Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 December 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Seriyy-i Sakatî Hazretleri (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

2 Safer 1413 / 01.08.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Seriyy-i Sakatî Hz. Hakkında Bilgi, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi'llâh Sözü, İnsanı Cennete | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Seriyy-i Sakatî Hazretleri (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

2 Safer 1413 / 01.08.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Seriyy-i Sakatî Hz. Hakkında Bilgi, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi'llâh Sözü, İnsanı Cennete | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn.Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.

Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn,Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn, Muhammedini'l-MustafâMuhammedini'l-Mustafâ ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emma bâ'd. Emma bâ'd.

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Ebû Abdirrahman es-Sülemî kaddesallâhu sırrahu'l-azîz hazretlerinin Ebû Abdirrahman es-Sülemî kaddesallâhu sırrahu'l-azîz hazretlerinin Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabında beşinci terceme-i hâle başlayacağız.Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabında beşinci terceme-i hâle başlayacağız. Seriyy es-Sakatî hazretlerinin hayatıyla, Seriyy es-Sakatî hazretlerinin hayatıyla, sözleriyle ilgili bölüme geçiyoruz. sözleriyle ilgili bölüme geçiyoruz.

Bu kitabın okunmasına başlamadan önce,Bu kitabın okunmasına başlamadan önce, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz olmak üzere, başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz olmak üzere, cümle enbiyâ ve mürselînin; cümle enbiyâ ve mürselînin; Peygamber Efendimiz'den hocamız Mehmed Zahid-i Bursevî'ye kadarPeygamber Efendimiz'den hocamız Mehmed Zahid-i Bursevî'ye kadar turuk-u âliyyemiz silsilelerinden güzerân eylemiş olan turuk-u âliyyemiz silsilelerinden güzerân eylemiş olan sâdât ve meşâyihimizin, pîrlerimizin, mürşitlerimizin, sâdât ve meşâyihimizin, pîrlerimizin, mürşitlerimizin, onların haleflerinin ruhları için; onların haleflerinin ruhları için; onlara bağlı müritlerin, dervişlerin ruhları için; onlara bağlı müritlerin, dervişlerin ruhları için; okuduğumuz kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin okuduğumuz kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin ve kitabı içinde ismi geçen kişilerin,ve kitabı içinde ismi geçen kişilerin, bu eseri neşre hazırlayan Nureddin Şureybe'nin ruhu için; bu eseri neşre hazırlayan Nureddin Şureybe'nin ruhu için; bu beldeleri fethedip bize emanet ve yâdigâr bırakmış olan bu beldeleri fethedip bize emanet ve yâdigâr bırakmış olan mübarek, mücahit ecdadımızın,mübarek, mücahit ecdadımızın, fatihlerin, şehitlerin, mücahitlerin, velilerin, salihlerin ruhları için;fatihlerin, şehitlerin, mücahitlerin, velilerin, salihlerin ruhları için; İstanbul'u fethetmiş olan Fatih Sultan Muhammed Han ve ordusununİstanbul'u fethetmiş olan Fatih Sultan Muhammed Han ve ordusunun mübarek mensubu gâzilerin, şehitlerin ruhları için; mübarek mensubu gâzilerin, şehitlerin ruhları için; bu dergâhı bina etmiş olan ve alt katta kabrinde medfun bulunan bu dergâhı bina etmiş olan ve alt katta kabrinde medfun bulunan Mustafa Selâmi Efendi ve hulefâsının, yakınlarının ruhları için; Mustafa Selâmi Efendi ve hulefâsının, yakınlarının ruhları için; uzaktan yakından bu kitabı dinlemek için gelmiş olan,uzaktan yakından bu kitabı dinlemek için gelmiş olan, bu derse iştirak eden siz değerli kardeşlerimizin,bu derse iştirak eden siz değerli kardeşlerimizin, âhirete göçmüş bütün sevdiklerinin, geçmişlerinin, âhirete göçmüş bütün sevdiklerinin, geçmişlerinin, yakınlarının ruhları için; yakınlarının ruhları için; ruhları şâd olsun, kabirleri nurlansın, makamları yüksek olsun,ruhları şâd olsun, kabirleri nurlansın, makamları yüksek olsun, Allahu Teâlâ hazretlerinin nice nice mânevî lütuflarına,Allahu Teâlâ hazretlerinin nice nice mânevî lütuflarına, ikramlarına nâil olsunlar diye;ikramlarına nâil olsunlar diye; biz yaşayan mü'min kullar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım,biz yaşayan mü'min kullar da Rabbimiz'in rızasına uygun yaşayalım, sevdiği kul olalım, rızası yolunu bulalım, rızası yolunda yürüyelim diye;sevdiği kul olalım, rızası yolunu bulalım, rızası yolunda yürüyelim diye; sıhhat, afiyet, saadet ve selâmet üzere yaşayıpsıhhat, afiyet, saadet ve selâmet üzere yaşayıp Rabbimiz'in huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım,Rabbimiz'in huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varalım, sâdât ve meşâyihimizle berabersâdât ve meşâyihimizle beraber Firdevs-i âlâ'ya bi-gayri hisâb dahil olalım diye, Firdevs-i âlâ'ya bi-gayri hisâb dahil olalım diye, bir Fâtiha, on bir İhlâs-ı şerîf okuyup öyle başlayalım. bir Fâtiha, on bir İhlâs-ı şerîf okuyup öyle başlayalım.

Seriyyünü's-Sakatîyyi.Seriyyünü's-Sakatîyyi. Bu zâtın ismi Seriy'dir.Bu zâtın ismi Seriy'dir. Sin, re, ye ile yazıldığı için, bunu eski yazıdaSin, re, ye ile yazıldığı için, bunu eski yazıda tarifi iyi bilmeyen kimseler ''Sırrı'' diye okumuşlardır. tarifi iyi bilmeyen kimseler ''Sırrı'' diye okumuşlardır. Sırr-ı Sakatî diye geçmiştir bazı kitaplara. Sırr-ı Sakatî diye geçmiştir bazı kitaplara. O yanlıştır.O yanlıştır. Doğrusu Seriyy, ye harfi şeddeli olmak üzere; Seriyyün.Doğrusu Seriyy, ye harfi şeddeli olmak üzere; Seriyyün. es-Sakatî de nisbesidir. es-Sakatî de nisbesidir. Meslek ismi olmalıdır, Allahu a'lem.Meslek ismi olmalıdır, Allahu a'lem. ''Kalitesiz, küçük, ufak tefek şey, sakatat satana Sakatî denir.'' diyor.''Kalitesiz, küçük, ufak tefek şey, sakatat satana Sakatî denir.'' diyor. Demek ki öyle küçük bir dükkânı varmış ve basit mallar satma mesleği imiş. Demek ki öyle küçük bir dükkânı varmış ve basit mallar satma mesleği imiş.

Böyle bir meslek seçerlerdi, eskilerin âdetlerindendi.Böyle bir meslek seçerlerdi, eskilerin âdetlerindendi. Ayakkabıcılık, demircilik yapar.Ayakkabıcılık, demircilik yapar. Demirciyse ''haddâd'' ismini alır. Demirciyse ''haddâd'' ismini alır. Kumaşçılık, terzilik yapar.Kumaşçılık, terzilik yapar. Mesela ''Somuncu Baba'' diyoruz, o ekmekçilik yapıyormuş. Mesela ''Somuncu Baba'' diyoruz, o ekmekçilik yapıyormuş. Maksat kimsenin hakkını yemeden elinin emeğiyle geçinmek.Maksat kimsenin hakkını yemeden elinin emeğiyle geçinmek. Onun için her birisi bir meslek tutmuşlardır. Onun için her birisi bir meslek tutmuşlardır.

Ve minhüm Seriyyinü'bnü'l-Mugalles es-Sakatiyyü künyetühü Ebu'l-Hasen.Ve minhüm Seriyyinü'bnü'l-Mugalles es-Sakatiyyü künyetühü Ebu'l-Hasen. Künyesi Ebu'l-Hasen'miş. Künyesi Ebu'l-Hasen'miş. Nisbesi Sakatiymiş. Nisbesi Sakatiymiş. İsmi Seriyy imiş.İsmi Seriyy imiş. Babasının adı el-Mugalles imiş, sin ile. Babasının adı el-Mugalles imiş, sin ile.

Yukâlu innehû hâlu'l-Cüneyd ve üstâzuh.Yukâlu innehû hâlu'l-Cüneyd ve üstâzuh. ''Denilir ki; bu, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin dayısıydı ve üstadıydı.''''Denilir ki; bu, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin dayısıydı ve üstadıydı.'' Yani hem annesinin erkek kardeşi, Yani hem annesinin erkek kardeşi, o bakımdan dayısı hem de hocası. o bakımdan dayısı hem de hocası. Cüneyd-i Bağdâdî, Cüneyd-i Bağdâdî, mânevî terbiyesini bu üstattan, bu zât-ı muhteremden almış. mânevî terbiyesini bu üstattan, bu zât-ı muhteremden almış.

Sahibe Ma'rûfeni'l-Kerhiyye.Sahibe Ma'rûfeni'l-Kerhiyye. ''Ma'ruf-u Kerhî diye bilinen,''Ma'ruf-u Kerhî diye bilinen, tanınan meşhur şeyh ile sohbeti oldu, müşâhitliği oldu.tanınan meşhur şeyh ile sohbeti oldu, müşâhitliği oldu. Onun meclislerine müdâvim, onun ashâbından oldu.'' Onun meclislerine müdâvim, onun ashâbından oldu.''

Kerh, Bağdad'ın bir mahallesinin adıdır.Kerh, Bağdad'ın bir mahallesinin adıdır. Ma'rûf, o mübarek zâtın ismidir.Ma'rûf, o mübarek zâtın ismidir. Ma'rûf-u Kerhî, Bağdad'ın Kerh mahallesine bağlı kimse demek. Ma'rûf-u Kerhî, Bağdad'ın Kerh mahallesine bağlı kimse demek. Kerh, hı harfiyledir, kerih kelimesiyle ilgili değil. Kerh, hı harfiyledir, kerih kelimesiyle ilgili değil.

Ve hüve evvelü men tekelleme bi-Bağdâde fî lisâni't-tevhîd.Ve hüve evvelü men tekelleme bi-Bağdâde fî lisâni't-tevhîd. ''Seriyy es-Sakatî hazretleri Bağdat'ta ilk defa''Seriyy es-Sakatî hazretleri Bağdat'ta ilk defa Allah'ın vahdaniyetinin esrarı, lisanı konusunda konuşan kişidir.''Allah'ın vahdaniyetinin esrarı, lisanı konusunda konuşan kişidir.'' Yani Allah'ın birliğine dair ince mânalar,Yani Allah'ın birliğine dair ince mânalar, sözler söyleyen kişilerin en evvelinden biridir.sözler söyleyen kişilerin en evvelinden biridir. Allah'ın birliğini anlatan, hikmetli sözler söyleyenlerin başında gelir. Allah'ın birliğini anlatan, hikmetli sözler söyleyenlerin başında gelir. Ve hakâiki'l-ahvâl.Ve hakâiki'l-ahvâl. ''Tasavvufa intisap eden,''Tasavvufa intisap eden, mânevî seyr ü sülûke giren bir insanınmânevî seyr ü sülûke giren bir insanın çeşitli hallerinin hakikatlerine, inceliklerine,çeşitli hallerinin hakikatlerine, inceliklerine, gerçekliğine, esrarına dâirgerçekliğine, esrarına dâir ve tevhidin, Allah'ın birliğinin esrarına, sırlarına dâirve tevhidin, Allah'ın birliğinin esrarına, sırlarına dâir ilk defa konuşan kişilerden,ilk defa konuşan kişilerden, bu konuda sözler söyleyen mübareklerin ilklerindendi.'' demek istiyor. bu konuda sözler söyleyen mübareklerin ilklerindendi.'' demek istiyor.

Ve hüve imâmu'l-Bağdâdiyyîn.Ve hüve imâmu'l-Bağdâdiyyîn. ''Seriyy es-Sakatî hazretleri Bağdatlı evliyâullahın imamı, önderidir.''''Seriyy es-Sakatî hazretleri Bağdatlı evliyâullahın imamı, önderidir.'' Hepsinin kendisine iktidâ ve ittibâ ettiği en büyüklerindendir. Hepsinin kendisine iktidâ ve ittibâ ettiği en büyüklerindendir.

Ve şeyhuhum fî vaktihî.Ve şeyhuhum fî vaktihî. ''Ömrü oldukça, yaşadığı müddetçe onların şeyhidir.'' ''Ömrü oldukça, yaşadığı müddetçe onların şeyhidir.'' Bağdat'ta onun üstüne insan yokmuş.Bağdat'ta onun üstüne insan yokmuş. Hepsinin şeyhi, üstadı ve imamı bu imiş o zamanda.Hepsinin şeyhi, üstadı ve imamı bu imiş o zamanda. Meşhur, en önde gelen, ileri kimseymiş Seriyy es-Sakatî hazretleri. Meşhur, en önde gelen, ileri kimseymiş Seriyy es-Sakatî hazretleri.

Ve ileyhi yentemi ekseru tabakâti's-sâniye.Ve ileyhi yentemi ekseru tabakâti's-sâniye. ''İkinci tabaka sûfîlere mensupların çoğu ona bağlanırlar, ''İkinci tabaka sûfîlere mensupların çoğu ona bağlanırlar, ona müntesiptirler, ondan el alıp devam etmişlerdir.'' ona müntesiptirler, ondan el alıp devam etmişlerdir.''

Biliyorsunuz sûfîleri tabaka tabaka, devir devir ayırıyor.Biliyorsunuz sûfîleri tabaka tabaka, devir devir ayırıyor. Onun için, kendi kitabına da Ebû Abdirrahman hazretleriOnun için, kendi kitabına da Ebû Abdirrahman hazretleri Tabakâtu's-sûfiyye demiş;Tabakâtu's-sûfiyye demiş; sûfîlerin tabakaları, nesilleri, kuşakları.sûfîlerin tabakaları, nesilleri, kuşakları. İkinci kuşak, ikinci tabaka sûfîlerin İkinci kuşak, ikinci tabaka sûfîlerin ekseriyeti bu zâta intisap etmiş, ona bağlanmışlardır. ekseriyeti bu zâta intisap etmiş, ona bağlanmışlardır.

Mine'l-meşâyihi'l-mezkûrîne fî hâze'l-kitab.Mine'l-meşâyihi'l-mezkûrîne fî hâze'l-kitab. ''Bu kitapta zikredilmiş olan meşhur şeyhlerden''Bu kitapta zikredilmiş olan meşhur şeyhlerden ikinci tabakaya mensuplarının çoğu ona bağlanırlar.'' ikinci tabakaya mensuplarının çoğu ona bağlanırlar.'' Düğüm noktası, dörtyol ağzı, kaynak mahiyetinde Düğüm noktası, dörtyol ağzı, kaynak mahiyetinde bir şahsiyeti olan önemli bir kişinin hayatını okumaya başlamışız demek ki.bir şahsiyeti olan önemli bir kişinin hayatını okumaya başlamışız demek ki. Bu beşincidir.Bu beşincidir. On tane birinci tabaka, on tane ikinci tabaka. On tane birinci tabaka, on tane ikinci tabaka. On tabaka anlatacak bu kitap. On tabaka anlatacak bu kitap.

Semi'tü ebe'l-Haseni'bni'l-Miksem el-Mukrî bi-Bağdad yekûlu:Semi'tü ebe'l-Haseni'bni'l-Miksem el-Mukrî bi-Bağdad yekûlu: Mâte Seriyyünü's-Sakatiyyu senete ihdâ ve hamsîne ve mieteyn. Mâte Seriyyünü's-Sakatiyyu senete ihdâ ve hamsîne ve mieteyn.

''Ebu'l-Hasan Miksem el-Mukrî isimli şahıstan ben''Ebu'l-Hasan Miksem el-Mukrî isimli şahıstan ben -Herhalde Ebû Abdirrahman es-Sülemî- Bağdat'ta duydum ki;-Herhalde Ebû Abdirrahman es-Sülemî- Bağdat'ta duydum ki; Seriyy es-Sakatî hazretleri 251. hicrî senede vefat etmiş.''Seriyy es-Sakatî hazretleri 251. hicrî senede vefat etmiş.'' Miladî'yi nasıl bulacaktık? Miladî'yi nasıl bulacaktık?

251'i 36'ya böleceğiz,251'i 36'ya böleceğiz, çıkan rakamı 251'den düşeceğiz,çıkan rakamı 251'den düşeceğiz, 622'nin üstüne onu ekleyeceğiz.622'nin üstüne onu ekleyeceğiz. Çünkü 622 milâdi rakamdır.Çünkü 622 milâdi rakamdır. Bu kamer takvimidir. Bu kamer takvimidir. Kamer takvimi, miladî güneş takviminden ne kadar fark etmiş?Kamer takvimi, miladî güneş takviminden ne kadar fark etmiş? 36 senede bir sene fark ettiğine göre,36 senede bir sene fark ettiğine göre, onu bulmak için kaç tane 36 var diye böleceğiz.onu bulmak için kaç tane 36 var diye böleceğiz. Çıkan rakamı ilk önce 251'den düşeceğiz. Çıkan rakamı ilk önce 251'den düşeceğiz. Ekleyince üç aşağı beş yukarı bu zâtın ne zaman vefat ettiği çıkar. Ekleyince üç aşağı beş yukarı bu zâtın ne zaman vefat ettiği çıkar.

Aslında bizi bir oyuna getirmiş oluyorlar.Aslında bizi bir oyuna getirmiş oluyorlar. Bizim kendi tarihimiz, kültürümüz, örfümüz, an'anemiz var.Bizim kendi tarihimiz, kültürümüz, örfümüz, an'anemiz var. Bizi ondan bıraktırmışlar, kendilerinkini kabul ettirtmişler. Bizi ondan bıraktırmışlar, kendilerinkini kabul ettirtmişler. Ama kendileri, kendilerine özel bir şey varsa onu bırakmamışlar. Ama kendileri, kendilerine özel bir şey varsa onu bırakmamışlar. Bu noktaya dikkatinizi çekerim. Bu noktaya dikkatinizi çekerim.

Meselâ İngiltere'ye gittim,Meselâ İngiltere'ye gittim, İngiltere'de trafik soldan, direksiyon bizimkine göre tamamen ters. İngiltere'de trafik soldan, direksiyon bizimkine göre tamamen ters. Değiştirmemiş adam. Değiştirmemiş adam. Ölçüler tamamen farklı.Ölçüler tamamen farklı. Metrik sisteme dahil değiller.Metrik sisteme dahil değiller. Hiç de hesaba uygun bir şey değil; Hiç de hesaba uygun bir şey değil; parmak, inç, ayak, yard, filan, bu usül gidiyorlar. parmak, inç, ayak, yard, filan, bu usül gidiyorlar. Küsuratlı müsüratlı acayip bir sistem. Küsuratlı müsüratlı acayip bir sistem. Hacim ölçüleri de bir şeye benzemiyor,Hacim ölçüleri de bir şeye benzemiyor, mesafe ölçüleri de benzemiyor. mesafe ölçüleri de benzemiyor. Kilometre kullanmıyorlar, mil kullanıyorlar.Kilometre kullanmıyorlar, mil kullanıyorlar. Hatta Cardiff şehrine doğru geçtik, köprüden geçtik;Hatta Cardiff şehrine doğru geçtik, köprüden geçtik; levhalarda iki türlü yazı var, bu nedir? levhalarda iki türlü yazı var, bu nedir? Buranın kavmi başka bir kavimmiş, Buranın kavmi başka bir kavimmiş, kraliçenin soyuymuş, onun diliyle yazılmış şeyler. kraliçenin soyuymuş, onun diliyle yazılmış şeyler. Hiç İngilizce de değil yani. Hiç İngilizce de değil yani. İngilizler başkalarına uymuyorlar.İngilizler başkalarına uymuyorlar. İngilizler'in içinde o grup da başkasına uymuyor;İngilizler'in içinde o grup da başkasına uymuyor; kendi örfünü, yazısını saklamaya çalışıyor. kendi örfünü, yazısını saklamaya çalışıyor.

Ama biz her şeyimizi bırakıvermişiz, gitmişiz onlara benzemeye.Ama biz her şeyimizi bırakıvermişiz, gitmişiz onlara benzemeye. Onların kapısına ne lüzum vardı? Onların kapısına ne lüzum vardı? Mutlaka kendi değerlerimizi öğrenmeliyiz. Mutlaka kendi değerlerimizi öğrenmeliyiz.

Şu bina ne kadar güzel!Şu bina ne kadar güzel! Biz istesek betonarme konferans salonundan bu dersi veremez miyiz?Biz istesek betonarme konferans salonundan bu dersi veremez miyiz? Veririz. Veririz. Eyüp'ten başka bir semte gidemez miyiz?Eyüp'ten başka bir semte gidemez miyiz? Geliriz.Geliriz. Gideriz ama burada ecdâdımızın sanat zevkini,Gideriz ama burada ecdâdımızın sanat zevkini, güzelliğini, hassasiyetini görüyoruz; güzelliğini, hassasiyetini görüyoruz; tarihini, örfünü, âdetini yaşıyoruz. tarihini, örfünü, âdetini yaşıyoruz. Harem selamlık, sedir, örtüler vesaire, Harem selamlık, sedir, örtüler vesaire, her şeyi bir başka türlü ve hakikaten güzel. her şeyi bir başka türlü ve hakikaten güzel. Taraftar olduğumuz için, tarafgir olduğumuz için güzel değil de, Taraftar olduğumuz için, tarafgir olduğumuz için güzel değil de, gerçekten güzel.gerçekten güzel. Gerçek güzel! Gerçek güzel!

Şu Eyüp semti, kim bilir bir zamanlar ne kadar güzel bir semtti ki;Şu Eyüp semti, kim bilir bir zamanlar ne kadar güzel bir semtti ki; böyle dalgasız bir deniz girintisi, tertemiz bir su.böyle dalgasız bir deniz girintisi, tertemiz bir su. İki tarafında paşaların yalıları,İki tarafında paşaların yalıları, sahâbe-i kirâm kabirleri, mesire yerleri… sahâbe-i kirâm kabirleri, mesire yerleri… Gayet güzel yerlermiş, koruyamamışız, en çirkin yerler olmuş.Gayet güzel yerlermiş, koruyamamışız, en çirkin yerler olmuş. Gitmiş hıristiyanların Beyoğlusu,Gitmiş hıristiyanların Beyoğlusu, Modası, Adası, onlar korunmuş, öne çıkarılmış.Modası, Adası, onlar korunmuş, öne çıkarılmış. Hâlbuki emsalsiz bir güzel yer burası. Hâlbuki emsalsiz bir güzel yer burası. Bizanslılar ''Altın Boynuz'' derler;Bizanslılar ''Altın Boynuz'' derler; boynuz gibi böyle karanın içine girdiği için; boynuz gibi böyle karanın içine girdiği için; ama altın gibi de güzel kıymetli olduğundan ama altın gibi de güzel kıymetli olduğundan ''Altın Boynuz'' demişler buraya.''Altın Boynuz'' demişler buraya. Biz artık ne boynuzu diyeceğiz, bilmiyoruz! Biz artık ne boynuzu diyeceğiz, bilmiyoruz! O hale gelmiş, o kadar pislenmiş. Neden? O hale gelmiş, o kadar pislenmiş. Neden?

Koruyamamışız!Koruyamamışız! Şurada iki adım aşağıda sahabe kabirleri,Şurada iki adım aşağıda sahabe kabirleri, sadrazam kabirleri vardır, sadrazam kabirleri vardır, şahane eserler vardır, her birisi açık müzedir. şahane eserler vardır, her birisi açık müzedir. Koruyamamışız. Koruyamamışız. Biz, Eyüp semtimizi koruyalım diye bir hamle yapmış oluyoruz.Biz, Eyüp semtimizi koruyalım diye bir hamle yapmış oluyoruz. Ama bizden önce zaten harap olmuş, mahvedilmiş.Ama bizden önce zaten harap olmuş, mahvedilmiş. Artık mahvedilmişi düzeltmeye çalışacağız. Artık mahvedilmişi düzeltmeye çalışacağız.

Tarih de öyle.Tarih de öyle. Şimdi bizim kendi dedelerimizin tarihi varken bu değişmiş. Şimdi bizim kendi dedelerimizin tarihi varken bu değişmiş. ''Efendim senenin içinde dönüyormuş.''''Efendim senenin içinde dönüyormuş.'' Dönmesi de bir güzellik! Dönmesi de bir güzellik! Bütün Aralık aylarının hep kar kış kıyamete gelmesi mi daha adaletli;Bütün Aralık aylarının hep kar kış kıyamete gelmesi mi daha adaletli; bütün Ramazan'ın yaza, kışa, sonbahara,bütün Ramazan'ın yaza, kışa, sonbahara, her mevsime geçmesi mi daha adaletli? her mevsime geçmesi mi daha adaletli? O daha güzel;O daha güzel; hem yazın, hem sonbaharda, hem ilkbaharda, hem kışta, hem yazın, hem sonbaharda, hem ilkbaharda, hem kışta, insan ömrü oldukça 36 senede Ramazan'ı her mevsimde yaşıyor.insan ömrü oldukça 36 senede Ramazan'ı her mevsimde yaşıyor. Yazda oruç tutuyor, kışta oruç tutuyor,Yazda oruç tutuyor, kışta oruç tutuyor, baharda da oruç tutuyor, sonbaharda da.baharda da oruç tutuyor, sonbaharda da. Bu da bir başka güzel veya değişik bir şey. Bu da bir başka güzel veya değişik bir şey. Bunları tutabilmeliydik. Bunları tutabilmeliydik.

Kılık kıyafetimizi, örfümüzü, el öpmeyi, el sıkmayı değiştirmişiz.Kılık kıyafetimizi, örfümüzü, el öpmeyi, el sıkmayı değiştirmişiz. Musâfahayı, tokalaşma yapmışız.Musâfahayı, tokalaşma yapmışız. Adamlar kertenkele deliğine girseler, Adamlar kertenkele deliğine girseler, taklit olsun diye biz de peşinden girecek hale düşmüşüz.taklit olsun diye biz de peşinden girecek hale düşmüşüz. Hibbileşmişler, hibbileşmişiz.Hibbileşmişler, hibbileşmişiz. Yamalı elbise giymişler, yamalı elbise giymişiz. Yamalı elbise giymişler, yamalı elbise giymişiz. Yırtık paçalı giymişler, yırtık paçalı giymeye başlamışız.Yırtık paçalı giymişler, yırtık paçalı giymeye başlamışız. Yeni elbiseyi götürüyor, blucini taşlıyor, eskitiyor, öyle satıyor.Yeni elbiseyi götürüyor, blucini taşlıyor, eskitiyor, öyle satıyor. Paçasını yırtıyor, dizini yırtıyor, öyle giyiyor, moda diye.Paçasını yırtıyor, dizini yırtıyor, öyle giyiyor, moda diye. Boynuna, kulağına, başına, saçına, muhtelif şeyler takıyor, öyle geziyor.Boynuna, kulağına, başına, saçına, muhtelif şeyler takıyor, öyle geziyor. Bizimkiler de aynen taklit ediyor. Bizimkiler de aynen taklit ediyor.

Gazeteler de teşvik ediyor.Gazeteler de teşvik ediyor. Bugünkü gazetede vardı. Bugünkü gazetede vardı. Bir çeşit mantar varmış, onu içen sosyete keyif buluyormuş, Bir çeşit mantar varmış, onu içen sosyete keyif buluyormuş, 8-10 saat devam ediyormuş. 8-10 saat devam ediyormuş. Reklamını yapıyor gazete, resmini vermiş.Reklamını yapıyor gazete, resmini vermiş. Yani nereden alacağını, modayı teşvik ediyor.Yani nereden alacağını, modayı teşvik ediyor. Türkiye'nin müslüman ahâlisi afyon mübtelası olsun diye Türkiye'nin müslüman ahâlisi afyon mübtelası olsun diye en büyük trajlı gazete onun reklamını yapıyor. en büyük trajlı gazete onun reklamını yapıyor. Örtmesi gerekirken reklamını yapıyor. Örtmesi gerekirken reklamını yapıyor.

Kim Allah'ın yoluna yardım edecek? Kim Allah'ın yoluna yardım edecek?

Men ensârî illallâh? Men ensârî illallâh?

''Allah yolunda yürürken kim bize destekçi olacak?'' ''Allah yolunda yürürken kim bize destekçi olacak?''

Destekçi olanlar da var elhamdülillah. Destekçi olanlar da var elhamdülillah. Ama destekçi olmak için,Ama destekçi olmak için, faydalı olabilmek için çok şeyleri bilmek lazım;faydalı olabilmek için çok şeyleri bilmek lazım; çok azimli, çok kuvvetli olmak lazım. çok azimli, çok kuvvetli olmak lazım.

Allah hepimize, dîn-i mübîn-i İslâm'aAllah hepimize, dîn-i mübîn-i İslâm'a en güzel tarzda hizmetler etmeyi nasip etsin. en güzel tarzda hizmetler etmeyi nasip etsin.

Ve esnede'l-hadîs.Ve esnede'l-hadîs. ''Hadis rivayet etmiştir.'' ''Hadis rivayet etmiştir.'' Yani hadis râvileri arasına ismi girecek şekilde, Yani hadis râvileri arasına ismi girecek şekilde, usûlüne uygun hadis almış, hadis nakletmiş, usûlüne uygun hadis almış, hadis nakletmiş, hadis nakletme işleminde fonksiyon görmüş bir kimsedir,hadis nakletme işleminde fonksiyon görmüş bir kimsedir, Seriyy es-Sakatî hazretleri. Seriyy es-Sakatî hazretleri.

Kitabı yazan Ebû Abdirrahmân es-Sülemî,Kitabı yazan Ebû Abdirrahmân es-Sülemî, biliyorsunuz bir şahsı anlatırkenbiliyorsunuz bir şahsı anlatırken ismiyle, künyesiyle, beldesiyle ilgili malumât veriyor; ismiyle, künyesiyle, beldesiyle ilgili malumât veriyor; hadis rivayet etmişse onu söylüyor, hadis rivayet etmişse onu söylüyor, bir hadisini örnek veriyor,bir hadisini örnek veriyor, yani şerefini göstermek için, yani şerefini göstermek için, ''Bak ulûm-u şer'iyye ile meşgul olmuş bir kimsedir.'' diye örnek vermek için. ''Bak ulûm-u şer'iyye ile meşgul olmuş bir kimsedir.'' diye örnek vermek için. Burada da öyle yapacak. Burada da öyle yapacak.

Ve esnede'l-hadîs.Ve esnede'l-hadîs. Hadis isnad etmiştir, hadis rivayet etmiştir. Hadis isnad etmiştir, hadis rivayet etmiştir. Seriyy es-Sakatî hazretleri hadisçilerdendir. Seriyy es-Sakatî hazretleri hadisçilerdendir. Hangisi o hadis? Hangisi o hadis?

Ahbarenâ Muhammedü'bnü Abdillahi'bni Muttalibe'ş-Şeybânî Ahbarenâ Muhammedü'bnü Abdillahi'bni Muttalibe'ş-Şeybânî

Kûfeli imiş.Kûfeli imiş. Bağdat'a yerleşmiş, orada hadis nakletmiş. Bağdat'a yerleşmiş, orada hadis nakletmiş. Bağdat'ta ölmüş.Bağdat'ta ölmüş. ''Kûfe'de bundan duydum ki.'' ''Kûfe'de bundan duydum ki.''

Haddesenâ el-Abbasü'bnü Yûsuf eş-Şekliyyü.Haddesenâ el-Abbasü'bnü Yûsuf eş-Şekliyyü. ''Bu şahıs bana rivayet etti.'' ''Bu şahıs bana rivayet etti.''

Haddesenâ Seriyy es-Sakatîyyu.Haddesenâ Seriyy es-Sakatîyyu. ''Seriyy es-Sakatî bana rivayet etti.'' ''Seriyy es-Sakatî bana rivayet etti.''

Haddesenâ Muhammedü'bnü Ma'nin el-Gıfârî.Haddesenâ Muhammedü'bnü Ma'nin el-Gıfârî. O da Muhammed b. Ma'n el-Gıfârî'den almış.O da Muhammed b. Ma'n el-Gıfârî'den almış. Bu mübarek kimmiş? Bu mübarek kimmiş?

Medineli imiş. Medineli imiş. Babasından ve birçok kimseden hadis rivayet etmiş. Babasından ve birçok kimseden hadis rivayet etmiş. Güvenilir bir kimseymiş. Güvenilir bir kimseymiş. Aşağı yukarı 198 senesinde vefat etmiş. Aşağı yukarı 198 senesinde vefat etmiş.

Haddesenâ Halidü'bnü Said an ebîhi,Haddesenâ Halidü'bnü Said an ebîhi, an ebî Zeyneb,an ebî Zeyneb, mevlâ Hâzimi'bni Hermele, mevlâ Hâzimi'bni Hermele, an Hâzimi'bni Hermelete'l-Gıfârî. an Hâzimi'bni Hermelete'l-Gıfârî.

Bu şahısların aşağıda isimleri var,Bu şahısların aşağıda isimleri var, hayatları hakkında bilgi var. hayatları hakkında bilgi var. En sonuncu isim Hâzım b. Hermele b. Mes'ud el-Gıfârî, sahabidir. En sonuncu isim Hâzım b. Hermele b. Mes'ud el-Gıfârî, sahabidir. Bu sahabi rivayet etmiş ki; Bu sahabi rivayet etmiş ki;

Kâle: Merertü yevmen fereânî.Kâle: Merertü yevmen fereânî. ''Ben bir gün geçiyordum, beni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gördü.''''Ben bir gün geçiyordum, beni Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gördü.'' Fekâle. Dedi ki; Fekâle. Dedi ki;

Yâ Hâzim! ''Yâ Hâzim!'' Yâ Hâzim! ''Yâ Hâzim!''

Eksir min kavli lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah. Eksir min kavli lâ havle ve lâ kuvvete illâ billah.

''Lâ havle velâ kuvvete illâ billah sözünü çok söyle.''Lâ havle velâ kuvvete illâ billah sözünü çok söyle. Bunu söylemeye çok müdâvim ol.'' Bunu söylemeye çok müdâvim ol.''

Fe-innehâ min künûzü'l-cenneh.Fe-innehâ min künûzü'l-cenneh. ''Çünkü bu söz cennetin hazinelerindendir.'' ''Çünkü bu söz cennetin hazinelerindendir.''

Ne demek? Ne demek?

Lâ havle velâ kuvvete.Lâ havle velâ kuvvete. ''Hiçbir havl u kuvvet yoktur.'' ''Hiçbir havl u kuvvet yoktur.'' İllâ billah. İllâ billah. ''Ancak Allah'ın gücü kuvveti vardır.''''Ancak Allah'ın gücü kuvveti vardır.'' Allah izin verirse vardır.Allah izin verirse vardır. Allah'ın verdiği güç kuvvettir.Allah'ın verdiği güç kuvvettir. Allah dilemezse hiçbir şey olmaz.Allah dilemezse hiçbir şey olmaz. Her şey Allah'ın kudreti altındadır; Her şey Allah'ın kudreti altındadır; dilerse olur, dilemezse olmaz. dilerse olur, dilemezse olmaz.

Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahLâ havle ve lâ kuvvete illâ billah cennetin hazinelerinden bir hazinedir.cennetin hazinelerinden bir hazinedir. Cenneti hazinesi nasıl olur? Cenneti hazinesi nasıl olur?

Cennete insanı götüren bir hazine gibi kıymetli mânasına gelebilir.Cennete insanı götüren bir hazine gibi kıymetli mânasına gelebilir. Daha başka esrarengiz mânaları olabilir. Daha başka esrarengiz mânaları olabilir.

Semi'tü Cafere'bne Muhammedi'bni Nusayr yekûlü:Semi'tü Cafere'bne Muhammedi'bni Nusayr yekûlü: Semi'tü'l-Cüneyd yekûlü:Semi'tü'l-Cüneyd yekûlü: Semi'tü Seriyye, yekûlü:Semi'tü Seriyye, yekûlü: A'rifu tarîkan muhtarasan kasten ile'l-cenneh. A'rifu tarîkan muhtarasan kasten ile'l-cenneh.

Cafer b. Muhammed b. Nusayr demiş ki;Cafer b. Muhammed b. Nusayr demiş ki; ''Ben Cüneyd-i Bağdâdî'den şöyle duydum. ''Ben Cüneyd-i Bağdâdî'den şöyle duydum. Cüneyd-i Bağdâdî ‘Seriyy'den şöyle işittim.' dedi.'' Cüneyd-i Bağdâdî ‘Seriyy'den şöyle işittim.' dedi.'' Seriyy-i Sakatî dayısı oluyor, dayısından şöyle duymuşSeriyy-i Sakatî dayısı oluyor, dayısından şöyle duymuş Cüneyd-i Bağdâdî ve rivayet etmiş o şahsa; Cüneyd-i Bağdâdî ve rivayet etmiş o şahsa;

A'rifu tarîkan muhtasaran kasten ile'l-cenneh. A'rifu tarîkan muhtasaran kasten ile'l-cenneh.

''Ben cennete kısa ve tam doğru giden bir yol biliyorum.'' ''Ben cennete kısa ve tam doğru giden bir yol biliyorum.''

A'rifu. ''Biliyorum.''A'rifu. ''Biliyorum.'' Tarîkan. ''Bir yol.'' Tarîkan. ''Bir yol.'' Muhtasaran. ''Kısa bir yol.''Muhtasaran. ''Kısa bir yol.'' Kasten ile'l-cenneh. '' Kasten ile'l-cenneh. '' Cennete götüren, cennete vâsıl eden kısa bir yol.'' Cennete götüren, cennete vâsıl eden kısa bir yol.''

Fekultü: Mâ hüve?Fekultü: Mâ hüve? ''Nedir bu yol?''''Nedir bu yol?'' Dayısına sormuş Cüneyd-i Bağdâdî. Dayısına sormuş Cüneyd-i Bağdâdî.

Seriyy-i Sakatî hazretleri dedi ki; Seriyy-i Sakatî hazretleri dedi ki;

Lâ tes'elü ehaden şey'â velâ te'huzu min ehadin şey'â,Lâ tes'elü ehaden şey'â velâ te'huzu min ehadin şey'â, ve-lâ yekûnü meake şey'ün tu'tî minhü ehadâ. ve-lâ yekûnü meake şey'ün tu'tî minhü ehadâ.

''Kimseden hiçbir şey istemezsin.'' ''Kimseden hiçbir şey istemezsin.'' Lâ tes'elü ehaden şey'â.Lâ tes'elü ehaden şey'â. Kimseden hiçbir şey istemezsin.''Kimseden hiçbir şey istemezsin.'' İstemek yok. İstemek yok.

Ve lâ te'huzu min ehadin şey'â.Ve lâ te'huzu min ehadin şey'â. ''Hiçbir kimseden hiçbir şey almazsın.''''Hiçbir kimseden hiçbir şey almazsın.'' Almak da yok. Almak da yok.

Ve lâ yekûnü mâ şey'ün.Ve lâ yekûnü mâ şey'ün. ''Yanında da hiçbir şey olmamasıdır.'' ''Yanında da hiçbir şey olmamasıdır.''

Tu'tî minhü ehaden.Tu'tî minhü ehaden. ''Birisine verecek paranın pulun da olmamasıdır.'' ''Birisine verecek paranın pulun da olmamasıdır.''

''Yanında bir şey olmayacak,''Yanında bir şey olmayacak, kimseden bir şey istemeyeceksin,kimseden bir şey istemeyeceksin, kimseden bir şey almayacaksın.kimseden bir şey almayacaksın. İşte bu, cennete giden kısa kestirme bir yoldur.'' buyurmuş. İşte bu, cennete giden kısa kestirme bir yoldur.'' buyurmuş. Bizim büyüklerimiz de, hocalarımız daBizim büyüklerimiz de, hocalarımız da bu gibi büyüklerin sözlerinden ve hadîs-i şerîflerden,bu gibi büyüklerin sözlerinden ve hadîs-i şerîflerden, âyet-i kerîmelerden almışlar, demişler ki; âyet-i kerîmelerden almışlar, demişler ki;

Lâ talebe. ''İstemek yok.'' Lâ talebe. ''İstemek yok.''

Ama ayrıca büyüklerimiz demişler ki; Ama ayrıca büyüklerimiz demişler ki;

''Verilirse reddetmek de yok.'' ''Verilirse reddetmek de yok.''

Lâ talebe ve lâ red.Lâ talebe ve lâ red. Verilirse reddetmek de yok.''Verilirse reddetmek de yok.'' Onu nereden çıkartmış olsa gerek büyüklerimiz? Onu nereden çıkartmış olsa gerek büyüklerimiz?

Bir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemBir gün Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Abdullah b. Ömer radıyallâhu anhumâ'yaAbdullah b. Ömer radıyallâhu anhumâ'ya ''Buyur.'' diye bir şey vermiş.''Buyur.'' diye bir şey vermiş. O da, ''Yâ Resûlallah, benim ihtiyacım yok, bir başkasına ver.'' gibiO da, ''Yâ Resûlallah, benim ihtiyacım yok, bir başkasına ver.'' gibi kabul etmek istememiş verilen şeyi. kabul etmek istememiş verilen şeyi. Onun üzerine Peygamber Efendimiz; Onun üzerine Peygamber Efendimiz;

''Ey delikanlı,''Ey delikanlı, sen bir şey istemeden Allah sana bir şey verirse al, reddetme.'' demiş. sen bir şey istemeden Allah sana bir şey verirse al, reddetme.'' demiş.

Lâ talebe ve lâ red.Lâ talebe ve lâ red. ''Bizim tarikatimizde istemek yok, ama verilirse reddetmek de yok.''''Bizim tarikatimizde istemek yok, ama verilirse reddetmek de yok.'' İkrâmı da reddetmek yok. İkrâmı da reddetmek yok.

Bu, ''İstemeyin.'' diyeBu, ''İstemeyin.'' diye Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinde o kadar tavsiye olmuş ki Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerinde o kadar tavsiye olmuş ki birisinin devesinin üstündeyken kamçısı yere düşse, istememiş. birisinin devesinin üstündeyken kamçısı yere düşse, istememiş. ''Şunu aşağıdan bana uzatıver.'' dememiş.''Şunu aşağıdan bana uzatıver.'' dememiş. Hâlbuki deve yüksektedir. Hâlbuki deve yüksektedir. Üste çıkmış adam, Üste çıkmış adam, oradan aşağı inmek de zordur, binmek de zordur. oradan aşağı inmek de zordur, binmek de zordur. Deveyi ıhtırmak da zordur, kaldırmak da zordur.Deveyi ıhtırmak da zordur, kaldırmak da zordur. Ama ıhtırmış, kaldırmış, kamçıyı kendisi almış, istememiş. Ama ıhtırmış, kaldırmış, kamçıyı kendisi almış, istememiş. istememeye bu kadar riâyet etmişler. istememeye bu kadar riâyet etmişler. ''İstemeyin.'' diye Efendimiz tavsiye ettiği için,''İstemeyin.'' diye Efendimiz tavsiye ettiği için, Onun için istemek yok. Onun için istemek yok. Ama istenince reddetmek de yok. Ama istenince reddetmek de yok.

Bir de bizim arkadaşlar arasında vuku bulmuş bir olay var.Bir de bizim arkadaşlar arasında vuku bulmuş bir olay var. Birisi birisine bir şey ikram etmiş, ''Buyur.'' diye. O da; Birisi birisine bir şey ikram etmiş, ''Buyur.'' diye. O da;

''Teşekkür ederim. Allah razı olsun.''Teşekkür ederim. Allah razı olsun. Almayayım.'' demiş, reddetmiş, kabul etmemiş.Almayayım.'' demiş, reddetmiş, kabul etmemiş. Onun üzerine ötekisi; Onun üzerine ötekisi;

''Buyur, al al.'' demiş. O da; ''Buyur, al al.'' demiş. O da;

''Teşekkür ederim.'' demiş yine. Onun üzerine o da; ''Teşekkür ederim.'' demiş yine. Onun üzerine o da;

Lâ talebe ve lâ red.Lâ talebe ve lâ red. ''İstemek de yok, reddetmek de yok.'' demiş.''İstemek de yok, reddetmek de yok.'' demiş. Hâlbuki sen reddediyorsun. Hâlbuki sen reddediyorsun.

Ötekisi de herhalde verilen şey hoşuna mı gitmiyordu,Ötekisi de herhalde verilen şey hoşuna mı gitmiyordu, herkesin mazereti olabilir bazen.herkesin mazereti olabilir bazen. Hani midesi rahatsız olur,Hani midesi rahatsız olur, oruçlu olur, oruçlu olduğunu söylemek istemez. oruçlu olur, oruçlu olduğunu söylemek istemez. O da demiş ki; O da demiş ki;

Lâ talebe ve lâ redde ve lâ ısrâr. ''Lâ talebe ve lâ redde ve lâ ısrâr. '' İstemek yok, reddetmek de yok, ısrar etmek de yok.''İstemek yok, reddetmek de yok, ısrar etmek de yok.'' Canına tak demiş demek ki, o da öyle demiş. Canına tak demiş demek ki, o da öyle demiş.

Ama Seriyy hazretleri ne diyor? Ama Seriyy hazretleri ne diyor?

''Cennete giden kestirme kolay yol biliyorum.''''Cennete giden kestirme kolay yol biliyorum.'' ''Nedir o?'' diye sorunca Cüneyd-i Bağdâdî; ''Nedir o?'' diye sorunca Cüneyd-i Bağdâdî;

''Yanında hiçbir şeyin olmayacak.''Yanında hiçbir şeyin olmayacak. Kimseden bir şey almayacaksın. Kimseden bir şey almayacaksın. Birisine verecek bir şey de olmayacak.'' Birisine verecek bir şey de olmayacak.'' Tam fakir, artık kabire konulsa geriye mirası kalmayacak gibi, Tam fakir, artık kabire konulsa geriye mirası kalmayacak gibi, öyle düşünmüş, öyle istemiş.öyle düşünmüş, öyle istemiş. Mala karşı ne kadar gözleri tok insanlar. Mala karşı ne kadar gözleri tok insanlar.

Ve bi-isnâdihî kâle: Semi'tü's-Seriyyü yekûl: Ve bi-isnâdihî kâle: Semi'tü's-Seriyyü yekûl:

''Aynı senetle aynı rivayet zinciriyle''Aynı senetle aynı rivayet zinciriyle Seriyy-i Sakatî'nin şöyle dediğini duydum.'' diyor.Seriyy-i Sakatî'nin şöyle dediğini duydum.'' diyor. Kim duymuş?Kim duymuş? Cüneyd-i Bağdâdî. Cüneyd-i Bağdâdî.

Tabii biz bu isimlerde umûmiyetle elif lam kullanmaya alışık değiliz.Tabii biz bu isimlerde umûmiyetle elif lam kullanmaya alışık değiliz. Araplar elif lam kullanır. Araplar elif lam kullanır. Serî es-Sakatî. Serî es-Sakatî. İranlılar elif lam'ı bilmezler, biz İran üslûbuyla almışız.İranlılar elif lam'ı bilmezler, biz İran üslûbuyla almışız. Biz ''Seriyy-i Sakatî'' deriz,Biz ''Seriyy-i Sakatî'' deriz, ''Cüneyd-i Bağdâdî'' deriz.''Cüneyd-i Bağdâdî'' deriz. Hâlbuki Arapçası Cüneydüni'l-Bağdâdîyyü, Hâlbuki Arapçası Cüneydüni'l-Bağdâdîyyü, yani biraz daha ilavelidir.yani biraz daha ilavelidir. Onun için biz Farsça'nın kestirme tarafına gitmişiz,Onun için biz Farsça'nın kestirme tarafına gitmişiz, ''Seriyy-i Sakatî'' diyoruz.''Seriyy-i Sakatî'' diyoruz. Osmanlıca o tarafa, Farsça'ya fazla kaymıştır. Osmanlıca o tarafa, Farsça'ya fazla kaymıştır. ''Seriyy-i Sakatî Cüneyd-i Bağdâdî'den duymuş.'' diyoruz. ''Seriyy-i Sakatî Cüneyd-i Bağdâdî'den duymuş.'' diyoruz. Hâlbuki Arapça usûle göre söyleyecek olsak;Hâlbuki Arapça usûle göre söyleyecek olsak; ''Seriyyü's-Sakatîyyü Cüneydinü'l-Bağdâdî'den şöyle duydu, dedi.''''Seriyyü's-Sakatîyyü Cüneydinü'l-Bağdâdî'den şöyle duydu, dedi.'' dememiz lazım gelecekti. dememiz lazım gelecekti.

Mâ erâ lî alâ ehadin fadlen.Mâ erâ lî alâ ehadin fadlen. ''Kendimde hiçbir kimsenin üstünde bir üstünlük,''Kendimde hiçbir kimsenin üstünde bir üstünlük, fazlalık, fazilet görmüyorum.''fazlalık, fazilet görmüyorum.'' buyurmuş Seriyy-i Sakatî. buyurmuş Seriyy-i Sakatî. Şaşırmış tabii dinleyenler. Şaşırmış tabii dinleyenler. Demişler ki; Demişler ki;

Ve lâ ale'l-muhannesîn.Ve lâ ale'l-muhannesîn. ''Muhanneslerden de daha üstün görmüyor musun kendini?'' ''Muhanneslerden de daha üstün görmüyor musun kendini?''

Kâle: Ve lâ ale'l-muhannisîn.Kâle: Ve lâ ale'l-muhannisîn. ''Muhanneslerden de üstün görmüyorum.'' ''Muhanneslerden de üstün görmüyorum.''

Muhannes ne demek? Muhannes ne demek?

Muhannesi herhalde eskiler biliyordu ki halk şiirine girmiş.Muhannesi herhalde eskiler biliyordu ki halk şiirine girmiş. Bir halk şairinin dörtlüğü var, diyor ki; Bir halk şairinin dörtlüğü var, diyor ki;

Muhannesin karnı doysa pilava, Muhannesin karnı doysa pilava,

Hayrı bereketi tavada sanır. Hayrı bereketi tavada sanır.

Üç kuruşluk bir mum alsa yandırsa, Üç kuruşluk bir mum alsa yandırsa,

Cümle kâinâtı ziyada sanır. Cümle kâinâtı ziyada sanır.

Yani anlaşılan, muhannes kötü huylu bir kimse demek.Yani anlaşılan, muhannes kötü huylu bir kimse demek. Araplar eğri büğrü şeylere muhannes derlermiş.Araplar eğri büğrü şeylere muhannes derlermiş. Lügatten baktığımıza göre; kadın gibi erkeğe muhannes derlermiş. Lügatten baktığımıza göre; kadın gibi erkeğe muhannes derlermiş. Erkek gibi, mert değil de nâmert olan kimseye muhannes derlermiş. Erkek gibi, mert değil de nâmert olan kimseye muhannes derlermiş. Kadın gibi olanlara, Kadın gibi olanlara, halk tabiri olarak da yani birbirlerine küfür edecekleri, halk tabiri olarak da yani birbirlerine küfür edecekleri, kızdıkları kavga edecekleri zaman ''Kahpe'' derler, kızdıkları kavga edecekleri zaman ''Kahpe'' derler, böyle sözler söylerler. böyle sözler söylerler. Herhalde öyle bir şey bu muhannes; Herhalde öyle bir şey bu muhannes; makbul olmayan insanlara verilen bir isim anlaşılan. makbul olmayan insanlara verilen bir isim anlaşılan.

''Muhanneslerden de üstün görmüyor musun kendini?'' ''Muhanneslerden de üstün görmüyor musun kendini?''

''Hayır, onlardan da üstün görmüyorum.'' demiş Seriyy-i Sakatî. ''Hayır, onlardan da üstün görmüyorum.'' demiş Seriyy-i Sakatî.

Bu da büyüklerimizin tevâzuunu gösteriyor.Bu da büyüklerimizin tevâzuunu gösteriyor. Tabii onun kötü huyunu beğendiği için böyle demiyor. Tabii onun kötü huyunu beğendiği için böyle demiyor. Kendisinde Allahu Teâlâ hazretlerine lâyık bir aʻmâl-i sâliha,Kendisinde Allahu Teâlâ hazretlerine lâyık bir aʻmâl-i sâliha, ona lâyık kulluk yapmış olma durumunu görmediği için söylüyor.ona lâyık kulluk yapmış olma durumunu görmediği için söylüyor. Allah'a karşı kulluğunda mütevâzılığından,Allah'a karşı kulluğunda mütevâzılığından, kendini kusurlu gördüğünden kendisine bu sözü söylüyor. kendini kusurlu gördüğünden kendisine bu sözü söylüyor.

Buna benzer bir söz İmam-ı Rabbânî Efendimiz'den nakledilmiştir; Buna benzer bir söz İmam-ı Rabbânî Efendimiz'den nakledilmiştir;

''Kendimi bütün insanlardan aşağı görüyorum.'' demiş.''Kendimi bütün insanlardan aşağı görüyorum.'' demiş. Demişler ki; Demişler ki;

''Hindistan'a ticarete gelen şu Frenklerden de mi aşağı görüyorsun?'' ''Hindistan'a ticarete gelen şu Frenklerden de mi aşağı görüyorsun?''

''Evet, onlardan da aşağı görüyorum.'' demiş. ''Evet, onlardan da aşağı görüyorum.'' demiş.

Mü'min kâfirden üstündür.Mü'min kâfirden üstündür. Ne kadar aşağı olsak, kâfirden üstündür.Ne kadar aşağı olsak, kâfirden üstündür. Niye öyle söylüyor? Niye öyle söylüyor?

Allah'a güzel kulluk yapamadığını düşündüğünden.Allah'a güzel kulluk yapamadığını düşündüğünden. ''O kâfir hiç olmazsa cahil, bilmiyor;''O kâfir hiç olmazsa cahil, bilmiyor; ben biliyorum da niye yapamıyorum?'' diye ben biliyorum da niye yapamıyorum?'' diye bir te'vil yoluyla demek ki kendisini hor görüyorlar. bir te'vil yoluyla demek ki kendisini hor görüyorlar. Tevâzu tabii. Tevâzu tabii.

Tevâzu gösterene ne olur? Tevâzu gösterene ne olur?

Men tevâdaa rafaahullâh. Men tevâdaa rafaahullâh.

''Kim mütevazı olursa, Allah onu yükseltir.'' ''Kim mütevazı olursa, Allah onu yükseltir.''

Ve men tekebbere vadaahullâh. Ve men tekebbere vadaahullâh.

''Kim kibirlenirse, kendisini başkasından üstün görürse,''Kim kibirlenirse, kendisini başkasından üstün görürse, onu da Allah indirir, alçaltır.'' onu da Allah indirir, alçaltır.''

Onun için, hakiki bir tevâzu duygusu içinde yaşadıklarından,Onun için, hakiki bir tevâzu duygusu içinde yaşadıklarından, mübarekler, kendilerini herkesten hor görmüşler.mübarekler, kendilerini herkesten hor görmüşler. Kimsenin üstünde bir üstünlükleri, Kimsenin üstünde bir üstünlükleri, faziletleri olmadığını düşünmüşler. faziletleri olmadığını düşünmüşler.

Ama gerçek öyle mi? Ama gerçek öyle mi?

Gerçek öyle değil!Gerçek öyle değil! Çok büyük alimler, çok kıymetli insanlarÇok büyük alimler, çok kıymetli insanlar ama kendileri kendilerinde varlık görmüyorlar ama kendileri kendilerinde varlık görmüyorlar ve kendilerinde kibir, ucûb olmadığından böyle söylüyorlar. ve kendilerinde kibir, ucûb olmadığından böyle söylüyorlar.

Ve bihî kâle semi'tü Seriyye yekûl.Ve bihî kâle semi'tü Seriyye yekûl. Aynı senetle, yine Cüneyd-i Bağdâdî'den gelen rivayetteAynı senetle, yine Cüneyd-i Bağdâdî'den gelen rivayette Seriyyi'nin şöyle dediğini duymuş Cüneyd-i Bağdâdî; Seriyyi'nin şöyle dediğini duymuş Cüneyd-i Bağdâdî;

İzâ fâtenî cüz'ün min virdî lâ yümkinunî en agdıyehû ebedâ. İzâ fâtenî cüz'ün min virdî lâ yümkinunî en agdıyehû ebedâ.

''Benim okumakta olduğum zikirlerimden, virdlerimden''Benim okumakta olduğum zikirlerimden, virdlerimden bir şey kaçtı mı, yapamadım mı artık, bir şey kaçtı mı, yapamadım mı artık, onu yerine getirmem, ödemem asla mümkün olmaz.'' onu yerine getirmem, ödemem asla mümkün olmaz.''

Böyle dermiş.Böyle dermiş. Sonradan okusak kıymeti yok. Sonradan okusak kıymeti yok. Vakti geçti, eskisi kadar kıymeti yok.Vakti geçti, eskisi kadar kıymeti yok. ''Kaçtı mı, artık onu herhangi bir şekilde ödemem asla mümkün değil.'' buyurmuş. ''Kaçtı mı, artık onu herhangi bir şekilde ödemem asla mümkün değil.'' buyurmuş. Bu dikkatle evrâdlarına, zikirlerine bağlı olmuşlar. Bu dikkatle evrâdlarına, zikirlerine bağlı olmuşlar.

Bizim kardeşlerimizse vazifeyi alıyorlar;Bizim kardeşlerimizse vazifeyi alıyorlar; dervişlik vazifesini, zikir vazifesini yapamıyor, yapmıyor. dervişlik vazifesini, zikir vazifesini yapamıyor, yapmıyor. Niye yapamadı? Niye yapamadı?

Hiçbir sebep yok.Hiçbir sebep yok. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha geniş vakit var, yapamıyor. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha geniş vakit var, yapamıyor. Neden yapamıyor? Neden yapamıyor? Şeytan iyi şeyi yaptırmamak için binbir tane oyun oynuyor, Şeytan iyi şeyi yaptırmamak için binbir tane oyun oynuyor, bahane buluyor;bahane buluyor; gazete çıkıyor karşısına, televizyondan film çıkıyor, gazete çıkıyor karşısına, televizyondan film çıkıyor, arkadaş geliyor, mâlâyâni konuşuluyor.arkadaş geliyor, mâlâyâni konuşuluyor. Oyunla eğlenceyle zamanlar harcanılıyor.Oyunla eğlenceyle zamanlar harcanılıyor. Ama asıl evrâd, ezkâr hayırlı iken ibadet, taatler ihmale uğrayabiliyor.Ama asıl evrâd, ezkâr hayırlı iken ibadet, taatler ihmale uğrayabiliyor. O nedir? O nedir?

Şeytanın bir aldatmacası ve oyunudur.Şeytanın bir aldatmacası ve oyunudur. O oyuna gelmemek, bu titizlikte olmak lazım. O oyuna gelmemek, bu titizlikte olmak lazım. Evrâdından, ezkârından, günlük dervişlik vazifelerinden Evrâdından, ezkârından, günlük dervişlik vazifelerinden hiçbir şeyi kaçırmamaya çok dikkat etmek lazım. hiçbir şeyi kaçırmamaya çok dikkat etmek lazım.

Semi'tü Ebâ Bekrin Muhammede'bne Abdillahi'bni Şâzân er-Râziyye yekûlü:Semi'tü Ebâ Bekrin Muhammede'bne Abdillahi'bni Şâzân er-Râziyye yekûlü: Semi'tü Ebâ Umera'l-Enmâtî yekûl: Semi'tü Ebâ Umera'l-Enmâtî yekûl: Semi'tü Cüneyd yekûl: Semi'tü Cüneyd yekûl:

Başka bir rivayet zinciriyle yine Cüneyd'e geldi iş. Başka bir rivayet zinciriyle yine Cüneyd'e geldi iş.

Yekûlü semi'tü Seriyy yekûl. Yekûlü semi'tü Seriyy yekûl.

''Dayım Seriyy-i Sakatî'nin şöyle dediğini duydum.'' ''Dayım Seriyy-i Sakatî'nin şöyle dediğini duydum.''

En yesleme dînuhû.En yesleme dînuhû. ve yesterîha kalbuhû ve bedenuhûve yesterîha kalbuhû ve bedenuhû ve yekillâ gammuhû fe'l-ya'tezili'n-nâseve yekillâ gammuhû fe'l-ya'tezili'n-nâse li-enne hâzâ zamânu uzletin ve vıhdetin. li-enne hâzâ zamânu uzletin ve vıhdetin.

"Dininin selamette olmasını kim istiyorsa.""Dininin selamette olmasını kim istiyorsa." En yesleme dînuhû.En yesleme dînuhû. ''Dininin selamette olmasını kim istiyorsa.''''Dininin selamette olmasını kim istiyorsa.'' Ve yesterîha kalbuhû.Ve yesterîha kalbuhû. ''Kalbinin rahat olmasını, istirahatta olmasını kim istiyorsa.''''Kalbinin rahat olmasını, istirahatta olmasını kim istiyorsa.'' Ve bedenuhû. Ve bedenuhû. ''Bedeninin rahat olmasını kim istiyorsa.'' ''Bedeninin rahat olmasını kim istiyorsa.'' Ve yekillâ gammuhû. Ve yekillâ gammuhû. ''Gamının, üzüntüsünün, tasasının az olmasını da kim istiyorsa.'' ''Gamının, üzüntüsünün, tasasının az olmasını da kim istiyorsa.'' Fe'l-ya'tezili'n-nâse.Fe'l-ya'tezili'n-nâse. ''İnsanlardan uzlete çekilsin, ayrılsın.''''İnsanlardan uzlete çekilsin, ayrılsın.'' Li-enne hâzâ.Li-enne hâzâ. ''Çünkü bu.''''Çünkü bu.'' Zamânu uzletin ve vıhdeh.Zamânu uzletin ve vıhdeh. ''Uzlet zamanıdır.''Uzlet zamanıdır. Tek başına böyle durma zamanıdır.'' demiş, Tek başına böyle durma zamanıdır.'' demiş, o zaman için, kendi zamanı için. o zaman için, kendi zamanı için.

O zaman insanlara karışma zamanı değildi,O zaman insanlara karışma zamanı değildi, çünkü insanlar dinî bakımdan zayıflamışlar. çünkü insanlar dinî bakımdan zayıflamışlar. Konuşuldu mu, sohbet edildi mi insanın başına günahlar yağar.Konuşuldu mu, sohbet edildi mi insanın başına günahlar yağar. En iyisi uzlete çekilmek, ibadet etmek, tek başına durmaktır. En iyisi uzlete çekilmek, ibadet etmek, tek başına durmaktır. ''Kim dini selamette olsun,''Kim dini selamette olsun, kalbi ve bedeni, gönlü ve vücudu müsterih olsun, kalbi ve bedeni, gönlü ve vücudu müsterih olsun, gamı az olsun istiyorsa, gamı az olsun istiyorsa, olsun diye arzusu varsa, olsun diye arzusu varsa, onu temenni ediyorsa; insanlardan ayrılsın. onu temenni ediyorsa; insanlardan ayrılsın. Çünkü bu zaman uzlette tek başına kalma zamanıdır.'' demiş. Çünkü bu zaman uzlette tek başına kalma zamanıdır.'' demiş.

251'de vefat etmişti.251'de vefat etmişti. 130 senesinde Emevîler, ondan sonra Abbâsîler başa geçti.130 senesinde Emevîler, ondan sonra Abbâsîler başa geçti. Saltanat, fitneler, çeşitli fırkalar,Saltanat, fitneler, çeşitli fırkalar, fırkaların birbirleriyle çekişmesi,fırkaların birbirleriyle çekişmesi, Râfızîler, İranlılar, Zerdüşîler, zındıklar, bozuk sapık fırkalar; Râfızîler, İranlılar, Zerdüşîler, zındıklar, bozuk sapık fırkalar; belki o zaman bir hayli mücadeleci zaman olmuş olabilir. belki o zaman bir hayli mücadeleci zaman olmuş olabilir.

Bugünlerde İmâm-ı Âzam Efendimiz'in hayatını okuyorum.Bugünlerde İmâm-ı Âzam Efendimiz'in hayatını okuyorum. Onun zamanı da öyle, fırtınalı, mücadeleli, çeşitli fırkaların olduğu zaman. Onun zamanı da öyle, fırtınalı, mücadeleli, çeşitli fırkaların olduğu zaman. Tabii o zamanda bu gibi hallerde, Tabii o zamanda bu gibi hallerde, insanın dini selamette olsun diye kenara çekilmesi lazım. insanın dini selamette olsun diye kenara çekilmesi lazım. Öyle durumlarda gönlü ve bedeni rahat olsun;Öyle durumlarda gönlü ve bedeni rahat olsun; gönlü yıkılmasın, bedeni de sopayla, yarayla zarar görmesin,gönlü yıkılmasın, bedeni de sopayla, yarayla zarar görmesin, gamı kederi az olsun diye,gamı kederi az olsun diye, kenara çekilip kendi başına ibadetle taatle meşgul olmak lazım. kenara çekilip kendi başına ibadetle taatle meşgul olmak lazım.

İnsanların arasına insan niçin çıkar? İnsanların arasına insan niçin çıkar?

İki ana sebeple çıkar.İki ana sebeple çıkar. Bir; onlardan istifade etmek için çıkar. Bir; onlardan istifade etmek için çıkar. Buraya niye geldik? Buraya niye geldik? İlimden istifade edelim diye.İlimden istifade edelim diye. Camiye niye gidiyoruz? Camiye niye gidiyoruz? Allah'ın evidir diye. Allah'ın evidir diye. Bazı yerlerde niye toplanıyoruz?Bazı yerlerde niye toplanıyoruz? Mübarek bir toplantı diye, istifade etmek için çıkar insan.Mübarek bir toplantı diye, istifade etmek için çıkar insan. Veyahut istifade ettirmek için, nasihat etmek için çıkar.Veyahut istifade ettirmek için, nasihat etmek için çıkar. Falanca yere gidiyor, nasihat ediyor; Falanca yere gidiyor, nasihat ediyor; filanca yere gidiyor, ''Böyle etmeyin, şöyle yapmayın.'' diyor.filanca yere gidiyor, ''Böyle etmeyin, şöyle yapmayın.'' diyor. Kahvehaneye giriyor, ''Orayı bırakın camiye gelin.'' diyor mesela.Kahvehaneye giriyor, ''Orayı bırakın camiye gelin.'' diyor mesela. İki sebeple gidebilir.İki sebeple gidebilir. Ya kendisi din, iman ve sevap bakımından bir şey kazanacağı yere gider; Ya kendisi din, iman ve sevap bakımından bir şey kazanacağı yere gider; ya da dini ve imanı sevap kazanacaktır diye.ya da dini ve imanı sevap kazanacaktır diye. ''Git cihad et, dilinle hakkı söyle.'' diye emrettiği için gider.''Git cihad et, dilinle hakkı söyle.'' diye emrettiği için gider. Gafillere, cahillere onu anlatmak için gider. Gafillere, cahillere onu anlatmak için gider.

Bu iki şart, sebep, ortam olmadığı zaman;Bu iki şart, sebep, ortam olmadığı zaman; insan evinde durup kitap okumalı, Kur'an öğrenmeli, ezberlemeli,insan evinde durup kitap okumalı, Kur'an öğrenmeli, ezberlemeli, tefsir okumalı, hadis okumalı.tefsir okumalı, hadis okumalı. İnsan başı dinç olur, dini salim olur, İnsan başı dinç olur, dini salim olur, gönlü rahat olur, bedeni rahat olur, gamı az olur. gönlü rahat olur, bedeni rahat olur, gamı az olur. Her zaman için olabilen,Her zaman için olabilen, her bölge için insanın düşünüp karar verebileceği bir şey bu. her bölge için insanın düşünüp karar verebileceği bir şey bu.

Semi'tü Muhammede'bne Haseni'l-Bağdâdîyye yekûlü:Semi'tü Muhammede'bne Haseni'l-Bağdâdîyye yekûlü: Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Sâlihîn.Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Sâlihîn. Haddesenâ Muhammedü'bnü Abdûne, Haddesenâ Muhammedü'bnü Abdûne, haddesenâ Abdü Kuddusi'bni Kâsim kâle: haddesenâ Abdü Kuddusi'bni Kâsim kâle: Semi'tü Seriyy yekûl: Semi'tü Seriyy yekûl:

Abdülkuddus b. Kâsım'dan rivayet edilmiş.Abdülkuddus b. Kâsım'dan rivayet edilmiş. Seriyy-i Sakatî'nin şöyle dediğini işitmiş o zât-ı muhterem. Seriyy-i Sakatî'nin şöyle dediğini işitmiş o zât-ı muhterem.

Küllü'd-dünyâ fudûlün.Küllü'd-dünyâ fudûlün. illâ hamsü hısâlin;illâ hamsü hısâlin; hubzun yuşbiuhû, ve mâun yurvîhi, hubzun yuşbiuhû, ve mâun yurvîhi, ve sevbun yesturuhu, ve beytün yükinnuhu, ve sevbun yesturuhu, ve beytün yükinnuhu, ve ilmun yesta'miluhû. ve ilmun yesta'miluhû.

Küllü'd-dünyâ fudûlün.Küllü'd-dünyâ fudûlün. ''Dünyanın hepsi boştur, fazladır, lüzumsuzdur.''Dünyanın hepsi boştur, fazladır, lüzumsuzdur. Şu beş şey müstesnâ.'' Şu beş şey müstesnâ.''

Hubzun yüşbiuhû.Hubzun yüşbiuhû. ''Karnını doyuracak bir ekmek.'' ''Karnını doyuracak bir ekmek.''

Ve mâun yürîhi.Ve mâun yürîhi. ''Susuzluğunu giderecek, kandıracak bir su.'' ''Susuzluğunu giderecek, kandıracak bir su.''

Ve sevbun yesturuhu.Ve sevbun yesturuhu. ''Çıplaklığını örtecek bir elbise.'' ''Çıplaklığını örtecek bir elbise.''

Ve beytün yükinnühu.Ve beytün yükinnühu. ''İçinde kendisini saklayıp barındıracak bir ev, oda.'' ''İçinde kendisini saklayıp barındıracak bir ev, oda.''

Ve ilmün yesta'miluhû.Ve ilmün yesta'miluhû. ''Kendisini sevk edecek bir ilim.'' ''Kendisini sevk edecek bir ilim.''

Bu da lazım.Bu da lazım. Yani ne yaparsa sevap kazanır, Yani ne yaparsa sevap kazanır, bunu bilir de ona ittibâ ettiği zaman sevap kazanırsa, bunu bilir de ona ittibâ ettiği zaman sevap kazanırsa, böyle bir ilim lazım. böyle bir ilim lazım.

Ekmek, su, elbise, ev, ilim; beş şey sayıyor.Ekmek, su, elbise, ev, ilim; beş şey sayıyor. Gerisi hepsi boştur, yani fazladır, lüzumsuzdur! Gerisi hepsi boştur, yani fazladır, lüzumsuzdur!

Ve bihî kâle:Ve bihî kâle: Aynı rivayet zinciriyle yine o şahıs, en son râvi demiş ki; Aynı rivayet zinciriyle yine o şahıs, en son râvi demiş ki;

Ve kâle Seriyy. Ve kâle Seriyy. ''Seriyy şöyle de söyledi.'' ''Seriyy şöyle de söyledi.''

et-Tevekkülü el-inhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveh.et-Tevekkülü el-inhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveh. ''Tevekkül; kuvvetten ve havlden, güçten kendisini sıyırmaktır.'' ''Tevekkül; kuvvetten ve havlden, güçten kendisini sıyırmaktır.''

Tevekkül, Allah'a dayanmak, Allah'ı kendisine vekil edinmek demek.Tevekkül, Allah'a dayanmak, Allah'ı kendisine vekil edinmek demek. ''Yâ Rabbi, ben âciz kaldım, sen güç sahibisin,''Yâ Rabbi, ben âciz kaldım, sen güç sahibisin, ben senin kulunum, seni vekil edindim, ben senin kulunum, seni vekil edindim, sana ilticâ ediyorum, sen benim işimi yaparsın.'' diye,sana ilticâ ediyorum, sen benim işimi yaparsın.'' diye, ona dayanmak demek. ona dayanmak demek.

Asıl tevekkül nedir? Asıl tevekkül nedir?

el-İnhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveh.el-İnhilâu mine'l-havli ve'l-kuvveh. ''Havl u kuvvetten kendisini hâl edip çıkarmaktır.'' diye tarif etmiş.''Havl u kuvvetten kendisini hâl edip çıkarmaktır.'' diye tarif etmiş. Bir şey yapacağım diye çırpınmamakBir şey yapacağım diye çırpınmamak ve teslim olmak gibi bir mânayı anlatmak istemiş Allahu a'lem. ve teslim olmak gibi bir mânayı anlatmak istemiş Allahu a'lem.

Ve bi-isnâdihî kâle:Ve bi-isnâdihî kâle: Aynı rivayet zinciriyle. Aynı rivayet zinciriyle.

Semi'tü Seriyy yekûl.Semi'tü Seriyy yekûl. Aynı râvi diyor ki; Aynı râvi diyor ki; ''Seriyy hazretlerinin şöyle dediğini duydum.'' ''Seriyy hazretlerinin şöyle dediğini duydum.''

Erbaun min ahlâkı'l-ebdâl;Erbaun min ahlâkı'l-ebdâl; istiksâu'l-verâ', ve tashîhu'l-irâde istiksâu'l-verâ', ve tashîhu'l-irâde ve selâmetü's-sadri li'l-halk, ve'n-nasîhati lehüm. ve selâmetü's-sadri li'l-halk, ve'n-nasîhati lehüm.

''Dört şey evliyâullahın ahlâkındandır.'' ''Dört şey evliyâullahın ahlâkındandır.''

Evliyâ kelimesi yerine ebdâl kelimesini kullanıyor.Evliyâ kelimesi yerine ebdâl kelimesini kullanıyor. ''Dört şey vardır, bunlar ebdâlın ahlâkındandır.'' ''Dört şey vardır, bunlar ebdâlın ahlâkındandır.'' Evliyânın ahlâkındandır. Evliyânın ahlâkındandır. Ebdâl veya büdelâ; bedel ve bedil kelimesinin çoğulu oluyor.Ebdâl veya büdelâ; bedel ve bedil kelimesinin çoğulu oluyor. Sayıları belli olan bazı sevgili kulları var, Allah'ın evliyâsı var.Sayıları belli olan bazı sevgili kulları var, Allah'ın evliyâsı var. Evliyâullah var.Evliyâullah var. Mesela ''Üçler, yediler, kırklar'' diyoruz.Mesela ''Üçler, yediler, kırklar'' diyoruz. Bunlardan birisi vefat ederse,Bunlardan birisi vefat ederse, Allah onun yerine birisini geçirirmiş, rakam aynı kalırmış. Allah onun yerine birisini geçirirmiş, rakam aynı kalırmış. Onun için onlara ebdâl deniliyor. Onun için onlara ebdâl deniliyor. Sayısı belli olan yüksek rütbeli evliyâ demek.Sayısı belli olan yüksek rütbeli evliyâ demek. Dört şey, bu yüksek rütbeli evliyâullahın huylarındandır. Dört şey, bu yüksek rütbeli evliyâullahın huylarındandır.

1. İstiksâu'l-verâ'1. İstiksâu'l-verâ' İstiksâ, bir şeyin kökünü bulmak çıkarmak demek.İstiksâ, bir şeyin kökünü bulmak çıkarmak demek. Verâ'ın ta dibine, köküne kadar verâ'ı uygulamak.Verâ'ın ta dibine, köküne kadar verâ'ı uygulamak. Verâ', ‘ayn' ile, haramlardan, şüphelilerden, günahlardanVerâ', ‘ayn' ile, haramlardan, şüphelilerden, günahlardan son derece titizlikle sakınmak. son derece titizlikle sakınmak. Sakınan kimseye de verî' derler. Sakınan kimseye de verî' derler. ‘Ve' harfi esreli olursa sıfat, üstünlü olursa mastar olur.‘Ve' harfi esreli olursa sıfat, üstünlü olursa mastar olur. Vera' sakınmak; verî' sakınan, titiz, takvâ ehli insan demek. Vera' sakınmak; verî' sakınan, titiz, takvâ ehli insan demek. O evliyâullahın âdeti neymiş? O evliyâullahın âdeti neymiş?

İstiksâu'l-vera'.İstiksâu'l-vera'. Sakınmada ta kökünü dibini bulmak.Sakınmada ta kökünü dibini bulmak. En son noktasına kadar sakınmada titiz olmak. En son noktasına kadar sakınmada titiz olmak. Şüpheliye, harama hiç yanaşmayacak bir titizlik. Şüpheliye, harama hiç yanaşmayacak bir titizlik.

2. Ve tashîhu'l-irâde.2. Ve tashîhu'l-irâde. ''Ve iradesini düzeltmek.''''Ve iradesini düzeltmek.'' İrade, insanın isteği demek. İrade, insanın isteği demek. İrade edene de mürîd deniliyor.İrade edene de mürîd deniliyor. Asıl neyi istiyor insan?Asıl neyi istiyor insan? Niye dervişe ''mürit'' adı verilmiş? Niye dervişe ''mürit'' adı verilmiş? Allah'ı istiyor, Allah'ın rızasını istiyor.Allah'ı istiyor, Allah'ın rızasını istiyor. Onun için ''mürit'' denilmiş. Onun için ''mürit'' denilmiş. İşte bu isteğini, iradesini, müritliğini, dervişliğini düzgün yapmak; İşte bu isteğini, iradesini, müritliğini, dervişliğini düzgün yapmak; kalbine başka niyet sokmamak, niyeti bozmamak,kalbine başka niyet sokmamak, niyeti bozmamak, niyetini hâlis tutabilmek, karıştırmamak, niyetini hâlis tutabilmek, karıştırmamak, kötü bir niyet olmamasına dikkat etmek.kötü bir niyet olmamasına dikkat etmek. Niyetini, iradesini düzeltecek, Niyetini, iradesini düzeltecek, sağlam bir şekilde gayesine yönelmiş olacak. sağlam bir şekilde gayesine yönelmiş olacak. Gaye ne? Gaye ne?

Allah'ın rızasını kazanmak.Allah'ın rızasını kazanmak. Mârifetullaha ermek.Mârifetullaha ermek. Rızâ-i Bârî'ye nâil olmak.Rızâ-i Bârî'ye nâil olmak. Allah'ın seveceği işi yapmak, sevgili kulu olmak.Allah'ın seveceği işi yapmak, sevgili kulu olmak. Bunu düzenlemek. Bunu düzenlemek.

3. Ve selâmeti sadri li'l-halk.3. Ve selâmeti sadri li'l-halk. ''Bütün yaratıklara karşı kalbinin salim olması;''Bütün yaratıklara karşı kalbinin salim olması; yani onlara bir kötülük ulaşmasını istememesi,yani onlara bir kötülük ulaşmasını istememesi, hiç kimseye karşı kalbinde bir kötülük isteği bulunmaması.'' hiç kimseye karşı kalbinde bir kötülük isteği bulunmaması.''

Selâmetü's-sadr.Selâmetü's-sadr. ''Kalbinde kin, düşmanlık vesaire gibi duyguların olmaması.''''Kalbinde kin, düşmanlık vesaire gibi duyguların olmaması.'' Gönlünden kimseye kötülük istemeyecek. Gönlünden kimseye kötülük istemeyecek.

4. Ve'n-nasîhatü lehüm.4. Ve'n-nasîhatü lehüm. İnsanlara karşı nasihat. İnsanlara karşı nasihat. Nasihat sözü, Türkçe'de öğüt mânasına kullanılıyor.Nasihat sözü, Türkçe'de öğüt mânasına kullanılıyor. ''Babası oğlunu karşısına aldı, nasihat etti.'' ''Babası oğlunu karşısına aldı, nasihat etti.'' ''Öğüt verdi.'' mânasına geliyor.''Öğüt verdi.'' mânasına geliyor. Hadîs-i şerîflerde ve eski Arapça'da nasihat, Hadîs-i şerîflerde ve eski Arapça'da nasihat, öğüt mânasına değildir;öğüt mânasına değildir; samimiyet, ihlâs, iyi niyetlilik demektir.samimiyet, ihlâs, iyi niyetlilik demektir. Hatta; Hatta;

ed-Dînü en-nasîhatü.ed-Dînü en-nasîhatü. ''Din tepeden tırnağa nasihatten ibarettir.'' deyince, ''Din tepeden tırnağa nasihatten ibarettir.'' deyince, millet sanıyor ki; din öğüt vermek demektir. millet sanıyor ki; din öğüt vermek demektir.

Hayır.Hayır. Vermese de din vardır. Vermese de din vardır. insanın şahsen özel hayatı vardırinsanın şahsen özel hayatı vardır Hiç kimseden öğüt almasa, öğüt vermese de. Hiç kimseden öğüt almasa, öğüt vermese de.

ed-Dînü en-nasîhatü ne demek? ed-Dînü en-nasîhatü ne demek?

İyi niyetli olmak.İyi niyetli olmak. Nitekim bu hadîs-i şerîfin sonucu, devamı nasıl gelir? Nitekim bu hadîs-i şerîfin sonucu, devamı nasıl gelir?

''Din iyi niyetliliktir, nasihattir, yani hâlis kalpliliktir.'' ''Din iyi niyetliliktir, nasihattir, yani hâlis kalpliliktir.''

Kâlû li-men? ''Yâ Resûlallah, kime karşı iyi niyetlilik?'' Kâlû li-men? ''Yâ Resûlallah, kime karşı iyi niyetlilik?''

Kâle li'llâhi. ''Allah'a karşı.'' Kâle li'llâhi. ''Allah'a karşı.''

Ve li-kitâbihî. ''Kitabına karşı.'' Ve li-kitâbihî. ''Kitabına karşı.''

Demek ki buradan anlıyoruz ki nasihat öğüt vermek değil,Demek ki buradan anlıyoruz ki nasihat öğüt vermek değil, çünkü Allah'a öğüt veremez;çünkü Allah'a öğüt veremez; o halde Lillâhi dendiğine göre, nasihat; o halde Lillâhi dendiğine göre, nasihat; samimi olmak, iyi niyetli olmak demektir.samimi olmak, iyi niyetli olmak demektir. Bunu unutmayın. Bunu unutmayın. Bazıları yanlış tercüme ediyorlar, Bazıları yanlış tercüme ediyorlar, yanlış anlıyorlar, yanlış anlatıyorlar, yanlış anlıyorlar, yanlış anlatıyorlar, yanlış yerde kullanıyorlar. yanlış yerde kullanıyorlar. ed-Dînü en-nasîhatü diye,ed-Dînü en-nasîhatü diye, ''Din öğüt vermekten ibarettir.''Din öğüt vermekten ibarettir. Kardeşim ben de sana öğüt vereceğim.'' diyor. Kardeşim ben de sana öğüt vereceğim.'' diyor. O, o mânaya değil; açık kalplilik, samimi olmak demek. O, o mânaya değil; açık kalplilik, samimi olmak demek. Kalbinde kimseye karşı kin beslemeyecek Kalbinde kimseye karşı kin beslemeyecek ve herkese karşı iyi niyetli olacak.ve herkese karşı iyi niyetli olacak. Herkesin iyiliğini isteyecek, hâlis olacak. Herkesin iyiliğini isteyecek, hâlis olacak.

Evliyâlık ahlâkı buymuş.Evliyâlık ahlâkı buymuş. Demek ki son derece takvâlı olacak, şüpheliye bile yanaşmayacak. Demek ki son derece takvâlı olacak, şüpheliye bile yanaşmayacak. İrâdesi, niyeti düzgün olacak. İrâdesi, niyeti düzgün olacak.

Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki: Kur'ân-ı Kerîm'de buyuruluyor ki:

''İnsanların bir kısmının niyeti dünyadır.''''İnsanların bir kısmının niyeti dünyadır.'' Minküm men yürîdü'd-dünyâ. Minküm men yürîdü'd-dünyâ.

Ve minküm men yürîdü'l-âhireh.Ve minküm men yürîdü'l-âhireh. ''Bir kısmının niyeti ise âhirettir.'' ''Bir kısmının niyeti ise âhirettir.''

İnsanların kimisi dünyalık, kimisi sevap peşindedir.İnsanların kimisi dünyalık, kimisi sevap peşindedir. Hatta bazı insanlar dünyalık kazanmak için dini bile alet eder, Hatta bazı insanlar dünyalık kazanmak için dini bile alet eder, o da en kötü durumdur. o da en kötü durumdur.

Bir kısmı da Allah'ın rızası peşindedir.Bir kısmı da Allah'ın rızası peşindedir. O da âyet-i kerîmelerde vardır. O da âyet-i kerîmelerde vardır.

Va'sbir nefseke meallezîne yed'ûne rabbehüm bi'l-gadâti ve'l-aşiyyiVa'sbir nefseke meallezîne yed'ûne rabbehüm bi'l-gadâti ve'l-aşiyyi yürîdûne vechehû, ve lâ ta'dü aynâke anhüm türîdü zînete'l-hayâti'd-dünyâ. yürîdûne vechehû, ve lâ ta'dü aynâke anhüm türîdü zînete'l-hayâti'd-dünyâ.

Sahâbe-i kirâmdan bir kısmının da aklı fikriSahâbe-i kirâmdan bir kısmının da aklı fikri ne dünya imiş, ne ukbâ imiş; sadece Mevlâ imiş. ne dünya imiş, ne ukbâ imiş; sadece Mevlâ imiş.

Yürîdûne vechehû.Yürîdûne vechehû. ''Allah'ın vech-i pâkine yönelmişler,''Allah'ın vech-i pâkine yönelmişler, O'nu istiyorlar, O'nu temenni ediyorlar.''O'nu istiyorlar, O'nu temenni ediyorlar.'' Âşık-ı sâdıklar demek ki. İradenin tashîhi de bu demek. Âşık-ı sâdıklar demek ki. İradenin tashîhi de bu demek. Sen bu işi yapıyorsun, niye yapıyorsun? Sen bu işi yapıyorsun, niye yapıyorsun? Tarikate niye girdin?Tarikate niye girdin? İbadeti niye yapıyorsun? İbadeti niye yapıyorsun? Niye müslüman oldun?Niye müslüman oldun? Bundan maksat ne; dünyalık mı? Değil. Bundan maksat ne; dünyalık mı? Değil. Öteki mi? Değil.Öteki mi? Değil. Beriki mi? Değil. Nedir?Beriki mi? Değil. Nedir? Allah'ın rızasını kazanmak. Allah'ın rızasını kazanmak.

Bunu iyice kontrol etmesi lazım insanın, iyice düşünmesi lazım.Bunu iyice kontrol etmesi lazım insanın, iyice düşünmesi lazım. Düşünmezse insanın içi, nefsi, şeytan aldatır.Düşünmezse insanın içi, nefsi, şeytan aldatır. Sanki ibadet yapıyorum sanır ama aslında niyeti dünya olabilir. Sanki ibadet yapıyorum sanır ama aslında niyeti dünya olabilir. Sanki âhiret ehliymiş gibi görünür ama aslında dünya ehli olabilir.Sanki âhiret ehliymiş gibi görünür ama aslında dünya ehli olabilir. Kendisi kendisini de aldatabilir.Kendisi kendisini de aldatabilir. Kendisi de iyi anlayamayabilir. Kendisi de iyi anlayamayabilir. Onun için, asıl başında bir mürşidin onu ikaz etmesi lazım. Onun için, asıl başında bir mürşidin onu ikaz etmesi lazım.

İşte bu iradesini iyice düzenlemeli.İşte bu iradesini iyice düzenlemeli. Ben ne istiyorum, gayem nedir,Ben ne istiyorum, gayem nedir, gayeme uygun hareket ediyor muyum, gayeme uygun hareket ediyor muyum, yoksa sapma ve kayma var mı? yoksa sapma ve kayma var mı?

Misalle anlatmak gerekirse;Misalle anlatmak gerekirse; mübarek zâtlardan birisimübarek zâtlardan birisi her namazını birinci safta imamın arkasında kılarmış.her namazını birinci safta imamın arkasında kılarmış. Bir gün abdesti geç almış,Bir gün abdesti geç almış, demek ki tutturamadı abdesti, geç kalmış camiye, en arka safta kalmış.demek ki tutturamadı abdesti, geç kalmış camiye, en arka safta kalmış. İmamın arkasında kılan hacı efendi, İmamın arkasında kılan hacı efendi, sakallı, büyük zât, en arkada kalmış bu sefer.sakallı, büyük zât, en arkada kalmış bu sefer. ''Eyvah, beni böyle en arkada görürlerse bu halk ne der?''''Eyvah, beni böyle en arkada görürlerse bu halk ne der?'' Çok utanmış. Çok utanmış.

Utanınca, bir de kendisine dikkat etmiş ki;Utanınca, bir de kendisine dikkat etmiş ki; ''Ya ben en arkada kaldıysam, abdesti tamamlayamadığım için kaldım.''Ya ben en arkada kaldıysam, abdesti tamamlayamadığım için kaldım. Halktan utanmama ne gerek var?Halktan utanmama ne gerek var? Demek ki ben halkın beğenmesine değer veriyormuşum. Demek ki ben halkın beğenmesine değer veriyormuşum. Demek ki ben ön safta görünmekten hoşlanıyormuşum daDemek ki ben ön safta görünmekten hoşlanıyormuşum da arka safta olunca orada beni beğenmezler diye arka safta olunca orada beni beğenmezler diye ondan dolayıymış bunlar.ondan dolayıymış bunlar. Demek ki halkın rağbetine vesairesine kıymet veriyormuşum. Demek ki halkın rağbetine vesairesine kıymet veriyormuşum. Vay ben riyâkârmışım demek ki.Vay ben riyâkârmışım demek ki. Demek ki her işimi Allah rızası için yapmıyormuşum da Demek ki her işimi Allah rızası için yapmıyormuşum da gösteriş de karışmış bunun içine.'' gösteriş de karışmış bunun içine.'' Bilmem kaç senelik ibadetini ödemiş.Bilmem kaç senelik ibadetini ödemiş. ''Bu fikir varsa benim içimde bu ibadet olmamıştır.'' diye ''Bu fikir varsa benim içimde bu ibadet olmamıştır.'' diye kaç senelik ibadetini ödemeye girişmiş. kaç senelik ibadetini ödemeye girişmiş. İşte bu, niyet-i tashîhin bir misali olabilir. İşte bu, niyet-i tashîhin bir misali olabilir.

Gönlü herkese karşı sâlim olacak,Gönlü herkese karşı sâlim olacak, kimsenin kötülüğünü istemeyecek, kimsenin kötülüğünü istemeyecek, kin ve adâvet tutmayacak, herkese iyi niyetle bakacak. kin ve adâvet tutmayacak, herkese iyi niyetle bakacak.

Semi'tü ebe'l-Abbasi'l-Bağdâdîyye, yekûlü:Semi'tü ebe'l-Abbasi'l-Bağdâdîyye, yekûlü: Semi'tü Ca'fereni'l-Huldiyye yekûlü:Semi'tü Ca'fereni'l-Huldiyye yekûlü: Semi'tü Cüneyde yekûl:Semi'tü Cüneyde yekûl: Kâle Seriyyu:Kâle Seriyyu: Allahümme mâ azzebtenî bi-şey'in fe-lâ tuazzibnî bi-zülli'l-hicâb. Allahümme mâ azzebtenî bi-şey'in fe-lâ tuazzibnî bi-zülli'l-hicâb.

Ebu'l-Abbas Bağdâdî, Cafer-i Huldî'den duymuş.Ebu'l-Abbas Bağdâdî, Cafer-i Huldî'den duymuş. O da Cüneyd-i Bağdâdî'den duymuş ki O da Cüneyd-i Bağdâdî'den duymuş ki Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle dua ediyormuş. Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle dua ediyormuş.

Allâhümme. ''Ey benim Rabbim, Allah'ım.Allâhümme. ''Ey benim Rabbim, Allah'ım. "Mâ azzebtenî bi-şey'in.""Mâ azzebtenî bi-şey'in." ''Eğer beni bir şeyle azaplandıracaksan, ''Eğer beni bir şeyle azaplandıracaksan, bir kabahatim var da beni bir şeyle cezalandıracaksan.'' bir kabahatim var da beni bir şeyle cezalandıracaksan.'' Fe-lâ tuazzibnî bi-zülli'l-hicâb. Fe-lâ tuazzibnî bi-zülli'l-hicâb. ''Sana yakın kul olmaktan perdelenmeyle beni cezalandırma.'' ''Sana yakın kul olmaktan perdelenmeyle beni cezalandırma.''

Araya perdeler koyup da müşâhededen beni mahrum etme.Araya perdeler koyup da müşâhededen beni mahrum etme. Senin cemalini müşâhedeyi kesip de beni öyle cezalandırma.Senin cemalini müşâhedeyi kesip de beni öyle cezalandırma. Başka şeyle cezalandır;Başka şeyle cezalandır; hastalık, yokluk, dert, düşman, sopa, dayak olsun. hastalık, yokluk, dert, düşman, sopa, dayak olsun.

Padişah çocuğu.Padişah çocuğu. Kendisi padişah. Kendisi padişah. İbrahim b. Edhem bostan bekçiliği yaparken birisi gelmiş bir şey istemiş. İbrahim b. Edhem bostan bekçiliği yaparken birisi gelmiş bir şey istemiş.

''Bostan benim değil, ben bekçisiyim.'' demiş. ''Bostan benim değil, ben bekçisiyim.'' demiş. Başlamış asker dövmeye. Başlamış asker dövmeye.

''Döv, Allah'a iyi kulluk edemeyene böyle sopalar çok lâyıktır.'' demiş. ''Döv, Allah'a iyi kulluk edemeyene böyle sopalar çok lâyıktır.'' demiş.

Sopadan bile korkmuyor, öldürürse korkmuyor.Sopadan bile korkmuyor, öldürürse korkmuyor. Allah'ın âşıklısı olan insan. Allah'ın âşıklısı olan insan.

Bu da diyor ki: Bu da diyor ki:

''Beni bir şeyle azaplandıracaksan senden mahrum etmekle azaplandırma.''Beni bir şeyle azaplandıracaksan senden mahrum etmekle azaplandırma. Araya perde koyarak azaplandırma.Araya perde koyarak azaplandırma. ''"Demek ki mübarek müşâhede zevkinde, lezzetinde, onu tatmış,''"Demek ki mübarek müşâhede zevkinde, lezzetinde, onu tatmış, ''Bundan mahrum etme.'' diyor.''Bundan mahrum etme.'' diyor. ''Önüme perdeler koyup da cemâl-i pâkini müşahededen, yâ Rabbi,''Önüme perdeler koyup da cemâl-i pâkini müşahededen, yâ Rabbi, beni mahrum ederek cezalandırma. beni mahrum ederek cezalandırma. Aman bunu yapma da, başka ne yaparsan yap.'' diye,Aman bunu yapma da, başka ne yaparsan yap.'' diye, öyle dua etmiş mübarek. öyle dua etmiş mübarek.

Allah şefaatlerine erdirsin.Allah şefaatlerine erdirsin. İki cihanda aziz eylesin. İki cihanda aziz eylesin. Cennetiyle cemâliyle, onları da bizleri de müşerref eylesin. Cennetiyle cemâliyle, onları da bizleri de müşerref eylesin.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2