Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî: Tasavvufun Büyük Şahsiyeti

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Cemâziye'l-Âhir 1413 / 17.12.1992

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, yurt içinde ve yurt dışında verdiği konferanslar, açılış ve kapanış konuşmalarından oluşmaktadır.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in yolunu insanlara anlatmaya çalışan hocamızın muhtelif yerlerde/ülkelerde yapmış oldukları konuşmalardan oluşmaktadır. Konuşmalarda genellikle önce İslâm’ın hak ve gerçek olduğu, büyüklüğü ortaya konuluyor ve İslâm’ın prensipleri hakkında genel bilgiler veriliyor. Geçmiş ümmetlerin kitaplarında Peygamber Efendimiz’le ilgili haberler olduğu ifade ediliyor. Sonra Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in ahlâkı ve bazı güzel ahlâklar anlatılıyor. Peygamber Efendimiz’e en güzel şekilde uymanın yolu olan, ihsân yolu olan tasavvuf üzerinde duruluyor. Nefsi terbiye etmek, güzel ahlâk sahibi olmak için neler yapmak gerektiği anlatılıyor. Zikir ve zikrin usûlü hakkında bilgiler veriliyor. En son bölümde ise, tebliğ ve irşad çalışmalarının önemi üzerinde duruluyor, herkesin İslâm’a hizmet etmesi gerektiği vurgulanıyor.

COŞAN, muhtelif sempozyum ve anma programlarında pek çok muhterem zat hakkında konuşmalar yapmıştır. Hakkında konuşma yaptığı kimseler arasında Hz. Ali (r.a.), Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), İmâm-ı Âzam, Ahmed-i Yesevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre vardır.

Hatırasına sempozyum ve çeşitli programlar tertip ettirdiği şahsiyetler arasında Ahmed-i Yesevî, Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî, Zâhid-i Kevserî, Çırpılarlı Ali Efendi, Necip Fazıl Kısakürek ve Ali Yakup Cenkçiler bulunmaktadır. Keza Mehmed Zahid Efendi, hocası Necati Lugal, Ali Yakup Cenkçiler ve Muammer Dolmacı hakkında da bağımsız yazılar kaleme almıştır.

Mevlânâ’yı Tanımadan Ecdadımızı Tanıyamayız, İlk On Padişahın Evliyaullahtan Olması, Mevlânâ’nın Mesneviyi Yazmaya Başlaması | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî: Tasavvufun Büyük Şahsiyeti

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

22 Cemâziye'l-Âhir 1413 / 17.12.1992

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, yurt içinde ve yurt dışında verdiği konferanslar, açılış ve kapanış konuşmalarından oluşmaktadır.

Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in yolunu insanlara anlatmaya çalışan hocamızın muhtelif yerlerde/ülkelerde yapmış oldukları konuşmalardan oluşmaktadır. Konuşmalarda genellikle önce İslâm’ın hak ve gerçek olduğu, büyüklüğü ortaya konuluyor ve İslâm’ın prensipleri hakkında genel bilgiler veriliyor. Geçmiş ümmetlerin kitaplarında Peygamber Efendimiz’le ilgili haberler olduğu ifade ediliyor. Sonra Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in ahlâkı ve bazı güzel ahlâklar anlatılıyor. Peygamber Efendimiz’e en güzel şekilde uymanın yolu olan, ihsân yolu olan tasavvuf üzerinde duruluyor. Nefsi terbiye etmek, güzel ahlâk sahibi olmak için neler yapmak gerektiği anlatılıyor. Zikir ve zikrin usûlü hakkında bilgiler veriliyor. En son bölümde ise, tebliğ ve irşad çalışmalarının önemi üzerinde duruluyor, herkesin İslâm’a hizmet etmesi gerektiği vurgulanıyor.

COŞAN, muhtelif sempozyum ve anma programlarında pek çok muhterem zat hakkında konuşmalar yapmıştır. Hakkında konuşma yaptığı kimseler arasında Hz. Ali (r.a.), Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), İmâm-ı Âzam, Ahmed-i Yesevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre vardır.

Hatırasına sempozyum ve çeşitli programlar tertip ettirdiği şahsiyetler arasında Ahmed-i Yesevî, Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî, Zâhid-i Kevserî, Çırpılarlı Ali Efendi, Necip Fazıl Kısakürek ve Ali Yakup Cenkçiler bulunmaktadır. Keza Mehmed Zahid Efendi, hocası Necati Lugal, Ali Yakup Cenkçiler ve Muammer Dolmacı hakkında da bağımsız yazılar kaleme almıştır.

Mevlânâ’yı Tanımadan Ecdadımızı Tanıyamayız, İlk On Padişahın Evliyaullahtan Olması, Mevlânâ’nın Mesneviyi Yazmaya Başlaması | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bizi hadsiz hesapsız, sayısız nimetlerine mazhar eyleyen mülkün sahibi âlemlerin rabbi hâlıkımız,Bizi hadsiz hesapsız, sayısız nimetlerine mazhar eyleyen mülkün sahibi âlemlerin rabbi hâlıkımız, râzıkımız Allahu Teâla hazretlerine sonsuz hamdü senalar olsun.râzıkımız Allahu Teâla hazretlerine sonsuz hamdü senalar olsun. Engin ve sonsuz rahmetinin en güzel nişanesi olarak bizleri irşad için, hakkı ve doğruyuEngin ve sonsuz rahmetinin en güzel nişanesi olarak bizleri irşad için, hakkı ve doğruyu bizlere öğretmek için gönderdiği evvellerin ve sonrakilerin efendisi Muhammed-i Mustafâsınabizlere öğretmek için gönderdiği evvellerin ve sonrakilerin efendisi Muhammed-i Mustafâsına sonsuz sâlât-ı selam, tahiyyâtü ihtiram olsun.sonsuz sâlât-ı selam, tahiyyâtü ihtiram olsun. Rabbimiz bizleri rızasının yolundan bir göz yumup açacak zaman kadar bile ayırmasın.Rabbimiz bizleri rızasının yolundan bir göz yumup açacak zaman kadar bile ayırmasın. Habibinin yolundan ayağımızı başka yollara kaydırmasın.Habibinin yolundan ayağımızı başka yollara kaydırmasın. Bugün Mevlânâ hünkâr efendimiz hazreletinin Şeb-i Arûs'unun sene-i devriyesi. Bugün Mevlânâ hünkâr efendimiz hazreletinin Şeb-i Arûs'unun sene-i devriyesi.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri hakkında konuşmak çok zor. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretleri hakkında konuşmak çok zor.

"Men çe gûyem vasf-ı ân âlî cenâb." "O âlicenâbın vasfını ben nasıl anlatayım?""Men çe gûyem vasf-ı ân âlî cenâb." "O âlicenâbın vasfını ben nasıl anlatayım?" Kelimeler nasıl anlatsın, öyle coşkun bir şahsiyet ki kelimeler biter.Kelimeler nasıl anlatsın, öyle coşkun bir şahsiyet ki kelimeler biter. Şiirle anlatılabilir, şiir biter. Nağmelerle anlatılabilir, her şey biter hâmûş olunur;Şiirle anlatılabilir, şiir biter. Nağmelerle anlatılabilir, her şey biter hâmûş olunur; o sükûtla anlaşılabilir, tadılabilir bir müstesnâ varlık. o sükûtla anlaşılabilir, tadılabilir bir müstesnâ varlık. Çok orijinal bir şahsiyet, emsalsiz bir zirve. Lirizmine erişilmeyecek kadar duyguları dolu... Çok orijinal bir şahsiyet, emsalsiz bir zirve. Lirizmine erişilmeyecek kadar duyguları dolu... Şiirlerini okuduğunuz zaman vecdden vecde sürüklendiğiniz bir muhteşem şair.Şiirlerini okuduğunuz zaman vecdden vecde sürüklendiğiniz bir muhteşem şair. Sırf onun için onun yazdığı dili öğrenmeye değer; Farsça'yı öğrenmek lâzım. Sırf onun için onun yazdığı dili öğrenmeye değer; Farsça'yı öğrenmek lâzım.

Eserleri bizim için eşsiz bir maarif hazinesi. Tasavvufun incelenip, elenip,Eserleri bizim için eşsiz bir maarif hazinesi. Tasavvufun incelenip, elenip, son derece gelişmiş olduğu bir devrin, bir zirvenin silsilesinin en yüksek şahsiyetlerinden biri...son derece gelişmiş olduğu bir devrin, bir zirvenin silsilesinin en yüksek şahsiyetlerinden biri... Kendisinden öncekilerin bütün tecrübelerine âşinâ, bütün sözlerine vâkıf,Kendisinden öncekilerin bütün tecrübelerine âşinâ, bütün sözlerine vâkıf, hayatlarını bilen, sözleri gönlünde olan bir büyük allâme, bir büyük ârif. hayatlarını bilen, sözleri gönlünde olan bir büyük allâme, bir büyük ârif.

Onu tanımadan ecdadımızı tanımamız, o ince medeniyeti, Osmanlı'yı anlamamız mümkün değil.Onu tanımadan ecdadımızı tanımamız, o ince medeniyeti, Osmanlı'yı anlamamız mümkün değil. Dinin zarâfetini, sanatla, edebiyatla çıktığı en yüksek seviyeleri gezmemiz mümkün değil. Dinin zarâfetini, sanatla, edebiyatla çıktığı en yüksek seviyeleri gezmemiz mümkün değil. Hakkında çok yazılar yazılmış, ciltlerce... Okudum, okuyorum…Hakkında çok yazılar yazılmış, ciltlerce... Okudum, okuyorum… Onu anlamak için onun bilgisine sahip olmak lâzım. Onu anlamak için onun bilgisine sahip olmak lâzım. O sözleri neden söylediğini anlamak için kültürü hazmetmiş olmak lâzım ki doğru anlaşılabilsin. O sözleri neden söylediğini anlamak için kültürü hazmetmiş olmak lâzım ki doğru anlaşılabilsin.

Anlamayanlar, o seviyede olamayanlar, kendi kısa, sathî ve bazen de çirkin bakışlarıyla bakıyorlar.Anlamayanlar, o seviyede olamayanlar, kendi kısa, sathî ve bazen de çirkin bakışlarıyla bakıyorlar. Kendileri gibi sanıyorlar. Onu iyi tanımak için İslâm dinini çok iyi hazmetmiş olmak,Kendileri gibi sanıyorlar. Onu iyi tanımak için İslâm dinini çok iyi hazmetmiş olmak, fetva verecek kadar fıkhı bilmek lâzım.fetva verecek kadar fıkhı bilmek lâzım. Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi bilmek, hadîs-i şerîflerin üstadı olmak lâzım.Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi bilmek, hadîs-i şerîflerin üstadı olmak lâzım. Tasavvufun allâmesi olmak, tasavvuf terminolojisini çok iyi kavramak lâzım. Tasavvufun allâmesi olmak, tasavvuf terminolojisini çok iyi kavramak lâzım.

Eserlerindeki zevk tercümelerde asla yok.Eserlerindeki zevk tercümelerde asla yok. Canlı balığı alıp derisini yüzecek tavada kızartacaksınız, o balık değil. Canlı balığı alıp derisini yüzecek tavada kızartacaksınız, o balık değil. Tercüme, tercüme edilen şahsın yüksekliğini değil mütercimin seviyesini gösterir.Tercüme, tercüme edilen şahsın yüksekliğini değil mütercimin seviyesini gösterir. Mesnevî tercümeleri ve şerhleri var ama Divân-ı Kebîr'ini nasıl tercüme edeceksiniz?Mesnevî tercümeleri ve şerhleri var ama Divân-ı Kebîr'ini nasıl tercüme edeceksiniz? O heyecanları bu dile nasıl aktaracaksınız?O heyecanları bu dile nasıl aktaracaksınız? Onun kadar heyecanlı olmak lâzım ki okuyup emsalini (nazîresini) söylemek mümkün olsun.Onun kadar heyecanlı olmak lâzım ki okuyup emsalini (nazîresini) söylemek mümkün olsun. Farsça'yı çok iyi bilmek lâzım. Çünkü Mevlânâ çok büyük bir nüktedandır.Farsça'yı çok iyi bilmek lâzım. Çünkü Mevlânâ çok büyük bir nüktedandır. Muhteşem bir söz sanatkârıdır. Nihayet edebî sanatları çok çok iyi bilmek lâzım;Muhteşem bir söz sanatkârıdır. Nihayet edebî sanatları çok çok iyi bilmek lâzım; hakikati, mecazı, kinâyeyi, telmihi vesaire diğer bütün sanatları çok iyi bilmek lâzım.hakikati, mecazı, kinâyeyi, telmihi vesaire diğer bütün sanatları çok iyi bilmek lâzım. Yoksa doğru tercüme yapılamaz; tercüme etmek isteyen anlayamaz bile. Yoksa doğru tercüme yapılamaz; tercüme etmek isteyen anlayamaz bile.

Eserlerinin bütününü okumak lâzım.Eserlerinin bütününü okumak lâzım. Zaten ilmin şartı, bir konuda karar vermek için bütün malzemeyi toplamaktır.Zaten ilmin şartı, bir konuda karar vermek için bütün malzemeyi toplamaktır. Malzeme tam toplanmazsa sahih bir ilmî sonuca ulaşılamaz. Malzeme tam toplanmazsa sahih bir ilmî sonuca ulaşılamaz.

Tercüme ve izah edenler, kendi meşreplerine göre bazı şeyleri kesiyor, söylemiyorlar.Tercüme ve izah edenler, kendi meşreplerine göre bazı şeyleri kesiyor, söylemiyorlar. Bizlerden bazı şeyleri saklıyorlar. Mesela, kendisi şarap müptelâsı, Mevlânâ'nın; Bizlerden bazı şeyleri saklıyorlar. Mesela, kendisi şarap müptelâsı, Mevlânâ'nın;

"Asıl mucize odur ki şarabınızı sirke ede, müşkilinizi hallede.""Asıl mucize odur ki şarabınızı sirke ede, müşkilinizi hallede." sözündeki şarap kelimesini kullanmıyor, gocunuyor. Gocunduğu için kullanmıyor. sözündeki şarap kelimesini kullanmıyor, gocunuyor. Gocunduğu için kullanmıyor. Yanlış tefsir ediyorlar. Bazen de haram olan sû-i zanna ve iftiraya kadar ayakları kayıyor.Yanlış tefsir ediyorlar. Bazen de haram olan sû-i zanna ve iftiraya kadar ayakları kayıyor. Niyet iyi olmayınca... Niyet iyi olmayınca...

Mevlânâ'nın evlatlarından cennetmekân rahmetli Âmil Çelebioğlu,Mevlânâ'nın evlatlarından cennetmekân rahmetli Âmil Çelebioğlu, Edebiyat Fakültesi'nden arkadaşımdı. İktisat Fakültesi'nden de Nahid Aybek vardı.Edebiyat Fakültesi'nden arkadaşımdı. İktisat Fakültesi'nden de Nahid Aybek vardı. İkisiyle de dostluğumuzun hatırı için Mevlânâ'nın tarif edilemeyeceğini gösteren, İkisiyle de dostluğumuzun hatırı için Mevlânâ'nın tarif edilemeyeceğini gösteren, Nahit Bey'in şiirini aktarayım.Nahit Bey'in şiirini aktarayım. Aynı zamanda yeni neslin aruza ne kadar hakim bir şairi olduğu da görülecek… Aynı zamanda yeni neslin aruza ne kadar hakim bir şairi olduğu da görülecek…

Nice târif edeyim şevket-i Mevlânâ'yı Bu lisan anlatamaz devlet-i Mevlânâ'yı Nice târif edeyim şevket-i Mevlânâ'yı

Bu lisan anlatamaz devlet-i Mevlânâ'yı

Teşneyim öyle ki bir lâhzada içmek dilerim Mey-i humhâne-i pür-lezzet-i Mevlânâ'yı Teşneyim öyle ki bir lâhzada içmek dilerim

Mey-i humhâne-i pür-lezzet-i Mevlânâ'yı

Sûzişimden bütün âteş kesilir bâğ-ı cinân Bulamazsam yarın ah sohbet-i Mevlânâ'yı Sûzişimden bütün âteş kesilir bâğ-ı cinân

Bulamazsam yarın ah sohbet-i Mevlânâ'yı

Bilirim dergeh-i can-bahşına lâyık değilim Neyle teskîn edeyim hasret-i Mevlânâ'yı Bilirim dergeh-i can-bahşına lâyık değilim

Neyle teskîn edeyim hasret-i Mevlânâ'yı

Âteş-i aşka gönül mum gibi yandıkça duyar "Bişnev în ney"le coşan hikmet-i Mevlânâ'yı Âteş-i aşka gönül mum gibi yandıkça duyar

"Bişnev în ney"le coşan hikmet-i Mevlânâ'yı

Nasıl idrâk edeyim akl-ı perîşânımla Sırr-ı mânâ'yı dem-i Hazret-i Mevlânâ'yı Nasıl idrâk edeyim akl-ı perîşânımla

Sırr-ı mânâ'yı dem-i Hazret-i Mevlânâ'yı

Dil-i pür jengini sâf eyle bulursun NÂHÎD Belki rûhunda bir an safvet-i Mevlânâ'yı. Dil-i pür jengini sâf eyle bulursun NÂHÎD

Belki rûhunda bir an safvet-i Mevlânâ'yı.

Aşk olsun, güzel söylemiş. "Billâhi berrül-kâil" derler Araplar. Ağzı nurla dolsun, dert görmesin... Aşk olsun, güzel söylemiş. "Billâhi berrül-kâil" derler Araplar. Ağzı nurla dolsun, dert görmesin...

Ben biraz gençleri de düşünerek bazı bilgiler vereyim.Ben biraz gençleri de düşünerek bazı bilgiler vereyim. Mevlânâ kaddesallâhu sırrahü'l-azîz bahis konusu zât-ı muhteremin lakabıdır. "Molla" demektir.Mevlânâ kaddesallâhu sırrahü'l-azîz bahis konusu zât-ı muhteremin lakabıdır. "Molla" demektir. Medrese talebeleri nezâket, zarâfet ve dinî edeplerinden dolayı birbirlerine "mevlânâ" demişler.Medrese talebeleri nezâket, zarâfet ve dinî edeplerinden dolayı birbirlerine "mevlânâ" demişler. "Mevlânâ" sözü kesret-i isti'mal'den (çok kullanılmaktan dolayı) "molla" olmuştur. "Mevlânâ" sözü kesret-i isti'mal'den (çok kullanılmaktan dolayı) "molla" olmuştur.

Mevlânâ, bizim mevlâmız demek. Mevlânâ, kısaca efendi demek olursa,Mevlânâ, bizim mevlâmız demek. Mevlânâ, kısaca efendi demek olursa, medrese talebesi, birbirine "efendim" diye hitap ediyor, medrese alâmeti bir kelime. medrese talebesi, birbirine "efendim" diye hitap ediyor, medrese alâmeti bir kelime. Medreseli, ulûm-ı şer'iyye öğrenme yolunda olan kimse. Medreseli, ulûm-ı şer'iyye öğrenme yolunda olan kimse.

Bu kelimenin çıktığı Arapça kök "velâ", "karâbet" demektir.Bu kelimenin çıktığı Arapça kök "velâ", "karâbet" demektir. Mevlâ da, karâbetin olduğu mahal demektir. Mevlâ da, karâbetin olduğu mahal demektir. Bir kimse bir kimseye yakın (karîb) ise o, onun mevlâsıdır. Bir kimse bir kimseye yakın (karîb) ise o, onun mevlâsıdır. Binâenaleyh "ezdâddandır" demişler; hem efendi, hem köle mânasına gelir.Binâenaleyh "ezdâddandır" demişler; hem efendi, hem köle mânasına gelir. Azadlı köle ile âzat eden efendi arasında bir yazışma-anlaşma olduğu içinAzadlı köle ile âzat eden efendi arasında bir yazışma-anlaşma olduğu için her ikisi de birbirinin bir bakımdan, bu cihetten yakını (karîbi) olduğu için mevlâsıdır. her ikisi de birbirinin bir bakımdan, bu cihetten yakını (karîbi) olduğu için mevlâsıdır. Bu bakımdan mevlâ kelimesi bir mânada efendi demektir. Bu bakımdan mevlâ kelimesi bir mânada efendi demektir. Bizim de Rabbimiz için kullandığımız kelimelerden birisidir. Bir bakıma da azatlı köle demektir. Bizim de Rabbimiz için kullandığımız kelimelerden birisidir. Bir bakıma da azatlı köle demektir. Huzeyfe Mevlâ Salim gibi…Huzeyfe Mevlâ Salim gibi… Bunun çoğulu azatlı, hürriyete sonradan kavuşmuş kimseler mânasına "mevâlî" gelir. Bunun çoğulu azatlı, hürriyete sonradan kavuşmuş kimseler mânasına "mevâlî" gelir.

Bazıları Mevlânâ'ya kısaca "Molla Hünkâr" demişlerdir.Bazıları Mevlânâ'ya kısaca "Molla Hünkâr" demişlerdir. Hünkâr "sahip" anlamında Farsça bir kelimedir. Hünkâr "sahip" anlamında Farsça bir kelimedir.

Kosova'da şehit olan I. Murad hazretlerinin lakabı da Hüdâvendigâr'dır.Kosova'da şehit olan I. Murad hazretlerinin lakabı da Hüdâvendigâr'dır. Yüksek şahsiyetlere, sultanlara verilen bir lakaptır. Yüksek şahsiyetlere, sultanlara verilen bir lakaptır.

Molla Hünkâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'dir. Hacı Bektâş-ı Veli'ye de "Hünkâr" denir. Molla Hünkâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'dir. Hacı Bektâş-ı Veli'ye de "Hünkâr" denir.

I. Murâd-ı Hüdâvendigâr cennetmekânı anlatırken hoşuma giden bir hususuI. Murâd-ı Hüdâvendigâr cennetmekânı anlatırken hoşuma giden bir hususu nakletmeden geçemeyeceğim. Amerikalı bir kişi Kur'ân-ı Kerîm'i inceleyip müslüman olmuş.nakletmeden geçemeyeceğim. Amerikalı bir kişi Kur'ân-ı Kerîm'i inceleyip müslüman olmuş. Sonra Osmanlı'yı incelemiş. Onları son derece takdir etmiş ve sevmiş. Türkiye'ye gelmiş.Sonra Osmanlı'yı incelemiş. Onları son derece takdir etmiş ve sevmiş. Türkiye'ye gelmiş. Arkadaşlarımıza: "Bilhassa ilk on padişah şeksiz şüphesiz evliyâullahtandır." demiş.Arkadaşlarımıza: "Bilhassa ilk on padişah şeksiz şüphesiz evliyâullahtandır." demiş. Ve Bursa'ya onları ziyarete gitmiş.Ve Bursa'ya onları ziyarete gitmiş. Murad-ı Hüdâvendigâr'ın türbesine girdiği zaman "Allah" diye sayha vurup yarım saat zikretmiş.Murad-ı Hüdâvendigâr'ın türbesine girdiği zaman "Allah" diye sayha vurup yarım saat zikretmiş. Benim talebem Bursa'da onu görmüş, bunları anlatıyor da;Benim talebem Bursa'da onu görmüş, bunları anlatıyor da; bir ilahiyatçı olarak; "Amerikalının bu halinden, kendi halime baktım utandım." diyor. bir ilahiyatçı olarak; "Amerikalının bu halinden, kendi halime baktım utandım." diyor.

Rûmî, Mevlânâ'nın nisbesidir.Rûmî, Mevlânâ'nın nisbesidir. Anadolu'ya "Diyâr-ı Rûm" dedikleri için Rûmî, Anadolulu demektir.Anadolu'ya "Diyâr-ı Rûm" dedikleri için Rûmî, Anadolulu demektir. Nedense Araplar bir elif eklememiş, "Diyâr-ı Rûm" demişler.Nedense Araplar bir elif eklememiş, "Diyâr-ı Rûm" demişler. "Diyâr-ı Rûma" deselerdi işin bizimle hiçbir farkı kalmayacaktı. "Diyâr-ı Rûma" deselerdi işin bizimle hiçbir farkı kalmayacaktı. Rûmî, diyâr-ı Rûm'a, yani Anadolu'ya mensup demektir;Rûmî, diyâr-ı Rûm'a, yani Anadolu'ya mensup demektir; Konya'da yerleştiği için kendisine verilmiş bir nisbe.Konya'da yerleştiği için kendisine verilmiş bir nisbe. Bunu bilmeyen kimseler, hele hele bir de şiirlerinde latife olsun diyeBunu bilmeyen kimseler, hele hele bir de şiirlerinde latife olsun diye Rumca kelimeler de kullandığı zaman, onu başka bir milletten sanmasınlar diyeRumca kelimeler de kullandığı zaman, onu başka bir milletten sanmasınlar diye böyle bir açıklama yapmak gerekiyor. böyle bir açıklama yapmak gerekiyor.

Adı Muhammed'dir. Babasının adı da Muhammed'dir. Dedesinin adı Hüseyin'dir.Adı Muhammed'dir. Babasının adı da Muhammed'dir. Dedesinin adı Hüseyin'dir. Horosan'ın Belh şehrinde neş'et edip Konya'ya gelmiştir. Bir alim ailesindendir. Horosan'ın Belh şehrinde neş'et edip Konya'ya gelmiştir. Bir alim ailesindendir. Babası Bahaeddin, "Sultânü'l-Ulemâ" diye anılır; Babası Bahaeddin, "Sultânü'l-Ulemâ" diye anılır; "Alimlerin Sultanı..." Onun için ona "Mevlânâ-yı Büzürg" derler. "Alimlerin Sultanı..." Onun için ona "Mevlânâ-yı Büzürg" derler. Büzürg, büyük demek.Büzürg, büyük demek. Mevlânâ'nın babası olduğu için büyük molla… Sultânül-ulemâ... Kübreviyye tarikatına bağlı.Mevlânâ'nın babası olduğu için büyük molla… Sultânül-ulemâ... Kübreviyye tarikatına bağlı. Bizim de Kübrevîlik ile ilgimiz olduğundan onu da belirtmek istiyorum. Bizim de Kübrevîlik ile ilgimiz olduğundan onu da belirtmek istiyorum.

Bu devirde şahısların şecerelerini incelediğim zaman gördüm kiBu devirde şahısların şecerelerini incelediğim zaman gördüm ki alimin çocuğu alim oluyor, ilim sülâlede devam ediyor. alimin çocuğu alim oluyor, ilim sülâlede devam ediyor.

Aslanın oğlu arslan, kurdun oğlu kurt oluyor. Aslanın oğlu arslan, kurdun oğlu kurt oluyor.

Babası bir alim sülâlesinden ve "Sultânü'l-Ulemâ" lakabını kazanmış bir kimse.Babası bir alim sülâlesinden ve "Sultânü'l-Ulemâ" lakabını kazanmış bir kimse. Terâcim-i ahvâlîni yazan bazı kimseler, Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e Terâcim-i ahvâlîni yazan bazı kimseler, Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e mensubiyet ve seyyidliği üzerinde, verilen şeceredeki şahısların adedi Mevlânâ hazretlerini mensubiyet ve seyyidliği üzerinde, verilen şeceredeki şahısların adedi Mevlânâ hazretlerini Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bağlamaya yetmediği için ihtilafta bulunmuşlardır.Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bağlamaya yetmediği için ihtilafta bulunmuşlardır. Şu kadar şahıs, bu kadar zaman içinde yaşasa, en aşağı şu kadar yıl yaşasa, Şu kadar şahıs, bu kadar zaman içinde yaşasa, en aşağı şu kadar yıl yaşasa, şöyle evlense, çocuğu olsa vesaire gibi hesaplar...şöyle evlense, çocuğu olsa vesaire gibi hesaplar... Tabii bunun böyle hesaplanmayacağı âşıkârdır.Tabii bunun böyle hesaplanmayacağı âşıkârdır. Çünkü şecere bazen ara isimleri söylenmeden beyan edilir.Çünkü şecere bazen ara isimleri söylenmeden beyan edilir. Yakın zamanın kaynaklarında söylendiği için böyle olması mümkün ve muhtemeldir.Yakın zamanın kaynaklarında söylendiği için böyle olması mümkün ve muhtemeldir. Ama kendisi söylememiştir; tevazuundan söylemez. Ama kendisi söylememiştir; tevazuundan söylemez.

Hocamız cennetmekân da seyyid olduğunuHocamız cennetmekân da seyyid olduğunu ancak halvete girmiş ve çıkmak üzere olan kimselere halvet sohbetlerinde söylerdi.ancak halvete girmiş ve çıkmak üzere olan kimselere halvet sohbetlerinde söylerdi. Onunla övünmeyi uygun görmediği için herkese açmazdı. Onunla övünmeyi uygun görmediği için herkese açmazdı.

Ona yakın kaynaklar, oğlunun zamanındaki kaynaklar, "Ebû Bekir es-Sıddîk'a bağlı" diyorlar.Ona yakın kaynaklar, oğlunun zamanındaki kaynaklar, "Ebû Bekir es-Sıddîk'a bağlı" diyorlar. Bazı tercüme-i hal yazarları alimler bunu baîd (uzak) görüyor. Bazı tercüme-i hal yazarları alimler bunu baîd (uzak) görüyor. Ama seyyidliği ve Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bağlılığı mümkündür.Ama seyyidliği ve Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bağlılığı mümkündür. İmam Şihâbüddîn es-Sühreverdî hazretleri de Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bağlıdır. İmam Şihâbüddîn es-Sühreverdî hazretleri de Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bağlıdır.

İlk ilimleri muhakkak ki babasından öğrenmiştir.İlk ilimleri muhakkak ki babasından öğrenmiştir. Kaynaklar, "Babasının vefatından sonra Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizî,Kaynaklar, "Babasının vefatından sonra Burhaneddin Muhakkik-i Tirmizî, kendisiyle dokuz sene kadar meşgul oldu ve tasavvufî bilgiler öğretti." diye yazıyor. kendisiyle dokuz sene kadar meşgul oldu ve tasavvufî bilgiler öğretti." diye yazıyor. Haleb'e ve Şam'a gittiğini ve meşhur şahıslarla konuştuğunu biliyoruz. Haleb'e ve Şam'a gittiğini ve meşhur şahıslarla konuştuğunu biliyoruz.

Bundan sonra onun, Konya'da tanınmış ve sevilmiş bir müderris olarak çalışmakta olduğunu görüyoruz.Bundan sonra onun, Konya'da tanınmış ve sevilmiş bir müderris olarak çalışmakta olduğunu görüyoruz. Çevresinde yüzlerce talebesi olmak üzere neşr-i ulûm ve feyz-i bâtın ile zamanını geçiriyordu. Çevresinde yüzlerce talebesi olmak üzere neşr-i ulûm ve feyz-i bâtın ile zamanını geçiriyordu.

Şems-i Tebrîzî ile tanışması hayatında çok büyük bir heyecan meydana getirmiştir. Şems-i Tebrîzî ile tanışması hayatında çok büyük bir heyecan meydana getirmiştir.

Nurdemender hasret-i fehm-i dürust Han çim-i gûyem fe kadr-i fehm-i tûst Nurdemender hasret-i fehm-i dürust

Han çim-i gûyem fe kadr-i fehm-i tûst

"Doğru düzgün, güzel bir zekâ ve kavrayışın hasretinden öldüm."Doğru düzgün, güzel bir zekâ ve kavrayışın hasretinden öldüm. Öldüm böyle bir anlayış aramaktan, buna karşı hasret çekmekten.Öldüm böyle bir anlayış aramaktan, buna karşı hasret çekmekten. Benim sözlerim benim kâbıma göre değildir; ne söylüyorsam senin anladığın kadardır." Benim sözlerim benim kâbıma göre değildir; ne söylüyorsam senin anladığın kadardır."

Öyledir, herkes herkesi tam anlayamaz. Anlayamamışlardır.Öyledir, herkes herkesi tam anlayamaz. Anlayamamışlardır. Ama anlaşan iki ruh, birbirini anlayan, meseleleri derinlemesine beraberce kavrayan insanlar, Ama anlaşan iki ruh, birbirini anlayan, meseleleri derinlemesine beraberce kavrayan insanlar, birbirlerine çok büyük yakınlık duyarlar. birbirlerine çok büyük yakınlık duyarlar.

Heme ba-cins-i liad kone pervâz Kebûter ba kebûter bâz bâ bâz. Heme ba-cins-i liad kone pervâz

Kebûter ba kebûter bâz bâ bâz.

"Her kuş bile kendine uygun cins ile bareber uçar. Güvercin güvercinle, şahin şahinle...""Her kuş bile kendine uygun cins ile bareber uçar. Güvercin güvercinle, şahin şahinle..." Onun için Şems-i Tebrîzî'nin derin anlayışından ve onun sohbetinden, dostluğundan Onun için Şems-i Tebrîzî'nin derin anlayışından ve onun sohbetinden, dostluğundan hayatında çok büyük değişmeler ve gelişmeler olmuştur. hayatında çok büyük değişmeler ve gelişmeler olmuştur.

Şems-i Tebrîzî ile sohbetleri, etraftakilerin bunu kıskanması, Şems-i Tebrîzî'nin Şam'a gitmesi,Şems-i Tebrîzî ile sohbetleri, etraftakilerin bunu kıskanması, Şems-i Tebrîzî'nin Şam'a gitmesi, oğlu Sultan Veled'i gönderip, müridlerle onu tekrar Konya'ya çağırması,oğlu Sultan Veled'i gönderip, müridlerle onu tekrar Konya'ya çağırması, Şems-i Tebrîzî'nin ondan sonra tekrar kaybolması...Şems-i Tebrîzî'nin ondan sonra tekrar kaybolması... Sonra da, ikinci kayboluşundan sonra Şam'da, "Acaba bulabilir miyim?" diyeSonra da, ikinci kayboluşundan sonra Şam'da, "Acaba bulabilir miyim?" diye tekrar tekrar onu araması meşhurdur. tekrar tekrar onu araması meşhurdur.

Rivayetler çeşitli... 644 (1246) yılında ikinci defa kaybolan Şems bir daha görülmemiş.Rivayetler çeşitli... 644 (1246) yılında ikinci defa kaybolan Şems bir daha görülmemiş. Bir İranlı araştırmacının sözüne göre muhtelif yerlerde türbeleri varmış. Ben duymamıştım.Bir İranlı araştırmacının sözüne göre muhtelif yerlerde türbeleri varmış. Ben duymamıştım. "Bu Şems'in türbesidir." diye muhtelif yerlerde türbelerinden bahsediliyor."Bu Şems'in türbesidir." diye muhtelif yerlerde türbelerinden bahsediliyor. Öldürüldüğü rivayeti de var. Allahu âlem bissavâb... Öldürüldüğü rivayeti de var. Allahu âlem bissavâb... Biz öldürüldüğünü kabul etmek istemiyoruz, onu vârid görmüyoruz.Biz öldürüldüğünü kabul etmek istemiyoruz, onu vârid görmüyoruz. Vazifesini yaptıktan sonra ayrılmıştır ki ayrılıklarında insana verdiği hasrettenVazifesini yaptıktan sonra ayrılmıştır ki ayrılıklarında insana verdiği hasretten hâsıl olarak heyecan ve faydalar vardır. hâsıl olarak heyecan ve faydalar vardır.

Sîne hâhem şerha şerha ez-firâk Tâ bî-gûyem şerh-i derd-i iştiyâk. Sîne hâhem şerha şerha ez-firâk

Tâ bî-gûyem şerh-i derd-i iştiyâk.

"Ayrılığı çekmiş insan isterim ki kavuşmasın, şevk duymasın;"Ayrılığı çekmiş insan isterim ki kavuşmasın, şevk duymasın; ne kadar kavurucu bir duygu olduğunu ona anlatabileyim." ne kadar kavurucu bir duygu olduğunu ona anlatabileyim."

O, hasretlikte çok yetiştirici unsurlar olduğu için kaybolmuş.O, hasretlikte çok yetiştirici unsurlar olduğu için kaybolmuş. Tabii sohbetdaş arıyor, kendisini anlayacak mâkes arıyor; ders verirken, dervişleri yetiştirirken… Tabii sohbetdaş arıyor, kendisini anlayacak mâkes arıyor; ders verirken, dervişleri yetiştirirken…

Bir de; "Mevlânâ tarikatle, tasavvufla meşgul olmamıştır." diyorlar.Bir de; "Mevlânâ tarikatle, tasavvufla meşgul olmamıştır." diyorlar. Araştırıcılara bakıyorum, hayret ediyorum. Başından sonuna hayatı tasavvufun içinde...Araştırıcılara bakıyorum, hayret ediyorum. Başından sonuna hayatı tasavvufun içinde... Kitapları baştan sona tasavvufla dolu. Yine de, "tasavvufla ilgili değil" diyorlar.Kitapları baştan sona tasavvufla dolu. Yine de, "tasavvufla ilgili değil" diyorlar. Neye dayanıyorlar?! Neye dayanıyorlar?!

Bir kuyumcu dükkânından içeriye baktığı zaman Selahaddîn-i Zerkûb'u görüyor.Bir kuyumcu dükkânından içeriye baktığı zaman Selahaddîn-i Zerkûb'u görüyor. Ve coşup semâa başlıyor. Ve coşup semâa başlıyor.

Yekî gencî pedîd âmed, der în dükkân-ı zer kûbî, Zihî sûret, zihî ma'nî, zihî hubî, zihî hubî. Yekî gencî pedîd âmed, der în dükkân-ı zer kûbî,

Zihî sûret, zihî ma'nî, zihî hubî, zihî hubî.

"Şu kuyumcu dükkânında bir hazine göründü; zuhûra geldi, gözüme ilişti."Şu kuyumcu dükkânında bir hazine göründü; zuhûra geldi, gözüme ilişti. Ne güzel sûreti var, ne güzel sîreti, mânası var. Ne güzellik, ne güzellik!.." Ne güzel sûreti var, ne güzel sîreti, mânası var. Ne güzellik, ne güzellik!.." diyerek orada coşup semaa başladığı rivayet ediliyor.diyerek orada coşup semaa başladığı rivayet ediliyor. "Budur sizin terbiye ediciniz, buna bağlanın." diye bu zât-ı muhtereme dervişlerini havale ediyor.."Budur sizin terbiye ediciniz, buna bağlanın." diye bu zât-ı muhtereme dervişlerini havale ediyor.. 657 (1254) senesinde, o zât-ı muhteremin vefatına kadar dervişler onun tarafından terbiye ediliyor. 657 (1254) senesinde, o zât-ı muhteremin vefatına kadar dervişler onun tarafından terbiye ediliyor.

Şaşırmışlar; "Fâtiha sûresini doğru okuyamayan kuyumcu çırağına niye bu vazifeyi havale ettin?" demişler.Şaşırmışlar; "Fâtiha sûresini doğru okuyamayan kuyumcu çırağına niye bu vazifeyi havale ettin?" demişler. Ama bu mânevî terbiye işi, mânevî kemalât işi,Ama bu mânevî terbiye işi, mânevî kemalât işi, kitapla, rütbeyle, diplomayla değil, işin orasını düşünmüyorlar. kitapla, rütbeyle, diplomayla değil, işin orasını düşünmüyorlar.

Bu zât-ı muhterem vefat ettiği zaman semâlarla,Bu zât-ı muhterem vefat ettiği zaman semâlarla, Mevlevîler'in baş tacı ettikleri usullerle cenazesi kaldırılmış, öyle gömülmüş. Mevlevîler'in baş tacı ettikleri usullerle cenazesi kaldırılmış, öyle gömülmüş.

İngilizce'den tercüme edilmiş bir kitabı okuyordum, ilk önce,İngilizce'den tercüme edilmiş bir kitabı okuyordum, ilk önce, "Kendisinin vasiyeti üzerine yakıldı." diyor. Hopladım... Yakılır mı?! Bizde yakılma asla yok."Kendisinin vasiyeti üzerine yakıldı." diyor. Hopladım... Yakılır mı?! Bizde yakılma asla yok. Sonradan anladım, aklıma geldi. İngilizce'de "buried" kelimesi var.Sonradan anladım, aklıma geldi. İngilizce'de "buried" kelimesi var. "Gömüldü" kelimesini "yandı" mânasına sanmış."Gömüldü" kelimesini "yandı" mânasına sanmış. Kendi arzusuyla semâ edilerek, musikî eşliğinde cenazesi götürülsün diye vasiyet etmiş ve öyle yapmışlar.Kendi arzusuyla semâ edilerek, musikî eşliğinde cenazesi götürülsün diye vasiyet etmiş ve öyle yapmışlar. Tercüme mânaları nasıl bozuyor, bu onun güzel bir misâlidir.Tercüme mânaları nasıl bozuyor, bu onun güzel bir misâlidir. Yakılarak diye geçince "Bu Hint âdeti midir, nedir?" diye yerimden hopladım, şaşırdım.Yakılarak diye geçince "Bu Hint âdeti midir, nedir?" diye yerimden hopladım, şaşırdım. Yok öyle bir şey! O tercüme yapanlar onu düzeltsinler. Çünkü vefatının nasıl olduğunu inceledim. Yok öyle bir şey! O tercüme yapanlar onu düzeltsinler. Çünkü vefatının nasıl olduğunu inceledim.

Babası bir Ahî, yani fütüvvet şeyhi olan Hüsameddin Hasan Çelebi…Babası bir Ahî, yani fütüvvet şeyhi olan Hüsameddin Hasan Çelebi… Böyle "din" kelimesiyle olanlar lakaptır. Asıl ismi Hasan'dır. Böyle "din" kelimesiyle olanlar lakaptır. Asıl ismi Hasan'dır. Onu tebcil için, ona bir pâye vermek için, dinî kelimelerle bir unvan verilir. Onu tebcil için, ona bir pâye vermek için, dinî kelimelerle bir unvan verilir. Hüsameddin, "dinin kılıcı" demektir. Demek ki Ahîlerin seyfî kolundan.Hüsameddin, "dinin kılıcı" demektir. Demek ki Ahîlerin seyfî kolundan. Cihadla meşgul Ahîlerden ki Hüsameddin adı verilmiş.Cihadla meşgul Ahîlerden ki Hüsameddin adı verilmiş. Babası veya çevresindeki insanlar, bunun için ona bu lakabı vermiş,Babası veya çevresindeki insanlar, bunun için ona bu lakabı vermiş, bu lakapla telkîb eylemişler: Fütüvvet rüesâsından... bu lakapla telkîb eylemişler: Fütüvvet rüesâsından...

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine; "İhvânınız Hakim Senâî'nin Hadîkatü'l-hakîka'sını,Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî hazretlerine; "İhvânınız Hakim Senâî'nin Hadîkatü'l-hakîka'sını, Attar'ın Mantıku't-tayr'ını ve Musîbetnâme'sini okuyorlar.Attar'ın Mantıku't-tayr'ını ve Musîbetnâme'sini okuyorlar. Bu minval üzere bir kitap telif etseniz, ihvanınız sizin eserinizi okusa..." diyorlar.Bu minval üzere bir kitap telif etseniz, ihvanınız sizin eserinizi okusa..." diyorlar. Böyle bir ricada bulununca, Mevlânâ; "Ben de böyle bir arzu duymuş ve bir şeyler yazmıştım."Böyle bir ricada bulununca, Mevlânâ; "Ben de böyle bir arzu duymuş ve bir şeyler yazmıştım." deyip, rivayete göre sarığının kenarından Mesnevî'nin ilk on sekiz beytini ihtivâ eden kısmını; deyip, rivayete göre sarığının kenarından Mesnevî'nin ilk on sekiz beytini ihtivâ eden kısmını;

Bişnev ez ney çün hikayet mî kuned Ez cüdayîhâ şikâyet mî kuned. Bişnev ez ney çün hikayet mî kuned

Ez cüdayîhâ şikâyet mî kuned.

Veya Nahid'in dediği gibi: Bişnev în ney çün hikayet mî kunet Veya Nahid'in dediği gibi:

Bişnev în ney çün hikayet mî kunet

Veyahut; Bişnev în ney çün şikâyet mî kuned Ez cüdâyîhâ hikayet mî kuned. Veyahut;

Bişnev în ney çün şikâyet mî kuned

Ez cüdâyîhâ hikayet mî kuned.

Çeşitli rivayetler var…Çeşitli rivayetler var… Hüsameddin Çelebi'ye vermiş. Ondan sonra da birisi söylüyor, diğeri onu yazarak o muazzamHüsameddin Çelebi'ye vermiş. Ondan sonra da birisi söylüyor, diğeri onu yazarak o muazzam Mesnevî-i mânevî kitabını meydana getiriyor, Hüsameddin Çelebi sebep oluyor.Mesnevî-i mânevî kitabını meydana getiriyor, Hüsameddin Çelebi sebep oluyor. Hüsâmeddin Çelebi aynı zamanda Ziyâeddîn-i Vezir tekkesinde şeyhliğe de tayin edilmiş...Hüsâmeddin Çelebi aynı zamanda Ziyâeddîn-i Vezir tekkesinde şeyhliğe de tayin edilmiş... Herhalde bu tekke, babası da bir Ahî olduğu için bir Ahî zâviyesi olmalı. Herhalde bu tekke, babası da bir Ahî olduğu için bir Ahî zâviyesi olmalı.

Ahî, Arapça'daki "ah, eh" kelimesinin mütekellim yâsına eklenmiş "ehî" şekli değil;Ahî, Arapça'daki "ah, eh" kelimesinin mütekellim yâsına eklenmiş "ehî" şekli değil; "ahî", "kardeşim" demek değil. "Ahî", "aka" kelimesinin mahallî telaffuzu. "ahî", "kardeşim" demek değil. "Ahî", "aka" kelimesinin mahallî telaffuzu. Bugün İranlılar "bey" mânasına "aka" kelimesini kullanıyorlar.Bugün İranlılar "bey" mânasına "aka" kelimesini kullanıyorlar. O devirde, o mahalde "ahî" olarak kullanılmış. Soylu kişiye verilen bir unvan. O devirde, o mahalde "ahî" olarak kullanılmış. Soylu kişiye verilen bir unvan. Bu durumda "ahî", fütüvvet erbâbının reisi; akı veya aka. Bu durumda "ahî", fütüvvet erbâbının reisi; akı veya aka.

O zaman Anadolu, fütüvvet teşkilatıyla dopdolu.O zaman Anadolu, fütüvvet teşkilatıyla dopdolu. O kadar dolu ki "Ankara bir ara ahîler tarafından idare edilmiş." deniliyor.O kadar dolu ki "Ankara bir ara ahîler tarafından idare edilmiş." deniliyor. Ahî Mesud bugün Etimesgut dediğimiz yerdir. Etileştirmişler.Ahî Mesud bugün Etimesgut dediğimiz yerdir. Etileştirmişler. İlle bizden koparıp daha başka yerlere götürmek istiyorlar. Ahî Mesud'u, Etimesgut yapmışlar.İlle bizden koparıp daha başka yerlere götürmek istiyorlar. Ahî Mesud'u, Etimesgut yapmışlar. Gutlu, gıtlı bir şeyler yapmış, bozmuşlar...Gutlu, gıtlı bir şeyler yapmış, bozmuşlar... Ama Ahî Elvan, Ahî Musa, Yeşil Ahî, Ahî Şerafeddin vesaire Anadolu'yu idare etmiş. Ama Ahî Elvan, Ahî Musa, Yeşil Ahî, Ahî Şerafeddin vesaire Anadolu'yu idare etmiş.

Seyyah İbn Batuta, altı yedi hayvanıyla beraber, kervanı, malları, köleleri ile Denizli'ye geldiği zaman,Seyyah İbn Batuta, altı yedi hayvanıyla beraber, kervanı, malları, köleleri ile Denizli'ye geldiği zaman, belinde palaları olan ve belki de bıyıkları pala gibi olan birisi gelmiş, bineğinin yularını tutmuş.belinde palaları olan ve belki de bıyıkları pala gibi olan birisi gelmiş, bineğinin yularını tutmuş. Bir şeyler söylüyor ama İbn Batuta Arap olduğu için bir şey anlamıyor.Bir şeyler söylüyor ama İbn Batuta Arap olduğu için bir şey anlamıyor. Dizgini tutan da Arapça anlamıyor.Dizgini tutan da Arapça anlamıyor. Sonra bir başka şahıs gelmiş, o da dizgini öbür tarafından tutmuş.Sonra bir başka şahıs gelmiş, o da dizgini öbür tarafından tutmuş. Birbirleriyle münakaşaya başlamışlar. İbn Batuta'nın yüreği eriyor: "Eyvah! Birbirleriyle münakaşaya başlamışlar. İbn Batuta'nın yüreği eriyor: "Eyvah! Arkamda develerim, mallarım var. Bu iki yiğit geldiler. O mu alacak benim mallarımı, bu mu alacak?Arkamda develerim, mallarım var. Bu iki yiğit geldiler. O mu alacak benim mallarımı, bu mu alacak? Galiba bunun münakaşasını yapıyorlar..." diye korkuyor. Galiba bunun münakaşasını yapıyorlar..." diye korkuyor.

Mesele o değilmiş meğer.Mesele o değilmiş meğer. Dizgini ilk tutan şahıs ahî teşkilatından bir zât-ı muhterem, bir fetâ, bir yiğit. Dizgini ilk tutan şahıs ahî teşkilatından bir zât-ı muhterem, bir fetâ, bir yiğit. "Sen Tanrı misafirisin. Hoş geldin safa geldin. Gel bizim zâviyeye gidelim." diyormuş."Sen Tanrı misafirisin. Hoş geldin safa geldin. Gel bizim zâviyeye gidelim." diyormuş. Sonradan gelen şahıs da; "İyi, güzel ama bu mıntıka bizim mıntıkamız.Sonradan gelen şahıs da; "İyi, güzel ama bu mıntıka bizim mıntıkamız. Bizim mıntıkamızda bizim zâviye varken misafiri alıp götürüp öbür zâviyede ağırlamak yakışık alır mı?Bizim mıntıkamızda bizim zâviye varken misafiri alıp götürüp öbür zâviyede ağırlamak yakışık alır mı? Bu bize hakaret sayılır. Bizde misafir olacak." diyormuş. Bu bize hakaret sayılır. Bizde misafir olacak." diyormuş.

İbn Batuta can mal kaygısında, onlar misafiri ağırlamak düşüncesinde.İbn Batuta can mal kaygısında, onlar misafiri ağırlamak düşüncesinde. Böyle bir teşkilat ahî teşkilatı. Böyle bir teşkilat ahî teşkilatı.

Hüsameddin Çelebi de öyle bir kimse.Hüsameddin Çelebi de öyle bir kimse. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hüsameddin Çelebi için o kadar övücü sözler söylüyor kiMevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hüsameddin Çelebi için o kadar övücü sözler söylüyor ki onu okumadan geçemeyeceğim.onu okumadan geçemeyeceğim. Onun için "Şeyhler Şeyhi", "Dinin Hüsâmı", "Kalblerin Emîni", "Zamanın Cüneydi", "Vaktin Bayezidi",Onun için "Şeyhler Şeyhi", "Dinin Hüsâmı", "Kalblerin Emîni", "Zamanın Cüneydi", "Vaktin Bayezidi", "Hakâik Güneşi", "Hidayet Önderi", "Hakk'ın Ziyâsı", "Urve-i Vüskâ", "Arş Hazinelerinin Sahibi","Hakâik Güneşi", "Hidayet Önderi", "Hakk'ın Ziyâsı", "Urve-i Vüskâ", "Arş Hazinelerinin Sahibi", "Zamanın İmamı", "Meşâyıhın Ulusu", "Sıddık oğlu Sıddık oğlu Sıddık…" diyor. "Zamanın İmamı", "Meşâyıhın Ulusu", "Sıddık oğlu Sıddık oğlu Sıddık…" diyor.

Mesnevi'yi niçin yazdığını açıklarken; Mesnevi'yi niçin yazdığını açıklarken;

"…Li'stid'âi seyyidî ve senedî ve mu'temedî ve mekâni'r-rûhi min cesedî ve zahirâti yevmî ve ğadî"…Li'stid'âi seyyidî ve senedî ve mu'temedî ve mekâni'r-rûhi min cesedî ve zahirâti yevmî ve ğadî ve hüve'ş-şeyh kıdvetül-ârifîn ve imamü'l-hüdâ ve'l-yakîn muğîsü'l-verâ, emînü'l-kulûb ve'n-nühâ..."ve hüve'ş-şeyh kıdvetül-ârifîn ve imamü'l-hüdâ ve'l-yakîn muğîsü'l-verâ, emînü'l-kulûb ve'n-nühâ..." diye devam ediyor. Nihayet kendisinin yetiştirdiği bir halife...diye devam ediyor. Nihayet kendisinin yetiştirdiği bir halife... Fakat Mevlânâ hazretleri en güzel hitaplarla hitap ederek gönlünü tatyîb edip,Fakat Mevlânâ hazretleri en güzel hitaplarla hitap ederek gönlünü tatyîb edip, en güzel sıfatlarla, hüsn-ü zanla kendi yetiştirdiği kimseye böyle hoş muamele ediyor... en güzel sıfatlarla, hüsn-ü zanla kendi yetiştirdiği kimseye böyle hoş muamele ediyor...

Mevlânâ'nın eserleri maarif hazinesidir. Bu kuru bir övme sözü değil, sebebini söyleyeceğim: Mevlânâ'nın eserleri maarif hazinesidir. Bu kuru bir övme sözü değil, sebebini söyleyeceğim:

Bir kere, onun eserlerini çok geniş bir şekilde incelemiş olanBir kere, onun eserlerini çok geniş bir şekilde incelemiş olan İranlı alim Hâdî-i Harîrî, "Mesnevî'nin 6.000 beyti Kur'an ayetleriyle ilgilidir." diyor.İranlı alim Hâdî-i Harîrî, "Mesnevî'nin 6.000 beyti Kur'an ayetleriyle ilgilidir." diyor. Onlar toplansa bir Mevlânâ meali çıkacak. Onlar toplansa bir Mevlânâ meali çıkacak.

"Mesnevî'sinden Peygamber Efendimiz'le ve hadîs-i şerîfleriyle ilgili menâkıp toplansa,"Mesnevî'sinden Peygamber Efendimiz'le ve hadîs-i şerîfleriyle ilgili menâkıp toplansa, bugün Avrupalılar'ın hasretle beklediği vebugün Avrupalılar'ın hasretle beklediği ve en can alıcı ve çarpıcı noktaları anlatan muhteşem bir siyer kitabı olurdu." diyor bir batılı alim.en can alıcı ve çarpıcı noktaları anlatan muhteşem bir siyer kitabı olurdu." diyor bir batılı alim. "Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr'den, Peygamber Efendimiz ile ilgili bilgileri toplasanız "Mesnevî ve Dîvân-ı Kebîr'den, Peygamber Efendimiz ile ilgili bilgileri toplasanız ve bir kitap hâline getirseniz, Avrupalılar'ın aradığı, can attığı, susadığı,ve bir kitap hâline getirseniz, Avrupalılar'ın aradığı, can attığı, susadığı, Peygamber Efendimiz'i çarpıcı noktalarıyla derinden anlatan,Peygamber Efendimiz'i çarpıcı noktalarıyla derinden anlatan, hayatıyla ilgili şahane bir kitap olurdu." diyor. hayatıyla ilgili şahane bir kitap olurdu." diyor.

Bir başkası da; "Mesnevî, Fütûhât-ı Mekkiyye'nin Farsça ve manzum söylenmiş şekli gibidir." diyor. Bir başkası da; "Mesnevî, Fütûhât-ı Mekkiyye'nin Farsça ve manzum söylenmiş şekli gibidir." diyor.

Tahran Üniversitesi'nde rektörlük yapmış, George Washington Üniversitesi'nde İslâm Araştırmaları Profesörü olan Seyyid Hüseyin Nasr da;Tahran Üniversitesi'nde rektörlük yapmış, George Washington Üniversitesi'nde İslâm Araştırmaları Profesörü olan Seyyid Hüseyin Nasr da; "İran edebiyatında bunun kadar muazzam bir başka eser yok. "İran edebiyatında bunun kadar muazzam bir başka eser yok. Firdevsî'nin Farsça Şehnâme'sini, kahramanlıklarla doluFirdevsî'nin Farsça Şehnâme'sini, kahramanlıklarla dolu bir Şehnâme olduğu için küçük cihada dair bir kitap kabul edebilirbir Şehnâme olduğu için küçük cihada dair bir kitap kabul edebilir ve 'küçük cihad kitabı' dersek, Mesnevî için de gönül terbiyesi, nefis terbiyesi,ve 'küçük cihad kitabı' dersek, Mesnevî için de gönül terbiyesi, nefis terbiyesi, yani büyük cihad konusunda, 'büyük cihad kitabı' diye tarif edebiliriz.yani büyük cihad konusunda, 'büyük cihad kitabı' diye tarif edebiliriz. Enbiyâ kıssalarını o kadar güzel toplamış ve anlatmış ki bir enbiyâlar tarihi çıkabilir eserinden. Enbiyâ kıssalarını o kadar güzel toplamış ve anlatmış ki bir enbiyâlar tarihi çıkabilir eserinden. Evliyâullahın hayatıyla ilgili o kadar güzel noktaları yakalayan olaylar naklediyor kiEvliyâullahın hayatıyla ilgili o kadar güzel noktaları yakalayan olaylar naklediyor ki oradan da mükemmel bir evliyâ menâkıbı kitabı çıkabilir." diyor. oradan da mükemmel bir evliyâ menâkıbı kitabı çıkabilir." diyor.

Bu alimlerin incelemelerinden çıkan bilgileri sunduktan soraBu alimlerin incelemelerinden çıkan bilgileri sunduktan sora Mesnevî'nin başındaki Arapça mukaddime insana mübalağa gibi gelmiyor.Mesnevî'nin başındaki Arapça mukaddime insana mübalağa gibi gelmiyor. Çünkü Arapça mukaddimede deniliyor ki: Çünkü Arapça mukaddimede deniliyor ki:

"Hâzâ kitâbü'l-Mesnevî ve hüve usûlü usûli usûli'd-dîn. Fî keşfi esrâri'l-vüsûl ve'l-yakîn" "Hâzâ kitâbü'l-Mesnevî ve hüve usûlü usûli usûli'd-dîn. Fî keşfi esrâri'l-vüsûl ve'l-yakîn"

"İşte bu elimizdeki Mesnevî kitabı dinin asıllarının aslıdır."İşte bu elimizdeki Mesnevî kitabı dinin asıllarının aslıdır. Allah'a vuslatın sırlarını ve sağlam, şeksiz imanın sırlarını keşfetme konusunda dinin aslının aslı olan bir kitaptır."Allah'a vuslatın sırlarını ve sağlam, şeksiz imanın sırlarını keşfetme konusunda dinin aslının aslı olan bir kitaptır." "Allah'a vuslatı, el-vusûl ilallah'ı, seyr-i sülûkün müntehâsını sağlamada"Allah'a vuslatı, el-vusûl ilallah'ı, seyr-i sülûkün müntehâsını sağlamada ve yakîn sahibi olmanın, insanı yakîn sahibi olmaya götürmeninve yakîn sahibi olmanın, insanı yakîn sahibi olmaya götürmenin sırlarını açıklamada dinin ana kitabıdır." diyor.sırlarını açıklamada dinin ana kitabıdır." diyor. Tariflere göre, 6.000 beyiti Kur'an ayetleriyle, şu kadarı enbiyâ kıssasıyla, Tariflere göre, 6.000 beyiti Kur'an ayetleriyle, şu kadarı enbiyâ kıssasıyla, bu kadarı evliyâ menâkıbı ile ilgili,bu kadarı evliyâ menâkıbı ile ilgili, o kadar da nefis terbiyesiyle tasavvufla ilgili parçalar olunca bu doğrudur. o kadar da nefis terbiyesiyle tasavvufla ilgili parçalar olunca bu doğrudur.

"Ve hüve fıkhullâhi'l-ekber." "Bu kitap, fıkh-ı ekberdir. Allah'ın büyük fıkhıdır.""Ve hüve fıkhullâhi'l-ekber." "Bu kitap, fıkh-ı ekberdir. Allah'ın büyük fıkhıdır." Mâlum, Fıkh-ı ekber, İmam-ı Âzam hazretlerinin kitabıdır. Onu da hatırlatacak bir ifade kullanıyor.Mâlum, Fıkh-ı ekber, İmam-ı Âzam hazretlerinin kitabıdır. Onu da hatırlatacak bir ifade kullanıyor. Bu da Fıkh-ı ekber'dir, İmam-ı Âzam'ın kitabı gibidir, demiş oluyor. Kendisi zaten Hanefî. Bu da Fıkh-ı ekber'dir, İmam-ı Âzam'ın kitabı gibidir, demiş oluyor. Kendisi zaten Hanefî.

"Ve şer'ullâhi'l-azhar.""Ve şer'ullâhi'l-azhar." "Allah'ın pırıl pırıl nurlu olan şeriatını anlatan kitaptır; şeriat dışı değil, onu anlatıyor." "Allah'ın pırıl pırıl nurlu olan şeriatını anlatan kitaptır; şeriat dışı değil, onu anlatıyor."

"Ve burhânullâhi'l-azhar.""Ve burhânullâhi'l-azhar." Allah'ın en aşikâr hiç kimsenin inkar edemeyeceği delillerini ihtiva eden eserdir.Allah'ın en aşikâr hiç kimsenin inkar edemeyeceği delillerini ihtiva eden eserdir. "Varlığı, birliği, dinin hakikatlerini ispat hususunda..." "Varlığı, birliği, dinin hakikatlerini ispat hususunda..."

Şahane bir Arapça, akıcı bir metinle böyle devam ediyor. Şahane bir Arapça, akıcı bir metinle böyle devam ediyor.

"Bu eseri o mübarek şeyhe mensup,"Bu eseri o mübarek şeyhe mensup, şu şu vasıflara sahip, şeyhler şeyhi Hüsameddin Çelebi istedi diye yazdım." diyor. şu şu vasıflara sahip, şeyhler şeyhi Hüsameddin Çelebi istedi diye yazdım." diyor.

Bir mübarek ümmî kula ümmî olduğu için kürsüye çıkıp da bir şey söyleyemez diye; "Vaaz ver bakalım." demişler.Bir mübarek ümmî kula ümmî olduğu için kürsüye çıkıp da bir şey söyleyemez diye; "Vaaz ver bakalım." demişler. O, Allah'ın sevgili kulu; ötekiler de onu sıkıştırmak isteyen cühelâ, ilmine mağrur kimseler.O, Allah'ın sevgili kulu; ötekiler de onu sıkıştırmak isteyen cühelâ, ilmine mağrur kimseler. Gece yatmış, Allahu Teâlâ hazretleri bütün ilimleri o gece ona bahşeylemiş. Gece yatmış, Allahu Teâlâ hazretleri bütün ilimleri o gece ona bahşeylemiş.

"Emseytü Kürdiyyen esbahtü Arabiyyen.""Emseytü Kürdiyyen esbahtü Arabiyyen." "'Kürt olarak yatağıma yattım, sabahleyin de"'Kürt olarak yatağıma yattım, sabahleyin de ulûm-ı Arabî'yi ve şer'iyyeyi hazmetmiş bir alim kimse olarak kalktım.'ulûm-ı Arabî'yi ve şer'iyyeyi hazmetmiş bir alim kimse olarak kalktım.' demiş olan bir şeyhin sülâlesindendir, ona mensup." diyor.demiş olan bir şeyhin sülâlesindendir, ona mensup." diyor. Hüsameddin Çelebi'yi, "Soyu mübarek bir kimse" diye methediyor. Hüsameddin Çelebi'yi, "Soyu mübarek bir kimse" diye methediyor.

Mesnevî'yi onunla oturup konuşup, söyleyip, yazdırmak sûretiyleMesnevî'yi onunla oturup konuşup, söyleyip, yazdırmak sûretiyle altı cilt halinde 26.000 beyit olarak nazmetmiş.altı cilt halinde 26.000 beyit olarak nazmetmiş. Mesnevî bazı alimlerin söylediğine göre bitmemiş, hayatının sonuna kadar devam etmiştir.Mesnevî bazı alimlerin söylediğine göre bitmemiş, hayatının sonuna kadar devam etmiştir. Yaşasaydı daha yazardı, ciltleri olurdu. O kadarı mukadder, altı cilt hâlinde yazmış. Yaşasaydı daha yazardı, ciltleri olurdu. O kadarı mukadder, altı cilt hâlinde yazmış.

Divân'ın çeşitli sayımları var. 50.000 beyite yakın.Divân'ın çeşitli sayımları var. 50.000 beyite yakın. Divân-ı Kebîr veya Divân-ı Şems-i Hakk-ı Tebrîzî.Divân-ı Kebîr veya Divân-ı Şems-i Hakk-ı Tebrîzî. Vefâkâr bir insan olduğu için sohbetdaşlarını, muhataplarını tebcil ediyor,Vefâkâr bir insan olduğu için sohbetdaşlarını, muhataplarını tebcil ediyor, yüceltiyor, onları methediyor. Candan bir samimiyetle, büyüklerin gözüyle görüyor.yüceltiyor, onları methediyor. Candan bir samimiyetle, büyüklerin gözüyle görüyor. Şiirlerine kendi ismini yazmamış. Şiirlerine kendi ismini yazmamış. Şems-i Tebrîzî ile tanıştıktan sonra şiirlerinde Şems-i Tebrîzî adını kullanıyor.Şems-i Tebrîzî ile tanıştıktan sonra şiirlerinde Şems-i Tebrîzî adını kullanıyor. Bazılarında "hâmûş" kelimesini kullanıyor. Onun da bir başka mahlas olduğunu söylerler.Bazılarında "hâmûş" kelimesini kullanıyor. Onun da bir başka mahlas olduğunu söylerler. Bazıları da mahlassızdır. Bu eser, şâheser bir lirizme sahiptir.Bazıları da mahlassızdır.

Bu eser, şâheser bir lirizme sahiptir.
Tercümelerini okuduğunuz zaman bile tüyleriniz diken diken olur.Tercümelerini okuduğunuz zaman bile tüyleriniz diken diken olur. Bir de Farsça'sından, o lirizme, o âhenge âşinâ olarak ve edebî nükteleriBir de Farsça'sından, o lirizme, o âhenge âşinâ olarak ve edebî nükteleri kavrayarak okuduğunuz zaman, insanın vecde gelmemesi mümkün değildir. kavrayarak okuduğunuz zaman, insanın vecde gelmemesi mümkün değildir.

Fîhi Mâ Fîh kitabı sohbetlerindeki sözlerinden meydana gelmiştir.Fîhi Mâ Fîh kitabı sohbetlerindeki sözlerinden meydana gelmiştir. Merhum Ahmed Avni Konuk (v. 1938) tercüme etmiş ama basılmamış.Merhum Ahmed Avni Konuk (v. 1938) tercüme etmiş ama basılmamış. Prof. Meliha [Ülker Ambarcıoğlu] hanımın da bir tercümesi var. Prof. Meliha [Ülker Ambarcıoğlu] hanımın da bir tercümesi var.

Mecâlis-i Seb'a adında yedi vaazını ihtivâ eden eserin tercümesini Kitapçı Hulusi 1937'de basmış.Mecâlis-i Seb'a adında yedi vaazını ihtivâ eden eserin tercümesini Kitapçı Hulusi 1937'de basmış. Gölpınarlı 1965'te neşretmiş.Gölpınarlı 1965'te neşretmiş. Mektubât'ı 1937'de [Feridun Nafiz Uzluk tarafından] bastırılmış.Mektubât'ı 1937'de [Feridun Nafiz Uzluk tarafından] bastırılmış. Bu kitap Kitâbut-tevessüli li't-tavassul ile't-tefaddul ismini de taşıyor.Bu kitap Kitâbut-tevessüli li't-tavassul ile't-tefaddul ismini de taşıyor. Gölpınarlı 1960'da notlarla neşretmiş. Eserleri bunlar.Gölpınarlı 1960'da notlarla neşretmiş.

Eserleri bunlar.
Başka risâlelerinden bahsediliyor amaBaşka risâlelerinden bahsediliyor ama araştırmacılar onların Mevlânâ hazretlerine ait olduğunda müteredditler. araştırmacılar onların Mevlânâ hazretlerine ait olduğunda müteredditler.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir hadîs-i şerîfte buyurmuş ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri bir hadîs-i şerîfte buyurmuş ki:

"Allah indindeki mekân ve makamlarınızın ne olduğunu merak ediyorsanız,"Allah indindeki mekân ve makamlarınızın ne olduğunu merak ediyorsanız, gönlünüzde Allah'ın durumunun nasıl olduğuna bakınız." buyuruyor. gönlünüzde Allah'ın durumunun nasıl olduğuna bakınız." buyuruyor. Gönülden Allah'a kulluğunuz, bağlılığınız, marifetiniz, muhabbetiniz ne kadar yüksekse, Gönülden Allah'a kulluğunuz, bağlılığınız, marifetiniz, muhabbetiniz ne kadar yüksekse, dereceniz de o kadar yüksektir. Siz Allah'ı ne kadar seviyorsanız, Allah da sizi o kadar seviyor. dereceniz de o kadar yüksektir. Siz Allah'ı ne kadar seviyorsanız, Allah da sizi o kadar seviyor.

"Fezkürûnî ezkürküm." "Siz onu ne kadar zikrediyorsanız, o da sizi o kadar zikrediyor." "Fezkürûnî ezkürküm."

"Siz onu ne kadar zikrediyorsanız, o da sizi o kadar zikrediyor."

O sizin ne kadar hatırınızda ise, siz de o kadar onun lütfuna mazhar durumdasınız.O sizin ne kadar hatırınızda ise, siz de o kadar onun lütfuna mazhar durumdasınız. Kulun gayesi Allah'ın rızasını kazanmak ve Allah tarafından sevilmek olduğu içinKulun gayesi Allah'ın rızasını kazanmak ve Allah tarafından sevilmek olduğu için kulluk makamlarının da en yükseği birçok alime göre aşk makamıdır.kulluk makamlarının da en yükseği birçok alime göre aşk makamıdır. Allah'ı sevme, mârifetullah, ondan sonra muhabbetullah.Allah'ı sevme, mârifetullah, ondan sonra muhabbetullah. Bu sıralamalarda alimlere göre çeşitli beyanlar var.Bu sıralamalarda alimlere göre çeşitli beyanlar var. İşte Mevlânâ hazretleri bu ana duygu ile muhabbetullah, aşkullah, şevkullah konusunu işlemiş. İşte Mevlânâ hazretleri bu ana duygu ile muhabbetullah, aşkullah, şevkullah konusunu işlemiş. Mesnevî'ye ney'den, kamıştan, kavaldan bahsederek bir temsil ile başlıyor.Mesnevî'ye ney'den, kamıştan, kavaldan bahsederek bir temsil ile başlıyor. O da yine kulun Rabb'ine hasretini sembolize etmek için.O da yine kulun Rabb'ine hasretini sembolize etmek için. Ney, neyistandan, kamışlıktan koparıldığı için böyle her girdiği meclisi yakıp kavuruyor.Ney, neyistandan, kamışlıktan koparıldığı için böyle her girdiği meclisi yakıp kavuruyor. "Kimde bu aşk ve şevk olmazsa yazıklar olsun, yok olsun!" diye insanları birbirine katıyor, mest ediyor, ağlatıyor. "Kimde bu aşk ve şevk olmazsa yazıklar olsun, yok olsun!" diye insanları birbirine katıyor, mest ediyor, ağlatıyor.

Ateşest în bank-nây u nîst bâd Her ki în âteş nedâred nist bâd. Ateşest în bank-nây u nîst bâd

Her ki în âteş nedâred nist bâd.

Onu terennüm ettiriyor, onu misal olarak veriyor, o bitmez tükenmez bir hazine.Onu terennüm ettiriyor, onu misal olarak veriyor, o bitmez tükenmez bir hazine. Öyle bir eser ki Osmanlı alimlerinden, münevverlerinden okuma yazma bilip deÖyle bir eser ki Osmanlı alimlerinden, münevverlerinden okuma yazma bilip de Mevlânâ'yı tanımayan, Mesnevî'yi okumayan hiçbir insan yoktur.Mevlânâ'yı tanımayan, Mesnevî'yi okumayan hiçbir insan yoktur. Bahse girebilirim. Hepsi mutlaka okumuştur. Bahse girebilirim. Hepsi mutlaka okumuştur.

Şeyh Gâlib, Hüsn ü Aşk'ında diyor ki; Esrârını Mesnevî'den aldım Çaldımsa mîrî malı çaldım. Şeyh Gâlib, Hüsn ü Aşk'ında diyor ki;

Esrârını Mesnevî'den aldım

Çaldımsa mîrî malı çaldım.

Onun bunun malını çalmadım, mîrî malı çaldım, diyor. Bütün arifler öyledir.Onun bunun malını çalmadım, mîrî malı çaldım, diyor. Bütün arifler öyledir. Gölpınarlı'nın bir işareti var.Gölpınarlı'nın bir işareti var. Bizim Şeyh Murad Efendi tekkemizde son şeyh olan Abdülkâdir-i Belhî hazretleri de Mevlânâ gibi.Bizim Şeyh Murad Efendi tekkemizde son şeyh olan Abdülkâdir-i Belhî hazretleri de Mevlânâ gibi. Belhli ama, o bu çağın adamı. 1924'lerde vefat etmiş.Belhli ama, o bu çağın adamı. 1924'lerde vefat etmiş. O da bütün eserlerinde Mevlânâ'dan çok müessirdir.O da bütün eserlerinde Mevlânâ'dan çok müessirdir. Gölpınarlı onun için "zamanın en büyük şairiydi" diyor.Gölpınarlı onun için "zamanın en büyük şairiydi" diyor. Onun da şiirlerini aramamız ve okumamız lâzım gelecek.Onun da şiirlerini aramamız ve okumamız lâzım gelecek. Çünkü Şeyh Murad Efendi tekkesi elimizde. O büyükleri takip etmemiz, eserlerini okumamız lâzım. Çünkü Şeyh Murad Efendi tekkesi elimizde. O büyükleri takip etmemiz, eserlerini okumamız lâzım.

Mevlânâ hazretleri, tevazu ve sevgi ile Kur'ân-ı Kerîm'in bendesi olduğunu,Mevlânâ hazretleri, tevazu ve sevgi ile Kur'ân-ı Kerîm'in bendesi olduğunu, Peygamber Efendimiz'in yolunun toprağının zerresi olduğunu söylüyor.Peygamber Efendimiz'in yolunun toprağının zerresi olduğunu söylüyor. Hiç kimsenin onun sözlerini Kur'an ve hadisten gayri bir şeye götürmemesini,Hiç kimsenin onun sözlerini Kur'an ve hadisten gayri bir şeye götürmemesini, kimsenin kendinden bundan başka söz nakletmemesini istiyor. kimsenin kendinden bundan başka söz nakletmemesini istiyor. "Bir kimse böyle bir şey yaparsa ben ondan bîzârım, ondan uzağım." diyor. "Bir kimse böyle bir şey yaparsa ben ondan bîzârım, ondan uzağım." diyor.

Eseri tefsir, hadis kitabı gibi ve tabii büyük bir tasavvufî kaynak.Eseri tefsir, hadis kitabı gibi ve tabii büyük bir tasavvufî kaynak. Şiirlerinde bir taraftan özü, aşkı anlatırken bir taraftan da şeriatın, ibadetin önemini dile getiriyor. Şiirlerinde bir taraftan özü, aşkı anlatırken bir taraftan da şeriatın, ibadetin önemini dile getiriyor. Ramazan'ın gelişini rahmet bildiğini, oruçlunun Tanrı konuğu olduğunu söylüyor.Ramazan'ın gelişini rahmet bildiğini, oruçlunun Tanrı konuğu olduğunu söylüyor. Hacdan gelenleri, "mübarek olsun" diye kutluyor. Hacdan gelenleri, "mübarek olsun" diye kutluyor.

Her şeye bakış tarzı bizim için bir ibret.Her şeye bakış tarzı bizim için bir ibret. Bir tanesini şöyle anlatayım: Karşısında gayr-i müslimleri görmüş.Bir tanesini şöyle anlatayım: Karşısında gayr-i müslimleri görmüş. Etrafındaki şahıslar; "Ne kara adamlar." demişler.Etrafındaki şahıslar; "Ne kara adamlar." demişler. Herhalde kara elbiseler giydikleri için imanları da olmadığından onlara sevimsiz geliyor.Herhalde kara elbiseler giydikleri için imanları da olmadığından onlara sevimsiz geliyor. Mevlânâ hazretleri bakın ne cevap veriyor? Bilmiyorum siz ne derdiniz?Mevlânâ hazretleri bakın ne cevap veriyor? Bilmiyorum siz ne derdiniz? O; "Onlardan daha cömert kimse yok. Dünyada müslümanlığı, temizliği, ibadeti bize bırakmışlar, O; "Onlardan daha cömert kimse yok. Dünyada müslümanlığı, temizliği, ibadeti bize bırakmışlar, âhirette ise hûrîleri, cennetleri, köşkleri bize bırakmışlar. Ne cömert insanlar." diyor. âhirette ise hûrîleri, cennetleri, köşkleri bize bırakmışlar. Ne cömert insanlar." diyor.

Hz. İsa için söylerler, hadîs-i şerîf olarak da geçer.Hz. İsa için söylerler, hadîs-i şerîf olarak da geçer. Bir köpek leşinin yanından geçerken, "Aman ne kadar kötü kokuyor." demişler,Bir köpek leşinin yanından geçerken, "Aman ne kadar kötü kokuyor." demişler, burunlarını kapamışlar da; Allah'ın Peygamberi; "Ama dişleri ne kadar beyaz." demiş.burunlarını kapamışlar da; Allah'ın Peygamberi; "Ama dişleri ne kadar beyaz." demiş. Bütün çirkinliklerin arasında en güzel noktayı çıkarıp yakalayabilmek.Bütün çirkinliklerin arasında en güzel noktayı çıkarıp yakalayabilmek. Bir hıristiyanı bir müslüman sevebilir mi? Sevemez.Bir hıristiyanı bir müslüman sevebilir mi? Sevemez. Ama onlar ne kadar cömert insanlar ki dünyada müslümanlığı, temizliği, ibadeti bize bırakmışlar,Ama onlar ne kadar cömert insanlar ki dünyada müslümanlığı, temizliği, ibadeti bize bırakmışlar, elhamdülillah müslümanız, temiz pâk yıkanıyoruz, abdest alıyoruz,elhamdülillah müslümanız, temiz pâk yıkanıyoruz, abdest alıyoruz, ruhen, bedenen, kalben, kalıben temiziz; ruhen, bedenen, kalben, kalıben temiziz; âhirette de hûrîleri, köşkleri, cennetleri bize bırakmışlar, diyor. âhirette de hûrîleri, köşkleri, cennetleri bize bırakmışlar, diyor. Aynı şeyi söylüyor ama o kadar güzel söylüyor ki biz de beğeniyoruz. Aynı şeyi söylüyor ama o kadar güzel söylüyor ki biz de beğeniyoruz. Belki papazlar duysa onlar da beğenirlerdi ve onlar da titrerler, imana gelirlerdi. Belki papazlar duysa onlar da beğenirlerdi ve onlar da titrerler, imana gelirlerdi.

Nitekim Bizans'tan bir papaz gelmiş. Yolda Mevlânâ hazretlerine rastlayınca heybetinden, nurundan,Nitekim Bizans'tan bir papaz gelmiş. Yolda Mevlânâ hazretlerine rastlayınca heybetinden, nurundan, cemalinden önünde secdeye kapanmış. Bu sema eden kardeşlerimiz birbirlerine selam verdiler, cemalinden önünde secdeye kapanmış. Bu sema eden kardeşlerimiz birbirlerine selam verdiler, secde ettiler; Mevlevi töresi böyle. Papaz, Mevlânâ hazretlerine secde ediyor, hürmetini gösterecek.secde ettiler; Mevlevi töresi böyle. Papaz, Mevlânâ hazretlerine secde ediyor, hürmetini gösterecek. Mevlânâ hazretleri de ona secde ediyor. O ona secde ediyor, ötekisi de ona secde ediyor.Mevlânâ hazretleri de ona secde ediyor. O ona secde ediyor, ötekisi de ona secde ediyor. Adam kalkıyor, bakıyor ki Mevlânâ hazretleri secdede, tekrar secdeye kapanıyor.Adam kalkıyor, bakıyor ki Mevlânâ hazretleri secdede, tekrar secdeye kapanıyor. Mevlânâ hazretleri tekrar secdeye kapanıyor. Adam kalkıyor, Mevlâna hazretleri secdede,Mevlânâ hazretleri tekrar secdeye kapanıyor. Adam kalkıyor, Mevlâna hazretleri secdede, o da tekrar secdeye kapanıyor. Papaz hayran kalmış, müslüman olmuş. o da tekrar secdeye kapanıyor. Papaz hayran kalmış, müslüman olmuş. Sonra Mevlânâ hazretleri bu olayı anlatırken diyor ki: Sonra Mevlânâ hazretleri bu olayı anlatırken diyor ki: "Bir hristiyan papaz tevazuun şerefini bizden almak istedi, altta kalır mıyız?" "Bir hristiyan papaz tevazuun şerefini bizden almak istedi, altta kalır mıyız?" Tevazuun, güzel bir İslâmi ahlâkın nazarındaki durumuna bakın. Olur mu?Tevazuun, güzel bir İslâmi ahlâkın nazarındaki durumuna bakın. Olur mu? İslâm ahlâkını kıskanıyor. Ben ondan aşağı kalır mıyım? İslâm ahlâkını kıskanıyor. Ben ondan aşağı kalır mıyım? Bir papaz benden daha mütevazı olabilsin, olur mu! Bir papaz benden daha mütevazı olabilsin, olur mu!

Bir vaiz; "Hamdolsun Allah'a ki bizi kâfir yaratmamış." demiş.Bir vaiz; "Hamdolsun Allah'a ki bizi kâfir yaratmamış." demiş. Ona cevabı ise şöyle, o da enteresan geldi bana:Ona cevabı ise şöyle, o da enteresan geldi bana: "Kendisini onlarla tartıyor da bir dirhem fazla geldim diye övünüyor."Kendisini onlarla tartıyor da bir dirhem fazla geldim diye övünüyor. Er ise gelsin de peygamberlerin, erenlerin terazisiyle tartılsın. O zaman hakikî değeri belli olur." Er ise gelsin de peygamberlerin, erenlerin terazisiyle tartılsın. O zaman hakikî değeri belli olur."

Bu tasavvufî bir âdâptır.Bu tasavvufî bir âdâptır. Şükrü artsın diye nimet bakımından kendisinden aşağıda olanlara bakacak. Şükrü artsın diye nimet bakımından kendisinden aşağıda olanlara bakacak. Ama kulluğa rağbeti artsın diye ibadet bakımından kendisinden yukarıda olanlara bakacak.Ama kulluğa rağbeti artsın diye ibadet bakımından kendisinden yukarıda olanlara bakacak. Kâfirle ölçülür mü? Erenlerle ölç bakalım kendini, o zaman kıymetin meydana çıkar. Kâfirle ölçülür mü? Erenlerle ölç bakalım kendini, o zaman kıymetin meydana çıkar.

Mevlânâ hazretleri büyük bir mürşid. Büyük kelimesi biraz soğuk kaçıyor.Mevlânâ hazretleri büyük bir mürşid. Büyük kelimesi biraz soğuk kaçıyor. Bir muhteşem şahsiyet. Fakat nükteyi çok seviyor, kaçırmıyor.Bir muhteşem şahsiyet. Fakat nükteyi çok seviyor, kaçırmıyor. Kübreviyye hulefâsından Mirsâdü'l-ibâd sahibi Necmeddîn-i Dâye hazretleri Konya'ya gelmiş.Kübreviyye hulefâsından Mirsâdü'l-ibâd sahibi Necmeddîn-i Dâye hazretleri Konya'ya gelmiş. Sadreddîn-i Konevî de Konya'da. Namaz kılacaklar.Sadreddîn-i Konevî de Konya'da. Namaz kılacaklar. Necmeddîn-i Dâye'ye takdim hakkı vermişler, imamlığı ona vermişler.Necmeddîn-i Dâye'ye takdim hakkı vermişler, imamlığı ona vermişler. Necmeddîn-i Dâye de, mübarek, sebep ne ise, birinci rekâtta Kâfirûn sûresini,Necmeddîn-i Dâye de, mübarek, sebep ne ise, birinci rekâtta Kâfirûn sûresini, ikinci rekâtta da yine aynı sûreyi okumuş.ikinci rekâtta da yine aynı sûreyi okumuş. Halbuki bir başka sebep yoksa bütün rekâtlarda aynı sûreyi okumak mekruhtur.Halbuki bir başka sebep yoksa bütün rekâtlarda aynı sûreyi okumak mekruhtur. İmamet yapıyor, yüksek sesle iki rekâtta da Kâfirûn'u okumuş.İmamet yapıyor, yüksek sesle iki rekâtta da Kâfirûn'u okumuş. Namaz bitince, Mevlânâ hazretleri, Sadreddîn-i Konevî'ye dönüyor:Namaz bitince, Mevlânâ hazretleri, Sadreddîn-i Konevî'ye dönüyor: "Birinciyi senin için ikinciyi benim için okudu." diyor."Birinciyi senin için ikinciyi benim için okudu." diyor. Bu tevazu mudur, nükte midir, şaka mıdır? Sadreddîn-i Konevî'ye ikaz mıdır? Bu tevazu mudur, nükte midir, şaka mıdır? Sadreddîn-i Konevî'ye ikaz mıdır?

Minberde hatipler: "Ûsîküm ve nefsiyel-âsiyete bitakva'llâhi ve tâatihî" Minberde hatipler:

"Ûsîküm ve nefsiyel-âsiyete bitakva'llâhi ve tâatihî"

"Kendi âsî nefsime ve sizlere takvayı tavsiye ederim." der."Kendi âsî nefsime ve sizlere takvayı tavsiye ederim." der. Kendisini de zikreder ki ötekisi alınmasın. Ben iyiyim, siz kötüsünüz mânasına söylemiyorum, diye.Kendisini de zikreder ki ötekisi alınmasın. Ben iyiyim, siz kötüsünüz mânasına söylemiyorum, diye. Mübarek nükteyi bırakmıyor; "Birincisini senin için okudu, ikincisini benim için…" diyor. Mübarek nükteyi bırakmıyor; "Birincisini senin için okudu, ikincisini benim için…" diyor.

Semâ etmiş. Hediye olarak elbiselerini semâ edenlere vermiş.Semâ etmiş. Hediye olarak elbiselerini semâ edenlere vermiş. Onun hediye verdiğini ve üstünün açık kaldığını görünce bir yöneticiOnun hediye verdiğini ve üstünün açık kaldığını görünce bir yönetici ona çok güzel elbiseler hediye etmiş.ona çok güzel elbiseler hediye etmiş. O elbiseleri sırtına giymiş, gitmiş meyhanenin önüne tekrar semâ etmiş.O elbiseleri sırtına giymiş, gitmiş meyhanenin önüne tekrar semâ etmiş. Dışarıda bir olay oluyor diye meyhanedeki Ermeni çocuklar vesaire çıkmışlar.Dışarıda bir olay oluyor diye meyhanedeki Ermeni çocuklar vesaire çıkmışlar. Semâ bitince kıymetli elbiseleri götürmüş, hepsini onlara vermiş..Semâ bitince kıymetli elbiseleri götürmüş, hepsini onlara vermiş.. Onların da tabii gönlü İslâm'a ısınıyor. Onların da tabii gönlü İslâm'a ısınıyor.

Mevlânâ semâ ederken sarhoşun birisi de meydana gelmiş.Mevlânâ semâ ederken sarhoşun birisi de meydana gelmiş. O da semâ ediyor ama dolanırken Mevlânâ hazretlerine çarpıyormuş.O da semâ ediyor ama dolanırken Mevlânâ hazretlerine çarpıyormuş. Bazıları onu iteleyip, tartaklayıp dışarı atmak istemişler.Bazıları onu iteleyip, tartaklayıp dışarı atmak istemişler. Öyle yapanlara: "O içmiş ama siz sarhoşluk ediyorsunuz." demiş. Sarhoş kavgacı olur ya. Öyle yapanlara: "O içmiş ama siz sarhoşluk ediyorsunuz." demiş. Sarhoş kavgacı olur ya. O kavga etmiyor, semâ etmek istiyor. Siz semâdasınız ama kavga etmek istiyorsunuz. O kavga etmiyor, semâ etmek istiyor. Siz semâdasınız ama kavga etmek istiyorsunuz. Nükteyi kaçırmayan bir insan. Nükteyi kaçırmayan bir insan.

Hüsameddin Çelebi hazretlerinin bağına giderken, Şihâbüddîn-i Gûyende isimli şahıs eşeğine binmiş,Hüsameddin Çelebi hazretlerinin bağına giderken, Şihâbüddîn-i Gûyende isimli şahıs eşeğine binmiş, o da geliyor. Merkep anırmış.o da geliyor. Merkep anırmış. Anırınca da tabii Mevlânâ hazretleri vesaire olduğu içinAnırınca da tabii Mevlânâ hazretleri vesaire olduğu için Şihâbüddin niye anırıyor diye kızdığından kafasına kafasına vurmuş. Şihâbüddin niye anırıyor diye kızdığından kafasına kafasına vurmuş. Ona cevabı; "Bu hayvana niye vuruyorsun?" olmuş. Gönlü razı olmuyor.Ona cevabı; "Bu hayvana niye vuruyorsun?" olmuş. Gönlü razı olmuyor. "Niye ezâ cefâ ediyorsun bu hayvana? Hayvancağızın ya karnı aç, ya başka bir isteği var. "Niye ezâ cefâ ediyorsun bu hayvana? Hayvancağızın ya karnı aç, ya başka bir isteği var. Sanki bütün dünyada insanlar bu iki derde müptelâ değil mi? Sanki bütün dünyada insanlar bu iki derde müptelâ değil mi? Kim, kaç kişi kendini bunlardan kurtarabilmiş?Kim, kaç kişi kendini bunlardan kurtarabilmiş? Onun tabiatının iktizâsıdır." Esas itibariyle hayvanı dövdürmek istemiyor.Onun tabiatının iktizâsıdır."

Esas itibariyle hayvanı dövdürmek istemiyor.
Anırdığı için onu dövmek gerekmez, demek istiyor. Anırdığı için onu dövmek gerekmez, demek istiyor. Kaç kişi bu iki duygudan, batn ve şehvetten kurtulabilmiş diye sorması daKaç kişi bu iki duygudan, batn ve şehvetten kurtulabilmiş diye sorması da Kanûnî merhumun beytini hatırlattı: Kanûnî merhumun beytini hatırlattı:

Nefs hazzın ey Muhibbî vermedi hayvan sıfat Zabt-ı nefs et, ârif ol âlemde insanlık budur. Nefs hazzın ey Muhibbî vermedi hayvan sıfat

Zabt-ı nefs et, ârif ol âlemde insanlık budur.

İnsanlık nefsini zaptetmekte. Nefsinin arzusuna hayvanlar normal olarak uyar. İnsanlık nefsini zaptetmekte. Nefsinin arzusuna hayvanlar normal olarak uyar.

Rahmetli vaiz Küçük Cemal Efendi diye mâruf, mübarek, nüktedan bir kimseydi.Rahmetli vaiz Küçük Cemal Efendi diye mâruf, mübarek, nüktedan bir kimseydi. Ramazan'ın ilk haftası içinde vaaz veriyor. Diyor ki: "Sabahleyin evde bizim hatun bir bağırdı: Ramazan'ın ilk haftası içinde vaaz veriyor. Diyor ki:

"Sabahleyin evde bizim hatun bir bağırdı:

"'Ay ay ay', dedi. "'Ne oldu hatun?' dedim. "'Hoca, kedi su içiyor', dedi. "'Ay ay ay', dedi.

"'Ne oldu hatun?' dedim.

"'Hoca, kedi su içiyor', dedi.

"'Kedi su içerse ne olmuş?' dedim. "'Hocaefendi, Ramazan değil mi?' dedi. "'Kedi su içerse ne olmuş?' dedim.

"'Hocaefendi, Ramazan değil mi?' dedi.

"'Mübarek hatun!"'Mübarek hatun! Ramazan ama hayvanlar oruç tutmaz, hayvanlar oruç tutmaz, hayvanlar oruç tutmaz!' dedim." Ramazan ama hayvanlar oruç tutmaz, hayvanlar oruç tutmaz, hayvanlar oruç tutmaz!' dedim."

Muhterem kardeşlerim! Kızı hizmetçisini incitmiş, üzmüş. Hizmet eden kimseye bağırmış, çağırmış; kalbini kırmış.Muhterem kardeşlerim!

Kızı hizmetçisini incitmiş, üzmüş. Hizmet eden kimseye bağırmış, çağırmış; kalbini kırmış.
Mevlânâ hazretleri kendi kızına; Mevlânâ hazretleri kendi kızına;

"İstersen şimdi fetva vereyim: Âlemde ne kul var, ne câriye, hepimiz kardeşiz.""İstersen şimdi fetva vereyim: Âlemde ne kul var, ne câriye, hepimiz kardeşiz." Kendisi de hiç köle ve câriye edinmemiş. Kendisi de hiç köle ve câriye edinmemiş.

"Efendim zât-ı âlînize çok az maaş veriliyor."Efendim zât-ı âlînize çok az maaş veriliyor. Halbuki Sadreddîn-i Konevî hazretlerine çok veriliyor." demişler.Halbuki Sadreddîn-i Konevî hazretlerine çok veriliyor." demişler. "Hazretin misafirleri çok, ihtiyacı fazla. Benimkini de ona vermek lâzım." diye cevap vermiş. "Hazretin misafirleri çok, ihtiyacı fazla. Benimkini de ona vermek lâzım." diye cevap vermiş. Dedikoducuya hiç fırsat vermeyen bir mizacı var. Bir de kale gibi sağlam bir hâli... Dedikoducuya hiç fırsat vermeyen bir mizacı var. Bir de kale gibi sağlam bir hâli...

Sultan İzzeddin emirleri ve komutanlarıyla beraber Mevlânâ'yı ziyarete geliyor da kapıyı açmıyor.Sultan İzzeddin emirleri ve komutanlarıyla beraber Mevlânâ'yı ziyarete geliyor da kapıyı açmıyor. Sultan gelmiş, kapıyı açmamış, içeri almamış.Sultan gelmiş, kapıyı açmamış, içeri almamış. Başka zaman bilmem ne kadar kese para göndermiş; parasını almamış, hendeğe attırmış.Başka zaman bilmem ne kadar kese para göndermiş; parasını almamış, hendeğe attırmış. Sebebi nedir dedim biraz araştırdım. Bir zamanlar aynı sultan yanına gelmiş.Sebebi nedir dedim biraz araştırdım. Bir zamanlar aynı sultan yanına gelmiş. Yanına almış ama hiç hal hatır sorup iltifat etmemiş.Yanına almış ama hiç hal hatır sorup iltifat etmemiş. Çelebi Hüsameddin onun dervişi, ona bin bir türlü iltifat yağdırıyor, sultana hiç iltifat etmemiş.Çelebi Hüsameddin onun dervişi, ona bin bir türlü iltifat yağdırıyor, sultana hiç iltifat etmemiş. Padişah biraz durmuş. Zamanın âdeti böyle; Padişah biraz durmuş. Zamanın âdeti böyle;

"Efendimiz, bana bir nasihat etseniz, bir öğütte bulunsanız." diyor. Cevaba bak: "Efendimiz, bana bir nasihat etseniz, bir öğütte bulunsanız." diyor. Cevaba bak:

"Ne diyeyim sana? Çoban ol demişler, kurt oluyorsun."Ne diyeyim sana? Çoban ol demişler, kurt oluyorsun. Bekçilik et demişler, hırsızlık yapıyorsun.Bekçilik et demişler, hırsızlık yapıyorsun. Rahmân seni padişah yapmış, sen tutuyorsun şeytana uyuyorsun."Rahmân seni padişah yapmış, sen tutuyorsun şeytana uyuyorsun." Padişah hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Padişah hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Yanından ağlayarak çıkmış.Yanından ağlayarak çıkmış. Peygamberimiz: "Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî." Peygamberimiz:

"Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî."

"Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz." buyuruyor. "Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden mesulsünüz." buyuruyor.

Mevlânâ hazretleri fakir babası, zenginden ziyade fakirlerin yanında kalmış. Mevlânâ hazretleri fakir babası, zenginden ziyade fakirlerin yanında kalmış.

"Mevlânâ hazretleri iyi ama, dervişler fena." demişler. "Mevlânâ hazretleri iyi ama, dervişler fena." demişler.

"Onlar iyi olsa benim onların başında işim ne?" demiş. Ölüme nasıl baktığını biliyorsunuz."Onlar iyi olsa benim onların başında işim ne?" demiş.

Ölüme nasıl baktığını biliyorsunuz.
Onun ölümüyle ilgili bir hatıramız var.Onun ölümüyle ilgili bir hatıramız var. Hocamız cennetmekân Mehmed Zahid Kotku hazretleri vefat ettiği gün,Hocamız cennetmekân Mehmed Zahid Kotku hazretleri vefat ettiği gün, ben, "Rûmî hangi tarihe, hicrî hangi tarihe isabet ediyor bileyim diye takvimi muhafaza edeyim." şeklinde düşündüm.ben, "Rûmî hangi tarihe, hicrî hangi tarihe isabet ediyor bileyim diye takvimi muhafaza edeyim." şeklinde düşündüm. Takvim yaprağını kopardım. Hocamız'ın vefat günü, 13 Kasım Perşembe.Takvim yaprağını kopardım. Hocamız'ın vefat günü, 13 Kasım Perşembe. Arkasını bir çevirdim ki Mevlânâ hazretlerinin Arkasını bir çevirdim ki Mevlânâ hazretlerinin ölümle ilgili gazelinin bir tercümesi var, şöyle diyor: ölümle ilgili gazelinin bir tercümesi var, şöyle diyor:

Öldüğüm gün tabutum yürüyünce Bende bu dünya derdi var sanma. Öldüğüm gün tabutum yürüyünce

Bende bu dünya derdi var sanma.

Bana ağlama, "yazık yazık!", "vah vah" deme Bana ağlama, "yazık yazık!", "vah vah" deme

Şeytanın tuzağına düşersen "vah vah"ın sırası o zamandır. Şeytanın tuzağına düşersen "vah vah"ın sırası o zamandır.

"Yazık yazık!" diye asıl o zaman söylenir. Cenazemi gördüğün zaman "el-firâk el-firâk" deme "Yazık yazık!" diye asıl o zaman söylenir.

Cenazemi gördüğün zaman "el-firâk el-firâk" deme

Çünkü o benim buluşma zamanımdır. Çünkü o benim buluşma zamanımdır.

Beni mezara koyunca "elvedâ" demeye kalkışma Mezar cennet topluluğunun perdesidir. Beni mezara koyunca "elvedâ" demeye kalkışma

Mezar cennet topluluğunun perdesidir.

Batmayı gördün ya doğmayı da seyret Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki? Batmayı gördün ya doğmayı da seyret

Güneşle aya batmadan ne ziyan gelir ki?

Sana batma görünür amma Aslında o bir doğmadır, parlamadır. Sana batma görünür amma

Aslında o bir doğmadır, parlamadır.

Mezar hapis görünür amma Aslında canın hapisten kurtuluşudur. Mezar hapis görünür amma

Aslında canın hapisten kurtuluşudur.

Yere hangi tohum ekildi de bitmedi ve yetişmedi? Niçin insan tohumuna gelince Yere hangi tohum ekildi de bitmedi ve yetişmedi?

Niçin insan tohumuna gelince

Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına kapılıp üzülüyorsun? Bitmeyecek, yetişmeyecek zannına kapılıp üzülüyorsun?

Hangi kova suya salındı da dolu olarak çekilmedi? Hangi kova suya salındı da dolu olarak çekilmedi?

Can Yusuf'un kuyuya düşünce ne diye ağlıyorsun? Can Yusuf'un kuyuya düşünce ne diye ağlıyorsun?

Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta açacaksın. Bu tarafta ağzını yumdun mu o tarafta açacaksın.

Çünkü artık hay huy'un, Mekânsızlık âleminin boşluğundasın. Çünkü artık hay huy'un,

Mekânsızlık âleminin boşluğundasın.

Farsça'sını da buldum külliyattan. Biraz okuyayım: Farsça'sını da buldum külliyattan. Biraz okuyayım:

Be-rûz-i mörg çü tâbût-i men revân bâşed, Gümân meber ki merâ derd-i în cihân bâşed.Be-rûz-i mörg çü tâbût-i men revân bâşed, Gümân meber ki merâ derd-i în cihân bâşed. Berâ-yi men megirî vü megû: Dirîğ, dirîğ! Bedûğ-u dîv der üftî dirîğ ân bâşed. Berâ-yi men megirî vü megû: Dirîğ, dirîğ!

Bedûğ-u dîv der üftî dirîğ ân bâşed.

Cenâze-em çü bebînî megû: Firâk, firâk! Merâ visâl ü mülâkât ân zamân bâşed. Cenâze-em çü bebînî megû: Firâk, firâk!

Merâ visâl ü mülâkât ân zamân bâşed.

Merâ begûr sipârî megû: Vedâ', vedâ'! Ki gûr perde-i cem'iyyet-i cinân bâşed. Merâ begûr sipârî megû: Vedâ', vedâ'!

Ki gûr perde-i cem'iyyet-i cinân bâşed.

Fürû şuden çü bidîdî ber âmeden biniger, Gurûb-i şems ü kamer râ çirâ ziyân bâşed. Fürû şuden çü bidîdî ber âmeden biniger,

Gurûb-i şems ü kamer râ çirâ ziyân bâşed.

Turâ gurûb nümâyed velî şurûk büved, Lahd çü habs nümâyed halâs-ı cân bâşed. Turâ gurûb nümâyed velî şurûk büved,

Lahd çü habs nümâyed halâs-ı cân bâşed.

Küdâm dâne fürû reft der zemîn ki nürüst, Çirâ bedâne-i insânet in gümân bâşed. Küdâm dâne fürû reft der zemîn ki nürüst,

Çirâ bedâne-i insânet in gümân bâşed.

Küdâm delv fürû reft ü pür birûn nâmed, Zi çâh Yûsuf-i cân râ çirâ figân bâşed. Küdâm delv fürû reft ü pür birûn nâmed,

Zi çâh Yûsuf-i cân râ çirâ figân bâşed.

Dehân çü bestî ez în sûy ân taraf begüşâ, Ki hây ü hûy-i tû der cevv-i lâ mekân bâşed. Dehân çü bestî ez în sûy ân taraf begüşâ,

Ki hây ü hûy-i tû der cevv-i lâ mekân bâşed.

Arif Nihat Asya merhumun Kubbe-i Hadrâ'sından bir şeyler okuyayım.Arif Nihat Asya merhumun Kubbe-i Hadrâ'sından bir şeyler okuyayım. Hocam Necati Lügal rahmetli, bir gece Arif Nihat merhumla aynı andaHocam Necati Lügal rahmetli, bir gece Arif Nihat merhumla aynı anda trende İstanbul yolculuğu yapmış. Birkaç gün sonra döndü, geldi. trende İstanbul yolculuğu yapmış. Birkaç gün sonra döndü, geldi.

"Yâhu, Arif Nihat sabaha kadar hiç uyumadı, hep zikirle meşgul oldu." dedi. Şaşırmış."Yâhu, Arif Nihat sabaha kadar hiç uyumadı, hep zikirle meşgul oldu." dedi. Şaşırmış. Bayrak şairi Arif Nihat, Tarîkat-ı Mevleviyye'ye bağlı bir mübarek. Şöyle diyor: Bayrak şairi Arif Nihat, Tarîkat-ı Mevleviyye'ye bağlı bir mübarek. Şöyle diyor:

Yelkenim, rüzgârı yok; Gemiyim deryâsız. Ne ümîdim, ne terânem kaldı: Geceyim ferdâsız… Yelkenim, rüzgârı yok;

Gemiyim deryâsız.

Ne ümîdim, ne terânem kaldı:

Geceyim ferdâsız…

Ki kadehler susamış Ve sebû sahbâsız. Ne deyim ben size ey Bırakanlar beni Mevlânâ'sız! Ki kadehler susamış

Ve sebû sahbâsız.

Ne deyim ben size ey

Bırakanlar beni Mevlânâ'sız!

Bu yalan dünyayı N'iderim Leylâ'sız! Cennetinden geçer Âdem, lâkin Olamaz Havvâ'sız. Bu yalan dünyayı

N'iderim Leylâ'sız!

Cennetinden geçer Âdem, lâkin

Olamaz Havvâ'sız.

Sorarım: kim derdi Ki bu gözler kalacak rü'yâsız? Sorarım: kim derdi

Ki bu gözler kalacak rü'yâsız?

Ne desem ben size ey Bırakanlar beni Mevlânâ'sız! Ne desem ben size ey Bırakanlar beni Mevlânâ'sız!

Üzerimden samlar Esiyor pervâsız… Üzerimden samlar

Esiyor pervâsız…

Bana çöller gibidir şimdi hayât; O kadar boş, o kadar ma'nâsız… Bana çöller gibidir şimdi hayât;

O kadar boş, o kadar ma'nâsız…

Gezerim âvâre, Gezerim me'vâsız… Ne deyim ben size ey Bırakanlar beni Mevlânâ'sız! Gezerim âvâre,

Gezerim me'vâsız…

Ne deyim ben size ey

Bırakanlar beni Mevlânâ'sız!

Remzi Akyürek'e ithaf ettiği bir şiiri var: Remzi Akyürek'e ithaf ettiği bir şiiri var:

Ney, kudüm, ûd uyumuşlar şimdi… Okur Evrâd'ını kuşlar şimdi. Ney, kudüm, ûd uyumuşlar şimdi…

Okur Evrâd'ını kuşlar şimdi.

Hepsi "Mevlâ" diye çarpardı, yazık, O yürekler soğumuşlar şimdi! Hepsi "Mevlâ" diye çarpardı, yazık,

O yürekler soğumuşlar şimdi!

Mesnevî nerede, nasıldır Dîvân? Çeşmelerdir, kurumuşlar şimdi! Mesnevî nerede, nasıldır Dîvân?

Çeşmelerdir, kurumuşlar şimdi!

Yolcusuz, Kubbe-i Hadrâ'ya gelen Şu inişler, şu yokuşlar şimdi… Yolcusuz, Kubbe-i Hadrâ'ya gelen

Şu inişler, şu yokuşlar şimdi…

Bîhaber öyle ki, bilmem; ne yazar, Ne okurlar okumuşlar şimdi? Bîhaber öyle ki, bilmem; ne yazar,

Ne okurlar okumuşlar şimdi?

Tozlar altında mı, göklerde midir? O kerâmet, o buluşlar şimdi? Tozlar altında mı, göklerde midir?

O kerâmet, o buluşlar şimdi?

Rahlelerden el açar Arş'a duâ Okur Evrâd'ını kuşlar şimdi! Rahlelerden el açar Arş'a duâ

Okur Evrâd'ını kuşlar şimdi!

Bir şiiri daha var, onu da okuyayım: Bir şiiri daha var, onu da okuyayım:

Her etek tennûredir, Her satır bir sûredir, Her edâ mâna demek, Konya Mevlânâ demek! Her etek tennûredir,

Her satır bir sûredir,

Her edâ mâna demek,

Konya Mevlânâ demek!

Gel ki yollar boş değil; Her nefes ney her yeşil Kubbe-i Hadrâ demek… Konya Mevlânâ demek! Gel ki yollar boş değil;

Her nefes ney her yeşil

Kubbe-i Hadrâ demek…

Konya Mevlânâ demek!

Türk, alırken Asya'yı Mevlevîler Konya'yı Etmiş istilâ demek … Konya Mevlânâ demek! Türk, alırken Asya'yı

Mevlevîler Konya'yı

Etmiş istilâ demek …

Konya Mevlânâ demek!

Burda yer, gök ihtizaz… Burda boş dönmez niyaz; Burda yer, gök ihtizaz…

Burda boş dönmez niyaz;

Burda yoktur "lâ" demek… Konya Mevlânâ demek! Burda yoktur "lâ" demek…

Konya Mevlânâ demek!

Kar döner, rüzgâr döner; Yol döner, yollar döner… Kar döner, rüzgâr döner;

Yol döner, yollar döner…

Yok bir istisnâ, demek… Konya Mevlânâ demek! Yok bir istisnâ, demek…

Konya Mevlânâ demek!

"Yok bir istisnâ" deyince bir şaka da ben yapayım."Yok bir istisnâ" deyince bir şaka da ben yapayım. Bizim Nakşî veya başka bir derviş ile Mevlevî derviş karşılaşmışlar.Bizim Nakşî veya başka bir derviş ile Mevlevî derviş karşılaşmışlar. Nakşî derviş Mevlevî dervişe; "Siz ne yaparsınız?" diye sormuş. Mevlevî: Nakşî derviş Mevlevî dervişe;

"Siz ne yaparsınız?" diye sormuş. Mevlevî:

"Biz Allah der, döneriz. Ya siz ne yaparsınız?" diye Nakşî'ye mukabelede bulunmuş. Nakşî de: "Biz Allah der, döneriz. Ya siz ne yaparsınız?" diye Nakşî'ye mukabelede bulunmuş. Nakşî de:

"Biz Allah der, dururuz." demiş. "Biz Allah der, dururuz." demiş.

Allah hepinizden razı olsun. Allah hepinizden razı olsun.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2