Namaz Vakitleri

23 Cemâziye'l-Âhir 1446
24 December 2024
İmsak
06:48
Güneş
08:20
Öğle
13:09
İkindi
15:27
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

İyi İnsan Olmanın Aslı Nedir?

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

29 Rebîü'l-Evvel 1413 / 26.09.1992

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İsan Hiçbir Zaman Yalnız Değildir, Ebrar Kullardan Olmak, Kırk Günün Mahiyeti, Selamlaşmanın Tamamı Eli Tutarak Selamlaşmaktır | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İyi İnsan Olmanın Aslı Nedir?

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

29 Rebîü'l-Evvel 1413 / 26.09.1992

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

İsan Hiçbir Zaman Yalnız Değildir, Ebrar Kullardan Olmak, Kırk Günün Mahiyeti, Selamlaşmanın Tamamı Eli Tutarak Selamlaşmaktır | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirînVe's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn senedinâ ve mededinâ üsvetün el haseneti Muhammedini'l-Mustafâsenedinâ ve mededinâ üsvetün el haseneti Muhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-ceza. ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-ceza.

Emmâ ba'd: Fa'lemû eyyühe'l-ihvân Emmâ ba'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân
fe-inne efdale'l-kitâbi kitâbullâh ve efdale'l-hedyife-inne efdale'l-kitâbi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellemhedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesin bid'atünve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr.ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Tamâmü'l-birri en ta'mele fi's-sırri amele'l-alâniye. Tamâmü'l-birri en ta'mele fi's-sırri amele'l-alâniye.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı dünyada, âhirette üzerinize olsun.ikramı dünyada, âhirette üzerinize olsun. Rabbimiz iki cihanda cümlemizi bahtiyar eylesin. Rabbimiz iki cihanda cümlemizi bahtiyar eylesin.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinin sözleri beşer sözlerinin en kıymetlileri, en asilleri, en faziletlileri olduğu için,sözleri beşer sözlerinin en kıymetlileri, en asilleri, en faziletlileri olduğu için, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'inPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîfleri başımızın tâcıdır, onları okuyoruz. hadîs-i şerîfleri başımızın tâcıdır, onları okuyoruz.

Bugün okuyacağım hadîs-i şerîfler, Râmûzü'l-ehâdîs kitabının 257. sayfasındadır. Bugün okuyacağım hadîs-i şerîfler, Râmûzü'l-ehâdîs kitabının 257. sayfasındadır.

Metinlerini merak edenler, bantlara alındığı zaman aslını tahkik etmek isteyenlerMetinlerini merak edenler, bantlara alındığı zaman aslını tahkik etmek isteyenler yerini bilsin diye söylemiş oluyoruz. yerini bilsin diye söylemiş oluyoruz.

Bu hadîs-i şerîflerin okunmasını ve izahını yapmaya başlamadan önce, Bu hadîs-i şerîflerin okunmasını ve izahını yapmaya başlamadan önce, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ruh-u pâkine hediye olsun diye,başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ruh-u pâkine hediye olsun diye, sonra onun mübarek âl'inin, ashabının, etbâının, ahbabının ruhlarına,sonra onun mübarek âl'inin, ashabının, etbâının, ahbabının ruhlarına, sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin, evliyâullahın, salihlerin, velîlerin ruhlarına;sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin, evliyâullahın, salihlerin, velîlerin ruhlarına; âhirete göçmüş olan ana baba, dede nine, ecdâd, ceddât, akrabâ u taallukâtımızın,âhirete göçmüş olan ana baba, dede nine, ecdâd, ceddât, akrabâ u taallukâtımızın, ahbabımızın ruhlarına hediye olsun diye; bu hadîs-i şerîfleri bize kadar nakil ve rivayet etmiş olanahbabımızın ruhlarına hediye olsun diye; bu hadîs-i şerîfleri bize kadar nakil ve rivayet etmiş olan hadis alimlerinin, râvilerinin ruhları şâd olsun, ruhlarına hediye olsun diye;hadis alimlerinin, râvilerinin ruhları şâd olsun, ruhlarına hediye olsun diye; bu beldeleri Allah yolunda cihat edip, fethedip bize emanet ve yâdigâr bırakmış olanbu beldeleri Allah yolunda cihat edip, fethedip bize emanet ve yâdigâr bırakmış olan mübarek dedelerimizin ruhlarına hediye olsun diye;mübarek dedelerimizin ruhlarına hediye olsun diye; şu caminin yapılmasına, yaşamasına sebep olanların geçmişlerininşu caminin yapılmasına, yaşamasına sebep olanların geçmişlerinin ve kendilerinin dünya ve âhiretleri mâmur olsun diye; ve kendilerinin dünya ve âhiretleri mâmur olsun diye; uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemeye gelen siz değerli kardeşlerimizinuzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemeye gelen siz değerli kardeşlerimizin bütün geçmişlerinin ruhları şâd olsun ve Allah vücutlarınıza afiyet versin,bütün geçmişlerinin ruhları şâd olsun ve Allah vücutlarınıza afiyet versin, iki cihanda aziz ve bahtiyar olun diye bir Fâtiha, üç İhlâs-ı şerîf okuyupiki cihanda aziz ve bahtiyar olun diye bir Fâtiha, üç İhlâs-ı şerîf okuyup o büyüklerimize, geçmişlerimize bağışlayıp öyle başlayalım. o büyüklerimize, geçmişlerimize bağışlayıp öyle başlayalım.

Metnini okumuş olduğum birinci hadîs-i şerîf, Ebû Âmir radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir.Metnini okumuş olduğum birinci hadîs-i şerîf, Ebû Âmir radıyallahu anh'ten rivayet edilmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde çok mühim bir ahlâkî temel esası bize bildiriyor. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfinde çok mühim bir ahlâkî temel esası bize bildiriyor. Buyuruyor ki; Tamâmü'l-birri en ta'mele fi's-sırri amele'l-alâniye. Buyuruyor ki;

Tamâmü'l-birri en ta'mele fi's-sırri amele'l-alâniye.

Bir ahlâk temel kâidesi. "Birrin tamamı..." Bir ahlâk temel kâidesi.

"Birrin tamamı..."

Birr, iki 'r' harfiyle, iyilik demek. İyi olan kimseye berr derler. Çoğulu ebrâr gelir. Birr, iki 'r' harfiyle, iyilik demek. İyi olan kimseye berr derler. Çoğulu ebrâr gelir. Ebrâr kelimesini biliyorsunuz. Yani iyi, mübarek, salih insanlar demek.Ebrâr kelimesini biliyorsunuz. Yani iyi, mübarek, salih insanlar demek. Anne babasına iyilik yapana da berr derler.Anne babasına iyilik yapana da berr derler. Berren bi-vâlideyhi; annesine babasına karşı iyi evlatlık yapan kul demek. Berren bi-vâlideyhi; annesine babasına karşı iyi evlatlık yapan kul demek. Birr ü takvâ tabirinden bilirsiniz, takvâya yakın bir mefhumdur bu.Birr ü takvâ tabirinden bilirsiniz, takvâya yakın bir mefhumdur bu. Yani iyilik ve Allah korkusu, sakınma, çekinme duygusu,Yani iyilik ve Allah korkusu, sakınma, çekinme duygusu, takvâ birbirini meydana getiren, destekleyen duygular olduğu için... takvâ birbirini meydana getiren, destekleyen duygular olduğu için... Korkan, kötülük yapmaktan sakınan iyi insan oluyor.Korkan, kötülük yapmaktan sakınan iyi insan oluyor. O bakımdan takvâ duygusuna sahip olan iyi insan oluyor.O bakımdan takvâ duygusuna sahip olan iyi insan oluyor. Birr yapmaya, iyilik yapmaya uygun bir insan haline geliyor.Birr yapmaya, iyilik yapmaya uygun bir insan haline geliyor. Onun için birr ü takvâ diye beraber tabirde de geçer, birr ü takvâ sahibi olmak diye.Onun için birr ü takvâ diye beraber tabirde de geçer, birr ü takvâ sahibi olmak diye. Buralardan hatırlayacağınız bir kelime olmuş oluyor. Bu iyilik Allah'ın sevdiği bir vasıf.Buralardan hatırlayacağınız bir kelime olmuş oluyor.

Bu iyilik Allah'ın sevdiği bir vasıf.
İyi insan olmak, iyilik yapıcı bir insan olmak güzel bir şey. Bunun tamamı nedir? İyi insan olmak, iyilik yapıcı bir insan olmak güzel bir şey.

Bunun tamamı nedir?

İyi insan olmanın aslı, kökü, tam yüzde yüz olması. Musikî tabiriyle "dört dörtlük" diyorlar. İyi insan olmanın aslı, kökü, tam yüzde yüz olması. Musikî tabiriyle "dört dörtlük" diyorlar. "Dört dörtlük" bir musikî tabiridir. Tam demek o da, tam nota demek."Dört dörtlük" bir musikî tabiridir. Tam demek o da, tam nota demek. Yüzde yüz, o da bir nispet kelimesidir. Bunun tamamı, yüzde yüzü, en iyisi nedir? Yüzde yüz, o da bir nispet kelimesidir.

Bunun tamamı, yüzde yüzü, en iyisi nedir?

En ta'mele. "Senin işlerini, icraatını yapmandır." Fi's-sırri. "Gizlide." Amele'l-alâniye. En ta'mele. "Senin işlerini, icraatını yapmandır." Fi's-sırri. "Gizlide." Amele'l-alâniye. "Âşikâre yaptığın işi yapmandır." "Âşikâre yaptığın işi yapmandır."

Gizlide de âşikâre yaptığın işi yapman, iyilik vasfının tam mükemmel şekli demektir. Gizlide de âşikâre yaptığın işi yapman, iyilik vasfının tam mükemmel şekli demektir. Şimdi bu ne demek?Şimdi bu ne demek? Âşikârede, herkesin gördüğü yerde, açıklıkta, kalabalıkta yaptığın şeyi tenhada da yapmakÂşikârede, herkesin gördüğü yerde, açıklıkta, kalabalıkta yaptığın şeyi tenhada da yapmak iyilik duygusunun tamamıdır, en mükemmel derecesidir. Ne demek? iyilik duygusunun tamamıdır, en mükemmel derecesidir.

Ne demek?

İnsanlar insanlardan çekinirler.İnsanlar insanlardan çekinirler. Mesela yalnızken burnunu karıştırır da insanların yanında utanır. Basit bir şey ama o zaman utanır.Mesela yalnızken burnunu karıştırır da insanların yanında utanır. Basit bir şey ama o zaman utanır. Yalnızken yan gelir yatar, savruk yatar, devrik yatar ama birisi geldiği zaman toparlanır.Yalnızken yan gelir yatar, savruk yatar, devrik yatar ama birisi geldiği zaman toparlanır. Kendi başına buyruk olduğu zaman bir şarkı türkü tutturur da birisi olduğu zaman kendisini tutar.Kendi başına buyruk olduğu zaman bir şarkı türkü tutturur da birisi olduğu zaman kendisini tutar. Yani tek başına olduğu zaman biraz gevşiyor.Yani tek başına olduğu zaman biraz gevşiyor. Vidalar gevşiyor, kâideler biraz sulanıyor,Vidalar gevşiyor, kâideler biraz sulanıyor, nefsin hakimiyeti biraz daha fazlalaşıyor, keyif fazlalaşıyor.nefsin hakimiyeti biraz daha fazlalaşıyor, keyif fazlalaşıyor. Keyfî olarak, zevkî olarak lâubâlilik artıyor. Daha lâubâli olur.Keyfî olarak, zevkî olarak lâubâlilik artıyor. Daha lâubâli olur. Ama başkalarının yanında olduğu zaman lâubâlilik azalır, o yanında bulunulan insanın makamına,Ama başkalarının yanında olduğu zaman lâubâlilik azalır, o yanında bulunulan insanın makamına, mertebesine göre de iş daha ciddileşir, daha ciddileşir, daha ciddileşir,mertebesine göre de iş daha ciddileşir, daha ciddileşir, daha ciddileşir, nihayet kazık gibi durmaya kadar gelir. nihayet kazık gibi durmaya kadar gelir. Kıpırdamaz yani. "Rahat" demedikçe yerinden kıpırdamaz;Kıpırdamaz yani. "Rahat" demedikçe yerinden kıpırdamaz; direk gibi durur, kıpırdamaz, heykel gibi durur. Neden? direk gibi durur, kıpırdamaz, heykel gibi durur.

Neden?

Çok hürmet ediyor, karşısındaki şahıs makamı çok yüksek bir kimse olduğundan, Çok hürmet ediyor, karşısındaki şahıs makamı çok yüksek bir kimse olduğundan, âmir olduğundan, komutan olduğundan "hazır ol" vaziyetinde duruyor. âmir olduğundan, komutan olduğundan "hazır ol" vaziyetinde duruyor.

Demek ki insanlarla olduğu zaman onun mevkiine, makamına, rütbesine, derecesine,Demek ki insanlarla olduğu zaman onun mevkiine, makamına, rütbesine, derecesine, yakınlığına göre, hiç rütbesi olmasa bile yine de başkaları dedikodu yapar, yakınlığına göre, hiç rütbesi olmasa bile yine de başkaları dedikodu yapar, ayıplar diye kendisine çekidüzen veriyor, dilini tutuyor, kendisine hakim oluyor.ayıplar diye kendisine çekidüzen veriyor, dilini tutuyor, kendisine hakim oluyor. Ama tek başına olduğu zaman gevşiyor, yapıyor. Başkasının yanında yapmadığı şeyi gizlide yapıyor.Ama tek başına olduğu zaman gevşiyor, yapıyor. Başkasının yanında yapmadığı şeyi gizlide yapıyor. Günahı yapıyor, nefsine uygun işi yapıyor, şeytana uygun işi yapıyor. Olmadı. Günahı yapıyor, nefsine uygun işi yapıyor, şeytana uygun işi yapıyor.

Olmadı.
İkili oldu bu. İnsanlardan korktuğu için yapmadığı hataları,İkili oldu bu. İnsanlardan korktuğu için yapmadığı hataları, kusurları yalnız kaldığı zaman yapıyor. E peki sen şimdi yalnız mısın aslında? kusurları yalnız kaldığı zaman yapıyor.

E peki sen şimdi yalnız mısın aslında?

Derviş olan, yani imanı kâmil, sağlam olan insan bilir ki insan yalnız olduğu zaman yalnız değil.Derviş olan, yani imanı kâmil, sağlam olan insan bilir ki insan yalnız olduğu zaman yalnız değil. Yani söz gelişi biz "yalnız" diyoruz ama yalnız değil ki insan! Yani söz gelişi biz "yalnız" diyoruz ama yalnız değil ki insan!

Hatta şeyh efendinin birisi müritlerini imtihan etmek istemiş, bakalım dervişlikleri,Hatta şeyh efendinin birisi müritlerini imtihan etmek istemiş, bakalım dervişlikleri, imanları tam sağlam mı, zihniyetleri iyice yerli yerine oturmuş mu diye.imanları tam sağlam mı, zihniyetleri iyice yerli yerine oturmuş mu diye. Demiş ki; "Alın şu tavuğu, kimsenin görmediği bir yerde kesin." Demiş ki;

"Alın şu tavuğu, kimsenin görmediği bir yerde kesin."

Herkese bir tavuk, piliç vermiş.Herkese bir tavuk, piliç vermiş. Herhalde kalabalık, ziyafet olacak, herkes kesecek, demek ki tavuğu da çok, ikram edilecek.Herhalde kalabalık, ziyafet olacak, herkes kesecek, demek ki tavuğu da çok, ikram edilecek. Herkes tavuğu kesmiş, gelmiş. Bir tanesi kesmeden gelmiş, elinde tavuk geri dönmüş. Herkes tavuğu kesmiş, gelmiş. Bir tanesi kesmeden gelmiş, elinde tavuk geri dönmüş.

"Evladım sen niye kesmedin tavuğu?" "Efendim! Siz 'Kimsenin olmadığı yerde kesin.' dediniz."Evladım sen niye kesmedin tavuğu?"

"Efendim! Siz 'Kimsenin olmadığı yerde kesin.' dediniz.
Ben nereye gittiysem Allah'ı gördüm. Her nerede isem yalnız olmadığımı hissettim." Ben nereye gittiysem Allah'ı gördüm. Her nerede isem yalnız olmadığımı hissettim."

"Tamam, sen kazandın imtihanı." demiş. Âyet-i kerîmede yok mu? "Tamam, sen kazandın imtihanı." demiş.

Âyet-i kerîmede yok mu?

Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm. "Her nerede olsanız Allah sizinle beraber." denmiyor mu? Ve hüve meaküm eyne mâ küntüm. "Her nerede olsanız Allah sizinle beraber." denmiyor mu?

Deniliyor. Sonra, her insanın en aşağı iki omzunda iki melek olduğunu herkes bilmiyor mu? Deniliyor.

Sonra, her insanın en aşağı iki omzunda iki melek olduğunu herkes bilmiyor mu?
İşlerimizi yazan, günahlarımızı, sevaplarımızı yazan melekler var mı yok mu? Var.İşlerimizi yazan, günahlarımızı, sevaplarımızı yazan melekler var mı yok mu?

Var.
Amennâ ve saddaknâ. Nerede? Amennâ ve saddaknâ.

Nerede?

İşte buralarda bir yerlerde. Sağdaki iyilikleri yazıyor, soldaki kötülükleri yazıyor. İşte buralarda bir yerlerde. Sağdaki iyilikleri yazıyor, soldaki kötülükleri yazıyor. Sağdakinin rütbesi daha yüksek, buradakine "Dur!" diyebiliyor, "Bekle biraz." diyebiliyor. Sağdakinin rütbesi daha yüksek, buradakine "Dur!" diyebiliyor, "Bekle biraz." diyebiliyor.

Kirâmen kâtibîne ya'lemûne mâ tef'alûn. İnnâ künnâ nestensihu mâ küntüm ta'melûn. Kirâmen kâtibîne ya'lemûne mâ tef'alûn.

İnnâ künnâ nestensihu mâ küntüm ta'melûn.

Bu bildiğimiz bir şey. Sonra, insanın her uzvunda, her ekleminde, her âzâsında melek var.Bu bildiğimiz bir şey.

Sonra, insanın her uzvunda, her ekleminde, her âzâsında melek var.
Vücut kendi kendine duramıyor, meleklerin korumasıyla durabiliyor.Vücut kendi kendine duramıyor, meleklerin korumasıyla durabiliyor. Yani vücut muazzam bir varlık, bir kâinat, bir âlem. Kaç tane hücre var? Yani vücut muazzam bir varlık, bir kâinat, bir âlem.

Kaç tane hücre var?

"Nereden bileyim hocam, git işine, hücreler sayılır mı?" Milyonlarca, milyarlarca hücre var. "Nereden bileyim hocam, git işine, hücreler sayılır mı?"

Milyonlarca, milyarlarca hücre var.
Beyinde şu kadar, böbrekte bu kadar, ciğerde şu kadar...Beyinde şu kadar, böbrekte bu kadar, ciğerde şu kadar... Doğuyorlar, yaşıyorlar, ölüyorlar, değişiyorlar. Doğuyorlar, yaşıyorlar, ölüyorlar, değişiyorlar.

Hani eski Es'ad? İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn. Hani eski Es'ad?

İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn.

Benim on sene önceki hücrelerimden kaç tanesi kaldı vücudumda? Benim on sene önceki hücrelerimden kaç tanesi kaldı vücudumda?

Tırnaklar uzuyor, kemikler değişiyor, giren giriyor, çıkan çıkıyor, gelen geliyor,Tırnaklar uzuyor, kemikler değişiyor, giren giriyor, çıkan çıkıyor, gelen geliyor, giden gidiyor, deriler değişiyor. giden gidiyor, deriler değişiyor. Güneşte yandığımız zaman derinin değiştiğini anlıyoruz daGüneşte yandığımız zaman derinin değiştiğini anlıyoruz da başka zaman bilmiyoruz; her şeyimiz değişiyor. Değişiyor, tazeleniyor.başka zaman bilmiyoruz; her şeyimiz değişiyor. Değişiyor, tazeleniyor. Ve devamlı... Muazzam, muhteşem mekanizma... Ve devamlı... Muazzam, muhteşem mekanizma...

İnsan, vücudunu hakkıyla bilse hayran olur, tam mü'min olur, tam âşık-ı sâdık, has müslüman olur. İnsan, vücudunu hakkıyla bilse hayran olur, tam mü'min olur, tam âşık-ı sâdık, has müslüman olur.

"Kendini bilen Rabbini bilir." Çeşitli izahları var."Kendini bilen Rabbini bilir."

Çeşitli izahları var.
Vücudunu iyice bilsen, bu vücudun nasıl yaratıldığını, nasıl çalıştığını bilsen Rabbini bilirsin. Vücudunu iyice bilsen, bu vücudun nasıl yaratıldığını, nasıl çalıştığını bilsen Rabbini bilirsin.

Men arefe nefsehû fe-kad arefe rabbehû. Rabbini bilir. Vücudumuzda melekler var.Men arefe nefsehû fe-kad arefe rabbehû.

Rabbini bilir.

Vücudumuzda melekler var.
Allah yanımızda, şah damarımızdan bize daha yakın. O halde biz hiçbir zaman yalnız değiliz.Allah yanımızda, şah damarımızdan bize daha yakın. O halde biz hiçbir zaman yalnız değiliz. O halde edebi olan, yalnız olduğu zaman da günah işlemez, hata işlemez, gevşemez, kusurlu iş yapmaz.O halde edebi olan, yalnız olduğu zaman da günah işlemez, hata işlemez, gevşemez, kusurlu iş yapmaz. Bak, küçücük kelime ile cihanlar dolduracak kadar güzel bir mânayı Peygamber Efendimiz ifade etmiş. Bak, küçücük kelime ile cihanlar dolduracak kadar güzel bir mânayı Peygamber Efendimiz ifade etmiş.

Şunu hepimiz defterimizin başına yazsak, aklımıza yerleştirsek, gönlümüze yerleştirsek Şunu hepimiz defterimizin başına yazsak, aklımıza yerleştirsek, gönlümüze yerleştirsek ve şu hadîs-i şerîfin ışığı ile yaşasak, yürüsek, işlerimizi yapsak ne güzel olur. ve şu hadîs-i şerîfin ışığı ile yaşasak, yürüsek, işlerimizi yapsak ne güzel olur.

Tamâmü'l-birri en ta'mele fi's-sırri amele'l-alâniye.Tamâmü'l-birri en ta'mele fi's-sırri amele'l-alâniye. "İyiliğin en yükseği, doruk noktası, tamam olması,"İyiliğin en yükseği, doruk noktası, tamam olması, yalnızken de kalabalıkta olduğun gibi işler yapabilmendir." yalnızken de kalabalıkta olduğun gibi işler yapabilmendir."

Kalabalıkta gösteriş için güzel şeyler, giyim kuşam, taranmak, süslenmek,Kalabalıkta gösteriş için güzel şeyler, giyim kuşam, taranmak, süslenmek, donanmak, boyanmak, tıraş olmak, neden? Dışı süslemek, zahiri süslemek.donanmak, boyanmak, tıraş olmak, neden?

Dışı süslemek, zahiri süslemek.
E zahiri süslüyorsun, için harap.E zahiri süslüyorsun, için harap. Halka karşı iyisin, gülüyorsun, tebessüm, yalancı gülücük filan ama içeriden kızgın.Halka karşı iyisin, gülüyorsun, tebessüm, yalancı gülücük filan ama içeriden kızgın. Halkın yanında melek gibi, evde barut gibi. "İl eyisi, ev ağusu." Halkın yanında melek gibi, evde barut gibi.

"İl eyisi, ev ağusu."

Ellere karşı iyi, evde zehir zemberek. Olmadı. Ellere karşı iyi, evde zehir zemberek.

Olmadı.

Demek ki tutarlı değil. Ayarı eksik, kusur var, imanı zayıf, şuuru eksik,Demek ki tutarlı değil. Ayarı eksik, kusur var, imanı zayıf, şuuru eksik, şuur seviyesi düşük, iyilik derecesi tam iyi değil, kusurlu, kalitesi tam değil. Neden? şuur seviyesi düşük, iyilik derecesi tam iyi değil, kusurlu, kalitesi tam değil.

Neden?

İnsanların karşısında insanlardan çekiniyor, yapmıyor; İnsanların karşısında insanlardan çekiniyor, yapmıyor; yalnız kaldığı zaman veryansın, paldır küldür her şeyi yapıyor.yalnız kaldığı zaman veryansın, paldır küldür her şeyi yapıyor. Yalnız kaldığı zaman da yapmayacak. Çünkü yalnız kalmıyor. Çünkü gören var.Yalnız kaldığı zaman da yapmayacak. Çünkü yalnız kalmıyor. Çünkü gören var. Neler neler var. Ona göre insanın her işine dikkat etmesi lazım. Neler neler var. Ona göre insanın her işine dikkat etmesi lazım.

Bu ders, bu prensip, bu düşünce, bu zihniyet tarikatin, tasavvufun temel düşüncelerinden biridir. Bu ders, bu prensip, bu düşünce, bu zihniyet tarikatin, tasavvufun temel düşüncelerinden biridir.

Öyle büyüklerimiz var ki gece ayak uzatarak uyumamışlar.Öyle büyüklerimiz var ki gece ayak uzatarak uyumamışlar. Bana göre biraz fazla gibi geliyor şahsen, zayıf olduğumdan.Bana göre biraz fazla gibi geliyor şahsen, zayıf olduğumdan. Ama "Ayağımı ben Allah'ın huzurunda nasıl uzatırım, edepsizlik olur." diyeAma "Ayağımı ben Allah'ın huzurunda nasıl uzatırım, edepsizlik olur." diye ayağına ip bağlamışlar, biliyor musunuz? ayağına ip bağlamışlar, biliyor musunuz? Dizlerini büküp ip bağlamışlar veya büküp dizlerine kuşak geçirmişler;Dizlerini büküp ip bağlamışlar veya büküp dizlerine kuşak geçirmişler; ayağımız uyuduğumuz zaman farkına varmadan uzanmasın, uzanmak saygısızlık diye. ayağımız uyuduğumuz zaman farkına varmadan uzanmasın, uzanmak saygısızlık diye. Tabii biz bu kadarını tabiiliğin biraz ötesinde gördüğümüz için, Tabii biz bu kadarını tabiiliğin biraz ötesinde gördüğümüz için, tahammül edemeyeceğimiz için uygun görmüyoruz ama bu kadar edebe riayet etmişler. tahammül edemeyeceğimiz için uygun görmüyoruz ama bu kadar edebe riayet etmişler. O kadar yalnızken de Allah'ın kendilerini gördüğünü bilmişler, ona göre hareket etmişler.O kadar yalnızken de Allah'ın kendilerini gördüğünü bilmişler, ona göre hareket etmişler. Çok önemli, çok mühim bir duygudur bu. Çok önemli, çok mühim bir duygudur bu.

Aman siz de ebrardan, Allah'ın iyi kullarından olmak istiyorsanız; Aman siz de ebrardan, Allah'ın iyi kullarından olmak istiyorsanız;

İnne'l-ebrâre yeşrebûne min ke'sin kâne mizâcuhâ kâfûrâ. İnne'l-ebrâre yeşrebûne min ke'sin kâne mizâcuhâ kâfûrâ. Cennetin içine girip de böyle kâfûrlu, hoş kokulu ikramlara mazhar olmak istiyorsanız,Cennetin içine girip de böyle kâfûrlu, hoş kokulu ikramlara mazhar olmak istiyorsanız, ebrardan olmak istiyorsanız yalnızken de iyi insan olun. ebrardan olmak istiyorsanız yalnızken de iyi insan olun. İnsanların karşısında iyi insan oluyorsunuz, yalnızken de iyi insan olun. İnsanların karşısında iyi insan oluyorsunuz, yalnızken de iyi insan olun. Çünkü yalnız değilsiniz. Hakiki iman o. Tasavvufun özü, esası bir bakıma bu. Çünkü yalnız değilsiniz. Hakiki iman o. Tasavvufun özü, esası bir bakıma bu.

İkinci hadîs-i şerîf: İkinci hadîs-i şerîf:

Tamâmü'r-ribâti erbaûne yevmen ve men râbate erbaîne yevmen Tamâmü'r-ribâti erbaûne yevmen ve men râbate erbaîne yevmen lem yebi' ve lem yeşteri ve lem yuhdis hadesen harace min zünûbihî ke-yevmi veledethü ümmühû. lem yebi' ve lem yeşteri ve lem yuhdis hadesen harace min zünûbihî ke-yevmi veledethü ümmühû.

Ebû Ümâme hazretlerinden Taberânî hazretlerinin nakil ve rivayet eylediği bir hadîs-i şerîf. Ebû Ümâme hazretlerinden Taberânî hazretlerinin nakil ve rivayet eylediği bir hadîs-i şerîf.

Ne demek mânası? Tamâmü'r-ribâti. "Rıbatın tamamı, en faziletli şekli..." Ne demek mânası?

Tamâmü'r-ribâti. "Rıbatın tamamı, en faziletli şekli..."

Nasıl birr kelimesini izah etmişsek rıbat kelimesini de izah edeceğiz. Nasıl birr kelimesini izah etmişsek rıbat kelimesini de izah edeceğiz.

"Rıbatın tamamı, erbaîne yevmen kırk gündür." "Rıbatın tamamı, erbaîne yevmen kırk gündür."

Rıbatın en faziletli şekli, tam şekli, yüzde yüz şekli, dört dörtlük şekli, eksiksiz, Rıbatın en faziletli şekli, tam şekli, yüzde yüz şekli, dört dörtlük şekli, eksiksiz, kusursuz şekli kırk gündür. Men râbate erbaîne yevmen.kusursuz şekli kırk gündür.

Men râbate erbaîne yevmen.
"Kim kırk gün murâbıtlık yaparsa, murâbata yaparsa." Lem yebi' ve lem yeşteri."Kim kırk gün murâbıtlık yaparsa, murâbata yaparsa." Lem yebi' ve lem yeşteri. "Satış yapmıyor, alış yapmıyor." Ve lem yuhdis hadesen."Satış yapmıyor, alış yapmıyor." Ve lem yuhdis hadesen. "Bir günah da ortaya koymuyor, günah da işlemiyor, alış veriş de yapmıyor.""Bir günah da ortaya koymuyor, günah da işlemiyor, alış veriş de yapmıyor." Harace min zünûbihî. "Günahlardan sıyrılır, çıkar." Ke-yevmi veledethü ümmühû.Harace min zünûbihî. "Günahlardan sıyrılır, çıkar." Ke-yevmi veledethü ümmühû. "Annesinin kendisini doğurduğu gündeki gibi"Annesinin kendisini doğurduğu gündeki gibi günahlardan sıyrılır çıkar, temiz olur, hiç günahı kalmaz." günahlardan sıyrılır çıkar, temiz olur, hiç günahı kalmaz."

"Inga!" diyen mâsum, suçsuz, günahsız bir bebek gibi tertemiz olur. "Inga!" diyen mâsum, suçsuz, günahsız bir bebek gibi tertemiz olur.

Nedir bu murâbata, rıbat yapmak, onu izah edelim. Nedir bu murâbata, rıbat yapmak, onu izah edelim.

Kırk gün kim murâbata yaparsa günahlarından sıyrılıp çıkıyor,Kırk gün kim murâbata yaparsa günahlarından sıyrılıp çıkıyor, annesinden doğduğu zamanki bebeğin mâsum, suçsuz, günahsız olduğu gibi.annesinden doğduğu zamanki bebeğin mâsum, suçsuz, günahsız olduğu gibi. Veyahut da şöyle de anlayabiliriz:Veyahut da şöyle de anlayabiliriz: Çocuk anne karnı ayrı bir âlem, dünyaya doğuyor, ayrı bir âlem;Çocuk anne karnı ayrı bir âlem, dünyaya doğuyor, ayrı bir âlem; o âlemden bu âleme bir doğuşla meydana geliyor.o âlemden bu âleme bir doğuşla meydana geliyor. Sanki kırk gün murâbata yaparsa bir âlemden bir başka âleme geçmiş gibi,Sanki kırk gün murâbata yaparsa bir âlemden bir başka âleme geçmiş gibi, kendisine yeni bir dünya başlamış oluyor, yeni bir hayat, pırıl pırıl,kendisine yeni bir dünya başlamış oluyor, yeni bir hayat, pırıl pırıl, tertemiz bir hayat başlamış gibi oluyor. Benzetmeden bu mâna da seziliyor. tertemiz bir hayat başlamış gibi oluyor. Benzetmeden bu mâna da seziliyor.

Bu murâbata dediğimiz iş nedir? Rıbat ve murâbata, ikisi de mastardır. Bu murâbata dediğimiz iş nedir?

Rıbat ve murâbata, ikisi de mastardır.

Râbata, yurâbitu, murâbitun, murâbatun, murâbatatun ve rıbâtun. Râbata, yurâbitu, murâbitun, murâbatun, murâbatatun ve rıbâtun.

Mufâ'ale bâbından mastar. Ne demek? Mufâ'ale bâbından mastar.

Ne demek?

Hudutların nöbet tutulma kalelerinde, mahallerinde nöbet tutmak demek. Hudutların nöbet tutulma kalelerinde, mahallerinde nöbet tutmak demek.

Rabata bir şeyi rabdetmek deniliyor; râbata da hududa gidip,Rabata bir şeyi rabdetmek deniliyor; râbata da hududa gidip, bir kaleye girip kendisini oraya rabtedip bekçi olarak duruyor.bir kaleye girip kendisini oraya rabtedip bekçi olarak duruyor. Harp yok, harp ihtimali var; düşman yok belki ama düşman gelmesin diye beklemek var.Harp yok, harp ihtimali var; düşman yok belki ama düşman gelmesin diye beklemek var. Gelirse çarpışacak, gelmezse duracak. Hudutta bekçilik yapmış olacak.Gelirse çarpışacak, gelmezse duracak. Hudutta bekçilik yapmış olacak. Buna murâbata veya rıbat deniliyor. Mastar olarak.Buna murâbata veya rıbat deniliyor. Mastar olarak. O durulan mahalle de, o yere de, o kale veya müstahkem mevki neresiyse,O durulan mahalle de, o yere de, o kale veya müstahkem mevki neresiyse, oraya da rıbat adı verilmiştir. Yani mahal de o isimle anılmış, rıbat yapılan yere rıbat denmiş.oraya da rıbat adı verilmiştir. Yani mahal de o isimle anılmış, rıbat yapılan yere rıbat denmiş. Murâbata yapılan, murâbıtlık yapılan yere aynı zamanda rıbat denmiş.Murâbata yapılan, murâbıtlık yapılan yere aynı zamanda rıbat denmiş. Yani o işin yapıldığı mahal demek; nöbet tutulan müstahkem mevki, tahkimli gözetleme yeri,Yani o işin yapıldığı mahal demek; nöbet tutulan müstahkem mevki, tahkimli gözetleme yeri, kale veya bir bina veya bir şey. kale veya bir bina veya bir şey.

İslâm'da Allah'ın rızası için, Allah'ın dininin yücelmesi için, İslâm'da Allah'ın rızası için, Allah'ın dininin yücelmesi için, Allah'ın kullarının kâfirlerin hücumundan korunması için, zulmün ortadan kaldırılması için,Allah'ın kullarının kâfirlerin hücumundan korunması için, zulmün ortadan kaldırılması için, mütecâviz kâfirlerin cezalandırılması için cihat etmek vardır.mütecâviz kâfirlerin cezalandırılması için cihat etmek vardır. Buna cihat da derler, kıtal de derler, gazâ da derler.Buna cihat da derler, kıtal de derler, gazâ da derler. Gazâ, gazavât, megâzi yani gazi olup, gidip düşmanla savaşmak.Gazâ, gazavât, megâzi yani gazi olup, gidip düşmanla savaşmak. Kıtal; o seni öldürmeye çalışıyor, sen onu öldürmeye çalışıyorsun. Kıtal; o seni öldürmeye çalışıyor, sen onu öldürmeye çalışıyorsun. Yani silahlar elde, öldürmek kastiyle birbirine hücum etmek. Gazâ veya cihat.Yani silahlar elde, öldürmek kastiyle birbirine hücum etmek. Gazâ veya cihat. Bir de rıbat var, murabata var; düşmanla doğrudan doğruya savaşma yok ama savaşmanın yerinde,Bir de rıbat var, murabata var; düşmanla doğrudan doğruya savaşma yok ama savaşmanın yerinde, hududunda, düşmanın gelmesi muhtemel olan yerde bekçilik yapmak. Bu da çok sevap. hududunda, düşmanın gelmesi muhtemel olan yerde bekçilik yapmak. Bu da çok sevap. Savaşmak da sevap, gazilik de sevap, şehitlik de çok sevap, kıtal da sevap,Savaşmak da sevap, gazilik de sevap, şehitlik de çok sevap, kıtal da sevap, cihat da sevap, mücahitlik de sevap, murâbıtlık da sevap.cihat da sevap, mücahitlik de sevap, murâbıtlık da sevap. Çünkü murâbıtlar rıbatlarda murâbata yapmasa, yani oralarda bekçilik, gözcülük yapmasa ne olacak?Çünkü murâbıtlar rıbatlarda murâbata yapmasa, yani oralarda bekçilik, gözcülük yapmasa ne olacak? Düşman bir yerden sızacak, müslümanları baskın yapacak, öldürecek. Düşman bir yerden sızacak, müslümanları baskın yapacak, öldürecek.

Mesela senelerce önce Dirina köprüsü faciası oluyor.Mesela senelerce önce Dirina köprüsü faciası oluyor. Bosna-Hersek'teki kardeşlerimiz bir bayram namazı kılarken,Bosna-Hersek'teki kardeşlerimiz bir bayram namazı kılarken, Sırplar bir saldırıyorlar, hepsini kesip kesip Dirina nehrine atıyorlar.Sırplar bir saldırıyorlar, hepsini kesip kesip Dirina nehrine atıyorlar. Bak, sürüyü bekçisiz, çobansız gördüler mi düşman nasıl saldırıyor? Ne yapmak lazım? Bak, sürüyü bekçisiz, çobansız gördüler mi düşman nasıl saldırıyor?

Ne yapmak lazım?

Saldırma ihtimali olan yerde dizilip, silahlanıp beklemek lazım. Saldırma ihtimali olan yerde dizilip, silahlanıp beklemek lazım. Bekliyorsun, bir şey yok; tabii düşman korkuyor, gelemiyor. Sen bekliyorsun diye gelemiyor.Bekliyorsun, bir şey yok; tabii düşman korkuyor, gelemiyor. Sen bekliyorsun diye gelemiyor. Savaş yok ama asker olmasa, bekçi olmasa neler olur bak o zaman görürsün. Savaş yok ama asker olmasa, bekçi olmasa neler olur bak o zaman görürsün.

Biz aile kampı yaptık, gittik, yaylada arkadaşlarımız tüfekleriyle nöbet tuttular.Biz aile kampı yaptık, gittik, yaylada arkadaşlarımız tüfekleriyle nöbet tuttular. Öğrensinler, alışsınlar diye. Benim de hoşuma gitti.Öğrensinler, alışsınlar diye. Benim de hoşuma gitti. Geceleyin buz gibi soğukta kürklerini, elbiselerini, yünlerini giydiler, Geceleyin buz gibi soğukta kürklerini, elbiselerini, yünlerini giydiler, ellerinde fenerler, çifteler, etrafta dolaştılar.ellerinde fenerler, çifteler, etrafta dolaştılar. Yani içeride 175, 200 kişi var; domuz gelir, kurt gelir, çakal gelir, hırsız gelir, arsız,Yani içeride 175, 200 kişi var; domuz gelir, kurt gelir, çakal gelir, hırsız gelir, arsız, yüzsüz gelebilir; nöbet tuttular. yüzsüz gelebilir; nöbet tuttular.

Bu hudutlarda nöbet tutmaya murâbata veya rıbat deniliyor.Bu hudutlarda nöbet tutmaya murâbata veya rıbat deniliyor. Bunu yapan insana da murâbıt deniliyor. Çoğulu murâbıtîn. Bu çok sevaptır. Bunu yapan insana da murâbıt deniliyor. Çoğulu murâbıtîn. Bu çok sevaptır.

Peki kaç gün dursun? Bunun en faziletli miktarı kırk gün durmaktır.Peki kaç gün dursun?

Bunun en faziletli miktarı kırk gün durmaktır.
Yani bir gün durup gelmek değil de kırk gün gidip de orada beklerse... Yani bir gün durup gelmek değil de kırk gün gidip de orada beklerse...

Tamamü'r-rıbâti erbaûne yevmen. Kırk gündür. Kırk gün gidecek orada, bir ay geçiyor,Tamamü'r-rıbâti erbaûne yevmen. Kırk gündür. Kırk gün gidecek orada, bir ay geçiyor, on gün daha geçiyor, kırk gün orada bekçilik yapıyor. on gün daha geçiyor, kırk gün orada bekçilik yapıyor.

Sen kırk gün bekçilik yaparsın, arkadan ben giderim kırk gün bekçilik yapar,Sen kırk gün bekçilik yaparsın, arkadan ben giderim kırk gün bekçilik yapar, arkadan öteki arkadaş gider kırk günlük bekçilik yapar, bu iş hallolur gider. arkadan öteki arkadaş gider kırk günlük bekçilik yapar, bu iş hallolur gider.

Yani hudut karakolları, müstahkem mevkileri nöbetçisiz, mücahitsiz kalmaz. Yani hudut karakolları, müstahkem mevkileri nöbetçisiz, mücahitsiz kalmaz. Düşman da gelemez. Gelirse, geleceği varsa göreceği var. O zaman çarpışacak insan olur. Düşman da gelemez. Gelirse, geleceği varsa göreceği var. O zaman çarpışacak insan olur.

Tabii kırk günün neden olduğunu da söyleyeceğim. Tabii kırk günün neden olduğunu da söyleyeceğim.

Kırk gün ama Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in şartı var. Kırk gün ama; Kırk gün ama Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in şartı var. Kırk gün ama;

Lem yebi' ve lem yeşteri ve lem yuhdis hadesâ. "Alış yapmayacak, satış yapmayacak, Lem yebi' ve lem yeşteri ve lem yuhdis hadesâ. "Alış yapmayacak, satış yapmayacak, bir günah da işlemeyecek, bir kötülük de ortaya çıkartmayacak." bir günah da işlemeyecek, bir kötülük de ortaya çıkartmayacak."

Demek ki bu ifadeden sezinliyoruz ki bazı insanların maksadı murâbıtlık yapmak filan değil; ticaret.Demek ki bu ifadeden sezinliyoruz ki bazı insanların maksadı murâbıtlık yapmak filan değil; ticaret. Nasıl camiye cemaat çok toplanıyor diye satıcılar da kapıya toplanıyor.Nasıl camiye cemaat çok toplanıyor diye satıcılar da kapıya toplanıyor. Nasıl hacca millet gidiyor diye dünyanın her yerinden mal geliyor, satış oluyor. Nasıl hacca millet gidiyor diye dünyanın her yerinden mal geliyor, satış oluyor.

Hatta hacıların bir kısmı oraya mal götürüyorlar, halı, kilim, eşya ötürüyorlar, satıyorlar, Hatta hacıların bir kısmı oraya mal götürüyorlar, halı, kilim, eşya ötürüyorlar, satıyorlar, alıyorlar, ticaret yapıp geliyorlar. "Oh kâr da ettik, hacı da olduk." diyorlar, değil mi? alıyorlar, ticaret yapıp geliyorlar. "Oh kâr da ettik, hacı da olduk." diyorlar, değil mi?

Bazen kalabalık olan yere insanlar başka sebeplerle gider. Bazen kalabalık olan yere insanlar başka sebeplerle gider. Tamam. Tamam.

"Bu kalenin içinde 300 tane murâbıt var, ben de çuvallara malzememi doldururum oraya götürürüm,"Bu kalenin içinde 300 tane murâbıt var, ben de çuvallara malzememi doldururum oraya götürürüm, hem satarım, hem cebime paraları atarım, hem kırk gün orada yatarım,hem satarım, hem cebime paraları atarım, hem kırk gün orada yatarım, hem de sevapları sevaplarıma katarım, eve neşeli neşeli türkü tutturarak dönerim." hem de sevapları sevaplarıma katarım, eve neşeli neşeli türkü tutturarak dönerim."

İyi ama Peygamber Efendimiz diyor ki; Lem yebi' ve lem yeşteri ve lem yuhdis hadesâ. İyi ama Peygamber Efendimiz diyor ki;

Lem yebi' ve lem yeşteri ve lem yuhdis hadesâ.
"Satış yapmayacak, alış yapmayacak, bir kötülük ortaya çıkarmayacak, bir karışıklık,"Satış yapmayacak, alış yapmayacak, bir kötülük ortaya çıkarmayacak, bir karışıklık, kargaşa da orada yapmayacak." Demek ki alış veriş için gitmeyecek.kargaşa da orada yapmayacak."

Demek ki alış veriş için gitmeyecek.
Maddî kâr için gitmeyecek. Orası kârlı olabilir, kalabalık olabilir.Maddî kâr için gitmeyecek. Orası kârlı olabilir, kalabalık olabilir. Belki orası kalabalık olduğu için düşmanın tüccarı da oraya mal getiriyordur.Belki orası kalabalık olduğu için düşmanın tüccarı da oraya mal getiriyordur. Orası bir ticaret yeri gibi de oluyordur. Nasıl şimdi hudut kapılarından;Orası bir ticaret yeri gibi de oluyordur.

Nasıl şimdi hudut kapılarından;
Sarp kapısından 900 bin turist gelmiş bu tarafa. Niye geliyor? Bavul ticareti için.Sarp kapısından 900 bin turist gelmiş bu tarafa.

Niye geliyor?

Bavul ticareti için.
Bavulunun içine ne varsa dolduruyor, getiriyor, burada Rus pazarı denilen yerlerde satıyor. Bavulunun içine ne varsa dolduruyor, getiriyor, burada Rus pazarı denilen yerlerde satıyor. Cebine paraları dolduruyor, götürüyor. İşine geliyor. Halıları yükleniyor, alış veriş yapıyor.Cebine paraları dolduruyor, götürüyor. İşine geliyor. Halıları yükleniyor, alış veriş yapıyor. Yani kalabalık yerde ticaret oluyor. Nerede kalabalık varsa orada alış veriş oluyor,Yani kalabalık yerde ticaret oluyor. Nerede kalabalık varsa orada alış veriş oluyor, bazı insanlar bu işlerden kâr ediyorlar. bazı insanlar bu işlerden kâr ediyorlar.

Alış yapmayacak, satış yapmayacak. Bir de orada kırk gün kalıyor ya;Alış yapmayacak, satış yapmayacak. Bir de orada kırk gün kalıyor ya; kimisi huysuz olur, geçimsiz olur, kavgacı olur.kimisi huysuz olur, geçimsiz olur, kavgacı olur. Onun burnuna bir yumruk, ötesine bir tokat, berikisine bir sille,Onun burnuna bir yumruk, ötesine bir tokat, berikisine bir sille, hır hır hır, gür gür gür, dır dır dır... hır hır hır, gür gür gür, dır dır dır...

"E be adam! Keşke buraya gelmeseydin. "E be adam! Keşke buraya gelmeseydin. Sen geldikten sonra ağzımızın tadı kaçtı, huzurumuz kalmadı, ibadetimizi senin yüzünden yapamıyoruz.Sen geldikten sonra ağzımızın tadı kaçtı, huzurumuz kalmadı, ibadetimizi senin yüzünden yapamıyoruz. Her gün bir olay çıkartıyorsun be adam! İnsafın yok mu?" derler. Her gün bir olay çıkartıyorsun be adam! İnsafın yok mu?" derler.

Günah işlemeyecek, alış yapmayacak, veriş yapmayacak. O zaman işte anasından doğmuş gibi olur. Günah işlemeyecek, alış yapmayacak, veriş yapmayacak. O zaman işte anasından doğmuş gibi olur. Demek ki şartları bu. Yani maddî menfaat için yapmayacak.Demek ki şartları bu. Yani maddî menfaat için yapmayacak. Bir de başkalarına zarar vermeyecek. Günah işleyip de başkalarına kötü örnek olmayacakBir de başkalarına zarar vermeyecek. Günah işleyip de başkalarına kötü örnek olmayacak veya ortaya kötülük çıkartmayacak. veya ortaya kötülük çıkartmayacak.

Böyle yaptığı takdirde annesinden doğmuş, pırıl pırıl, günahsız bir insan gibi oluyor. Böyle yaptığı takdirde annesinden doğmuş, pırıl pırıl, günahsız bir insan gibi oluyor. Sevabı çok oluyor. Günahları affolmuş oluyor. Niye kırk gün? Sevabı çok oluyor. Günahları affolmuş oluyor.

Niye kırk gün?

Bunun için büyüklerimiz, evliyâullah, kitaplarımızda işaretlerde bulunmuşlardır,Bunun için büyüklerimiz, evliyâullah, kitaplarımızda işaretlerde bulunmuşlardır, yazmışlardır, söylemişlerdir.yazmışlardır, söylemişlerdir. İnsanın vücudundaki pislikler kırk günde gidiyor, insandaki değişme kırk günde olabiliyor.İnsanın vücudundaki pislikler kırk günde gidiyor, insandaki değişme kırk günde olabiliyor. Onun için bu kırk gün yapılmış. Kırk günle ilgili; Onun için bu kırk gün yapılmış. Kırk günle ilgili;

"Kim kırk gün Allah için halisâne, muhlisâne kendisini ibadete verirse gönül gözü açılır, "Kim kırk gün Allah için halisâne, muhlisâne kendisini ibadete verirse gönül gözü açılır, gönlünden diline hikmet pınarlarından şırıl şırıl hikmetler akmaya başlar." diyegönlünden diline hikmet pınarlarından şırıl şırıl hikmetler akmaya başlar." diye hadîs-i şerîfler var. hadîs-i şerîfler var.

Bir günde olmuyor, iki günde olmuyor, üç günde olmuyor, kırk gün geçince oluyor. Bir günde olmuyor, iki günde olmuyor, üç günde olmuyor, kırk gün geçince oluyor. Yani bir insanın tabiatinin değişmesi... Sonra, başka hadîs-i şerîflerden biliyoruz; Yani bir insanın tabiatinin değişmesi...

Sonra, başka hadîs-i şerîflerden biliyoruz;
"Bir insan haram lokma yese" diyor Peygamber Efendimiz, "kırk sabah namazı kabul olmaz." "Bir insan haram lokma yese" diyor Peygamber Efendimiz, "kırk sabah namazı kabul olmaz."

"Kırk sabah." Orada da kırk var. Demek ki kırk günde değişme oluyor."Kırk sabah." Orada da kırk var. Demek ki kırk günde değişme oluyor. Demek ki buraya girecek adam, günah işlemeyecek, helal lokmayla kırk gün gidecek,Demek ki buraya girecek adam, günah işlemeyecek, helal lokmayla kırk gün gidecek, üzerindeki günahların gitmesi için gerekli müddet geçmiş olacak. O bakımdan böyle söylenmiş. üzerindeki günahların gitmesi için gerekli müddet geçmiş olacak. O bakımdan böyle söylenmiş.

Tabii işin bir böyle anlaşılması mümkün, yani sırf askerlik işi, sırf savunma işi, Tabii işin bir böyle anlaşılması mümkün, yani sırf askerlik işi, sırf savunma işi, sırf hudut bekçiliği işi, askerlerin işi anlaşılabilir, bir. sırf hudut bekçiliği işi, askerlerin işi anlaşılabilir, bir.

Bir de mânevî bir rıbatlık, murâbıtlık vardır.Bir de mânevî bir rıbatlık, murâbıtlık vardır. O da iç âleminde, insanın en büyük düşmanı olan şeytanın ve nefsinO da iç âleminde, insanın en büyük düşmanı olan şeytanın ve nefsin insana zarar vermemesi için iç âlemini gözlemek. Sen şimdi hudutta niye bekliyordun? insana zarar vermemesi için iç âlemini gözlemek.

Sen şimdi hudutta niye bekliyordun?

"Ermenisi, Yunanlısı, Bulgarı, Sırpı hücum etmesin diye bekliyordum hocam." "Ermenisi, Yunanlısı, Bulgarı, Sırpı hücum etmesin diye bekliyordum hocam."

Tamam. Peki bir caminin bir köşesine girsen, kırk gün "nefsini şeytan musallat olmasın" diye, Tamam. Peki bir caminin bir köşesine girsen, kırk gün "nefsini şeytan musallat olmasın" diye, "nefsin hevâsı gelip onu meşgul etmesin" diye korusan, kırk gün onu savunsan, "nefsin hevâsı gelip onu meşgul etmesin" diye korusan, kırk gün onu savunsan, o da bir mânevî rıbat oluyor.o da bir mânevî rıbat oluyor. Hani biliyorsunuz, tarikatte, tasavvufta erbaîn, çile, halvet denilen bir ibadet şekli var.Hani biliyorsunuz, tarikatte, tasavvufta erbaîn, çile, halvet denilen bir ibadet şekli var. Kırk gün insan zikirle, tesbihle, Kur'ân-ı Kerîm'le, ibadetle camideKırk gün insan zikirle, tesbihle, Kur'ân-ı Kerîm'le, ibadetle camide Allah'ın rızasına uygun vaktini geçiriyor, geçiriyor, geçiriyor;Allah'ın rızasına uygun vaktini geçiriyor, geçiriyor, geçiriyor; öyle bir kimse "Halvete girdi." diyoruz. Kırk gün ibadet ediyor, ondan sonra çıkıyor. öyle bir kimse "Halvete girdi." diyoruz. Kırk gün ibadet ediyor, ondan sonra çıkıyor.

Mesela Eşrefoğlu Rûmî hazretleri mânevî işaretleri almış, Mesela Eşrefoğlu Rûmî hazretleri mânevî işaretleri almış, mânevî terbiyesi içinmânevî terbiyesi için ailesi, çoluk çocuğuyla Suriye'nin Hama şehrine kadar bineğiyle, topraklar içinde yürümüş, gitmiş.ailesi, çoluk çocuğuyla Suriye'nin Hama şehrine kadar bineğiyle, topraklar içinde yürümüş, gitmiş. Yolların meşakkati ne kadar zordur kim bilir,Yolların meşakkati ne kadar zordur kim bilir, şimdiki gibi lüks, üç yıldızlı, beş yıldızlı oteller yok.şimdiki gibi lüks, üç yıldızlı, beş yıldızlı oteller yok. Belki parası yok, yoksul. Belki bebek ağlıyor, mama yok. Belki -istediği zaman- yiyecek yok.Belki parası yok, yoksul. Belki bebek ağlıyor, mama yok. Belki -istediği zaman- yiyecek yok. Belki çok kere aç vakit geçiriyor. Hama şehrine, mürşid-i kâmilinin huzuruna varmış, elini öpmüş; Belki çok kere aç vakit geçiriyor. Hama şehrine, mürşid-i kâmilinin huzuruna varmış, elini öpmüş;

"Maşaallah evladım, pek güzel. Gel bakalım, hoş geldin, sefa geldin. Gir bakalım halvete..." "Maşaallah evladım, pek güzel. Gel bakalım, hoş geldin, sefa geldin. Gir bakalım halvete..."

Hop, Eşrefoğlu Rûmî hazretlerini halvete sokmuş. Çoluk çocuk ne olacak? Hop, Eşrefoğlu Rûmî hazretlerini halvete sokmuş.

Çoluk çocuk ne olacak?

Eh, misafir etmişler öbür tarafta, onu düşünmemiş.Eh, misafir etmişler öbür tarafta, onu düşünmemiş. Kırk gün orada -geceleyin- ibadet etmiş, ondan sonra çıkmış.Kırk gün orada -geceleyin- ibadet etmiş, ondan sonra çıkmış. Kırk gün bu; bir ay geçiyor, bir on gün daha geçiyor. Kırk gün, düşünün, kolay değil. Ondan sonra; Kırk gün bu; bir ay geçiyor, bir on gün daha geçiyor. Kırk gün, düşünün, kolay değil. Ondan sonra;

"Aferin, maşaallah evadım, halvet sana epeyce yaramış. Hadi bakalım, bir daha gir." "Aferin, maşaallah evadım, halvet sana epeyce yaramış. Hadi bakalım, bir daha gir."

Cup, bir kere daha halvete. Kırk gün daha. Kırk, kırk daha seksen eder. Cup, bir kere daha halvete. Kırk gün daha. Kırk, kırk daha seksen eder.

"Üç aya yaklaştı hocam." Oradan da çıkmış. "Üç aya yaklaştı hocam."

Oradan da çıkmış.

"Maşaallah, maşaallah, pek nurânîleşmişsin, melek gibi olmuşsun. Hadi bir daha gir." "Maşaallah, maşaallah, pek nurânîleşmişsin, melek gibi olmuşsun. Hadi bir daha gir."

Cup, bir daha. 120 gün, dört ay peş peşe çile çekmiş. Cup, bir daha. 120 gün, dört ay peş peşe çile çekmiş. Karanlık bir yerde ibadetle, Kur'an'la, zikirle, zikrullahla,Karanlık bir yerde ibadetle, Kur'an'la, zikirle, zikrullahla, fikrullahla, tefekkürle, murakabeyle meşgul olmuş.fikrullahla, tefekkürle, murakabeyle meşgul olmuş. Ondan sonra çıkmış ortaya bir mübarek zât. Bir başka insan olmuş. Ondan sonra çıkmış ortaya bir mübarek zât. Bir başka insan olmuş.

"Hadi evladım, olmuşsun, tamam, için dışın pırıl pırıl olmuş, tertemiz olmuşsun."Hadi evladım, olmuşsun, tamam, için dışın pırıl pırıl olmuş, tertemiz olmuşsun. Seni falanca yerde görevlendirdim, git orada müslümanları ikaz eyle, irşat eyle,Seni falanca yerde görevlendirdim, git orada müslümanları ikaz eyle, irşat eyle, doğru yola davet eyle." diye Eşrefoğlu Rûmî'yi İznik şehrine göndermiş. doğru yola davet eyle." diye Eşrefoğlu Rûmî'yi İznik şehrine göndermiş.

Orada Eşrefoğlu Rûmî hazretleri insanları terbiye etmiş, irşat etmiş; Orada Eşrefoğlu Rûmî hazretleri insanları terbiye etmiş, irşat etmiş; nefislerini öğretmiş, şeytanın hilelerini öğretmiş, kötü huylarını arındırmanın yollarını göstermiş,nefislerini öğretmiş, şeytanın hilelerini öğretmiş, kötü huylarını arındırmanın yollarını göstermiş, Allah'ın sevgili kulu olmanın yollarını öğretmiş. Çok güzel eserler yazmış.Allah'ın sevgili kulu olmanın yollarını öğretmiş. Çok güzel eserler yazmış. Müzekki'n-nüfûs yani "nefisleri terbiye edici, tezkiye edici kitap" mânasına.Müzekki'n-nüfûs yani "nefisleri terbiye edici, tezkiye edici kitap" mânasına. Güzel bir kitap yazmış, terceme edilmiş. Şimdi bile zevkle okuyoruz, Güzel bir kitap yazmış, terceme edilmiş. Şimdi bile zevkle okuyoruz, ne kadar mübarek bir insanmış diye seviyoruz. İlâhilerini bilirsiniz,ne kadar mübarek bir insanmış diye seviyoruz. İlâhilerini bilirsiniz, Eşrefoğlu Rûmî hazretlerinin ne güzel ilahileri vardır. Eşrefoğlu Rûmî hazretlerinin ne güzel ilahileri vardır.

Ey Allahım beni senden ayırma, Beni senin cemâlinden ayırma, Ey Allahım beni senden ayırma,

Beni senin cemâlinden ayırma,

Balığın cânı su içinde diridir, İlâhî balığı gölden ayırma. Mesela o ilâhi onun. Balığın cânı su içinde diridir,

İlâhî balığı gölden ayırma.

Mesela o ilâhi onun.

Demek ki halvetlerden sonra oluyor bu iş. Demek ki halvetlerden sonra oluyor bu iş.

Demek ki bir, hudutta gidip düşman askeri gelmesin diye beklemek var.Demek ki bir, hudutta gidip düşman askeri gelmesin diye beklemek var. Buna maddî, görünen, askerî rıbat diyelim. "Rıbat" veya "murâbata" diyelim.Buna maddî, görünen, askerî rıbat diyelim. "Rıbat" veya "murâbata" diyelim. Türkçesi daha iyi anlaşılsın diye "murâbıtlık" diyelim.Türkçesi daha iyi anlaşılsın diye "murâbıtlık" diyelim. Çünkü rıbat sözü kale, müstahkem mevki mânasına da kullanıldığı için... Çünkü rıbat sözü kale, müstahkem mevki mânasına da kullanıldığı için...

İkincisi; mânevî murâbıtlık, mânevî rıbat, mânevî murabata.İkincisi; mânevî murâbıtlık, mânevî rıbat, mânevî murabata. O da girip bir ibadethânede kırk gün halvet çekmek.O da girip bir ibadethânede kırk gün halvet çekmek. Kırk gün, erbain, çile dediğimiz ibadetle meşgul olma işini yapmak mânasına gelebilir.Kırk gün, erbain, çile dediğimiz ibadetle meşgul olma işini yapmak mânasına gelebilir. O zaman da düşman gönüle giremez. Gönülü düşman istila edemez. O zaman da düşman gönüle giremez. Gönülü düşman istila edemez. Şeytan gönüle vesvese veremez. Şeytan gönüle vesvese veremez. Nefis hevâ askerini gönle salıp da insanı nefsin esiri haline getirmez.Nefis hevâ askerini gönle salıp da insanı nefsin esiri haline getirmez. İnsan nefsin, şeytanın oyuncağı, maskarası olmaz. İşin bir de o tarafı var.İnsan nefsin, şeytanın oyuncağı, maskarası olmaz. İşin bir de o tarafı var. O dervişlik, bu askerlik. Dervişlik, mânevî askerlik. Ötekisi bayağı bildiğimiz askerlik. O dervişlik, bu askerlik. Dervişlik, mânevî askerlik. Ötekisi bayağı bildiğimiz askerlik.

Evet, bu da güzel oldu. "Peki şu anda bu hadîs-i şerîfi uygulamak istesek, biz ne yapalım hocam?Evet, bu da güzel oldu.

"Peki şu anda bu hadîs-i şerîfi uygulamak istesek, biz ne yapalım hocam?
Her duyduğum hadîs-i şerîfi yapmak isteyen bir insanım, ne yapayım ben?" Her duyduğum hadîs-i şerîfi yapmak isteyen bir insanım, ne yapayım ben?"

Eh rahatlıkla mânevî murâbıtlık, dervişâne murâbıtlık yapılabilir.Eh rahatlıkla mânevî murâbıtlık, dervişâne murâbıtlık yapılabilir. Ötekisi de, tabii şimdi resmî bir şeye bağlanmış, askerlik çağı var,Ötekisi de, tabii şimdi resmî bir şeye bağlanmış, askerlik çağı var, askerlik çağı olduğu zaman gidiyorlar.askerlik çağı olduğu zaman gidiyorlar. Askerlik çağından çıktığı zaman "çağ dışı" diyorlar, insanı almıyorlar.Askerlik çağından çıktığı zaman "çağ dışı" diyorlar, insanı almıyorlar. Onların yanına yanaşsan o da olmuyor.Onların yanına yanaşsan o da olmuyor. Ama yine de muhtelif yerlerde müslümanlarla kâfirler arasında mücadeleAma yine de muhtelif yerlerde müslümanlarla kâfirler arasında mücadele ve cihat olduğu için murâbıtlık imkânı vardır. ve cihat olduğu için murâbıtlık imkânı vardır. Azerbaycan'da, Abhazya'da, Sırbistan'da, Bosna-Hersek'te vardır;Azerbaycan'da, Abhazya'da, Sırbistan'da, Bosna-Hersek'te vardır; muhtelif yerlerde yine askerî murâbıtlık da olabilir. muhtelif yerlerde yine askerî murâbıtlık da olabilir.

Gelelim üçüncü hadîs-i şerîfe: Gelelim üçüncü hadîs-i şerîfe:

Tamâmü't-tahiyyeti el-ahzu bi'l-yedi ve'l-musâfahatü bi'l-yümnâ. Tamâmü't-tahiyyeti el-ahzu bi'l-yedi ve'l-musâfahatü bi'l-yümnâ.

Bu hadîs-i şerîf, müslümanın müslümanla selamlaşmasıyla ilgili. Bu hadîs-i şerîf, müslümanın müslümanla selamlaşmasıyla ilgili. Ebû Ümâme hazretlerinin rivayet ettiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri diyor ki; Ebû Ümâme hazretlerinin rivayet ettiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri diyor ki;

Tamâmü't-tahiyye. "Selamlaşmanın tamamı, yani en mükemmeli, dört dörtlüğü, en güzel olanı." Tamâmü't-tahiyye. "Selamlaşmanın tamamı, yani en mükemmeli, dört dörtlüğü, en güzel olanı." el-Ahzu bi'l-yed. "Eli tutmaktır." el-Ahzu bi'l-yed. "Eli tutmaktır."

Mesela, bir insana geldin, selâmün aleyküm dedin, karşısında durdun; Mesela, bir insana geldin, selâmün aleyküm dedin, karşısında durdun; aleyküm selam dedi, o da cevap verdi.aleyküm selam dedi, o da cevap verdi. Veyahut ve aleyküm selam dedin veya aleyküm selam ve rahmetullâh dedin.Veyahut ve aleyküm selam dedin veya aleyküm selam ve rahmetullâh dedin. Bu sözle bir selamlaşma oldu. Esselâmu aleyküm. Bu sözle bir selamlaşma oldu.

Esselâmu aleyküm.

Ve aleyküm selam. "Hoş geldin." "Hoş bulduk." Ve aleyküm selam.

"Hoş geldin."

"Hoş bulduk."

Tamam, bu sözlü bir şey. Ama tamamü't-tahiyye selamlaşmanın tamamı, el-ahzu bi'l-yed eli tutmaktır.Tamam, bu sözlü bir şey. Ama tamamü't-tahiyye selamlaşmanın tamamı, el-ahzu bi'l-yed eli tutmaktır. Eli tuttu mu daha tamam oluyor. Yani yüzde yüz oluyor, dört dörtlük oluyor. Eli tuttu mu daha tamam oluyor. Yani yüzde yüz oluyor, dört dörtlük oluyor.

Ve'l-musâfahatü bi'l-yümnâ. "Sağ elle musafaha etmektir." Ve'l-musâfahatü bi'l-yümnâ. "Sağ elle musafaha etmektir."

Tahiyye, aslında "hayat" kelimesiyle ilgilidir. "Hayat" kelimesi yaşamak demek. Tahiyye, aslında "hayat" kelimesiyle ilgilidir. "Hayat" kelimesi yaşamak demek. Yaşayan kimseye hayy derler. Ölen kimseye meyyit derler. Hayy ve meyyit. Yaşayan kimseye hayy derler. Ölen kimseye meyyit derler. Hayy ve meyyit.

Peygamber Efendimiz vefat ettiği zaman Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz hazretleri gitmiş başucuna, Peygamber Efendimiz vefat ettiği zaman Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz hazretleri gitmiş başucuna, açmış yüzünü, ağlayarak bakmış; Tıbte hayyen ve meyyiten yâ Resûlallah.açmış yüzünü, ağlayarak bakmış;

Tıbte hayyen ve meyyiten yâ Resûlallah.
"Yaşarken de mübarektin, hoştun, vefatında da hoşsun." demiş. "Yaşarken de mübarektin, hoştun, vefatında da hoşsun." demiş.

Yani "Her hâlin, siman nur, güzel." demek istemiş. Hayy, çoğulu ahyâ gelir, canlılar demek.Yani "Her hâlin, siman nur, güzel." demek istemiş.

Hayy, çoğulu ahyâ gelir, canlılar demek.
Meyyit, emvât gelir, yani ölüler demek. Meyyit, emvât gelir, yani ölüler demek.

Tahiyye kelimesi hayat kelimesinden niye gelmiş? Tahiyye, tef'îl bâbındandır, niye gelmiş? Tahiyye kelimesi hayat kelimesinden niye gelmiş? Tahiyye, tef'îl bâbındandır, niye gelmiş?

Bu adam öteki adamla karşılaştığı zaman, Bu adam öteki adamla karşılaştığı zaman, esasında Araplar birbirlerine hayyâkümullâh, hayyâkallâh derlermiş.esasında Araplar birbirlerine hayyâkümullâh, hayyâkallâh derlermiş. Yani "Allah sana hayat versin. Allah sana ömür versin." Yani "Allah sana hayat versin. Allah sana ömür versin." Hani biz de diyoruz ya; "Beyefendi, Allah ömürler versin." deniliyor ya. Hani biz de diyoruz ya; "Beyefendi, Allah ömürler versin." deniliyor ya. Yani hayat, ömür vermek duası olduğu için. Yani hayat, ömür vermek duası olduğu için.

Selamlaşmada insan karşısına gelen bir insana bir şey diyecek, ne diyecek? Selamlaşmada insan karşısına gelen bir insana bir şey diyecek, ne diyecek?

Eskiden Araplar "Allah ömür versin." dermiş. "Ömrün ziyade olsun, yaşayasın." mânasına.Eskiden Araplar "Allah ömür versin." dermiş. "Ömrün ziyade olsun, yaşayasın." mânasına. Lâ lakîtüm mâ bakîtüm durren, hayîtüm durren. Lâ lakîtüm mâ bakîtüm durren, hayîtüm durren. "Sağ olduğunuz müddetçe bir zarar görmeyesiniz." diye selamda birbirlerine böyle hitap ederlermiş. "Sağ olduğunuz müddetçe bir zarar görmeyesiniz." diye selamda birbirlerine böyle hitap ederlermiş.

Onun için tahiyye selamlaşmak mânasına gelmiş. Onun için tahiyye selamlaşmak mânasına gelmiş. Tahiyye demek aslında "Hayat versin." sözünü söylemek demek.Tahiyye demek aslında "Hayat versin." sözünü söylemek demek. Onu hayatlandırmak demek ama selamlaşmak mânasına geliyor. Selamlaşmanın İslâm'daki şekli... Onu hayatlandırmak demek ama selamlaşmak mânasına geliyor.

Selamlaşmanın İslâm'daki şekli...

İnsana Allah ömür verecek, ne olacak? İşin âhiri, sonu ne? Yine ölüm. İnsana Allah ömür verecek, ne olacak?

İşin âhiri, sonu ne?

Yine ölüm.

Yaşayacaksın, yaşayacaksın, sonra ne olacak? Yine ölüm. Yaşam gaye değil ki.Yaşayacaksın, yaşayacaksın, sonra ne olacak?

Yine ölüm.

Yaşam gaye değil ki.
Onun için İslâm "Allah ömür versin"den daha güzelini söylemiş;Onun için İslâm "Allah ömür versin"den daha güzelini söylemiş; Esselâmü aleyküm demiş. Esselamü aleyküm ne demek? Esselâmü aleyküm demiş.

Esselamü aleyküm ne demek?

"Dünyada, âhirette selametlik olasın, selamette olasın."Dünyada, âhirette selametlik olasın, selamette olasın. Yani sâlim olasın; başına bir dert, üzücü bir şey gelmesin.Yani sâlim olasın; başına bir dert, üzücü bir şey gelmesin. Bahtiyar ol, hiç elem, keder görme, mutlu ol. Bahtiyar ol, hiç elem, keder görme, mutlu ol. Cennete gir, cennette de selamete er.Cennete gir, cennette de selamete er. Dünyada da başına bir bela, gam, keder, kasâvet gelmesin." demek oluyor.Dünyada da başına bir bela, gam, keder, kasâvet gelmesin." demek oluyor. Selamın güzeli o. Selamın bir derecesi, esselâmü aleyküm demektir.Selamın güzeli o.

Selamın bir derecesi, esselâmü aleyküm demektir.
Bundan daha güzel derecesi, esselâmü aleyküm ve rahmetullâh demektir. Bundan daha güzel derecesi, esselâmü aleyküm ve rahmetullâh demektir. Bundan daha üstün derecesi, esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû demektir. Bundan daha üstün derecesi, esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû demektir.

Bundan daha güzel derecesi nedir? Bundan daha güzel derecesi nedir?

İşte bu hadîs-i şerîfteki gibi eli tutmaktır, musafaha etmektir. İşte bu hadîs-i şerîfteki gibi eli tutmaktır, musafaha etmektir.

Musafaha bizde tek elle olmaz, iki elle birden olur.Musafaha bizde tek elle olmaz, iki elle birden olur. Karşısındakinin iki elini tutarsın, iki elinle musafaha edersin. Karşısındakinin iki elini tutarsın, iki elinle musafaha edersin.

"Sana karşı çok halis duygulara sahibim." gibi. Bizim selamlaşmamız böyle. "Sana karşı çok halis duygulara sahibim." gibi. Bizim selamlaşmamız böyle.

Yahudiler elle selam verirlermiş. Efendimiz; onlara benzememek bakımından "Elle selam vermeyin." diyor.Yahudiler elle selam verirlermiş. Efendimiz; onlara benzememek bakımından "Elle selam vermeyin." diyor. Esselâmü aleyküm deyin. Yakınsanız musafaha edin. Musafaha edildiği zaman günahlar dökülür.Esselâmü aleyküm deyin. Yakınsanız musafaha edin. Musafaha edildiği zaman günahlar dökülür. Diyorlar ki; "Yâ Resûlallah! Kucaklaşalım mı?" Diyorlar ki;

"Yâ Resûlallah! Kucaklaşalım mı?"

Ancak uzaktan gelindiği zaman kucaklaşılıyor.Ancak uzaktan gelindiği zaman kucaklaşılıyor. Normalde öyle cup cup kucaklaşmak yok. Öyle o kadar fazlası yok.Normalde öyle cup cup kucaklaşmak yok. Öyle o kadar fazlası yok. Ama uzaktan gelmişse, hasretin çok fazlaysa, o zaman o tarzda selamlaşma da olabiliyor. Ama uzaktan gelmişse, hasretin çok fazlaysa, o zaman o tarzda selamlaşma da olabiliyor.

Selamlaşmada öpüşmek bilmiyoruz, yok. Fakat milletlerin arasına bu öpüşmek âdeti yayılmış.Selamlaşmada öpüşmek bilmiyoruz, yok. Fakat milletlerin arasına bu öpüşmek âdeti yayılmış. Arabistan'a gitseniz gülersiniz:Arabistan'a gitseniz gülersiniz: Bir Yemenli bir Yemenliyle karşılaşsa şapur şupur, şapur şupur öpüşüyorlar.Bir Yemenli bir Yemenliyle karşılaşsa şapur şupur, şapur şupur öpüşüyorlar. Ama şappata şuppada, her tarafından...Ama şappata şuppada, her tarafından... Kimisi alnından öpüyor, kimisi omzundan öpüyor, kimisi şurasından öpüyor, kimisi burasından öpüyor...Kimisi alnından öpüyor, kimisi omzundan öpüyor, kimisi şurasından öpüyor, kimisi burasından öpüyor... Çok öpme var. Elini tutuyor...Çok öpme var. Elini tutuyor... Böyle çok öpünce "Çok seviyorum." mânasına geliyor diye bir şeyler yapıyorlar.Böyle çok öpünce "Çok seviyorum." mânasına geliyor diye bir şeyler yapıyorlar. Yani böyle öpme şeyi yok. Kucaklaşmada da şöyle kucaklaşma var, yanak öpmek vesaire yok.Yani böyle öpme şeyi yok.

Kucaklaşmada da şöyle kucaklaşma var, yanak öpmek vesaire yok.
Bazıları bu öpme işini herhalde aşırı yapıyorlar. Ona lüzum olmuyor.Bazıları bu öpme işini herhalde aşırı yapıyorlar. Ona lüzum olmuyor. Fazla sarılmaya da lüzum yok. Hatta "Yapmayın." buyurmuş Peygamber Efendimiz.Fazla sarılmaya da lüzum yok. Hatta "Yapmayın." buyurmuş Peygamber Efendimiz. Ancak uzaktan geldiği zaman yapılsın. Ama musafaha var.Ancak uzaktan geldiği zaman yapılsın.

Ama musafaha var.
Musafaha olmasa da sözlü esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû derse daha iyi olur. Musafaha olmasa da sözlü esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû derse daha iyi olur.

Bir yere girerken selam vermek var mı? Bir yere girerken selam vermek var mı?

Var. Girerken esselâmü aleyküm ve rahmetullâh diyecek. Çıkarken? Var. Girerken esselâmü aleyküm ve rahmetullâh diyecek.

Çıkarken?

Çıkarken de var bizde. Bunu başkaları bilmez. Çıkarken de var bizde. Bunu başkaları bilmez. Yani İslâmî selamlaşmanın usûlünü, âdâbını bilmeyen hoppala şaşırıyor. Biz kalkıyoruz; Yani İslâmî selamlaşmanın usûlünü, âdâbını bilmeyen hoppala şaşırıyor. Biz kalkıyoruz;

"Arkadaşlar, Allah'a ısmarladık, esselâmü aleyküm ve rahmetullâh..." "Arkadaşlar, Allah'a ısmarladık, esselâmü aleyküm ve rahmetullâh..."

Giderken selamlaşmayı anlamıyor. Giderken selamlaşmayı anlamıyor. Gelirken de giderken de biz muhatabımıza Allah'ın selametini istiyoruz yani,Gelirken de giderken de biz muhatabımıza Allah'ın selametini istiyoruz yani, güzel, hadîs-i şerîfte böyle tavsiye edilmiş.güzel, hadîs-i şerîfte böyle tavsiye edilmiş. Onun için selamlaşmayı bu usul ile yapın. Onun için selamlaşmayı bu usul ile yapın.

Selamlaştığı zaman insanın günahları dökülür ve Allah iki tarafı da mağfiret eder. Selamlaştığı zaman insanın günahları dökülür ve Allah iki tarafı da mağfiret eder.

"Günahlar kuru yaprakların rüzgarda ağaçtan dökülmesi gibi dökülür." "Günahlar kuru yaprakların rüzgarda ağaçtan dökülmesi gibi dökülür." diye hadîs-i şerîfte bildiriliyor. diye hadîs-i şerîfte bildiriliyor. Yani sen kardeşinle muhabbetle musafaha yaptığın zaman günahlar dökülür. Yani sen kardeşinle muhabbetle musafaha yaptığın zaman günahlar dökülür. İnsan günahlardan kurtulmuş olur. İnsan günahlardan kurtulmuş olur.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi Efendimiz'in her haline, ahlâkına, efâline, akvâlineAllahu Teâlâ hazretleri bizi Efendimiz'in her haline, ahlâkına, efâline, akvâline en güzel tarzda uyanlardan böylece sevapları kazananlardan, şefaatine erenlerden,en güzel tarzda uyanlardan böylece sevapları kazananlardan, şefaatine erenlerden, O'nunla beraber cennete girenlerden eylesin. O'nunla beraber cennete girenlerden eylesin.

Fâtihâ-i şerîfe meâl besmele. Fâtihâ-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2