. Gönlünü tamamen Allah'a tahsis etmiş. O'ndan başka hiçbir şey; hak da batıl da girmemiş. Gönlünü tamamen Allah'a tahsis etmiş.

Nasıl bir hal ise bu anlayın.Nasıl bir hal ise bu anlayın. Allah'tan başka bir şey düşünmez, Allah'tan başka bir şey sevmez bir insan olmuş.Allah'tan başka bir şey düşünmez, Allah'tan başka bir şey sevmez bir insan olmuş. Kalbi tamamen Allahu Teâlâ hazretlerinin mârifeti ile muhabbeti ile dolmuş.Kalbi tamamen Allahu Teâlâ hazretlerinin mârifeti ile muhabbeti ile dolmuş. Tabi bu zât böyle dedi ise doğru demiştir. Laf olsun diye söylemez. Bu zor bir şeydir.Tabi bu zât böyle dedi ise doğru demiştir. Laf olsun diye söylemez. Bu zor bir şeydir. Hepimiz müslümanız ama hepimizin gönlünde bin bir tane arzu vardır. Hepimiz müslümanız ama hepimizin gönlünde bin bir tane arzu vardır. Bu arzular meşrudur, günah değildir, normaldir. Bu arzular meşrudur, günah değildir, normaldir.

"Bir evim olsa, bir arabam olsa, yazlığım, kışlığım olsa, şu çocuğumu bir evlendirebilsem." "Bir evim olsa, bir arabam olsa, yazlığım, kışlığım olsa, şu çocuğumu bir evlendirebilsem."

Şairin birisi diyor ki; Bir tanecik gönlüm var, içinde bin bir tane arzu. Şairin birisi diyor ki;

Bir tanecik gönlüm var, içinde bin bir tane arzu.

Nar için "Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane." diye bilmece söylerler ya... Nar için "Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane." diye bilmece söylerler ya...

İnsanın gönlünde birçok arzusu oluyor. Herkes gönlünü yoklasın. İnsanın gönlünde birçok arzusu oluyor. Herkes gönlünü yoklasın. "Ne istiyorsun, ne arzu edersin?" diye sorulsa bizim de içimizde ne arzularımız vardır."Ne istiyorsun, ne arzu edersin?" diye sorulsa bizim de içimizde ne arzularımız vardır. İnsan birçok şey söyleyebilir. "Can eriği, kiraz, çilek, baklava, kaymak ister. İnsan birçok şey söyleyebilir. "Can eriği, kiraz, çilek, baklava, kaymak ister. Karnım aç, çok yorgunum, vaaz çabuk bitse de eve gitsem biraz uyusam." vesaire, bir şeyler der.Karnım aç, çok yorgunum, vaaz çabuk bitse de eve gitsem biraz uyusam." vesaire, bir şeyler der. Herkesin çeşit çeşit arzuları olur. Ama o ne diyor? "Hak veya bâtıl gönlüme hiçbir şey sokmadım." Herkesin çeşit çeşit arzuları olur.

Ama o ne diyor?

"Hak veya bâtıl gönlüme hiçbir şey sokmadım."

Devamlı Allah ile meşgul olabilmek,Devamlı Allah ile meşgul olabilmek, Allah'ın mârifeti ile muhabbeti ile kalbinin dolu olması muazzam bir şey. Allah'ın mârifeti ile muhabbeti ile kalbinin dolu olması muazzam bir şey. Bunu bilmeyen anlamaz. Bu sözü de herkes söyleyemez.Bunu bilmeyen anlamaz. Bu sözü de herkes söyleyemez. Bu çok muazzam bir söz. Ve herkes de bunu yapamaz.Bu çok muazzam bir söz. Ve herkes de bunu yapamaz. Müslüman da olsa babayiğit olmak lazım.Müslüman da olsa babayiğit olmak lazım. Bayağı bir babayiğit olmak lazım. Fetâ "yiğit" demek ya, yiğit olmak da yetmez. Babayiğit olmak lazım.Bayağı bir babayiğit olmak lazım. Fetâ "yiğit" demek ya, yiğit olmak da yetmez. Babayiğit olmak lazım. Böyle kocaman, bayağıyiğit olmak lazım ki gönlüne hiçbir şey girmesin.Böyle kocaman, bayağıyiğit olmak lazım ki gönlüne hiçbir şey girmesin. Ne evlat sevgisi, ne mal mülk sevgisi, ne şu ne bu, hak veya bâtıl hiçbir şey girmesin. Sırf Allah.Ne evlat sevgisi, ne mal mülk sevgisi, ne şu ne bu, hak veya bâtıl hiçbir şey girmesin. Sırf Allah. Sadece Allah sevgisi, sadece Allah bilgisi, sadece Allah şuuru… Sadece Allah sevgisi, sadece Allah bilgisi, sadece Allah şuuru…

Tabi herkes Allah diyor da, Allah sevgisi gönlünde ne kadar, Allah bilgisi kalbinde ne kadar?Tabi herkes Allah diyor da, Allah sevgisi gönlünde ne kadar, Allah bilgisi kalbinde ne kadar? Allah'ı ne kadar biliyor? Al eline kâğıdı, al eline kalemi. Hadi sana müddet verdim.Allah'ı ne kadar biliyor?

Al eline kâğıdı, al eline kalemi. Hadi sana müddet verdim.
Sabaha kadar başında oturacağım. Yaz bakalım. Al sana ışık, al sana masa!Sabaha kadar başında oturacağım. Yaz bakalım. Al sana ışık, al sana masa! Yaz bakalım, Allah hakkında ne biliyorsun? Görelim bakalım mârifetini.Yaz bakalım, Allah hakkında ne biliyorsun? Görelim bakalım mârifetini. Söyle bakalım sende mârifetullah, Allah bilgisi ne kadar? Ne biliyorsun? Söyle bakalım sende mârifetullah, Allah bilgisi ne kadar? Ne biliyorsun? Ne kadar biliyorsun Allah'ı, nasıl biliyorsun? Yaz bakalım da bir görelim. Ne kadar biliyorsun Allah'ı, nasıl biliyorsun? Yaz bakalım da bir görelim.

Akaidi iyi bilen insanlara, müftülere, âlimlere bir soralım. Akaidi iyi bilen insanlara, müftülere, âlimlere bir soralım. Yaz bakalım, şu kafandaki şeyler bir dökülsün; hak mı, bâtıl mı? Kaç kişi kazanır bu imtihanı?Yaz bakalım, şu kafandaki şeyler bir dökülsün; hak mı, bâtıl mı? Kaç kişi kazanır bu imtihanı? Allah hakkında ne biliyor millet? Allah'ı ne kadar seviyor? Allah hakkında ne biliyor millet? Allah'ı ne kadar seviyor?

Peygamber Efendimiz; "Allah yanında kıymetin ne kadardır merak ediyorsanPeygamber Efendimiz;

"Allah yanında kıymetin ne kadardır merak ediyorsan
gönlünde Allah sevgisi ne kadardır ona bak!" diyor. Kalbinde Allah sevgisi ne kadar?gönlünde Allah sevgisi ne kadardır ona bak!" diyor.

Kalbinde Allah sevgisi ne kadar?
Allah için ne kadar fedakârlık yapabiliyorsun? Malından, canından, rahatından ne kadar verebiliyorsun? Allah için ne kadar fedakârlık yapabiliyorsun? Malından, canından, rahatından ne kadar verebiliyorsun?

Semi'tü Muhammede'bne Ahmed'ebne Hamdân yekûlü semi'tü Ebî yekûlü semi'tü Ebâ Hafs.Semi'tü Muhammede'bne Ahmed'ebne Hamdân yekûlü semi'tü Ebî yekûlü semi'tü Ebâ Hafs. "Muhammed b. Ahmed b. Hamdân demiş ki; 'Ben babamdan işittim,"Muhammed b. Ahmed b. Hamdân demiş ki; 'Ben babamdan işittim, o da Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerinden işitmiş ki şöyle demiş:'" o da Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerinden işitmiş ki şöyle demiş:'"

Terektü'l-amele, fe-reca'tü ileyhi, sümme terekeniye'l-amelü, felem erci' ileyhi. Terektü'l-amele, fe-reca'tü ileyhi, sümme terekeniye'l-amelü, felem erci' ileyhi.

Terektü'l-'amele. "Ben işi terk ettim." Amel; "iş, çalışmak" demek. Fereca'tü ileyhi. "Sonra döndüm." Terektü'l-'amele. "Ben işi terk ettim."

Amel; "iş, çalışmak" demek.

Fereca'tü ileyhi. "Sonra döndüm."

İşi bıraktım ama yine döndüm, işe başladım. Sümme terekeniye'l-amelü. "Sonra iş beni bıraktı." İşi bıraktım ama yine döndüm, işe başladım.

Sümme terekeniye'l-amelü. "Sonra iş beni bıraktı."

Evvelce ben işi bırakmıştım, sonra iş beni bıraktı. Fe-lem erci' ileyh.i "Bir daha ona dönmedim." Evvelce ben işi bırakmıştım, sonra iş beni bıraktı.

Fe-lem erci' ileyh.i "Bir daha ona dönmedim."

Demek ki çalışmayı da bırakmış, artık bütün ömrünü sırf Allah yoluna sarf etmiş; öyle anlaşılıyor. Demek ki çalışmayı da bırakmış, artık bütün ömrünü sırf Allah yoluna sarf etmiş; öyle anlaşılıyor. Tabi söz arasında söyledik; kimseye muhtaç olmamak için, para kazanmak ve hayır yapmak için çalışmak lazım.Tabi söz arasında söyledik; kimseye muhtaç olmamak için, para kazanmak ve hayır yapmak için çalışmak lazım. Bu da bir makam; çalışarak, helal para kazanıp işini götürmek. Bu da bir makam; çalışarak, helal para kazanıp işini götürmek. Bir böyle yapmış, bir terk etmiş; sonra nasılsa iş bunu terk etmiş. İş nasıl terk eder? Bir böyle yapmış, bir terk etmiş; sonra nasılsa iş bunu terk etmiş.

İş nasıl terk eder?

Mecburi bir kader, bir sebep olmuş; iş bunu terk etmiş.Mecburi bir kader, bir sebep olmuş; iş bunu terk etmiş. Bir daha tenezzül edip de işin peşinden koşmamış Bir daha tenezzül edip de işin peşinden koşmamış

Peki ne olur? Peki ne olur?

İnsan işin peşinden koşmazsa Allah'ın hizmetine girerse ne olur? Aç mı kalır, açık mı kalır? İnsan işin peşinden koşmazsa Allah'ın hizmetine girerse ne olur? Aç mı kalır, açık mı kalır?

Hayır! Ne olur hocam? Hayır!

Ne olur hocam?

Mihraplarda yazar ki; Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye'l-mihrâbe vecede indehâ rızkâ. Mihraplarda yazar ki;

Küllemâ dehale aleyhâ Zekeriyye'l-mihrâbe vecede indehâ rızkâ.

Annesi Meryem validemizi Allahu Teâlâ hazretlerine nezretmiş.Annesi Meryem validemizi Allahu Teâlâ hazretlerine nezretmiş. Meryem validemiz, bizim cennetlik anamız, Hz. İsa'nın annesi. Meryem validemiz, bizim cennetlik anamız, Hz. İsa'nın annesi.

O mübarek Hz. Meryem validemiz doğmadan evvel annesi demiş ki; O mübarek Hz. Meryem validemiz doğmadan evvel annesi demiş ki;

"Şu çocuğum doğarsa, dünyaya gelirse ben bunu din yoluna vakfedeceğim." "Şu çocuğum doğarsa, dünyaya gelirse ben bunu din yoluna vakfedeceğim."

Doğmuş; kız, Meryem. "Eyvah, kız doğdu!" Doğmuş; kız, Meryem.

"Eyvah, kız doğdu!"

O zamana kadar da erkek çocuklar din emrine, ibadethane emrine veriliyor ama kız çocuğunun verilmesi yok. O zamana kadar da erkek çocuklar din emrine, ibadethane emrine veriliyor ama kız çocuğunun verilmesi yok.

Rabbî innî nezertü leke mâ fî batnî muharraran fe-takabbel minnî. diye niyet etmişti, nezretmişti. Rabbî innî nezertü leke mâ fî batnî muharraran fe-takabbel minnî.

diye niyet etmişti, nezretmişti.

Fe-lemmâ veda'ühât kâlet Rabbi inni veda'tühâ ünsâ.Fe-lemmâ veda'ühât kâlet Rabbi inni veda'tühâ ünsâ. "Yâ Rabbi! Ben bunu erkek olacak sanıyordum, nezretmiştim ama kız oldu." "Yâ Rabbi! Ben bunu erkek olacak sanıyordum, nezretmiştim ama kız oldu."

Elbette Allah ne olacağını biliyor; ilm-i ezelîsinde ne olacağı malum. Elbette Allah ne olacağını biliyor; ilm-i ezelîsinde ne olacağı malum. Söz değişmez, madem nezrettin, tamam.Söz değişmez, madem nezrettin, tamam. O da ibadethanenin hizmetine verildi. Meryem validemiz mübarek bir kadın. O da ibadethanenin hizmetine verildi. Meryem validemiz mübarek bir kadın. Küçüklüğünden, doğmadan evvel vakfedilmiş, nezredilmiş.Küçüklüğünden, doğmadan evvel vakfedilmiş, nezredilmiş. Doğduktan sonra da ibadethanenin emrine verilmiş.Doğduktan sonra da ibadethanenin emrine verilmiş. Meryem validemiz, ömrü Allah yolunda geçen müstesna, mübarek bir insan.Meryem validemiz, ömrü Allah yolunda geçen müstesna, mübarek bir insan. Müslümanlar olarak çocuklarımıza bu ismi koyabiliyoruz. Müslümanlar olarak çocuklarımıza bu ismi koyabiliyoruz.

İbadethanenin, "mihrap" denilen, kapısı kilitli özel bir yerinde ibadet edermiş.İbadethanenin, "mihrap" denilen, kapısı kilitli özel bir yerinde ibadet edermiş. Yanına kimse giremezmiş ancak teyzesinin kocası olan Zekeriya aleyhisselamYanına kimse giremezmiş ancak teyzesinin kocası olan Zekeriya aleyhisselam -o da peygamber- gelir gidermiş. -o da peygamber- gelir gidermiş.

Küllemâ, "o zamanki, her ne vakit ki" demek. Küllemâ, "o zamanki, her ne vakit ki" demek.

Küllemâ dehale aleyhâ Zekerriyyâ. "Her ne vakit ki Meryem validemizin yanına girerdi." Küllemâ dehale aleyhâ Zekerriyyâ. "Her ne vakit ki Meryem validemizin yanına girerdi."

Zekeriya aleyhisselam o ibadethaneye, Meryem validemizin kapısını,Zekeriya aleyhisselam o ibadethaneye, Meryem validemizin kapısını, kilitleri açıp girerse girebiliyor, başkası giremiyor. Anahtar kendisinde. kilitleri açıp girerse girebiliyor, başkası giremiyor. Anahtar kendisinde.

Ve keffelehâ Zekeriyyâ. Kendisi tekeffül etmiş. Âyet-i kerîme ile sabit. Ve keffelehâ Zekeriyyâ.

Kendisi tekeffül etmiş. Âyet-i kerîme ile sabit.
Kendisi bakımını üzerine almış, koruyor, yanına kimse girmiyor. Vecede indehâ rızkâ. Kendisi bakımını üzerine almış, koruyor, yanına kimse girmiyor.

Vecede indehâ rızkâ.

O tarafını yazmıyorlar. Nokta, nokta… Böyle yazıyor. Ondan sonra; nokta nokta.O tarafını yazmıyorlar. Nokta, nokta… Böyle yazıyor. Ondan sonra; nokta nokta. Gerisini hafızlar bilir; o kadar yazarlar. Vecede indehâ rızkâ. "Orada rızık bulurdu." Gerisini hafızlar bilir; o kadar yazarlar.

Vecede indehâ rızkâ. "Orada rızık bulurdu."

Nasıl rızık bulurdu? Zekeriya aleyhisselam meyveler, yiyecekler;Nasıl rızık bulurdu?

Zekeriya aleyhisselam meyveler, yiyecekler;
o mevsimde, o diyarlarda olmayan şeyler bulurdu. İçeriye girerdi; güya yemek götürecek.o mevsimde, o diyarlarda olmayan şeyler bulurdu. İçeriye girerdi; güya yemek götürecek. Bakardı, her şey var. Şaşırırdı. Kendisi de peygamber ama şaşırır ve sorardı. Bakardı, her şey var. Şaşırırdı. Kendisi de peygamber ama şaşırır ve sorardı.

Kâle yâ Meryemü ennâ leki hâzâ. "Ey Meryem! Bunlar sana nereden geliyor?" Kâle yâ Meryemü ennâ leki hâzâ. "Ey Meryem! Bunlar sana nereden geliyor?"

Kapı pencere yok; başka yol, başka yer veya yanına gelen yok.Kapı pencere yok; başka yol, başka yer veya yanına gelen yok. Gelen olsa bile bu meyveler bu diyarın, bu mevsimin meyvesi değil, bunlar sana nereden geliyor? Gelen olsa bile bu meyveler bu diyarın, bu mevsimin meyvesi değil, bunlar sana nereden geliyor?

Kâlet hüve min indi'l-lâh. "Allah'tan, Allah tarafından geliyor."Kâlet hüve min indi'l-lâh. "Allah'tan, Allah tarafından geliyor." İnne'l-lâhe yerzüku men yeşâü bi-ğayri hisâb.İnne'l-lâhe yerzüku men yeşâü bi-ğayri hisâb. "Allahu Teâlâ hazretleri dilediği kulunu böyle hesaba sığmaz şekilde rızıklandırır." "Allahu Teâlâ hazretleri dilediği kulunu böyle hesaba sığmaz şekilde rızıklandırır."

Akıl almaz, anlaşılmaz şekilde; mucize, keramet ve ikram olarak Allah peygamberlerini,Akıl almaz, anlaşılmaz şekilde; mucize, keramet ve ikram olarak Allah peygamberlerini, evliyâullahını, salihâtını böyle rızıklandırır. Bu da çalışıyormuş. Neden? evliyâullahını, salihâtını böyle rızıklandırır.

Bu da çalışıyormuş.

Neden?

Çalışıp elinin emeği ile kazanmak, ondan sonra da hayır yapmak da tatlı bir şey de ondan.Çalışıp elinin emeği ile kazanmak, ondan sonra da hayır yapmak da tatlı bir şey de ondan. Sonra bir ara işi bırakmış, yine başlamış. Sonra iş onu bırakmış.Sonra bir ara işi bırakmış, yine başlamış. Sonra iş onu bırakmış. Belki sakatlandı, belki kolu yaralandı. Belki sakatlandı, belki kolu yaralandı.

İşin onu bırakması ne demek? İş nasıl bırakıyor? İşin onu bırakması ne demek? İş nasıl bırakıyor?

Demircilik yapamaz, demir dövemez hâle geldi, bir şey oldu.Demircilik yapamaz, demir dövemez hâle geldi, bir şey oldu. Ondan sonra nasıl ve ne sebeple oldu ise iş onu bıraktı.Ondan sonra nasıl ve ne sebeple oldu ise iş onu bıraktı. Belki çalıştığı yer, başkasının dükkânı idi. Adam; "Çık dükkânımdan." dedi; iş onu terk etti.Belki çalıştığı yer, başkasının dükkânı idi. Adam; "Çık dükkânımdan." dedi; iş onu terk etti. Bir daha işe dönmemiş. Şimdi bu adamın hâli ne olacak? Bir daha işe dönmemiş.

Şimdi bu adamın hâli ne olacak?

Ebu Hafs hazretleri büyük adam. Adamı biz böyle bazen tahkir makamında kullanırız, "Adama bak!" deriz. Ebu Hafs hazretleri büyük adam. Adamı biz böyle bazen tahkir makamında kullanırız, "Adama bak!" deriz. Bu, büyük adam. "Büyük zât-ı muhterem" demek lazım. Ne oldu bu zât-ı muhteremin hâli? Bu, büyük adam. "Büyük zât-ı muhterem" demek lazım. Ne oldu bu zât-ı muhteremin hâli?

İnna'l-lâhe yerzukü men yeşâü bi-ğayri hisâb. "Allah ummadığı şekilde de insanı rızıklandırır." İnna'l-lâhe yerzukü men yeşâü bi-ğayri hisâb. "Allah ummadığı şekilde de insanı rızıklandırır."

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri mihraba çıkmıştı, hutbe okuyordu.Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri mihraba çıkmıştı, hutbe okuyordu. Dışardan deve kervanının sesi geldi.Dışardan deve kervanının sesi geldi. Kervan geliyor.Kervan geliyor. Cemaat birer ikişer camiden çıkmaya başladı. Ne oluyor? Cemaat birer ikişer camiden çıkmaya başladı.

Ne oluyor?

Medine'ye kervan geliyor. Geliyor ama be adam! Peygamber Efendimiz hutbede, sen camidesin. Medine'ye kervan geliyor.

Geliyor ama be adam! Peygamber Efendimiz hutbede, sen camidesin.

Kervanın malları pazar yerine gelecek, develerden yükler inecek, açılacak.Kervanın malları pazar yerine gelecek, develerden yükler inecek, açılacak. Çanaklar, çömlekler, yiyecekler, içecekler, baklalar, pirinçler, nohutlar ortaya konulacak.Çanaklar, çömlekler, yiyecekler, içecekler, baklalar, pirinçler, nohutlar ortaya konulacak. Bir alışveriş heyecanı, "Her şeyin en iyisini önceden ben alayım." telaşı. Bir alışveriş heyecanı, "Her şeyin en iyisini önceden ben alayım." telaşı.

Veyahut almayacaksa bile "Allah Allah, bakalım neler gelmiş, şu devenin malları neler,Veyahut almayacaksa bile "Allah Allah, bakalım neler gelmiş, şu devenin malları neler, ne çeşit kumaşlar gelmiş, ne çeşit yiyecekler, içecekler gelmiş, bir seyredelim."ne çeşit kumaşlar gelmiş, ne çeşit yiyecekler, içecekler gelmiş, bir seyredelim." Seyri bile tatlı, zevkli, eğlenceli. Ve izâ raev ticâreten ev lehven. Seyri bile tatlı, zevkli, eğlenceli.

Ve izâ raev ticâreten ev lehven.
"İş, ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman." İnfaddû ileyhâ."İş, ticaret ya da bir eğlence gördükleri zaman." İnfaddû ileyhâ. "Oraya gittiler.""Oraya gittiler." Ve terakûke kâimâ. "Ey Resulüm! Seni minberde ayakta bırakıverdiler." Ve terakûke kâimâ. "Ey Resulüm! Seni minberde ayakta bırakıverdiler."

Kim yapıyor bunu? Tabi halis muhlis olanlar yapmaz da, gevşek olanları, Kim yapıyor bunu?

Tabi halis muhlis olanlar yapmaz da, gevşek olanları,
düşüncesi az olanları şeytan aldatır, nefsi aldatır, bir bahane bulur, gider. düşüncesi az olanları şeytan aldatır, nefsi aldatır, bir bahane bulur, gider.

Yine Resûlullah'ı seviyordur o da; "Canım başkaları dinliyor ya, onlar dinlesin ben gideyim.Yine Resûlullah'ı seviyordur o da; "Canım başkaları dinliyor ya, onlar dinlesin ben gideyim. Allah affeder." der. Millet çok kere günahları nasıl işliyor? "Allah Gafûrun Rahîm'dir, affeder.Allah affeder." der.

Millet çok kere günahları nasıl işliyor?

"Allah Gafûrun Rahîm'dir, affeder.
Benim günahıma mı bakacak? Allah'ın rahmeti geniştir!" Edebiyatı böyle.Benim günahıma mı bakacak? Allah'ın rahmeti geniştir!"

Edebiyatı böyle.
Kendi işlerine yarayacak şeyleri çok iyi bilirler. Onlara dayanarak günahlara dalarlar. Kendi işlerine yarayacak şeyleri çok iyi bilirler. Onlara dayanarak günahlara dalarlar.

Kul mâ 'inde'llâhi hayrun mine'l-lehvi ve mine't-ticareti. "Ey Resûl'üm! Kul mâ 'inde'llâhi hayrun mine'l-lehvi ve mine't-ticareti. "Ey Resûl'üm! O şaşkınlara, camiyi bırakıp da ticaretin, alışverişin peşinden gidenlere de ki." Mâ 'indallâh. O şaşkınlara, camiyi bırakıp da ticaretin, alışverişin peşinden gidenlere de ki." Mâ 'indallâh. "Allah'ın yanında olan, sevaplar, mükâfatlar, ecirler." Hayrun mine'l-lehvi ve mine't-ticareti."Allah'ın yanında olan, sevaplar, mükâfatlar, ecirler." Hayrun mine'l-lehvi ve mine't-ticareti. "Alışverişten, ticaretten daha hayırlıdır." -Hem de- Vallâhü hayrün râzıkîn."Alışverişten, ticaretten daha hayırlıdır." -Hem de- Vallâhü hayrün râzıkîn. "Allah en hayırlı rızıklandırıcıdır." "Allah en hayırlı rızıklandırıcıdır."

Oraya gitmeyen, burada oturup Resûlullah'ı dinleyen, gidenden daha çok rızka sahip olur." Oraya gitmeyen, burada oturup Resûlullah'ı dinleyen, gidenden daha çok rızka sahip olur."

Birisi anlatıyor, füze subayı… Daha bugün anlattı; taptaze, buram buram, fırından yeni çıkma.Birisi anlatıyor, füze subayı… Daha bugün anlattı; taptaze, buram buram, fırından yeni çıkma. Diyor ki; "Ben arkadaşlarıma 'Namaz kılın.' diyordum. Diyor ki;

"Ben arkadaşlarıma 'Namaz kılın.' diyordum.
'Emekli olalım, ev sahibi olalım, ondan sonra.' diyorlardı." Kur'ân-ı Kerîm'de böyle bir âyet var mı? 'Emekli olalım, ev sahibi olalım, ondan sonra.' diyorlardı."

Kur'ân-ı Kerîm'de böyle bir âyet var mı?

"Emekli ol, ev sahibi ol, altmış yaşından sonra namaz kıl." "Emekli ol, ev sahibi ol, altmış yaşından sonra namaz kıl."

Yoksa namaz kılmak yedi yaşında, on yaşında mı başlıyor?Yoksa namaz kılmak yedi yaşında, on yaşında mı başlıyor? Aklı başında olan herkesin kılması mı gerekiyor? Tabi genç yaşta başlamak gerekiyor. Aklı başında olan herkesin kılması mı gerekiyor?

Tabi genç yaşta başlamak gerekiyor.

"Emekli olayım, ev alayım da, ondan sonra ibadet ederim, hacca giderim." diyorlar. Bu çok yaygın."Emekli olayım, ev alayım da, ondan sonra ibadet ederim, hacca giderim." diyorlar. Bu çok yaygın. Bazıları başkalarına da böyle öğretiyor. "Senin çoluk çocuğun var, erken." diyor. Bazıları başkalarına da böyle öğretiyor. "Senin çoluk çocuğun var, erken." diyor.

"Böyle söyleyen mesai arkadaşlarımın, subayların hepsini biliyorum; ya emekli olamadan öldü,"Böyle söyleyen mesai arkadaşlarımın, subayların hepsini biliyorum; ya emekli olamadan öldü, ya da emekli oldu hâlâ ev sahibi olamadı." ya da emekli oldu hâlâ ev sahibi olamadı."

Anlaşılıyor ki; "Namaz kılınca tehlike var." gibi durumlardan ötekilerin de endişeleri var. Anlaşılıyor ki; "Namaz kılınca tehlike var." gibi durumlardan ötekilerin de endişeleri var.

"Namaz kılarsak mimleniriz. "Namaz kılarsak mimleniriz. Mimlenince meslekten atılırız." diye düşünüyor.Mimlenince meslekten atılırız." diye düşünüyor. "İşimden atılırım, evim barkım olmaz." diye korkuyor;"İşimden atılırım, evim barkım olmaz." diye korkuyor; Allah'ın divanına durmuyor, Allah'tan korkmuyor. Allah'ın divanına durmuyor, Allah'tan korkmuyor.

"Bu sözleri söyleyenler ya emekli olamadan öldü ya da emekli oldu hâlâ kirada, ev sahibi olamadı. "Bu sözleri söyleyenler ya emekli olamadan öldü ya da emekli oldu hâlâ kirada, ev sahibi olamadı. Ben ne pahasına olursa olsun namazımı bırakmadım; elhamdülillah Allah bana üç tane ev verdi, üç tane evim var." diyor. Ben ne pahasına olursa olsun namazımı bırakmadım; elhamdülillah Allah bana üç tane ev verdi, üç tane evim var." diyor.

Şimdi ne oldu? Şimdi ne oldu?

Va'l-lâhu hayrun razıkîn. "Allah en hayırlı rızıklandırıcıdır." Muhterem kardeşlerim! Rızkı Allah verir.Va'l-lâhu hayrun razıkîn. "Allah en hayırlı rızıklandırıcıdır."

Muhterem kardeşlerim! Rızkı Allah verir.
Rızkı patron vermiyor, devlet vermiyor. Allah devletten de alır.Rızkı patron vermiyor, devlet vermiyor. Allah devletten de alır. İnsanlar edebini takınsınlar; devletten de alır. Devlet de bir pula muhtaç duruma düşebilir. İnsanlar edebini takınsınlar; devletten de alır. Devlet de bir pula muhtaç duruma düşebilir.

Birisi seçimlerde demiş ki; Birisi seçimlerde demiş ki; "Ben bu ilçede seçimi garantiledim. Allah gelse beni engelleyemez!" "Ben bu ilçede seçimi garantiledim. Allah gelse beni engelleyemez!"

Kendisi doktor. Eskiden beri de orada belediye başkanlığı yapıyor. Kendisi doktor. Eskiden beri de orada belediye başkanlığı yapıyor. Seçmenleri de belli. "Ben seçileceğimi garantiledim,Seçmenleri de belli. "Ben seçileceğimi garantiledim, Allah gelse beni engelleyemez!" demiş. Hâşâ sümme hâşâ! Allah gelse beni engelleyemez!" demiş. Hâşâ sümme hâşâ!

Muhterem kardeşlerim! Bu lafları diyorlar. Millet o kadar aptal, cahil ve dengesiz kiMuhterem kardeşlerim!

Bu lafları diyorlar. Millet o kadar aptal, cahil ve dengesiz ki
Allah'ın varlığından, birliğinden, şânından, azametinden, kudretinden o kadar gafiller kiAllah'ın varlığından, birliğinden, şânından, azametinden, kudretinden o kadar gafiller ki bunu diyorlar ve tabi seçilememiş.bunu diyorlar ve tabi seçilememiş. Nasıl olduğunu da anlayamamış."Feleğini şaşırdı, halen kendisini toparlayamadı." diyorlar. Nasıl olduğunu da anlayamamış."Feleğini şaşırdı, halen kendisini toparlayamadı." diyorlar.

Bir başka misal. Bunu da yaşlı biri anlatmıştı bana; babasından naklen, kuşak, şalvar filan olduğu zamanda... Bir başka misal. Bunu da yaşlı biri anlatmıştı bana; babasından naklen, kuşak, şalvar filan olduğu zamanda...

Köylüsü biri; "Bugün kasabaya ineceğim, iki tane inek alıp geleceğim" demiş. Köylüsü biri;

"Bugün kasabaya ineceğim, iki tane inek alıp geleceğim" demiş.

Karşısındaki demiş ki; "İnşaallah de. Ne biliyorsun? Ya alırsın ya alamazsın." Karşısındaki demiş ki;

"İnşaallah de. Ne biliyorsun? Ya alırsın ya alamazsın."

Kuşağını göstermiş; Kuşağını göstermiş;

Eskiden keseler, paralar, kamalar kuşağa sokulurdu.Eskiden keseler, paralar, kamalar kuşağa sokulurdu. Bıçak da böyle eğri dururdu. Ben de çocukluğumda çakıyı soktum burama;Bıçak da böyle eğri dururdu. Ben de çocukluğumda çakıyı soktum burama; bir süre kınlı çakıyı, bıçağı taşıdım. bir süre kınlı çakıyı, bıçağı taşıdım.

"Kesemde şıkır şıkır altınlar, paralar duruyor; Allah gelse engelleyemez!" demiş. "Kesemde şıkır şıkır altınlar, paralar duruyor; Allah gelse engelleyemez!" demiş.

Laflara bak! Tabi insan bunu der demez kâfir oluyor. Kasabaya gidiyor, iki tane inek alacak. Laflara bak!

Tabi insan bunu der demez kâfir oluyor. Kasabaya gidiyor, iki tane inek alacak.

"Onun işi Allah'a kalmıştır!" Onun işi Allah'a kalmıştır da senin işin kime kaldı? Sen ne sanıyorsun? "Onun işi Allah'a kalmıştır!"

Onun işi Allah'a kalmıştır da senin işin kime kaldı? Sen ne sanıyorsun?

"Bu işi düzeltirse ancak Allah düzeltir." Her şeyi Allah'tan başka düzelten var mı zaten? "Bu işi düzeltirse ancak Allah düzeltir."

Her şeyi Allah'tan başka düzelten var mı zaten?

Şaşkın adam! Tasavvufun ilk adımı; Lâ fâile illâ hû, "Her şeyi yapan Allah'tır." diyebilmektir. Şaşkın adam!

Tasavvufun ilk adımı;

Lâ fâile illâ hû, "Her şeyi yapan Allah'tır." diyebilmektir.

Milletin gerçeklerden haberi yok. Kesesini bir düşürmüş; akşama eli boş gelmiş.Milletin gerçeklerden haberi yok.

Kesesini bir düşürmüş; akşama eli boş gelmiş.
Tabi ya, işte böyle olur. Allah'a dayanırsa ne olur? Tabi ya, işte böyle olur.

Allah'a dayanırsa ne olur?

Meryem validemiz gibi yanına meyveleri, sebzeleri getirir. Pişmiş getirir. Meryem validemiz gibi yanına meyveleri, sebzeleri getirir. Pişmiş getirir. Piliç eti getirir, kuş eti getirir. Senin adını duymadığın kuş eti, sülün eti yedirir. Piliç eti getirir, kuş eti getirir. Senin adını duymadığın kuş eti, sülün eti yedirir.

İbrahim aleyhisselam; Rabbi innî eskentü min zürriyetî bi-va'din gayri zî-zer'in inde beytike'l-muherrem.İbrahim aleyhisselam;

Rabbi innî eskentü min zürriyetî bi-va'din gayri zî-zer'in inde beytike'l-muherrem.
"Yâ Rabbi! Senin mukaddes kıldığın -ta Hz. Âdem zamanında kurduğun-"Yâ Rabbi! Senin mukaddes kıldığın -ta Hz. Âdem zamanında kurduğun- mabedin yerinde şimdi yeller esiyor, kumlar, taşlar var.mabedin yerinde şimdi yeller esiyor, kumlar, taşlar var. Ekin bitmeyen şu taşlık, kumluk vadiye, çoluk çocuğumu bıraktım yâ Rabbi!" dedi. Ekin bitmeyen şu taşlık, kumluk vadiye, çoluk çocuğumu bıraktım yâ Rabbi!" dedi.

Hacer validemizi kucağında İsmail alayhisselam ile oraya bıraktı mı? Hacer validemizi kucağında İsmail alayhisselam ile oraya bıraktı mı?

Bıraktı; Kur'ân-ı Kerîm'den biliyoruz. Su yok, bakkal kasap yok, fırın yok, insan yok,Bıraktı; Kur'ân-ı Kerîm'den biliyoruz. Su yok, bakkal kasap yok, fırın yok, insan yok, gölge yok, ev yok, hiçbir şey yok. Ekinsiz, kayalıklar arasında çıplak bir vadiye bıraktı. gölge yok, ev yok, hiçbir şey yok. Ekinsiz, kayalıklar arasında çıplak bir vadiye bıraktı.

İnsan Kur'an'ı duyarak, hissederek okursa tüyleri diken diken olur, gözlerinden yaşlar akar. İnsan Kur'an'ı duyarak, hissederek okursa tüyleri diken diken olur, gözlerinden yaşlar akar. Giderken Hacer validemiz boynu bükük diyor ki; Giderken Hacer validemiz boynu bükük diyor ki;

"Yâ İbrahim! Bizi bırakıp nereye gidiyorsun, Allah mı emretti?" "Yâ İbrahim! Bizi bırakıp nereye gidiyorsun, Allah mı emretti?"

"Evet, Allah emretti! 'Git, oraya bırak!' dedi." "Evet, Allah emretti! 'Git, oraya bırak!' dedi."

İbrahim aleyhisselam canını sakınmamış, çocuğunu kurban etmeye razı. İbrahim aleyhisselam canını sakınmamış, çocuğunu kurban etmeye razı.

İbrahim halîlullah; "Allah emretti." diyor, gidiyor. İbrahim halîlullah; "Allah emretti." diyor, gidiyor.

Hacer validemiz orada ne yaptı? Aç mı kaldı; susuz, uykusuz, evsiz mi kaldı? Hacer validemiz orada ne yaptı? Aç mı kaldı; susuz, uykusuz, evsiz mi kaldı?

Söyleyin bakalım ne oldu? Söyleyin bakalım ne oldu?

Nesli yürüdü; izzetle, itibarla büyüdü de Mekke-i Mükerreme'nin hâkimi oldu.Nesli yürüdü; izzetle, itibarla büyüdü de Mekke-i Mükerreme'nin hâkimi oldu. İbrahim aleyhisselam'ın İsmail aleyhhisselam'ı büyüdü de, Mekke'nin hâkimi, sahibi oldu,İbrahim aleyhisselam'ın İsmail aleyhhisselam'ı büyüdü de, Mekke'nin hâkimi, sahibi oldu, sülalesi de Peygamber Efendimiz'e kadar devam etti. Şimdi de hâlen devam ediyor.sülalesi de Peygamber Efendimiz'e kadar devam etti. Şimdi de hâlen devam ediyor. Bir insanı Allah korudu mu kimse alt edemez. Allah rızık verdi mi kimse mahrum bırakamaz.Bir insanı Allah korudu mu kimse alt edemez. Allah rızık verdi mi kimse mahrum bırakamaz. Allah yasak etti mi, mahrum etti mi, kimse ona bir şey veremez. Allah yasak etti mi, mahrum etti mi, kimse ona bir şey veremez.

Ben bunu böyle anlıyorum. Ben bunu böyle anlıyorum.

"İş beni terk etti, ben de ona dönmedim." Ne yaptı, seziyorum: "İş beni terk etti, ben de ona dönmedim."

Ne yaptı, seziyorum:

"Allah kim bilir nasıl rızıklandırdı, nasıl yaşattı, ne kerametlere erdi." "Allah kim bilir nasıl rızıklandırdı, nasıl yaşattı, ne kerametlere erdi."

Seziyorum. Bunu, bu işleri bilmeyenler anlayamaz. Hele bizim modern gazeteciler hiç anlayamaz. Seziyorum. Bunu, bu işleri bilmeyenler anlayamaz. Hele bizim modern gazeteciler hiç anlayamaz.

"Vay vay!" derler. "Ben işi bırakacağım ha! Açlıktan, susuzluktan ölürüm be!" derler. "Vay vay!" derler. "Ben işi bırakacağım ha! Açlıktan, susuzluktan ölürüm be!" derler.

Doğru, onların mantığına göre öyle. Allah tevekkül edenlere yardım eder.Doğru, onların mantığına göre öyle. Allah tevekkül edenlere yardım eder. Edepsizlerden alıyor; kesesinden parayı alıyor. Tabi yardım etmez. Edepsizlerden alıyor; kesesinden parayı alıyor. Tabi yardım etmez. Onların mantığı kendileri için doğru, yanlış değil. Onların mantığı kendileri için doğru, yanlış değil.

Semi'tü Ebâ Ahmede'bne İsa, yekûlü semi'tü Mahfûze'bne Mahmûdin yekûlü,Semi'tü Ebâ Ahmede'bne İsa, yekûlü semi'tü Mahfûze'bne Mahmûdin yekûlü, semi'tü Ebâ Hafsın yekûl. "Müellif Ahmet b. İsa'dan duymuş. O da Mahmud oğlu Mahfuz'dan duymuş.semi'tü Ebâ Hafsın yekûl. "Müellif Ahmet b. İsa'dan duymuş. O da Mahmud oğlu Mahfuz'dan duymuş. O da Ebû Hafs el-Haddâd'dan duymuş ki evliyâullahtan o mübarek Ebu Hafs hazretleri şöyle buyurmuş:" O da Ebû Hafs el-Haddâd'dan duymuş ki evliyâullahtan o mübarek Ebu Hafs hazretleri şöyle buyurmuş:"

el-Keremü tarhu'd-dünyâ limen yahtâcü ileyhâ ve ikbâlü ala'l-lâhi, li'htiyâcüke ileyhi. el-Keremü tarhu'd-dünyâ limen yahtâcü ileyhâ ve ikbâlü ala'l-lâhi, li'htiyâcüke ileyhi.

İnsan asıl bunların Arapça'sını yazacak da ezberleyecek.İnsan asıl bunların Arapça'sını yazacak da ezberleyecek. Yeri gelince takır takır söylediği zaman herkes hayran kalacak. Yeri gelince takır takır söylediği zaman herkes hayran kalacak.

Tarif ediyor; el-Keremü, "kerem." Tarif ediyor;

el-Keremü, "kerem."

Kerim; "soylu, asil, cömert insan." Buna "kerem" diyoruz. Kerim; "soylu, asil, cömert insan." Buna "kerem" diyoruz.

el-Keremü tarhu'd-dünyâ limen yahtâcü ileyhâ. "Kerem, dünyayı ehline vermektir." el-Keremü tarhu'd-dünyâ limen yahtâcü ileyhâ. "Kerem, dünyayı ehline vermektir."

"Alın, dünya sizin olsun!" Kerem, dünyayı ehline, ona muhtaç olanlara vermektir. "Alın, dünya sizin olsun!"

Kerem, dünyayı ehline, ona muhtaç olanlara vermektir.

Para pul, mevki makam.Para pul, mevki makam. "Senin ihtiyacın var galiba, yanımda para var, al!" "Senin ihtiyacın var galiba, yanımda para var, al!"

Yanında bulunan mal mülk, yiyecek içecek, pirinç un vesaire dünyayı ve dünyalığıYanında bulunan mal mülk, yiyecek içecek, pirinç un vesaire dünyayı ve dünyalığı muhtaç olanlara vermektir. Kerem budur. Keremi tarif ediyor: muhtaç olanlara vermektir. Kerem budur. Keremi tarif ediyor:

Kerim insan olmak nedir? Kerim insan olmak nedir?

"Dünyayı ve dünyalığı muhtaç olan insana vermektir." "Dünyayı ve dünyalığı muhtaç olan insana vermektir."

Ve'l-ikbalü ala'l-lâh. "Allah'a yönelmektir."Ve'l-ikbalü ala'l-lâh. "Allah'a yönelmektir." Neden?Neden? Li'htiyâcüke ileyhi. "Senin ona ihtiyacın olduğu için."Li'htiyâcüke ileyhi. "Senin ona ihtiyacın olduğu için." Kerem budur. Kerem budur.

"Kerem; dünyayı, dünyalığı muhtaç olanlara vermektir."Kerem; dünyayı, dünyalığı muhtaç olanlara vermektir. Kendisinin de O'na muhtaç olması dolayısıyla Allah'a yönelmesidir." Biz neye muhtacız? Kendisinin de O'na muhtaç olması dolayısıyla Allah'a yönelmesidir."

Biz neye muhtacız?

Hepimiz her an Allah'ın lütfuna, ihsanına, ikramına muhtacız.Hepimiz her an Allah'ın lütfuna, ihsanına, ikramına muhtacız. O'nunla yaşıyoruz, O'nun ikramı ile yaşıyoruz. İkramı olmasa şu anda yok oluruz.O'nunla yaşıyoruz, O'nun ikramı ile yaşıyoruz. İkramı olmasa şu anda yok oluruz. "Bir varmış, bir yokmuş." Bakarsın yok olmuş gitmiş. Şu anda başımıza uçak düşebilir, zelzele olabilir."Bir varmış, bir yokmuş." Bakarsın yok olmuş gitmiş. Şu anda başımıza uçak düşebilir, zelzele olabilir. Erzincan zelzelesinde kaç katlı binalar bir anda sallandı.Erzincan zelzelesinde kaç katlı binalar bir anda sallandı. Bütün apartmanın, bilmem hangi mühendisler tarafından yaptırılmış olan binanın katları ne oldu? Bütün apartmanın, bilmem hangi mühendisler tarafından yaptırılmış olan binanın katları ne oldu?

Aradaki insanlar ne oldu? Beton katların içinde, arasında ölüp gittiler.Aradaki insanlar ne oldu?

Beton katların içinde, arasında ölüp gittiler.
Allah dilerse bir anda yok eder. İsterse yaşatır, isterse öldürür, isterse nimetlere gark eder. Allah dilerse bir anda yok eder. İsterse yaşatır, isterse öldürür, isterse nimetlere gark eder.

Ormanda giderken ayağına çömleğin kulpu takılır.Ormanda giderken ayağına çömleğin kulpu takılır. "Pat" diye düşersin, ne takıldı diye bakarsın ki çömlek."Pat" diye düşersin, ne takıldı diye bakarsın ki çömlek. Çömleği çıkarırsın, içi altın dolu; kucaklayıp gelirsin, milyarder olursun.Çömleği çıkarırsın, içi altın dolu; kucaklayıp gelirsin, milyarder olursun. Olur mu olur. Nasip etmediği zaman da, Almanya'da paraları kazanırsın; Olur mu olur. Nasip etmediği zaman da, Almanya'da paraları kazanırsın;

"Repo yapacağım, çok daha fazla para kazanacağım, edâfan müdâafaten,"Repo yapacağım, çok daha fazla para kazanacağım, edâfan müdâafaten, faiz alacağım, zengin olacağım." dersin, anapara da gider. "Olur mu böyle şey? Masal mı söylüyorsun?" faiz alacağım, zengin olacağım." dersin, anapara da gider.

"Olur mu böyle şey? Masal mı söylüyorsun?"

"Hayır masal söylemiyorum; gazete haberlerini naklediyorum." "Hayır masal söylemiyorum; gazete haberlerini naklediyorum."

"Kerem, cömertlik, asalet;"Kerem, cömertlik, asalet; dünyalığı muhtaç olana vermektir. Senin muhtaç olduğun Allah'a yönelmendir." dünyalığı muhtaç olana vermektir. Senin muhtaç olduğun Allah'a yönelmendir."

Hepimiz Allah'a muhtacız. Allah ile olanın sırtını kimse yere getiremez.Hepimiz Allah'a muhtacız. Allah ile olanın sırtını kimse yere getiremez. Allah'a dayanana Allah yardım eder. Allah'tan isteyene Allah verir. Allah'a dayanana Allah yardım eder. Allah'tan isteyene Allah verir. Allah'ın sevdiği kul havalarda uçar, diyarları geçer. Allah'ın sevdiği kul havalarda uçar, diyarları geçer. Allah'ın dostu olduğu zaman münkirin gözünü elini şöyle uzatıp çıkarır.Allah'ın dostu olduğu zaman münkirin gözünü elini şöyle uzatıp çıkarır. Allah'ın dostu olmadığı zaman da Firavun gibi olur: Allah'ın dostu olmadığı zaman da Firavun gibi olur:

E leyse lî mülkü mısra ve hâzihi'l-enhârü tercî min tahtî.E leyse lî mülkü mısra ve hâzihi'l-enhârü tercî min tahtî. "Şu bütün Mısır arazisi benim değil mi? Şu aşağıdan akan nehirler benim değil mi?" "Şu bütün Mısır arazisi benim değil mi? Şu aşağıdan akan nehirler benim değil mi?"

Sen öyle san! Hepsi bir anda bir gider, hiçbir şey kalmaz! Sen öyle san! Hepsi bir anda bir gider, hiçbir şey kalmaz!

İbrahim aleyhisselam zamanında Nemrut'un burnuna bir sinek girmiş;İbrahim aleyhisselam zamanında Nemrut'un burnuna bir sinek girmiş; onun ağrısından kafasını tokmaklattırırmış. Tokmağı vurduğu zaman ağrısını biraz duymuyor: onun ağrısından kafasını tokmaklattırırmış. Tokmağı vurduğu zaman ağrısını biraz duymuyor:

"Vurun, bir daha vurun, bir daha vurun!" dermiş. Allah nasıl rezil ediyor. "Vurun, bir daha vurun, bir daha vurun!" dermiş.

Allah nasıl rezil ediyor.

Sen misin nemrutluk yapan! Bak nasıl tokmağı istete istete vurdurtuyor. Sen misin nemrutluk yapan! Bak nasıl tokmağı istete istete vurdurtuyor.

Bir insanın aklı varsa Allah'ın dostu olur, Allah'ın dostluğu yoluna girer. Bir insanın aklı varsa Allah'ın dostu olur, Allah'ın dostluğu yoluna girer. Aptalsa Allah'ın düşmanı olur. Aptalsa Allah'ın düşmanı olur.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; el-Keyyisü men dâne nefsehû amele lima ba'de'l-mevt.Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

el-Keyyisü men dâne nefsehû amele lima ba'de'l-mevt.
"İnsan akıllı ise nefsine hâkim olup âhirete hazırlanır.""İnsan akıllı ise nefsine hâkim olup âhirete hazırlanır." Ve'l-ahmaku men etbea nefsehû hevâhe.Ve'l-ahmaku men etbea nefsehû hevâhe. "Ahmak ise nefsinin, arzunun peşinde koşar." "Ahmak ise nefsinin, arzunun peşinde koşar."

Keyif, zevk, eğlence, bar, pavyon, içki, kumar, manzara... Keyif, zevk, eğlence, bar, pavyon, içki, kumar, manzara...

Ve temennâ 'ala'l-lâhi'l-emâniyye. "Sonra Allah'tan affını umar."Ve temennâ 'ala'l-lâhi'l-emâniyye. "Sonra Allah'tan affını umar." Allah affedecek, şöyle olacak, böyle olacak. Allah affedecek, şöyle olacak, böyle olacak.

Kepaze! Allah'ın lütfuna erecek şekilde yaşamıyorsun ki! Kepaze! Allah'ın lütfuna erecek şekilde yaşamıyorsun ki!

Günahta iken Allah'tan rahmet ummak da şeytanın bir aldatmacasıdır.Günahta iken Allah'tan rahmet ummak da şeytanın bir aldatmacasıdır. "Ağlayıp doğru yola dönmesin." diye şeytan böyle aldatıyor; "Allah affeder. Sen devam et. ""Ağlayıp doğru yola dönmesin." diye şeytan böyle aldatıyor; "Allah affeder. Sen devam et.

"
Haydi, Emirgan'a, Çamlıca'ya, falanca yere. Git bakalım filanca pavyona gir,Haydi, Emirgan'a, Çamlıca'ya, falanca yere. Git bakalım filanca pavyona gir, paraları koy, keyfine bak, zevkine bak! Vur patlasın, çal oynasın, üzülme!paraları koy, keyfine bak, zevkine bak! Vur patlasın, çal oynasın, üzülme! Anasından, babasından biraz dini terbiye almışsa vicdan azabı çekiyor, günah olduğunu biliyor. Anasından, babasından biraz dini terbiye almışsa vicdan azabı çekiyor, günah olduğunu biliyor.

"Korkma, Allah Gafûrun Rahîm'dir, affeder." diyor, kendini kandırıyor. "Korkma, Allah Gafûrun Rahîm'dir, affeder." diyor, kendini kandırıyor.

Affeder ama günah işliyorsun, olur mu öyle şey? "Tevbe etmesin." diye şeytan aldatıyor. Affeder ama günah işliyorsun, olur mu öyle şey? "Tevbe etmesin." diye şeytan aldatıyor.

Muhterem kardeşlerim! Onun için gözünüzü açın!Muhterem kardeşlerim!

Onun için gözünüzü açın!
Allah'ın evliyâsı, Allah'tan tir tir titremişlerdir, yolunca yürümüşlerdir.Allah'ın evliyâsı, Allah'tan tir tir titremişlerdir, yolunca yürümüşlerdir. Allah'ın düşmanları da efe efe dolaşmışlardır; tevbe etmek akıllarının köşesine gelmemiştir. Allah'ın düşmanları da efe efe dolaşmışlardır; tevbe etmek akıllarının köşesine gelmemiştir.

İşte İslâm bu. Bu kitap onun için çok önemli. İslâm'ın incelikleri bunlar;İşte İslâm bu. Bu kitap onun için çok önemli. İslâm'ın incelikleri bunlar; her yerde insanın karşısına çıkmaz. her yerde insanın karşısına çıkmaz.

Kâle ve kâle racülün li Ebî Hafs.Kâle ve kâle racülün li Ebî Hafs. "Aynı râviler demişler ki; 'Birisi Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerine şöyle dedi.'" "Aynı râviler demişler ki; 'Birisi Ebû Hafs el-Haddâd hazretlerine şöyle dedi.'"

İnne fülânen min ashâbike ebeden yedurrü havle's-semâi. Fe izâ semia hâce ve bekâ. Ve mezzeke siyâbehû.İnne fülânen min ashâbike ebeden yedurrü havle's-semâi. Fe izâ semia hâce ve bekâ. Ve mezzeke siyâbehû. "Senin müridlerinden, dervişlerinden birisi daima sema' peşinde koşuyor, onun etrafında dönüyor."Senin müridlerinden, dervişlerinden birisi daima sema' peşinde koşuyor, onun etrafında dönüyor. Böyle bir şey duyduğu zaman heyecana geliyor ve ağlıyor,Böyle bir şey duyduğu zaman heyecana geliyor ve ağlıyor, elbiselerini yırtıyor." elbiselerini yırtıyor."

Mevlevîlerin sema âyinleri var, dönüyorlar.Mevlevîlerin sema âyinleri var, dönüyorlar. Bu eskiden beri devam eden, Orta Asya'ya doğru giden,Bu eskiden beri devam eden, Orta Asya'ya doğru giden, bu zamanlara gelinceye kadar gerilere, üçüncü asra kadar uzanan bir şey... Nedir sema? bu zamanlara gelinceye kadar gerilere, üçüncü asra kadar uzanan bir şey...

Nedir sema?

Kelime mânası olarak "duymak" demek. Kelime mânası olarak "duymak" demek.

Semi' "işitmek" demek. Sema' da "bir şeyi işitip heyecana gelmek" mânasına geliyor. Semi' "işitmek" demek. Sema' da "bir şeyi işitip heyecana gelmek" mânasına geliyor.

Güzel söz, ilâhî gibi bir şeyler duyuyor.Güzel söz, ilâhî gibi bir şeyler duyuyor. Oradan heyecana geliyor, dönmeye başlıyor, sema ediyor. Bu şahsı da öyle anlatmışlar, demişler ki; Oradan heyecana geliyor, dönmeye başlıyor, sema ediyor. Bu şahsı da öyle anlatmışlar, demişler ki;

"Senin dervişlerinden, müritlerinden birisi var. Aklı fikri sema' meclislerinde."Senin dervişlerinden, müritlerinden birisi var. Aklı fikri sema' meclislerinde. Böyle şeyler duyduğu zaman heyecanlanıyor, coşuyor, ağlıyor. Böyle şeyler duyduğu zaman heyecanlanıyor, coşuyor, ağlıyor. Heyecandan yakasını, paçasını, elbiselerini yırtıyor, kendinden geçiyor." Heyecandan yakasını, paçasını, elbiselerini yırtıyor, kendinden geçiyor."

Kâle ebu Hafsin. "Bunun üzerine Ebû Hafs el-Haddâd demiş ki." Eyşü ya'male'l-ferîku.Kâle ebu Hafsin. "Bunun üzerine Ebû Hafs el-Haddâd demiş ki." Eyşü ya'male'l-ferîku. "Bizim grup ne işle meşgul oluyor, ne yapıyor?" Ferik "topluluk" demek. Eyşü "hangi iş" demek. "Bizim grup ne işle meşgul oluyor, ne yapıyor?"

Ferik "topluluk" demek. Eyşü "hangi iş" demek.

Eyşü ya'male'l-ferîku. "Topluluk ne işle meşgul oluyor?"Eyşü ya'male'l-ferîku. "Topluluk ne işle meşgul oluyor?" Yeteallaku bi-külli şey'in yezunnü necâtehû fîhi.Yeteallaku bi-külli şey'in yezunnü necâtehû fîhi. "Kurtuluşunun onda olduğunu sandığı her şeye sarılıyor." Ama doğru değil, yanlış."Kurtuluşunun onda olduğunu sandığı her şeye sarılıyor."

Ama doğru değil, yanlış.
Ölçmüyor, biçmiyor, dinlemiyor, sormuyor. Aramıyor; doğrusunu, eğrisini yapıyor. Ölçmüyor, biçmiyor, dinlemiyor, sormuyor. Aramıyor; doğrusunu, eğrisini yapıyor. Şu insanlar ne biçim iş yapıyor. Peygamber Efendimiz'in zamanında böyle bir şey var mı?Şu insanlar ne biçim iş yapıyor.

Peygamber Efendimiz'in zamanında böyle bir şey var mı?
Efendimiz mi buyurmuş, Kur'ân-ı Kerîm'den mi gelmiş, yoksa sonradan mı ortaya çıkmış? Mühim olan bu. Efendimiz mi buyurmuş, Kur'ân-ı Kerîm'den mi gelmiş, yoksa sonradan mı ortaya çıkmış?

Mühim olan bu.

O da; "Senin dervişlerinden birisi öyle yapıyor." deyince beğenmemiş. O da; "Senin dervişlerinden birisi öyle yapıyor." deyince beğenmemiş.

Ben de hatırlıyorum. Ortaokul talebesiyim. Hocamız camisinde vaaz verirken birisi bir coştu, kendinden geçti.Ben de hatırlıyorum. Ortaokul talebesiyim. Hocamız camisinde vaaz verirken birisi bir coştu, kendinden geçti. Diz çökmüş otururken yerden otuz kırk cm yukarı zıplıyor, kendisini küt küt yere vuruyor.Diz çökmüş otururken yerden otuz kırk cm yukarı zıplıyor, kendisini küt küt yere vuruyor. Kendinden geçmiş durumda, ne yaptığının farkında değil. İnsanlar onu tutmaya çalışıyorlar. Kendinden geçmiş durumda, ne yaptığının farkında değil. İnsanlar onu tutmaya çalışıyorlar.

Ben kendi kendime dedim ki; "Bunun dizleri tuzla buz olmuştur." Halı var ama yine sert.Ben kendi kendime dedim ki; "Bunun dizleri tuzla buz olmuştur." Halı var ama yine sert. Zıplayıp zıplayıp kendisini yere vuruyor. Kendi kendime; "Ne âşık, ne ileri derviş!" dedim. Zıplayıp zıplayıp kendisini yere vuruyor.

Kendi kendime; "Ne âşık, ne ileri derviş!" dedim.

Kendinden geçiyor, heyecana geliyor, vecde geliyor, istiğrak haline geliyor,Kendinden geçiyor, heyecana geliyor, vecde geliyor, istiğrak haline geliyor, "Allah Allah" diye kendisini yere vuruyor, vücudunu parçalayacak, farkında değil. "Allah Allah" diye kendisini yere vuruyor, vücudunu parçalayacak, farkında değil.

Hocamız rahmetullahi aleyh dedi ki; Hocamız rahmetullahi aleyh dedi ki;

"İşte bazıları böyle cahil insanların yanında yetişiyorlar, yalan yanlış şeyler öğreniyorlar,"İşte bazıları böyle cahil insanların yanında yetişiyorlar, yalan yanlış şeyler öğreniyorlar, ondan sonra da kontrollerini kaybediyorlar; makbul olmayan işler yapıyorlar." Ben de hayret ettim; ondan sonra da kontrollerini kaybediyorlar; makbul olmayan işler yapıyorlar."

Ben de hayret ettim;

"Demek bu makbul değilmiş!" dedim. Makbul olan ciddiyet, makbul olan kendisine hâkim olmak."Demek bu makbul değilmiş!" dedim.

Makbul olan ciddiyet, makbul olan kendisine hâkim olmak.
Makbul olan; duygularını içinde zapt edebilmek,Makbul olan; duygularını içinde zapt edebilmek, duygularının esiri olmadan hazımlı olabilmek, derya gibi olmak. Onun için birisi demiş ki; duygularının esiri olmadan hazımlı olabilmek, derya gibi olmak.

Onun için birisi demiş ki;

"Bir danayı yese gık dememektir." İnsan danayı yiyemez ki. "Bir danayı yese gık dememektir."

İnsan danayı yiyemez ki.

"Bir kişi bir oturuşta bir kuzuyu yiyor." diye duyuyoruz ama dana yenmez. "Bir kişi bir oturuşta bir kuzuyu yiyor." diye duyuyoruz ama dana yenmez.

Demek ki hazımlı olacak. Hazmedememişse o zaman taşkınlık yapar. Demek ki hazımlı olacak. Hazmedememişse o zaman taşkınlık yapar.

Bir kabın içine su koyduğun zaman küçükse, almıyorsa taşar. Bunun da kapasitesi az olduğundan taşıyor.Bir kabın içine su koyduğun zaman küçükse, almıyorsa taşar. Bunun da kapasitesi az olduğundan taşıyor. Kapasitesi çok olsa idi, alacaktı, hazmedecekti. Sakin, sessiz, efendi olacaktı.Kapasitesi çok olsa idi, alacaktı, hazmedecekti. Sakin, sessiz, efendi olacaktı. İçi derya gibi olacak ama dışından belli etmeyecekti. Belli etmemek de bir hüner. İçi derya gibi olacak ama dışından belli etmeyecekti. Belli etmemek de bir hüner. Hazmetmek de, duygusuna hâkim olmak da bir hüner tabi. Bu, büyüklerimizin uygun gördüğü yol. Hazmetmek de, duygusuna hâkim olmak da bir hüner tabi. Bu, büyüklerimizin uygun gördüğü yol.

Kâle ve kâle Ebû Hafsın. "Yine aynı râviler dediler ki; 'Ebu Hafs şöyle buyurdu:'" Kâle ve kâle Ebû Hafsın. "Yine aynı râviler dediler ki; 'Ebu Hafs şöyle buyurdu:'"

Harastü kalbî, 'ışrîne seneten, sümme haresenî kalbî 'ışrîne seneten.Harastü kalbî, 'ışrîne seneten, sümme haresenî kalbî 'ışrîne seneten. Sümmâ veredet hâletün sırna fîha mahrûseyni cemi'an. "Gönlümü, kalbimi yirmi sene bekledim.Sümmâ veredet hâletün sırna fîha mahrûseyni cemi'an. "Gönlümü, kalbimi yirmi sene bekledim. Gönlümde bekçilik yaptım. Yirmi sene kolladım." dedi. Sözü burada bitiyor.Gönlümde bekçilik yaptım. Yirmi sene kolladım." dedi. Sözü burada bitiyor. Sümme haresenî kalbî 'ışrine seneten.Sümme haresenî kalbî 'ışrine seneten. "Sonra yirmi sene de kalbim beni gözledi, kolladı, bekledi." "Sonra yirmi sene de kalbim beni gözledi, kolladı, bekledi."

Yirmi sene; "Kalbimde ne olacak, ne var?" diye müşahedeleri, tecellîleri gözlemiş. Yirmi sene; "Kalbimde ne olacak, ne var?" diye müşahedeleri, tecellîleri gözlemiş.

Işrine sene, "Yirmi sene de kalbi bunu gözlemiş." Ne demek olur? Işrine sene, "Yirmi sene de kalbi bunu gözlemiş."

Ne demek olur?

Bildiğim, anladığım kadarı ile izah edeceğim. Bildiğim, anladığım kadarı ile izah edeceğim.

Sümme veredet hâletün. "Sonra öyle bir hal geldi ki." Sırna. "İkimiz birden olduk."Sümme veredet hâletün. "Sonra öyle bir hal geldi ki." Sırna. "İkimiz birden olduk." Sırna fîhâ mahrûseyni cemi'an. "İkimiz de korunan varlıklar olduk." dedi. Sözü burada bitiyor. Sırna fîhâ mahrûseyni cemi'an. "İkimiz de korunan varlıklar olduk." dedi. Sözü burada bitiyor.

Tabi bu mübareklerin sözleri, hayatları tasavvufun en yüksek makamları.Tabi bu mübareklerin sözleri, hayatları tasavvufun en yüksek makamları. Onların sözlerini anlamak için bunları bilmek, yaşamak lazım. O zaman insan; "Şunu anlatıyor." diyebilir.Onların sözlerini anlamak için bunları bilmek, yaşamak lazım. O zaman insan; "Şunu anlatıyor." diyebilir. Yüksek şeylerden bahsediyorlar. "Yirmi sene kalbime baktım." diyor. Yüksek şeylerden bahsediyorlar.

"Yirmi sene kalbime baktım." diyor.

Bizim kalp dediğimiz şey nedir? Şu et parçası değil, iç âlemi. İnsan yirmi sene iç âlemini kollayacak. Bizim kalp dediğimiz şey nedir?

Şu et parçası değil, iç âlemi. İnsan yirmi sene iç âlemini kollayacak.

Sen iki saat kolladın mı, iki gün kolladın mı, yirmi gün kolladın mı,Sen iki saat kolladın mı, iki gün kolladın mı, yirmi gün kolladın mı, itikâfa girip de Ramazan'ın son on gününde birazcık şöyle Allah ile baş başa kaldın mı? Yok! itikâfa girip de Ramazan'ın son on gününde birazcık şöyle Allah ile baş başa kaldın mı?

Yok!

Bu zamane insanı neden böyle ham? Eski insanların hali niçin böyle yüksek? Bu zamane insanı neden böyle ham? Eski insanların hali niçin böyle yüksek?

Yirmi sene iç âlemini murakabe etmiş, kontrol etmiş, takip etmiş, korumuş, kollamış. Yirmi sene iç âlemini murakabe etmiş, kontrol etmiş, takip etmiş, korumuş, kollamış.

Korumak ne demek? Harese, "korumak." Korumak ne demek?

Harese, "korumak."

"Gönlüne kötü şeyler gelmesin, içeriden defolsun."Gönlüne kötü şeyler gelmesin, içeriden defolsun. Girmek isteyenler girmesin, gönlü pak olsun." diye çaba göstermek. Girmek isteyenler girmesin, gönlü pak olsun." diye çaba göstermek.

İnsanın gönlünde hırslar, şehvetler, kötü duygular, kinler vesaireler varsa ne olacak? İnsanın gönlünde hırslar, şehvetler, kötü duygular, kinler vesaireler varsa ne olacak?

Bekleyemedi işte! Duvardan, kapıdan, pencereden, bir yerlerden gönlüne kötü şeyler girdi.Bekleyemedi işte! Duvardan, kapıdan, pencereden, bir yerlerden gönlüne kötü şeyler girdi. İçinde fena duygular var.İçinde fena duygular var. Bu mübarek, yirmi sene kollamış, kalbine kötü hiçbir şey sokmamış, kalbi pırıl pırıl. Bu mübarek, yirmi sene kollamış, kalbine kötü hiçbir şey sokmamış, kalbi pırıl pırıl.

Ne ile meşgul olmuş, ne girmiş? Ne diyor bak: Ne ile meşgul olmuş, ne girmiş?

Ne diyor bak:

"Allah'ı bildiğim zamandan itibaren kalbime hak bâtıl hiçbir şey sokmadım." "Allah'ı bildiğim zamandan itibaren kalbime hak bâtıl hiçbir şey sokmadım."

Sırf Allah celle celâlühû ile meşgul olmuş. "Sonra yirmi sene de kalbim beni bekledi." diyor. Sırf Allah celle celâlühû ile meşgul olmuş.

"Sonra yirmi sene de kalbim beni bekledi." diyor.

Bu yirmi senelik himmetin mükâfâtı olarak yirmi sene de gönlü ona fayda vermiş,Bu yirmi senelik himmetin mükâfâtı olarak yirmi sene de gönlü ona fayda vermiş, kötülüklerden korumuş; iyi, nurlu, hayırlı insan olmuş. kötülüklerden korumuş; iyi, nurlu, hayırlı insan olmuş.

Yirmi sene ondan kalbine bekçilik, yirmi sene de kalbinden ona bekçilik… Yirmi sene ondan kalbine bekçilik, yirmi sene de kalbinden ona bekçilik…

Kalbi, gönlü onu kötülüklerden korumuş.Kalbi, gönlü onu kötülüklerden korumuş. Değil gönlüne bir şey girmesi ve uğraşması, gönlü o hâle gelmiş ki artık onu koruyor.Değil gönlüne bir şey girmesi ve uğraşması, gönlü o hâle gelmiş ki artık onu koruyor. O hale gelmiş. O hale gelmiş.

"Ama ondan sonra öyle bir hâle geldik ki ikimiz de korunan varlıklar olduk." diyor. "Ama ondan sonra öyle bir hâle geldik ki ikimiz de korunan varlıklar olduk." diyor.

Ondan sonra daha güzel bir hâle ulaşmış. Bu sefer Allah koruyor; hem kalbini koruyor hem onu.Ondan sonra daha güzel bir hâle ulaşmış. Bu sefer Allah koruyor; hem kalbini koruyor hem onu. İkisi birden korunuyor. Daha yüksek bir makama çıktığını ifade eden bir söz olmuş oluyor. İkisi birden korunuyor. Daha yüksek bir makama çıktığını ifade eden bir söz olmuş oluyor.

Ama bizim burada anlamamız gereken bir şey var: Ama bizim burada anlamamız gereken bir şey var:

Duygularını gördünüz, hayatını okudunuz, sözlerini az çok anlıyorsunuz.Duygularını gördünüz, hayatını okudunuz, sözlerini az çok anlıyorsunuz. Evliyâ olacak bir insanın nasıl demir gibi bir insan olduğu belli.Evliyâ olacak bir insanın nasıl demir gibi bir insan olduğu belli. İradesi nasıl kuvvetli, nasıl hayırlı mübarek bir insan olduğu belli.İradesi nasıl kuvvetli, nasıl hayırlı mübarek bir insan olduğu belli. "Gönlüne kötü şeyler girmesin." diye korumak konusunda yirmi sene uğraşıyor. Yirmi sene! "Gönlüne kötü şeyler girmesin." diye korumak konusunda yirmi sene uğraşıyor.

Yirmi sene!

Kaç yaşında olduğunu düşün; yirmi senenin ne kadar olduğunu düşün, anla! Yirmi sene uğraşıyor! Kaç yaşında olduğunu düşün; yirmi senenin ne kadar olduğunu düşün, anla!

Yirmi sene uğraşıyor!

Bu işler kolay olmuyor. Allah kolaylaştırırsa saniyede bile olurmuş ama kolay olmadığını da gösteriyor. Bu işler kolay olmuyor. Allah kolaylaştırırsa saniyede bile olurmuş ama kolay olmadığını da gösteriyor.

"Yirmi sene o kalbini kollamış; yirmi sene kalbi onu kollamış."Yirmi sene o kalbini kollamış; yirmi sene kalbi onu kollamış. Ondan sonra ikisi birden Allah tarafından kollanmış." Ondan sonra ikisi birden Allah tarafından kollanmış."

Hadîs-i şerîfte var; "Allah bir kulunu sevdi mi, onun gören gözü olur;Hadîs-i şerîfte var;

"Allah bir kulunu sevdi mi, onun gören gözü olur;
işiten kulağı, tutan eli, söyleyen dili, yürüyen ayağı olur." Keramet ehli olur.işiten kulağı, tutan eli, söyleyen dili, yürüyen ayağı olur."

Keramet ehli olur.
Her şeyi Allah ile yaptığı için muhteşem bir insan olur. O hâli anlatıyor; Allahu a'lem. Her şeyi Allah ile yaptığı için muhteşem bir insan olur. O hâli anlatıyor; Allahu a'lem.

Kâle ve kâle Ebû Hafsın.Kâle ve kâle Ebû Hafsın. "Yine aynı râviler anlattılar ki; 'Ebu Hafs hazretleri şöyle buyurmuş:'" "Yine aynı râviler anlattılar ki; 'Ebu Hafs hazretleri şöyle buyurmuş:'"

Men tecerrea ke'se'ş-şevkı. "Kim şevk kadehinden bir yudum içerse." Tecerrea. Cür'a, "bir yudum" demek. Men tecerrea ke'se'ş-şevkı. "Kim şevk kadehinden bir yudum içerse."

Tecerrea. Cür'a, "bir yudum" demek.

"Şevk kadehinden bir yudum içerse." "Şevk kadehinden bir yudum içerse."

Yehîmü hüyâmen "Öyle bir kendinden geçer, öyle bir mest olur ki." Lâ yüfîku.Yehîmü hüyâmen "Öyle bir kendinden geçer, öyle bir mest olur ki." Lâ yüfîku. "Uyanmaz, mestliğinden uyanamaz." İllâ 'inde'l-müşâhedeti ve'l-likâ."Uyanmaz, mestliğinden uyanamaz." İllâ 'inde'l-müşâhedeti ve'l-likâ. "Ancak müşahedeye erdiği ve kavuştuğu zaman uyanır." "Ancak müşahedeye erdiği ve kavuştuğu zaman uyanır."

"Ondan bir cür'a içti mi, ancak müşahede makamına erince ve kavuşunca uyanır,"Ondan bir cür'a içti mi, ancak müşahede makamına erince ve kavuşunca uyanır, başka türlü kendine gelemez." Şevk dediği, ne şevki? "Allah şevki, Allah aşkı celle celalühû." başka türlü kendine gelemez."

Şevk dediği, ne şevki? "Allah şevki, Allah aşkı celle celalühû."

Bir insanın Allah'a karşı aşkı şevki varsa, ondan birazcık tatmışsa,Bir insanın Allah'a karşı aşkı şevki varsa, ondan birazcık tatmışsa, o aşkın şarabından bir yudum içmişseo aşkın şarabından bir yudum içmişse şairin; Aşkın şarabından içem. Mecnun gibi çöle düşem. dediği gibi,şairin;

Aşkın şarabından içem.

Mecnun gibi çöle düşem.

dediği gibi,
o aşkın şarabından bir içti mi öyle bir mest olur, öyle bir kendinden geçer ki artık ayılamaz.o aşkın şarabından bir içti mi öyle bir mest olur, öyle bir kendinden geçer ki artık ayılamaz. Ancak müşahedeye erdiği zaman, kavuşunca, Allah'ın cemalini gördüğü zamanAncak müşahedeye erdiği zaman, kavuşunca, Allah'ın cemalini gördüğü zaman ve O'na vasıl olduğu zaman, lika halinde kendine gelir ve toparlanır. ve O'na vasıl olduğu zaman, lika halinde kendine gelir ve toparlanır.

Likâ "mülâkat, karşılaşma, kavuşma" demek. Likâ "mülâkat, karşılaşma, kavuşma" demek.

18. paragrafta kalmış olduk. 18. paragrafta kalmış olduk.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2